Press "Enter" to skip to content

Gündem 2j Eylül’14

***Dün izlediğim filmin adı hazine avcıları; yeni bir film; gerçek belgelere dayalı bir film; Hitler?in bütün Avrupa?daki sanat eserlerini toparlayıp; yani talan edip kendine bir müze kuracak olmasını anlatıyor; kendine bir şey olması halinde o eserlerin hepsinin yok edilmesini emretmiş; ?iyi? Amerikan askerleri o eserleri saklandıkları maden ocaklarında, şatolarda buluyor; sahibi olan ülkelere geri veriyor; 3,5 maden ocağında bulunuyor bu eserler; resim, heykel vs; Picasso, Monet vs; sadece bir maden ocağında bulunan sayı 16 bin eser; ve bu hikaye değil; gerçek; onca savaşın, kanın döküldüğü yerde Hitler?in düşündüğü şeye bakın; askerlerine tek tek şehirleri talan ettirip sanat eserlerini toparlatmış; nasıl gözü dönmüş bir adam; aynı anda ne çok şeyi düşünebilen bir zeka; filmin bir yerinde ?o her şeyi kendine istiyordu? deniyor; ilginç bir kişilik doğrusu; bir ruh hastası olduğu su götürmez bir gerçek.
Bu söz bana birini hatırlattı desem yalan olmaz; aklımdan o an o geçti; kim olduğunu anlamışsınızdır elbette; Hitler?in ölüm tarihi 1945; O?nun doğum tarihi 1954; reenkarnasyon; yeniden doğuş gerçekten var mı; olabilir mi acaba; ki reenkarnasyonu Y. Nuri Öztürk kabul ediyor; kuranda geçtiğini söylüyor.
Allah kahretsin; o da gele gele bize mi denk geldi!
İkinci bir olasılıkta bu tip insanların beyinlerinin aynı şekilde işliyor olması; bir anda beş bin şeyi bir arada düşünebilmek gibi.
?Ola ki bir savcı hakkımda dava açar? diye başbakanlık, c. b. arasında boşlukta kalmamaya çalışıyor mesela; hem başbakan hem c. b. mesela şu anda; ikisini birden yürütüyor; ne olur ne olmaz; dokunulmazlığı elden giderse ters şeyler olabilir; korku dağları bekler.
***Yeminini etti; sadece önündeki kağıda bakarak; sonunda kaldırdı başını; yalan yere ant içerken yüzümüze bakacak kadar da üzsüz değilmiş en azından; bir ayağı da havada mıydı acaba? Namusu ve şerefi üzerine yemin etmekte zorlanmış olduğunu pek sanmıyorum. İlk hedefinin ?2015 seçimlerinde mecliste yeterli çoğunluğu sağlayarak anayasayı değiştirmek? olduğunu söyleyen kişi anayasaya bağlı kalacağına dair ant içiyor; hiç inandırıcı değil.
O yemine ne kadar bağlı kalacağı liselileri otomatikman imam hatip liselerine yerleştiriyor olmasından zaten belli. İnsanlar çocuklarını sırf imam hatipe gitmesin diye özel okula gönderiyorlar; zorunlu olarak; kaldı ki çocukta istemiyordur.
Şimdi birde ortaokullara imam hatip sınıfları açılıyormuş; amaç çocukların gözlerini alıştırmak; kaynaştırmak; az o. ç. değil bunlar; sırf Beykoz?daki 30 ortaokulun 11?inde imam hatip sınıfı açılmış; neymiş Beykoz?daki 3 imam hatip yeterli gelmiyormuş; git o zaman bir tane daha aç; paran mı yok; ortaokulların içine niye sokuyorsun kara tavukları; amaç başka.
***Doğan medya önünde eğilmiş gibi görünüyor; bükemediğin eli öpersin durumu; önce Yılmaz Özdil gitti; şimdi kanal D ve CNN Türk muhabirlerinde akplilerin geneline karşı bir saygı; bir müsamaha; görme gitsin; sadece Erhan Karadağ?a bakmak bile yeterli bunu görmek için; ki diğerleri de öyle; gerek kongre gerekse c.b. devri sırasında. 
***Yeminin akşamı olan kanal D haberde, kanal D haber müdürü S. Sarıoğlu ve Erhan Karadağ pişekar ile kavukluyu; karagöz ile hacivatı andırıyorlardı; gülümsemeye; duruma sevinirmiş gibi görünmeye çalışıyorlar ama bir türlü tam olarak olamıyordu; kırk sene deli dediğin birine akıllı demek kolay iş değil; hatta bir ara yollardaki kalabalık için Erhan Karadağ ?Melih Gökçek akp seçmenini topladı? diyerek gaf yaptı; oysa orada o dille denilmesi gereken ?Melih Gökçek c. b. görmek isteyen, kutlamak isteyen vatandaşları getirdi? benzeri bir cümle olmalıydı; ancak kendi bile bu gafının farkına varamadı çünkü şimdiye kadar hep o dille konuşmaya alışkın akp ve Erdoğan hakkında.
Doğan medyanın geri adım atmış olması ne beni bağlar; ne de bir başkasını; benim bir göbek bağım yok Erdoğan?la; azıcık aşım, kaygısız başım; Aydın Doğan düşünsün bunu; demek ki sıkıştırılmaya başladı bir yerlerden; para olarak; bu değişimin bir nedeni olmalı. Yılmaz Özdil?in ayrılmasından sonra Sözcü?nün tirajı Hürriyet?i geçmiş.
***Banu Avar paylaşmış; 
Memleketten okur mektupları:
1) ?Ablam, Trabzon çok değişti! Arap ülkelerinden gelen tuhaf adamlar her yerdeler? Ev alıyorlar, arsa alıyorlar, tabelalar değişiyor, garip sarıklı sakallı birileri IŞİD militanları gibiler? Papazlar dini kıyafetleriyle tam tekmil dolaşıyor en işlek caddelerde ve sivillerin koruması altındalar. ..?
2) ?Ablacım Malatya?da durum içler acısı? Liseli kızlar, Amerikalı askerlerin kaldığı otel önlerinde sıraya giriyor. Anneler mutaassıp, ?yasin günleri?ndeyken kızları, öğrencilerim Amerikan askerleriyle dolaşıyor, kendilerine ?gelecek? arıyor! Malatya?da sokağa çıkamaz olduk??
3) ?Kilis artık Türkiye gibi değil ! Patlamaya hazır bir bomba..
Urfa böyle, Gaziantep böyle, Hatay böyle, İzmir böyle, İstanbul böyle..
Bilginize?
 
Trabzon?daki duruma bende şahidim; geçen yaz gitmiştim; o zamanda öyleydi; araplar yüzünden kiralık araba bulunmuyordu piyasada; ve bolca ev, arsa alıyorlardı. Serinlik iyi gelmiş olmalı; sudan ucuz; ne olacak! 
***Bugün ilk pozlarını verdiler kamera karşısında; Davutoğlu ve Erdoğan; başbakan ve c. b. olarak; bana o görüntü hiç doyurucu gelmedi; hiç yerlerini doldurmuş gibi değiller; her ikisi de; ikisine de yakışmamış o koltuklar; hatta demeliyim ki, midem bulandı o görüntüden; iki sümüklü; mollalar iktidarı. Kabineye yeni girenler Erdoğan?a yakın olan isimlermiş; tek kale maç yapacak anlaşılan bundan böyle Erdoğan. At koşturacak.
Bugün bir fotoğraf var facebookta dolaşan; çok gırgır; Emine Erdoğan 6 cepli bir giysi giymiş; yanında Sare Davutoğlu var; fotoğraf gerçek; alttaki yazı şöyle; ?Emine abla; bir gün benimde böyle bol cepli elbiselerim olacak değil mi?; kimse unutmadı, unutmayacak, yutmayacak.
***Türkiye astrolojik olarak akrep gurubunda; önümüzdeki aylar akrepi zorlu günler bekliyormuş; dananın kuyruğu kopacak anlaşılan; ?bu düzen böyle gitmez?; ilk tohumları atılmış bile; dokunulmazlığı kalkan Abdullah Gül?e işçi partisi mecümek davasında delilleri karartmak suçuyla savcılığa suç duyurusunda bulunmuş. 
***Can Dündar?ın bugünkü yazısı vurucu; Erdoğan?ın ?has? adamlarının Erdoğan hakkındaki önceki ve şimdiki söylediklerini yazmış; Yiğit Bulut, Numan Kurtulmuş, Süleyman Soylu; hepsi bir zamanlar Erdoğan?ı sıkı eleştirirken şimdi onun kapı kulları olmuşlar; birde Erdoğan?ın eski ve yeni sözleri var; ne desen boş; yüzsüzlük, riyakarlık içlerine işlemiş. 
***Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel; 
?Hükumetin bir politikası var, o politika yürüyor. Biz çözüm sürecine ilişkin yol haritasını bilmiyoruz, o çalışmanın içinde yokuz. Bu konuya ilişkin yol haritasını biz bilmiyoruz. Yol haritasını koyduklarında göreceğiz. Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay çalışmanın kamu kuruluşlarına gönderileceğini söylemişti, henüz bir şey gönderilmedi. Kırmızı çizgilerimiz aşılırsa gerekeni söyleriz. 30 yıldır bu mücadeleyi biz yürütüyoruz. 10 yıl öncesine göre bazı nüanslar var. Hükumet, sorunu çözmek istiyor. Şehitler gelmesin, analar ağlamasın deniliyor. Biz de aynı şeyi söylüyoruz. Bununla birlikte esas olan Türkiye?nin bölünmemesi, bütünlüğünün devam etmesidir. Bu en önemli kırmızı çizgidir. Bu konuya ilişkin görüşlerimi hemen her toplantıda hükumete ilettim. Çok rahat ilettim. Bundan sonra da iletmeye devam edeceğim?
?Her zaman yaptıklarını yapıyorlar. hiçbir değişiklik yok. Adam kaçırma, vergi, yol kesme, karakollara saldırı, propaganda, daha önce yaptıklarının aynısı? Bizim için hala bölücü terör örgütü. Biz olan olayları aynen yayınlıyoruz. Yarın savcı, hakim, mahkeme sorarsa yanıtlar göndeririz. Sınır boylarında önlemlerimiz aynen devam ediyor. Biz gerekli mücadeleyi yapıyoruz ve bunları da Genelkurmay sitesinden duyuruyoruz. İşte biz olayları, asayiş, terör ve toplumsal olaylar olarak kategorize edip siteye koyuyoruz. Toplumsal olayların da bizi ilgilendiren kısımlarını koyuyoruz. Koyuyoruz ki ileride hakim-savcı olayları araştırırken bizden bilgi belge isterse bunları verebilelim. Bu nedenle arşivde bulunması gerekiyor.?
Yıllardan sonra bunları söylemiş olması ilginç; Erdoğan?ın ilk c. b. resepsiyonunda söylemiş olması daha da ilginç. Ne değişti acaba onun nezdinde; yoksa zaten hiçbir şey değişmemiş miydi?
?Biz buradayız? demiş yanlış anlamadıysam; bende diyorum ki ?tanıştığımıza memnun oldum?. Şöyle desem daha uygun olur belkide; ?nice to meet you; how are you?; belki bu dilden daha iyi anlar.
Bir gün olur da götümde patlar bu işler diye demiştir; göt korkusu yani; yoksa onca senedir susuyordu da şimdi niye konuştu?
***Yalçın Doğan; Arzuhan Doğan Yalçındağ ve diğer Doğan holding yetkilileri tam tekmil c.b. resepsiyonundaydılar; mesele aynen dediğim gibi yani.
***Yargının olmadığı; işletilemediği bir ülke olan Türkiye?de yargıtay başkanı şöyle demiş; ?Yargıyı isteğe göre dizayn etmek için yargı kurumları üzerinde baskı oluşturulmak istenmesi, yargının kendi içerisinde yapacağı seçimlere ilişkin müdahale girişimleri endişeyle karşılanmaktadır. Yargıyı yıpratmak kimseye bir yarar sağlamaz. Adaletin güçlü olması, hâkimler için değil herkes için güvencedir. Yargı mensupları polemiğe zorlanmamalıdır?
?Çarşı; herkes ona karşı? da ne oluyor; sıfıra sıfır elde var sıfırlama.
***Saraya taşınıyormuş; c. b. köşküne de Davutoğlu taşınacakmış; A. Gül?ün kaldığı yerde kalır mı hiç; hani başbakanlıktı orası; ne oldu; kendi başbakanken başbakanlık, kendi c. b. olunca c. b.lık; ne demişlerdi filmde; ?o her şeyi kendine isterdi?.; aynen o; o, o; o da o; tıpatıp kardeşler; birbirine benzeyen iki psikopat.
***S. Demirtaş Türk devletinin, ışidle çatışması için pkk?ya askeri yardımda bulunması gerektiğini söylemiş; çok iyi fikir; bugün ışide doğrulturlar o silahları; yarında bize.
***Cumhurbaşkanı Erdoğan 30 Ağustos mesajında ?artık her türlü vesayet zincirini kırmış olan, yarınlarından kaygı duymayan bir ülkede yaşamanın gururu içerisindeyiz? demiş; kendinin ve ulemasının vesayetinin dışında demek istiyor olmalı. Bir anlamda cumhuriyetin değil kendi zaferinin bayramını kutluyor. Bu bayram benim bayramım; bu zafer benim zaferim diyor; anlayana; düdük; anca o işe yarar.
***Kemal Kılıçdaroğlu 944, Muharrem İnce 177 imzayla genel başkanlığa aday gösterilmiş; seçimden sonraki rakam K. Kılıçdaroğlu 740; M. İnce 415; 204 kişi kendini Kılıçdaroğlu’ndan yana gösterip M. İnce’ye kaymış; eski kurultaylarda o oyların bütününü alıyormuş Kılıçdaroğlu; anlamamazlıktan; görmezlikten gelmeye çalışıyor düşüşünü; aptala yatıyor; Erdoğan’dan öğrendi herhalde; M. İnce’nin konuşmasındaki sözlerinin hepsini onaylıyorum; doğru söylüyor; “konuşamayan bir adam” dedi; “tek adam” dedi; yalan mı? O yeri alması gereken kişi M. İnce midir; ondan emin değilim ancak Kılıçdaroğlu’nun o koltukta kalması artık şaibelidir.
M. İnce seçimlerde tehdit, şantaj, rüşvet üçlüsünün işlediğini söylüyor; söylediğine göre doğrudur; bu chp’de oluyorsa artık ne demeli bilmem.
Kılıçdaroğlu “chp’yi rakı masasında oturanlardan temizleyeceğim demiş kurultay sonrası; mülayim kemalin geldiği son nokta ustura kemal; ama chp’nin kendi içine; dışında bir fos yok.
***Akp’li Amtalya belediyesi iki öğrenci yurt binasını Türgev’e hibe etmiş; akp’den akp’ye; ne olacak ki canım!
***En çok dinlenen kişi Erdoğan Bayraktar; otur kalk onu dinlemişler; adam çevre ve şehircilik bakanı ama çevreyi unutmuş; şehircilik bakanı olarak çalışıyor; al satçıya dönmüş; bakanlıktan çok emlakçılık yapar gibi. Cumhuriyet tapeleri yayınlamaya devam ediyor.
***Demirtaş, Erdoğan’ı alkışlayınca “solcu-yeni Demirtaş’çılar” şapa oturmuşlar; ne olacaktı ki; kumpas büyük ve hepsi içindeler; anlı şanlı büyük orta doğu projesi; oyun büyük; hepsi bunun etrafında çalışıyor; belkide bir çoğu bu oyunun içinde olduklarının farkında bile değil; buna özellikle Demirtaş ve tüm pkklılar dahil; güneydoğu’nun kendilerine kalacağı gibi bir hayale kapılmış durumdalar; Tevrat’ta ki “kutsal topraklar” meselesi varken hepsi İsrail’den avuçlarını yalarlar. 
İçişleri Bakanı Efkan Ala, ‘çözüm’ sürecini, “çekilme, silah bırakma ve dağdan ineceklere siyaset yolu” olarak özetleyerek, “çözüm sürecinde yılbaşına kadar anlamlı adımlar atılacak..”demiş; Bülent Arınç ise şöyle demiş;
“Çözüm süreci konusunda geçtiğimiz hafta Sayın Başbakanımız ile kapsamlı bir toplantı yaptık. Yol haritası nedir, hangi tarihte açıklanacaktır, içinde ne vardır bunları sormayınız. Bunları kimse de söylemez. Bu sürecin içerisinde bana göre önemli bir rolün içerisindeysem doğrusu şunu şu zaman yapacağız diye bir şeyi kamuoyuyla paylaşmam. Hukuk devleti olduğumuzu söyledim. Çıkarılan kanun aynen uygulanacaktır. Ama yapacağımız işlerin bir kısmı idari tasarruflardır. Bu Bakanlıkların ve hükümetimizin yetkisindedir. Bürokrasiye aittir. Onu ben yapın derim ertesi gün yaparlar. Bunun için davul zurna çalmaya da gerek yoktur. Bazı kanuni düzenlemeler yapacaksak bunun için TBMM?den başka gideceğimiz bir yol yok. O zaman da size meclise giderken de mecliste görüşmeler sırasında da neyi kapsayacağını ayrıca anlatırız. Ama bu çözüm süreci, çok isteyenleri olmasına rağmen istemeyenleri de çok bol olduğu için büyük bir hassasiyetle takip edilmesi gerekir. O yüzden bazı arkadaşlarımızın zaman zaman bazı açıklamaları olacaksa bunları bir başkasına yorumlatmaya gerek yok. Çözüm sürecini en kısa zaman da olumlu sonuçlandırmak mecburiyetindeyiz. Bu Türkiye?nin yararınadır. Zaman ve süreç uzadıkça elbette bu işe maniler katılabilir. Çünkü bazı çeteler sadece bu süreci provake etmek için bazı eylemler yapmaktadırlar. Elbette yapacaklarımızı madde madde haline getirip zaman içerisinde de bunların hepsinin adımları atılacaktır. Bunu önceden açıklamak gibi bir düşüncemiz yok. Bu hafta da bu toplantının 2?ncisini yapacağız. Terörle Mücadele Üst Kurumunu en kısa zaman da toplayacağım. 2 yıllık süreçte bugün geldiğimiz nokta da çözüme çok daha yaklaştığımızı ve sürecin artık aydınlık bir ışık olarak görünebildiğini söyleyebilirim.?
Bu devlette illegal işler yapıldığına şahit olduk; ancak açıktan açığa illegal iş yapıldığını görmemiştik; o da oldu. 
Akp’ye oy verenler gerçekten neye ve kime oy verdiklerinin farkındalar mı acaba; uyandıklarında ya çok geç olursa ne olacak; kim taşıyacak onların vebalini?
***Her yerden bir talan, dümeni haberi geliyor; yasalar değil keyfiyetler ülkesi olduk; İTÜ’nün bir vakfına ait olan bir mülk; bir kafeye İBB tarafından el konmuş; türgeve bağışlanacakmış; bu ne türgevmiş; ali kıran baş kesen oldu başımıza; yine İstanbul’da bulunduğu belediyeye yılda 150 milyon getirisi olacak olan inşaat halindeki finans merkezi Ataşehir belediyesi sınırlarından alınıp ümraniye belediyesi sınırlarına kaydırılmış; chp’den akp’ye yani; haritadan da görüldüğü gibi oranın Ataşehire ait olduğu çok açık; Ataşehir sınırları içinde olduğu çok belli; ne gözü doymaz yaratıklarmış bu akp’liler; bu kadar mı aç olunur; nerede bir şey görseler saldırıyorlar; aç itler gibi.
Bir başka talanda eğitim alanında; şimdiye dek duyulup görülmemiş şey; adliyelerde 5 yıl hakim, savcılık yapanlar hiç sınavsız hukuk fakültelerine alınacakmış; buyur buradan yak; ne münasebetle; millet burnundan soluyor o okullara girebilmek için; çalışsın girsinler; girebiliyorlarsa; hem hukuk fakültesi bitirmeden 5 yıl hakim ve savcılık yapmakta neyin nesi; sokaklar işsiz hukuk mezunları ile dolu iken adliyelerde hakim ve savcılık işi bilmeyenlere mi yaptırılıyor? Durum vah,m; nedeni daha vahim; bunların eline kaldık ya; bu kıt akıllıların; göt kıllarının; iyi oluyor bize; daha ne diyeyim. Bekir Bozdağ kim, adalat bakanlığı kim; ilahiyatçının; cami hocasının yöneteceği adalet sistemi ancak bu kadar olur işte. 
***Tapelere devam; ben Erdoğan Bayraktar’a emlakçı derken emlakçının hasını es geçmişim; yapmamam gereken bir hata; ama olmuş; neler diyor bizim baş emlakçı baksanıza; yani Erdoğan; “bu tür özellikle kupon yerlerin satışında benden okey alacaksın. Benden onay almadan bunların satışını yapmayacaksın”;)))) 
***Bu akşam üzeri; 12 eylül akşamı; Amerikan elçiliğinin yanından geçtim; bol miktarda toma, polis ve “savaşa hayır” pankartlı protestocular vardı; şimdi bakacağım haberlerde de var mı diye; günlerdir Amerika bakanları Türkiye’yi su yolu etti; önce milli savunma bakanı geldi; şimdide dış işleri bakanı John Kerry burada; sayesinde Ankara trafiği de allak bullak; ışide karşı ölecek bedava Türk canı istiyorlar Türk hükumetinden. Işidin eline silahı veren Amerika; pisliğini temizlemek bizim işimiz.
Haberlerde öyle bir haber yok; olmamış demek ki;))) ben yanlış görmüşüm;))) Kalabalık hiç az değildi; 50-100 kişi vardı; Türk kim, Amerika’ya karşı olmak kim; söylenmeye değmez; daha neler söylenmiyor haberlerde kim bilir?
M. Gökçek pet bardağın kapağını açıp içindeki suyu içince Ankara’nın suyunun temiz olduğunu kanıtlamış oldu ya (!); millet inanmamış olmalı ki gün boyu hep evlerine temiz su taşıyan insanlar gördüm; herkes yiyeceklerini bile satın aldığı su ile yıkıyor; nerede içmek! Arkadaşıma gittim; 20 adet 5 litrelik pet şişe su getirtmiş; döke saça meyve yıkadı onunla bize. Melih Gökçek adamsa açsın musluğu, içsin suyu, inanalım; neymiş pet bardağın üstünde aski yazıyormuş; herkes aptal, kendileri akıllı; bu ne şaklaban bir adam ya!
Sağlık bakanı “kokusu, rengi dışında Ankara suyunda sorun olmadığını rahatlıkla söyleyebiliyorum. Ne yazık ki ben çeşme suyu tüketmiyorum. Damacana suyu tüketiyorum” demiş; ne yapsak, hangisine inansak ki acaba?
Suyun kokusu o kadar bariz ki; elimi yıkadıktan sonra elim bile sabun değil o suyun kokusundan kokuyor; renk desen zaten öyle.
***Bütün liselerde, ortaokullarda ibadethane olacakmış; gün ışığı gören katlarda; bodrum katlarda değil yani; gelen geçen görsün tabi; okullara imam hatip sınıfı açmaları hızlarını kesmedi galiba; anıtkabirin yakınındaki bir okulda boşaltılıp yerine cami yapılacakmış; o anıtkabir kadar başlarına taş düşsün inşallah.
Oyun çağında, lise çağındaki çocukları birbirlerine karşıt düşürecekler; amaçları bu; namaz kılanlar ve kılmayanlar diye ikiye ayıracaklar; sonrasında neler gelir hiç belli değil. Biz liselerde neler olduğunu daha önce görmüştük zaten; çocukların nasıl birbirlerine düşürüldüklerini; şimdi daha farklı bir şekilde tecelli edecek anlaşılan; ama sonuç aynı olacak. İstedikleri kadar uğraşsınlar; imam hatipler için o kadar yırtınıyorlar; birde talebe bakalım; yırtındıklarının yanında koca bir sıfır; “sıfırlanmış”!!!
Liselerde ve ortaokullarda ibadethane zorunluymuş; “namaz kılmak zorunlu değil” demiş meb bakanı; ama buna zorlayacaklar çocukları elbette; dolaylı veya dolaysız şekilde; dün meşhur şortumla kızımın okuluna gittim; müdür yardımcısı din öğretmeni; (bütün okullarda müdür ve müdür yardımcıları din öğretmeni artık; erki din öğretmenlerine verdiler ki boruları iyi ötsün; cumhuriyetin iyi niyetlerle okullarda barındırdığı din öğretmenleri cumhuriyetin elinde patladı yani; tayyip onları kendi özel ordusu gibi görüyor ve yönetiyor); şortumu ya beğendiğinden ya da beğenmediğinden (!) benimle pek bir kayıtsız konuştu; ayrılırken vedama cevap vermek zahmetinde bile bulunmadı; bana göre bu “çokta tın”; sonuçta o beni gözümden tanır; bende onu; ancak bu tür bir davranışın çocuktaki yansımaları nasıl olur acaba? Bir çocuk böylesi bir baskıyı ne kadar ve nereye kadar kaldırır? Bir süre sonra uygulamalı namaz eğitimine de geçecekler elbette; o ibadethaneler boş mu dursun? Durursa zaten bu onların ayıbı olur; kendilerine yediremezler; bir şekilde doldurmaya çalışacaklar.
12 eylül sonrası milli güvenlik derslerinde nasıl mum gibi duruyorduysak şimdi sıra yobaz takımında; bizi değilse de; (buna güçleri yetmeyeceğini biliyorlar; biz kemikleşmişiz); bizden sonrakileri muma çevirme yolunda ilerledikleri çok açık; baskı ile nelerin yapılabildiğini daha öncede görmüştük bu ülkede.
Şimdi birde vakıflar okullarda ders verebilecek, kitap dağıtabilecek, öğrencileri kendi camilerinde, mescitlerinde veya Kuran kurslarında stajyer olarak eğitebileceklermiş; resmi gazetede açıklanmış; Allah belalarını verir inşallah; Türkiyeyi o küçücük kafalarına göre şekillendirebileceklerini sanıyorlar; örümcek beyinli hırsızlar.
***Boynuz kulağı yine geçmiş; küçücük büyük adam “77 milyonun aynı inançla yürüdüğünü göreceğiz” demiş; bizi nereye tasfiye etmeyi düşünüyor acaba; gaz odalarına mı; pen cü se; severler güzeli gencüse; sevsinler; çok beklersin veya ufak atta civcivler yesin cicim.
Küçük ya; çocuktan al haberi hesabı; uzun adam böyle sözleri ağzından kaçırmıyor da öteki küçük işte; ne yapsın! Yoksa hesap bu hesap; niyet bu niyet; birbirinden farklı değil; birinin söylediğini diğeri düşünüyor; fark bu kadar. 
***”Ya  yazılı mesajların çok güzel geliyor bana fakat uygulamada hala çarpıklık var; bu sabah spor programında bi bayan vardı felaket. Spor programında affedersin aynı şekilde ya spor programı ya….Bugünün gazetesinin de ön sayfası gayet hoştu yani frikik vardı orada bilmiyorum o frikik?Yok canım nereden az kısmında yapma Fatih. Sen ona az diyorsan yandık biz.”
Buda büyükten al haberi; alo fatihle yapılan bir konuşma kaydı; ilkinde tv’de spor programını sunan bayan için fırçalıyor; ikincisinde habertürk gazetesindeki bir fotoğraf için; fotoğrafta  Gwyneth Paltrow’ un memesinin bir kenarı görünüyor; kasımpaşa’yı yönetir gibi ülke yönetiyor herif; elinden gelse Gwyneth Paltrow’u da tesettüre sokacak; biz kimlerle aşık atıyoruz; anlayacağınız durum felaket ötesi bir durum; Allah bizlere kolaylık versin.
Kalıbına bakanda adam sanır; bizde öyle sanmıyor muyduk İstanbul belediye başkanı iken; ne olup olmadığı şimdi çıktı piyasaya; yobaz. A. Gül’ün yüzünü görmezdik tv’de; bu maşallah yine her daim tv’de; bir kurtulamadık gitti sesinden, görüntüsünden.
***Ortaokul ve liselere baş örtüsü serbestliği getirilmiş; adım adım ilerliyor Türkiye; geriye doğru elbette.
***Bir cami hocası ile konuştum; evine hırsız girmiş; “şeriat olsaydı kolu kesilirdi; iyi olurdu” dedi; şeriatı onaylıyormuş yani; “hiçbir hırsızlığın bir kolla ölçülemeyecek kadar önemli olmadığını” söyledim; cani herif; bir kere hırsızlık yapılınca eli, ikincisinde kolu gidermiş; ayı; orman ayısı; bende bu lafının üstüne “bu durumda; yani şeriat halinde Erdoğan’ın durumu ne olacak” dedim; yüzü değişti; cevap vermeden kalktı; yinede giderken bir şeyler söylemek gereği hissetti; “devlet büyükleri için böyle şeyler söylenemeyeceğini” söyledi; sen evine giren hırsızın kolunu kesmeye niyetlen; asıl hırsızı, hırsızın alasını görmezden gel; bunlarla bu kadar olur işte; bağnazlar.
Ya gözünün içine baka baka yapılan hırsızlıklar; hitit ayaş’ta olduğu gibi; bunlar nasıl cezalandırılacak şeriata göre; merak konusu. 
***Erdoğan ışid’e kara harekatı düzenleneceğini söylemiş; yani asker savaşa girecekmiş; Amerika savunma bakanı ve dış işleri bakanının niye Türkiye’ye geldiği; Erdoğan’la görüşmeyen, konuşmayan Obama’nın niye Erdoğan’la görüşüp konuşmaya başladığının nedeni anlaşıldı; dökülecek Türk kanı istiyormuş Amerika Erdoğan’dan; o da veriyor anlaşılan; Amerika yine (kendine göre elbette) iti ite kırdırma taktiğini uyguluyor; ha ışid ölmüş; ha Türk, Obama için bir farkı yok; ölen Amerikan askeri olmasın da!
Zaten Amerikalılarda Irak savaşından sonra bir daha savaşa girmeye karşılar; Obama “savaş” dese Amerika’da kıyametler kopar; Obama’nın işi biter; işte o yüzdendir ki Türkiye’ye yalvar yakar oluyor. 
 

Be First to Comment

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *