Press "Enter" to skip to content

Sağlık; Şeker, Tans. Nis.’10

Misafir gelir, ilk işimiz şeker, çikolata tutmaktır. Çocuk görür eline şeker tutuştururuz. Dişçiye götürürsünüz çocuğunuzu, dişçi bile çocuğunuza şeker ikram eder, çocuğun dişlerinin daha çabuk çürüyüp, daha sık gelmesi için sanırım! Bir de en ucuz ikramlık olduğu içindir. Ölü evine giderken bol şekerli helva kavurup götürürüz. Loğusa görmeye giderken hakeza öyle. Birbirimizi ziyarete gideriz, elimizde lokum, şeker, çikolata. Ramazan bayramının adı olmuş şeker bayramı. Gittiğiniz her evde ve evinizde şeker bombardımanı. Her bayram gelsin trafik faciaları.
Tadı ve sonuçları o kadar farklı ki! Hayatıma bir sürü olumsuzluk kattı. Hayatımı kararttı desem yeridir. Şeker bunları yapabilir mi diye düşünüyorsanız, yapabilir. Kasede durduğu gibi durmuyor vücuda girdiğinde şeker. Altüst ediyor insanın bütün dengesini. Bu kötü döngüyü fark etmeden önce bol, bol yedirmiştim çocuklarıma şekerli gıdaları. Her ?iyi? anne gibi. Çocuklarımda devamlı bir sinirlilik, saldırganlık hali. Neden sonra ayıldığımda epeyce yorulup yıpranmıştım şeker yüzünden. Çocuklarımdan ve kendimden kestim şekeri, olabildiğince.
Öyle sinsi ki meret içine girmediği pek bir şey yok gibi. Çıkardım hayatımdan hepsini birer, birer. Kekmiş, çikolataymış vız gelir bana. Çocuklarım için ve kendim için sınırlı, sınırlı, olabildiğinin en üst derecesinde sınırlı şeker ve şekerli gıdalar. O gün bu gündür evime huzur, sükûnet geldi diyebilirim. Çocuklarım artık çok daha uyumlu ve birbirleriyle iyi geçiniyorlar. Bence hiperaktivitenin ardındaki sır bu. Kendi elimizle yaratıyoruz hiperaktiviteyi.
Hiperaktivite diye bir şey yok. Kan şekeri dengesi sağlanamayan çocuklar var. İlginç olan çocukların bu işte hiçbir sorumluluğu yok. Biz dayatıyoruz çocuklarımıza, çocuktur, şeker yer, şeker sever diye, iyilik yapma babında, sonrada onlar devamını getiriyorlar. Alıştırmasak daha en başından, hiç değilse kendi aklı erip ?şeker isterim? diyene kadar, sonuçlar bu kadar vahim olmayabilir. Şeker isterim dediğinde de zararlarını anlatsak.  Yazık oluyor çocuklarımıza ve kendimize.
Kan şekeri dengelenmediğinde vücutta kendini dengeleyemiyor. Aşırılıklar, uç noktalar, yerinde duramamazlık, sataşma başlıyor çocukta. Sonu kavga, dayak, ağlayış ve iç çekişler. Hangi evde yaşanmıyor ki?  Büyükte ise öfke nöbetleri şeklinde gösteriyor kendini şeker dengesizliği. Devamlı bir sinirlilik hali, burnundan soluma şeklinde, evlerden uzak olsun, şekerde, etkileri de.
Neden şeker hastası olanlar hiddetlidir, neden hiddetli olanlar şeker hastasıdır? Aralarında bir doğru orantı var olmalı. Siz bu ilişkiyi göremiyor musunuz?
Kimsenin burnundan kıl alınmıyor. Trafikte, her yerde, herkes patlama noktasında. Biri yan baksa da yan çaksam pozisyonu. Yabancı insanlar birbirlerini öldürüyor trafikte, inanılır gibi değil. Kelle koltukta.  
Günde sayısız kez içtiği çayına bolca koymaktan çekinmediği şeker yüzünden kocatıcı kocamdan çektiklerimi burada bir daha anlatmayı düşünmüyorum. Anlatamadım, anlamadı. Çay bizim milli felaketimiz. Çay, şeker, yanında da bir iki dilim kek, bir de sigara birleşimli muhabbeti bizim kadar önemseyen, hatta biraz da abartan bir millet daha yoktur yeryüzünde sanırım. Aziz Nesin’in haklı olarak bize atfettiği aptallığımızın, geri kalmışlığımızın büyük ölçüde nedeni de şeker. Beyinlerimizi uyuşturuyor şeker.
Loğusalıkta da dayıyorlar şekeri loğusa kadına. Süt yapsın diye, ne alakaysa, alakası yok hâlbuki. Dengeli bir beslenme yeterli. Atla deve içmiyor ya altı üstü 3 kiloluk bebe! Her şeyi abartmayı ne kadarda çok seviyoruz!  Gelsin şerbetler, meyve suları, bisküviler. Tam bir şeker bombardımanı. Şaşkına uğruyor vücut. Kan şekeri tavana vuruyor, al sana ?albastı?. Al loğusayı basmasında kimi bassın? Karabasan deniyor, albastı deniyor kan şekeri krizine. Öyle olduğu sanılıyor. Normal olduğu sanılıyor.
Normal insanda da gündüz uykularında oluyor sık,  sık karabasan. Şekerli maddeler yiyilerek tok karnına uykuya geçildiği, kan şekeri dengesi sağlanamadığı için.  Asıl neden tok yatılması değil, kan şekeri dengesine dikkat edilmeden beslenilmiş olmasıdır. Gerçek kâbus şeker. Çıkarın hayatınızdan olsun bitsin.
Bir kez alışınca vücudunuz şeker almamaya, istemiyorsunuz. Hatta bir garip gelmeye başlıyor tadı, yiyemiyorsunuz. Bitiremiyorsunuz elinizdeki şekerli maddeyi. Nasıl bir rahatlık anlatamam. Ama bir kez azmedip tamamen bırakmak lazım. Azar, azar bırakmaya çalışırsanız azar, azar hayatınıza tekrar girmeyi başarıyor. Şeker yememek cildinizi de güzelleştiriyor.
Biz çocukken öyle her Allah?ın günü elimizin altında şeker, tatlı olmazdı, yoktu. Bayramdan bayrama, şükürler olsun ki! Bu da demek oluyor ki, senede iki kere. Bir bayram o kadar suyunu çıkarmışım ki şeker yemenin, vücudumdan kocaman bir tenya attım bayram sabahı. Tenya bile dayanamamış şeker şokuna kendini atmıştı. Sanırım çocukların o zaman söz dinler, uyumlu olmalarının altında da bu var. Şeker bulamamaları. Umarım bir gün yine çocuklarımız şeker bulamaz, bulmasın.
Şubat’11
 
50 yaş üstü insanımızın geneli, ?%90 civarında?, yüksek tansiyon hastası. Diğer bir deyişle yüksek tansiyon ilacı bağımlısı. 50 yaş altı insanımızın tümü ise yüksek tansiyon hastası adayı. Yüksek tansiyonun başlıca nedeni fazla tuz ve tuzlu gıdalar tüketimi. Herhangi bir yerde tuzu azaltın, az tuzlu yiyin gibi bir uyarıya, açıklamaya rastlıyor musunuz? Hayır. 
Şeker hastalığı sicilimizin de yüksek tansiyon hastalığından pek aşağı kalır yanı yok. Yine 50 yaş üstünde % 70?ler civarındadır. Genç nüfusta da pek çok şeker hastası var. Şeker hastalığı ilacı bağımlısı. Şeker hastalığının başlıca nedeni fazla şeker ve şekerli gıdalar tüketimi.
Şekeri ve şekerli gıdaları az tüketmekle ilgili bir uyarı, açıklama görüyor musunuz? Pek bir es geçiliyor. Sigara için başlatılan kampanyanın çok azı bile uygulanmıyor. Oysa yabancı filmlerde laf arasında şeker dengesizliği konu ediliyor, anne babalar çocuklarını şeker yemek konusunda devamlı uyarıyor. Bizde tık yok. Neden?
Ama ?atıştırın, açlığınızı yatıştırın? sloganı tv?lerde ve belleklerde kol geziyor. Eskiden firma adı reklamı yapılırdı, şimdi direkt ürünün adı ve kendisi üzerinden yapılıyor reklamlar tek, tek. Hangisinin hangi marka olduğunu bile bilmiyorsunuz. Kasap yağı bol bulunca? 
Birinci neden, tuz ve şeker az tüketilirse tuz ve şeker şirketleri kar edemez. Tuzlu gıda ve şekerli gıda üreticileride öyle. Dolaylı neden, yüksek tansiyon ve şeker hastalığı ilaçları satılamaz, ilaç şirketleri, ilaç endüstrisi kar edemez. Hastanelere talep azalır, hastaneler iş yapamaz hale gelir, döngü bozulur.
Bu fikrim sizce çok mu acımasızca bir suçlama? Peki, öyleyse sizce neden tuzu az kullanın, yüksek tansiyona sebep olabilir, şekeri azaltın, ölçülü ve dikkatli kullanın, şeker hastalığına sebep olabilir, üşütmeyin, miyomunuz olabilir denmiyor? Bunun söylenmesi çok mu zor? Üstümüze ne oyunlar oynanıyor bunu biliyor muyuz? Sağlık sektörü üstünden para kazananlar üstümüze ne oyunlar oynuyor bunu biliyor muyuz? Kaderine terk edilmiş durumdayız. Ölen ölür, kalan sağlar bizimdir.
Burada şeker mi, tuz mu denirse tuzun bırakılması çok daha kolay. Tuz sadece bir alışkanlık, damak tadı. Çok kolay olmasa da yavaş, yavaş terk edilebiliyor. Oysa şeker bağımlılık. Alışılınca bırakılması çok güç. Vücut tekrar, tekrar istiyor, şeker krizleri yaratıyor.
Şekerli gıda isteyen bir çocuğu getirin gözünüzün önüne. Onu vücuduna alabilmek için bütün kozlarını oynar. Ağlamak, bağırmak, istemek, dayatmak, zorlamak, şiddet, rica, öfke, sevimlilik. İstediğini alabilmek için her türlü davranışı dener vücut. Aklı tek bir noktadadır. Kendine ihtiyacı olan şekeri almak. Yani amaca ulaşabilmek için her yolu kullanır. Bunu bilinçli olarak mı yapar? Hayır. Şeker krizinin etkisiyle.
Şeker çocuğa harcayabileceğinin çok, çok üstünde enerji veriyor ve kabına sığamayan çocuk modeli ortaya çıkıyor. Her yerde gözümüze çarpan agresif çocukların tek nedeni şeker yemeleri.  
Şeker krizinin büyüklerdeki yansıması çok daha etkilidir. Bir büyüğe, yasak, dayatma olamayacağı için büyük istediği oranda alır vücuduna şekeri. Ve kan şekerinin her iniş çıkışında, kısa bir açlık sonrasında bile öfke nöbetleri, parlamalar, bağırıp, çağırmalar sık, sık yaşanır.
Sabah akşam ve gün boyu çay içme alışkanlığını bir an önce terk etmemiz gerek. Özellikle sabah çayı çocuklarda içtiği için önemli. Kahvaltıda bir bardak çayın yerini bir bardak ayranın aldığı gün bayram günümüz olacak. Ve birbirimize çay ikram etmeyeceğimiz günler. Ve birbirimize hediye olarak tatlı, pasta, çikolata götürmediğimiz günler. Cola yerine ayran içtiğimiz günler.  Çay içmeyi isterken asıl istediğimiz, vücudumuza almaya çalıştığımız madde çay değil, şeker. Şeker kendini istetiyor. Çay ile birlikte olunca şeker sinsice yerleşiyor vücudumuza. Sonra yönetimi ele geçiriyor. Beni ye, beni ye, ye beni. Devamlı kendini istetiyor. Şeker bağımlısı olan ve sık sık şeker alan vücutta kan şekeri devamlı yükselip iniyor. Sonuç, aşırı sinirlilik hali, gerginlik, en ufak şeye parlama vs. Şeker bulamadığında ise bu sinirlilik hali tavan yapıyor.
Serinlemek, su ihtiyacını gidermek için su veya ayran içilirdi eskiden. Şimdi ise şeker bombardımanı ile serinleniliyor. Cola. Çok matah. Sonunda booom. Her türlü patlama. Şişmanlık, hastalık, sinirlilik, tahammülsüzlük, haddini sık, sık aşma, terör estirme, kavgacılık, aklınıza olumsuz olarak ne gelirse içinde barındırıyor şeker. 20. Yüzyılın şeytan icadı şeker olmalı. Bizi, bizleri, davranışlarımızı esir aldı.
Şeker yemek cildin elastikiyetini bozuyor. Şeker hastalarının ciltleri oldukça güzeldir. Nedeni şeker yememeleridir. Kan şekeri dengenizi sağlayarak ve şeker yemeyerek güzelliğinize katkıda bulunabilirsiniz. Yüksek kan şekeri ve şeker sizi hızlı yaşlandırır. Yüksek kan şekerinin pankreas kanseri riskini iki kat artırdığı saptanmıştır. Kanser hücreleri ise hayatta kalabilmek için şekerle beslenirler.
Bir bakın etrafınıza, daha çok et lokantası mı açılıyor yoksa pastane mi? Elbette pastaneler. Nedeni az maliyet çok kar. Devamlı gittiğim markette ayda bir gün indirim uygulanıyor. Et, manav ve şarküteride bu indirim %10, %20 civarında uygulanırken pasta, tatlı ve böreklerde, yani genel olarak unlu mamullerde %50. Tabi o gün unlu mamuller satışı büyük bir patlama yaşıyor. Pastanelerin kar oranını anlamak için bu bilgi yeterde artar bile. Bir kilo unun, bir kilo şekerin fiyatına bakmakta yeter.
*
Köpeklere şeker, çikolata verilmez çünkü şeker köpekleri önce kör eder, daha fazla verilir ise öldürür. İnsanlar içinde sonuçlar aynı aslında. Şeker hastalarının ilk önce gözleri etkilenir bu hastalıktan. İlerlediğinde ise şeker hastalığı tam bir öldürücü etkiye sahip. Köpekleri koruduğumuz şekerden kendimizi korumuyoruz. Ne garip değil mi?
Tuz olarak himalaya tuzunu öneriyorlar ama bana göre sakıncalı. Çünkü azda olsa tuza ihtiyacı var vücudumuzun. Terle, idrarla, dışkıyla tuz atıyoruz. Geri yerine konması gerek. İshalde bile tuzlu, şekerli çözelti yapılıp içilmesi gerektiğine göre tuz önemli. Himalaya tuzu normal tuzun yerini tutmayabilir. Yine en iyisi deniz tuzu. Bende önerileri dinleyerek himalaya tuzu kullandım ve oğlumun bacak krampları arttı. Anneme de almıştım himalaya tuzunu; tadını beğenmedi; kullanmadı. O kullanmayınca bende kullanmadım; öyle duruyor bir köşede.
Bir kilo cevizli baklava ile yarım kilo ceviz veya yarım kilo et aynı fiyata. Tercih, seçim size kalmış. Tek fark baklavanın oradan size al beni, al beni diyerek sizi ayartışı. Et ve ceviz bir köşede suskun puskun oturuyorlar. Kapayın kulaklarınızı o sese, hatta yakınından geçmemeye, o sesi duymamaya çalışın ve kendiniz için faydalı olanı satın alın. Ne kadar az yerseniz o sesi o kadar az duyarsınız.
Ben artık neredeyse duymuyorum. Aşağı yukarı 5 yıl oldu bu şekilde yaşamaya başlayalı. Eskiden çifter, çifter tatlılar, pastalar satın alan ben artık vazgeçtim. Çocuklarım ve kendim için. Ve gerçekten siz tatlı yemeyi azalttığınızda size hükmedemiyor, sizi ele geçiremiyor. Tatlı krizi zinciri bir kez kırıldığında bir daha duymuyorsunuz o al beni seslerini. Zorundalıktan değilde belki keyfiyetten alıyorsunuz arasıra. Dün aldım pasta, hiç kimse ikinci dilimi yemek için hevesli olmadı. Eskiden olsa anında biterdi. Biraz ucunu bırakırsanız yine duymaya başlarsınız o sesi, emin olun. Tetikte olmak gerek.
Evlerimizde, iş yerlerimizde şeker olmazsa olmazlarımız arasında en başı çekiyor. Et, süt, yumurta bulunmayabiliyor evlerimizde ama şeker asla. Bitmeden alınıyor, kazara bittiyse hususi onun için bakkala, markete gidiliyor ne yazık ki! Benim evimde yılda taş çatlasın 3 kilo şeker tüketiliyor toplam. O kadar bile değildir. Çay içmeyiz, pasta, kek pişirmem, ne kaldı geriye? Ondan çok çok daha az tuz. 1, 2 kg.
Allah benden yanaymış, oldum olası hiç öyle güzel  tatlılar, pastalar yapmayı beceremedim. Namazda gözün olmayınca ezanda kulağın olmuyor belki ondan. Eskiden üzülürdüm beceremediğim için. Kabarmayan keklerimin çöpe gitmesi isabet olmuş. Şimdi sevinsem yeridir, sağlıklı beslendiğim yıllar için. Sağlığımız olmadığında neyimiz var, neye sahibiz? Kocaman bir hiçlik, yok oluş sağlıksızlığın ötesi. Ne kadar geç, o kadar iyi. Erteleyin gidişi, hayat güzel. Üstelik hayat şekersiz çok daha güzel. Şeker hastası olma riskiniz azalıyor bir kere. Bunun  dışında oluşabilecek bir sürü dertten, hastalıktan korunuyorsunuz. Şekersiz olduğunda hayat çok daha güzel, sapasağlam, hayattan tat alabileceğiniz günler vaad ediyor size.
Diğer sayfalarda bahsettim, son aylarda miyomla boğuştum. Bu benim ilk önemli hastalığımdı, geçirdiğim sezaryen ameliyatlarını saymazsak. Miyomun kendini göstermesinden itibaren hayatın ne tadı kaldı, ne tuzu benim için. İşi gücü kendi ile bakımı ile uğraşmak olan, kendine ve bakımına takıntılı olan benim bile bu süre içinde bir kez olsun yüzüme krem sürmek, far fırçasını elime almak içimden gelmedi. Topuklu çizmelerim kış boyu dolabı bekledi. En kolay ve pratik biçimde yaşamaya çalıştım. Zaten başka türlüsüne gücüm yetmezdi. Hayattan soğudum, her şey boş ve anlamsız geldi. Ama hayata geri dönebilmek için çaba gösterdim, hayatı bırakmadım.
Artık iyiyim, kendimi iyi ve güçlü hissediyorum ya, dün giydim bu kış ilk defa topuklu çizmelerimi, makyajımı yaptım ve çıktım. Canım çok tatlıdır, çok aşırı topuklu hayatta giyemem, olsa, olsa 5,6 cm kalın topuk, o bile günün ortasında yedekteki rahat ayakkabıyla yer değiştirir bildim bileli. Her gün beni gören insanlar dönüp bana baktılar. Son 6 aydır bana kimse dönüp ikinci kez bakmadığı için garipsedim. Hatta bir ara üstümü başımı kontrol ettim, yadırganacak, dikkat çekecek bir şey var mı, neden bakıyorlar diye? Belirtmeliyim, kadınlara bakanlar yine kadınlardır.
İki yıl boyunca Ebru Şallı ile düzenli olarak yaptığım pilatesi yaklaşık 1 yıldır yapamadım. Yapmam imkânsızdı zaten. 3 gün oldu tekrar başlayalı. 3. günde geçti kaslarımın acıması, artık tam gaz devam. 3 günde yüzümün, vücudumun şişliği indi, hantallığım azaldı, kas kaybından yığıntı haline gelip kısalmış vücudum dikleşti, uzadı. Uzun soluklu, 1, 2 saat süren yürüyüşlerime de kısa zaman içinde başlarım.
Keyif, yaşam sevinci içten gelmeli. Dışarıdan ne eklersen ekle. Mal, mülk, para, pul hepsi boş. Son 6 ayda dünyanın en güzel ziynetleri benim olsa benim için bir anlamı olmazdı. Takmazdım, taksam kıymetini veremezdim. O sadece bir eşya. Ama can, sağlık, sağlıklı olmak bambaşka.
Geçti, iyiyim, ya geçmeseydi, ya geçmeyeceğini bildiğim bir hastalık olsaydı ne yapardım? Ruhsal çöküntüye girerdim büyük bir ihtimalle. Topuklu çizmelerim, makyaj malzemelerim, kremlerim dolapta öylece durmaya devam ederlerdi. Dün markette rastladım, 33 yaşında kadın, benden 11 yaş küçük, 25 yaşından beri şeker hastasıymış. Yüzünde renk yok. 33 yaşında ihtiyarlamış. Ben ondan gencim görünüş itibariyle. Bir küçük çocuğu var. Pasta, tatlı, ekmek reyonunun önündeyiz, gösterdim, ?ben geçtim onlardan ama yiyebilsem şu kuru pastalardan bir oturuşta 1 kilo yerim? derken gözleri ışıldadı. Bu demek oluyor ki, 1 kilo kuru pastayı bitirdiği günler epeyce olmuş geçmişte. Allah yardımcısı olsun onun ve bütün çaresiz, çözümsüz hastaların.
Ben pancar şekerinden yaka silkerken ortalık mısır şekeri ile çalkalanıyor, haberim yokmuş. Akşam sansürsüz adlı haber programında izledim. Haber programı veya haber izlemeninde tadı kalmadığı için izlemiyor, saçma sapan amerikan filmlerine dalıyorum genellikle akşamları. Her kanalda aynı siyasi yüzler, suya sabuna dokunmayan, haber niteliği olmayan haberler ve haber programları. Aklımın erdiği 40 yıldan beri değişen hiçbir şey yok siyasette. Sağ kökenli olduğunu iddia eden parti bildiğini okuyor, sol kökenli olduğunu iddia eden parti konuşuyor. Bu Demirel?le Ecevit?ten beri değişmeyen bir gelenek oldu. Kuyruğunu yakalamaya çalışan kediden bir farkımız yok. Hal böyle olunca kocası denize açılıp geri gelmeyen amerikalı kadının, kocasının yaşadığını, başka bir kadınla daha evli olduğunu, ayrıyeten CIA ajanı olduğunu ortaya çıkardığını anlatan, aynı konuyu işleyen filmleri tekrar, tekrar izlemek zorunda kalıyorum.
Her neyse, mısır şurubu pancar şekerinin 1/20 fiyatında imiş. Biz Almanya?nın 20 katı fazla mısır şurubu kullanıyormuşuz 2001? de çıkan şeker yasasından itibaren. Yani çoğunlukla şekerli gıda üreticileri. Özellikle sıvı şekerli gıda üreticileri. Cola ve benzerleri, meyve suları. Mısır şurubunun pankreas kanserine ve diğer kanserlere sebebiyet verdiği kanıtlanmış. Yiyilip içildiğinde son sürat pankreastan atılan mısır şurubu kan şekerinin çok hızlı düşmesine sebebiyet veriyormuş. Kan şekeri çok hızlı düşen vücut tekrar acıkıyor, şeker istiyormuş.  
Pankreas kanserinden ölümler artmış durumda. Özellikle genç ölümler. Pankreas kanseri  yakın zamanda ölen 38 yaşındaki Ceyla Gölcüklü?nün de ölüm sebebi. Keşke biri çıksada Ceyla Gölcüklü?nün ağırlıklı beslenme biçimini bize açıklasa. Cola?yı, bütün şekerli içecekleri, çikolata ve şekerleri ne kadar tükettiğini söylese. Tatlılar, dondurmalar, colalar, meyve suları, bisküviler, pastalar hepsi ölüm tuzağı, ölüm davetiyesi.
Kanal değiştirdim, Cüneyt Özdemir?in karşısında bir doktor, organ mafyasından 1 yıldan fazla hüküm giymiş, af yasasıyla paçayı sıyırmış. ?Mal varlığımı açıklamam? diyor. Pişkin, saygısız, arsız her haliyle. Ar, edep yırtılmış belli ki. Mal varlığını açıklamıyor. Açıklamıyor çünkü mal varlığı sattığı organların oranıyla eşdeğer. Açıklayamayacağı kadar mal varlığı olduğuna göre varın siz hesap edin sattığı organların, organını aldığı fakir insanların sayısını. Ben neredeyim, dünya nerede? Aklım almıyor.
Ertesi gün jet Fadıl Cüneyt Özdemir?in karşısında. Güleç, şirin, esprili, ehli müslim, sevimli mi sevimli bir adamcağız. Kırk haramiye eşdeğer, sözde müslüman. Allah?ım sen aklımı koru.
Aralık?11
Annemin tansiyon ilacının her değişiminde, doktorlar yeni bir ilaç adı yazdığında tansiyonu alt üst oluyor. Normalde yüksek tansiyonlu olan annem oluyor düşük tansiyonlu. Kaç kez başımıza geldi bu. Reçete yazdırmaya gidiyor ve yeni reçete yeni doktorun keyfine göre yazılıyor elbette. Hastanın ne kullandığından, neyin iyi geldiğinden kime ne? Hangi ilaç firmasıyla sıkı ilişkiler içindeyse o firmanın ilacını yazıyor elbette.  Günlerce düşük tansiyonda yaşıyor ve sonunda fark ediyoruz tansiyonunun düştüğünü. Bir defasında bayılmıştı; o kadar düşmüş ki tansiyonu!
Nisan?13
Şeker hastalığı insülin hormon hastalığı; insülin hormonun vücutta hiç olmaması tip 1 diyabet; burada pankreasın insülin salgılayan hücreleri çalışmıyor; hayatları boyunca insülin iğnesi olmaları gerek; genel olarak çocuk ve gençlerde görülür; insülin aldıkları sürece hiçbir sorun olmaz. İnsülin hormonunun olmasına rağmen hücrelere girememesi; yani insülin direnci olması tip 2 diyabet; genel olarak 40 yaş üstünde ve şişmanlarda görülür. Gizli şekerin belirtileri; hızlı ve fazla yemek yeme; açlıkta fenalık hissi; sinirlilik, soğuk terleme, ellerde titreme; zaman zaman tatlı krizleri; ağır yemekten sonra uyku gelmesi. Açlık şekerinin 100?ün altında olması lazım. 80-100 arası normal. Tokluk şekerinin ise 140?ın altında olması lazım. Açlık şekeri 126?nın üstünde, tokluk şekeri 200?ün üstündeyse şeker hastasıdır; altında ise insülin dirençli. Çok özenli, dikkatli olunması gereken bir hastalık. Şeker hastalığında ara öğün şart. Beyaz ekmekten ara öğün olmaz; kepekli, yulaflı veya çavdarlı bir dilim ekmek peynir ara öğündür. Beyaz ve kahverengi şeker doğada yok; diyabete eğilimi arttırır; meyve şekeri ve bal kullanılabilir. Haftanın en az 3 günü 30 dakikalık tempolu yürüyüş ve kilonun %5 oranında düşürülmesi; 60 kilo insanın 3 kilo vermesi diyabeti %50 oranında düşürüyor. Diyabet vakfı başkanı M. Temel Yılmaz.

Be First to Comment

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *