Press "Enter" to skip to content

Gündem 1n Şubat’13

***Her gün bir fabrika yangını var; bir gün boya fabrikası yanıyorsa diğer gün elyaf fabrikası yanıyor ve hepsi ?bilinmeyen bir sebeple? ve hepsi yanıcı maddelerin bulunduğu fabrikalar. Sanayide taş üstünde taş bırakmamaya azmetmiş durumdalar; ormanlarımızı yaktılar yıllardır canice; bu hızlarını kesmedi sanayiye dalış yaptı pkklılar; içlerindeki bitmez tükenmez nefreti kusacak yer arıyorlar hainler; hainlik kanlarına, damarlarına dek işlemiş. 6 Şubat 2013?te Tuzla?da boya fabrikası; 4 aralık 2012?de beylikdüzünde plastik fabrikası; 26 Ocak 2013?te Tekirdağ?da tekstil fabrikası; 27 Ocak 2013?te Yalova?da elyaf fabrikası; Aralık 2012?de Kayseri?de bir mobilya fabrikası; 25 Ocak 2013?te Uşak?ta bir iplik fabrikası; 23 Ocak 2013?te Kayseri?de bir metal fabrikasının boya ve sünger bölümünde; 7 Şubat 2013?te Urfa?da bir pamuk; çırçır fabrikasında yangınlar çıktı; bunların hepsi gördüğünüz gibi son 1 ay içinde çıkan yangınlar; daha da vardır elbette; bütün bu yangınların tesadüf olduğunu kim söyleyebilir; bana kalırsa hepsi kundaklama çünkü bir ortak noktaları var; yangınların gece çıkmış olmaları; hepsinin yangın fotoğrafları gece çekilmiş. Hain; hainler içimizde; bizimle beraberler. Yöneticimiz uyuyor mu? 
 *Dün akşam üzeri simsiyah bulutlar kapladı Kızılay?ı; gökyüzünün bir tarafı bu bulutlarla kaplandı; karanlık çökmeden ortalık karardı; yanan yagınların dumanını içine alan bulutlardı bunlar; daha önce hiç öyle siyah bulut görmemiştim. Sadece fabrikalaı değil çevreyi de katlediyorlar.
*Dün, bu gün; hala devam ediyor kimya fabrikalarının yangınları; bütün Türkiye çapında. Dün İstanbul?da; bu günse Tekirdağ?da. Kimse konuşmuyor yangınlar hakkında; yorum yok; yorumsuz. Ve hep olduğu gibi çıkış nedenleri belli değil.
***Obama saldırı ile ilgili açıklama yapmış; ?saldırıda ölen Mustafa Akarsu?nun fedakarlığı Türk ve Amerikalıların güvenlik ve refah için yan yana çalıştığının kanıtı; bu olay insanlarımızı birbirine daha da yakınlaştırdı? demiş; doğru; Türk ve Amerikalılar, Amerikalıların güvenliği ve refahı için yan yana çalışıyorlar ve Amerika için ölenler hep nedense coniler değil mustafalar oluyor; mustafalarımızı coniler ölmesin diye Amerikalılar için büyütüyoruz zaten.
***Amerika?da zenciler var; yıllardır binbir ezadan geçtiler; yine Amerika?da kızılderililer var onlar desen öyle; zencilerin ve kızılderililerin ne zulümler yaşadıklarını izlediğimiz Amerikan filmlerinden biliyoruz yakınen; Amerikalılar onlara türlü işkenceler etti diye kızılderililer ve zenciler kazan kaldırıp kendilerine özerklik istemeye mi kalktılar veya bunun için onlara fırsat mı tanındı; biz onların hepsine Amerikalı diyoruz; zenci, kızılderili diye bir ayırım yapmadan; zenciler ve kızılderililerde kendine Amerikalı diyor kendilerini Amerikalılardan ayrı tutmadan; ki onların etnik kökenleri bizim kürtlerle olan farklarımıza göre kat be kat fazla; şekil olarak bile birbirlerinden farklılar; zenciler Afrika?dan getirilmiş köle olarak çalıştırılmak için; zenciler yıllarca aşağılandılar; hor görüldüler, köle olarak yaşatıldılar; kızılderililerin toprakları, köyleri işgal edildi; yakılıp yıkıldı; her türlü zulümden geçtiler. pkk zulüm, işkence ve tehdit ile bizden taleplerde bulunuyor diye Türklüğümüzden; Türk kimliğimizden mi vaz geçeceğiz; bu nasıl bir algılama biçimidir? Ulusal kimlikten vaz geçmek öyle kolay olsa idi bunu en başta Amerika?nın yapması gerekirdi.
Obama; ?Erdoğan?ın 30 yıldır devam eden kavgaya barışçıl çözüm aramasını alkışlıyorum. ABD uzun süredir PKK?ya karşı politik çabaları teşvik ediyordu, aynı zamanda Türkiye?nin kendini terörden koruma çabalarını da destekliyoruz?; demiş; bütün bu düşüncelerini kendi milleti üzerinde nasıl uyguluyor; böylesi bir durumda bırakılmaya zorlansa nasıl uygulardı acaba; zenci veya kızılderililer ile el sıkışma yöntemine mi baş vurdu; veya şimdiye dek öyle öyle mi davranılmış; bize önerilen bu nezaket gösteri ve önerisinin ardındaki planlar ne?
1861-1865 yılları arasında yaşanan Amerikan iç savaşı (diğer adıyla kuzey güney savaşı) sırasında Amerika?dan ayrılmak isteyen 11 güney eyaletine özerklikleri mi verilmiş; onlarla el mi sıkışılmıştır? Amerikan hükumeti barışçıl yollardan mı çözmüştür bu meseleyi? Bu savaş 600 bin kişinin ölümü ile sonuçlanmıştır; ne için; Amerika ülkesinin devamlılığını ve varlığını sürdürmesi için; bizim için önerilen ne; ?el sıkışın?; el sıkışmak öyle kolay olsa idi önce siz sıkışırdınız değil mi? ?Hocanın yaptığını yap; dediğini yapma? öğretisi iş başında böylesi bir durumda. 
***Süleyman Soylu ile başlayan Erdoğan’a methiyeler gazeli hiç hız kesmeden Egemen Bağış’a kadar uzandı; körlerle sağırlar birbirlerini ağırlar misali. Erdoğan da bu methiyelerden hoşnutsuzluk belirtmemiş olmalı ki Süleyman Soylu’ya; diğerleri devam ettiriyor. Egemen Bağış; “Erdoğan Avrupa’nın yükselen yıldızı” demiş. Süleyman Soylu’yu geçememiş elbette; Süleyman Soylu “Erdoğan Türkiye’nin ebedi başkanıdır” demişti.  
***Ahmet Hakan’ın derin bilgilerine ve o insanlarla ortak nefretine göre Fatih Hilmioğlu’nun “idamının” ardındaki gerçek rektörü olduğu üniversitede türbana karşı çıkmasıymış; aydınlık bir Türkiye ve kadınlar için; bu nasıl bir kin, intikam duygusudur; önlenemeyen; 28 Şubat, 28 Şubat dedikleri bu yaptıkları kadar kanlı bir eylem bile değil; dillerinden düşürmüyorlar 28 Şubatı; kin ve nefret içlerini bürümüş. O günlerin intikamını alıyorlar akıllarınca; çok daha kanlı bir biçimde; gün olup devran döndüğünde bu günlere de bir tarih adı konulup çok daha kanlı intikamların alınmayacağından nasıl bu kadar emin oluyorlar? Beyaz hoca şöyle demişti bir zamanlar; “bezde kutsallık aranacaksa en kutsalı dondur” diye; bir bezi bu denli takıntı edecek beyinlere yakışan zaten odur; don. Dindarız diyerek insanlara eza, işkence ediyorlar; kuran bunu mu öğütlüyor insanlığa? Bu mu dindarlık? Onlardan değil dindar insan bile olmaz. Fatih Hilmioğlu’nun oğlu öldü (veya öldürüldü); adama oğlunun cenazesinde bile rahat vermediler; adam ölümle pençeleşiyor; umurları değil; kötülük içlerini karartmış; bunlar dindarsa ben dine ait biri olmak istemiyorum; benim onlarla aynı dinden olmam imkansız. Ya onlar müslüman ya da ben; bunun ortası yok. Öğrencileri türbanla okula almadı diye adamı göz göre göre linç edenler müsülüman olamayacağına göre müslüman olan benim; onlar değil.
Türban takmak çok derdi ise gelmesin zaten okula; ne işi var? Gitsin evinde otursun; koca beklesin; görüp göreceği hayat o değil mi zaten; erkek güdümlü bir hayat biçimi. O örtü başında olduğu sürece oradan bir adım ileriye gidemeyecek nasıl olsa. O örtüyü daha en başından takarak hayatlarının yönetimini erkeklere devrettiklerinin farkında değiller mi? Özgür düşünce diye birşeye sahip olamayacaklar; asla. Ömür boyu bir erkeğe hizmet etmekten bir adım ileri gidemeyecekler zaten; hiç boşuna okul kapılarında sürünüp eziyet çekmesinler.
***Sanki kızların okumasını, kadınların hayatta aktif olarak yer almasını; parayı yönetmesini çok isterlermiş gibi türbanı bir kadın hakkı göstererek onun üzerinden hak kazanımı için uğaşıyorlar; yoksa çok mu dertleri kadınların okumuşluğu, okumamışlığı. Kadınların okumuşluğu çok umurlarında olsa; bu çabalarında samimi olsalar; partilerindeki kadın milletvekili sayısının erkek milletvekili sayısı ile eşit olması lazım. Hal böyle değilken; kadının türbanlı okuması için şu an 28 şubat bahanesi ile Türkiye’nin altını üstüne getirmeleri kadınlar için değil kendikleri için hak kazanımından başka bir şey değil. Kadınların haklarını koruyoruz ayağına kendi ayaklarına yer etme derdindeler. 
Emin olun bu hakkı kazandıktan sonra ilk yapacakları iş kadını tekrardan evlerine; ahırlarına; yani geldikleri yere geri sokmak olacak; o zihniyetleri asla değişmedi; değişmeyecek; kadın erkeğin kölesi; bu haklarından asla ve asla vazgeçmeyecekler; siz öyle allayıp pulladıklarına bakmayın; ne diyor başı sıkışınca Erdoğan; “karım ölürse bana kim bakacak”;kadın bir bakıcı, bir hizmetçiden ileri bir derecede değil onların gözünde, olmayacakta. Hatırlarsınız; Arınç’ın kürsüdeki Nazlıaka’ya olan sözlerini; “Nazlıaka’nın bakışlarından mahcubiyet duymuşmuş”; onların gözünde kadın kadındır; değişmez; ha evdeki ha meclisteki; evdekine saygı duymazken meclistekine mi saygı duyacaklar? 
Aylin Nazlıaka’nın sitesine baktım şu an; ilk gözüme çarpan başlık “Ocak 2013’te erkekler 13 ilde 18 kadın öldürdü” oldu. Bu kadın ölümlerinin artışı AKP hükümetinin iş başında olduğu son 10 yıla dayanıyor; ne yaptı, yapıyor AKP bu kadınları ölümden kurtarmak için; bir kere konuşmak lütfunda bulundu Erdoğan bu konuda bundan bir kaç ay önce; ne oldu; ne değişti; kadınların ölümleri durdu mu da bir daha konuşmaya, ağzını yormaya bile gerek görmedi.
Ve bu türban konusunda dahada samimi iseler işe kendi bakan ve milletvekillerinin kafasını kapatmakla başlasınlar; laik bir görüntü çizip onunla laiklerin oy toplamak derdinde olduklarından böyle bir hata yapmıyorlar elbette; şimdilik; ortalık şeriatı andıran bir görüntüye ulaştığında onu da yapacaklar behemahal. Toplasan bir avuç oy vereni olduğunun onlarda farkında; ortadaki oyları toplayıp güçleniyorlar; saf ve inanan laiklerin oylarını. Kandırılıyoruz, kandırılıyorsunuz kadınlar; bunların hepsi bizi tuzağa düşürmek için bir fırsat; AKP iş başında olduğu sürece hayatlarımız bile tehlikede; bunu göremiyor musunuz? Ve büyüttüğümüz kızlarımızın elbette! 
***Başka bir derdimiz; meselemiz kalmadı; otur, kalk pkk; yeni trendle pkk’nın adı da değişti mi; artık onlara terörist bile denmiyor biliyorsunuz; “otobüs yakıldı”; kim yaktı; belli değil; birileri; belki ben gelip yakmışımdır; teröristler değil; terörist demek yasak. Haberler baştan sona pkk haberleri ile dolu; hayatımızda ne büyük bir boşluk varmış meğerse; hepsini pkk doldurdu! “İmralıya kim gidecek” en önemli gündem maddemiz; her akşamki başlığımız bu; bdpliler gitmemiş, kardeşi gitmiş; boy, boy çekimler; ben her akşam evimde o adamın; öcalanın ve öcalanın kopyası abisinin ve diğer bdp ulemasının görüntüsünü görmek istiyor muyum diye bana soran var mı; yok. 
Midem bulanmaya başladı artık onları her gün görmekten; gözümüze gözümüze sokuyorlar; zorla; alıştıracaklar akıllarınca; ne oldu; alışabilmiş miyiz; durdurabilseydiniz ya Sinop’ta insanları; ne olacağını sanıyorlardı; daha arkası gelecek bu işin; kendin pişir kendin ye ile olmuyor bu işler AKP’liler; iki kişilik mangal partisi size özgü; biri yer, biri bakar; kıyamet ondan kopar; kıyamet koptu kopacak; kaç evin ocağına ateş düştü haberiniz var mı sizin; Sinop pkk yüzünden kaç asker vermiş mezara; kaç şehit anası, kardeşi var orada; bir ön araştırma yapsalardı gitmeden önce; daha bu işin Samsun ayağı var; geldikleri gibi gidecekler. pkklılar bu ülkedeki tek deliyi kendileri sanıyorlarsa çok yanılıyorlar; bu ülkede daha ne deliler var; bekleyip göreceğiz bugün. İstanbul’dan çevik kuvvet gönderilmiş Samsun’a; 200 kişi ile korunuyormuş bdpliler;tabi genel haberlerde bdpliler denmiyor; bdp heyeti; saygı icabı; saygıyı çok hak ettiklerinden olmalı.
***Netekim; geldikleri gibi gittiler; karadeniz insanı merttir; bir o kadarda dalgalı; denizi gibi; tuttu mu çeker içine; bırakmaz; namerde; meluna dar geçit olur karadeniz yolu; yol vermez; vermedi; Atatürk cumhuriyet ateşini laf olsun diye Samsun’dan başlatmış olmamalı; bir bildiği vardı mutlaka o üstün zekasıyla; yüzünü kara çıkarmadılar; Sinop’lular; Samsun’lular. Sinop polisi yeterli koruma sağlamamış; Sinop polisi bu vatanın evladı değil mi; kimi koruyup kimi korumayacağını biliyor elbette.
“Barış süreci” dedikleri oldu savaş süreci sebebi; ülkeyi durduk yere iç savaşa götürecekler bu akılla. Her kim ki AKP’ye oy verip onları; bu belayı başımıza musallat etti ise onun elleri kırıla; 10 yılda; hatta 10 yılın son 2 yılında nereden nereye geldik; Atatürkçülüğümüzle övünür iken Atatürkçüyüm diyemez olduk; okumuş, okumamış, bilen, bilmeyen, kültürlü, kültürsüz; hepsi aynı düzeye indirgendi. Kimsenin kimseden bir farkı kalmadı Erdoğan sayesinde; diyor ya “milliyetçilikleri ayaklar altına aldık” diye; ayaklar altına almadığı bir şey kalmadıki. Kendi eğitimsiz, cahil ve sıradan bir insan olduğu içindir ki o insanlarla olan farkının bile farkında olamayacak kadar cahil.
Gençliğinde camialtı spor kulübünün futbolcusu; orta yaşında kuyumcu satıcı; mali müşavir olan bir ticaret erbabı; imam hatip lisesi ve iktisadi ve ticari ilimler akademisi mezunu; hakime “sarhoş”; Öcalan’a sayın; şehit mehmetçiklerimize kelle diyen; DGM tarafından hakkında 18 dava açılan ve milletvekili dokunulmazlığı yüzünden dokunulamayan; ?Halkı din ve ırk farkı gözeterek kin ve düşmanlığa açıkça tahrik etmek? suçuyla Diyarbakır DGM tarafından 1 yıl hapisle cezalandırılan ve 4 ay hapis yatan bir zat; benim sicilim bile onun sicilinden daha ak; kat kat temizken o neden bu millete; devlete başbakan? Üstelik oğlu aracılığı ile MB denizciliğin %50’sinin sahibi; atasaylara ortak; 2010 yılında 3 milyona yakın parası olduğunu beyan etmiş; bu parayı maaşları ile biriktirdiğini iddia etmiş; vay babam vay; benim babamda devletten aldığı maaşla ancak bizi yaşatabildi; ne hikmetse; sıfıra sıfır; elde yine var sıfır; sıfıra sıfır; elde var 3 milyoncuk. 2006 yılında 1 milyon 350 bin parası varken ondan 1,5 yıl sonra; 2007’de 1 milyon 800 bin lirası olduğunu açıklamış; 1,5 yılda 450 milyon biriktirmiş maaşıyla; 1,5 yılda 2006 yılına kadar biriktirdiği toplam paranın üçte biri kadar biriktirmiş; tutumlu adam vesselam; yemiyor, içmiyor biriktiriyor. Çocukları zaten yükünü almış; kime harcasın cancağızım; gemicikler, atasaylar, dünyada mekan; ahirette iman; hepsi var. 
 
Ülke hepimizin. Çekiştirdikçe bu işin başkalarına yarayacağını düşünüyorum. Kendimiz zarar göreceğiz. Kesinlikle. Birbirimize zarar vererek kendi kendimize zarar vereceğiz. Ve bundan başkaları kaznçlı çıkacak. Bunu görmek gerekiyor sanırım. Her iki taraftaki siyasileri bundan kazandıkları ne, onu bilemem, o çıkardan bir an önce vazgeçmek gerektiğini düşünüyorum. Şengül Hablemitoğlu; Aykırı sorular; 19 Şubat 2013
***?Of Atatürk of; sen yaşasaydın da ben ölseydim keşke? derlerdi eskiden; of Atatürk of; sen yaşasaydın da ben ölseydim keşke; bu günleri görmeseydik. ?Türban serbest oluyor, eyvah?ın açılımı; ?yakında bizim başlarımızı da kapatmaya zorlayacaklar; imdat?tır; ilgiliye.
Kitabım 2010?da bitmiş olsaydı büyük ölçüde iç ve dış politikada AKP?nin övgüsü olacaktı fakat 2010?dan itibaren durum değişti; yani AKP?nin politikası değişti; dış politikada komşularla sıfır sorun politikası berhava oldu. Bu dış nedenlerle oldu ama oldu. İç politikada da Erdoğan?ın kişiliğinin çok önemli bir rol oynadığı sertleşmeye gidildi. Hiç kimse 11 yıl kalmadı ve hiç kimse bu kadar çoğunluk oyuna dayanarak kalmadı. Çoğunluğun baskısı azınlığın diktatörlüğü gibi değildir. Bunun yanısıra muhalefet diye bir şey yok. CHP yok, kendi dertleriyle meşgul; yeni bir şey getiremiyor. Çok karizmatik bir lider başbakan. Bunun çözüm bulma konusunda olumlu sonuçları var ama olumsuz sonuçları da var. Ben sayın başbakanın kendisine çok dönük olduğunu, narsist; kendisini çok sevdiğini düşünüyorum. Ve kendi söylediğinin yapılmaması durumunda sinirlerinin çok bozulduğunu biliyoruz. Yakınları ?bunu biz beyefendiye bildiremeyiz? diyerekten korku belirtiyorlar. Taze kanın, taze fikrin gelmemesi bir başbakanı ne yapar; mahveder; başbakanın verdiği kararlar sonucu bizi de mahveder. Ben bundan korkuyorum. Fakat o hale geldik ki başbakan Kenan Evren?in yaptığı gibi trumph towers?ın adını değiştiriyor; heykel yıktırıyor; cami planlarını değiştiriyor. Bu iyiye bir gidiş değil; ?Allah sonunu hayır getirsin? derler buna müslümanlıkta. Baskın Oran; 20 şubat?12 Aykırı sorular.
Bu sinirlilik konusu; ?dediğim dedik çaldığım düdük? tarzı Baskın Oran?ın da dediği gibi son 2 yılda belirginleşti; Erdoğan?ın hastalıklarının başlangıcından sonra; daha az vakti kaldığını ve işlerin hızlandırılması gerektiğini düşünüyor; o yüzden hırçınlaşıyor olabilir; bu bir olasılık. Diğer bir olasılıksa sağlık problemi ile ilgili; bağırsakları ile ilgili olduğunu biliyoruz hastalığının ama ne olduğu hakkında tam bir bilgi verilmedi; büyük bir olasıkla kolon kanseri. Kanser hastalığının insanlar üzerinde sinirlilik yarattığı biliniyor; bu da ikinci olasılık. Kaderimiz, hayatlarımız bir dediğim dedik sinirlinin iki dudağ arasında; Baskın Oran?ın korkusu hiç ama hiç yersiz değil.
Dersane meseleleri yine kızıştı; ağzı olan konuşuyor televizyonlarda; hani meseleyle ilgili; bilgili olsalar neyse; haşa; tarafsız bölge programını müsamere niyetine izledim açık söylemek gerekirse; TED?den olan kişi dersaneler konusunda 5 yıl içinde dönüşüm olabileceğini; kapanabileceklerini savunurken; (çünkü kendi ekmeklerine yağ sürülecek; dersane çözümünü bulamayan aileler kendilerini daha da zorlayıp özel okullara göndermek zorunda kalacaklar); dersaneler derneği başkanı olan kişi kendini fakirlere dersanelerin bedava olduğu tezi ile savunuyor; dersaneler bedava olmak zorunda değil; bir hizmet veriyorlar ve bunun karşılığını alacaklar elbette; dersanelerde çalışan öğretmenlerin ücretlerini ceplerinden mi ödeyecekler dersane sahipleri; özel okullar ve devlet okulları karşılıksız mı hizmet veriyor? Özel okulların kaynağı belli; dersanelerden bir farkı yok; niye batan özel okullar değil de drsaneler oluyor; buna bir anlam veremiyorum doğrusu; devlet okullarının giderleri de devlet bütçesinden karşılanıyor; onların öğretmenleride devletten maaş alıyor sonuçta. Bir taneside çıktı dersane öğretmenlerinin sömürüldüğünü söyledi; atanamayan öğretmenlerin hali ne; dersane öğretmenlerinden daha mı iyi durumdalar acaba? Bir dolu boş lakırdı dinledim vesselam. Konuşmacıların ne denli özenle seçildiği ve programın özenle hazırlandığı çok belli!
Ben en başından beri karşıyım bu dersane meselesinin kurcalanmasına; kim karışır benim çocuğuma veya sizin çocuğunuza ne şekilde eğitim aldıracağınıza; başbakana göre ne? Onu ne ilgilendiriyor benim param ve benim çocuğumun eğitimi. Her şeye de karışılmaz ki; kurcalamadığı yer kalmadı maşallah; içimiz dışımız ortada. Benim büyük oğlum 6 yıl gitti dersaneye; okuldaki vaktinin çoğu boş, laklakla geçerken dersanedeki vakti ona çok şey kattı ve bir özel üniversitede sayısal, iyi bir bölümü tam burslu olarak okuma hakkını kazandı. Eğer oğlum dersaneye gitmemiş olsaydı bu başarıyı kesinlikle yakalayamazdı. Oğluma dersi, ders çalışmayı sevdiren dersanedeki öğretmenleri oldu; bu hiç tartışmasız. Dersaneye gitmemiş olsa o okulun kapısından geçemezdi.
Küçük oğlum 7. ve 8. sınıflarda gitti dersaneye; 9. ve 10. sınıflarda gitmedi; o 2 yıl boyunca devamlı abisinden yardım aldı ama ders notları istediği düzeye gelmedi; matematikte başarılıysa diğer bir dersten eksik kaldı; abisi bütün derslerine yetemedi. Bu yıl tekrar başladı dersaneye; abisi de rahat etti, bizde. Artık abisine soru sormak gereği duymuyor; eskiden her gün yolunu gözlerdi halbuki; okul ders notları da düzeldi; hepsi aynı seviyeye yükseldi. Birde şöyle bir durum var dersanelerle ilgili; her çocuk her öğretmenden aynı şekilde faydalanamıyor; birinin kolay anladığını diğeri anlayamayabiliyor; böylesi bir durumda dersaneler öğrencinin sigortası gibi; okulda anlayamadığını dersanede; dersanede anlayamadığını okulda tamamlayabiliyor; bu çok önemli aslında; bir senenin bir dersinin boşa gittiğini; anlaşılmadığını bir düşünün; nelere mal olur.
Dersanelerin olmadığı bir ortam olduğunu düşünecek olsak ben ?3? çocuğumu daha iyi eğitim almaları için 12 yıl boyunca özel okulda okutmak zorunda kalacağım; her biri 20 milyar desek yılda 60 milyar sırf okul aidatı; 12 yılla çarptığınızda ise külliyatlı bir para edecek; bu parayı 3 çocuğum var diye gidip başbakandan mı isteyeceğim;))) Dersaneye bu yıl için 4,500; gelecek yıl içinse 6 bin lira ödeyeceğim; ve istediğim zaman, istediğim yıl gönderip istemediğim zaman, yıl göndermeme gibi bir seçeneğim de var; ki o seçeneği de kullanıyorum. Bir kaç yıl sonrada; ne zaman gerekli görürsem o zaman kızım da başlayacak dersaneye; 6. sınıfta; şu an için gitmesine gerek yok. Dersaneler ve devlet okulları dururken neden tercihimi özel okuldan yana kullanayım; niye özel okul sahiplerini zengin edeyim; ben bu devlete aldığım her nefes için vergi ödüyorum; bu kadar hizmeti veremeyecekse devlet, devlet değilde nedir?
Dersanelerin kapatılması özel okulların işlerine gelecek; kayıtları artacak; anlamadığım özel okulların dersanelerden farkı, artısı ne; dersaneler hangi gerekçe ile kapatılıyorsa aynı gerekçe ile özel okullarda kapatılsın madem; onun içinde millet kolundaki bileziklerini satmak zorunda kalıyor; bahane buysa; kaldı ki özel okullara gidenlerde dersaneye gidiyor; gitmek zorunda; yoksa eksik kalıyor eğitimi ve istediği başarıyı yakalayamıyor; dersaneye gidenler sıralamada önüne geçiyor başarısıyla; istediği kadar özel okula gitsin. Özel okullar da kapatılsın; eğitimde eşitlik gözetiliyorsa gerçekten, alın size eğitim eşitliği; sadece devlet okulları; yapabiliyorlarsa bunu yapsınlar. Böyle bir şey olacak olursa; dersaneler kapatılacak olursa olacak olanları da söyleyeyim; yollayan; parası olan, parasına kıyan özel okula yollayacak; yollayamayanlar ?iyi diye bilinen? devlet okullarının kayıtlarını fahiş fiyatlara yükseltecek; özellikle ilköğretimde; çocukların ev, okul mesafeleri, servislerde geçen zamanları ve servis masrafları artacak. Bilen, bilmeyenin; aklı eren ermeyenin her işin erbabı olduğu garip bir düzlemde yaşıyoruz artık; Allah?a emanet.
Laiklik Kuran’ın temel taleplerinden biridir. Laiklik peygamberliğin bitişi; ki Kuran bunu bitirmiştir; Allah adına insanları yönetmenin bitişidir. Zaten laikliğin esası budur. Allah adına yönetme olmayacak; Kuran bunu der. Allah adına yönetme peygamberlerle birlikte bitmiştir. İnsan kitlelerini Allah adına yönetemezsiniz; Kuran bunu bitirmiştir. Kuran laikliği talep eden bir kitaptır; her manası ile. Y. Nuri Öztürk; Aykırı sorular; 21 Şubat 2013.
Vampir, dilsiz şeytan; bunlar bizim bir başbakandan daha önce duymadığımız garip terimler. Gerçi garip olan terimler değil elbette; garip olan bu terimleri bir başbakanın ağzından duymak. pkk ile anlaşma yapılmasına karşı olanlara demiş vampir diye; bir başbakanın ağzına yakışmayacak sözler bunlar; kendi milletine; kendi seçmenine şeytan, vampir diyen başka bir başbakan var mıdır acaba yeryüzünde? Bu millet bu kadar aşağılanmak, hor görülmek, azarlanmak için nerede, ne hata yaptı? Elbette bu hatayı oraya; bulunduğu yere yakışmayacak bir başbakanı oturtarak yaptı.
Kendisine söylenilmesinden korktuğu sözleri kimse kendine söylemeden kendi dillendiriyor olmalı. pkk ile anlaşmaya karşı olanlar vampir, şeytan, dilsiz şeytan ise kendi yaptıkları nedir; bir intikam silsilesi aldı başını gidiyor; geçmişin intikamı alınıyor bir, bir vampir, şeytan, dilli şeytan. Balyoz, ergenekon, 12 Eylül derken şimdi sıra geldi 28 şubat’a. Asıl gelmek istedikleri yer zaten oarasıydı; 28 Şubat.
Nedir 28 şubat; kısaca özetleyeyim. Yeni izledim belgeselini; M. Ali Birand hazırlamış; bir çoğu hafızalarda yer bırakmış şeyler zaten. 1996 yılı sonu- 97 yılı başı; refah-yol hükümetinde Erbakan başbakan, Çiller başbakan yardımcısıdır. O dönemde yaşanan başlıca olaylar kısaca şöyle; susurluk kazası olur; ışık kapama eylemleri başlar; Ağustos’96’da yaş toplantısı sonrası başbakanlıkta verilen yemekte oramiral Güven Erkaya rakı ister; o rakı Erbakan’dan izin çıktıktan sonra içilebilir. (Şimdi aynı şey uçaklara kadar uzandı; uçakta içki içmek yasaklandı; bu gün o günün tekrarı).
Refah partili kayseri belediye başkanı şükrü karatepe “süslü püslü göründüğüme bakıp da laik olduğumu sakın sanmayın. İnsanları köle gibi gören, çağdışı bu düzen mutlaka değişmelidir. Ey Müslümanlar sakın ha içinizden bu hırsı, bu kini, nefreti ve bu inancı eksik etmeyin. Bu bizim boynumuzun borcudur” şeklinde bir konuşma yapar; refah Rize milletvekili şevki yılmazın kemalizme, kapitalizme, laikliğe karşı insanları and içtirirken görüntüleri yayınlanır; “Türk kanunu incil’e göredir”; der; “ben hizbullahım” der; “bu ülke hainlerin elindedir” der; Antep belediye başkanına “eşitlik istiyorsan önce karını geneleve gönder” der; Refah sözcülüğünü yapan h. hüseyin ceylan”kemalizm bir zulüm çarkıdır; çözüm şeriatçılıktır” der.
“Ya iran müslümanları gibi ayağa kalkacağız ve bu kahpe rejimi ayaklarımızın altına alacağız (ayaklar altına almak deyimi o günlerde de modaymış; erdoğan da milliyetçilikleri ayaklar altına aldı ya); ya da müslüman bir partiyi iktidara getirip işi yumuşakça halledeceğiz”; “Avrupa’nın, Selaniğin (Atatürk kastediliyor) iblislerinin peşinden gitmeyin”; “Sivas’ın yiğit müslümanlarına teşekkürü borç biliriz”; “refah partisi iktidarında imam hatipleri kapatmaya kalkarsanız kan dökülür; Cezayir’den beter olur”; ortalıkta dolanan bu sözler yine o dönemin sorumlu kişilerinin sözleri; yaşananlar, söylenenler adeta bu günlerin bir tekrarı; ama tek fark ordunun gücünün elinden alınmış olması; erbakan’la işi tecrübe ettiler; bu defa daha temkinlice işi hallettiler yani. Yine o dönem içinde aczimendi tarikatının lideri Müslüm Gündüz, Fadime Şahin’le yarı çıplak basılır; görüntülenir.
Taksime cami yapılması konusunda erbakan girişimlerde bulunur; karşı çıkışlar yaşanır. (demek ki tarih hala tekerrürden ibaret). erbakan başbakanlık konutunda sakallı şeyhlere ve tarikat liderlerine iftar yemeği verir; yaşanan bütün bu saçmalıkların üzerine refah partisinin irticanın kaynağı olduğu düşünülür. MGK irticaya karşı bir dizi kararlar alır; laiklik uygulanmalı; tarikatlar kapatılmalı; tarikat okulları ve kuran kursları denetlenmeli; türbanlılaşma engellenmeli; kurban derileri tarikatlara verilmemeli gibi. Genel kurmay başkanı İsmail Hakkı Karadayı Türkiye’nin İran’daki gibi şeriata doğru gidebileceğinden kaygı duymaktadır. Rtük, yök, trt’ye askeri temsilciler atanır; ordudaki irticacı subaylar ayıklanır.
Şimdi; şu an sorulan bunu hesabı; siz bu şeriata gidişi nasıl olurda durdurursunuz; bütün karın ağrıları bu; bunun için o zamanın komutanları içeri atılıyor ve biz buna seyirci kalıyoruz. 28 şubat diyorlar ama neler olduğu; neler yaşandığı konusunda tam bir açıklama yapılmıyor; üstü örtülü geçiliyor; yaşananlar bunlar; o dönem için irticayı engelleme çalışması bir nevi; hesabı sorulan bu. Kimin vampir, şeytan, dilli, dilsiz şeytan olduğu ayan beyan ortada; bunu söyleyenin ta kendisi.
O zaman düştükleri hatalara şimdi düşmediklerini görüyoruz şu an için. Aczimendi görünüşlü insanlar sokaklarda karşımıza çıkmıyor eskisi gibi; tarikat liderleri, sakallı şeyhler başbanlıkta ağırlanmıyor; şimdilik; milletvekillerinin, bakanların, belediye başkanlarının aykırı sesler çıkarmasına müsade edilmiyor şimdiki refah partisinde; tek ses, tek nefes şeklinde hareket ediliyor; geçmişten ders almış olmanın avantajlarını yaşıyorlar.
***Şartlar ortaya sürülmeye başladı; 3’lü şart; 3’lü aşama; bul karayı, al parayı; pazarlık ortada; ilk aşama teröristlerin başka ülkelere gitmesi; hiç inanılır olmasada; ikinci şart, aşama anayasanın değişmesi; üçüncü şart yenilenme imiş; iş anayasada kilitlenip kalıyor yani. Anayasayı değiştirmenin kapılarını zorluyorlar. Yıkılmaz dediğimiz kaleyi; kaleyi içten fethetmek bu olsa gerek. Kozlar onların elinde görüldüğü gibi; bizim değil; onlar şartları, kartları öne sürüyor; bize düşense bunu kabul etmek. Bütün bu aşağılama yetmezmiş gibi Erdoğan uluorta Atatürk’e, İnönü’ye hakaret etmek için yollar arıyor kendine; önce onlara sonra kendine; memleketi düşürdüğü hale bir baksın, öyle yapsın hakaretini; edebilirse elbette. Sadece Sarıkamış’ta bir mermi bile değmeden uğruna 90 bin kişinin öldüğü memleketin son haline bir bakın; millet memleketine sahip çıkmak, korumak isterken bu milletin kolluk kuvvetleri onlara engel oluyor; düştüğümüz hal bu; içler acısı. O hakaret etmeye çalıştığın Atatürk’ten, İnönü’den devraldığın memleket bu halde miydi Erdoğan; bir kendine bak birde onlara; ondan sonra konuş. Onlara hakaret etmen kabil değil zaten; onlara ettiğin her hakaret kendi üzerine yapışıp kalıyor; o lekeyi ne yapsan çıkaramazsın artık; bunun bile farkında değilsin. 
 

Be First to Comment

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *