Press "Enter" to skip to content

Kadın Erkek Mart’10

Evlilik kadının sömürüsüne dayalı bir sistem. Kadından alan ama kadına dönüşü olmayan. Kadının ömrünü, zamanını, emeğini sömüren ama karşılığında hiçbir şey vermeyen bir sistem. Bir erkek düzeneği, dayatması. Erkeğin çıkarlarını gözeten, erkeği besleyen. Evlilik kadın için bir çözüm, bir güvence, bir çıkış kapısı asla değil. Boşa kürek çekmek demek. Evlenirken bunlar, sıkı hesaplar düşünülmüyor elbette. Ama ayrılırken bir bir vuruluyor yüzünüze gerçekler.

Kadınsan, tek şansın adam gibi bir adama çatmış olman. Çatmadıysan yandın. Kötüye düşte gör, anlarsın ne demek istediğimi. Kız çocuğuna ?bahtı güzel olsun? denmesi boşa değil. O adamdan vazgeçtiğin anda, bütün haklarından, hatta ve hatta doyma hakkından bile feragat ediyorsun. Orta yerdesin, apaçık, cansiperane. Her türlü tehlikeye açık. Seni koruyan, kollayan hiçbir mekanizma yok! Karlar yağmış güvendiğin dağlara. Tutunacak tek bir dalın yok. Bir iş yerine 20 yıl boyunca 8 saat emek verdiğinde, emekli ikramiyesine ve ömür boyu emekli maaşına sahip oluyorsun. Bir evliliğe 20 yıl, 30 yıl, 24 saat emek veriyorsun ve hiçbir karşılığı yok. Sesini çıkaran, sürünün dışına çıkan bütün kadınların karşılaşacağı bu hazin son. Ya boyun eğer, katlanırsın sana sunulan hayata ya da şartlar bu. Diğer bir deyişle ya bu deveyi güdersin, ya bu diyardan gidersin! İşine gelirse. Senden büyük Allah var. Neyse ki var.

?Evli kadına bakılmaz?, erkeğin erkeğe güvencesi. Bizim bir türlü beceremediğimiz ?kadın kardeşliğini? onlar gerçekleştirmişler, ?erkek kardeşliği? şeklinde. Evli kadına bakılmadığında, kadın nasıl olsa bir çıkış yolu bulamaz. Vur beline kazmayı. Kötülüğün, zulmün sınırı yok. Çocuğu da varsa ?Ki ilk işin çocuk yapmaktır, ideal bir kadın olduğunu kanıtlamak için!? yedin naneyi! Çocuk yapmadıysan zaten makbul bir kadın değilsin. Yaptıysan, kim bakar çocuklu kadına? Kendi öz babaları sorumluluklarını taşımak istemezken. İki ucu kakalı değnek. Elin kolun bağlı, yükün sırtında, çocukların, aşikâr. Tezgâh iyi kurulmuş. Kadın her yandan kıskaç altında. Öyle bir sıkıştırılmış ki  kapana, kurtar canını kurtarabilirsen. Ancak ölün çıkar o kapandan, eğer gerekli altyapın, iç gücün yok ise.

Boşanamazsın, maddi güvencen, tutar dalın yok. Evli kadına zaten bakılmaz. Yani yeni bir eş bulmak gibi bir olasılığında yok. Çalışamazsın, iş tecrüben yok, niteliğin yok. Çalışmak, çocuklarının başıboş, kimsesiz kalmaları demek. Babasından ayırdığın çocuğa ikinci bir darbe vurmak, O?nu yapayalnız bırakmak demek. 8 saat işte çalış, gel, evde 8 saat çalış. Var mı bildiğiniz böyle babayiğit bir baba. Söz konusu olan kadın olunca, evinde de çalışır, işinde de. Çocukta yapar, kariyerde. Lafta güçlü olan erkek, iş yapmaya gelince güçlü olan kadın. Mezarlığa biletimi erken tarihe alalım, lütfen. Başka bir yol görebiliyor musunuz? Benim gördüğüm kadarıyla yolların hepsi kapalı. Çıkışı olmayan bir dolambaç.

Kıstıralım, sıkıştıralım her bir yandan, elbirliğiyle cendereye alalım ki,  mutsuz kadınlar ordusu her geçen gün biraz daha çoğalsın. Kadın intiharları çoğalsın. Cinnet geçiren, çaresizlikten, bunalımdan çocuğunu ve kendini öldüren kadınlara ?kötü anne? demeye devam edelim. Sonrada hiçbir sorumluluğumuz yokmuş gibi kenardan izleyerek yaptığımızla gurur duyalım.

Aklın yolu bir beyler. Zulüm ediyorsunuz, işkence ediyorsunuz bize. Durdurun bu akan kanı artık. Bizim varlık amacımız size hizmetçi olmak değil, sizinle birlikte eş koşullarda yaşamak. Evet, bizden bedensel olarak güçlüsünüz.  Başka bir fark yok aramızda. Mangalda kül bırakmıyorsunuz, söz konusu olan gücünüz olduğunda. Ama nedense biz sizden daha çok çalışıyor, her alanda daha çok güç sarf ediyoruz. Sizin güç sarf ettiğiniz alanlar ise, savaş, kavga, futbol, şans oyunları, içki, sigara, fuhuş sektörünü destekleme, tecavüz, boş muhabbet, kahvelerde vakit öldürme, gelene ağam, gidene paşam deme, kadın dövme, çocuk dövme, böbürlenme vs. Eften püften işe yaramaz konular, boş işler, ilkellik. İlkelsiniz.

O koca koca elleriniz, kendinizi doyurmaktan bile aciz. Olsa olsa çatal kaşık tutmayı beceriyor. Bizim hor görüp aşağıladığınız küçücük ellerimiz sayesinde karnınız doyuyor, üst başınız temizleniyor. Pek çoğumuz, pek çoğunuzdan daha akıllıyız. Sadece aklımızı ve yeteneklerimizi kanıtlayacak eş koşullara ve zamana sahip değiliz. Sizin paraya çevirdiğiniz zamanı biz size ve çocuklarımıza harcıyoruz. Geri dönüşü olmayabileceğini bile bile. Bizden, kadınlardan öğrenmeniz gereken öyle çok şey var ki! Öncelikle insanlık ve insan olma onuru.

Olimpiyatlarda başarılı olan kadınları geçemeyecek pek çok erkek var. Matematikte, fizikte, her alanda. Nerede kaldı üstünlüğünüz? Açmanız gereken neresiyse açın, gözünüzü, kulağınızı. Görün nasıl bir yanlışlık içinde olduğunuzu. Sizin için de çok geç olmadan. Yoksa sıra size de gelecek. Böyle gitmez, gitmeyecek.

Erkekler! Kendinize artık daha dikkatle bakın. Birlikte yaşanabilir insanlar olmaya gayret edin. Bunca vebali üstünüzde taşımayın. Size de yazık. Dünya sadece bu dünyadan ibaret değil. Bunun bir hesap günü var. Bilirim hesap kesim tarihlerini pek sevmezsiniz. Bankalardan kaçamıyorsunuz, gerçek hesap gününden kaçabilecek misiniz?

Niye bakılmazmış evli kadına? Erkek yapınca mubah, kadın yapınca günah. Erkeklerin her haltı karıştırdıkları kadınlar uzaydan mı gelmiş? Başka bir boyutta mı yaşıyorlar? O kadınlarında bir öncesi, sonrası yok  mu? İçimizden, bizden birileri o kadınlarda. Esas kadının yerini almaya çalışan kadın, daima kötü kadındır, bize göre. Yerini aldığında, esas kadın olduğunda, iyi kadındır, yerini almaya çalışan ise kötü kadın. Bu böyle sürer gider. Anlaşıldığı üzere, iyi kadın, kötü kadın diye bir şey yok aslında. Onları şekillendiren bizim bakış açımız, zamana ve duruma göre. Değer yargılarımızı daha dikkatle gözden geçirmeli, tartmalıyız bence.

Bal gibide bakılır evli kadına. Bal gibide bakar evli kadın. Kendi canını, çocuğunun canını almaya muktedirde bir başka erkeğe bakmaya mı muktedir değil? Namus, kötü kadın palavraları mı? Alın, sizin olsun kendi palavralarınız. Adam, adam olsunda karısını ona buna baktırmasın! Kadın erkeğin tapulu malı mı? Değiştirin artık bu kafaları beyler. Canına tak ettirmeyin kadınlarınızın. Çok geç olmadan, açın bir bakın boşanma istatistiklerine. Size neyi anlatıyor, yorumlayın. Kaçan balık büyük olur. Evlendiğinde kadın cinsel cazibesini mi kaybediyor, cinsel işlevini mi yoksa kadınlığını mı? Çocuklu kadın, anne, kutsal, el sürülemez, el sürülmesi düşünülemez. Kim kimi kandırıyor? Kocası tepe tepe kullanmıyor mu o kadının cinselliğini, canı çıkana kadar, O istese de istemese de, vazife uğruna!

İki yüzlülük değil de ne bu? Kadın kendisi için doğru bir seçim yapabilecek akla geldiğinde, kendi için doğru bir seçim yaptığında, adı namussuz oluyor, kötü kadın, kötü anne oluyor, oluyor da oluyor. Geçmişin, bütün yaşamın, o ana kadar yaptıkların bir anda siliniveriyor. Kapanın  farklı boyutları çıkıyor karşınıza. İtham edici bakışlar ve sözler. İyi de ölenin hiç mi suçu yok? Öldürende mi bütün kabahat?

Bir de şu hafifletici sebep konusu var. Aklım almıyor bu işi! Ne, neyi hafifletiyor. Ne, neyin ardılı ve önü. Nerede başlayıp nerede bitiyor bu ?hafifletici sebep?. Diyelim ki kadının bir ilişkisi varmış ve adam ?hafifletici sebep?ten dolayı az ceza almış. Kadının ilişkisinden önceki hayatı konusunda bir bilgisi var mı yargıcın? O kadını o ilişkiye sürükleyen nedenleri biliyor mu yargıç? En ufak bir fikri var mı o evin içinde yaşananlar konusunda. Belki ?ağırlaştırıcı sebep?tir adam. Nereden biliyor doğrusunu. Kadın mezardan kalkıp ta kendini savunacak değil ya!

Kim kimi hafifletiyor? Kimin kimi hafifletme hakkı var? Bu eşi öldürmeye teşvik değil de ne? Kadın öldürüldüğüne mi yansın, kocasının kolayca paçayı sıyırdığına mı? İçinde olmasın hinlik, yolla bir iki mesaj, al sana hafifletici sebep. Kızlar dikkat edin evlenirken, olası katilinizle evleniyor olabilirsiniz!

?Hafifletici sebebi? hak eden erkek oranı oldukça yüksek olmalı. Bizde bi düşünsek mi bu konuyu?

Evlenmek normal de ayrılmak mı anormal? Evlilik mutlulukla, ayrılık mutsuzlukla mı eşanlamlı? Neden evlilik mutluluğu, ayrılık mutsuzluğu çağrıştırıyor? Evlenirken, hiçbir olumsuz yorum yapılmıyor da ayrılırken neden ?Aaaa, sakın yapma, iyi düşün, sonra pişman olma.? deniyor? Bir kadın ayrılma kararı verdiyse bu onun o olgunluğa eriştiğini gösterir. Artık tavsiyenize, nasihatinize ihtiyacı yoktur zaten. Hem ?Ayrılanlar mutlu olamaz.? diye bir kanun mu var? Yürümüyorsa neyi ve neden zorlayacaksın?

Keşke evlenirken de ayrılırken dendiği gibi ?iyi düşündün mü, doğru seçim yapmalısın, bu seçimin gerçekten çok önemli, duygularınla değil, mantığınla hareket et? dense. Beyaz atlı prenslerle, elini soğuk sudan sıcak suya sokmayan prenseslerin masallarıyla, hep aşk evlilikleriyle biten Türk filmleriyle büyümese kızlarımız. Hayatlarının en önemli ereği olarak evlilik gösterilmese. Kadın olmaktan öte niteliklerinin de olduğu, önce insan, sonra kadın oldukları öğretilse. Zaten var olan duygusallıklarına kokuşmuş düşüncelerin, aşkın, beraberliğin körlüğü de eklenmese.

?Gözünü açık tut kızım, kurda kuşa yem olma, aşk adına, beraberlik adına kendini ezdirme, sakın ola ki kendini arka plana atma, aşkmış, evlilikmiş, beraberlikmiş, bu martavalları sakın yutma, bunlar kadını daha rahat kullanabilmek için erkeklerin uydurduğu sonrada ardına saklandığı birer kisve, unutma önce kendin, sadece ve sadece kendi ayak izlerini takip et? dense. 1?0 yenik başlamasalar hayata. En başından gerçek dünyaya bassalar ayaklarını sımsıkı. Boş hayallerle kandırılmasalar, karşılarındakinin etten kemikten bir insan olduğunu, hatalar yapabileceğini bilseler, yalan yanlış umutlara kapılmasalar, beklentileri bulacaklarının çok çok üstünde olmasa belki mutsuz evlilikler ve boşanmalar bu kadar çok olmaz.

Gönül işi sevişmek, akit işi değil. 1, 3, 5, neyse, idare edilebilir ama 1000, 5000, çok zor, istemeden, mecburen çok zor, yoksa kolay, kolay ötesi. En güzel paylaşım. İki kişinin birlikte ulaşabileceği en üst nokta. O yüzden siz siz olun yürekten sevdiğinize ve istediğinize inanmadan sakın ola ki evlenmeyin, uzun süreli olabilecek bir beraberliğe evet demeyin. Evlilik hala geçerli bir kurum olarak görülmeli mi? Tartışılabilir. Tartışılmalı. Bence insan kendini ve hayatını yenilemeli, yinelemeli. Tekdüze bir hayat belli bir süreden sonra çekilmez bir hal alabiliyor. Bir ışık, bir renk çakmalı ara sıra hayatta.

***Yeni bir aşkın, sevgilinin verdiği mutluluğu başka hiçbir şeyden alamazsınız. Ne çocuğunuz, ne para ne de başka bir şey. Hayat bir kişiyle tüketmek için uzun, çok uzun. Sıkıcı oluyor. Denedim, biliyorum. Gerçekten istediğim, kafamın uyuştuğu biriyle evlenmiş olsaydım böyle mi düşünürdüm, bilmiyorum. Bildiğim, yıllar sonra aşık olmak, birine yeni yeni heyecanlar duymak bana çok iyi geldi. Adeta yeniden doğmuş gibiyim. Tüy gibi hafif. Ne kadar sürer? Sürdüğü yere kadar. Hiç önemli değil. Anda yaşıyoruz. Geçmişte, gelecekte değil, şu anda. Önemli olan anı mutlu kılmak. Yarın nasıl olsa gelecek ve amaç yarını da mutlu kılmak için çaba göstermek olmalı. Onun için önemli ama hiç önemli değil sonrası. Deneyin, ne kaybedersiniz? Ve nasıl başlarsa öyle gider. Kırın zincirinizi bir kez. Özgürlüğü, mutluluğu hissedin iliklerinize dek.

Neden bu kadar kasıyoruz kendimizi, işi yokuşa sürüyoruz? Ölümüne evlilikler, ne için? Amaç mutlu olmak mı, evli kalmak mı? Mutlu değilsen neden evli kalasın? Evlerimizi kendimize canlı mezarlıkları yapmayalım. İnsanın doğasında var aşk, seks, cinsel dürtüler. Daha ne kadar görmezden geleceğiz kendimizi. İnsan olduğumuzu inkâr edeceğiz? İnsanın aşık olma kapasitesi bir defaya mı mahsus? Bir kez evlenince insanın gözü bir başkasını görmez mi? Evlendiğinde hayat mı biter? Elbise değiştirir gibi sevgili değiştiren medya maymunlarını onayladığım anlamını çıkarmayın buradan. Bu denli yozlaşmayı kesinlikle tasvip etmiyorum ancak diyorum ki, bir ilişkinin miadı doldu ise sonlandırın, kendinize çok daha fazla zarar vermeden. Azap haline getirmeyin kendinize hayatı.

Demem o ki, artık O?nun su içtiği bardaktan su içmek istemiyorsanız, ortalığa bırakılmış terliğini her seferinde tekmeledikten sonra yerine kaldırıyorsanız, satın aldıkça alıyor, yedikçe yiyor ama ne yediğinizden, ne de giydiğinizden tat alamıyorsanız, hayatla olan bağınız koptuysa, her gününüz bir diğerinin aynısı ve eza olduysa, bir önceki günün aynısını yaşamak için uyanıyorsanız, bitkin, yorgun, mutsuz ve bezginseniz, hayat sevincinizi kaybettiyseniz, yaşadığınız bütün olumsuzluklardan O?nu sorumlu tutuyorsanız ve yatağınızı O?nunla vazife uğruna paylaşıyorsanız, paylaşmayın. Onun için, şunun için, bunun için, için, için, için. O?nda bulduğunuz her ne ise, buna değmez. Devam etmeyin kendinize eza etmeye. Siz kararınızı verdiğinizde hayat size bir çözüm önerisi sunacaktır mutlaka. Siz hayata inanırsanız hayatta size inanacaktır.

Bütün dünya aşkı, seksi özgürce yaşıyor, biz kastıkça kasıyoruz kendimizi. Dünya 21. yüzyılda biz hala ortaçağda. Derler ya ?Onlar gidiyor aya, biz gidiyoruz yaya?. Onca yıl aşık olmadım da ne oldu? Bana çok iyi mi geldi? Kendi kendimi yedim bitirdim. Yıllardır kendimi hiç bu denli iyi hissetmemiştim. Ne derler, ne yaparım, ne olur vs. Ne olursa olur! Bir kez daha mutlu olma şansı tanımış olursun kendine, olacağı bu! Bu kadar düşünmeye değer mi? Hangisi daha önemli? Senin hayatın, mutluluğun mu, ne dedikleri mi? Ne derlerse desinler. Bırakın inceldiği yerden kopsun. Ucunda ölüm yok ya!

İyi gitmeyen bir ilişkiniz var ise, iyileştirmek için çaba gösterin, baktınız olmuyor, kangreni önlemek için kesip atın onu hayatınızdan. Kangren için ne canım uzuvlar kesilmiş, insanlar bacaklarını, kollarını feda etmiş, hayatını devam ettirebilmek adına. Bacaksız, kolsuz yaşamayı göze alarak. Kangren bu kadar önemli. Sarmaya görsün vücudunuzu, ne kafa kalır, ne göz. Siler süpürür adamı, yok eder. Yer bitirir içten içe. Yayılmadan önlenmeli. Yayıldıktan sonra ne yapsan boş. Bir an önce kesilmeli kangrene neden olan uzuv. Kolunuzdan, bacağınızdan daha mı önemli, hayatınızı karartan vazgeçemediğiniz her neyse?

Bu bir film değil, takıp takıp defalarca izleyebileceğiniz. Öyle çok film izliyoruz ki, kafamız karışıyor, kendi hayatımızla o hayatların ayrımını karıştırıyoruz. Sanal ile gerçeği ayırın birbirinden, ayıklayın kafanızdaki otu, çöpü. Ve hayatınıza daha dikkatle bakın. Bu sizin hayatınız. Sahip çıkın hayatınıza, bedeli ne olursa olsun. Hayatınızdan daha kıymetli hiçbir şeyiniz yok.

En önemli soruyu sorun kendinize. Mutlu musunuz? Çocuklarınızı, hısımınızı, akrabanızı sormuyorum size, dikkat edin. Sizi soruyorum. Siz mutlu musunuz? Yaşadığınız bu hayat sizi mutlu ediyor mu? Etmiyorsa ki birçoğumuzun etmiyor, neyi bekliyorsunuz? Mutlu olmayı bir sonraki hayatınızda mı gerçekleştireceksiniz? Bir sonraki hayat için yerinizi şimdiden ayırttınız o halde! Ertelemeyin mutluluğunuzu, size bir adım kadar yakın ve bir o kadarda güzel!

Gençken, gücünüz yerindeyken, çok geç olmadan yapın yapmanız gerekeni. Ki hayatla baş etmek için gücünüz olsun. Güzel günleri yaşamak için çok daha fazla vaktiniz osun. Vücudunuz böyle kalmayacak. Yıpranma payı ile birlikte daha çabuk yorulur hale geleceksiniz. 10 yıl önce sadece düşünmeyip, kendi kendimi kahretmeyip uygulamaya geçseydim, 10 yıldır çalışıyor olurdum. Belli bir yerim olurdu. Şimdi hem işi hem evi idare edecek gücü bulamıyorum kendimde. O zaman kırk yere yetişirken şimdi üç yere yetişmek zor geliyor. Geçen her yılın sizi biraz daha geri götürdüğünü unutmayın. Yasemin Boran?ın dediği gibi ?son bir şans verin, bir müddet tanıyın ve bu şansı asla tekrarlamayın?. Aklın yolu bir.

‘?Demesi kolay? mı dediniz. Hiç kolay değil, demesi bile. Bunu diyebilmek için ne aşamalardan geçtim bir bilseniz. Hala daha savaş veriyorum kendi kendimle. ?Ya haksızsam diyorum, ya O?na haksızlık ediyorsam, ya O?nu da, kendimi de, çocuklarımı da bedbaht edersem?? Şimdi boynu bükük masum pozlarında ya! Biliyor beni; acıyacağımı, defalarca denendi, bilmez mi? İş bittiğinde kaldığımız yerden devam. ?Aklım, aklım, en iyisi benim aklım? diyecek. Ben de biliyorum, defalarca denedim, bilmez miyim? Getirme bu noktaya. Halep oradaysa arşın burada. Sen beni biliyorsun, bende seni.

?Ya yetişemez, çocuklarımın ihtiyaçlarına yeterince cevap veremezsem.? Her gün 7?de kalk, kahvaltılarını hazırla, kızını giydir, kendin giyin, çık, okula bırak, dön, alışveriş yap, pişir, hazırla, evdeki işleri yap, çocukları geri getir? Ya yılar, pes edersem! Her gün bu tempoyu kaldıramazsam. Ya hatalı olan bensem? Algılarım, düşüncelerim beni yanıltıyorsa? Olanları net göremeyecek kadar kafam karışıksa, dengemi ve netliğimi kaybettiysem? Ya da işler umduğum gibi gitmezse? Ne yaparım! Kimi dost bilirim. İyi, kötü, ne olursa olsun babaları, O?nun da canı acır bir nebze, benim gibi olmasa da! Yüzme bilmeyene denizde yılan bile dost. Normalde bunların hepsini yapıyorum zaten. Beni korkutan bir şekilde O?na muhtaç olmak. Söz konusu olan çocuklarım olunca akan sular değil durmak, buz kesiyor. Yılan değil dost, baş tacım bile oluyor.

Arada bunca yıl var, her ne olursa olsun karşılıklı emek var, yaşanmışlıklar var. Orta yerde sipsivri bırakıp gideceksin O?nu diyorum. O kendini sipsivri bırakmaz, değil zaten, bunu da biliyorum ama yinede içim el vermiyor. Kadın olmak bu işte. Almadığınızı vermek. Aptalca ama kadınca. Kadınlar bilir ne demek istediğimi.

Hala boşa koyuyorum, dolmuyor, doluya koyuyorum almıyor. Kendimle hesaplaşmayı bir türlü bitiremiyorum. Bunları o kadar uzun zamandır ve o kadar yoğun düşünüyorum ki, yalama yaptı düşüncelerim. Beynimin netlik ayarı bozuldu. Doğruyla yanlışın nerede başlayıp nerede bittiğini karıştırmaya başladım. Aynı yerde dönüp durmaktan bıktım, usandım. Ne olacaksa olsun artık. İnceldiği yerden kopsun. Doğru ya da yanlış olması fark etmiyor artık. Bitsinde nasıl olursa olsun. Yoksa ben o yalama yaptığı yerden tırlayacağım. Siz bakmayın bana. Bu benim aptallığım. Kendinizi bu denli zorlamayın. Yazık canınıza. Tabi benim canıma da yazık!’

Yıllarca O?nun bana bir kalkan olduğunu sandım. Beni koruduğunu, kolladığını düşündüm. Velinimetim sandım. Kendine yonttuğunu gördüm, olur dedim, normal dedim, erkektir, yapar, dedim geçtim. Bu deyişler toplandı, koca bir depoyu dolduracak kadar oldu. O zaman baktım ki, asıl koruyan, kollayan, taşıyan benmişim. Acemiyken, toyken anlaşılmıyor. Acemilik dönemindeyseniz, benimki kadar geç olmadan, depo dolup, dolup taşmadan, kendinizden çok daha fazla ödün vermeden, kaçın gidin o yabancı topraklardan. Özünüze dönün. Benim gibi aptalca umutlar beslemeyin. Değişir, düzelir, dayan vs. Adam 7?sinde neyse 70?inde de o. Asıl değişen siz olursunuz. Vaktinden, yaşıtlarından daha önce yaşlanmış, yıpranmış ve gücü azalmış. Mutsuz, sarkık bir yüz ifadesi, ışıksız gözler ve bezgin bir vücut. Kendiniz için bunları istiyor musunuz?

Ruhunuzun ve vücudunuzun tasarrufunun sadece ve sadece size ait olduğunu önce kendinize, sonra insanlara ve evrene anlatmanız gerek. Özgürlüğünüz için, mutluluğunuz için savaşın, savaşılması gereken her şeyle. En başta kendinizle.

Yaşadıklarınızı aşamayacağınızı söyleyen, yapamazsın, beceremezsin diyen, sizi yıllarca kul, köle olmaya mahkûm eden iç sesinizle.

?Burası güvenli, buranın dışına çıkarsan güvende olmazsın, aç, açık kalırsın, çocuklarınla birlikte perişan olursun, O olmadan yaşamını idame ettiremezsin, başaramazsın, sakın yapma, dur durduğun yerde, başına bela mı arıyorsun? Aklını mı kaybettin? Başka kime güvenebilirsin? Sonuçta çocuklarının babası, kötüsü gidip iyisi mi gelecek? ‘Bu da annemin iç sesi, teselli babında, çekmeye devam et demek. ?Katranı kaynatmakla şeker olmaz? da annemin bir başka vecizesi.?, hani nerede var? ?mutluyum? diyeni göster bana, var mı? Yok, bu saltanatı nerede bulursun, sana kim kıymet verir, zaten senin kıymetin, değerin ne??

?Sen bir hiçsin, hem çocukların var, biliyorsun ki onlar senden çok daha kıymetli, onları tehlikeye atamazsın, değil mi? Onların aç, sefil olmalarına yüreğin dayanır mı? Var mı güvenebileceğin, başın darda olduğunda yanında olacak biri, göster, göster de sana inanayım. Yok böyle biri. Herkes iyi gün dostu, herkes alırken iyi. Tek başına altından kalkamazsın. Yapamazsın. Üç çocuğun var, öyle kolay mı? Kolaysa buyur, görelim seni er meydanında, hadi çık, ne duruyorsun, çıksana. Seni geçtik, o çocukların günahı ne? Kendinle beraber onları da düşüreceksin çukura.? vs vs.

Diyen, dostunuz olduğunu sandığınız, sizi koruduğunu sandığınız, bunları söyleyenin gerçek benliğiniz olduğunu sandığınız iç sesinize anlatmanız gerek. Ona bir cevap vermenizin zamanı geldi de geçti bile!

?Yalancı. Beni aldattın. Oyaladın. Yıllarımı benden çaldın. Şimdiye kadar bana hiç söz hakkı tanımadın, hep burnunun dikine gittin, hep aklımı çeldin, ne zaman cesaretlensem seni buldum karşımda, dırdır, dırdır başımın etini yedin, beni yolumdan çevirmek için bütün yolları denedin, rüyalarıma bile müdahale ettin, sonuçlarını da gördük birlikte. Benden ömrümü çaldın. Çokbilmiş, ukala. Bu kadar mı zordu tek başına hayata tutunmam. Neden bana engel oldun, önüme ket gerdin? Amacın neydi? Beni ömür boyu bu zindanlarda çürütmek mi? Artık kontrolü ben ele alıyorum. Bundan böyle sen benim boyunduruğum altındasın. Benim sözüm geçer. Benim için nerenin güvenli olup olmadığına ben karar vereceğim. Sende bana itaat edeceksin. Anlaşıldı mı? Kıs o sesini, alçak tut ki gerçek sesimi daha net duyabileyim.?

Görecek günlerimiz var daha. Hayal değil, gerçek. Gerçekten istersek başarabiliriz. Gözümüzde büyüttüğümüz kadar zor değil. Buraya kadardı, bitti. Söylememiz gereken sadece bu. Gerisi çorap söküğü gibi gelecek. Deneyin, oluyor mu olmuyor mu bir bakın. Denemesi bedava. Atlayın denize ve yüzün, gidin gidebildiğiniz yere kadar, ardından dönüp bakın kıyıya, nereye kadar yüzdüğünüze. Yüzme bir kere öğrenilince unutulmaz. Kendi kendime yüzebildim, yüzebiliyormuşum, yüzmeyi unutmamışım, başardım, her şey yolunda deyin kendinize. Ve artık mutluluğunuzu yaşayın.

İnanın her ne olursa olsun, yanınızda, yakınınızda sizi koruyan, kollayan, iyi olmanızı, mutlu olmanızı isteyen bir gücün var olduğuna. İçimizde, O hep bizimle beraber. Olası bütün tehlikelere karşı. İnancınızı asla yitirmeyin. Hayatla bağınızı asla koparmayın. Her ne olursa olsun, sıkı, sıkı tutunun hayata, neşelenin, canlanın. Hayatın özü bunda saklı. Sizi aşağı çekmek isteyenler olacaktır, direnin, yukarı çıkmak için çaba gösterin. Emin olun çıkabilirsiniz. En önemlisi de hayat amacınızın, var oluş amacınızın mutlu olmak olduğunu sakın unutmayın. Ve inanın kendinize. Kendinizle dost olduğunuzda dünya ile de dost olabilirsiniz.

Be First to Comment

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *