Press "Enter" to skip to content

günlük 5t ocak’22

*** Geçmişte yapılan ayinlerde nasıl bebekleri, çocukları kurban ediyorlarsa şimdi de çocuklar kurban ediliyor, ama zihinsel olarak, bilinç olarak, ahlak olarak kurban ediliyor, zaten yaşayan bir ölü oluyor, Allah inancı yok, ahlak kaygısı yok, istediği her şeyi yapıyor, bu çocuk zaten yaşayan bir ölü oluyor, bu noktada dikkatli olmalıyız, bu oyunlara tuzaklara gelmemeliyiz. Ümit Özdemir

Korkan insan sağlıklı düşünemez, psikolojisi bozulur ve bedensel sağlığını kaybeder, korku insandaki enerji denklemini altüst eder, zihinsel ve fiziksel. Mustafa Kurnaz. ne var ne yok programı

*** Genellikle ön sokağa bakan pencereden olmak üzere, en çok zaman geçirilen bir odanın penceresinden ışınlanma eğilimindedirler. Özellikle evinin içindeki bir kişiyi hedef almak ve izlemek için yönlendirilirler. İzleme hızı yavaştır ve hedef hareket ettiğinde, sinyalin hedefi araması ve yeni konumunda bulması birkaç saniye veya dakika sürer. Hedef, evinde sinyalin ulaşamadığı bir alana girdiğinde, hedefin evden çıktığını ve şehri dolaştığını düşünerek sinyal geniş arama moduna geçer. Birincil pencere kapatıldığında, birkaç gün içinde sinyal nüfuz edecek başka bir pencere veya ince duvar bulur. Şakaklarda donuk bir baş ağrısına veya baskıya neden olabilecek bu sinyalin etkileri hissedilebilir. how to block microwave mind programming signals başlıklı yazıdan aldım, radyasyon hakkında.

***adam yılbaşı gecesi tv başında foto koymuş, 2 saat sonra ölmüş. Bu ölüm tesadüf değil, her ne şekilde olursa olsun TV, tablet, telefon başında kalmamızı istiyorlar, onlara muhalif olsak bile bir süre ceza verip yeniden sanal ortama dönmemizi sağlıyorlar çünkü bizi bu şekilde öldürebileceklerini biliyorlar, neyi ne için yaptıklarının çok farkındalar, en başından beri, o kadar ki çok sert yaptırımlar dahi uygulamıyorlar muhaliflere, karşıtlara, yeter ki burada kalalım ve için için ölmeye devam edelim diye, hatta muhaliflerin daha çok kalmasını istiyorlar ki erken ölsünler, bunun için ortam yaratıyorlar, hatta bu sebeple bazı bizden sandıklarımız bile bizden olmayabilir, bizi ekran başına kilitlemektir belki görevleri, böyle olduğuna dair şüphelendiğim kişiler var.Bu aygıtlarla alınan radyasyon bir şekilde vücutta kötü bakterilerin artmasına, kötü bakterilerin artışı ise yeme içme eğiliminin yararlıdan yararsıza doğru meyletmesine, şekere, karbonhidrata düşkünlüğe yol açıyor, ve sonuç sağlıksızlığa doğru gidiyor, ayrıca besinlerden alınan vitaminlerin yeterince emilememesine de neden oluyor, radyasyon zaten tiroit hastalıklarına sebep oluyor, yani hormonal dengeniz bozuluyor, Doktor Ayşegül çoruhlunun tokuz ama açız adlı kitabının 86. sayfasında tiroid yavaşlığı için bağırsakların yavaşlaması, kabızlık, kuru cilt, pul pul dökülme, (kepek gibi) yorgunluk, saç dökülmesi, kolay üşüme, bel bölgesinden kilo alma deniyor, alttaki yazıyı gaia dergi adlı bir siteden kopyaladım, “Radyasyonun geç etkileri ise seneler sonra ortaya çıkar. İkincil kanserler buna en güzel örnektir. Çernobil Felaketi‘nden 4 yıl sonra tiroid kanserine yakalanma oranı 100 kat arttı. Birleşmiş Milletler Raporu’na göre bugüne kadar bölgede yaşayan 6000 çocuk tiroid kanserine yakalandı, …Karadeniz Bölgesi’nde bulunan Hopa’da ölümlerin yüzde 47,9’unun kansere bağlı olduğu ortaya kondu.Birde oturdukça hareketsizlikten kas kaybediyorsunuz, obezleşiyorsunuz, bunlarla geçirdiğiniz süre de kendi bakımınıza, yemek yaptığınız zamana vs. engel oluyor, böylece içinden çıkılamaz bir kaosun içine itilmiş oluyorsunuz, bir labirent, sonrası ise bitiş çizgisi, finiş.vücut ne oranda ele geçirilirse bu aygıtlar tarafından, yani ne kadar çok radyasyon alırsanız o oranda sağlığınız bozuluyor, çocuğunuz yan tarafta çizgi film izlerken veya bilgisayar oynarken bundan sadece o etkilenmiyor, siz de etkileniyorsunuz, veya tam tersi olarak siz TV, bilgisayar ile meşgulken çocuğunuz da bundan etkileniyor, birbirimizin kuyusunu kazıyoruz yani hiç farkında olmadan, bir bakmışsınız vücudunuz alarm veriyor, beyin, kalp vs, beyinde uğultu, kulak çınlaması, kalpte sıkışma, aynen fotoğraftaki örnek gibi, sonu ise ölüm, en hafifi grip benzeri olan o malum hastalığa sebep oluyor.Radyasyondan arınmak için öncelikle bu aygıtlardan uzak durmak, sonrasında ise (dışarda da var bu radyasyon ağı, mikrodalga saldırısı, telefon direkleri sayesinde, özellikle büyükşehirlerde, hemen aşağıda bir link var bununla ilgili, iki kere paylaştım, twitterdakinden tıklayıp okuduğunuzda Türkçesi de mevcut) dışarıdan eve geldiğinizde üstünüzdekileri değişmek ve duş almak, kirli giysilerin yıkanması, 15 gün süre ile el veya ayaklarınızı, el daha kolay oluyor, 1-2 kaşık zeolit taşı tozu, 1 kaşık su, çok az zeytinyağı ile katı bir bulamaç yapıp ellerinizde kuruyana dek bekletmek, veya 2 kaşık iri kaya tuzunu bir bardak sıcak suda çözdürüp yine ellerinizi o suda bekletebilirsiniz, 10-15 dakika 15 gün boyunca, 3-5 ayda bir tekrarlanabilir bu, banyo yaptığınız gün yapmayın mesela, bir iki gün aralıklı da yapılabilir.ve tabi en önemlisi onu da izleyeyim, bunu da izleyeyim modundan çıkmak, hepsi bizim için bir tuzak, yok yasak elmayı izle, yok camdaki kızı izle, yok maske sen kimsini izle, haberi izle, aman hiçbirinden eksik kalma magazini de izle derken derken uyku kaliten de bozuluyor, beynin uyuşuyor, sen senlikten çıkıyorsun, cafcaflı huriler, filmler, belgeseller, müzik programları, hatta bilgi içeren videolar da buna dahil, hepsi, sanal kirlilikten uzak durun, bilgi bilgi de bir yere kadar, daha ne öğreneceksek artık, 2 yıldır öğren öğren bitiremedik öğrenmeyi, master, doktora hepsi tastamam, burasını kendim için yazdım, isteyen de üstüne alınabilir rahatlıkla.ve internetten de onu da takip edeyim, bunu da takip edeyim, aman şunu da kaçırmayayım dediğinizde ölüm size koşa koşa geliyor, azaltın, minimuma düşürün takip sayılarınızı, sanal iletişimlerinizi, sevgilerimizi de kalplerimizde yaşamaya devam edelim, olması gerektiği gibi.Yine bu radyasyon, mikrodalga saldırısı için camları, hiç değilse yatak odası camını keçeyle, kalın bir yün battaniye de olur keçe yerine sanırım, veya alüminyumla kaplı levhalarla, battaniyelerle, (avm lerdeki büyük hırdavatçılarda var) kapamak öneriliyor, uygulamada ne kadar yapılabilir bilmiyorum, çok istenirse yapılır, yatağınızda altınızda ve üstünüzde yün kullanın, yünlü, pamuklu giyinmeye çalışın, yün başlık, atkı, palto, yünlü giysiler, özellikle kalp ve kafayı yünlülerle korumaya alın, yün içlikler, kuşaklar, bellikler, eskiler boşuna kullanmıyormuş yünleri, naylondan uzak durun, naylon giysi, naylon mont vs. bütün bunlar kadar doğal, doğru beslenmek te önemli, şekersiz, kahvesiz, hayvansal yağlardan uzak, yani tereyağı, kaymak ve etin yağından uzak, ve kötü gıdalarsız.İş bu yazıdan dolayıdır ki ben de kendimi bu alanda geri çekiyor, burada, ve tabi TV başında, geçirdiğim süreyi en aza indirmek uğruna çabalayacağımı bütün ahaliye bildiriyorum, içinde bulunduğumuz durumun şaka kaldırır bir yanı yok, büyük bir ölüm saldırısı altındayız, belki chemtrails için, sağlığa direkt saldırılar için yapabileceğimiz şu an için çok şey yok ama, çünkü bir çoğumuz kandırıldık ashılar konusunda, anlattığım şeyler de korunma için çok önemli, hop diye kucağa düşmemizi bekliyorlar, düşmeyelim, gidişat o ki eğer bu vedayı yapmazsam gerçek bir vedaya maruz kalabilirim, hepimiz kalabiliriz, cümleten Allaha ısmarladık dermişim, değil tabi, o kadarı işin şakası ama her şaka içinde gerçeği de barındırır, cümleten Allaha ısmarladık.Yalnız bu benden alacağınız son uzun yazı, hadi kurtardınız.Ben buna benzer şeyleri pandemi başında da yazmıştım hatırlarsanız, bundan iki yıl önce.

*** Ashılar, hastalık işin oyun kısmı, aldatmacasıydı belkide, cambaza bak yaptılar bize, dikkatimizi kasıtlı olarak yanlış yere yönlendirdiler, bizleri evlere tıkıp TV, telefon ile bol radyasyona maruz bıraktılar, şimdi tek tek avlıyorlar dışarıda yakaladıklarını telefon antenlerinin sinyalleri ile, elektromanyetik alan ile, radyasyonla güçsüzleştirilmiş, hasta olan kalbe, beyne gönderdikleri sinyallerle işi bitiriyorlar, yallah kalp krizi, beyin kanaması, godbay, ne zaman dışarı çıksam içim boşalmışçasına yorgun ve bitap dönüyorum, sanki bütün enerjim çekilmiş, boşalmış gibi hissediyorum kendimi, evdeyken hiç yorulmuyorum, sadece dışarı çıkınca yoruluyorum, hatta son bir aydır kalbim de sıkışmaya, yorulmaya başladı ara ara, yine dışarda veya dışarı çıktıktan sonra, bunun bir nedeni olmalı.Ölmek istemeyen radyasyonunu azaltsın, bu aralar revaçta olan ölüm çeşitleri bildiğiniz gibi kalp krizi ve beyin kanaması, alttaki fotoğrafta radyasyondan en çok etkilenen bölgeler nereler, kalp ve beyin, tesadüf olabilir mi, hayır.dışarı çıktığınızda, ve hatta evde de, kalbinizi, beyninizi yünlülerle koruma altına alın, alüminyumla da olur, ama cilde direkt temas ettirmeyin alüminyumu, evdeyken cama çok yakın oturmayın, en az 1-2 metre mesafeniz olsun camla aranızda, TV niz, modeminiz evin merkezindeyse TV yi ve modeminizi evin dışına, cama yakın bir kesime doğru iteleyin, evin en uzak, köşe kısmına, ayak altından, oda kapısı yakınından uzaklaştırın, ne kadar uzak o kadar iyi, koltukları da iç kısımlara, TV den olabildiğince uzağa koyun, yataklarınızı da camdan uzaklaştırın, mümkünse mutfak masanızı da, çalışma masalarını da, ve diğer, bir önceki yazıda yazdığım radyasyondan arınma yöntemlerini uygulayın.Şimdi, düşününce oturuyor, neden yazın değil de kışın uçakların dolandığı, güneş ışığını niye kışın kapatmaya çalıştıkları, kalp krizlerinin daha çok kışın ve özellikle kar kürerken olduğu, nezle, gripin de ve tabi zoronanın da niye kışın olduğu, bu oyunlar çoktan beri oynanıyormuş aslında, soğuktan diye yutturuyorlarmış bize, güneş ışığı radyasyonun etkilerini azaltıyor çünkü, yazın güneş ışığını kapatmaya uçaklarının güçleri yetmiyor ve tümden bırakıyorlar yazları uçaklar dolanmayı, Eylül gelince yeniden başlıyorlar dolanmaya, yani öldürme mevsimi onların dilinde kış, yazın da boş durmuyorlar tabi, güneş ışığını bir bölgeden kısıp diğer bölgeye olanca gücüyle veriyor ve bu defa da aşırı sıcaklarla öldürüyorlar, geçen yaz mayıs, haziranda amerika sıcaktan kavrulurken biz donuyorduk, sonra amerika soğudu biz piştik, piştik ama gerçekten, doğanın gücünü bizim aleyhimize kullanıyorlar her türlü, öğrenmişler bir iki yol bu yolla bizleri yok etmeye çalışıyorlar, sapık bunlar, manyak, ruh hastası, paranoyak şizofren, bunlardan aklınıza ne gelirse hepsi.her şey çok açık ve net aslında, ve kışın insanlar zaten evlerde soğuk nedeniyle, radyasyon cihazlarının başlarındalar, 7/24, her gün, radyasyondan nazilerdeki gibi gaz odaları oluşturmuşlar bizler için, şehirler birer gaz odası olmuş, o günden bugüne, yani 70 yılda geliştirmişler elbette kötülüklerinin mahiyetini, dozunu, onun için eloonmuusk ın paylaştığı karikatürde ashılılar ashısızlara, ashısızlar ashılılara soruyorlar bunlar niye ölmediler diye, çünkü ashıyla değil radyasyonla öldürüyorlar, ashıyla öldürseler bu kanıtlanabilir bir şey, ama radyasyon arkada iz bırakmıyor, kalp krizi, beyin kanaması, kavuştu rabbin hikmetine, hidayetine, ne soru var ne sorgu ne de bir sorumlu, gitti babanızın kesesinden.Bildiğiniz, tanıdığınız zorona olan ve zoronayı ağır atlatan kişilerin TV, bilgisayar, cep telefonu ve/veya tablet ilişkilerini bir hatırlayın bakalım, benim tanıdıklarım birebir örtüşüyor bu durumla, tıpatıp, hepsinin bunlardan biri veya birkaçıyla çok ilişkisi vardı, ellerine yapışık olanlar mı dersin, gözlerini ayıramayanlar mı, bu aletler yüzünden zorona olanlara ne yaptılar, ev hapsi verdiler, 14 gün, ki daha çok TV, telefon ile meşgul olup radyasyonları artsın ve hastaneye düşecek, ölecek hale gelsinler, kasıtlı yaptılar her şeyi, sonuçlarını bilerek.birde uçağa binenler meselesi var ki uçaklardaki radyasyon oranı yüksek, hacdan, avrupadan uçakla gelenler direk karantinaya alınmışlardı hatırlarsanız, ve dağlık kesimlerde de radyasyon çok olduğu için yine onlara da ayrı bir ihtimam gösterilmişti yalandemi başladığında, yani bütün yollar bu defa radyasyona çıkıyor, o zaman da söylemiştim bunun böyle olduğunu zaten, değişen bir şey yok bende.Maske, mesafeyle olsaydı bu iş bana 5-6 yıldır her hafta su getiren adam zorona olurdu herkesten önce, kapı kapı gezdi en başından beri, yasak günlerinde bile ona yasak değildi, maskeyi de doğru dürüst takmadı bile, ama zorona olmadı, çünkü telefonu eski sistem, sadece konuşmalı, telefonun interneti yok yani, bilgisayardan hiç anlamaz, TV de izlemez, şeytan ayrıntıda gizli, ve en başından beri hiç korkmadı hastalıktan falan, olan bizim gibi çokbilmişlere oldu, niye köylerden insanlar hastanelere göç etmediler de şehirlerde kırıldı hep insanlar?Eğer maske, mesafe olsaydı olay o çok büyük adam binlerce insanın katıldığı kongreleri düzenler miydi, o kadar mı aptal, ve o kongrelerden sonra o insanların hastalıktan kırılmaları gerekirdi ama kırılmadılar,Zorona günlerinde küçücük bir alet düştü piyasaya, ben de aldım, kandaki oksijeni ölçüyormuş, gerçi doğru ölçmediğini de test etmiş oldum, neyse, onca tetkik, tahlil yapılabiliyor kandan, her şeyden, doktorluk ilmi çok ilerledi ama bir tek vücuttaki radyasyon oranını ölçen bir yol bulamadılar bir türlü, bulamadıklarını mı yoksa bu bilgiyi bize ulaştırmak istemediklerinden mi bunu bilemeyiz tabi, ama bizim de kendimizce bildiğimiz, anlayabildiğimiz bir şeyler var, zoronadan ölümlerin otopsisi de yapılmadı mesela, bu ölenlerin radyasyon oranları ortaya çıkmasın diye miydi acaba?Bu aralar futbolcular çok kalp krizi geçiriyorlar, peki nerede, evlerinde değil, futbol sahasında, yani açık havada, yani dışarda, sık sık görüyoruz sahada kalbini tutarak kalp krizi geçiren futbolcu fotolarını, dışarıda, evin dışına da bir haller oluyor insanlara, elektromanyetik alan.Futbolcular ne giyiyorlar, naylon, naylon elektriği vücutta tutuyor, dışarı atamıyor, yünlü giydiğimizde ufak ufak elektirik çarpar ya hani, vücuttan elektirik boşalır, yün kullanın, yatakta, giyside, battaniyede.Ve araba kullanırken, direksiyon başında çok geçiriliyor kalp krizi, geçen gün yine konyasporlu genç bir futbolcu ankaraya gelirken kaza yaptı, belkide kalp krizi geçirdiği için yaptı o kazayı, bunu bilemeyiz, kim araştırdı, sordu, hiç kimse, arabanın elektirik aksamı ile ilgili olmalı, arabada altınıza eski yünlü bir şeyler koyun, ki elektiriğinizi alsın.Yazdıkça üstüne daha çok düşünüyorum, düşündükçe daha çok yazıyorum ve artık bu yazının bir sonu olacak mı bilmiyorum, ara ara yazıyorum, hepsini bir defada yazmadım sonuçta, en son arabalarda kalmıştık, benim bu yorgunluklarımın sebebi de araba olabilir, ben de arabayla çıkıyorum sonuçta, araba dediğin nedir, metal bir kutu, o metal kutunun içine bir mıknatısçık koyarsak ne olur, o mıknatıs gidip kendine yapışacak bir duvar bulur, peki ya o mıknatıs bir mıknatıs olduğunu ve bir mıknatıs gibi davranması gerektiğini bilmiyorsa ne olur, bir kaos yaşanır, işte arabalarda yaşanan şey tamda bu, mıknatıs olduğunu bilmeyen insan mıknatıslar, bilenler bilir, bir yıl kadar önce göğsüme metal kaşık yapışmış bir fotoğrafımı koymuştum, demek ki bende mıknatıs özelliği var, yediğimiz içtiğimiz her şeyle almış olabiliriz o mıknatısı, ashılarla da verildiği söyleniyor ya bir metal, grafen diyorlar adına, kalbim sıkıştığında ben de arabadaydım ve İstanbuldaydım,5 aralıkta, bir gün önce gelmiştim İstanbula, İstanbul Ankara 5-6 saatlik araba yolculuğu demek, bu yolu aldıktan sonra güle oynaya galata, Beşiktaş arasını rahatlıkla yürüyen bir insanın, yaklaşık 7-8 km, bir gün sonra kalbinin sıkışmasının sağlıksızlığın ötesinde başka bir nedeni olmalı öyle değil mi?derya arbaş, Kemal sunal da uçak yolculukları yüzünden öldüler, uçak ta bir metal kutu, hareketsizlikten pıhtı attı deniyor ama ne biliyoruz doğruluğunu, ya grafenden oluşuyorsa o pıhtılar, ki şimdi moda zaten o yönde.Belki iyileştirmeler yapılmıştır uçaklarda o günden bu güne, derya arbaş ve Kemal sunal öleli 20 yıl olmuştur, gerçi yine ara ara duyuyoruz uçak ölümlerini, aktarmayı beklerken öldü haberleri geliyor ara ara, meclisin yerlerine bile bakır yerleştirildiğine göre bir uyanmalar var demek ki bu konuda, mv kalp krizi geçirmesin diye yapılmış olmalı, mv lerinin gerginliğini almak için yerleştirildi dendi bakır levhalar için, peki bizim arabaları ne yapacağız biz, neresine bakır koyacağımızı bilsek te koysak bari.Kar küreyen insanın elinde ne var, kar küreği, yani metal, araba ve uçaktan sonra üçüncü kalp krizi sebebi olan metalimize de ulaştık, yani bu demek oluyor ki bu iş çözülene dek kar küremeyeceğim, arabaya, uçağa da binmeyeceğim, başta açık havayı, dışarısını suçlamıştım kalp krizleri için ama bu iş metale doğru yol aldı.Peki bütün gün elimizde tuttuğumuz telefonlar, tabletler ne, onlar da metal, nerelerden döndük dolaştık yine aynı noktaya geldik, ama bakış açılarımız değişti bu sefer, önce radyasyon noktasındaydık şimdi ise metal noktasındayız,bu metal hassasiyetinin tetikleyicisi telefon ve tabletler olabilir mi, işte şimdi çorba oldu bu iş, çık çıkabilirsen içinden, bende bu yaza kadar bu hassasiyet yoktu, yazdan beri var metal hassasiyeti, artık adını koyduk hiç değilse, metal hassasiyeti, vücuttaki radyasyonun oranıyla bağlantılı olabilir mi, neden olmasın, o geçen gün paylaştığım mikrodalgalarla ilgili yazıda da yaylı yatak kullanmayın deniyordu, yaylar da metal.klavyeyi, mouse ı tutsan plastik, telefonu, tableti tutsan metal, plastik ve metal, ikisi de kalp krizi failleri, plastiği sporcu giysilerinden dolayı sorumlu tutuyorum bu arada, TV nin kumandası da plastik, tut tutabilirsen bundan sonra, istanbulda ilk gün giydiğim düz tabanlı ayakkabılar ayağımı sıkınca ikinci gün daha kalın plastik tabanlı bir ayakkabı giydim, yani kalbimin sıkıştığı gün, onunla ilgili olarak ta gelişmiş olabilir. Ne var ne yok programında Mustafa kurnaz üzerinizdeki bir kemer tokası, bozuk para dahi frekansınızı düşürür demişti, peki ya bu üzerinizdeki bir ton ağırlığında bir araba veya bilmem kaç ton ağırlığında bir uçak olursa frekansınıza neler olur?Bu durumda metal bir sessiz katil, sapasağlam bir insanı aniden, hiç beklemediği bir anda kalbini sıkarak öldürüyor, hemde ne sıkma, umarım bir daha başıma gelmez, ölüm anında dahi, o kadar güçlü sıktı ki kalbimin bu kadar güçlü olabileceğini asla tahmin bile edemezdim, üstelik 5-10 dakika boyunca, sadece hafifçe camı açtım ve bekledim geçmesini, geçmeyebilirdi tabi, söylemedim bile, haliç köprüsündeydik, ankaraya dönüş yolunda, ve yolumuza devam ettik, oldukça metinim yani, belkide fazla, sadece bir acil tuvalet molası verdik zorunluluktan, öyle oluyormuş demek ki, sonrasında bir müddet daha devam etti tuvalet öncesi kalp ağrısı, hafif, hastaneye gidiş özürlüyüm biraz, aole doktoruna gittim yaklaşık bir on gün sonra, son tahlilim 2017 de yapılmış, doktor hanım şaşırdı biraz, orama burama iğne sokulmasından hoşlanmıyorum, hele ki bu dönemden sonra, ısrarlar, zorlamalar ters etki yapar bende, sadece bir tam idrar tahlili yaptırıp su içmediğim için olmuş olabileceğine hükmettim, vücuttaki suyu gösteren dansitenin üst sınırı 1.025, benimki ise 1.024, bakteri de bol, hiç içmiyorum su gerçekten, o ara limonlu su da içtim, ama fazla limonun da kanama yapma riski var, ya kolesterolüm de yüksekse varsayımından yola çıkarak bir ay boyunca hayvansal gıdayı da yemedim, o sabah bol kaymaklı bir kahvaltı etmiştim, yani kaymak ta şaibeliler arasında, ama sonuç gördüğünüz gibi bambaşka çıktı, şimdi birde metal, mıknatıs ilişkisi olasılığı eklendi bunlara, o anda elimde telefon var mıydı acaba, hiç hatırlamıyorum, sonuçta iki cep telefonu vardı arabada, ve oğlumun telefonunun navigasyonu açıktı, yıllardır her tatile gidişimizde benim orada devamlı başım döner, nedenini bilemem, her dönüşümüzde bir dahaki sefere telefonlarımız kapalı gidelim derim, bir dahaki tatile kadar unutulur bu dediğim ve benim yine başım döner, sadece bu yaz dönmedi, nedenini bilmiyorum. o kalp krizinden öldü denenlerin nasıl korkunç bir acıyla öldüklerini artık biliyorum, o sessiz, sakin duran kalbin bu denli güçlü sıkılabileceği hiç aklıma gelmezdi, benimkinin çok çok daha fazlası olmalı ki benimki bile korkunçtu, biraz erken tekledim, hayırlısı Allahtan, erken uyarı sistemi olmuş olsun adı, benden dedektiflikçilik oyunu buraya kadar, bundan sonrası bir bilenlerin işi.Ayın onundan beri, yani 6 gündür gripim, üzerinize afiyet, omicron mu bumicron mu bilemem artık adını, bimicrondur işte olsa olsa, ama bildiğim bir şey var bu üşümekten falan değil TV izlemekten oldu, yılbaşı programlarını izledim, maske sen kimsini izledim derken bu aralar biraz dozunu kaçırdım TV izlemenin, yani radyasyonun, yoksa dikkat ediyordum zaten çok izlememeye, gripten önce uykularım bozulmuştu zaten, gece bir saat uyuyup uyanıyor, 3 saat sonra yine bir saat uyuyordum, radyasyondan, sonrasında da grip geldi peşine başıma, birde çok acelesi varmış gibi ve size de önerdiğim gibi televizyonun yerini değiştirdim hasta hasta, TV ve modemin, o ikisinin yerlerini teknik servis elemanları değiştirdiler, geri kalan her şeyi ben yerleştirdim, TV nin yeri değişince her şeyin yeri değişti ona göre, gücüm kuvvetim yerinde şükürler olsun, bir boğa kadar güçlüyüm, salonu bu kaçıncı evir devir edişim, neyse ki aynanın çivisi iki taraftaki duvarda da var da bir matkap işi çıkmıyor, odaları depreme göre yataklar camdan uzak olmalı derler mesela, anında değiştiririm, 5 kapılı elbise dolaplarını hep kendi başıma oradan oraya çekerim, kimseye el bile sürdürtmem, ama bir pazara gidiyorum haşat olmuş bir şekilde dönüyorum, arabayla gidiyorum, yorulacak ne var, bu işte bir iş var, istanbulda da neler oldu bir türlü anlamış değilim, o hasta halimle cam tarafına getirdim bir an önce ki radyasyonla ilişkim azalsın, çabuk iyileşeyim, acelesi vardı yani aslına bakılırsa, bana göre tabi.sadece boğazım ve başım ağrıyor, ama boğaz ağrısı çok beter, boğazınız erimişçesine acıyor, biraz kırgınlık var, burun akıntısı yok, ateş yok, ve sol gözüm kızarık ve çapaklanıyor, alttaki resimde de sol gözde işaret var, tesadüf mü bilemem artık, bir ara bahsetmişlerdi hani tek gözde oluşan kara mantar hastalığından, gözü oyunca geçiyor diyorlardı, hatta tek gözü bu yolla mekanik yapıp kendi kameralarını koyacakları söyleniyordu, buradan mı yola çıktılar acaba? Tek gözün kızarıp etkilenmesinden yani. Ne aptalca şeyler yaşadık şu iki yılda, yaşadığımız bütün ömre bedeldir desem yeridir, seme etti hepimizi, zaten semeymişiz, semeyiz o ayrı, seme olmasak bunları yapmazlardı bizlere.Bunlar son vedalarım radyasyonla, yani gerek tv gerekse internetle, aramıza kara kedi girecek artık, hep olması gerektiği gibi, yalnız şu arabasız yaşam işi kafamı karıştırmıyor değil, hani TV den, internetten vazgeçmek kolay da araba işi biraz muallak, nereye kadar bilemiyorum, çünkü sadece uzun yol değil şehir içinde de enerjimi tüketiyor her seferinde, neyse, biraz daha su içmeye devam edeyim, onunla ilgilidir belki, öyle bir günde geçmez o susuzluk, o kadar kaymak ta yemem artık herhalde, sen kim manda kaymağı yemek kim hapur hupur, sanki etin yağını son milimine kadar ayaklarım, bir gram tereyağı almam, ama gider kaymak yerim, manda sütü alır, kaymak ve yoğurt yaparım, ne anladım ben bu işten, ah kafa ah, pisboğazlık böyle bir şey işte, hep bu Canan Karatay yüzünden, o kandırdı beni bu kadar, yoksa salmazdım ben kendimi bu denli kaymak konusunda, benden bu kadar, bu yazı da burada biter, nokta

* bunu muzaffer çiçek paylaşmış, Manyetik ağın içindeyiz.Gerilimli/elektronik bir ortamda kandaki demir mıknatıslanıp, pıhtılaşarak, yürek sıkıntısına neden olur.

akıllı telefonlar atmosferdeki elektro manyetik dalgaları da bence üzerimize çekiyor…

*Aynen akıl yürüttüğüm gibi olmuş yani istanbulda, metal-mıknatıs-cep telefonu meselesi, sanırım arabada alan daraldığı için etkisi de çok oluyor, boşuna demiyorlar demek ki arabada telefonla konuşmayın diye, her arabada her koltuğa bir yün minder, yeterince çare oluyordur umarım, ama daha doğrusu telefonların kapalı olması.

*** Elektromanyetik saldırı, hani anlatmıştım ya uzun uzun, o işte, uzak durun, hepsinden, olabildiğince, açık alanda, arabada, cam kenarında telefonla konuşmayın, telefon evde sizden uzak bir yerde dursun kullanmadığınızda, yoksa ya omicronsunuz yada kalp krizi geçirebilirsiniz.Yanınızda, yakınınızda, açık veya kapalı, TV için fişten çekilmiş, telefon, tablet, bilgisayar için tamamen kapatılmış olmasının dışında, TV, tablet, bilgisayar, laptop, telefon bulunmazsa o elektromanyetik dalgalar size saldıramaz ve zarar veremezler, ve sizi hasta edemezler, camlarınızı yün keçe ile kapatın, yoksa siz hala sıkılmadınız mı embesil yıldızdan ve embesil ötesi kumrudan, ve bir türlü paylaşamadıkları kocalarından, silkinin ve kendinize gelin, dönün artık.Yüksek radyasyonla açıktan adam öldürüyorlar, ve bunun için bir uyarı dahi yok, zaten amaç daha çok insan öldürmek olduğuna göre neden uyarsınlar, ne demişti faucizattı, herkes bomikronu olacak, olacak tabi nasıl olmasın, verin radyasyonu herkes olsun, kalp krizinden ölmezse tabi, camları yün keçe ile kapatın, ayakkabınızın altı plastikse içine yün keçe koyun, TV yi, diğerlerini kapalı tutun, bu bambaşka bir dünya, artık bildiğimizin çok dışında.

*** Yönlendiricileri ve cihazları kapatın, bakır havlu kullanın veya alüminyum folyo veya Faraday havluları ile sabitleyin.Sık sık duş alın.Etiketlenmiş (aşılanmış) bireyler, özellikle takviye almışlarsa, aerobik aktivite için hiç uygun değildir, çünkü yüksek risk altındadırlar, bu yüzden birçok üst düzey sporcu düşer. Grafen Oksit, vücudun biyoelektrik işlevleriyle, yani kalp ve beyinle bir afiniteye sahiptir. Kalp atış hızınızı artırdığınızda, vücudunuzda daha fazla biyoelektrik vardır ve Grafen Oksit doğrudan oraya gider. rastladığım bir yazıdan.

*** netflix gençleri kendi değirmeninde öğütüyor.Önce bir fular takılır boğaza yandan, sonra kadınsı kırıtma, sırıtmalar, sonrası belli, o yolun yolcusu, gelsin yeni dişi ismi, ameliyatlar, hele bir yanlışlıkla eski adıyla seslenmiş ol, gör bak bakalım koparılan vaveylayı, kadın şirretliği ve erkek gücü birarada, anne, babaya karşı, herhalde bunun üstünde bir utanç vesilesi yoktur bir anne baba için.o fuları ilk taktığında, daha en başında, yiyecek bir Osmanlı tokadı, bak bakalım kendine geliyor mu gelmiyor mu!

*** Omicron olanlar, olacaklar, boğaz için tahriş edici, yara yapıcı, asitli şeyleri yiyip içmeyin, yoksa boğaz ağrısı çok daha beter oluyor, tuz, karabiber, limon gibi, hatta sirke, portakal, nar da bunlara dahil edilebilir, bol yoğurt yenmeli.

*** MC denen doktor bozuntusu ayda 3 kere omicron geçirenler var demiş, olur tabi, nedenini, neden kaynaklandığını söylemezseniz üç te olur, beş te olur, yani radyasyon kaynaklı olduğunu söylemezseniz, 20 gündür omicronum, tam bitti, iyileştim diyorum yeniden başlıyor, en az 3-5 kere oldu bu, yün battaniyelerle, yün papakla koruyorum kendimi radyasyondan, bir gün evden çıkabilirsem, o kadar iyi olabilirsem, yün keçe alıp pencerelere perde olarak asacağım, ayakkabı içlerine yün keçe tabanlıklar alacağım, 20 gündür evden hiç çıkmadım, hayattan beklentilerimi sadece yün keçeye indirgemiş durumdayım, ne güzel değil mi?yün keçe göçer çadırlarının yapıldığı madde, ayrıca hani şu çobanların üstlerine giydikleri kepenek denen şey, o yüzden radyasyondan etkilenmiyorlar çobanlar, koyunlar zaten etkilenmiyorlar çünkü doğal olarak yünleri var, bizler iki yıldır coronadan kırıldık, köpeklere, kedilere bir şey oldu mu, olmadı, çünkü kılları postları var, bizler ise çıplağız, korumasızız ve bu konuda bir uyaranımız dahi yok, işte bu yüzden naylon giymemizi, kösele ayakkabı yerine plastik tabanlı ayakkabı giymemizi istiyorlar, daha çok korunaksız kalalım diye,Güneş çarpmaları, dağlık bölgelerdeyken olan burun kanamaları da radyasyonla ilgili olabilir mi, neden olmasın, ben battaniye altında yaşamaya devam, yün battaniye, birde yataktan çıkınca eski yün paltomu giyersem sorun ve tekrarlar çözülecek sanırım, asıl mesele içerideki, aletlerin yaydığı radyasyon değil dışarıdan eve gelen radyasyon, özellikle geceleri, gece geldiğini nereden biliyorum, çünkü geceleri öksürük nöbetlerine tutuluyorum, güneş yüzünü göstermeden, bu kar kış gitmeden o radyasyon da başımızdan gitmeyecek, gerçi ona da çözüm bulmuş bili bili amca, haziranda iyonosferi kireç taşıyla kaplayacakmış, güneşi kapamak için, Allah bu delilerin elinden sonumuzu hayır etsin, amin.Bu hastalığı yapanlar, yayanlar, sebep olanlar eğer onlarsa, yani bili bililer, Allah firavunları yaptığı gibi, Lut kavmini yaptığı gibi hepsini telef etsin, amin.Bu hastalığın radyasyon yüzünden geliştiğini söylemiyorlar ki daha çok ölüm olsun, boşuna kılıcını bileyerek başımda bekleme cehennem zebanisi kılıklı MC ölmeyeceğim, beni öldüremiyeceksin, en azından bu defa omicronla ölmeyeceğim.Omicron olursanız odanızın camını bir şekilde yün bir eşya ile kapatın, şansıma benim odamda panjur vardı, kapınızı da örtün ve yün battaniye altında iyileşmeyi bekleyin, odanızda, banyosunda havalandırma deliği varsa hafifçe açabilirsiniz, omicron ve tekrarları banyo sonrası gelişiyor, banyo en çıplak olduğumuz zaman dilimi, banyo sayılarını azaltmakta fayda var.Şimdiye kadar geçirdiğimiz bütün gripler banyo sonrası gerçekleşti zaten, bizde banyo edip üşüttük sandık hep, meselenin aslı o değilmiş meğerse.Omicronum dediysem lafın gelişi öyle o, test falan yaptırmadım, doktora falan da gitmedim, bir tane dahi ilaç ta içmedim.

*** Omicron daha çok ashılılarda görülüyor, pandemi bitti, şu anda mevsimsel gribi yaşıyoruz, Danimarka, İngiltere, Finlandiya pandemiyi bitirdiler ve görüldü ki ashı olmak coviddden korumuyor, İsrail, İngiltere örnekleri ortada, sizi coviddden koruyan tek şey kendi bağışıklık sisteminiz, ashılı olanlar da kaygılanmasın, bağışıklık sistemlerine güvensinler, bu yanlışa bir daha düşmeyelim, kör eşek bile aynı çukura iki kere düşmez. Ümit Aktaş her açıdan

*** Kiralar yasalarla %20 bandında tutulurken, kiracı lehine, ev sahibi aleyhine, site/apartman aidatları önlenemez bir şekilde yükselişte, çok yakında aidatlar kiraları geçerse çok şaşırmayın, şimdi bile neredeyse yarı yarıya birbirlerine oranları, hatta eski kiracılarda birbirine eş duruma gelmiş olanlar bile var, büyük site ve apartmanlarda durum bu vaziyette, aidatlar bin liraya dayanmış durumda, bunun içinde ısı gideri yok, sadece apartman aidatı bu bahsettiğim şey, yakın geleceğimiz fatura, aidatlarını ödemek için yaşayan insanlar olacağımızı gösterir gibi, fatura ve aidatları ödeyebildiğimizde bir oh çekeceğiz gibi ufukta görünen geleceğimiz, kalanıyla da karınlarımızı duyuracağız, ne kalırsa artık, veya kalırsa, bu dönemden sonra şimdiye dek evi barkı olmayanın, yani bu fatura, aidatların üstüne birde kira ödeyecek olanların işleri çok daha zor olacak gibi, durum, gelecek hiç iç açıcı gibi durmuyor, hepimiz için.milletini kendi zamlarından koruyamayan devlet, yüzde yüz enflasyona, benzin zammına, dolar artışına ve yine yüzde yüz yapılan elektirik zammına rağmen, milleti milletten koruyorum zırhına bürünerek kiraları sabit tutuyor, elin atıyla silahşörlük yapıyor, ve bunu sabit fiyat garantisi, bir nevi teminat olarak gösteriyor ve bundan kendi nemalanıyor çünkü büyük bir zam varmış gibi durmuyor böyle bakınca ama aslında var ve ev sahiplerinin parasıyla bu zam örtülü olarak kapatılıyor, birde kiralar doğru oranda artmış olsa insanların yaşanabilir zeminden kaymaları çok kolay olacak, yeterli kira zammı yaptırmayarak bu kaygan zemin sabitleniyor.ancak bu yapılan da aleni olarak ev sahiplerinin mallarının çalınması, haklarının gasp edilmesinden başka bir şey değil, devlet ülkesinin insanının mal garantisinin yükümlülüklerini yerine getirememektedir bu durumda, insanların malları, yatırımları hiç edilmektedir bu yaklaşımla, ev sahipleri enflasyona ve zamlara iki kez ezdirilmektedir, zamların, enflasyonun asıl faturası ev sahiplerine ödettirilmektedir.Yalnız elin atına binen tez iner, battı balık yan gidiyor, ben böyle saçma sapan, ne idüğü belirsiz bir dönem ne yaşadım ne gördüm, ve göreceklerimiz bundan çok daha kötü olacak gibi duruyor, kayış kopmuş belli ki, yüzsüzlük, arsızlık, aymazlık, pişkinlik had safhada, 2023, 2023 dedikleri bu muydu yoksa, 2022 deyiz ya, belki gerçek beklentileri budur, bizi mahvetmek, bu ülke ve insanlar hala ayakta kalabiliyorsa bu bizim geçmiş birikimlerimiz, mal varlıklarımız sayesinde, yoksa bin lira aidat, bin lira ısınma, bin lira da elektirik, su, sıcak su desek üç bin lira sırf fatura giderleri olunca ve asgari ücret 4 bin lira olunca, çıkın bakalım çıkabilirsiniz bu hesabın içinden, kirayı hiç eklemedim bile, alınan, bilinen resmi en yüksek maaş olsun olsun on bin, ister mühendis ol istersen doktor, asgari ücret zaten boğaz tokluğu bile değil, bildiğin kölelik, parya.