Press "Enter" to skip to content

Günlük 1l Ocak’13

***Twittera geçiş yaptım; kainatın en acımasız duygusu yalnızlık; kalabalıkta bile olsan; orada daha canlı bir ses, nefes var hiç değilse; burada bir ben neredeyse tek başıma at oynatıyorum;))) Yılbaşı sıkkınlığı olmalı her zamanki gibi; gelir geçer. Takipçilerim olması da şart değil; takiplerdeki atışmalar bile yeterince eğlenceli;))) Ne demişti Kılıçdaroğlu; ”ben söyler geçerim”’; isteyen alır; isteyen almaz; burada da aynı şeyi yapmıyor muyum zaten; hemde 3 yıldır; ben söyler geçerim. %20 sizin için yazıyorsam %80 kendi zevkim için; hoşlandığım için yazıyorum; bu durumda hiçbir şekilde kayıpta değilim.  
Facebook twitter gibi değil; insanlar hep başkalarının ağzından konuşmayı tercih ediyorlar; twitterda kendi kimlikleriyle varlar; bu benim için; bana göre daha hoş. Twitter’a giriş yaparken şifreyi yanlış girmiş olmalıyım; bir yazı çıktı; ”kontrol etmeliyiz; sen insan mısın?” İnsandan başka ne olabileceğimi sanıyorlar ki?;))) Çeviri hatası desem; yani bu kadarda olmaz; soruya bak, hizaya geç; aslında bir aslanım ama şu an bilgisayar başındayım;))) vvvvoooooovvvv.
Yani alıngan olsam küfür olarak bile addedebilirim; neyse ki değilim;))) Facebook’ta da oluyor bu tip hatalar; hayatında ne gelişmeler var, Ahmet; hayatında olup bitenleri paylaş, Ahmet; neler oluyor; neler yaptığını paylaş; neler olup bittiğini paylaş; neler yapıyorsun, Ahmet; ne düşündüğünü paylaş; nasılsın; naber, Ahmet; ne var, ne yok; günün nasıl geçti Ahmet; gibi gibi gibi tuhaf sorular. Paraya kıyıp 1,2 tane daha Türk’ü işe alsalar iyi olacak; cimri zındıklar; üstümüzden onca para kazanıyorlar; zırnığını bize geri vermek zorlarına gidiyor.
***Ankara loş ışığa teslim; sokak lambalarının ışık verme oranı azaltılmış; tavuk körü gibi sokaklar, caddeler. Tasarruftayız anlaşılan.
***Ankara bugün; yılbaşının ertesi günü; 2 ocak’ta sisler altında; son 1 aydır neredeyse hep böyle; bu Ankara için pek görülmemiş bir şey. Havalar iyi gidiyor; haddinden fazla iyi hatta; bir soğudu mu sis yapıyor; hayırdır inşallah.
***Ben izlemiyorum; haberim yok ama arkadaşımın söylediğine göre eve düşen yıldırım adlı dizide bir amcanın yeğenine olan cinsel ilgisi konu ediliyormuş; başka konu bulamamış olmalılar işleyecek; bu ne iğreçliktir; amca baba yarısıdır; yeğenine kem gözle mi bakar? Aşkı memnu’da da böyle bir konu işlenmişti. Rica ederim izlemeyin böyle berbat konuları olan dizileri; protesto edin ve izlenmesine de mani olun; bu ne hayasızlıktır; insanlara yeğenlerine kem gözle bakmayı mı aşılamaya çalışıyorlar; iğrenç yaratıklar.
İnsani ilişkiyi unutturup herşeyi cinselliğin üstüne mi yapılandıracaklar; facebookta üniversiteden sınıf arkadaşımla konuşurken hatırladık geçen gün; bir sömestr tatili boyunca; 15 gün birlikte kaldık; onun  evinde; aynı ekmeği bölüştük; aynı kaptan yedik; arkadaştık; kardeştik; dışarıdan gören ne düşünmüştür bilemem; önemlide değil; aradan geçen 25 yıldan sonra bıraktığımız yerden yine dostuz, kardeşiz; bu değişir mi; değişmez; ne o bana art niyetle baktı 15 gün boyunca; ne de ben ona; aklımızdan bile geçmedi; bizi köpekten ayıran özellikte bu değil mi? Biz köpek miyiz?
***Arkadaşıma uğradım dün; yüzünde kızarıklıklar vardı; nedenini sordum; midesinde mikrop bulunmuş; karın ağrılarından muzdaripti uzun zamandır; günde 6 kez ilaç içiyormuş; onun yan etkisiymiş kızarıklıklar. Kemik ölçümü de yapılmış; ileri derecede kemik erimesi tesbit edilmiş; arkadaşım 44 yaşında ve kadın. Yıllarca her gün litrelerle cola içti; bütün uyarılarıma rağmen; şimdi vücut iflas etmiş durumda artık. Artık almıyormuş cola; keşke çok daha önce vazgeçebilmiş olsaydı coladan; çok daha akıllıca olurdu.
***Çelik kek kalıbı, kurabiye kalıbı aradım dün; esse, bernardo, tantitonti derken hiçbir yerde bulamadım; dünya çeliği her alanda tepe tepe kullanıyor; bizde olan ne idüğü belirsiz maddeden yapılanlar. Martha’da; yabancı yemek programlarında ne güzel çelik malzemeler var; plastik olanını kullanmamak için buz küplüklerini bile çelikten imal etmişler; saklama kaplarını da; nasıl şık şeyler; içim gidiyor izlerken; üstüne fazladan para versen yine bulamıyorsun bizde. 
Çıkmışken kitapçının yemek kitaplarını da es geçemedim; oradan çıkarken 2,5 saat yemek kitaplarının içinde kaybolmuş olduğumu fark ettim. 10’ar, 10’ar taşıdım; inceledim; kafam durana; anlayamaz olana dek. Yine hepsinin dışı kalaylıydı; içleri ise bomboş. Evet, yemek kitabı dediğinin kaliteli baskısı olmalı; kağıdı ve cildi kötü olanları aldığım gibi yerine geri bıraktım zaten; yemek kitabı bir defa okunup bırakılacak bir kitap değil; içli dışlı olacak kadar zaman geçirilir yemek kitabıyla; mutfağa, una, suya, bulaşmış ele dayanıklı olmalı yemek kitabı ama içinde de emek ve bilgi olmalı; o kitaptan ortaya birşeyler çıkarılabilmeli. İkisini birarada bulabilmek pek mümkün olmadı.
Herkes emeksiz yemek yemenin peşinde olunca böyle oluyor işte; baştan savma işler ve gelsin paralar; seçici olun; her alanda ki; o kitapları yazanlar kendilerini hizaya çekmek zorunda hissetsinler; bu aslında herşey için geçerli bir kural; paranızı neye ödediğinize dikkat edin. Bayağı olanı satın almak bayağı olanı yüreklendirmeye yarar; başka bir işe değil. O kadar oyalanınca eli boş çıkmamak bir tanesini; gözüme en iyi olarak kestirdiğimi aldım ama baktım; onda da iş yok; değişik olarak yapabileceğim 1 tarif bile bulamadım; yemek kitabı krizimiz var.
***Yıllardır bildiğim, tanıdığım bir pazarcım vardır; ondan alırım almam gerken herşeyi ve çıkarım; 3üne, 5ine bakmam pek; anlamam da zaten; pazarlık bilmem; ne deseler verir giderim; iyisini vermelerine razı olarak söyledikleri rakama itiraz bile etmem. Bunu neden anlattığıma gelince; hamsi hariç daha büyük balıkları sayı ile alırım; evdeki pazar çarşıya uysun diye. Ve sayı ile aldığınızda daha büyük olanlarını seçip veriyorlar; bu da işin hinliği elbette. Büyük bir marketten alıyorum balıklarımı. Geçen hafta aldığım sarıkanatları yine irilerinden seçtiler; sayısıda belli; ama eve geldiğimde boyutları ufalmıştı balıkların. Ödemeyi yapmaya kasaya kızımı yollayıp orada oturup beklememe rağmen değiştirmişler balıkları; tam ben alırken bir kişi daha sarıkanat aldı; kilo ile aldığından irilerini seçmediler.
Bu gidişimde; 2 gün önce yine sayıyla istedim balığı; geçen hafta değiştiren -o gün sadece o vardı- “büyüklerinden ver” dedi arkadaşına; emin ya olacaklardan; saydım koyarken; bir tane fazla koyduğunu söyledim; tekrar saydı; 1 tane fazla olmuş dedi. Yine ödeme için kasaya kızımı gönderdim ama bu defa oturmadım; tezgahı rahatça görebilecek bir biçimde konumlandım; ayakta bekledim. Balığı temizlerken bana arkası dönük olan balıkçının arkasını dönüp birkaç kez bana kaçamak bakışlar attığını fark ettim; oraya bakıp bakmadığımı kontrol ediyordu. Gözümü ayırmadım. Eve getirdiğim balıkların hepsi oldukça büyük ve lezzetliydi; tezgahı iyi kurmuşlar yani; bilmem anlatabildim mi?
***Kınıyor muyum; asla; ne kadar para ile hayatta kalmaya çalıştıklarını hepimiz biliyoruz; 774 lira; bunun üstüne konulacak her artı para onlar için gerçek para; ama balığımı iyisinden yemek istiyorum; meselem bu; artık bahşişle bulmaya başladım ortayı; bahşiş verdiğimde ve göz açtırmadığımda onlarda böyle bir hamleye gereksinim duymayacaklardır umuyorum. 
***İt dalaşı gökyüzünden yeryüzüne indi; sortiler, pikeler, sağdan kıvırmalar; soldan çalım atmalar; hepsi yollarda. Ankara trafiği yüzünden yaşanır bir kent olmaktan çıktı artık. Akşam 6-7 gibi sıhhıyeden kızılaya geçen herkes bu karmaşayı yaşıyor. Bu sabah Çukurambarda; Çetin Emeç Bulvarından Eskişehir yoluna kadar 5 dakikalık mesafe olan Muhsin Yazıcıoğlu caddesini 35 dakikada aldım; benimle beraber üç hattan yüzlerce; hatta binlerce araba ile aynı şekilde; 9.30; 10-05 arası; oğlum 9.50’deki ilk dersini kaçırdı ister istemez.
Herkesin işi gücü; yetişmesi gereken bir yer; bir hesap vereceği var elbet o saatte yola düştüklerine göre; yarım saat beklediler bizim gibi; yan arabadaki kadın sürücü çıkartmış gazete okuyordu baktığımda; bekliyor herkes beklemesine de niye beklediklerini de bir bilseler; bekliyorsunuz ve hesap soracağınız; “neden oldu” diyebileceğiniz bir mevki yok karşınızda; size düşen mal mal beklemek ve yol açıldığında da yoluna devam etmek; sorumluluk alan; kabul eden yok nasıl olsa. Lafa gelince İzmir belediyesi şöyle; İzmir belediyesi böyle; çakıp duruyorlar lafları beyaz tv’de İzmir belediyesine; sizin Ankara belediyenizin yollarının haline bakın bir önce; rezaletten öte.
***Çukurambar’da bir marketteyim; et reyonunda bekliyorum; yandan bir ses; “bir but; 3 kilo olacak”; tartıldı; 1.800 gram; yetmedi; “at bi tane daha”; dedi; kasım kasım kasılarak; havası; “onun bugün 3 kilo et yiyecek parası var; ya sizin acuzeler”; “siz kendinizi beğenmişlikle övünün; ben de paramla”; bilmez mi cebinde olanla paçalarından akan bambaşka. Alem bu; kralda parası olan; eğitim, kalite, kültür, insanlık hak getire. Görgüsüzlüğün zafer nidaları. Zengin olmak saygın olmakla eşdeğerdi; öyle bilirdik; zengin eşittir saygın; o saygınlık kendi içinde bilgiyi, kültürü, adam olmuşluğu; görüp geçirmişliği; vakarı; iyi adam, iyi insan olmayı da barındırırdı; bir Hulusi Kentmen’di bizim gözümüzde zenginler; fakirin dara düştüğünde başvuracağı köşesi; Hulusi Kentmen meselesini şimdiki neslin anlaması zor elbette;))) vikipedide olur elbette ama sorunuzun cevabı olmaz; bir bilene sormanız lazım;))) para ayağa düştü beri zenginlik bende saygınlığı çağrıştırmaz oldu artık; paranın kıymeti aynı; değişmedi; sahibinin kıymeti yok artık; kirli para; kurtlar vadisi parası; o an yanımda olanlarda kurtlar vadisi setinden fırlamış gibilerdi zaten.
***Gelen geçen işaret ediyor; çıkıp bakıyorum arabanın sağına soluna görünürde birşey yok; sonunda biri yakaladı camdan; “lastiğin inmiş” dedi; “ha, o mu; biliyorum”; dedim; öyle söylesenize; görende birşey oldu sanır;))) sonra kendi kendime “oğlum okuldan çıkışta şişirir” dedim; şartlanmış ya kafa; o işten oğlum anlar; o iş oğlumun işi; ben voltaya devam; 1,2,3 önüne gelen lastiği işaret eder oldu; popülaritem arttı yollarda;))) kendimi yalnız ve ilgisiz hissettiğimde ne yapacağımı biliyorum artık;)))) indir lastiği; tamam;)))
Ben artık her işaret edene “tamam; biliyorum” demeye başlayınca işin ciddiyetini idrak ederek lastikçime attım kendimi; ne iyilik sever erkeklerimiz varmış meğerse; sağ olsunlar; ama nedense hep yollarda iyi ve kibarlar; dışardakine; evdekine gerekmez; elinki kıymetli; el kıymetlendirdiği için; evdeki zaten kendi malın; elini attın mı banko; hiç kaçmaz. Bilmez ki seninki de ele kıymetli! Evdeki ile 3 saatten fazla aynı mekanda bulunmaya gelemiyorlar; hırrr’lıyorlar 3 saati geçince bir köpek gibi; bende bu nedenle son 5 yıldır 1 saat bile aynı mekanda bulunmuyorum zaten; o nakarat sardı bende; hani eskiden kasetler sarardı ya; aynen öyle; arap saçı gibi; o zaman iş “hev, hev” diye kuyruk sallayan cici köpeğe dönüşüyor; bas kuyruğuna viyaklasın; hiç duyma; senin duyduğun ise o saran kasetteki şarkının sesi olsun; buzdan bir totem; duymayan, görmeyen, hissetmeyen; ve içinde savaş tamtamları eşliğinde savaş dansı; alev alev yanan; sen misin bana bunları yaşatan.
Lastikçiye yaklaştığımızda araba yalpalamaya başlamıştı bile; patron yokmuş; çalışana kaldık; yanımda bir arkadaşım var; birde 12 yaşındaki kızım; arkadaşım edi; bende büdü; dışarda kuru ayaz var; -2′; paltolar, bereler; öcü, böcü, iki hayatından bezmiş; ikimizde birer kocadan nakavtla tekaüt olmuş hayat yorgunu; ayakta ve hayatta kalmaya çalışan; çocuklarını ayakta ve hayatta tutmaya çalışan iki biçare kadın; ucuzundan ev bakıyor arkadaşım; ona dolanıyoruz; tam bir erkek fatma; ben gibi; bukalemun gibi insan; bir gün dişi; bir gün erkek; duruma göre; 5 yıldır kira ödemekten bıkmış; mahkemenin bitip bir hak alacağı da yok görünürde; kira ödemek yerine kredi çekip 70-80 bin liraya başını bir yere sokmanın derdinde; emekli maaşı var; birde orada burada üç, beş kuruşa çalışıyor; eski kocası evlerinde yalnız başına at koşturuyor; bir sineğin yaşam hakkı var; bir kadının yok; sineğinki de sineklikle karşılaşıncaya kadar değil mi zaten, 20 yıl önce sıfırdan başla hayata; çalış, didin; çaba göster; bir gün görmek için; 20 yıl sonra sil baştan; baş kaldıran yılanın başını ezerler; herkes karşı tarafta bugün; dün yanında olanlar ve hak, hukuk, yasa bile.
Neyse; yakalamış ya bizi bizim lastikçi; duvara yapışan sineği de sıksan yağı çıkar ya; o soğukta içi ısınmış olmalı bizi görünce;  yazdan kalma imajım aklında kaldı ise ona birşey diyemem;))) “ya tutarsa”; at, tut bakalım; emekli olunca didim’e yerleşecekmiş; arsası varmış; “bilirsiniz canım; şu otel var ya; onun yanında”; bir havayla; ne desem; nasıl yanıt versem; hangi cevap daha tehlikeli ve davetkar olmaz; “bilmem; bilmiyorum o oteli”; safı, aptalı anlamamışı oynamak hep olduğu gibi en iyisi; gelin yola çıkmış; “ya nasip” demiş; bizim lastikçi o cinsten; televizyonlardaki evlenme programları öğretiyorlar ya; herkes satılık diye; herkesin bir fiyatı var diye; at ortaya lafı; bekle bakalım; “ya tutarsa”.
Araya kızımı da sıkıştırdı; “kaçıncı sınıfsın”; “6”; “hııımm; daha vakti gelmemiş”; içinden geçen; yan bakana yan, alt, üst, kroşe çakarım; kılına dokunanın derisini yüzerim bundan haberi yok elbette. Kızılderililerin anadolu’dan gittiği söyleniyor ya; boşuna değil.
Eskiden statü, eğitim, fark denen birşey vardı insanlar arasında; davul bile dengi dengine idi; o zaman hep söylenegeldiği gibi; herkes herkese gözünü dikmez; dikemez; yerini; ayarını bilirdi; paranın pike yaptığı günümüzde herkes bir ayar; elde edilebilir konumunda; had yok; hesap var; “bul parayı, al karıyı”; garip. “Bir kendine bak; birde bana; şamama kim sen kimsin; haddini bil karabaş” desen;  uyma şeytana; düş yoluna. Yakındır yolumuzu kesip “senin ederin ne; kaç para” demeleri; “benim maddi bir oranım, karşılığım yok; karşılıksız çıktım şansına”;))) desen yüzüne garip, garip bakmaları. Bunların hepsi arıza; bugün seni satın alacaklar; yarın bir diğerini;  herkes satılık nasıl olsa onların gözünde. Herkes birbiri ile el, yer değiştirecek; hep sıfır km nerede; o onun eskisini alacak; o da onun eskisini; 305. eller revaçta; ar, namus tertemiz; edepsizlik, ahlaksızlık dizboyu.
Ekonomik çöküntünün artçıları ilk etapta kadınları vuruyor; ekonomi erkekleri; erkekler ise kadınları vuruyor; altta kalanın canı çıksın; ekonomik çöküntü eşittir ahlaki çöküntü; “ahlaki çöküntü dindar ve kindar hükumetimizin kadınlarımıza hediyesidir; namusunuz bundan böyle hükumetten sorula; ta, ta, ta, ta”. Rusya örneğinde yakın zamanda; yakınen; bir çoğumuzun dolaylı da olsa hanesinde görüp şahit olduğu gibi; bir çoğu ile akraba olduk dolaylı yoldan ne de olsa.
***Siz, siz olun; wikipediye bakmadan selam vermeyin kimseye; sonra bir bakarsınız ?adam çıkmayan? yerden çıkar; verdiğiniz, vereceğiniz selama pişman olursunuz; nereden verdim o selamı dersiniz. Birilerinin; binlerce insanın derdi birine eğlence oluyor ise; onunla dalga geçiyorsa o kişi arıza?dır elbette; başka ne denebilirki; kendi teşhisini kendi koymuş zaten. İskele babası. Az gitmiş; uz gitmiş; birde bakmış ki bir arpa boyu yol gitmiş. Yerinde say; bir, ki, üç. Kafayı değiştirmek öyle pek kolay olmuyor. Ne güzel demişti Şükrü Erbaş; arada hatırlamak ve hatırlatmak lazım;
?Canı cehenneme rahat uyuyanın. Kapısını örtenin perdesini çekenin. Yüreği yalnız kendiyle dolu olanın. Duvarları ancak çarpınca görenin.. Canı cehenneme başkasının yangınıyla evini ısıtıp yemeğini pişirenin?? ? / Şükrü Erbaş
***Dünkü ayaz akşam saatlerinden itibaren kara çevirdi; okullar tatil olmadı; araba ile gitmeyi gözüm yemedi; bir yerlere vurup bir ay arabasız kalmaktan iyidir 1,2 gün giderim; okul yokuş yukarı yürüyerek 15 dakika; okula vardığımızda nefesim zorlanmıştı bile; karda zordur yürümek; zor gerçektende; unutalı epey olmuştu; giderken peşpeşe küreklerle kaldırımda yürüyüş yolu açan çankaya belediyesi işçilerinin açtığı patikadan yürüdüm dönüşte; daha kolay oldu; yolu yarılayınca otobüs durağının yanında yolumuz kesişti işçilerle; daha doğrusu yetiştim onlara; işleri bitmiş olmalı; kürekleri omuzlarındaydı artık. Onlar duraksadılar; ben geçtim; ardından ikisi beni geçti; arkadan gelen ?insanlık ölmemiş demek ki? diyince ?ne oldu ki? dedim; duraktan arabayla geçen biri duraktakilere götürmeyi teklif etmiş; ?ölmedi tabi? dedim; ? bak sizde bizim için yolları açıyorsunuz? dedim; şişinip gülümseyerek bana; ?öyle tabi? dedi; geçip gittiler. 
Yol boyu; giderken ve gelirken esnaflar kapısının önünü kürüyordu; her önünden geçtiğim ben geçene kadar küremeyi bırakıp bekledi; saygıyla; trafikte; bazen insan trafiğinde her gün rast geldiğimiz hoyratlıklardan sonra çok hoşuma gitti bu davranışları; içimi ısıttı o soğukta; insanlık ölmedi elbette; ölmeyecekte. Saat 2?de yine yollarda olacağım; kimbilir ne tatlı hatıralar ile; o yüzden süpürge, mutfak, makineler beni bekler; bilgisayar bırak; salvo! (yaylım ateşi demekmiş; geçen günkü kim milyonerden akılda kalan; öğrenmenin ve öğrenmeyi tazelemenin yaşı, zamanı yok; eskilerin dediği gibi) Kim milyoner diyince aklıma geldi; pazarcı kadını izlemediseniz izleyin derim; öyle çok şey anlatıyor ki anlayana.
 
 

Be First to Comment

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *