Press "Enter" to skip to content

Gündem 2t Temmuz’15

***Artvin eylemleri giderek artıyor, çoğalarak artıyor, sonuna kadar devam, o köpeklere mi bırakacağız bu memleketi! Bu memleket bizim, hepimizin! Facebook paylaşımlarında “cengizzz, her ağacın altında bir Artvinli var” yazıyor, onlar da benimle aynı fikirde anlaşılan! Yandı cengiz!

***Hırsızın elinden Türkiye’yi kurtarmak lazım” demiş bugün Bekir Coşkun, Artvin eylemleri konulu yazısının başlığı o, sağ olsun.

6 ay kadar önce yazmıştım, günlük sayfasında, sıhhıyede park etmeye çalışırken umacı gibi başıma üşüşen otoparkçıları, melih Ankara sokaklarını parsel parsel mafyaya kiralamış, park etmeye yeltendiğiniz anda 5-6 tanesi üstünüze çullanıyordu, hepsi mafya kılıklı, görseniz korkarsınız yani, hatta baktım ellerinden kaçış yok çok katlı otoparka çıkıp oraya bıraktım arabamı, onlara para kaptırmaktansa, o gün bugündür kızılay, sıhhiye, ulusta park yapmaya yeltenmiyorum, onlara para mara vermem, vermezsem de onlar beni park ettirmezler, iyisi mi uzak dolaş, selamete ulaş, önceki gün buna karşı çıkmış Ulus esnafı, mal indirme bindirme için bile zorluk çıkarıyorlarmış çünkü, ki kesin öyledir, o esnada bir otoparkçı bir esnafı silahla öldürmüş, adamlar yani bildiğiniz silahlı, yani mafya, melih çarşamba günü, beş gün sonra Ankara sokaklarında otopark olayının biteceğini söylemiş, hala bir gün bir gündürün hesabını yapıyorlar, iyi para dönüyordu sokaklarda sonuç olarak, her araba bırakandan 5-7 lira fena para mı, bütün Ankara’yı toplayınca elbette, bir kurban mı verilmesi gerekiyordu bunun çözülmesi için, görünen köy kılavuz ister mi, ben bile bir görüşte yazmıştım işte.

Her yerden, her alandan bir pislikleri çıkyor, bütün akp nin, foseptik çukuru gibiler, orada Artvin, Ankara’da otopark, Ödemiş’te yine altın madeni, adamların gözlerinde karikatürlerdeki gibi dolar işareti var, her yerden para kokusunu “sınıf, sınıf” ediyorlar, say say bitmez, bitmiyor ki zulüm, işkence, ne diyorlar sloganlarda, direne direne kazanacağız, başka yolu yok bunun, kalmadı, onlar ancak bu dilden anlar, başka bir yol bırakmadılar bizlere. Bir dünyanın akıllısı melih i. si mi, 33 yıldır Ankara’dayım, 17 yaşından beri, Artvin’den geldim, yani ömrüm sadece Artvin ve Ankara’da geçti, şimdiye dek Ankara’da sokaklar, sokaklara park etmek hep serbestti, sinekten yağ çıkaracak ya, al sana yağ, sür bakalım nerene istersen, onun suyu çok ısındı da altına odun atmalı işte, atacak adam yok ortada, böyle böyle elbet birşeyler olacak, direne direne kazanacağız, başka yolu, yordamı yok bunun, onların sandıktaki kumpasını, hilesini, oy çalma, adam kayırma, aldatma, kandırmacasını sokakta başlarına geçireceğiz.

Cidden *Hırsızın elinden Türkiye’yi kurtarmak lazım” Yoksa parsel parsel çiğneyip yutacak bizi.

***Artvin Ankara’da, İstanbul’da, Bursa’da, her yerde, Türkiye’nin her köşesinde, sanmasınlar ki Artvin nüfusu Artvin nüfusu kadardır, bir Artvinden beş, on beş Artvin çıkar tüm Türkiye toparlanırsa, biz her yerdeyiz, ve Artvin dendi mi içimizde bir yerlerimiz titrer, hepimizin, bunu bilmek, anlamak sadece Artvinli olmakla mümkün olabilir, Artvinli olma duygusunu, bu memleketin hiçbir yerinde bu denli toprağına düşkün olanların olduğunu sanmıyorum, kimseyi dışlamak, kırmak değil niyetim ancak bu cidden böyle, Artvin, Artvinli olmak, Artvinliler için ciddi anlamda kutsaldır ve dediğim şeyin ne olduğunu ancak bir Artvinli anlayabilir, bir başkası asla anlayamaz. Toprağımız, kokumuz, ananelerimiz, geçmişimiz, yaşadıklarımız, bizlere yaşatılanlar, yaşadığımız acılar, özellikle 12 eylül öncesi ve tabi ki sonrası, bizi öylesine birbirimize kenetlemiş ki kopmamız, birbirimizden koparılmamız mümkün değil.

Demiştim, 1983 yılında geldim Ankara’ya, o gün bugündür hiçbir sebep olmadı Artvinlilerle görüşmek, birleşmek için, ilk kez bu sebeple görüştük, birleştik, pek çoğunu unutmuşum, neredeyse tanımıyorum bile, silik anılar, birçoğu ilkokul, ortaokul zamanından, hepimizi öyle silkeledi ki hayat birbirimizin yüzlerini unutturdu bize, ama değişen hiçbir şey yok aramızda, bu öyle bir duygu birliği ki, anlatsam anlayamazsınız ki!

Bir gün, birkaç ay önce “dedemin insanları’nı izliyorum, annem de yanımda, Yunanistan’daki türklerin Türkiye’ye göç ediş zamanını konu ediyor, kurtuluş savaşı zamanları, annem de bir iki göz gezdirdi, sonra bana “onlar neyin Türk’üdür” dedi, işi kendince özetledi, hepimiz Türküz, şükürler olsun, ancak bizim oraların Türklük sevdası daha bir başka, annemin bu sözünden anlayın işte.

Onlar bizi derdest etti, perişan etti, topraklarımızdan koparıp Türkiye’nin her bir tarafına sürdü, şimdi biz Türkiye’nin her bir tarafından toparlanıp onları derdest, perişan edeceğiz, gün haklaşma, helalleşme günü, Artvinli olmanın ne demek olduğunu görecek, öğrenecek bütün dünya.

Onca sevmemize rağmen burnumuzda hasreti kokan, bize yar etmedikleri o toprakları bizde onlara yar etmeyecek, dar edeceğiz.

***Yazdığım son kısmın birkaç paragrafını facebook hesabımda paylaştım, doğal olarak facebook arkadaşlarımın yüzde doksanı Artvinli, liseden bir sınıf arkadaşım yorum yapmış yazdıklarıma; şöyle;

Dokunmadık yer bırakmayacaklar mı…?
Ne iştahmış be kardeşim…!
Ülkeyi bitirmeye ant içmişler anlaşılan…
Birde sular, madenler, PTT, koylar …..ve bilemediklerimiz, ülke yararına kullanılsa ne ala…
Ona buna peşkeş…
Ama ağızlara küçük bir damla bal çalındığında babasından bile vazgeçen toplumun bireylerindeniz…
Ne zaman güç ve para her türlü değerin üstünde oldu…??
Değer yargılarımız değişti o gün tükendik..
Artvin’in son iki dönemdir seçim sonuçlarına bakarsanız bilinenin aksine olduğunu göreceksiniz…
Neyse biz birey olarak doğrularımızı paylaşabilirsek…
Dostluklardan,sevmekten,güvenmekten,inanmaktan vazgeçmezsekkk…!!!!

Bu arkadaşımla görüşmeyeli, konuşmayalı çok oldu, kız arkadaşım, liseden sonra evlenmiş erkenden, şimdi torunları var, bundan 30 yıl önce karşılaşmıştık bir iki kez Ankara’da, onun dışında facebook üzerinde dahi yazışmadık, merhabalaşmadık bile, birbirimizin paylaşımlarını gördük, takip ettik, o kadar, ki o fotoğrafları dışında bir şey paylaşmadı şimdiye dek, bende çok fazla şey paylaşmıyorum, bu ilk iletişimimiz, düşünce biçiminin, bakış açısının ne kadar benimkine benzer olduğunu fark ettiniz mi, çünkü aynı topraklarda yoğrulup hasıl olduk, yürekli, yürekten sevip bağlanan insanlar olduk, benim yazdığımla benzer şeyleri yazacak insanlardan sadece biri, taramaya kalksak ne insanlar var, hayatımda övünüyorum diyebileceğim iki şey var, biri doğal olarak çocuklarım, diğeri bir Artvinli oluşum, iyi ki Artvinli olarak doğmuşum, öyle olmasa bir hiç olurdum herhalde, bütün kimliğimi, kişiliğimi Artvin’de doğmaya ve Artvinli olmaya borçluyum, mertliğin, insanlığın diyarıdır Artvin, lise arkadaşımın olduğu gibi. Ne mutlu Türküm diyene, ne çok mutlu Türküm ve Artvinliyim diyebilene;)))

***Belkide asıl plan buydu bizleri oralardan gönderirken, bizi gönderip üstüne yatmak. Bir inşaat mühendisi 20 yıl önce Artvin’e barajlar yapılacağını, Artvin’in değişip gelişeceğini söylediğinde şaşırmıştım, hiç öyle bir ibare yoktu çünkü ortada, o barajlar yapıldı gerçekten, ama Artvin’i eskisinden çok daha çirkinleştirdi, gelişimine de bir katkısı olmadı, altın madeni de biliniyordu yine 15-20 yıl önce, dayımlar göç etmeyi planlıyorlardı evlerini satıp, ta o zaman, hala oradalar, hala akrabalarım var orada, bir büyük plan var demek ki işlerlikte olan ve bu plan adım adım uygulanmaya devam ediyor, şimdiki adım cerattepedeki altın madeni, bakır madeni de deniyor ama altın madeni.

Ben bakır madeninin çıkarıldığı murgul, göktaşta doğdum, büyüdüm, 14 yaşına kadar orada yaşadım, hep CO2 kaplıydı ortam, beyaz dumandan göz gözü görmez, nefes alamazdık, CO2 çok çöktüğünde dışarı çıkmazdık, bazen çok daha artardı, eskiden yeşillikmiş oralar, ben hiç o halini görmedim, sadece meşe ağacı vardı, çok değil, palamutlarıyla oynardık, birde en tepelerde büyük mor çiçekler, çocukluğum boyunca gördüğüm tek çiçek oydu, onu görmek, koparmak için tırmanırdık o tepelere, bir ot bile yoktu yani yerlerde, nasıl olsun ki, biz bile nefes alamıyorduk, babam dahil insanlar akciğer kanserinden öldüler, ben 14 yaşındayken, bizde çok sağlam büyümedik zaten, o oksijenin olmadığı ortamda, şimdi kapandı o işletme, çoraklığı ile başbaşa bırakıldı murgul, insanlarının pek çoğu büyük şehirlere göç etti, şimdi yeniden yeşermiş deniyor.

Bu Artvin’e yaşatılmak istenen ikinci maden vakası yani, herkes neler olacağını, başlarına neler geleceğini bildiği için karşı çıkıyor, ağaçların kesilmesine bile gerek kalmayacak yani, toplu olarak öldürülecekler, bütün doğa, ve üstelik bu defa CO2 ile değil, siyanürle, altın için kullanılması gereken madde siyanür, Taner Yıldız dün “Cerrattepe’de masum bir çevrecilik anlayışı ile karşı çıkanları ayrı tutuyorum. Manipülatif davrananları ayrı tutuyorum.” demiş, oradaki herkes oranın insanı, ve manipülatif olmaları çok normal, önceki yaşananların sonucu gereği, murgulda yaşayanlar sadece işletmede çalışanlardı, öncesinde olsa olsa bir köy halkı vardı, Artvin öyle değil ki, orada bir maden olsa da olmasa da orada yaşıyorlar, maden onlar için bir artı değil eksi olacak, ki Artvin murgul gibi bir boş alan, bir köylük yer değil, şehrin merkezi, madenin yapılmak istendiği yer Artvin merkezin tam üstü, bir dolu insan yaşıyor orada.

Cerattepe için ihale yapıldığını, ihalenin bir firmada kaldığını söylemiş, yani “biz sattık, artık onlarındır 0″ diyor, satmadıkları ne kaldı ki, donumuza kadar sattılar el birliğiyle, ihale için aldığın parayı geri ödersin o firmaya olur biter, Allah’ın kelamı değil ya, geri dönülemesin, hem kimin malını kime satıyorsun, o malın gerçek sahiplerinin fikrini sormadan.

***İhale de ne ihale ama, karın %98’i şirketin, %2’si devletin, böyle ihaleye can kurban, ona ihale değil bildiğin hibe, talan derler Taner Yıldız’cığım.

***Bizim oranın insanı ayılarla bile yaşamasını bildi, biliyor, ama düz ovanın ayılarına laf geçmiyor işte, ne zor şartlardadır orada yaşam, hayatta kalmak, düz ovada avlanmaya benzemez, gel gör ki iki ayaklı ayılar gözünü dikmiş o topraklara.

Artvin’de nonoş yoktur biliyor musunuz, Artvin’den nonoş çıkmaz, o tip parazitleri ve parazitlikleri buralara geldikten sonra gördük, öğrendik.

Sanki Artvin’de yok ta Ankara’da çok mu var, 32 senedir Ankara’dayım, bana hiç rastlamadı, kör de değilim, etrafımı inceler bakarım, her yerde gezerim, her şeyi görürüm, dikkatliyimdir, bir onu mu göremedim, İstanbul’u bilemem, hal böyleyken balona neon gazını iyice sıkıyorlar ki patlasın, ortalık nonoş sevgili alternatifi ile dolsun, pislikler, kendilerinin pislik oluşu yetmiyormuş gibi ortalığı daha da pisliğe bulamaya çalışıyorlar.

Hani diyeceksiniz ki senin üstüne mi vazife bununla ilgili konuşmak, yaran mı var da gocunuyorsun, alakası yok, hiç tanımam, etmem, sadece birazcık ifrit olma hissi, birazda kendini sosyal sorumluluk projesi hattında hissetme duygusu, yoksa hiç işim olmaz onlarla, sen sus, ben sus, o sus, bırakalım hep onlar mı konuşsun, dikelim mi ağzımızı, neymiş, ortada bir tez varsa onun antitezi de gelişirmiş, bende bir antitezim, kendimce, var mı benim gibisi, yok, türümün tek örneği olarak tarihe geçmek belki niyetim, kime ne;)))

***17 haziranda fuatavni erken seçim için ortalığın karıştırılacağını, pkk ya ışid saldırısıymış gibi saldırılar olacağını yazmış, erken seçim hesapları için yani, tam 1 ay sonra suruçta patladı bir bomba, suçsuz, günahsız üniversite öğrencisi 32 genç öldü, Suriye bize misafir geldi, Türkleşmeleri gerekirken bizler Suriyeli olduk, Türkiye’yi Suriyelileştirmeyi başardı akp, eserleriyle ne kadar övünse azdır, gül gibi ülkenin içine sıçtı, başardığı bu, başka bir bok yok ortada, o yaptıkları yollarda ….. .., ortada yapılan yol mol da yok ya, neyse, 13 uğursuz yılda geldiğimiz noktaya bir bakın, birde başladığımız noktaya bakın, fark o kadar açık ki, bir cennetten bir çöle dönüştük, ucu, bucağı belirsiz.

Erken seçim pazarlığı olsun veya olmasın, saldırıda direkt parmağı olsun veya olmasın o saldırının faili meçhulu akp’dir, ortalığı bu hale getiren, ortamı kızıştıran, ortamı oluşturan akp dir, kimse zahmet edip başka bir suçlu aramasın boşuna. Yöneticilik, bir ülke yönetmek o adamın harcı değil, o bir deli, bir şizofren, bir ne oldum budalası, evvel erken kurtulmamız gereken o, yoksa akan, akacak olan kanı durdurmak mümkün olmayacak. Bu ülkeden %60 istenmiyorsun oyu aldı, daha 40 gün önce ve anlamamazlıktan geliyor, anlamamışa yatıyor, eski halini, durumunu sürdürebilme telaşı içinde, eski tas eski hamam oyununu oynuyor bizimle, eski çamlar kürek oldu halbuki, arsız, yüzsüz, edepsiz, taş kesilsede bir kurtulsak, daha fazla canın canını almadan, azrail desem azraile hakaret olur, azrail bile bir melek, vazifesini yapıyor, onun adı olsa olsa şeytan olur, sanki gitse bu ülkeyi tekrar eski haline geri dönüştürebilecekmişiz gibi konuşuyorum işte bende, çok zor, çok zor olacak, ama hiç olmamasından iyidir, zararın neresinden dönersen kar.

***Suruç’ta ölenler pkk/hdp sempatizanlarıymış, pkk Ceylanpınar’da aynı evde yaşayan iki polisi öldürmüş, evlerinde, Suruç’a karşılık olarak, bu konuda selahattin demirtaşın açıklaması şöyle; “Ceylanpınar’da katledilen polisler ezilen halkın, emekçilerin çocuklarıdır, ben onlara Allah’tan rahmet diliyorum, ailelerinin acılarını paylaşıyorum”. Öldürdük, pardon diyor yani kısaca, alay eder gibi, birde Allah’ın adını karıştırmasalar bari kendi pisliklerine, Suruç’u yapanın bir ışidli olduğu anlaşılınca ışide operasyon yapılmasını istemiş, bende iki polis için pkk ya operasyon yapılmasını istiyorum, adil mi, adil, hem Suruç’u ışid gerçekleştirdiyse iki polisi öldürmek niye, kana susamışlar, vampirlerde ondan, duramıyorlar kan emmeden.

***Bulutun, ağacın nasıl kıymetli olduğu günlerden geçiyoruz, günlerdir süren sıcaktan sonra bugün öğleden sonra bulutlanan gökyüzü şifa gibi geldi, ağaçların kökleri o suları tutmasa, o suların düzenli salınımıyla bulutlar oluşmasa, seller olsa, çok mu sevinecekler, Artvin’in, dünyanın yüzyıllardır süren doğal dengesini bozmaya ne hakları var?

Pazartesi, bayramın ertesi günü akşam saat 5,5-6’da Atatürk bulvarı, tdk önünde park etmek durumunda kaldım, oğlumun bir işi vardı, onu bekledim, 5-10 dakika, güneş ve sıcaktan bunalınca yolun diğer tarafından düşen önümdeki ağaç gölgesini fark ettim, oraya ilerledim, tam o esnada bir servis aracı geri geri üstüme gelerek beni geri püskürttü, bulunduğum yere geri geldim, ama bir yandan da bunu bana niye yaptığını anlamaya çalışıyorum, çıkıp sordum, geveledi, bir nedeni yok, gölgeyi kapmakmış derdi, o gölgede ben güneşte bekledik, şerefsiz, karşı yoldan vuran bir ağacın gölgesine bile bu kadar muhtaçken Artvin’de gözden çıkardığımız ağaçlar geldi aklıma elbette, o gölgeyi kapamadığım için sıcaktan pişerken, yüzlerce, binlerce ağaç, sizin gelmez miydi?

Facebookta bir foto var, bir koyun sürüsü ağacın gölgesine girmiş, etrafta başka ağaç yok, tek ağaç var, şöyle yazıyor, “kalan son ağacın kıymetini bilmek için davar olmaya gerek yok”, bunu görünce aklıma geldi o olay, anlatayım dedim.

Bozuk yumurta koyacağım arabaya, öyle münasebetsizlerin ön camına atmak için, öyle sinir oldum ki, pezevenk, ama korktu benden, korkuttum, tırstı, bana kalsa giderken çizicektim arabasını da oğlum sakinleştirdi, gelde sinir olma, serseri, hani derler ya hep öldürende mi kabahat, ölenin hiç mi suçu yok diye, aynen öyle, durduk yere bela istiyor başına. Oğlum trafikte uyuşuk kadın sürücü görünce söylenir, “bende kadınım” derim, “sen kadın sayılmazsın” der bana, biraz erkek fatmalık var yani mayamda, oldum olası, kafam attı mı hiç affetmem, hakkından gelirim. 20’li yaşlarda iken Kızılay’da şemsiye ile adam dövmüşlüğüm çoktur mesela, sırf dönüp baktı diye üstelik, veya otobüslerde sıkıştırılan kadınları koruduğum, sapığı kadından uzaklaştırdığım.

***Işid, pkk, erdoğan yıllardır var, ama bir operasyon için erdoğanın tahtının sallanmaya başladığı zaman seçildi, fuatavni de aynı şeyi söylüyor zaten, erken seçim tuzağı için bu savaşın başlatıldığını, hatta başlamadan söylemiş. Hava saldırısı nedense Obama ile konuştuğunun ertesi günü başladı, Obama nedense erdoğan başbakan iken c.b. ile değil başbakan ile görüşüyordu, şimdi Davutoğlu başbakan, başbakanla değil c.b.ile görüşüyor, o bile biliyor demek ki Davutoğlu’nu adamdan saymadığını Erdoğan’ın. Hesap o hesap, erken seçim pazarlığı, başka bir bahane yok ortada.

***”Uyanın! Türkiye Kuzey Kore yönetimine benzer bir yapıya doğru yelken açtı, hızla gidiyor. Seçimler yapıldı fakat 40 gün geçti Millet Meclisi kapalı. Türkiye’yi istifa etmiş ve seçimlerde oy kaybına uğrayarak çoğunluğu yitirmiş partiye dayanan hükümet idare ediyor. Aslında hükümet değil Cumhurbaşkanı, “fiili başkanlık”yarattı, idare ediyor. İncirlik ABD uçaklarına açılıyor. Savaş kararı alınıyor. Rejimi değiştirecek niyetler yüksek sesle dile getiriliyor. Uyanın! Tehlike büyük.”

demiş bugün sayın Necati Doğru, bana göre de haklı, o yüzden paylaşma ihtiyacı hissettim.

Be First to Comment

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *