Press "Enter" to skip to content

Gündem 1y Ekim’13

***Bizim Don Kişot 22 Eylül?de seçmeli Kuran-ı Kerim ve siyer dersleri hakkında ?annelerin, babaların, yavrularının geleceği için seçmeli derslerde de hassas davranmalarında bana göre fayda var. Öyle bir adım atalım ki halkın iradesine saygı duymayanlar, halkın iradesine saygının ne olduğunu öğrensinler? demiş. 25 Eylül günü Necip Fazıl ödül töreninde ?siz korkmayacaksınız; siz inançlarınızdan, değerlerinizden dolayı utanmayacak, sıkılmayacak; asla geride durmayacaksınız; birileri arsız diye; birileri barbarca yakıp yıkıyor diye pısıp geri atmayacaksınız? Bu topraklar üzerinde garip olmaya, parya olmaya hiç niyetimiz yok; o günler geride kaldı? demiş; Necip Fazıl?ın büyük doğu düşüncesine istinaden de; ?ışık doğudan yükselir; önce kendimize, sonra birbirimize güvenecek ve 76 milyon hep birlikte büyük doğuyu inşa edeceğiz? demiş. Amerika?nın kuyruğunda dolanarak büyük doğuyu inşa edebileceğini mi düşünüyor; ilginç doğrusu; bence olsa olsa büyük Amerika?yı güçlendirmekten başka bir işe yaramaz. 
Kafasında sanal ordular kurmuş ve onları yönettiğini sanıyor; Don Kişot gibi; oraya saldırın, orayı yıkın, burayı yok edin; kendine oy veren %50?yi gerçekten arkasında sanıyor olmalı; o % 50?nin çoktan ufalanıp yok olduğundan haberi bile yok; bu ülkede Erbakan?ın aldığı oy bellidir; %5; bilemedin %10; Erdoğan?ın da oy oranı Erbakan?ın oy oranından çok farklı değil çünkü temelde birbirlerinden bir farkları yok; ortadaki boş sağ ve sol oyları topladı ve %50?ye ulaştı; o boşta kalan oylar olmasaydı başbakanlığı ancak rüyasında görürdü; şimdi ise hala sanıyor ki o %50?nin tümü onun amadesi; ama öyle değil; bu sertleşmeler ve restleşmelerden sonra yapılacak ilk seçimde dökülecek AKP?nin havadan aldığı o orta oylar; cascavlak ortada kalacak Erdoğan; farkında bile değil.
Gerçi o abuk subuk sözlerinin birileri tarafından ciddiye alındığı da ortada; 1453 kartallar diye bir gurup kurulmuş Çarşı gurubuna karşıt olarak ve futbol sahalarını savaş alanına çevirmişler; şiddet daha nerelere tırmanacak hiç belli değil; elbette Erdoğan sayesinde. CHP?li Umut Oran; ?Pısıp geri adım atmayacaksınız? öğüdünüz yanlış anlaşılmaya müsait bir söz değil midir? Bu sözünüzü sokak kavgası olarak anlayan gençler çıkar da sokak çatışmalarında artış meydana gelirse bunun sorumlusu kim olacaktır, bu durum önlemek için hangi önlemleri alacaksınız? İstanbul?daki ?1453 Kartallar? oluşumu da bu sözünüze uygun olarak mı kurulmuştur?? diyerek bu meseleyi TBMM?ye taşımış.
O bir deli; bildiğin zırdeli; milleti birbirine düşürmek, kışkırtmaktan başka bir meziyeti yok; amacı, isteği insanları birbirine düşürerek Türkiye?yi savaş alanına çevirmek. Bazen kendime şaşıyorum; neden onun üstünde bu kadar mesai harcıyorum diye; o bütün bunlara; zamanıma bile değmez ancak içinde bulunduğumuz şartlar; içinde bulunduğumuz ortam beni buna zorluyor; yoksa onun için parmağımı bile kıpırdatmam. Üstünde durulup düşünülmeye bile değmez; benim için o bir sıra altı; değil başbakan kim olursa olsun.
Anayasa değişikliği paketinin parti kapatılmasını ortadan kaldıran madde oylamasında 3 AKP milletvekili zıt oy kullanmış ve bu madde pakete alınamamış; ?Kendi grubumuzdan 3 kişi bize ihanet etti, 330?u yakalayamadık? demiş; partisinin bütün milletvekillerinden sorgu sualsiz ona biat etmelerini bekliyor. Hiç mi vicdanları, kişilikleri yok o AKP milletvekillerinin; bu kadar mı satılıklar; onca çarpıklığa rağmen onun her dediğine boyun eğiyorlar. Hepsi beyin yerine saksı mı taşıyor?
Derdi kendi açıklarını, gediklerini kapatmak; yüce divan konusunda ne yapmayı düşünüyor acaba; bu gidişle önü sonu gideceği yer orası çünkü. Partisi kapatılmadığında kendininde kurtulacağını sanıyor ama çok yanılıyor.
Sonunda bugün; 30 Eylül günü AKP milletvekili İdris Bal; ?İmamı sürenlere yazıklar olsun. Eğer imam doğru söylediği için sürüldüyse onu sürenlere yazıklar olsun. Hür bir medyanın olmadığı bir ülkede demokrasi yoktur. Kontrol edilen bir medyanın olduğu bir ülkede demokrasi yoktur. Velev ki haklı iseler bile haksız duruma geçtiler. Türkiye?nin Suriye ve Mısır?dan bir ders çıkarması lazım. Akıllı olmak zorundayız. Kaos ortamının kimseye faydası olmaz? demiş. Saksıyı çalıştırmaya başladılar mı ne?
***Eski sağlık bakanı Rifat Serdaroğlu?nun yazıları var RTE ile ilgili; ?Demokrasilerde seçimle gelen kişi, yine seçimle gitmesini hazmedip kabullenmezse, sonunda cümle âleme rezil olur. Hayırlısı. Rifat Serdaroğlu? diye biten; kopyalayıp yapıştırırsanız yazının tümünü okuyabilirsiniz; ben buraya almayacağım; çok uzun. İlk kurşun gazetesinde yazıyor. 
***Günlerdir demokratikleşme paketi dedi durdu; çıka çıka diktatörleşme paketi çıktı; başka ne bekliyorduk ki zaten. Çıka çıka kamuda türban serbestliği ve kendi işine gelecek biçimde ayarlanacak seçim barajı önerisi çıktı; bugün Yılmaz Özdil şöyle demiş son cümle olarak; ?paketten çıkan buysa sık sık yaptırdığın anketlerdeki oy kaybın, tahminlerimizden de büyük demektir?; öyle zaten; birkaç paragraf üstte yazmıştım bunun böyle olduğunu; orta oyların dökülüp AKP?nin cascavlak ortada kalacağını; bunu bilmek, görmek için anket yaptırmaya gerek yok; görünen köy kılavuz istemez; arif olan anlar. AKP?nin ve Erdoğan?ın defteri dürüldü bile; buraya kadar. Bundan böyle beni düşündüren Erdoğan?dan sonra ortalığın nasıl toparlanacağı; o kadar dağıldı; öyle büyük tavizler verildi ki eski rayına oturtmak zor olacak.
Yaşam tarzına saygı kanun ile güvence altına alınıyormuş; elbette kapalıların; mademki yasalar bu konulara bile el atıyor; bu durumda benim yaşam tarzımın da kanun ile güvence altına alınmasını istiyorum; mümkünse elbette; mesela bikini ile denize girebilmek; günlük yaşamda şort giyebilmek; başı açık yaşayabilmek gibi; güneşten D vitamini alma hakkımın yasalarla belirlenmesini istiyorum; bu benim en doğal; insan olmaktan kaynaklı hakkım; başörtülülerde saç varda, bizim başımız kel mi? 
Nefret suçları cezalandırılacakmış; 30 eylülde aykırı sorulara çıkan Ali Balkız bundan en çok başbakanın ceza alabileceğini söyledi; hiç haksız değil; ?Yavuz Sultan Selim katildir? dedi; bugüne alevi bakış açısını anlamak için izlemenizi öneririm. 
***Amerika sonunda sıfırı tüketmiş; onuda yazmıştım; film ve müzik piyasasının haline dayanarak; dediğim gibi de oldu; 825 bin federal görevli ücretsiz izne çıkarılıyormuş; parklar, müzeler kapanacak; hava limanları, cezaevleri ve hudut çalışanları ücret almadan çalışacaklarmış; büyük Amerikan rüyası sona erdi yani.
***El kaide reyhanlı saldırısını üstlenmiş ve Suriye sınırına 2 kapı daha açılmasını istemiş ve 7 ekime kadar isteği gerçekleştirilmezse Ankara ve İstanbul?da intihar saldırıları düzenleyeceğini söylemiş; buyur buradan yak; akın akın gelecekler yani.
Suriyeli sığınmacıların Gaziantep?e gelişinin ardından ev kiraları yükselmiş ve birçok öğrenci ev bulamıyormuş; bunun için yürüyüş yapılmış; alın size bir artçı etki; Türkiye daha nelere gebe hiç belli değil. Türkiye bu rezilliğin içine batalı şunun şurasında kaç yıl oldu; 3-5 yıl; yani AKP yönetiminden sonra; yani AKP yönetiminin dayatması ile; bu halimizin ve olacakların tek sorumlusu AKP?dir; ve elbette dolayısıyla ona engel olmayan bizleriz.
***Maltepe Gülsuyu hala durulmamış; solcu gençlerden biri ölmüş; 4 kişi yaralanmış; solcu gençler uyuşturucu mafyasına karşı direniyor; ki bu devletin görevi; aylardır uyuşturucu mafyası onları yaralıyor, öldürüyor; devlette bunu seyrediyor; bu nasıl bir iş? Mafyayı engellemek konusunda kılını kıpırdatmayan devlet cenazeyi engellemek konusunda çok başarılı. Tomalar yine baş rolde.
***?Allah?ın bizi Erdoğan?dan koruması için dua etmeliyiz. Bölgede savaştan yana tavır aldı. Din bunların yaptıkları değil. Dinde zorlama yoktur. Bunlar insanları zorluyorlar, olmaz ise öldürüyorlar. Her şeyden önce insanız. Sonra dinimiz gelir. İnsanlığımızı hiçbir zaman unutmamalıyız. Dini insanlığın önüne koymamalıyız. Herkes önce insan sonra Müslümandır. Benim oğlum oruçluydu öldürdüklerinde. 5 vakit namaz kılardı ve asla siyasetle uğraşmazdı. Suriye rejiminden desteğimi çekmem için oğlumu katlettiler. Bunların dinle alakası yok. Erdoğan fitne siyasetinden vazgeçmeli. Yoksa daha çok kan dökülecek. Annesi öldüğünde aradım başsağlığı diledim. Ancak o oğlum öldürüldüğünde kesinlikle aramadı, başsağlığı dilemedi. Beklemiyordum ama bilinsin istiyorum. Artık hep beraber dua etmeliyiz. Allah bizi Erdoğan?dan korusun.? Şam Müftüsü Ahmet Bedreddin Hassun
Beddualar uluslararası boyutta.
***Maltepe Gülsuyu?nda müdahale başlamış; ancak yanlış tarafa; cenazede yüzleri örtülü havaya ateş edenlere yapılmış müdahale; yani tabi ki solculara; 35 kişi gözaltına alınmış; devlet mafya işbirliği ilk defa şahit olduğumuz bir şey değil; uyuşturucu mafyasını kolluyor devlet; daha ne demeli?
***Yılbaşından itibaren dershanelerin sözleşmesi yenilenmeyecekmiş; bakan Nabi Avcı açıklamış; kime sormuşlarsa; okul formaları için yazı geldi ve ne istediğimizi belirttik; dershaneler için niye sormak zahmetine katlanmıyorlar; dediğim dedik; çaldığım düdükçüler. 
***Maltepe Gülsuyu?nda Hasan Ferit Gedik?in ölümünü protesto etmek isteyenler coplanmış; tekmelenmiş; gaz sıkılmış; tazyikli su sıkılmış; göz altına alınmışlar; devlet uyuşturucu mafyasını korumak konusunda oldukça kararlı görünüyor; hayırlara gitsin ama pek hayır gibi durmuyor. Her gün sıradan bir haber gibi haberlerde yer alıyor; kimsenin üstünde durduğu bile yok; bu öyle sıradan bir durum değil bana kalırsa. Yani bu solculara yapılanları anladık bir derece de; öldürenlere, yaralayanlara karşı ne yapıldığı konusunda en ufak bir haber yok; sıhhatteler herhalde. Taraflılığın; ayan beyan bir taraftan olmanın bu kadar göze sokulduğu bir dönem hiç olmadı; Allah beterinden korusun.
***Balyozda yargıtay kararları açıklandı; 237 sanığın cezası, 37 beraat; 88 tahliye; her karar sonrasında yaptıkları gibi bir zil takıp çalmadıkları kaldı. Numan Kurtulmuş “bu bir dönüm noktasıdır; biz öyle bir Türkiye hazırlıyoruz ki; bir daha hiçbir kimsenin bir olağanüstü dönemi oluşturmayı; gerçekleştirmeyi, katkıda bulunmayı  aklının ucundan geçiremeyeceği kadar darbelerin önünün kesildiği bir Türkiye lazım” demiş. Mehmet Metiner ise; “bundan sonra hiç kimse aklının ucundan dahi darbe niyetini geçiremeyecektir” demiş; Akp’de şöyle bir durum var; biri bir söz söylüyor ve o söz aynı gün birden çok ağızdan çıkıyor; yankı yapar gibi; ya söylenecekler önceden belli bir kişi tarafından belirleniyor ya da; ya da’sı yok aslında; önceden belirleniyor. Metiner kararı alkışlıyormuş; çok bir sevinmişler belli; “bizi bundan sonra kimse yerimizden edemez; astığımız astık; kestiğimiz kestik; darbecinin de darbecisi; alası biziz” diyorlar; haklılar; gün onların günü; bırakalım keyfini çıkarsınlar; gün olur devran döner nasıl olsa. 
***”Gitsinler, kendilerine baksınlar; pkk terör örgütü ile birlikte iş tutuyorlar; Oslo’da birlikte yürüyorlar; İmralı’da oturuyorlar; pkk’nın silahıyla, pkk’nın tehdidiyle milletin adını, milletin kimliğini, milletin egemenliğini peşkeş çekiyorlar; bu teşebbüs bile değildir; teşebbüsün ötesinde icraata girmiştir; bir gün gelir yürekli cumhuriyet savcıları bu konuda; pkk ile iş tutarak; pkk ile anlaşarak Türk milletine darbe yapmak isteyen bu zihniyeti yargılamasını bilir.” Oktay Vural; 11 Ekim’13
***”Siz kimsiniz? Millet bu işin kararını vermiş, bu iş bitmiş. Artık bu ülkede ulusalcı, mulusalcı diye bir şey yok, bu ülkede artık millet gerçeği var, bunu göreceksiniz. Bu ülke hepimizin ülkesi bunu göreceksiniz. Bu ülke ne kadar erkeklerin ülkesiyle o kadar da kadınları ülkesidir. Bu ülkede başı açık kardeşlerimle başı örtülü kardeşlerimin özgürlüklerini, haklarını birbirinden ayıramayacaksınız, el ele beraber yürüyecekler.” demiş.
Kimin ne göreceğini çok yakında göreceğiz; kendi de görecek elbette; o %50’lere selam olsun bundan böyle; kim verecek ona oy; şimdiye kadar veren hep fakir, fukara halktı; o fakir fukaraların hepsinin ailesinden; olmadı sülalesinden şehit cenazeleri çıktı; kanı yerde kaldı binlerce şehidin; o kanı yerde bırakan kim; kendi; çok arar eski günlerini; çok; ulusalcı var mıymış, yok muymuş anlayacak; daha ne gördü ki?
Beraber yürüyecekmişiz; bana hiç öyle gelmiyor nedense; şimdiden karışmaya başladılar bile milletin giysisine; Hüseyin Çelik giysisini açık buldu diye bir kanaldan bir sunucu kadın işinden alınmış. Birde yutturmuyorlar mı kadına baş örtüsü ile özgürlüğünüzü veriyoruz diyerek; kadının özgürlüğünü elinden almanın daniskası başını örttürmek değil mi zaten! Başını örtmenin bir adım ilerisi mutfak köleliği ve ev hizmetçiliği; var mı ötesi; başı kapalı olarak bildiğiniz kaç kadının bunun ötesinde bir hayat tarzı var?
Merak ediyorum; kamuda türban serbestliği getirildi ya; son paketle; kamuda kaç kadın başını kapatacak diye; hayal kuruyorlar; kadınlar özgürlüğün tadını almışken geri iade edecek kadar aptal değiller; beyni yıkanmışların ve zorlananların dışında elbette. Erdoğan kapanmayı özendirmeye çalışıyor kadınları aklıca ama boşa çaba; daha çok uğraşır; kapanmayı bir erdem, bir mertebe gibi göstermeye çalışıyor ama kadınlar bu zokayı yutmaz.
Aynı konuşmasında “14 asır önce kız çocuklarının diri diri toprağa gömülmesi nasıl bir cahiliye dönemi alışkanlığı ise 10 yıllar boyunca kız çocuklarını kılık kıyafetten dolayı dışlamak üniversite kapıların da geri çevirmek de öyle bir cahiliye alışkanlığıydı ve bu alışkanlık artık son bulmuştur” demiş. Aklı hala cahilliye döneminde kalmış; biz o dönemi aşalı çok oldu; hemde Erdoğan’ın sayesinde değil; ATATÜRK’ün sayesinde; kendine payeler çıkarmaya kalkmasın boşu boşuna. Çok lazımsa kendi başına tak o örtüyü; yakışır; kelini kapatır hiç değilse; benim başım kel değil; hiç gerek yok.  
Dün bir kadınla konuştum; parkta; tesadüfen; kadın kapalıydı; olabilir; benim için her kapalı öcü değil; ama bu seferki biraz öcü çıktı; 8. sınıftaki oğlu evine birkaç sokak ötedeki süleymancıların yurdunda kalıyormuş; çok katlı bir binaymış; süleymancılar nedir onu da bilmem gerçi; işime gelmeyeni aklımda tutmam; benim bildiğim bir süleyman var; oda Süleyman Demirel;))) hafta sonları geliyormuş eve; yine yakındaki devlet okuluna gidiyor; geri yurda dönüyormuş; abiler din, kuran ve ders öğretiyorlarmış orada; kızlar için olanı da varmış; orada da ablalar öğretiyormuş; -kızımı gözüne av olarak kestirmiş olmalı garibim; onun için anlatıyor bana saftirik; ne bilsin beni; her kuşun eti yenmez-.
Kızımın okulunda da var yurtta kalan 4-5 çocuk; kızımın okuluda devlet okulu; yan sınıfında; 7. sınıfta; geçen sene aynı sınıftaydılar kızımla; aynı yurt mu bilmiyorum; onların aileleri de şehir içinde yaşıyor; hafta sonları gidiyorlarmış evlerine; sabahları namaz için uyandırılıp tekrar yatırılıyorlarmış; bundan pek hoşnut olmamalılar ki bunu söylemişler. Fakir fukaranın çocuğunu boğaz tokluğuna topluyor sonrada kendilerine mürit yapıyorlar; önce abla ve abi oluyor; küçükleri yetiştiriyorlar elbette; hayatta hiçbir şey karşılıksız değil; üstelik daha ne karşılıklar ödeyecekler haberleri bile yok. “Korkmuyor musun çocuğunu göndermeye” dedim; “kuran öğretiyorlar; niye korkayım; öyle olmasa gönderir miyim” dedi; aklı sıra bana da teminat verdiğini sanıyor bu arada; onun her dediği benim için inanılır ya;)) cahil kadın işte; mutfaktan çıkıp dünya ışığı görmemiş; 17 yaşında evlenip 20 yaşında anne olmuş; şimdi torun gezdiriyor parkta; aynı yaştaymışız ama yanımda annem gibi duruyor; 2. oğlu işletme bitirmiş; atıyordu büyük ihtimalle; burger kingden yeni ayrılmış; iş arıyormuş; evli büyük oğlununda dişe gelir bir işi yok gibi; fakirler yani; çözüm yolunu orada bulmuşlar; hiç değilse küçük oğlum kurtulsun diye vermiştir garibim; ne yapsın.
***İstanbul’daki trafik sıkışıklığı ile ilgili olarak “Trafikte artan araç sayısı nedeniyle saatlerimiz heba oluyor, sinirler yıpranıyor, çevre ciddi şekilde kirleniyor. Modern bir şehir ulaşımın özel araçlarla değil toplu taşıma araçları ile yapıldığı şehirdir. Bakıyorsunuz vatandaşımız 1-2 kilometrelik yola aracı ile gidiyor, trafikte her otomobilde 1 kişi seyahat ediyor. Bazı hatlarda toplu taşıma araçları boş giderken, aynı güzergaha binlerce aracın içerisinde tek kişiyle yol almaya çalıştığını görüyoruz. Biz akaryakıt noktasında bu kadar zengin bir ülke değiliz. Biz petrol kuyularına sahip bir ülke değiliz. Bizim millet olarak ulaşımda tasarrufu daha ciddi şekilde gündemimize almamız gerekiyor. Sabah işe giderken, işten dönerken toplu taşımaya yönelmek, özel araçları verimli kullanma konusunda daha hassas olmamız gerekiyor. Eğer ulaşım alışkanlıklarını değiştirirsek hem ülke, hem İstanbul hem çevre hem de aileler kazanacak? demiş; bir başbakan olarak sorumluluğu üstlenip “çare arayıp bulacağız” demek yerine “arabalarınızı kullanmayın” diyor; öyle başbakandan böyle açıklama; çok münasip; o insanlardan arabalarını alırken ve üstüne benzin alırken %60 vergi almayı biliyorsun da kullandıklarında mı gözüne batıyor; satma madem öyle arabaları; sınır getir, yasakla; hem arabayı sat, dünyadaki en fahiş fiyata; vergisini cebine indir; hemde arabanı kullanma de; nasıl oluyor bu iş? Kendi 80 araba ile gezerken akaryakıt zengini bir ülke olduğumuz için mi geziyor? Uçakla en çok gezen başbakan olma rekorunu kaç kez kırdı kim bilir? Bu ara pek gezmiyor; ne hikmetse; milli bayramları bekliyordur; o zaman kaçıyor ya! Kendine gelince şapur, şupur; millete gelince yarabbi şükür; “Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu” demezler mi adama; derim elbet. 
 

Be First to Comment

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *