Press "Enter" to skip to content

Günlük 3c Şubat’16

***Zika virüsü, sivrisineklerle bulaşıyormuş, hamilelerin bebeklerini etkiliyormuş, orta Amerika’ya, Asya’ya gitmeyin uyarıları yapılmış, durum pek iç açıcı görünmüyor.
Cinsel yolla da bulaştığı anlaşılmış, sonunda zorunlu olarak dünya çapında nüfus planlaması yapacağız anlaşılan, aidse falan benzemeyecek gibi bu iş, çağın vebası bu olacak gibi, veba zamanında İstanbul’da günde on bin kişi ölüyormuş.
***Bankalar bundan böyle hesap işletim ücreti alamayacaklarmış, 10 yıldır ödenenler ise geri alınabilecekmiş, bankadan istenecek, vermezse tüketici hakem heyetine başvurulacakmış. Benimle bir alakası yok gerçi, bir banka hesabım dahi yok, birkaç ay önce araba için gerekti, açtırdım, ondan da hesap işletim ücreti alınacağına dair mesaj geldi, ne olmaz ne olmaz gidip kapattıracağım yinede. Ama oğlumun banka kartını kullanıyorum, yalan söylemiş olmayayım, yani benim yok anlamında dedim.
***Türk kızılayı reklam yapmış, Suriyeliler için, bakımlı ve paralı olduğu belli olan bir kadın yürüyor, etrafındaki sefil haldeki Suriyeliler birer birer ölüyorlar, en son oğlunu görüyor ve o da ölüyor, geçen sözler şöyle, “siz bu zorlu kış şartlarında Suriyelileri görmezden geldikçe onlar belkide yaşamblarının sonlarına geliyorlar, ya görmezden geldiğiniz kendi çocuğunuz olsaydı” diyor, çocuk anne diyip düşüp ölüyor, fesuphanallah, bunlar hangi kafadalar, bu nasıl reklam, bu ne iğrençlik, insanı çocuğunun ölümü ile imtihan etmek, tehdit etmek nasıl bir insafsızlık, kafayı mı yemiş bunlar? İnşallah kendi çocuklarına olsun, bu millete bunu reva görüyorlar ya, bu duygu sömürüsü falan değil, bu iğrençlik, adilik, ne yapıp cebimizden para çalacaklarını şaşırdılar, pis hırsızlar.
Suriyelileri biz mi getir dedik, akp getirdi, akp liler, akp ye oy verenler versin paralarını, bize göre hava hoş, büyük güçlü Türkiye bakamamış mı Suriyelilerine, dünyadan onca para topluyorlar Suriyeliler için, nereye gidiyor o paralar?
70 bin Suriyeli doğum yapmış Türkiye’de, keyifleri oldukça yerinde olmalı. Bizi üçer beşer doğurtamayacağını anlayınca Suriyelileri getirdi, bu açığı öyle kapamaya niyetli, kafaya koyduğunu yapıyor herif, “siz doğurmazsanız doğuranı bulur getiririm, alın bakın” dedi bize, Suriyelilere doğum yapmaları konusunda baskı yapılıyor mudur acaba, iki buçuk milyon Suriyelinin yarısı kadın farz edelim, hadi bir milyonu olsun, doğurma çağında olanı kaç kadındır, bir yıl içinde 70 bini doğurmuş, bu işte de Erdoğan parmağı var bana kalırsa.
Bundan sonra muhalif oylar Bülent Arınç’a gidecek zaten, ortada ondan başka muhalif yok, Erdoğan ve Davutoğlu için “bazı konularda derin istişare yapma gereği duyuyorlar. Türkiye’yi böyle gül gibi idare ediyorlar” demiş, ne diyelim, Allah razı olsun, adamın yokluğunda adam işte, işimiz Bülent Arınç’a kaldı. Cevap Faruk Çelik’ten gelmiş, kafaları karıştırmaması konusunda.
***Bülent Arınç’a akp cephesinden cevaplar gelmeye devam etmiş, Numan Kurtulmuş vs. Dolmabahçe toplantısını Erdoğan’ın da bildiği sözleri Erdoğan tarafından yalanlanmış ve o zat diye hitap etmiş Erdoğan, bunun üzerine Arınç bildiklerini açıklamakla tehdit etmiş, hani bir konuşsa artık, her seferinde söylerim deyip söylemiyor, hadi bir cesaret, gerisi çorap söküğü, demek ki okkalı şeyler var bildiği, bizde bilelim artık şunları, söyleyemeden bir hal gelmese başına bari, doğal veya doğal olmayan yolla, Allah kaza beladan saklasın, nazarlık mı taksak, koruma mı versek bilemedim, umudumuz Arınç.
***Gereksiz sezaryene artık para ödemeyecekmiş sgk, yerinde olur. Kime sorsam sezaryen olmuş oluyor, ters geldi diyorlar, hepsi mi ters geliyor bu bebeklerin, ben anladım, parası olanların ters, olmayanların düz geliyor, Suriyelilerinki düz gelmiştir mesela.
***Ben işten kaçayım derken iş beni kovalıyor, harala gürele taşınıca evin foyası sonradan çıktı, gerçi başta da anlamıştım ama olmadı işte, parkelerin cilası kötüydü, daha doğrusu pütür pütürdü üstü, zımparadan sonra iyi süpürülmemiş, cilası da iyi değil zaten, doğru dürüst ne siliniyor ne süpürülüyor, şimdi parkeler cilalanıyor, evde eşyalar devridaim yapıyor, ortalık açılmışken duvarları da siliyorum viledayla, inşaatın tozu, pisi var duvarlarda, çalış babam çalış.
Ne zor işmiş, haşatımız çıktı, çocuklarımın, benim, bütün eşyayı taşı, sonra geri getir, taşınmaktan beter, iki ay arayla yeniden taşınmış kadar iş çıktı, eşyayı getir götür hariç, o konuda asıl iş oğullarıma düştü, boşalan yerleri süpürdüm, adam zımparayı yaptıktan sonra süpürdü, ardından yine ben süpürdüm, süpürgelikleri sildim, adamın silme suyunun kovasını her seferinde değiştirip verdim, duvarları sildiğimi zaten söylemiştim, 2’şer kez, neyse uğraştığıma değdi, ev pırıl pırıl oldu, en azından bundan böyle çok daha kolay süpürür silerim, tırtıklı iken ne doğru dürüst süpürülüyor ne de siliniyordu, bu kadar zor bir işe katlanmazdım öyle olmasa, her zaman uğraşacağıma bir kere çok uğraştım.
Yatakları baş kısmı iç duvarlara, kapının olduğu duvara gelecek şekilde odanın ortasına koydum, odada daha çok yer açıldı, baş veya vücut dış duvara yakın olunca daha çok soğuk alıyor, hemde oda genişliyor, tavsiye ederim.
***Kızımla haberleri izliyorduk, 14 yaşında, yine şu satın almayın sahiplenin meselesi çıktı haberlerde, kızım belgesel ve bir her şey meraklısıdır, her konuda bilgi sahibidir, köpekler konusundaki bilgileri şöyle, köpekler kurttan ehlileştirilmiş, insanlar kurtları işlerinde kullanabileceklerini keşfedince artıkları ile beslemişler, avda, korunmada kullanmışlar, kurtun aldığı en son hali süs köpeği, kızım şöyle dedi “insanlar dünyanın sahibi olduklarını sanıyorlar, her istedikleri şeye kendi kafalarına göre şekil veriyorlar, hayvanları evlere hapsediyorlar, kendilerine muhtaç hale getiriyorlar, doğada kendi başına yaşayabilecek hayvanı kendilerine kukla yapıyorlar”.
Evim Ankara’nın son noktası, buradan öte ev yok, bir cephesi sadece boş bir bayıra bakıyor, oradaki kovuklarda köpekler yaşıyor, bütün gün bir o yana bir bu yana koşup duruyorlar, arada bizim siteye de geliyorlar, mekik dokuyorlar ortada, geçen gün karda iki tavşan bile gördük, oldukça iri tavşanlar, koyu renkliler, tilkiler, kuşlar, kirpiler, fareler var, vardır yani, köpeklerin yaşaması için gerekli olan her şey var, o köpekler yaşıyor sonuçta, “köpek maması nedir, doğada doğal et varken” dedi kızım, biri tarafından tasmayla bahçeye indirilip kakası yapıldıktan sonra tekrar eve hapsedilmenin, barınaklarda hapsedilmenin nesi hoş bir köpek için, sonuçta onun da yaşam hakkı, özgürlüğü elinden alınıyor, her canlı kendi doğasına göre yaşamalı, insan insan gibi, hayvan da hayvan gibi, köpeklere yapılan iyilik değil kötülük, o köpekler oyuncak değil, birer canlı, neyi isteyip neyi istemediğine, sahip isteyip istemediğine dair fikri soruluyor mu, hayır, bir diğer yönü de bir insanla bir kurt niye aynı evde kalacaklar, ölmüş sahibini yiyen, sahibini öldüren köpekler var, aslanları da ehlileştirip evimize alalım mı? Kurt, yani köpekte bir yırtıcı hayvan sonuçta, onunla aynı evde ne işimiz var?
Bir zamanlar birinin köpeği vardı, kapıya, bahçeye bağladı bıraktılar, bir yere salmadılar, cimrilikten yeterince yemekte vermediler, öyle olunca hayvan zaman içinde bir deri bir kemik kaldı, gözümüzün önünde eridi gitti köpek, bıraksalar, zincirini bir çözseler çöpten çok daha iyi doyardı halbuki, Allah hiçbir canlıyı başka bir canlının insafına bırakmasın, yine aynı zaman diliminde bir başka köpek ve sahip ilişkisi, ilk tanıdığımda köpek ailede önemli bir yer tutuyordu, zamanla bakımı ve kendisi sıkıcı gelmeye başladı, aynı evin içinde yalnızlığa ve ölüme terk edildi, bir başka ilişki, bir genç kız, desinler ki sosyete, desinler ki köpeği var, parasını, babasından aldığı harçlığı olduğu gibi kuaföre yatırıyor, kendi daima patatesle besleniyor, kendi boş patatesle beslenenin köpeği ne yer, kendine bakmaktan aciz olan köpeğe nasıl bakar, bunun gibi bir dolu örnek var geçmişten kalan, kendi gözlemlerim, bin yıllardır doğada yaşamayı beceren kurtlara şimdi kendi başına yaşayamazmış gibi davranılıyor, bırakın özgür olsunlar, kendinize oyuncak istiyorsanız oyuncakçılarda satılıyor bolca.
Gördüğünüz gibi iki taraftan da bakıyorum insan köpek ilişkisine, her iki türlü de sakat bir ilişki bu, köpek insana muhtaç değil, insan kendi kendini tatmin etmeye muhtaç, köpeğin fikrini soran var mı bu ilişkide, yok, aldım, sahiplendim, oldu, bitti, sanki oyuncakçıdan oyuncak alıyor, bırakın da rahat etsin köpekler.
Bana videosunu izletti kızım, köpeklerin kurtlardan geldiğinin, aç kalınca insanlara saldırmışlar, saldırmak yerine uslu durarak artıklarla yetinenler köpek olmuş, taktik değiştirmişler yani, zorla almanın zorluğunu çekmek yerine, ki insanla baş etmeleri zor, kendini uysal göstererek yiyecek alma yolunu seçmişler, yani köpek diye bir tür bile yok, bildiğin kurt kırması, istedikleri an kurtluğa geri dönme, kurt gibi saldırgan olma özelliklerini genlerinde barındırıyorlar ama, sonuçta o bir yırtıcı hayvan, İstanbul’da niye saldırdılar, aç kaldıkları için, biz onların ne zaman aç kalıp kalmadıklarını mı kollayacağız hayatta kalabilmek için, hiç böyle bir ahmaklık yapmam, bildiğin dört ayaklı tehlike, evinde yılan besle ondan iyi, hiç değilse kapalı bir yerde saklarsın, önlemini alırsın.
Evimde köpek barındıran biri olsam bir kez daha düşünürüm bı meseleyi, bu bilgiler ışığında, hayatımdan daha değerli hiçbir şey yok, hele ki bir köpek için hayatımı, çocuğumun hayatını orta yere koymam.
Doğa canlı dolu, kara fatma, hamam böceği, fare, sincap, fil, kertenkele, bit, kene, karınca, aklınıza ne gelirse, onları da besleyelim, bakalım evlerimizde bari, kedi ile köpeğin özelliği ne?
Çok çok zekiler “hayvan sevgisi okullarda seçmeli ders olsunmu” başlığıyla bir sayfa açmışlar, mu bitişik yazılmış, bende bir sayfa açıcam, karar verdim, “hamam böceği sevgisi okullarda seçmeli ders olsun mu” bakalım kaç kişi beğenecek;))) Onların 31 bin beğeneni varmış, beni de olsa olsa 3-5 kişi okuyor, reva mı bu, 31 bin zeki ve zekiye, niye az okunduğum belli, onur duyarım onların okumamalarından.
Ben yolda köpekle karşılaşsam kırk selavatla yolun diğer tarafına geçiyorum, 5 kat üstteki köpeğin havlamasına ifrit oluyorum, ki çıkmam yakındır yanına, köpek bakacakmışım, gıdıklayın da güleyim bari.
***Aramızda kalmasın izliyorum, genellikle baş kısmını, iki kadlın bir adam, espirili ve güzel giden bir program, her şey var, Funda Özkalyoncu oğluyla ilgili anılarını anlattı, geçmişte kendince hata olarak gördüklerini, içten bir şekilde, oğlunu iyi bir eğitim için zorlayışını, iyi niyetle elbette, hayattan anlattıkları kesitler güzel oluyor bazen. Birde tabiki işte benim stilimi, başkaca bir şey izlediğim yok, bu gece final var, düşündüm, bir favorim yok, hepsi cadı çünkü, birbirlerine karşı yani, en aklı başındası Gizem Özdilli. Gizem Özdilli kazanmış, demek ki zillilik değil akıllılık kazandırıyor hala, iyi bir sonuç, eh, kadınların izlediği düşünülürse bu sonuç kaçınılmaz.
Hakan Akkaya bağırsak rahatsızlığı geçirmiş, birkaç gündür yok, kolonoskopi yapılmış, bağırsak meselesi önemli, galaya geldi, çok zayıflamış, İvana ile keyifleri yerinde görünüyorlardı, çok yakınlar, hastalık öncesi. Hastalık sonrası da aynı samimiyet devam ediyor, hastalık süresince yüzü hiç gülmedi İvana’nın, ne zaman ki döndü geldi yüzü düzeldi.
***Sinan Çetin’in oğlu kaza yaptı, geçen hafta, bir polis otosuna çarptı, bir polis öldü, bir polis yaralandı, ilk gün haber oldu, bir daha ses seda yok, paranın gücü mü, akp yalakalığının gücü mü bilemem.
***10 günden sonra haber geldi, 22.5 yıl isteniyormuş Rüzgar Çetin için.
***İşte benim stilim tanınmamış kızlarla yeniden başlamış, mankenlerden sonra hiç çekilmiyorlar, ne yürümesini, ne giyinmesini ne konuşmasını biliyorlar, bu defa cidden izlemeyeceğim, bıraktım, Nurellanın dönüşü iyi olmuş ama yine de izlemeyeceğim.
***”Fırsat yoksullarından biri Tutkun’a tatlanan dil şapırtısıyla yaklaştı, “beyefendiyi içeri alalım, ofisimize götürelim”, “yolda ben sizi hangi yöne çekersem siz o yöne doğru yürüyün lütfen” uyarısıyla yakasından çekilen Tutkun öndeki eşeğe bağlı kervan devesi olmuştu sanki, yürürlerken kılavuz kibarcık uyardı, “beyefendi dikkat edin, merdivnlere geldik” merdivenler çıkılınca “tamam geçtik, şimdi bir dehlizden geçeceğiz, eğilebildiğiniz kadar eğilin, eğilin, hatta alçak sürünmeye geçin”, geçildi, önlerine çıkan derenin suyu çağıl çağıl akıyordu, “şimdi karşıya geçmek için atlamamız lazım, derenin karşısına atlayarak geçeceğiz, çevrenizi koruyucular sarmış durumda, suya düşmekten korkmayın, koruyucular sizi yakalarlar, siz var gücünüzle atlayın, sayıyorum, bir, kiii, üç, atla” Tutkun dizleri üzerine kadar eğildi, olanca gücüyle sıçrayarak atladı, bantlı kafası küüüt diye duvara çarptı, kurşun yemiş av gibi duvarın dibine serildi, burnundan kan boşaldı, patlayan dudağından gelen kanla birleşti, çırpınışlar içindeki Tutkun’un ağzı kanla doldu, tükürüklerle bir yandan ağzını boşaltıyor, bir yandan da burnnun kan akışını durdurmaya çalışıyordu, kibarcık, “Tutkun bey, sizde atletiklik mi var, o nasıl atlayıştı be, pes doğrusu, dereden hayli uzaktaki duvara ulaşmanıza şaşırdım”
Bir hayli irkiltici değil mi yazdıklarım, bir o kadar da soğuk, keşke hiç duymasak, bilmesek, hiç yazmasam, ama duyulmuş, bilinmiş ve yaşanmış, bizim kulaklarımızı kapamış olmamz  bir şeyi değiştirmiyor, Rahmi Dede yazmış, soyadı dede, sadece yazmış değil bunları yaşamış elbette, Tutkun adlı kitabında, bir kitabı daha var, balımza tuz attılar, onu okuyabilmek için daha çok cesarete ihtiyacım olacak, Tutkun alıştıra alıştıra getirdi işkenceyi, o kitapta daha yoğun olmalı, kendimi hazır hissetmem gerek okuyabilmek için, okumalı mıyım, okumalıyım elbette, şu anda 67 yaşında Rahmi Dede, o zaman 30 yaşlarındaymş, onu atlatan o “kibarcık” ta yaklaşık o yaşlarda olmalı, kaç gence yaptırdı o manevrayı kim bilir, kaç genci eşekten düşmüşe döndürdü, elini bile yormuyor, ölürse kazara öldü diyebiliyor bu sayede hemde, orospu çocuğu, ne güzelde içimizde yaşıyorlar değil mi, yıllardır, insanmış gibi, cenazeleri insanmış gibi kaldırılıyorlar, çiyanlar, bizler ne güzelde yaşıyoruz değil mi, unuttuk her şeyi, çocuklarımz, biz, ipad’lerimiz, cep telefonlarımız, kulaklıklarımız ile ne kadar da mutluyuz, ne gereği var bunları hatırlamanın, hatırlatmanın.
***Erdoğan, Gül’le, Gül Arınç’la görüşmüş, sonuçta Gül’ün yaptığı açıklama “hepimiz aynı gemideyiz” yani “biz batarsak sen de batarsın, bizimle birlikte seni de batırırız ortak” diyor Arınç’a, hepimiz gırtlağımıza kadar boka batmış durumdayız, istersen konuş, o kadar açıktan oynuyorlar ki, nasıl olsa anlayan olmadığına göre sorun yok. Arınç onlara göre bir nebze olsun vicdanı olan, ülküleri olan bir adam, bu çıkışları bile bunu görmek için yeterli, bunları söylediğine göre vicdanının sesi rahat bırakmıyor onu belli ki, yapmaz deyipte yapar, şaşırtabilir bizi, Arınç’tan ümit kesilmez, hiçbir şey yoksa bile Allah korkusu var Arınç’ta, diğer ikisinde o bile yok.
Ne biliyor olabilir, oyların çalındığını mı mesela, çıkınında neler var merak ediyorum doğrusu, fuat avniden daha büyük fenomen olur, bir açıklasa ya! O akp ye oy verenler hiç sormazlar mı kendilerine, bu adam ne diyor, ne demek istiyor, ağzının içindeki bakla ne, bildiği önemli şeyler olmasa durup durup bu lafı edebilir mi, sonuçta akp nin en üst 3 kişisinden bir Arınç.
***Bende mi bir anormallik var, o da soru mu şimdi, her gün en az bir makine çamaşır yıkıyorum, makinenin çalışmadığı gün yok gibi, renkliler, beyazlar, az renkliler, çarşaflar, havlular derken her gün çalışıyor makine, bende onunla beraber tabi, olduğu 4 kişi, ardı arkası gelmiyor, neyse ki 1 kişi azalttık nüfusu, iyi oldu, yoksa havlu atacakmışım, ama yerler mis gibi oldu, ve hiç tozlanmıyor desem yeridir, laminantları her gün süpürüyordum eski evde, her gün toz oluyordu, her günü bırak temizliyordum, süpürüyor, siliyordum, daha temizlik aletlerini kaldırmadan toz içinde oluyordu ev, hiç temizlememişim gibi, her gün toz görmekten sinir hastası olacaktım neredeyse, iyi ki taşınmışım, çekilir mi öyle ev, ev değil tımarhane, şimdiki ev parke, bir hafta süpürmesem ortada toz falan yok, çok işime geldi bu iş. Bende tırın tırın geziyorum bu sayede, avm ler bana emanet, yoksa her gün ev süpürürken böyle gezmek nerede.
***Doktor Ahmet Rasim Küçükusta şöyle demiş, facebookta gördüm,
Halı sahada top oynamak vücuda eziyettir
Spor yapacağım diye spor yapılmaz; bunun adı “işkence” dir.
Son moda spor ayakkabı, spor kıyafeti almak spor salonuna yazılmak abesle iştigaldir.
Hareket günlük hayatın içine yedirilmeli ve fark edilmeden yapılmalıdır.
En iyisi yürümektir ama sallana sallana değil, tempolu olmak kaydıyla.
İmkânı olanlar için yüzme de çok iyidir ama “ağaçta değil” denizde olmak şartıyla.
Gelelim neticeye
BİR: Sağlıklı olmak, hastalıklardan korunmak, uzun yaşamak için egzersiz “olmazsa olmaz” ama “aşırı egzersiz de aynı şekilde zararlı”.
Devamlı okurlarım bilirler: Ben insanlara spor yapmalarını değil “günlük hayatın içine yedirilmiş egzersiz” yapmalarını tavsiye ederim.
Her yere yürüyün; asansöre, yürüyen merdivenlere asla binmeyin; (burası abartı olmuş biraz, bence binin, boşa eşekliğin lüzumu yok, ben binerim yani, salak mıyım orada asansör, yürüyen merdiven varken merdiven tırmanayım, o enerjimi daha çok gezmek için kullanırım) her işinizi kendiniz yapın; ne edin ne yapın günde 5-10 bin adım atın derim.
Spor salonlarına gitmeyi, deli gibi koşmayı, atlamayı zıplamayı hele de belirli bir yaştan sonra zararlı bulurum.
Bende geçtiğimiz ay benzer şeyler yazmıştım, Mustafa Koç’un ölümünün ardından. Spor yapın diye diye milleti öldürüyorlar.
Parke cila yapıldı evde, ardından bütün evin duvarlarını sildim, yazmıştım, baktım yorulmuşum, gözlerimin kızarıklığı artmış, ara ara da başım dönüyor, hemen dinlenmeye çektim kendimi, birkaç gün dinlendim, gece gündüz bolca uyudum, uyku en iyi ilaç, sonra kendime geldim, kul yapısı değil vücut, Allah yapısı, evet sağlam ama belli hükümlere dikkat edildiğinde.
Su şişeleri mesela, 5 litrelik cam şişelerde ikili kutular halinde geliyor, oğullarım onun hepsini tek seferde rahatlıkla taşıyor, ama ben 4 seferde teker teker götürüyorum, bir acelem yok, istesem de tek seferde götüremem zaten, ikili götürüp zorlanmanın alemi ne, hani oğullarım tek seferde götürebiliyorlar da götürüyorlar mı, yooo, geldiğinde kapının yanında duruyor, her seferinde bakıyorum ki evde benden başka kimse kalmamış alıp tek tek yerine yerleştiriyorum, 3-5 günde bir geliyor su, kapının yanından geçip gidiyorlar, bir de değil, iki yetişkin oğul, bizim evde “annem halleder” düşüncesi hakim, hallediyorum Allaha çok şükür, 50 kilo, 100 kilo halter kaldırdım diye hava atarlar, oğullarım, büyük oğlum halter çalışırken bütün salondakiler onu izlermiş, öyle diyorlar yani, profesyonel spor yapmıştı, eee benimde bir havam olsun, su kaldırıyorum bende. Allah kimseyi kimseye muhtaç etmesin, maddi değil bedenen, maddi de etmesin elbette, ama bedenen olan daha önemli, bugün yatak yarın toprak her insan için en güzel son, beden çalışrken kafa da çalışıyor bir yandan, ya yapamadığım günler gelirse diye düşünüyorsun mesela, Allah korusun.
Dinlenebilmek için uyumam, uyuyabilmek içinse kahve içmemem gerek, kahve içtiğim günler kesinlikle uyuyamıyorum, bende kahvenin yerine salepi koymaya karar verdim, onun bir zararı yok, canım kahve isterse salep yapıyor içiyorum, ben hayat boyu çay içmedim, o kadar işim vardı ki birde çayla uğraşacak halim yoktu, son 1,2 aydır içiyorum, sıcak şeyler boşaltıma etkili, ama siyah çay peklik yapıyor, o yüzden yeşil çay içiyorum, bir ince dilim zencefil, yarım kırılmış tarçınla demliyorum, hepimiz içiyoruz, yeşil çay ödem attırıyor, yani idrar boşalttırıyor, peklik te yapmıyor, hem içimi daha kolay, maydanoz sapları, roka sapları da benim için içilebilir çaylar arasında, kurutulmuş veya taze, veya nane çayı.
***İnsan neden erken yaşlanır, çok çalışıp yıpranırsa, parkemi yapan adam benden 2 yaş büyüktü ama çok daha büyükmüş gibi duruyordu, mobilya taşıyanlar, zor işlerde çalışanlar için durum hep böyle, aşırı yorulma ve yıpranma vücudu erken çökertiyor, vücut bilir mi sporda mı yoksa işte mi yorulduğunu, tabi ki bilmez, yorgunluk yorgunluktur vücut için, ister keyfe yorul ister işe.
***bizler.biz’in yıllık aidatını 40 lira eksik yatırmışım, sabah kapalıydı, ben onsuz ne yaparım, her yanım eksik kalır, en büyük eğlencem, tek bağımlılığım, millet sigara, içki bağımlısı, neyse ki onlar bende yok. Cebren ve hissettirmeden ev telefonumu turksele aktarmışlardı ya, türk telekomdan fatura gelmiş, 300 lira, açık kalmış olsa aylık 20 lira ödeyecektim, bunların hepsi puşt, biri cebren kapattırdığı için diğeri 3 kuruşluk adsl cihazına 300 lira istediği için, geri istemek lutfunda bile bulunmadılar oysa ki, türksel diğer adsl için kaç kere mesaj attı geri verin yoksa parasını keseceğiz diye, ellerine düşmüşüz nasıl olsa, oynatıyorlar işte.
***Dün bir kadın daha öldü, 25 yaşında, bir hafta önce sevgilisi tarafından dövülmüş, dövülerek öldürüldü yani, bu tacizler, tecavüzler, öldürmeler ne zamana dek sürecek böyle, en iyisi afişe etmek böylelerini, taciz, tecavüz nedir, istemediğin şey ne olursa olsun onun sana yapılması, bunun yapılabildiği en uygun yerler kuaför dükanları, bana 2,3 ay önce yapıldı bu, kuaför yıkadığı saçımı havluyla kuruluyormuş gibi yapıp arkama geçti ve kalçama dokundu, daha açık yazmama gerek yoktur sanırım, kadınsanız size yapılana ses çıkaramazsınız, sizden arsızı çıkar, üste çıkar diye susarsınız, sustum, beklemiyorum birde, ters bakmakla yetindim, anladı ibne, anlasa ne olacak, muhtaç olduğu duyguyu tattı, demek ki o onu tatmin etmeye yetiyor, bir adım ötesi de çok uzak değil demek ki onun için, 49 yaşındayım, bana bunu yapmaktan çekinmiyorsa daha kimlere neler yapıyordur, onun bir kuaför dükkanında olmaması gerekiyor, gitsin ne iş yapıyorsa yapsın, o yüzden vereceğim adresini, bilen bilmeyene söylesin ki hiç değilse biz kadınların üstünden para kazanamasın, mithatpaşa caddesiyle tuna caddesinin kesiştiği yerde, kızılay yönünde, giriş üstü bir kuaför dükkanı, altı eczane olmalı, beyaz saçlı sarışına çalan bir adam, 50 yaşlarında.
Biz sustukça onlar kuduruyorlar, demek ki geri durmayacağız bundan böyle. Platin kuaförmüş, baktım.
***Bugün emeklilikle ilgili bir evrak için ulus sgk ya gittim, oğlum ve kızımla, kızılaya geldiğimizde saat 4 gibiydi, oğlumun 1,2 saatlik işi vardı kızılayda, beklemek yerine Yukarı Ayrancı’ya gitmek niyetindeydim, trafiğin arttığını görünce kızılayda beklemeye karar verdim, kızımla güvenpark, kumrular sokak ve genel olarak kızılayı dolaştım, yüksel caddesinde Artvin eylemcilerini aradım, bulamadım, dünden beri eylemler yapılıyor, her yerde, madene yine girişim yapılmış dün Artvin’de, bulvardan inerken ellerinde meşalelerle giden birilerini gördüm, Artvinlilerdir diye peşlerine takıldım, on dakika kadar katıldık onlara, kızılay avm önünde, kalbim, aklım orada kalsa da oğlumun “hadi, hadi” aramaları üzerine 18.20’de arabaya binip uzaklaştık, 5-10 dakika sonra bomba patlamış, eskişehir yolu doludur diye sıhhiye köprüsünden başlayan ve yine eskişehir yolu yönüne giden yoldan gittik, sanırım bir seste duydum ama bir şey anlamadık, kumrular sokağın biraz üstünde, 100 metre kadar, patlama olmuş, Ayrancı’ya gitmiş olsam veya Eskişehir yolundan dönmüş olsak ortasında kalabilirdik, berbat bir şey, Şu an 28 ölü 61 yaralı var.
Patlama 18.30 da gerçekleşti, saat 22’de tarafsız bölgede hdp li Mithat Sancar şöyle dedi, ilk sözleri, “evet, birlik beraberlik olmak gerekiyor ama acıda ve yasta birlik beraberlik olmadıktan sonra parlak sözlerle, hamasetle birlik sağlayamazsınız, Ankara katliamından sonra sosyal medyada yazılanları hatırlayın, ölenlere iyi oldu diye sayısız mesaj vardı, Suruç’ta da öyle, eğer böyle bir bölünme yaratıyorsa bu siyasi çizgi, burada birlik beraberlikten söz etme hakkını kendinde göremez, bu kadar rahat konuşamaz, bu ilkede bütün insanların acısını samimiyetle duymak gerekiyor, çok geriye gitmeye gerek yok, Van depreminden sonra öyle bir ayrışma yaratılmış, öyle bir kutuplaşma doğmuş, öyle düşmanca bir üslupla siyaset yapılıyor ki yani biri diğerinin ölümüne, acısına nerdeyse alenen alkış tutuyor, bu bir boyutu ve bunun üzerinde durmamız gerekiyor, hangi politikalar yaratıyor bunu, eğer devlet politikaları, hükumetin sorumluluğundaki politikalar sorgulanmazsa bu olayların önlenmesi imkanı da çok azalır.”
Hoşt köpek, çüüüüşşşşş, nasıl bir pislik bu, üstünden 4 saat bile geçmemişken çıkmış bu ülkenin tv sinde bu ülkenin insanlarına açıkça küfrediyor, bizden kesilen vergilerle aldığı maaşla bize çemkiriyor köpek, epeydir izlemiyordum bu itleri, ben izlemeyeli dilleri iyice çözülmüş anlaşılan, Allah belalarını versin.
Van depremi konusunda eleştirilince şöyle dedi, “onu geçelim, Konya’daki maçta, stadyumda Ankara’da ölenler için saygı duruşu ıslıklandı, kim ne kadar tepki gösterdi,” Söylediklerinde haklılığından çok emin anlaşılan, hala iddia ediyor, o bombayı kendi mi koydurmuş veya koymuş acaba? Bu kadar savunduğuna göre.
Bu ülkenin bir milletvekili çıkıpta senin gibi “oh olsun, iyi oldu” mu dedi pezevenk, sen orada bir milletvekili olarak bulunuyorsun, pkk peşmergesi olarak değil, ama ruhu o tabi ki, pkk peşmergesi.
Programın devamında eski komutan Erdoğan Karakuş akp milletvekiline şöyle dedi, “bugünkü olaydan sonra acaba yarın sayın c.b. ve b.b. gidip “efendim Türkiye’nin en önemli sorunu bugün terördür, o nedenle şu anayasa değişikliği, başkanlık sistemi bu konunun üzerine yeterince önem vermemizi önlüyor, o nedenle lütfen bunları bir kenara koyun ve şu terör olaylarıyla ilgili, Suriye ile ilgili azami gayreti gösterelim” diyecek midir”
***Yattık, kalktık sayı aynı, 28, 61, değişmiştir mutlaka, söylemiyorlar, ellerine ne geçiyorsa. Mithat Sancar’ın dünkü iğrençliği ibreti alemlikti, hepimizin utanması gerek onu orada öyle konuşturduğumuz için.
Bu Yılmaz Özdil her önemli olay sırasında niye tatilde olur, ne zaman bir olay olsa sonradan çıkar sahneye, çok mu tatile gidiyor yoksa çok mu olay oluyor, anlayamadım gitti. Çünkü ne zaman bir olay olsa “acaba o olsa ne derdi” diye düşünürüm, çünkü piyasada olmaz. Yoksa birileri kulağına bir şeyler mi fısıldıyor, hep tam zamanında tüyüyor çünkü.
20 temmuz 2015 te suruç katliamı olmuş, o 17 temmuzda “malum siyaset düğümlendi” diyerek gitmiş, 22 temmuzda dönmüş, sanırım 17-25 te de öyle olmuştu, bu defa öyle, iyi rast getiriyor nasılsa? Dejavu gibi oldu bu olay bende, ne zaman bir olay olsa aynı şeyleri tekrardan yaşıyormuş gibi hissediyorum.
***ypg, pyd, pkk yapmış, akşam niye horozlandığı belli oldu Mithat Sancar itinin, başka kim yapacaktı ki zaten, diğer olasılık mit, bakın bunların hepsi bize karşı demek içinde yapılmış olabilir, Amerikasına, bilemezsiniz, bilemem, akşam bir tanesi kalkıp suratına patlatmadı ya o adamın, suratlarına köpek işesin, ah ben olacaktım ki orada, 3. dünya savaşı başlamıştı bile.
Adam öldürmekten başka bir şey bilmeyen caniler, seri katiller ordusu gelmiş götümün dibinde bomba patlatmış, daha mı susacağım, susarsam aynaya nasıl bakacağım, hangi yüzle, belli ki ölüm kapıda, susarak değil konuşarak ölürüm hiç değilse, oturup seri katiller ordusunun avukatını mı dinleyeceğim, çakardım gözüne iki tane, hadi yavrum bildiğin yere. Adam “öldürdük, oh size de iyi ettik” diyor, öldürdüklerinin savunmasını yapıyor, diğerleri de yüzüne bakıyor, helal olsun valla sabırlarına, onca yakalanan uyuşturucu işe yarıyor demek ki, başka türlü nasıl açıklanır bu, sen ne diyorsun, ne demek istiyorsun bile diyemediler, sorsan adam diye geziyor Ahmet Hakan. Hiç değilse “o bombayı kim koymuş olabilir” diye bir soru sorabilmiş olsalardı, nakavt, hiçbir şey yok, oturup bir güzel ağzının içine baktılar.
Gel sen beni vur, öldür, sonra de “acıda birlik” nasıl olacak bu iş, insan katilinin yasını tutar mı, duyulmuş, görülmüş şey mi? Öldürme, niye öldürüyorsun, seri katil misin?
Fas’taydı sanırım, herkes bütün gün ağzında bir uyuşturucu ile dolaşıyor, bir yanakları şişik, biz ne ile alıyoruz o uyuşturucuyu acaba, korkaklıkla mı?
Tabi bütün bu varsayımlar saldırıyı pkk nın yaptığı üzerine, ancak ne pkk ne de başka bir örgüt kabul etmiş değil saldırıyı yaptığını, Amerika da ikna olmuşa benzemiyor bu konuda, konuşan tek ağız devlet, o da ne kadar inanılır, güvenilir şüpheli, ne hallere düştük, bu ülkenin c.b. ve b.b. açıklama yapıyor ve inanmıyoruz, insan kendi kendine hayret ediyor, nereden nereye getirildiğine, kimin eli kimin cebinde çöz çözebilirsen, susurluktan çıktık yola, işte vardık buralara, sanki susurluk öncesi çok mu güvenilirdi, yooo, 12 eylül işkencelerini ben mi yaptım, yaptırdım, neresinden tutsan boklu bu iş, çık çıkabilirsen içinden.
Eski köye yeni adetler, kendini iyice padişah sanmaya başladı, Saygı Öztürk yazmış, 26’sında doğum gününü kutlayacakmışız haşmetlinin, ilkokul, ortaokul çocukları kortej oluşturacaklarmış, ne münasebetle, onca bayramımız es geçildi, geçiliyor, onun doğum gününden bize ne, karısı kutlasın, ve çocukları.
Cerattepe’de maden için çalışılmaya başlamış, gladyatör görünüşlü polisler, gaz eşliğinde yol açılmış, mezarları olsun inşallah. Onur Öymen Ankara patlaması için yazdığı yazısında “iyi terörist, kötü terörist” yoktur diye yazmış, Artvinliler şehirlerine siyanür kullanılacak bir altın madeni istemiyorlar ve asker, polis zoruyla o maden işletilecek, bu durumda kimdir terörist, Artvin halkı mı, asker, polis mi, bana göre burada terörist olan asker, polistir, yani aslına bakılırsa devlet te bir tür teröristtir, zorla dayatır, zorla alır, belkide o sözü düzeltmeliyim, asıl terörist devlettir, gücü eline alanlar gücü olmayanlara kendi isteklerini zorla dayatırlar, terörist asker ve polisleri ile, üfff, iş iyice karıştı, çıkamayacağım içinden, asıl mesele gücün kimde olduğu değil kim haklı kim haksız meselesidir, elbette herkes kendi penceresinden bakıldığında haklı, devlet veya madeni işleten orada yatan madeni istiyor, Artvin halkı ise doğalarına ve dolayısıyla kendilerine zarar vereceği için o madeni istemiyorlar, denklem bu, kim haklı kim haksız, buna bakılmalı, ama dediğim gibi ikisi de kendine göre haklı, ama aslolan insan hayatı olduğu için bana göre Artvinliler haklı, bu böyle diye o madenler çıkarılmamalı mı, üfff, yine karıştı kafam. İnsan hayatını tehlikeye sokuyorsa çıkarılmamalı.
Gaz sıkmalar, coplar, zorla cerattepeye çıkmalar, devlet, yani devlet içinde devlet olan akp neden bı denli koruyor altıncıları, biliyorsunuz akp yandaşlarını korur, o madenden devletin alacağı ne kadar, yazmıştım, sanırım yüzde beş civarı bir şeydi, yüzde beş için niye bu kadar yaygara çıkarıyor devlet, Mehmet Cengiz’in para kazanmasını çok istediği için mi, burada Mehmet Cengiz bir paravan, bir paravan şirket, bir taşeron, akp yandaşını korur korumasına da asıl koruduğu kendi çıkarlarıdır, burada o yüzde 95’i asıl yutacak olan akp ve akp nin en başıdır, altının kokusunu iyi alıyor o akp nin başı, bir altın madeni de Ankara yakınında var o akp nin başı için, aslında altın madeni değil ama altın madeni gibi para basıyor, hitit ayaş termal tesisi, bütün şikayetlere, yakınmalara rağmen asla ilişilmiyor, dokunulamıyor, o da bir paravan şirket tarafından işletiliyor ve paralar yine akp nin başına akıtılıyor, yoksa bunca zaman niye dokunulamasın, korunuyor, akp tarafından, bu açıkça belli, ne yapacak, nereye götürecekse o paraları, kirli çıkını dolmadı, dolmuyor bir türlü, nasıl bir manyaksa.
Yüzde beşlik karla o maden Mehmet Cengiz’e nasıl verilmiştir, asıl cevabı bulunması gereken soru bu, o cevap bizi pek çok yere ulaştırır.
***Bekir Coşkun bu “inanmama” fikrimi çok tutmuş olmalı, bugünkü yazısını bunun üstüne kurmuş, iyi ya, ne yazacağım diye düşünmelerine bile gerek kalmadı, ben varım nasıl olsa, malzemeci olarak, benden bahsetmeyip kendilerine saklıyor, bir anlamda bana taşeronluk yapıyorlar, fikirlerim her yerde geziyor, amacım da o değil mi zaten, koyverdim gitti, ha ben söylemişim ha “taşeronlarım”, önemli olan söylenmesi, kimin söylediğinin çok bir önemi yok benim için, ben bile sıkılıyorum bazen on bin kişiyi okuyup takip etmekten, beğen demeye korkar oldum artık facebookta, her beğendiğin sana zaman, kafa yorgunluğu olarak geri dönüyor çünkü, bir çoğu da boş lakırdı, ne çok boş şeyler paylaşılıyor, çok paylaşanları takipten siliyorum zaten, arkadaşlıktan değil takipten siliyorum, insanlara bir yük daha getirmeyeyim, birde beni tanıyacaklar falan, beni tanımak öyle kolay da değil, uzun iş, bilen bilsin yeter, bilenler bilmeyenlere anlatsın, çalışın taşeronlar, kopyala yapıştır serbest;))) Hepimiz birimiz, birimiz hepimiz için, ortak bir hedefimiz var nasıl olsa, hurra, benim başkaca bir amacım, beklentim yok burada yazıyor olmaktan, tek yol kurtuluş.
Ne şan, şöhret sevdam var, ne de 3 kuruş para beklentim, buradan yani, 50 yaşına kadar yaşayabildiysem bundan sonrasını da yaşarım, ki böyle yaşamayı çok daha yeğlerim, 3 güncük parlayıp sönmek, veya sönmemek için çabalamak bana göre değil, ben kendi halimde yaşamayı seven bir insanım, ortaçağ şövalyelerinin yaşadığı gibi, para için çalışmazlarmış ya, işte ben de öyle bir şeyim, çok para manyağı olsaydım o manyağı çekmeye devam ediyor olurdum, yazmaktaki sebeplerim birincisi Allah rızası, kuranın birinci emri oku, ikinci emri yaz, ikincisi memleket sevdası, bu böyle biline, ayrıca yazmayı seviyorum, bunda bir gariplik yoktur herhalde, dilediğimi, söylemek istediğimi söyleyebilmekten hoşnutum, hepsi bu.
Bekir Coşkun benden farklı olarak pkk lı kardeşlerine hiç ilişmiyor, o Urfalı ben Artvinli ne de olsa, o kadar fark olsun aramızda, ne dün ne bugün ne de başka bir zaman pkk lılara ilişmiyor, cici pkk lılar, cici, cici, ne olmaz ne okmaz, bugünün yarını olabilir mesela, devir ince ince hesap devri, ben hariç, ben görücem sonra o ciciyi, şimdi de görüyorum gerçi, kör değilim ya, vahşi vahşi doğu.
***Ostopati uzmanı doktor bütün ameliyatların, ve tabi ki sezaryenlerin bütün genel sağlığı ve özellikle bağırsakları etkilediğini söyledi, sezaryeni yapmadan önce böyle bir şey söylemiyorlar ama, bir doktorun yaptığını diğer doktor kötülüyor. 30 yıldır kadınları şakır şakır kesiyorlar, ki para için, bunu söylemek akıllarına yeni geldi.ü, sezaryen enkazlarını göre göre herhalde. Boş yere viyaklamıyorum demek ki bağırsak bağırsak diye, zorumdanmış.
***Suriyelilerin gelişi ile verem vakalarının arttığını açıklamışlardı, bence grip vakaları da arttı, her senekinden çok daha fazla grip vakası var.
***Dışarıdan bir şeyler yerken iki değil beş kere düşünülmeli artık, millet birbirinin boğazını sıkarken para için sana paran karşılığında bile iyi şeyler verileceği şüpheli, bugün cepa’da yedim, kırkpınar lokantasında, ne yerken tat aldım ne de şimdi midem yediklerinden dolayı hoşnut, kentparktaki kolcuoğlu da iyi değil, kırkpınar kadar kötü olmasa da, görüntü düzgün, yemeklerde iş yok, ne anladım ben bu işten, cepa’ da şençam köfte rahatsız etmedi beni, kayseri mutfağı da iyi, en azından midenizi bozmuyorlar, kentpark’ın altındaki köfteciler bile onlardan iyidir, iyi yani, hani yolunuz düşer, bilin yani, biliyordun da niye söylemedin demeyin sonra bana.
Herkes birbirini daha fazla nasıl kazıklarım derdinde, özellikle yiyecek piyasasında, nar alıyorum, ikisini çürük koymuş, bilerek koyuyorlar, ayan beyan çürük çünkü, tutsam elimde kalacak kadar, götürdüm iade ettim, ben niye çöpe atacağım 5 liramı, marketçi atsın, ben marketçiden zengin miyim, et alırsın daha kemikli, yağlısını kakalamaya çalışırlar, peynir alırsın bol sulu tarafından vermeye çalışrlar, hangi biri ile baş edeceğimi şaşırdım marketlerde, bu dünya böyle değildi, her geçen gün biraz daha çivisi çıkıyor. Kasap, manav, şarküteri çalışanlarına özel brifing veriliyor olmalı, insan nasıl kazıklanır hususunda, başka açıklaması yok bu işin, burada kastettiğim çağdaş market değil, başka bir market.
Bir üründe indirim varsa bilin ki bir sebebi var, kabuklu ceviz 32 liraydı, kilosu, 24 liraya düşmüş, aldım, kurtlanmaya başlamış o yüzden, kuzu but 41 liradan 34 liraya düşmüş, aldım, pişince evi ağır bir koku sardı, dişi koyunmuş, erkek koyun olunca kokmuyor, indirimin yine varmış bir hikmeti.
Market diyince aklıma geldi, geçen gün Ertuğrul Günay’a rastladım markette, o patlamadan yarım saat sonra, eski kültür bakanı, tanındığını fark edince çocuklarıma selam verdi, daha önce de Namık Kemal Zeybek’e rastlamıştım, o da eski kültür bakanı, çok şirin, sevimli bir insan, insan olarak, konuştum çünkü, markette değil tabi, daha sonra konuştum, başka bir zaman, hani bakanlar ya, şöyle boy bos falan bekliyorsun, ufacık tefecik adamlar, tv den öyle görünmüyorlar oysa hiç, özellikle Ertuğrul Günay’ı daha iri yapılı bekliyordum, değilmiş, sen ben gibi alışveriş ediyorlar, kimsenin alışveriş etmemek gibi bir ayrıcalığı yok, o boğaz doyacak, yiyeceksen alacaksın.
Bu noktada anmadan geçemeyeceğim, eski, selametlik kocam dışında, o, o kadar büyük adamdı ki, yani bakanlardan bile büyük, bir kere bile markete gitmezdi, ben varken niye gitsin, gitmeyi bırak aldıklarımı arabadan getirmeyi bile redderdi, bir kere istedim, sadece bir kere, demek ki yorulmuşum, gına gelmiş taşımak, “git kendin getir” tabi benim ses tonumla değil, pislik, çocuklarım küçükken dahi, her iş bana bakardı yani, bu da kadın, bu da insan, can taşıyor, yok, canımı o vermiş ya, hayvandan, hayvana hakaret etmeyeyim, domuzdan dönme, bulmuş ya beni, sonuna kadar kullanacak, oh, layığını buldu sonunda, şinanay, şimdi kime taşıtabiliyorsa taşıtsın bakalım yediği, yiyeceği zıkkımı, zıkkım olsun, nursuz, hani aklına geliveriyor insanın işte olur olmaz yerde, “adam bakan olmuş, evine yiyecek alıyor” diyorsun, gerisi çorap söküğü zaten, film şeridi hazır, lanet ediyorsun bir kez daha, bunca beddua ile çok yaşamaz o, taş olsa çatlar, çatlatırım, çatlatacağım, Allah güldürmesin yüzünü, o bunların hepsini hak ediyor, hala orada değilim ama öyle bir günde de unutulmuyor bütün bir hayat, kahretmek, küfretmek anlamında, iyilikle bir anma değil elbette, iyilikle anma nasıl olacak ki, Allahıma şükürler olsun bugünüme, hiç değilse ona hizmet etmiyorum artık, eskiden kolum yanlışlıkla kapının elceğine çarpsa, ki hep çarparım, “domuzun evi” der yine onda bulurdum suçu, o kadar sabıkalıydı benim için, geçen gün yine çarptım, “benim evim” dedim geçtim, kimin olduğundan çok kimin yaşadığı ile ilintili olarak, onun yaşadığım evde olmamasının o iç huzuru bile bana yeter de artar, dünya varmış.
3 çocuğa bak, okula götür getir, alışverişi yap, evi temizle, evin, beyefendinin her işini yap, a’dan z’ye, o da yetmedi para vermeyi canı istemiyor diye git yıllarca 3 çocukla beraber dükkan işlet, o da yetmedi bütün bunlar yetmezmiş gibi orospularla ye, iç, yedir parayı, paranın haddi, hesabı yok, bizim önümüze üç kuruş at, ölmeyecek kadar, Allah soracak elbet bunların hesabını, inim inim inleterek öldürür inşallah, öyle kolay bir ölüm olmasın dileğim, alma mazlumun ahını çıksın aheste aheste.
Onun işi var, onun hep işi var, çok büyük adam ya, geceli gündüzlü, burnumdan getirecek hayatı, zaten getirdi getireceği kadar, beni bulmuş ezilecek, şimdi bul da ez bakalım, zırdeli. Üstüne tuzlukla altın dökseler veya o benim üstüme dökse üstüne basar geçerim, o kadar kıymetsiz benim için, nefretlik, birinden bu kadar nefret edilir mi, edilir, size de nefret ettireceğim ondan, hala etmediyseniz tabi.
***Son günlerde facebookta paylaştığım başlıklar şöyle, “Artvin’de halka saldırmanın tek bir izahı olabilir, maden firmesının gizli, büyük bir ortağı vardır” denmiş, aynen benim dediğim gibi, Ankara bombacısına hdp liler Van’da taziye çadırı kurmuş, halkı için kendini feda ettiğini söylemişler, ne güzel bir dünya hayalleri var, hem öldürecekler hem kahraman ilan edecekler, hem de acımızı paylaşın diyecekler, böyle bir mantık dünya üzerinde ne duyuldu ne de görüldü, orospu çocukları, fazla söze hacet yok, buna değmezler, o küfür yeterli, kısaca onlar hakkındaki bütün düşüncelerimi içeriyor, Faruk Çelik, ki Artvin, Yusufeli’li ılmasına istinaden olarak, 2002’de “maden çıkarmak Artvin’i yok eder” demiş, 2002’de demiş olmasının altı çizili elbette, şimdi bir Allahı var ve onun dediklerinin dışına çıkamıyor, söylediğinde haklı, amaçta o zaten, Artvin’i yok etmek, haritadan silmek, Rizeli bilmiyor mu Artvinlilerin nasıl insanlar olduklarını, bilmez olur mu, bulsa bir kaşık suda boğar Artvinlileri, Rize’de Atatürk heykelleri bir bir kaldırılırken Artvin’e Türkiye’nin en büyük Atatürk heykeli dikilmiştir, Artvinli bir hayırsever ve vatansever tarafından, bilmez mi Artvinlilerin Atatürk, cumhuriyet, vatan bağlılığını, sevgisini, Hopa’yı, Hopa’da olanları unuttu mu sanıyorsunuz, unutmaz, su uyur düşman uyumaz, ilk yok etmek isteyeceği Artvinlilerdir kesin, git pkk lılara geçir dişini geçirebiliyorsan, gariban Artvinlilere mi yetiyor gücün, Artvinliler özerklik bile istemiyor, sen bulaşmadıkça sana da bulaşmıyorlar, tek istedikleri doğalarının olduğu gibi korunması, topraklarında istedikleri gibi yaşamak, git kıçın yiyorsa pkk lılarla baş et, bak kıçının dibinde indirdiler bombayı, bir dahaki sefer hedefin sen olmayacağı ne malum, Artvinliler kimi öldürmüş, kimi yok etmiş, kime bomba koymuş, ıyuyan yılanı daha fazla uyandırma istersen, sonu beklediğin gibi olmayabilir, sen git pkk lılarla uğraş, yeterine derdin, işin var zaten, orada burada ne oyalanıyorsun, sen git vatanı pkk nın elinden kurtar, senin asıl vazifen o, orayla burayla uğraşmanın zamanı mı, bombada kaç kişi öldüğünü bile açıklayamadın, 5 servisin ortasında 28 kişi az değil mi, 5 servis en az 200 kişi, senin ölü, yaralı toplamı 100, tarım bakanlığının servisinden de ölenler olmuş, niye örtbas ediyorsun üstünü her şeyin, utanmadın mı doğruyu söyleyemediğin için, utanacak yüz mü kaldı, hangi birinden utanacaksın yaptıklarının, sen de haklısın, derdin ne Artvinlilerle, siçturma madenina.
***Artvinliler durdurulamayınca b.b. devreye girmiş, maden çalışmasına hukuki süreç bittikten sonra başlayacakmış, başlatırken aklınız neredeydi, millet sokağa dökülünce mi aklınız başınıza geldi, sen o toprakları siyanürlemek istiyorsan orada yaşayan insanlara yaşayabilecekleri yer gösterirsin, yaşam alanlarını kurarsın, ceplerine de gereken parayı koyarsın, istimlak hakkı diye bir şey var değil mi, ondan sonra ne halt edersen et, tepe tepe kullan, yok öyle değil, hem gelirim hem seni öldürürüm, nasıl olacak o iş, yanlış hesap Artvin’den döner öyle.
Hukuka da elleri uzanıyor nasıl olsa, ne fark eder, ha şimdi ha iki gün sonra.
***Bu ara en doğru tesbiti Soner Yalçın yapıyor, akp nin niyeti ortalığı terörize ederek insanların başkanlığa ve yeni anayasaya boyun eğmelerini sağlamak, güneydoğunun, Ankara’nın sebepleri bu, cadı kazanı kaynatıp içinde başkanlık, yeni anayasa çıkarmak niyetindeler, bu gidişle başarılı da olurlar, baskının, şiddetin ne sonuçlar verebildiğini çok iyi biliyoruz bu ülkede, 12 eylülü bilipte bunu bilmemek mümkün mü?
7 haziran ile 1 kasım arasında ne oldu da akp oyları arttı, pkk ya saldırıldı, sonuç belli yani.
***Tanıdığım bir hdp li çocuklarını özel okulda burslu olarak okuttu, tüm öğrenimleri boyunca, lafa gelince Türkiye kötü ama nimetlerinden benden daha çok faydalandı, bir başka hdp li ikiz kızlarını bu yıl okul değiştirerek özel okula göndermiş, her gün özel okulu beğenip beğenip duruyor, kızlarının özel okula gittiğini duymayan, bilmeyen kalmasın diye, görmekten gına geldim artık, sorsan ezilenin yanındalar, yoksa devlet okulunu beğenmezler, bu ne perhiz bu ne lahana turşusu derler adama, hayaller ve hayatlar birbirinden çok farklı, yollayın paralarınızı apocuğa, özel okul da neymiş. Yalanlar üstüne kurulu olunca hayatlar sonuç bu, ya göründüğün gibi ol ya olduğun gibi görün. Sosyetik hdp liler, sevsinler hdp liliğinizi, gösteriş hdp lileri.
3 çocuğum da devlet okullarında okudu, hamdolsun, bir eksikliğini görmedim devlet okullarının, tuvalet temizliği ve öğlen yemeği dışında, yoksa eğitim olarak bir farkları yok, olduğunu sanmıyorum, bir tuvalet temizliği ve öğlen yemeği için de 12 yıl özel okul parası ödemek gereksiz bana kalırsa, 12 yıl ödeyeceğine biriktir 12 yıldan sonraki 4 yıl için öde, hiç değilse bir etiketi olsun, kendi kazanamadıysa eğer, zorlanılıyorsa çokta zorlanılmaya gerek yok illa da özel okulda okuyacak diye, 16 yıl dile kolay.
Ayrıca çocuklarımın suni yaratılmış, yalıtılmış bir ortamda okumalarını istemezdim, ayrıcalıklı, farklı bir sınıf gibi, sırf paramın hatırına yaratılmış, çocuk, çocuk gibi büyümeli, yaşamalı, ki her ortama hazırlıklı olsun, hayat hep özel okulda devam etmeyeceğine göre, hayata daha hazırlıklı olmaları gerek, zaten 3 çocuk birden iyi para tutardı, it kocam hayatta vermezdi o parayı, gider ele verir ama.
***Herkeste bir büyük laflar etme, lafları ile beğeilme sevdası var ya, o kervana Emine Erdoğan da katılmış, “keşke bütün engelliler down sendromlu olsa, kimseye zararları yok, kendilerinden başka” demiş, reisin onu niye pek konuşturmadığı belli oluyor, zekasına istinaden olmalı, birde son olarak “90 yıllık enkazı kaldırdık” demiş, 80 yıllık çabayı 10 yılda enkaza çevirdik demek istemiş olmalı, o zeka ile bu kadarını anlatabilmiştir, her şey güllük gülistanlık iken biri çıktı “Suriye, Esed, Şam’da namaz kılacağım” dedi ve ortalık Suriye gibi oldu, Suriye ile pek bir farkımız kalmadı, enkazla bunu kastetmiş olmalı.
***Diyen demiş o büyük sözleri, bugün kızılayda gördüm, “cumhuriyet fikren, ilmen, bedenen kuvvetli ve yüksek seciyeli muhafızlar ister” 1924, Kemal Atatürk, kızılay binasında yazıyor, şu eskiden gimanın olduğu binada, tamda o büyük laflar etmeye çalışanların zıttını anlatıyor, kızılayı böyle ayrıntılı gezmeyeli çok olmuştu, eski mekanlarımın hepsini dolaştım, kocabeyoğlu pasajı, bursa kumaş pazarı, erdoğan düğme, moda çarşısı kızım ve benim için, öetresi 5 liraya vile perde var, şaştım valla, tül perde, karanfil sokaktaki metalci takıcılar ve kitapçılar kızım için, ayaklarıma kara sular inmiş, gez, gez, ha, birde selanik caddesindeki düveroğlunda yemek yedik, bu fast foodlara inat, sırf onları değilde kebapçıları yaşatmak için bile gidilmeli kebapçılara, nerede fast foodlar, nerede kebapçılardaki lezzet, evet daha pahalı ama üç kere fast food yiyeceğime bir kere kebap yerim denkleşir, yanı, yöresi telefoncularla dolmuş zaten, ama iyi müşterisi var, kolay kolay kapanmaz, kapanmasın zaten.  
***Küçücük, minnacık, ufa ufacık padişah bozuntusu Artvinlilere “yavru geziciler” demiş, ben söylemiştim Artvinlileri nasıl gördüğünü size. b.b. başka çalım atıyor, c.b. başka, amaç her ne olursa olsun amaca ulaşmak, madenciler söylendiği gibi Artvin’i terk etmemişler zaten, iş makinaları çalışmaya devam ediyormuş, milletin gazını alıyor o diğer küçücük, minnacık b.b.
Bu sefer ne yapıyor, Artvinlileri hedef gösteriyor, geçen sefer “benim esnafım aynı zamanda polistir” diyip gezicileri hedef gösterdiğinde ne olmuştu, camına kartopu attı diye adam öldürülmüştü, bir esnaf tarafından, ona bir şey oldu mu, olmadı, esnaf içeride yatıyor, olan esnafa oldu, bir madalya taksaydı bari, benim dediğimi yaptın diye, o bunu hep yapıyor, milleti birbirine düşürmeyi, çünkü bir manyak, bir deli, bir kafadan çatlak, kendi kafasında senaryolar kuruyor, gerçekleştiriyor, orduları savaştırıyor, Cervantes’ten çok büyük ilham alıyor olmalı, zamanında okumuş belli ki, Jules Verne de okumuş olmalı, yoksa böyle bir muhayyile gücü zor bulunur, salondakilere sesleniyor, onlar devam ettireceklermiş bu gidişatı, ne paralelciler ne de geziciler, at, at heyecanlı oluyor, deli, deli, bildiğin tımarhanelik, sertifikalı olması lazım, bir sertifikası eksik.
***Anayasa mahkemesinin Can Dündar’ın serbest bırakılmasıyla ilgili kararını onaylamadığını ve tanımadığını söylemiş, doğal halinden ötürü, demin saydığım özelliklerine dayanarak yani, bende senin c.b. lığını tanımıyor ve onaylamıyorum ama bir hükmü yok gördüğün gibi, keşke olsaydı.
***Burada yazdığım, yazacağım her şey noktası virgülüne kadar alınabilir, alıntılanabilir, kopyalayıp yapıştırılabilir, kendi düşüncesi ve fikri imişçesine kullanılabilir, madem ki aynı yoldayız ve yolumuz bir, isteyen her kişi veya kişiler istediği şekilde kullanma hakkına sahiptir, hiçbir hak, iddia ve imada bulunmayacağıma, görsem bile görmezden geleceğime, (bunu yapabilirim umarım, yapacağım, söz) namusum ve şerefim üzerine and içerim;))) eskiden insanlar sevap kazanamak için çeşme yaparmış, sebil, gelen geçen içsin, sevabı kendilerine gelsin diye, bende bir internet sitesi kurdum, gelip geçen kana kana okusun, paylaşsın diye, hayratımdır, biline.
Bundan böyle bencillik yok, paylaşımcı bir bizler.biz var. Slogan ne, hepimiz biri, birimiz bile biri için;)))
*Zaten yazıyorlar, bari mertlik bende kalsın dedim, duymasınlar da;))) Ama da biraz dopinge ihtiyaçları varmış gibi görünüyorlar gözüme, biraz dopingden ne çıkar!
 

Be First to Comment

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *