Press "Enter" to skip to content

Günlük 1p Mayıs’13

***?Ticari, bekleme  yapma?; polislerimizin böyle bir tavrı var; onu da yeri gelmişken söyleyeyim; hiç tanımadığı biri; mesela ben, araba kullanıyorum veya başka biri; ?hişt, bilmem kaç,  bilmem kaç, çekil oradan?; çekilin oradan demek zor mu acaba;niye ?çekil oradan; bekleme yapma?; bekleme yapmayın demek; çünkü içinde kim var; 70 yaşında bir hanım mı var; genç bir delikanlı mı var; ben burada 7,8 yaşındaki çocuğa bile ?a, sen, bakıyim? demeye çekinirken bizim trafik polislerimizin böyle bir adeti var. ?Yapma, geç, git” gibi; neyse, vazgeçerler inşallah. Kenan Işık; 4 Mayıs 2013
Al benden de o kadar; korku imparatorluğunda yaşadığımızı hatırlatmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Birde resmi arabalardan  gelen o ses yok mu; dırt, dırt diye; adamı uyuz etmek için birebir. Sıkıyönetim biteli 30 yıl oldu; kafalardaki sıkıyönetim bir türlü bitemedi. Üstelik şimdiki polislerin bir çoğu sıkıyönetimi görmedi bile; yaşları itibarıyla.  
***Ayşe Arman bir söyleşi yapmış Tomris Giritlioğlu ile; Tomris Giritlioğlu ?bu kalp seni unutur mu, kasaba, kayıp şehir? dizilerinin yönetmeni. Şu an 56 yaşında; özetle anlatacak olursam akciğer kanseri olduğunu öğrendikten sonra sigarayı bırakmış; artık sağlıklı bir yaşamın takipçisi olmuş; ah, keşke bunu çok, çok daha önce yapabilmiş olsaydı; o acıların eşiğine gelmeden önce. O bunu zamanında yapamamış; sizin hala o şansınız varsa bırakın, kurtulun o illetten; sigara insana düşman, dost değil! Dikkat ediyorum; sigara bağımlıları her türlü sağlığından oluyor; boyları kısalıyor, dişlerini kaybediyorlar, saçları vaktinden önce beyazlıyor; güzellikleri erken yaşta elden gidiyor; kanserin ardı sıra ise boşanmalar, yalnızlıklar geliyor. Selma Desmond- Ali Taran aşkı hiç öyle yabana atılır bir aşk değilmiş anlatılanlara göre ama kanser o aşkı yiyip bitirmeye yetmiş. Tomris Giritlioğlu da boşanmış eşinden ve daha sonraki sevgilisinden; yalnızmış; şöyle diyor aşk için;
?Kesinlikle istemiyorum. Aklımdan bile geçmiyor. Eski eşim Aycan?dan sonra 12 yıl süren bir ilişki yaşadım. Ama bir aşkı, hayat boyu diri tutmak için, kadının da, erkeğin de çok çaba harcaması gerekiyor. Bu çabadan vazgeçtiğinde de aşk, ?şak? diye bitiyor. Bir de bir dönem geliyor, âşık olmayı o kadar da fazla önemsemiyorsunuz. Hayatınıza daha farklı öncelikler giriyor. O zaman âşık olmak da zorlaşıyor. Daha seçici olmaya başlıyorsunuz. Tabii ki 70 yaşında da el ele olabileceğim bir adam olsun isterdim yanımda. Bunu başaran kadınlara hayranlık duyuyorum. Ben başaramadım. Çünkü bir süre sonra, kendinden memnun kadınlardan, erkekler memnun kalmıyor. Kendine güvenen kadınlarla yarışa giriyorlar.?
?Br sigaram var? deyip geçmemek gerek; o bir sigara hayatınıza bedel; her şeyinizin mahvolması için yeter bir sebep; bir sigara bütün bunlara değmez.
***Ayşe Arman’la ilgili bir problemim yok; severek okuyorum çoğu yazılarını ve takdirde ediyorum Hürriyet’te göze, dişe gelir tek kadın köşe yazarı oluşunu ancak takıldığım şey bu gay, lezbiyen meselesine fazla takmış olması; bu kadar mı önemli bir gündem meselesi onların varlığı? Bir erkeğin bir başka erkek bedenini çekici bulduğunun anlatıldığı bir yazı benim için hiç çekici değil; bilakis mide bulandırıcı. Ayşe Arman için çekici mi; işte onu bilemiyorum; bir gözlemci gibi kendini, duygusunu ortaya koymadan anlatıyor ama hiç değilse bu kadar sık anlatmasa; midem bulanıyor da; o yüzden yani! Eksantrik bir olay, konu bulmakta mı zorlanıyor acaba; Türkiye eksantrik olaylar cenneti; seç, seç beğen neredeyse!
***Solaryum, cilt kanserine sebep olan ultraviyole güneş ışınlarını içerir. Bu büyük bir sorun. Solaryumdan D vitamini alınmaz. Solaryum sağlıklı değildir ve cilt kanseri riski içerir. Çocukluktaki güneş yanıkları cilt kanseri riskini 2 katına çıkarır. Daima kendimizi korumalıyız. Dr. Alan Harper
***? Aman tanrım. O döngüye girmeyin bile. Sonu yok çünkü azıcıkla bile başlasanız sonra yükseltip giderek daha fazla almak zorundasınız. Sadece içinizi değil saçınızı, cildinizi, dişlerinizi de yok ediyor. Ailenizi, evinizi, hayatınızın her yönünü mahvediyor. O yüzden yapmayın, başlamayın.? Zayıflamak için müshil ilacına başvuran; 118 kilodan 35 kiloya düşen Shannon?şun sözleri.
***Neyin kalitesizi varsa o reklamlarda; hemde boy, boy. Örneğin moova peynir; yenilecek gibi değil tadı ama dakika başı reklamı var. Örneğin karaca mutfak eşyaları; tencereleri adeta teneke inceliğinde ve kalitesinde ama bütün dizilerin baş reklamcısı. Birde şu gon deri adını da kullanan seza deri; ikide bir mesaj yolluyor telefonlara; bir kere almaya görsün numaranızı; yok o kadar indirim, bu kadar indirim; indirime kafa yoracağına sattığı malın kalitesine odaklansa idi emin olun o kadar mesaj yollamasına, hatta indirim bile yapmasına gerek kalmazdı. Giyilecek gibi değil ayakkabıları. 
***Bezelye vakti de geldi; alın size bir bezelye tarifi; kemikli tavuk butlar 4 parçaya bölünür; kemikleri satırla kırılarak; derisi varsa soyulur. Isıtılmış yağa konur, çevrilir. 2 doğranmış soğan, 1 baş ayıklanmış, doğranmış sarımsak, ceviz kadar dilimlenmiş zencefil, tane karabiber, yarıdan kesilip ayıklanmış yeşil, kırmızı biberler, yarım kilo soyulup doğranmış domates ve tuz konur; ayıklanmış bezelye ve küp doğranmış patates konur; pişirilir. Etli yapılmak istenirse dilimlenmiş kemikli kuzu kol ile aynı şekilde pişirilir.
***Şu benim üst komşular vardı ya; onlarla muhabbetimiz bitemedi bir türlü; o zamandan 3 gün sonra bir cumartesi gecesi 22. 30?da var güçleriyle bir şeyi yere çarptılar; oldukça ağır bir şeyi; oturduğumuz yerden fırladık oğlumla; kızım odasından uyandı geldi; onların karşı dairesinde oturan komşularım dahi duymuş çıkan gümbürtüyü; ters yönde olmalarına rağmen; ertesi sabah; pazar sabahı yapabilecekleri her türlü gürültüyü yaptılar; kızım yine uyandı geldi; evden çıktıklarını görünce çattım; o sesin menşeini sordum; kadının haberi yok ama adamın haberinin olduğu belli; ?öyle bir ses olmadı? dedi; sanırım kadın evde değilmiş o sırada; çünkü o sesten sonra çıkmış adam; arabası yoktu; geri geldiği zamanı bilmiyorum; uyumuştum.
Ben sesi sorunca bana ?biz sizin müzik dinlemenize bir şey diyor muyuz? gibi bir şey söyledi; bende onun sesini duymamak için açtığımı söyleyince sinirlendi; ?şimdiye kadar yapmadım ses; bundan sonra görürsün? dedi; bende ?yap ta göreyim? dedim; arkalarından ?3 tane çocuk yaşıyor bu evde; densizler? diye bağırdım.
Akşam geç geldiler; uyumamıştım; yarım saate yakın balkonun demirleriyle ses çıkardı; hiç utanmadan; 40 yaşında adam; bütün apartman ve hatta yan apartman bile dinledi; ben onun gürültüsüne alışkın olduğum için çok etkilemedi beni; aylardır içimde kalanları da söylemiş olmanın rahatlığıyla hiç tınlamadım bile; hatta aksine hiç ses etmedim ki rahatça devam etsin ve herkes anlasın ne deli olduğunu; ilk defa dinleyenler düşünsün; bana göre hava hoş. Ben zaten biliyordum deli olduğunu; böylece cümle alem bildi; oh olsun; “insanın kendine yaptığını kimse yapamaz” derler ya; hiç yalan değil.
O gün bugündür her ne kadar tazyiki azalmış olsa da o ses yapınca ben televizyonun sesini sonuna dek açıyorum; böylece geçinip gidiyoruz; 15-20 gündür başka bir iletişimimiz olmadı; derken bu sabah; pazartesi sabahı kızımı okula götürürken ?lastiğin inmiş? dediler; lastikçiye gittim; yanaktan bıçakla delinmiş lastik; yanakta ve oldukça üstte düz bir bıçak kesiği var; “bıçak sokulmuş” dedi usta zaten görür görmez; lastik değişti; pazar günü; yani bir gün önce kızım adamın arabasının lastiğini onardığını söylemişti; adres belli; benim yaptığımı sanıp lastiğimi bıçakla deşmiş dangalak.
Akşam yalnız geldi; kapılarında karşıladım elbette; evinin kapısını açmaya çalışırken; olayın onunla bir ilgisi olup olmadığını sorunca bana ?benim lastiğim de inmiş; ben gelip size sordum mu?? diye önce ağzından kaçırdı; sonra hatasını anlayıp toparlamaya çalıştı; ?çivi girmiş; şişirdim? dedi; ?aynı gün peş peşe olmaları biraz garip değil mi; yani sizinle bir ilgisi yok mu? deyince ?o kadar da cahil değilim? dedi; bir böcek gibi ezildi, küçüldü; kapının aralığında yok olmayı diler gibiydi hali; ?umarım değilsinizdir; dilerim değilsinizdir? dedim; gittim.
Daha çok şey söyleyebilirdim elbette; eskilerin deyimiyle “sen bir masal Osman’a uğra” diyebilirdim çok rahat ama demedim; o zavallılığın karşısında daha fazla konuşmak istemedim; adam zaten acınacak halde; o kadar inanmış ki benim yaptığıma ?ben sana sordum mu? diyor bana; yani “sen yaptın; bende yaptım; daha neyini soruyorsun” demeye getiriyor bana; Allah ona kendi aklıyla cezasını vermiş zaten; daha ben ne uğraşacağım; lanet olsun.
Oysa giderken hiç bu kadar yumuşak olmayı planlamamıştım; bir dolu tehdit savuracaktım ona ve sabah ilk işim karakol, savcılık gezmek olacaktı; şimdilik durdurdum bu fikrimi; sonrasına Allah kerim. Neyse; dersini almışa benziyor; o saatten beri; yani 4 saattir en ufak bir tıkırtı bile gelmedi yukarıdan; nazar değmesin;))) Giden bir lastik ve 1,2 saatim olsun; ben razıyım; ne saatlerim gitti.
Ben şimdi yaymaz mıyım ortalığa onun bu yaptığını; dilime düştü bir kere; duymayan kalmayacak elbette apartmanda; aklayabiliyorsa aklasın kendini bundan böyle; adı çıktı 9’a; inmez 8’e;))) Birde adamım diye geziyor ortalıkta; iyi ki şeytana uyup ta o kızgınlıkla bende gidip onun lastiğini deşmek gibi bir hataya düşmemişim; aklımdan da geçmedi değil hani;))) Zafer benim; son kazanan ben oldum; başka türlüsü düşünülemezdi zaten;))))
*Çıplak ayakla gezdiği içinmiş; öyle savunma yapmış bizimki karşı komşusuna; çıplak ayakla gezme madem; terlik icat olalı çok oldu; senin terlik giymeme isteğin benim uyuma isteğimden daha mı güçlü; 5 gün oldu en ufak bir çıt yok; sanki üst katta kimse oturmuyormuş gibi; dünya varmış; böyle de yaşayabiliyorlarmış demek ki; derler ya; “işi Allah’a bırak”; öyle gerçekten. Gerçi ben tam anlamıyla Allah’a bıraktım sayılmaz; “azar ile uslanmayanın hakkı kötektir”; bende bunu yaptım; başka bir şey değil.
Son noktayı da o koydu sağ olsun; tam vaktinde lastiğini patlatarak; ve elbette şeytan girdi orada devreye; gitti lastiğimi patlattı; yoksa bu iş uzar giderdi. Ne diyor Yaşar hoca ve dolayısıyla Kuran; “zalime boyun eğmeyin”; bu kadar basit. İlk önlerini kesip o büyük sesin kaynağını sorduğumda bana “aaa, cahil” dedi kadın; “cahil sensin” cevabını aldı elbette benden ama hala hırsımı alabilmiş değilim; yüzüne tam olarak söyleyemedim hakkında ne düşündüğümü; bari size söyleyeyim; içim biraz olsun rahatlasın; kıytırık bir üniversitenin kıytırık bir bölümünden mezun olup, ona buna boyun eğip kıytırık bir dalda üniversite hocası olmaktan kasım kasım kasılan zavallının teki; almış olduğu “üstün” eğitimle kendini bir “şey” sanarak burnunu havaya kaldırarak yürüyen cahil ötesi dümbük; bende 3 çocuklu, çalışmayan,  bir iş bulma yetisine bile sahip olmayan; erkeğin eline bakan büyük olasılıkla ilkokul mezunu bir ‘cahil’; onun gözünde elbette; zavallılığın son noktasındaki yaratık; onun gibi on tanesini cebimden çıkarır, silkelerim; nereden bilsin; ama şimdi anlamıştır kazın ayağının öyle olmadığını sanırım; artık sesleri çıkmadığına göre.
“Küçük ama üç buçuk”tu küçükken lakabım; zekâm sebebi ile elbette; yaşım büyüse de içim büyümüş değil; hala bir “küçük ama üç buçuğum”; belli olmuyor mu;))) Hiç mütevazi olmayacağım bu konuda; Allah’ın bana bahşettiği meziyeti görmezden gelmek, yok saymak bana düşmez. 
***Çocuklardaki obezite oranının belirlenmesi için okullarda boy, kilo ölçümü yapılacakmış; bizdeki asıl sorunun obezite değil yetersiz beslenme olduğunu anlamalarına yarar belki bu araştırmaları.
***Lensle havuza, denize girildiğinde göz mikrop kapabiliyor; göz kaybına dek varabiliyormuş iş; dikkat!
***Bu ne ya; her sene lig sonu futbol terörü; ölenler, yaralananlar; gaz bombaları; futbol yasaklanmalı; bu densizliğe biri dur demeli; bu nasıl bir manyaklık; sözde spor için boğaz boğaza bırakılıyor insanlar; dünyanın derdi bitmiş gibi birde üstüne futbol ekleniyor; tuzu biberi oluyor; bırakın bu ayak(top)larını; insanların deliliklerini daha kolay sergilemelerinin; dışa vurmalarının en kolay yolu futbol fanatikliği; futbolun ardına saklan, yap yapabildiğin bütün pisliği; sapkınlığı; sonrada “fanatiğim” de; sıyrıl işin içinden. Bütün sapıklar, manyaklar futbol terörünün ardında saklıyorlar kendilerini; açıktan yapmayanlar en azından; açıktan yapandan değil gizlisinden korkmak gerek.
***Ayvalık’ta 17 yaşındaki bir genç komşusunun kızına bakmış; veya laf atmış; veya asılmış; her neyse; kızın babası olan polis oğlanla buluşmuş; birlikte ormanlık alana gitmişler ve onu ateş ederek öldürmüş; “oynatmaya az kaldı; doktorum nerede; bir güzel kız yüzünden çıldıracağım” şarkısına dönmüş iş. Ne komşular var gördünüz mü; yine benimki akıllı imiş; sadece arabamın lastiğini bıçaklamakla yetindi;))) Komşu değil; “lastik deşen Erdal”;))) Daha da kızdırmaya kalkarsa soy adını da söyleyeceğim; görür gününü. Terbiyesiz herif. Ama bu olmayacak gibi çünkü neredeyse 15 gün oldu ve artık üst katta birileri yaşıyor mu aşamıyor mu bilemez oldum; en ufak bir ses yok üstte; bazen merak edip bakıyorum arabaları kapıda oluyor; nasıl bir rahatlık anlatamam; niye tahammül etmişim ki onca zaman?
***Rahim nakli yapılıp hamile kalan kadının bebeği düşmüş; nakil yapıldığında ve hamile kaldığında manşetten verildi; düşük olunca alt yazıdan. Bütün dünyadaki teknoloji, doktorlar bitmiş; rahim nakli ile doğumu denemek bize kalmış; bizde kandırılacak kobay çok nasıl olsa; bul saf bir köylü kadınını; kobay olarak kullan; yatır, kes; insan değil nasıl olsa; insan olmadığından değil; insan olarak görülmediğinden; aslında insan elbette; sana, bana, bize göre insan; doktorlara göre ise insan değil. Kol ve bacak takılan genci de yitirmiştik zaten bir süre önce; bizde can bol nasıl olsa; kobay niyetine; bedavaya verilecek. Amerikan filmlerinin baş konusu olan insan kobaylığını engellemek; buna karşı durmak; dün gece izledim hatta; örümcek adam dizisinin son versiyonu; bizde bol miktarda kobay var; fareye bile lüzum yok; yatır, kes, biç, hiçbir yasal sorumluluğu; cezası; geri dönüşü yok yok nasıl olsa; Allah verdi; Allah aldı; doktor almadı canını; Allah aldı.
Geçen gün cumhuriyette gördüm bir yazı başlığı; tam okuyamadım; doktorlar mutsuzmuş; öyle diyordu; bunu geçen gün anneminde söylediğini anımsadım; tetkik için geçenlerde hastaneye gitmişti ve ilgilenmediklerinden yakındı; yeterli para alamadıklarından ilgilenmiyorlarmış doktorlar; Türkiye’de hangi alanda çalışan yeterli parayı alıyor da doktorlar almıyor? Doktor eşittir zengin; çok para kazanan kavramı çok kafamıza yer ettiğinden olsa gerek doktorların az para kazanması hazmedilemiyor doktorlar tarafından; dünya değişiyor; elli yıl önce 3 taneydi doktor; şimdi 3 yüz bin tane; ne yapalım yani; ekmeklerinin epey önü kesildi; işlerine gelmemiş olmalı. Önüne geleni hiç sebepsiz yere sezaryen için ameliyat masasına yatırmaları gibi. Paraya para demiyorlardı o zamanlar. Bir dert için gidiyorsunuz hastaneye; elli bin türlü tahlil, tetkik isteniyor sizden; oradan oraya, oradan oraya; düşmeye gör ellerine; devlet her halükarda ödüyor nasıl olsa hepsini; 2-3 gün önce başka hastanenin yaptığı tahlili bile kabul etmek istemiyorlar; yanlış olabilirmiş; seninkinin yanlış olmayacağı ne malum? Asıl değişmesi gereken ne biliyor musunuz; kafalar; kafalarımız; önce insanın yerini önce para aldığında her şey ters sarmaya başlıyor.
Herkes az para alıyorum diye işini yapmasın madem; öğretmenler çocuklara ders öğretmesin; tamirci arabanızı düzgün tamir etmesin; trafik polisleri yan gelip yatsın; nereye varır bu işin sonu?  
 

Be First to Comment

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *