Press "Enter" to skip to content

Günlük 3m Aralık’16

***Dün binali yıldırım dolardaki bu dalgalanmanın ocak 20’ye kadar süreceğini söylemiş, bu demektir ki 5’i görecek, oysa daha geçen hafta nihat zeybekçi bu hafta için düzeleceğini söylemişti ortalığın, dün tam olarak 3.5’i gördü dolar, bugün rte dolarlarınızla altın veya tl alın demiş, çıkın evlerinizden ve tl, altın alın dese daha etkili olurmuş, o kadar samimiyetleri var ne de olsa.

***ATO seçiminde osman gökçek 86, emine erdoğanın kuzeni 100 oy almış, iki seçenek, ikisi de birbirinden ballı seçenek, kimseye kaptırmamışlar ortalığı yani, fetöye söylediklerim yüzünden kazanamadım demiş osman gökçek, yani diyor ki emine erdoğanın kuzenine oy verenler ve dolayısıyla emine erdoğanın kuzeni fetöcü, çık çıkabilirsen işin içinden, bu demektir ki daha ilk hamlelerde böyle konuştuğuna göre en az babası kadar çamur, çamur az gelir, bataklık bunlar, yesinler birbirlerini, bana göre hava hoş ta, pek kıyak osman gökçek, kaytan delikanlı, epey bir zamanı kuaförde geçiyor olmalı, üsküdara gider iken klibinde oynayabilir pekala, ama yanına uygun bir kadın bulmak zor, bu zamanda yani, gerçi kendi gibi sıkma başlar var, iki kafalılar, kafaları iki kafa büyüklüğünde, onları unutmuşum, daha önce görmemiştim, bu yaşa geldi bir baltaya sap olamadı, ne olacaksa hali, önü sonu mv olur nasıl olsa, ama onu beğenmiyor olmalı, önceki manevrası çankaya belediye başkanlığıydı mesela, ato da ballı iş, ufak işlerde gözü yok, babasının oğlu, gözü rant getiren işlerde.

Osman Gökçek bu konuşmayı yaparken yanında duran tipleri görmeliydiniz, her biri bir mafya dizisine baş rol olur görüntüde, gökçeklerin kökenlerinin nerelere dayandığı açıkça ortada.

***Kara kış geldi, belgeselde dendiği gibi erkenden, 1 kasımda yüzünü göstermişti, 1 aralıkta kalıcı olarak geldi, bundan önce her sene 24 aralıkta yağardı halbuki, bu sene aceleci, silikonla camlardan, kenarlardan sızan soğuk deliklerini kapadım, evin dış kapısının altına soğuk, hava geçişini önleyici bant taktım, iki cama pancur yapıldı, bir balkona cam balkon bekleniyor, sipariş vereli 25 gün oldu, hala takacaklar, aceleleri yok anlaşılan, bundan sonrasında yapılacak tek şey kaldı, kaloriferi açmak, yapacak bir şey yok, soğuk zehir gibi işliyor insanın içine yoksa. Ama ne fayda, sonuna kadar açsan da yeterince ısıtamıyor, -9’u yenemiyor.

***Abdullah Güle müze açılmış, müzelik ne yaptıysa, oturduğu yerden kararname imzalamaktan başka, sus payı veriyorlar herhalde, oradan da bir kalkışma olmasın diye, her yanları bataklık çünkü, geçenlerde ali babacanla parti kuracağı söylendi, sonra arkası gelmedi.

***Adam Türk değil ki, Türkiye’ye 1975’te gelmiş, külhanbeyi ve külhanbeyli arasındaki farkı bilsin, her seferinde külhanbeyi demek yerine külhanbeyli dedi, adam Türk değil ki Atatürk’ün külhanbeyi denmeyecek kadar özel ve nadide bir insan olduğunu bilsin, adam Türk değil ki Atatürk’e öyle ileri geri konuşulmayacağını bilsin, bundan sonrasında öğrenir, madara mehmet müezzinoğlu, öyle bir madarayı T.C’ye bakan yapan asıl madara.

***Yana yana dolarları bozdurun diyor her gittiği yerde, fakire sadaka diyen dilenciler gibi yalvarıyor, eskiden olurdu yani, dolar bozduran yok ki dolarda bir milim inme olmuyor, aksine artıyor, her seçim sonrası kısıklıdaki evinin önünü, akp binasının önünü dolduranlar nerelere gitti, kayıp mı oldular, adamı madara ediyorlar durduk yerde, bugün pazartesi, bakalım neler olacak, akşama anlarız o dedi diye dolarlar bozulmuş mu bozulmamış mı? Dolara sattılar selvi gibi adamı göz göre göre, kardeş kardeşe minci parayla.

***Orhan Bursalı son yazısında,

“Yatırımlar taşa toprağa gitti, rekabette 7-8 yıl yerimizde saydık…
Paralar aktı, nereye, AVM’lere (350 kadar, dış tüketim mabetleri), yollara, köprülere…
Dolarları bozdurun (ki onları da yiyip bitirelim, köprüyü dolarla ödeyeceğiz!)…
Türkiye’yi de batırdınız!”

demiş, haksız sayılmaz. 

***Salı günü, dün, dolar 3.45’e geriledi, bu kadar yalvarma, dilencilik biraz da olsa sonuç verdi, bir dahaki sefere ne yapacak, millette o dolarlar da kalmadığına göre, bodoslama uçuruma yuvarlanacağız, günü kurtardı, kurtarıyor, eğer kurtardıysa tabi, daha belli değil. Yani milletin dolarları da satılınca tulumbanın suyu tamamen bitti. Neleri bitirdi, milletin 3-5 kuruşluk dolarlarını mı bitirmeyecek, etibank, sümerbank, petkim, tügsaş, şeker fabrikaları, tedaş, et balık kurumu, tüpraş, üstelik görüldüğü gibi hepsi “milli”, az sabredelim, onu da bitirecek nasıl olsa, soyduk soyduk sonuna geldik, az daha sabır. 

***”Ruhu kötülükle beslenen insan kılıklı ŞEYTANLAR!!! Ne diyor Alimler Büyük beyinler FİKİRLERİ, Orta beyinler OLAYLARI, Küçük beyinler İNSANLARI konuşur! Bir Kurdun arkasından YÜZ KÖPEK havlamazsa O Kurt KURT olur mu HİÇ! Boş silahı kurşun boş insanı şeytan doldurur. Lakin ateş her zaman onunla oynayanı yakar bilesiniz. Cehennem yerinde hiç ateş yoktur! Herkes kendi ateşini buradan götürür! KENDİ ŞEYTANINIZ ile imtihan olacaksınız UNUTMAYIN Hiç kimse yaşattığını yaşamadan göçmüyor bu dünya aleminden! Koca koca yaşlar alıp OT gelip BOŞ gideceksiniz dünyadan! Gizli gizli takip etmeye devam arayan mevlasını da belasını da bulur ve İYİLER DAİMA KAZANIR!”

Biri, yani astrolog şenay yangel ciddi ciddi yazmış, biri nasırına fena basmış olmalı, ben de çok ciddi olmamakla beraber paylaşayım dedim, katıldıklarım da var içinde sonuçta. Hiç kimse yaşattığını yaşamadan göçmesin bu dünyadan tabi ki. Sen eli maşalıysan birilerine karşı, karşına öyle bir eli maşalı çıkarır ki, deli deliyi görünce sopasını saklar olursun, ve kendini ezilenlerden sanırsın. Ve köpekler hep havlar, ama it ürür kervan yürür. Ve tabi ki iyiler daima kazanır.

***3 aralıkta, 5 gün önce “Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra belki de en sıkıntılı, en zorlu bir dönemden geçiyoruz. Çünkü Orta Doğu’da büyük oyun yeniden sahnede ve buradaki kaosun bize yansımaları çok büyük” diyen başbakan yardımcısı mehmet şimşek dün de “Türk ekonomisinin inanılmaz bir şekilde dirençli olduğunu” söylemiş, (mehmet) şimşek hızında bir değişime şahit olmuş bulunuyoruz bir kez daha, buna derler D.B.Ö ve D.B.S, yani dolarlar bozulmadan önce ve dolarlar bozulduktan sonra, bir haftanın içindeki değişime bak sen, ilkinde cumhuriyet tarihinin en büyük ekonomik krizi, ikincisinde, yani sadece 5 gün sonra inanılmaz dirençli bir ekonomi, duy da kulaklarına inanma, kedinin fareyle oynadığı gibi oynuyorlar milletle, darbe oldu, çık sokağa, dolar fırladı, dolar bozdur, böyle bir yönetim şekli ne duyulmuş, ne görülmüş, eşi, benzeri yok, doğaçlama yaşanıyor her şey, en doğal haliyle, millete 100 dolar bozdurturken kendileri 74 milyon dolara 13. vip uçaklarını alıyorlar, bu millette bu yalanlara kanıyor, isviçre hesaplarını türkiyeye taşıyana nereden buldun diye sorulmayacakmış, bir bu kalmıştı yapmadıkları kalpazanlık, kara para ak’layıcıları.

***cb 200 bin dolar bozdurmuş, dolar fırlamadan 600 bin lira olan dolarlarını şimdi 700 binden bozdurmuş, adam karda, üstelik iyi kar, 6’da 1, 6 koy 7 al, nerede var o kar, sadece o kadar değildir doları tabi, sıfırlayamadıkların unutmadık, bu zamanda cb olacaksın ki kazanasın, doların varken dolarını yükselt, yokken tl’yi, iyi oyun valla, koza ipekin kayyımları birbirine girmiş, dolar bozup bozmama konusunda, 3’ü bozdurmayalım demiş, 1’i bozduralım, bozduralım diyen çayı fırlatmış bir tanesine, karakolluk olmuşlar, hepsi işten alınmış, o bir tanesinin arkası sağlamda artık, sever onu erdo abisi, paralar helal olsun ona, sonuçta 350 milyon doları bozulmuş koza ipeğin, ne kar, ne kar, akın ipek amerikaya kaçarken yanında 7 milyar dolar götürmüş, ne kayıp ne kayıp, boşuna kışkışlamıyor amerika demek ki fetonun götünü, hani geri alıyorlardı fetoyu, ne oldu, ses soluk kesildi, unutuldu, himmet mimmet, iyi para yapmış adamlar, haklarını vermek lazım, hatta öyle ki koza ipeğe ait olan marmaristeki 7 yıldızlı otel helal konseptiyle iş yapıyor ve gecesi bin ile yirmi bin lira arasıymış, oteldeki her bir musluk altın kaplama ve on bin dolar değerindeymiş, muslukları söktürüp bozdursak mı! Benim dolarım yok, versinler onu bozdurayım, vatan, millete benim de bir faydam olsun. Bir saray da burada, incekte varmış, erdo saray yapmasın da ne yapsın, fetonun altında mı kalsın, akın ipek feto döndüğünde kalsın diye yaptırmış, şimdilik dönemedi, yarına Allah kerim. 

***Anadolu lisesinde bir din öğretmeni nöbetçi olduğu günler çocukların yemek yediği masaya dahil olup, ayrı ayrı her masaya, ilahiyat fakültesi muhabbeti açıyor, ilahiyat fakültesini övüyor, çocukları ilahiyat fakültesine gitmeye teşvik etmeye çalışıyor, hatta dersleri iyi olan bir erkek çocuğuna, ki lise 2. sınıfta, sende ilahiyatçı tipi var, senden iyi ilahıyatçı olur telkininide bulunuyormuş, kafalarına girmeye çalışıyor çocukların, cin olmadan adam çarpacak, inlerinden çıktı ya ayılar, her yere yayıldılar, bokun içinde eşelendikçe kokuları çıkıyor, sünepe. Tarih öğretmeni de sevdiği işkence stillerinden bahsediyormuş, işkence#sevmek#tarih öğretmeni, bunların hepsi kafayı sıyırmış.

***Artık güzel olmak çok kolay, eskidenmiş güzellik, şimdi herkes güzel, düz ve kalın kaş dövmesi yaptır, o göze okkalı bir makyaj yaptır, iyi kötü ağız, burun herkeste var, saçını uzat, koyu siyaha boyat, düz fön çektir, istersen bir de lens tak, oldun işte güzel, evlenme programına kendini göstermeye gelen kızların hepsi bu tipte. Bu tipte birinin gerçekte güzel olup olmadığından hiç emin olamıyorum, o eklentiler, makyaj vs. olmadığında ne hale geleceğine akıl erdiremiyorum, acaba gerçekten güzel mi yoksa sahte bir güzellik mi bilemiyorum, kese atıldıktan sonra görmediğim kadına ben güzel kadın demem, ki o bile şaibeli.

***Bu dolar beni de vurdu, dolarla işim olmaz da şöyle oldu, 11 kasımda cam balkon siparişi verdim, dolar o zaman 3.25’miş, şimdi 3.45 ve akıbeti hiç belli değil, o zaman dolar bu kadar önem arz etmiyordu tabi, adam, ki eliz cam balkonun sahibiymiş, adı yücel, 20-25 güne hazır olur dedi, metrekaresi 250 liradan, 28’inde aradım, terslenerek atölyede hazırlanıyor, hazır olunca ben sizi ararım dedi, neden terslendiğini anlamadım, peki dedim, 4 aralıkta aradım açmıyor, açıp kapatıyor, bürosunu aradım, adıma bir hesap dahi açılmamış, imalatta bile değil yani, aradı, bunu söyledim, kızarak, böyle yapacaksanız o zaman iptal edelim diyip çıktı işin içinden, cayarsam, vaz geçersem ne olurmuş, kapora istedin de mi vermedim, hergele, bu işin içinde bir iş var, belli, büroyu arayıp herhangi biri gibi metrekare fiyatını sordum, 250 dediler, bir değişiklik yok yani, sesimi tanıyor olmalılar artık, oğlum sorduğunda ise 370, aynı gün, bunca yaygaranın sebebi anlaşıldı, adam 20 gün önce verdiği fiyattan bana malını vermek istemiyor, bin lira kardan zarar, bana da onu, şirketini, adını yazmak hakkı doğar böyle bir durumda. Herkes iş yapıyor da ne iş yaptığını kendi biliyor, telefonumu açmıyor artık, puşt, sahtekar.

Bu dırumdan yola çıkarak millet ikiye bölündü, kimse bu durumdan zararlı çıkmak istemiyor, haklı olarak, insanları ikilem içinde bıraktılar, alsan bir dert, satsan bir dert oldu durum, objektif bakınca o da haklı, ama ben de haklıyım, ben 20 gün önce 2 bin liraya aldığım şeye 3 bin lira ödemek zorunda kalacağım, adamsa şimdi satsa 3 bin liraya satacağı şeyi 2 bin liraya satacak, ki mal teslim edilmemiş, sadece bir söz var arada, ne olacak bu iş? Dolardaki gerçek artış altıda bir ancak piyasaya yansıması bunun çok daha üstünde, üçte bir gibi, daha da artması olasılığını göze alıyor olmalılar, dolar 4 lira olduğunda bu da gerçekleşmiş olacak zaten, ki çok uzak görünmüyor, an meselesi.

Benimki sadece ufak bir örnek, devede kulak, bu demektir ki piyasa çalkalanıyor dolarla, ortalık tufan, yangın yeri, piyasa durgunları oynuyor bu durumda, ne alacak alan alıyor, ne satacak olan satıyor, herkes şaşkın, ikilemde, zamlar yapılmış bile bu bahaneyle, yiyenin yanında kar, da kim alır bu zamlarla, mesele orada, ben almam mesela, iki bine aldığım şeye 20 gün sonra üç bin vermem, piyasa durur, bu iş daha çoook karışır, bu, benim parayı büyük çarpanlarıyla düşünün, 2 bin yerine 200 bin veya 2 milyon, 3 bin yerine 300 bin veya 3 milyon, devasa rakamlar bunlar, tersinden düşününce, dolar sahibiyseniz de bu böyle, inanılmaz karlar, talih kuşunun başında ötüşü gibi.

***Yine cuma, yine kapanış 3.50, kanal d haberlerde yok ama, onlar için önemli değil galiba. Cumhurbaşkanımz dolar bozdurma kampanyasına yeterli değil demiş, yetmedi, sökülün dolarları diyor yani, yeterli de olmamış zaten görüldüğü gibi, yetmemek bir yana dolar mevduatı yüzde 2.7 artmış.

Yine bugün cumaya giderken, büyük şahıs, koruma otosu kaza yapmış, bir otomobil ve minibüsle, 4 koruma polisi yaralanmış, diğerleri de yaralanmıştır, bir cumaya kaç kurban, evinde kıl daha hayırlı olur, her yanı uğursuzluk, ne şehittir ne gazi, pok yoluna gitti niyazi.

***Manisa turgutluda parkta spor yaparken itin birinden dayak yiyen hamile kadın, kadın olduğum bile belli değildi, üstümde kalın mont vardı diye savunmuş kendini, ne hallere düştük, daha da düşeceğiz Allah biliyor, kadınlığımızı, kadın olduğumzu saklayacağımız günler çok uzak değil demek ki. Mevsimlerden yaz olsa, sıcak olsa, kadınlığı belli olsa çıkmayacak mı yani parka, yazın yapılmış olsa mazur mu görecektik? Dün tekmeciye mırıldansaymış diyen eşşeoğlueşşekler teşvik ediyor bu itleri, teşvik primi mi versek binaliye.

Deniz Akkaya bugün bu konuda ayakkabısını çıkarıp yüzüne vurmuş kadının, o ayakkabı ile neler yapılır ona dedi, iyi fikir, onaylıyorum, iyi bir ikili oldular birlikte, görüntüleri de düzelmiş, serenin çökkün avurtları dolmuş, deniz saç ekletmiş, uzatmış, iyi de konuşuyorlar, yorumları, bakış açıları iyi, deniz akkayayı geçen yıl tv 8’de bolca izlemiştim, tanıyorum, beğeniyorum, seren serengili yeni tanıyorum, oldukça isabetli yorumları var ve bakış açısı geniş, sonuçta o toplumda pişmiş insanlar, o zamandan beri, geçen bahsettiğimden beri izlememiştim, şu anda var olan en iyi magazin programı olmuşlar birlikte, hem görüntüsel hem yorumsal açıdan.

***Diyarbakır’da karın ağrısıyla annesiyle hastaneye giden 11 yaşındaki kız çocuğu 37 haftalık hamileymiş ve sezaryenle doğum yapmış, 11  y a ş ın d a, buna ne söylenir, ne yazılır hiç bilmiyorum, yazdım sadece, öylesine, hiç değilse yazmış olmak için, yazılsa yazılacak söylenecek çok şey var tabi de, kime ne anlatacaksın, duymayan kulaklara mı? Bunu yapan teres yazdığımı anlayacak mı?

***Dün akşam, cumartesi akşamı, beşiktaşta bomba patlamış, 29 ölü, 200’e yakın yaralı var, çoğunluğu polis, özel harekat, haber yasağı gelmiş. Şu haber yasağını otomatiğe bağlasalar artık, bütün yeni gelişen önemli olaylar haber yasaklıdır diye, her seferinde papağan gibi aynı şeyi tekrarlamasak.  

***Kızılaya gittim bugün, bugün pazar, bombanın ertesi günü, bomboştu, normal günlerinin yüzde biri kadar insan vardı, tek tük, dükkanlar da kapalıydı bayağı, kızılayda bindiğim taksinin şoförü bugün iş yok, boşa dolanıyoruz dedi, tavuklar gibi evlere kapanıyoruz bir şey olunca, ben de çıkmazdım ama haftaya hava daha da soğuyacakmış, o yüzden çıktım, yine de soğuktu hava, facebokta “dünyanın hiçbir yerinde bombalar patlatarak, polis/asker şehit ederek barış istiyoruz diyen şerefsiz, hain, kahpe bir topluluk yoktur” diye bir yazı paylaşmışlar, facebookta paylaştım, burada da paylaşayım, YOKTUR.

Yine aynı gün, pazar günü, kocatepe nikah salonunda saat 13.30’da 15 temmuz darbesinin değerlendirilmesi konulu bir panel vardı, bıyıksız sakallı, yanında peçeli, çocuklu birilerini girerken gördüm, lutfedip ertelemek, iptal etmek zahmetinde bile bulunmamışlar 38 ölümüz, 150 yaralımız varken sevgili dindar kardeşlerimiz, tv kanalları bile onlardan daha insaniyetli, dün akşamki diziler yayınlanmadı mesela.

***Maçka’daki canlı bomba olayında etraf boş, kimse yok, polisler canlı bombanın etrafında toplanıyorlar, ölümler bu sebeple oluyor, yaklaşacağına bas kurşunu gebersin köpek, bir köpek öldü dersin, ama bizde insanlık hala bitmemiş, hala cana can diye bakıyoruz, o can değil, o bir köpek, bir maşa, bu kaçıncı olay, ölüm, niye akıllanmıyorlar ki bu polisler, hiç değilse uzak dur, mesafeni koru, gidip etrafına toplaşıyorlar, saf bunlar, aptal, kendilerini koruyacak yerde, pisi pisine ölüm bu işte, hiç mi eğitim verilmiyor bu polislere, şu an hepsi hala yaşıyor olabilirlerdi. 

Savaş dediğin göğüs göğüse olur, veya omuz omuza, sırt sırta, bilirsin kim dost, kim düşman, bunlarınki savaş değil kalleşlik, orospu çocukluğu, bir koyup iki yüz almak savaş değil olsa olsa orospu çocukluğudur.

Facebookta herkes üzgün, herkes taziye halinde, ölüm var ama sebep yok, yani yokmuş gibi, çıkıp bunu yapan pkk köpekleridir diyen, diyebilen yok, hepsi götünden korkuyor, kıçı kıymetli demek ki herkesin.

Dün tepe home a gittim, mobilyacı, cuma günü zam gelmiş, dolar zammı, yüzde otuz dediler ama bayağı bir zam, bence yüzde yüz, eski fiyatlarını az çok biliyorum çünkü, bir ay önce aldığım saç boyası 22 liradan 28 liraya çıkmış, mal rafta durduğu yerde para yaptı, para kazandı, olanda, satıldığında getireceği kardan çok daha fazla, ortalık borsa gibi, ama iniş yok, sadece çıkış, her şey zamlı, maaşlar aynı, kim karşılayacak bu milletin para açığını. Bu bir iflas, bu bir bitiş ve hala bunun üstünü kapatmaya çalışıyorlar, akp nin bitişi, bizi de bitirene kadar dayanacaklar demek ki.

***İçim kuruyor sanki o ölüm haberlerine, fotoğraflarına baktıkça, hepsi çocuklarımın yaşında, yaşları benzemesin, hiç tadım, tuzum kalmadı, yok. Esad halepi almış, dün gece kutlamışlar, pazartesi gecesi, biz istanbulu verdik, sevinsin biri, emperyal güçler yapmışmış, öyle demiş, emperyalist değil emperyal güçler, herkesin söylediğini söylemeyi sevmiyor bizimki, yeni adlar geliştiriyor kendince, desene amerika yaptı diye, diyemez, onda o göt, o yürek nerede. Madem öyle bir tane de sen yolla onlara bakalım, bakalım nasılmış haybeden adam öldürmek.

***Uzun yıllardır ilk defa aldığım balık bayat çıktı, her zaman aldığım marketten aldım, şu dolardan beri ne sıra var, ne bekleme, sonucu bayat balık, millet para harcamaya korkar hale geldi, gelmiş. Ortalık, piyasa düzelene kadar, tabi düzelirse, balık almayacağım artık, başka çaresi yok, tiksindim de zaten, tiksinince bir müddet istesem de yiyemem, öyle olur her zaman. Çarşamba akşamı, hala 3.46, inmek gibi bir niyeti yok anlaşılan, yerinde sayıyor iki haftadır.

***Dün bulaşık makinesinin iç/alt gider kapağını çıkarıp temizledim, hiç hoş değildi görüntü, tutma elceğinin altında tam bir parmak ilk boğumu kadar pislik birikmiş, yağlı ve katı, suyun gittiği gözenekler tıkanmış, banyo temizlik spreyi, fırça ve küvette tazyikli duş suyu ile yıkadım, sıcak su tabi ki,  ara ara bakarım, temizlerim halbuki, bu sefer uzun sürmüş olmalı, veya o alt pislik gözüme çarpmamış olabilir, çünkü çok birikmiş, normal gündelik hayatın işini yaparken ayrıntıları atlıyoruz, bulaşığın temiz olması için asıl oraların temiz olması şart, sonra kaşığı, çatalı iyi yıkamıyor vs.  şimdi çalışıyor, bitince kitabını bulup daha nasıl temizleyebilirim diye bakacağım, çamaşır makinesi çalışmadan da deterjan haznesini temizleyeceğim, yine küfler birikmeye başlamış, siyah siyah gözüküyor, üşenmezsem alt kapağını da açıp temizlerim.

Eğitim ne kadar önemli, önemliymiş, konuşmayı bilmek bile eğitimden geçiyor çünkü, nurselde dün bir kadın örgü tarifi veriyor,  yalancı sık iğneyi anlatırken ip almak diyeceği yerde başını almak diyor, ip almayı anlamak kolay da başını almak anlaşılır bir şey değil, neyin başını alıyoruz, zor anladım vallahi, ip alıyoruz  dese anlayacağım da öyle deyince anlaşılmıyor ki, bilmek başka, anlatmak daha başka, hani bu aralar başını almak desen nerelere çekiliyor birde, ne günlere kaldık, yine aynı örnekten gidersek nursel neredeyse her tanıştığına senden iyi kaynana olur diyor, kendince espri yaptığını sanıyor ama karşıdaki bunu hakaret olarak algılayıp bozuluyor, dedim ya, eğitim şart, bilmiyorsan sus adam sansınlar, kızıma şapka/bere öreceğim o tarifle, yemekleri de izliyorum tabi, sonra size de yazayım yapıp beğendiklerimi, hatta şimdi başlayabilirim, bir işim yok şu anda, işlere başlayana kadar yani, ev işine, sayfanın adı yemek 2018, kaldı şurada 14 gün, artık 2017 yazılmaz, ben bir yıl önden gitmişim, düzeltmedim, yemek 2017 olacak.

Bir zamanlar, ki ben 2013’te izleyip yazmışım, dr. öz’de bir adam çıktı ve tavuğunuzu yıkamayın çünkü etrafa sıçrar ve bakteri oluşur, oraya değen şeylere geçer dedi, deyiş o deyiş, o gün bu gündür bu söz herkes tarafından, yani yemek ve sağlıkçılar tarafından tekrarlanır oldu, geçen gün yine nurselde çıkan diyetisyen söyledi aynı şeyi, suyun sıçradığı yere elma koyar onu yersek çiğ bakteri yemiş olurmuşuz, sormak yok, sorgulamak yok, yerine bir şey, bir fikir koymak yok, ancak alıp uygulamak var, ezbercilik, oğlum geçtiğimiz iki yıl ingilizce hazırlık okudu, bu yıl bölümünde okuyor, “eskiden ezberi yapamaz, beceremezdim, şimdi ise düşünmekte, problemleri anlamakta zorlanıyorum, ezberci olmuşum, en iyi dersim ingilizce artık, anla yani” dedi, ki şimdiye dek hep en kötü dersi ingilizceydi, beyne ne verirsen onu alıyor, tıpkı onun dediği gibi hazırcılığa alıştık bir kere, at gözlüğü ile yola devam ediyoruz, özellikle sn yıllarda çoğunluğumuz aklımızı, fikrimizi kiraya vermiş gibi dolanıyoruz ortalıkta, beynin de değişime uğrayabilen, körelebilen bir organ olduğunu unutmamamız gerek, o tavuğun yıkandığı yer kaynar su ve deterjanla temizlendiğinde bakteri kalır mı, kalmaz, bu söylenmiyor, düşünülmüyor bile, bir akıllı çıkıp bun söylemiyor, anca aynı şey tekrarlanıyor, bir geri zekalı bu lafı etti diye bütün dünya tavuğunu yıkamadan yiyor şimdi, belki üstünde pislik var, pislik bulaşmış, yok, yıkanmadan yenecek, balığı yıkadığımızda da aynı şey geçerli değil mi, veya eti, veya yumurtayı koyduğumuz yer, damladığı yer, yeni bir fikir yok, yaratıcılık yok, çünkü beyin yok, işte bu yeni bir fikir, yaşasın, o kadar bölüm izledim, birde aklımda kalan limonu yıkamak oldu, kullanmadan önce, ki onu zaten yapıyordum, başka bir bilgi yoktu o programda, demek ki sadece bizde değil bütün dünyada bir geri zekalılığa doğru evrilme var. Örnekten ne anlatmak istediğimi anladınız sanırım, sizinki ne alemde, çok deforme oldu mu, kendininkine bak diyorsanız benimki çok oldu zaten, oooo, hangi birini sayayım, uzun iş;))) Ama en ufak bir harekette, bir kalkışmada ben duymadım, görmedim, bilmiyorum, bak, beynim boş, boşaldı, onu diyen ben değildim diyecek olan insan sayısının hiçte az olmadığı kanısındayım, bunu görebilecek kadar kaldı beynimden. Neyse, yemekleri sonra yazarım, bir ara, iş uzadı, şimdi kahvaltı edeyim artık, geç oluyor.

***Yemekleri biraz yazdım, patenti benden, tarifleri nurselden olsa da son imzası benden, 100 program izliyorsam birini yazıyorum mesela, o yüzden gözü kapalı yapabilirsiniz, yemek yemeyi severim, yapmayı da severim, üşengeçliğim tutmadığında, yemekte öğrenmenin sonu yok, sınırı yok, pro’luğu hiç yok, daima acemisiniz bilmediğiniz bir yemek konusunda, yani yemek sonsuz ve sınırsız bir alan, ve ben o alanda gezinmeyi seviyorum, tabi ki kendim için, bütün gün ya yemek yapıyor ya da yemek programı izliyorum, sayfaya birkaç tane yazabildim, sonra yine yeni tarifler eklerim, yaşamanın tadını kaçırıyorlar, hiç değilse biraz ağız tadımız olsun, kulaktan kulağa yöntemi hala mevcut, üstelik işin kaynağından bu kulak, biri, bir anne her gün gözleme yapıyormuş mesela, tabi hazır yufkadan, baba bundan dertliymiş, daima eleştiriyormuş karısını, iki de lise, üniversite çağında çocukları var, evet, kadın çalışıyor, vakit bulamıyordur falan filan ama hayat ta hazır yufkadan gözleme ile geçmemeli, özellikle çocuklar için, o kazandığın para sadece gözlemeye dönüşüyorsa ne hükmü var o paranın, o parayı kazanmanın, sen onun kölesi, o senin değil, yaşayan, dünyada olan herkes sıcak bir yemeği hak eder, hele ki çocuğunsa.

Bulaşık makinesinin deterjan kapağını öne koyduğum tepsi engellemiş, deterjansız yıkamış, tepsinin yerini değiştirip daha kısa devrede bir daha çalıştırdım, hala yıkıyor, çamaşır makinesinin deterjan haznesini çıkarıp iç hazneye banyo deterjanı sıktım, fırçayla fırçaladım, dipleri, üst kısmı da dahil, suyu aldığı yer, duşla tazyikli su tuttum, kıyı köşeyi iyice görebilmek için telefonun fenerini kullandım, haznesini de aynı şekilde küvette fırçaladım, özellikle yumuşatıcının gittiği bir iç yol var, oraya dikkat edin, benim makineminki öyle en azından, en çok pislik orada birikmişti, alt kapağın haznesini ve kendini de, geri yerlerine yerleştirdikten sonra makinenin kendi kendini yıkama programına alarak boş çalıştırdım, sonra çamaşır doldurdum, çalıştırdım, haftasonu hava soğuk, dışarıda kar var, yapacak bir işiniz olsun diye ayrıntılı yazıyorum, maksat canınız sıkılmasın, yine günlerden cuma olduğunu ve doların hala 3.50 olduğunu, olan biteni bir nebze olsun unutturur belki, sizi düşündüğümden yani, ben hep içsel temizliğe önem veririm, dış cilaya değil, madden ve manen!!! Şimdi mola zamanı, saat 3 olmuş, öğleden sonra, ben kızıma bere örmeye devam.

***Aklınız çamaşır, bulaşık makinelerinizin haline takılı kaldı mı, bence de kalmalı, gördüklerim hiç hoş şeyler değildi, daha fazla ayrıntı vermeyeceğim, bir göz atın bakalım içeride neler olup bitiyor, el elin eşeğini türkü çığırararak ararmış, aklınızda olsun, yani demem o ki kendiniz yapın, o ayrıntılı temizlikten sonra makineden çıkan çamaşırlar daha bir temizmiş gibi göründü gözüme, artık bilemiyorum gerçekten öyle mi, hani bu ithal mallara ötv eklendi de bizde türk mallarına mecbur kaldık ya, alamıyoruz artık ithal elektronik eşya, buzdolabının plastik raflısına, bulaşık makinesinin plastik raflısına, hatta içi plastiğine, saraydaki makineler de Türk malı mıdır, klozetleri bile altınlı olduğuna göre değildir elbette, bize atılan kazık en usturuplusundan, para ver, istemediğini kullan.

Buzdolabımı değiştirmek istiyorum da, ondan derdim, küçük geliyor, daha büyüğünü almak istiyorum, ama piyasadakilerden, yani Türk malı buzdolaplarından çok daha iyi, sağlam ve güzel, değiştiremeyeceğim galiba bu gidişle, kıyamıyorum, 30 yıllık buzdolabım şimdi piyasada olanlardan kat kat iyi, hiç değilse rafları metal, ben alışmışım paldır küldür kullanmaya, tencereleri koyarken iki günde kırarım o plastik rafları, ondan korkum. Gerçi yabancı mallarda da artık eski kalite yok, onlarda da yok artık o metal raflar, onlarınki de genellikle cam.

***Baktı iş çığrından çıkmaya meylediyor, twit atmış, suriye ile ilgili kışkırmayın, kışkırtmayın diye, bükemediğin eli öpersin, öyle öptürürler, birde kışkırttıklarını susturan yine sen olursun, yine iyi, o sus diyince susuyor, o konuşun diyince konuşuyorlar, sadık köpekler gibi, iyi sıraya dizdi köpeklerini.

***Şapka/berem bitti, tam doğru olmamış örnek ama bir dahakine aynısını yaparım, ilmeği üstten değil en arkadan almam gerekiyormuş, kadın anlattı ama ben anlayamamışım bu seferde, bir günde bitti, nurselin facebook sayfasında var anlatımı, 15 aralık perşembe günü paylaşmış, kırmızı logolu ve 444 bin takipçili olan, bir sürü var, karışıyor, o yüzden yazdım ayrıntılı, arasan aradığını bulana kadar canın çıkıyor.

***Ne desen boş noktasındayız artık, bir patlamayı lanetlerken diğer tarafta başka bir patlama oluyor, sözler anlamsızlaşıyor, anlamını yitiriyor, her gün aynı şeyleri söylesek ne olacak, ne değişecek, orospu çocukları orospu çocukluğunu yapmaya devam edecek, birileri de konuşmaya, Allah hepimize akıl, fikir ve sabır versin.

***2012 yılında yaşar nuri öztürkün bir programda söylediği şeyleri yazmıştım, sayfaları var, o programda sorulan sorulardan biri de meleklerden bir şey istenir mi, meleklerden dilek dilemek günah mı idi, bu soruyu y.n.ö. pek çok kez cevapladı, ne istemirse Allahtan isteneceğini, dinimizde meleklerden istemenin yeri olmadığını pek çok kez söyledi, bu soruların bu kadar sıklıkta sorulmasının nedeni piyasadaki melek kitaplarıydı, çok büyük satış rakamları yaaptı o kitaplar, bu soruyu internet üzerinden soranlar bu sayfalar, yazı sebebiyle karşısında beni, yani bizler.bizi buldu şimdiye dek, özellikle sorunun yanına y.n.ö. de eklenmişse, ben de kıyısından köşesinden dahil oldum yani olaya, şimdi o kitapları yazan kadını yine bir kadın öldürmüş, bir okuyucusu, şeytani şeyler yazdığı için, kafasını karıştırdığı için, psikolojisini bozduğu için öldürdüğünü söylemiş, doğrudur, yanlıştır, haklıdır, haksızdır diyemem, şimdi buna ne denir bilmiyorum aslında, herkes ne konuştuğunu, ne yazdığını iki kere düşünecek desem ucu öyle açık ki dokunmayacağı kişi yok, kendime de, ama eğer bizim bir dinimiz varsa ve biz bu dinin öğretileriyle yaşıyorsak onun dediklerinin dışında fikir üretmemeliyiz diye düşünüyorum ben, çok katı kurallarla değil elbette, bana göre katı olmayan bir başkası için katı olabiliyor elbette, bunun da ucu açık, her neyse, düşüncem, meleklerden dilemek, istemek hıristiyanlıkta geçerli ise orada kalmalıydı, bize adapte etmeye çalışmak niye, bu ölümü haklı görmek anlamında değil, yanlışlığı görmek anlamında.

Umut vermek kolay, ondan kolay ne var, keşke olsa, gerçekleşse, ama o umutlar gerçekleşmediğinde ne olacak, yüzde yüz garantili umut vermek diye bir şey yok tabi, bin kişiye umut satarsın, sonuçsuz, bir tanesi de ters teper. Öldüren kadın çocuklara olan olumsuz etkisinden bahsetti, ben ilgiyi kuramamıştım, kitapçıda gördüm, çocuklarla ilgili bir kitap yayınlamış, son, yeni kitabı olmalı, yeni çıkanlar arasındaydı.

***Size haftasonu makineleri temizleyin dedim, ben gezdim, ben hafta içi temizlemiştim nasıl olsa, temizlediniz değil mi, boş boş yatmadınız herhalde iki gün boyunca, etrafta yılbaşı telaşı başlamış, pek telaşlı olmamakla beraber, ortalık sakin, çok hummalı bir sevinç, hazırlık göremedim, bilmiyorum bu iyiye gidiş mi yoksa kötüye gidiş mi ancak giyilen pantolonlar, özellikle kadınların, vücuda yapışık gibi, eskiden beden, boy öyle inceden bakmaz, geçirirdik bacağımıza, pantolon bulmuşuz da darı, bolu mu kalmış, şimdi çocuk giyim bile tam bedeninde, biz o kadar daralsa çocuk rahat edemez diye atardık küçülenler arasına, şimdi alırken o bedende alınıyor, yakışanı var, yakışmayanı var, kadınlarda yani, düz, dar, çıkık, inik, kalkık, basenli, basensiz, her türden popo haritası dolanıyor ortalıkta, popo röntgeni, en ince ayrıntısına kadar, ne varsa ortada, bu benim, ben buyum diyorlar adeta vücutlarıyla, bu kadarı bana ters, örtünmek için değil de daha çok göstermek için giyinilmiş gibi, eski kafalı mı oldum ne? Bu kadar insan böyle yaşayıp ben farklı düşündüğüme göre gariplik bende olmalı. Kızımın kaç pantolonu dolapta bekliyor öyle, belleri bolmuş, giymiyor, elbet bir gün giyer, giyerse giyer, giymezse ben ne yapayım, iki okul pantolonu var, siyah, biri giyiliyor diğeri giyilmiyor, neymiş paçaları bolmuş, herkes birbirine bakarak etkileniyor demek ki, onu bırak oğlum bile giymiyor bacağı bol olan pantolonları, geçen gün şunları da giy dedim, onları sen giy dedi bana, biliyorum öyle diyeceğini halbuki, zaman aralıklı olarak yaparız bu konuşmayı sık sık;)))

Doksanına merdiven dayamış bir kadın yanımda en incesinden bir aylaynır aldı, eye liner yani, Türkçe bilmeyenler için, en incesi olacakmış, inceden inceye seçti, beğendi, aldı, yaşımdan, başımdan utandım, ben kafa yormuyorum onun kadar, nasıl sürecek acaba, elleri titriyordur mutlaka, gözlerinin ne kadar gördüğü de şüpheli, hayat mı beni bıraktı ben mi hayatı bir anlayamadım gitti.

***Geçen gün biri eşiyle olan sıkıntılarından bahsetti, çok detaylı bile değil, ki ilk defa bahsediyor, çok sıkıcı geldi dinlemek, ben de öyle sıkıcı oluyor muyum bilmiyorum ama yine de yazacağım, benim yazma sizin de okumama özgürlüğünüz var nasıl olsa, evlenmeden öncesinden beri ayrılmayı düşündüğüm, düşlediğim bir evlilik yaşadım, hep ondan bir gün kurtulmanın hayaliyle, 25 yıl, bunu biliyoruz zaten, olan oldu bitti, bir yıldır yüzünü gördüğüm yok Allaha şükür, hatta geçenlerde bir sebeple eve geldi, yine görmedim yüzünü, yüzünü şeytan görsün, ben görmeyeyim, fazlasıyla görmüşüm zaten, iyi kötü de yaşıyorum, ekmek elden su gölden, daha ne olsun, ama kurtulabildim mi, mutlu muyum, hayır, kurtulamadım, mutlu da değilim, her daim yanımda sanki, bana onu yaptı, bana bunu etti, Allah belasını versin, yiyip bitiriyorum kendimi, değişen bir şey yok sanki, 25 yılımı öyle yedi, kalan 25’i de böyle yiyecek, kabusum sanki, bir türlü yolunda gitmiyor hayat, sağlığım iyi değil, ben iyi değilim, hayatta karşısına bir pezevenk çıkan ilk kadın benim sanki, son günlerde “mutsuzluk içime yer etmiş, gitmek bilmiyor herhalde” diye koydum kendi teşhisimi, veya ben bir melankolik, bir kafayı yemiş olmalıyım hayatı böyle kendime ve dolayısıyla çocuklarıma zehir ettiğim için dedim, her an karşılarında hüzzam makamında bir anne, yıllardır aynı terane, ben kederliyim, sen yolladın, o da gitti, daha neyini dert ediyorsun, mır mır mır mır, hatta bir kader arkadaşıma 3,4 gün önce “kendimiz için, çocuklarımız için hayata devam etmeyi başarmalıyız, onlar yaşıyorlar, biz aynı yerde sayıp duruyoruz” dedim, ben bunu derken o tayland daydı çünkü, 15 günlüğüne, bu halimden sıyrılma, hayatı yeniden yaşama moduna geçmeye karar verdim, hatta uygulamaya da geçtim, değişime açtım kendimi, değişmek için çaba göstermeye başladım, cumartesi günü evde kızımla yalnızdık, sabahtan akşama “bugün hiç sıkılmadım, çok eğlenceli geçti, genellikle sıkılıyorum” dedi, yani sonuç bile verdi anında, evde eğlenceli bir şey mi yaptık, yooo, ben değiştim, belki biraz, ona da sirayet etti, demek ki ben de bunun ayrımına varacak noktaya gelmişim, buna hazırmışım, benim inançlı yanım da baskındır, son zamanlarda çok yazmamış olsam da, o ilk kötü zamanlarımda ışık elçi den, şanal günseli den çok yardım, destek aldım, kişisel değil, genel, tv’den, manevi anlamda, haklarını yemeyeyim, onlarla atlattım o kötü günleri, hepimizin zaman zaman kötü hissettiği zamanlar oluyor, biz sadece maddesel değil manevi yanı da olan varlıklarız, iyi ki öyleyiz, dün, o cumartesinin ertesi günü olan pazar günü bir beyle karşılaştım kitapçıda, bir bay, bayan daha doğrusu, beyle konuştuk ama daha çok, ben bir laf attım ortaya, onlar da pası aldılar sağolsunlar, adı Ramazan Şahin’di, eğer yanlış hatırlamıyorsam, yaşam koçluğu yapıyormuş, bu işlerle ilgili ve bilgili bir bey, onu affetmem gerektiğini, bunu yapmadığım sürece hayatıma devam edemeyeceğimi, aynı noktada sayıp duracağımı söyledi bana, yanımda bir cesetle geziyormuşum, onu yanımda gezdiriyormuşum ve ondan kurtulmalıymışım, onu affettiğimi Allaha söylemeliymişim, Allah içimi biliyor, hayatta affetmem dermişim, şaka, dünden beri dedim demesine ama içten mi dedim dıştan mı dedim orasını Allah biliyor, artık yanımda olmayan onu yanımda, benliğimde taşımak istemiyorum, bildiği yere gitsin, gitti zaten, gönderdim, ha, bir de kitap önerdi, seda dikerin giden erkek yoktur kitabını, sonuçta sen gönderirsin, bilinçli veya bilinçsiz olarak, seda dikeri ben de beğenirim zaten, bu alanda iyi olan bir isim, bu alanda iyi olmayan, şarlatan olan da pek çok isim var, seda diker in kitaplarını okumadım, ama epeydir görmemiştim, çoktandır, geçenlerde nurselde çıktı, belki fazla tv izlemediğim için görmemişimdir, veya o ilk çıkış hızlarımkesildiği için de olabilir bu, ve o bey bana bu karşılaşmanın tesadüf olmadığını da söyledi, bence de, üstelik tam da böyle düşünürken karşıma çıkmış olması boşuna değil, iyi olacak hastanın doktor ayağına gelir derler, hatta bir bonus bile verdi, sen onu affettiğin, bıraktığın andan itibaren o Allaha emanet dedi, yani tersi anlamda, daha ne isterim, affettim gitti, affetmedim de affettim yani, benim yapamadığımı, yapamayacağımı o yapacak olduktan sonra, verdim gitti, ama bunu ondan çok kendim için istiyorum çünkü bu hayat böyle geçmez. geçmemeli, hafızaya bir format atmak gerek, sıfırladın mı, hatırlamadığında oldu bitti. Çok mu uzun oldu?  Varsa bir sıkıntınız, derdiniz bırakın ucunu, unutun, silin defterden, hafızadan, affedin gitsin, o affetmek aslında unutmak demek belkide, ben unutmak olarak algılıyorum, yoksa affedilecek bir yanı yokta, dur bakalım ben becerebilecek miyim, 25 yıl öyle yaşamışım sonuçta, her gün her dakika ona söverek, kendim yapabilmiş gibi ahkam kesmeye başladım bile.

Dün bir arkadaşım anlattı, kendi hep çalıştı ve evi büyük oranda kocasına bıraktığı için evle pek ilgisi yok, deyim yerindeyse erkek gibi oldu, bir erkek iş arkadaşı mutfak yaptıracağını söylemiş, hayırdır, senin mutfakla ne ilgin var, niye yaptırıyorsun diye sormuş, kendi de biraz uzak olduğu için bu işlere, dedim ya erkek gibi oldu diye, adam “benim değil ama eşimin bütün vakti orada geçiyor, ben de onun yaptıklarını yiyorum sonuçta, o mutlu olduğunda ben de mutluyum” demiş, çok şaşırdım dedi arkadaşım, onların evinde de roller tersine çevrildiği için, kendisi para getiren olarak kocasına hükmettiği, hiçlediği için şaşırmış olmalı, ki bunun için onu çok kez uyardım, burada gönül rahatlığıyla yazabilirim yani, bana kocamın yaptığını o kocasına yapmaktaydı, kazandığı paranın gücü ile, şimdi bana ne yapabiliyor kocam, yani eski kocam, parasız kalamak bile onunla olmaktan iyidir, hiç değilse sadece param yok diye üzülürsün, öbür türlü çok daha fazla sebep oluyor üzülmak için, bunu, o mutfak yaptıran adamın anladığını anlayabilene ne mutlu, yok değilse sonuç uçurum, kimse kimsenin zulmünü çekmek için gelmiyor hayata, tek başına hayat, tek başına mutluluk diye bir şey yok, olsaydı daha bir yıl önce bana çocukların da senin olsun diyen adam şimdi çocuklarına paraları akıtmazdı, geçti tabi, uğurlar ola, affeder miyim, affetmem, ama unutabilirim, belki, bilemiyorum, yavaş yavaş, çünkü artık intikam bile istemiyorum, leşi, kokusu gitsin üstümden, hayatımdan başka bir şey istemiyorum. Ben onu yanımda, aklımda tuttuğum sürece Allah ona ilişmezmiş, ta ki ben onunla kozumu paylaşmayı bitirene dek, bu kafamda bile olsa, ben koruyormuşum yani onu, onu aklımda tutarak, bu durumda ışık hızında bitirmeliyim, her ne kadar intikam istemiyorum desem de bir hesaba çekildiğini görmek, yanına kalmadığını görmek içime soğuk su serper.

Aslına bakarsanız bir şey yapmasına bile gerek yok, asıl yapılacak olanını ben yaptım zaten, kendim için, hayatının geri kalan kısmında doymak, yaşamak için markete gitmek, emek, çaba vermek zorunda kalacak olması, kendi derdi, tasasını, sorumluluğunu çekecek olması da benim için yeterli, üstelik bütün bunları onun için benim yapacağım yerde kendinin yapacak olması bana yeter de artar bile, ki şu an öyle, geç onu kendi yapmasa birine yaptırsa bile yine bana yeter, ben yapmayacak olduktan sonra, telefonda çocuklarıma marketten geldiği için ellerinde poşet olduğunu, biraz sonra konuşmalarını söylemesi bile benim için doyumsuz mutluluk mesela, veya tayland dan veya başka yerden geldiğinde kirli çamaşır poşetlerini benim başıma ekecek olmaması benim için en büyük mutluluk, yoksa bildiği yere gitsin, umurum değil, benim başıma ekşimesin de, çok şey istemiyorum yani, ben küçük şeylerle de mutlu olmasını bilirim, hep bildim, hayatın en basit yanlarını kendi için kendi yaşasın yeterli,  siz anlayın ondan sıtkımın ne kadar sıyrıldığını, ne kadar hazzetmediğimi, onun zulmünden kurtulmak için ne azaplar çektiğimi, ne kadar nefret ettiğimi, her gün niye ortalık yere bıraktığı terliklerini tekmelediğimi, önce tekmeleyip sonra vazife icabı kaldırdığımı, Allahıma bin şükürler olsun bu günlerim için, yaşasın ve kendi görsün hayatın ne demek olduğunu, birinin başına çöreklenmenin, çöreklenmemenin farkını, bulsun bakalım benim gibi çörekleteni, arada çocuklarım, çocuklarımın hatırı olmasa, namusum, şerefim olmasa ben de yapmazdım, onların hatırına çektim ne çektiysem, arlı arından utanır, arsız sanır ki benden korkuyor. Bol buldum diye suyunu çıkarırsan öyle elinde boş bardakla kalırsın. Ömrüm boyunca bunun için dua ettim, bensiz kalıp benim kendi için yaptıklarımı yapmak zorunda kalmasına, şimdi seyreyleme zamanı. Pek bir küçümsemişti beni, yaptıklarımı, onca çabamı, şimdi bulsun bakalım hem yaptırıp hem de küçümseyebileceği birini, seyredelim.

Ona parayı, bana da parasızlığı veren de o değil mi, kim bilir ne deneyler, deneyimler yaptı nefsimizin üstünde, imkanları kısıtlı değil sonuçta, ona veriyorsa bana niye vermesin, bana vermiyorsa ona niye versin, ona verdiği için o sevgili kulu, ben sevmediği kulu muyum, veya tam tersi, hiç bilemeyiz, bilemediğimiz öyle çok şey var ki,  paylaşım dengesi kontrolörlüğü yapıyor olabilir mesela bu fırsatla, yine bu fırsatla içindeki kötüyü ortaya çıkarıp işte bu sensin, bak aynaya, kendi aynana, kendini gör, benim gördüğümü gör diyecek te olabilir, hiç bilemeyiz neler olduğunu, ne amaçla olduğunu, çekilen her azapta o azabı tetikleyenlerin eli, parmağı var çünkü, o azabı çekenin çektiği azaba gönlünün razı olduğunu hiç sanmıyorum Allahın, hepimizin bir beni var, benden içeru. Onun insanlık sınavı ben, benim insanlık sınavım ise o olmuş. Bu suretle kimilerine cehenneminin odunlarını biriktirmiş olmalı, ne demişti şenay yangel, cehennemde ateş yoktur, herkes cehenneme odununu, ateşini kendisi götürür. Bedenlerimiz erkek veya kadın, ruhların erkek veya kadın ayrımı yok sanırım, hepimiz birbirinin aynısıyız ruhlar aleminde, ve aynı, eşit şekilde hesaba çekileceğiz, farklılıklarımız işte bu yolla ortaya çıkıyor olmalı, iyiliklerimiz ve kötülüklerimizle, bunları unuttuk tabi, sildik hafızalarımızdan, unuttuk, sıfırladık, Allahı unuttuk parayı Allah yaptık, peki para bize Allah olabildi mi, kimi zaman kıçını döndü, kimi zaman dilini çıkarıp nanik yaptı, eğlendi bizimle, belki de gerçek Allahı hatırlamanın, gerçek uyanmanın zamanı şimdidir, gerçeğe uyanmanın, onca karışıklığın, zihinlerdeki bulanıklığın, dünyanın sonu gelmiş, gelecekmiş gibi hissetmemizin gerçek sebebi budur belki, bunu kim bilebilir. Sadece biz değil, bütün dünya karman çorman, ne hukuk tanınıyor ne devletler otoritesini sürdürebiliyor, ölen ölür kalan sağlar bizimdir modunda yaşıyoruz artık, dümya o bildiğimiz dünya değil artık, ölenin üstüne bir toprak, oldu, bitti, tamam, ertesi güne devam, normal mi bütün bunlar, normal bir hayatı mı yaşıyoruz sizce? Bu son paragrafı ben bile beğendim, dan brown un yerini alırım yakında.

 Ben de bütün bunların sözel elçilerinden biriyimdir belki, kim bilir, bir dan brown umdur, her yaşananın, yaşananların boşuna olduğunu kim söyleyebilir, belki bunu, bunları söylemek için hamdım, piştim, üstelik sizinle beraber piştim. Mevlevilik, evliyalık, dervişlik, ermişlik bizim kökenlerimizde fazlasıyla mevcut, yok mu oldu kökten, bu çağın mevlanaları, evliyaları, dervişleri, ermişleri yok mudur, ben illa o mertebedeyim, ben ona layığım demiyorum, ama bir insan için istenebilecek en üst mertebe odur herhalde, ben veya başkaları, hala birileri var, olmalı, bu dünya iyilerin yüzü suyu hürmetine dönmüyor mu? Allah hepimizi iyilerden eylesin. 

*Yazık, kimseye de söyleyemiyormuş evden log out olduğunu, çok üzülüyorum haline, derdini içine atıyor adamcağız, dün yediğin hurmalar gün gelir seni tırmalar, paralarınla mutluluklar dilerim sana, okşa, okşa, sev paralarını, çok seversin bilirim, ve paranla satın aldıklarına. Ben bir seçim yaptım, ya o azap içinde yaşayacak ya da her şeyi tepip istediğim hayatı yaşayacaktım ve yaşamayı seçtim, hiç pişman değilim, olmak gibi de bir niyetim yok, ve sonuçta, sonuç olarak çocuklarım da benimle aynı fikirdeler, iyi ki onu başımdan def ettiğim konusunda, hatta geç bile kalmışsın diyorlar, ki bunu söyledikleri kişi sonuçta babaları, üç tane meleğim var benim, her biri ayrı ayrı ciddi anlamda melek olan, onun neyi var? Ve bundan sonra yaşayacağız hayatı, onun kara gölgesi hayatımızda olmadan. Ona olan kahrımdan çocuklarımı görmedi gözüm, gözü kör olasıca, yanımda yok zaten, aklımda da olmayacak, sileceğim bir güzel aklımdan. 

*Mutlu olma umudumu, ümidimi kaybetmiştim, paralı veya parasız olmakla bağlantılı değildi bu hal, paralı da olsam, parasız da olsam ben her an her şey için, yüz liralık bir şey için bile dayak yeme riskiyle karşı karşıyaydım, bunu kendinde hak görüyordu pezevenk, keyfiyetten, daha ilk günden beri, onu hiç yanımda görmeyen ve soranlara, kedinin pisliğini örtmesi gibi, ezile büzüle, içim burularak ama gülümsemeye çalışarak iyi, çalışıyor demekten, evli ama daima yalnız olmaktan, her şeyle yalnız başına savaşmaktan bıkıp usanmıştım, içimi daraltıyordu böyle aşağılayıcı bir biçimde yaşamak, var ama yok bir adamla, beni yok sayana, kişiliğimi yok etmeye çalışan bir adamla yaşıyor olmak, ben de gerçek yalnızlığı seçtim, hiç değilse ne olduğumu bilirim ve kafam rahat olur hiç diyilse, adı var ama kendi yok bir adamla yaşama azabından kurtulmak için, ilerki bir gün bile asla mutlu olamayacağının umutsuzluğu ile yaşamak kadar beter bir şey yok, düşüncesi bile yiyip bitiriyor insanı, yaşıyorsun ve bir gün bile asla mutlu olmayacağını bilerek yaşıyorsun, düşünsenize hiç umut yok ilerisi için, şimdi belki o zamanki kadar param yok ama umudum var, bir gün mutlu olabilirim umudu, ve şu anda da beni mutsuz etme hakkını kendinde gören, mutsuzluğumu tetikleyen biri yok etrafımda, işte paha biçilemez olan bu, onunla olsam trilyonlarım dahi olsa mutlu olmayacaktım, asla, öyle bir umut yoktu, parayla saadet olmuyor. Şimdi o utanıyor söylemeye, ben göğsümü gere gere söylüyorum, oh be, kurtuldum diye, fark burada işte.

Bunu niye yazdım durup dururken şimdi, oğlumla dün biraz hayal kurduk ta, içimde bir kıpırtı hissettim, yıllardır olmayan o kıpırtıyı fark ettim de, içimde sönmüş olan o ışığı, ondan, istediği kadar param olsun, onun hizmetçisi, astı, kölesi, emir uşağı bendim, bundan böyle bana kimse akşamdan kalan bulaşığı sabah toplarken her aklına estiğinde “bunları akşamdan toplasaydın” diyemeyecek, ben de “sabah sen mi topluyorsun benimle beraber, sabah toplayan da ben, akşam toplayan da ben, bundan sana ne” demek zorunda kalmayacağım, yapıyorum zaten, kes sesini yapılana şükret, yooo, sokacak ya yılan dilini, hem yapacağım hem de laf çekeceğim, git nerede buluyorsan bul öylesini, veya benim sırtımdan yaşanan bir evde gerinip bana “kızım büyüdü de ev temizlik gördü” diye espri yapamayacak mesela, o esprisini aynen şimdi yaptığım gibi geri teperim, bu şartlar altında özgür olabilir mi insan, olamaz, bakınca, iyi salakmışım, az buz değil, iyi çekmişim yine de onu, iyi dayanmışım. Özgürlüğüm için her şeye değer.

Sabahtan beri her yer sis, göz gözü görmüyor, 50 metreden ötesi yok, gözükmüyor, her yer kırağı, bütün otlar, ağaçlar buz tutmuş, bembeyaz, bugün çok daha soğuk. Dün gece -12 imiş, bu gece de aynı olacak, sonrasında birkaç derece yükseliyor, daha ocağı görmedik, ocak var, şubat var, işimiz çok.

***Şu yöntemi ona da uygulasak, şu ismi lazım değile, ismi malum olana, hep birlikte affetsek, unutsak bir faydası olur mu ki, verir mi yine Allah cezasını?

***Rus büyükelçisinin öldürülmesiyle ilgili olarak facebookta biri “Verdiniz Piçlere gazı.. Vatan-Millet-Sakarya dediniz. Gitti Rusya elçisini katletti. “Elçiye Zeval Olmaz” Lafını bilmez misiniz? İt oğlu itler!” demiş, ben de söylesem çok farklı bir şey söylemem, ama fetö ayağı vardı deniyor, öyleyse iş biraz değişir tabi, 15 aralık perşembe günü banu avar şöyle demişti; 

Dısişleri bakanı açıkladı:
“27 Aralıkta Moskova’da Türkiye İran ve Rusya Suriye meselesi için masaya oturacak”

26 Aralıkta ABD /CIA provokasyonlarına dikkat!

***Büyükelçiyi öldüren polisi öldüren polis te öldürüldü diye duydum, doğru mudur bilmiyorum, eğer öyle ise iş karışık diyeceğim ama demeyeyim, çünkü o zaman iş belli, kimin yaptığı, yaptırdığı yani, derinnnn devlet.

*Bu konuda süleyman soylunun açıklaması şöyle, “saldırgan mevlut mert altıntaş 2,5 yıldır çevik kuvvette görevliydi, başımız sağolsun” bu başımız sağ olsun saldırgan için söylenmiş elbette, büyükelçi için değil, demek ki çok derin bir devlet söz konusu. 6 kez erdoğanın mitinglerinde görevlendirilmiş, en son olarak erdoğan el nusra örgütünden olduğunu söyledi, el nusra kendine de uzak bir örgüt değil, katliam sırasında suriyeyi, halepi unutmayın diye bağırmış, suriye, halep diye en çok bağıran, yırtınan kim, kimin başının altından çıktığı açıkça belli, günlerdir rus ve iran büyükelçiliklerinin önleri dolu, buna engel olmayan, gaz sıkmayan, coplamayan kim, onun polisleri, daha ne konuşuyoruz burda, yapan belli, birde tv’lerde çocuklar çıkarılıp ağlatılıyor halepte çocuklar ölüyor diye, haberlerde, atv de, başka kanallarda da gördüm, geleceğin psikopat suikastçilerini yetiştiriyorlar.

***”Şu karşı yaylada göç katar katar” diyen kişi bunların olacağını önceden öngörmüş olabilir mi? Birlikte trabzon üstünde uçak turuna çıktıkları katar emirine “şu karşı yaylalar benumdur da” demiş, bizim laz diyeceğim ama, laz değil ama, bildiğim kadarıyla ermeni, bu arada bir parantez açayım, (o bölgede, karadeniz bölgesinde yaşayan ermeni kökenli vatandaşların, yani hemşinlilerin geneli hdp-pkk’yı destekliyorlar, öyle veya böyle hepsi ayrılıkçı yani) katar emiri “oralara oteller yapayım, araplarımı da doldurayım” demiş, benim bildiğim en az 5 yıldır bir arap akını var trabzona, son vuruşu yapmaya hazırlanıyor sanırım katar emiri, biri de memnuniyetle kabul etmiş, denizi doldurup yeni havaalanı yapacak, eski havaalanını da katar köyü yapacakmış, havaalanı trabzonun çıkışında, rize tarafında, rize ve artvin, gün gelip o da lazlaşıp “bundan ötesi benumdur da” derse ne olacak?

Amtalyada beş yıldızlı oteller boş duruyor, bu sene ruslar gelmediği için, oraya buyur edelim sizi emirim, hem fazladan masrafa girmemiş olursunuz, oteller yapmanıza mahal kalmaz, antalyanın sıcağı onlarda da var, onlar trabzonun serinini istiyorlar.

***Zorlu kış şartlarında okul servisi gecikince iş başa düştü, bakındım ama oğlum da uyuyordu, sen götür diye de uyandırmaya kıyamadım, mecburen çıktım, yoksa beni kimse çıkaramazdı bu soğukta dışarı, bırrrr, içim dondu, çok soğuk. Sabah saat 9 ve -11 dışarısı, akşam birkaç santim kar da yağmış. İbne herif, cam balkonumuzu da yapmadı, donuyoruz, ev ısınmıyor hiç, eliz cam balkon, sahibi de yücel adı, buradan birileri okuyup 3-5 iş kaçırır belki de intikamım alınmış olur, onun için yazıyorum adını, verdiği sözü tutmadı sonuçta. Onu da mı affediyim, yok, affetmiycem, bana ne, onun yüzünden üşüyorum şimdi, kış planımı altüst etti, ulan her kötülük affedilecekti madem biz niye kötü olmadık, ilahi düzen diye bir şey var sonuçta, ilahi adalet, ben sordum ben yanıtladım, peki o zaman, işler Allaha havale.

Bugün 21 aralık, kışın başlangıcıymış, başlangıcı buysa devamı nasıl olur acaba?

***Twitburç bugün kendinle barış, ne olmadığınla değil ne olduğunla yüzleş demiş, yine bugün hayat yaşamı aramak değil kendimizi aramaktır, demiş, benim bugünlerde yaşadıklarımla, hissettiklerimle ne kadar benzeşiyor, evren hepimiz için aynı dönüyor, ama ancak anlayabilenler, hissedebilenler farkı fark ediyor.

***Doksan bin sarkamış şehidimizin, her hatırlayışta, her yıldönünde burnumun direği sızlıyor, ve bütün devrim, vatan şehitlerimizin ruhları şad olsun. Dün bir beş dakika kadar vatanım sensine baktım, atamın bağımsızlık bildirgesi okunuyordu vatanın her yerinde, türkçe, lazca, kürtçe, bilinen yerel her dilde, tüylerim diken diken oldu, o ne büyük adammış ki her şeyi yoktan var etmiş, o büyük yokluğa  rağmen, onun da ruhu şad olsun. onun değerini, kıymetini bilmeyenlere bu vatanda yaşamak haram olsun, 22 aralık sarıkamış şehitleri gününde, yıldönümünde rizedeki Atatürk heykelinin kaldırılmış olması da ayrı bir maskaralık, rize ile sarıkamış arasında 200 km yoktur sanırım, pislikler. Vatanım sensini izlemem lazım sanırım, ama en başından başlayarak.

***Yine günlerden cuma, dolar yine 3.5, dört cumadır 3,5 diye yazıyorum, yerini sabitledi anlaşılan, inmeyeceği belli de daha da çıkarsa işte o felaket olur. Onca dolar bozduruldu, lafta, ne oldu, hepsi havaya mı uçtu, sıfıra sıfır elde var yine sıfır, bozdurulan dolarları şirketler satın aldı deniyor, doların piasaya sürülmesi için bir tuzak mıydı bütün bunlar.

***Geçen hafta aldığım kokmuş, bozuk balıktan sonra balık almaya korkar oldum, oğlum da illa balık isterim diyince markette mecburen hamsi aldım, en azından ucuz olduğundan daha bol satılıyordur ve tazedir diye, yoksa hiç işim olmaz, ayıklaması uzun iş, ayıklanmışını da almam zaten, alınca az da almam, 2 kilo, bize ancak yetiyor, 4 kişi, ayıklayınca, pişince azalıyor zaten, 1,5 saatte ayıkladım dün, kılçıksız tabi, pilav kılçıkla pişmez, pilavı, dizmesi derken 2-3 saati buldu, yazayım tarifini, yemek 2017’ye.

Geçen hafta aldığım balığa 65 lira vermiştim, hamsiye 30 lira verdim, bundan sonra da balık yerine hamsi alacağıma göre, ki öyle karar verdim, market her hafta 30 lira zarar edecek, bahşişi de cabası, ben bir kere attım 65 lirayı çöpe, market her hafta zararda, bu da benden kapak olsun markete;))) İflas edecekler.

Kış yeşilliksiz geçmez, her markete gidişte yeşil alıyorum, ıspanak ve kara lahana, kar yağdı beri nasıl güzellendiler, ıspanak tarifini yazmıştım, kara lahana sarmasını da sonra yazarım, pazı da yeşil ama hem ıspanak kadar lezzetli değil hem de işi daha çok, eskiden kilolarca aldığım meyveyi çok çok azalttım, üçer, beşer kilodan üçer beşer taneye düştü, meyveleri sıraya koyup almak lazım, ne neye ne etki ediyor tam olarak bilmediğimizden, bir hafta birini aldıysak onu 1,2 hafta almamakta, yememekte fayda var, bir ara verilmeli, yaz meyveleri nasıl, en fazla 1 ay boyunca var ve vücudu etkileyecek kadar kalmıyor sezonda, ama kış meyveleri öyle değil, depolama şartları da farklı artık, bütün kış bulunuyorlar, o yüzden aralıklı yemek lazım, nar kanı sulandırıyor mesela, fena halde, kadınlar için tehlikeli, herkes için, özellikle de çocuklar için, burun kanaması sebebiyle, nar yüzünden kızımın burnu çok kanadı küçükken, portakal sivilce yapıyormuş, çok fazla mandalin, portakal yendiğinde avuç içleri ve ayak altları sararıyor, bu ve bu gibi zararlardan korunmak için meyveleri farklı ve değiştirerek ve yeterli miktarda tüketmek gerek, oğlum mandalin, portakalı çok yer, el, ayakları sapsarı olurdu, sonra sivilceleri oldu, belkide bu yüzden. Hani suyu bile marka değiştirerek kullanın diyorlar ya, gerçi bunu yapamıyorum ama, yiyeceklerde de hep aynı şeyde ısrarlı olmamak, çocukların neyi ne kadar yediklerine dikkat etmek gerek, en iyisi suyu başından tutup markette halletmek, ona göre alışveriş etmek.

Artık, yani bu mevsimde, yaz sebzelerini almıyorum, hiç işim olmaz, salatalık, domates, yeşil, kırmızı biber, her şey mevsiminde güzel, ama domatesten güzeli yok, bütün meyve sebzelerin içinde, en güzel şey, ama tabi ki mevsiminde. Zaten bundan sonra ve sonraki kışlarda tezgahta göremeyeceğiz artık gibi, antalyaya 23 yıldır ilk defa kar yağmış, antalya, mersin kar altında ve hiç öyle az buz bir kar değil, böyle giderse kışlar, ki öyle gideceğini belgeselde görmüştük, akdeniz bölgesinde seracılık biter. Ve meyveyi azalttım beri param bereketlendi, önceden yetiştiremiyordum haftalık parayı, şimdi artıyor, bitiremiyorum bile, neya harcasam diye aranıyorum, demek ki meyve denen şey pahalıymış. Ama elmanın bilinen bir zararı yok bildiğim kadarıyla, onu yine alıyorum bolca, ama soyarak yemek gerekiyor, çünkü kabuğu mumlu, elma, armut, ayva, hepsi soyularak yenmek zorunda, yıkamak yetmez, sadece amasya elmasında yok, sanırım yani, onun da vakti geçti, yok artık piyasada.

***Şenay yangel bir yazı paylaşmış facebookta, aynen alıp kopyaladım, adeta kendimi gördüm, buldum o yazıda, siz de okuyun istedim, tabi anlayan, bilen gözler, ruhlar için.

#2017 Sorgulamak gerek bazen kendimizi yaşadıklarımızı yaşattıklarımızı,
Benliğimizi bilinçaltımızı yalnızlıklarımızı kırgınlıklarımızı ve kızgınlıklarımızı
Anlamak için var olmak için yeniden başlayabilmek için,
Bilginin peşinden gitmek lazım,
Karanlığı gerçeğin gücü ile yırtıp atabilmek için,
Sevmek lazım zorluklar karşısında güçlü kalabilmek sabırlı olabilmek için,
Sevmek inanmak lazım önce seni yaradanı sonra kendini sonra yaşamı

Tekrarlardan uzaklaşmak lazım kendini bulabilmen
Kendini sevebilmen arınabilmen özün güzelliğini ortaya koyabilmen için,
Susmayı da sözünü yükseltmeyi de bilmek lazım
Mana aleminin sırrına vakıf olup sırrı çözebilmek yaşam yolunun engebeli geçişlerinde
Rehberlik edebilmek için,

Öğrenmek lazım hayatın derslerini anlamak hissetmek lazım,
Yıkıldığın yerden yeniden toparlanmak için her gecenin bir sabahı olduğunun
Bilincine ermek düşten gerçeğe uyanmak fark etmek yenilenmek lazım
Hamdım piştim yandım diyebilmek uyanıklık haline erişebilmek için,
Vazgeçmeden sevmek her doğan günün kıymetinin getirilerinin mucizelerini görmek lazım geç kalmamak için keşkelerine yenilerini eklememek için
sağlıkla aldığın her nefese şükretmek lazım ve gün doldurmaya değil günü zenginleştirmeye yaşanabilir kılmaya çalışmak emek vermek lazım.

2017 nin hepinize tekrarlardan uzak uyanışlar getirmesi dileği ile
Gökler rehberiniz yolunuz ışık olsun…
Dr.Astrolog Şenay Devi YANGEL

***Işid iki askerimizi diri diri yakmış, videosu var, izledim, korkunç, ve sonunda da bir türk ışidli çıkıp tehdit etmiş, bu topraklardan gitmezseniz hepinizi böyle yakacağız diye.

***Sayın Özer Ozankaya şöyle demiş dün, “Bize Sevr’i dayattılar,.. ” diyor. “Biz” kimdi, onun adı yok mu? Sevr Osmanlı’ya dayatıldı. Peki Osmanlı neden “Sevr” gibi Türk ulusunu ve yurdunu yok edici bir andlaşma dayatılacak, Osmanlı Halife/ sultanınca kabul edilecek ölçüde utanç verici bir güçsüz duruma düşmüştü? Bunu neden açıklamıyorsun? Bunu açıklasa, AKP’nin de Türk ulusu ve yurdunu aynı yokoluşa sürüklediği ortaya çıkacak. AKP ANAYASA önermesi, Sevr’i kendi elimizle boynumuza geçirmek önermesidir, kanısındayım.”

***Geçen ay tufandan önce belgeselini izledikten ve iklim değişikliği konusunda iyice bilgilendikten sonra, avrupada havanın soğuyacağı teziyle, suların, yiyeceklerin donabileceğini söylemiştim, belki o an içinizden ne saçmalıyor bu kadın diye geçirdiniz, bilemem, halde meyveler donmaya başlamış, soğuk hava depolarını ısıtmaya çalışıyorlarmış, artık geleceği gördüğüm konusunda hemfikirizdir herhalde, her ne kadar bu bir kehanet olmasa da, bu görünen köy, bense kılavuzu. 

***2017 aşk ve değişim yılıymış, twitburç, zeynep turan öyle demiş, her yeni yıla başlarken yeni umutlar, geçen yıl içinse zaten kötüydü demeler, ama geçen yılbaşında da ona iyi demiştiniz hatırlarsanız, o unutuldu nasıl olsa  gerçi değişim yılı oluşunun etkileri şimdiden görülmekte zaten. Son günlerde dışarı bakan düş kurar, içeri bakan uyanır demiş, mutluluk doğru kararlarla gelir demiş, ruhunuzun ilacı esneklik demiş, ruhunuzun ilacı esneklik başlıklı yazıda travmalardan kurtulmayı anlatıyor, yani benim şu anki durumumu, sizin için kısa bir özetini aldım, dün paylaşmış, 25 aralık pazar günü, ama 10 aralıkta yazılmış yazı, son günlerde yaşadıklarım, hissettiklerimle birebir uyumlu, siz bile inanamayacaksınız.

Yaşadıklarımız, ruhsal olarak bizi yorduğunda bin bir türlü çözüm ararız. Bir bardak kırıldığında o bardak asla eski haline dönmez. Çatlak izleri her zaman gözünüzün önünde durur. Tıpkı kapanmayan yaralarınız gibi…Birçok insan yaşam standartlarından, ilişkilerinin çıkmazlarından yaşam sevincini kaybetmeye başladı ve dayanıklılık oranı azaldı. Başa çıkamadığınız dertleriniz hayatınızı ele geçirir oldu. Her insan, yaşadığı acıya farklı bir tepki veriyor. Bir insan yaşadığı travmatik olaydan daha çabuk sıyrılabiliyorken, bir başkası daha çok yaralanıp, kötü bir durumun üstesinden gelemeyebiliyor. Peki, burada ne yapmak lazım? Özellikle de ikinci örnekteki kişi biz isek…Esnek olma kabiliyeti; kriz anlarında, kötü yaşanmışlıklarda ruhsal olarak esneklik gösterebilen kişiler, kötü olayları daha çabuk atlatıp, yaşama geri dönebiliyorlar. Sadece kişisel hayatlarınızda değil, toplumsal olaylarda da ihtiyacınız olan şey: Esneklik. Bir anlamda yaşananlarla aranıza mesafe koymak. Bu mesafeyi ince camdan bir duvar gibi düşünebilirsiniz. Tabii ki yaşananlara kulaklarınızı tıkayıp, gözlerinizi yumamazsınız ama aranıza bir mesafe koyarak, değerlendirebilirsiniz. Kimsenin kalbi taştan değil, görün, duyun, hem kendi derdinize, hem başkalarının derdine derman olmaya çalışın. Ama üstünüze yapışmasına izin vermeyin! O ince, camdan duvarla kendi ruhsal sağlığınızı koruyun. Zor zamanların üstesinden mizahla gelin. İdealler belirleyin. Günlerinizin, yıllarınızın avucunuzun içinden akıp gitmesine izin vermeyin. Bugün gerçekleştiremediğiniz hayalinizi, harekete geçemediğiniz için yapamadınız. Yarına ertelediğiniz her şeyi kendinizden çalıyorsunuz. Eğer bir gün yaşlandığınızda hayatınızın anlamsız ve kopuk film kareleri gibi görmek istemiyorsanız, kendi hayatınızın başrol oyuncusu olun. Hayatınızın merkezinde olun ama dramatik bir biçimde değil. Kalbinizin dinlendiği yer, ait olduğunuz yerdir. Yaşam onca güçlüğü barındırıyor ve bu kadar yara alıyorken, kalbinizi nerede dinlendirebiliyorsanız, orası ait olduğunuz yerdir. Kendi acınızı, başkalarının acılarını bilin ama esnek olun, böylelikle bükülseniz bile kırılmayacaksınız. Yazımın başında da söylediğim gibi, kalbinizin kırgınlığı, cam kırıklarına benzer, tamiri mümkündür ama eskisi gibi olması imkânsız. O halde neden böylesine derin yaralar alasınız?

***Rus büyükelçisini öldüren polis için başsağlığı dileyen süleyman soylunun, o polisin ev arkadaşı olan avukatın büro ortağı ile fotoğrafları yayınlanmış, tanışıyorlarmış, yani polisi de tanıyor, gıyaben, dolaylı veya resmen, bir iş vardı o başsağlığının ardında zaten, ben demiştim derin devlet işleri var diye. Karışık mı oldu, polisin ev arkadaşı olan avukatın bürosunda ortak olduğu arkadaşının fotoğrafları var süleyman soylu ile.

***Suriyede 38. şehidimizi vermişiz, yakılanlar bu listeye dahil değildir herhalde, yaralılar, gazilerin bahsi bile geçmiyor, fakirin kesesinden nasıl olsa  fuatavni işlerini yoluna koyunca ilk işinin suriyeye girmek olacağını yazmıştı o zaman, öyle de oldu, adım adım bütün istediklerini gerçekleştiriyor, herkes seyirci olarak bakıyor, emin çölaşan kk na beceremiyeceksen git diyor, necati doğru bravo chp lilere diyor, bekir coşkun yetti git diyor, ben demiştim zaten diyeceğimi, kk dan ne köy olur ne kasaba, altındaki mv emeklerine yazık, canla başla ve iyi niyetle direniyorlar çünkü.

Baykalın ayağı kayarsa yerine gelecek isim belli miydi, belliydi, gökten zembille düşmüş gibi bir anda gelmiş ve yıldızı parlatılmıştı kk nın, baykalın ayağını kim kaydırdı, kaydırmış, fetö, erdoğanın bile haberi yok, bu durumda sonuca varmak için biraz matematik bilgisi, kafayı çalıştırmak yeterli olur. Ki sadece kendi değil alt ayağında da var fetöcüler, gürsel tekin, enis berberoğlu ve üç beş yandaşı, bunlara dokunuldu mu fetö darbesinden sonra, dokunulmadı, kk nun has adamı, yıllardır yanından ayırmadığı gürsel tekin şimdilerde, darbe sonrası arka planda, dikkat çekmemek içindir, ben zaten hep ne gibi bir nitelikle oraya yakıştırıldığını düşünür dururdum, bu düşüncemde de haklı çıktım, ne yazık ki mehmet bekaroğlunun bile hala ileri geri ürüyebildiği bir parti chp, nerede abes bir konuşma var chp de, bilin ki mehmet bekaroğlundan çıkmıştır o laf, bir eski refah partilinin chp de oluş amacı nedir, rizedeki atatürk büstü meselesine de çemkirmiş ya, boşuna fırtına koparıyorlar diye. Siyasi geçmişi fazilet partisi, saadet partisi, ertuğrul günay la, ki sonra akp ye geçti, müslüman sol hareketi, numan kurtulmuşla, ki şimdi akp genel başkan yardımcısı, halkın sesi partisi kurucularından olan bu zat şimdilerde chp genel başkan yardımcısı, kk tarafından partiye davet edilmiş üstelik, gürsel tekin de 2010-2014 te genel başkan yardımcılığı, 2014-2016 ocak ayına kadar chp genel sekreterliği yapmış, chp kimlere emanet, fetöcülere, dini siyaset yapanlara, kk dan bir yol olmaz, ne malın gözü olduğu hiç belli değil.

Bahçelinin kaseti falan mı var acaba ellerinde, bizim bilmediğimiz, olur ya, tehdit ediliyordur belki, yoksa böyle 180 derece dönmesi ilginç.

***İzlemiyorum vallahi, geçerken gördüm, göz ucuyla bakmak deniyor buna, zuhal topalla da, tam açtım paravan açılıyormuş, uzun sarı saçlı bir kız ve karşısında oldukça kilolu bir genç, oyun havası çalmaya başladı, demek ki kızın havası imiş, oturduğu yerde kıvırttı, memelerini salladı, dudağını yandan ısırdı, kalktı, eliyle arkadan kilodunu düzeltti, paravan açılınca adama maşallahınız varmış, enine, boyuna dedi, me kadar doğallaştık değil mi, evde oturur kalkar gibi yaşanıyor her şey, çok daha laubali, sonradan söylediğine göre oryantalmiş, e belli, adı dilekmiş, iş bulmaya gelmiş yani, herhalde romen, öbüründe de, esra erolda bir romen kızı var, adı solmaz, her çalgıda kıvırttırıyor, ayarsız, densiz, ne ararsan var. Adlarını evlenme değil pezevenk programı diye değiştirmek gerek, karı satıyorlar çünkü.

***Narin çamaşırlar programında kazaklar hiç zarar görmüyor, şimdiye kadar normal yıkamada yıkayıp küçülttüğüm kazaklar boşa gitmiş, bir de üst iç çamaşırları birlikte atmakta fayda var çünkü çok çabuk deforme oluyorlar, ve bildiğiniz gibi yükte hafif pahada en ağır olan giysi o, bütün kazıklar biz kadınlara işliyor.

***Bu sefer yağdı, on santim, on beş bile değil, ama her yer beyaz, okullar da tatil, kim demiş yılbaşı hafta sonuna geldi, tatil olmayacak diye, alın size tatil. Allah tarafından.

***Yeşim salkım 15 yıl önce geçmiş eşi ile evli olduğu zaman eşiyle birlikte olan gülben ergene ” dün beni mutsuz edenleri bugün başkaları mutsuz ediyor, her insan hiç tanımadığı bir insanın intikamını alıyor, ve bunun adına ilahi adalet deniyor” demiş, sosyal medyada, bunun bir adı daha var, karma, anlaşılan bu aralar herkes ilahi adalet peşinde koşuyor, işimiz Allaha kaldı.

***”Geçmişte kendimize yapılan haksızlıklara takılmamayı başarabilmek .çok zor. Özellkle kardeşler arası yapılan ayrımcılıklar…Buna takılınca insan, iğnenin takıldığı plak gibi kendini yineliyor. Kişisel gelişim öğütleri bol. Ama insan öğütle değil iradeyle kendini ayağa kaldırır. O da her insanın başarabildiği birşey değil. Genel laflar özel sorunları kapsayamaz her zaman.” demiş facebookta biri, yeni yıl öncesi kafalar hızlanmış görünüyor, ve arayışlar söz konusu, o da onun düşüncesi, halsız değil.

***Bu da bir başka düşünce, “Fransa’da 47 yıl boyunca eşinden cinsel, fiziksel ve psikolojik şiddet gören Jacqueline Sauvage eşini öldürmüş ve 10 yıl hapis cezası almıştı. Fransa’da feministlerin 14 aydır verdiği mücadele sonuç verdi ve Jacqueline cumhurbaşkanlığı affı ile artık serbest! Erkek şiddetine karşı hayatını savunan kadınlar için emsal bir vaka oldu. Yaşasın feminist dayanışmamız!” bu seferki ise o düşüncenin bir başka kadına düşündürdükleri,Örselenmiş kişi sendromu” 1970’lerden itibaren psikolojide incelenmeye başlanan, bir kişinin belli bir dönem boyunca psikolojik, fiziksel ve/veya cinsel tacize uğraması sonucu kendisinde oluşan kalıcı hasarları açıklayan bir sendrom.. ülkemiz hukuk sisteminde kim bilir kaç yıl sonra dikkate alınacak?”

***Piyasa dolar sarhoşu, her şey ona değmiş buna değmemiş şeklinde artmış, bir ay önce esse de 15 lira olan mutfak eşyası olmuş 30 lira, bosch ta birkaç ay önce 600 lira olan şey şimdi 700 lira, piyasa almış başını gidiyor, hiç acımadan koymuşlar zamları, ister al, ister alma, bizde alışırlar politikası her zaman tutar. Bir kilo nohutun 15 lira olduğu ülkede asgari ücret olmuş 1400 lira, bozdur bozdur harca, cambazlıkla mı yaşıyor bu insanlar?

Giysiye henüz uğramamış zam, sezonda gelir ama, dün büyük oğluma giysi baktık, birlikte, her şey ateş pahası, nike ta alt eşofman 200, hırka 250, alıp müzeye koymak lazım, giyilmez de, yine mavinin fiyatları daha iyi ama mavi de iyice polyestere kaçmaya başladı.

***Bir yıl önce ve iki yıl önce olmak üzere birer yıl arayla iki kez taşınınca ev derleyip toparlamaktan bıkmış olmalıyım ki aklım yeni yeni başıma gelmeye başladı, bu evi alırken en çok mutfağı için aldım, karşılıklı üç buçuk, dört metre dolap var, buzdolabı, fırın ve bulaşık ta içinde ama, gel zaman git zaman, ki üstünden bir yıl geçti, o gözüme büyüyen dolaplar yetmez gelmeye başladı, insanoğlu ne ile yetinmiş ki ben yetineyim, yetinse aynı yerde sayar dururdu zaten, iyi ki yetinmemiş, yılbaşı yenilenme ihtiyacı uyandırıyor olmalı insanda, ama her yenilenme için para da gerekmiyor, o yana bakındım, bu yana bakındım, yeni dolap koyacak yer yok, ne yapsam ne etsem diye düşünürken var olan dolapların iç hacmini genişletmeye karar verdim, bende fikir çok, kime dağıtsam bilemiyorum, yaratıcılıkta sınır tanımıyorum, üstüme yok, yokluğun gözü kör olsun, koltuklarım deri, otura kalka eskimişti, yıprandı, 10 yıllık koltuk, üç tane minderi vardı, aynı deriden, onları söküp ayakkabıcıda birbirine diktirttim ve baly ile koltuğa yapıştırdım, 2-3 yıl önce, yeni gibi oldu, hala kullanıyorum, ayakkabıcı bile şaştı fikrime, benim karım hayatta böyle bir şey yapmaz dedi bana, demek ki kötüye düşmemiş dedim, tabi ki içimden, kötülüğün ölçü birimi para değil, ama aracısı para olabiliyor, ne kadar paran olduğunla ilintili değil yaşadığın kötülük, on yıl daha öyle otursak umuru olmaz, bir hayvan gibi eve girer çıkar, utanmaz, sıkılmaz, arlanmaz,, umursamaz, aksine sana yaşattığı sefaletten haz duyar, el mi yaman bey mi yaman diye efelenir, öyle bir hayvan işte, kendi sefil yaratıklığının intikamını benden çıkardı, atmak kolay, atmayı herkes yapar, önemli olan yaşatabilmek, bir dahaki sefere dünyaya geldiğimde iç mimar olacağım zaten, en sevdiğim şey.

Mutfak dolaplarının en üstlerine yetişecek kadar ne boyum var ne de kasarım lendimi o öyle, tabureye in, çık gibi, akrobasi hareketleri yapmayı sevmem, üst dolapların hepsi boş duruyor, alt dolapların tek rafını biraz alta alarak, o boş rafı alt dolabın ikinci üst rafı yaptım, üstün rafı olduğu için biraz eni dar oldu ama o da iyi oldu çünkü alıp bırakma ve görme mesafesi açısından, zaten o rafı küçük tencereler için kullanacağımdan yeterli de geldi, böylece üç tane tek raflı dolabı iki raflıya çevirip bayağı bir alan kazandım, dolap oranını yüzde elli artırmış oldum, tek raf, iki aradan çift raf üç araya yükseldi, az bir artış değil, yeni tahta da kestirebilirdim ama kim uğraşacak, kestir, getir, hazırı var üstte nasıl olsa, boş duruyor, kestirsem de çok tutmaz zaten, en fazla 100 lira tutar tutsa tutsa, çok kestirdim, iyi bilirim, şimdiye dek çakma işleri de bana aitti ama bu defa oğlum çaktı raf pimlerini, 30 ve 50 santime, ben de temizleyip yerleştirdim, çabukça bitti. şimdi dinlenme saatim, hep çalışılmaz, lavabo altındaki dolabın iki yanna da bauhaustan iki dikdörtgen tel kutu alıp astım, yere yayılmış olan ıvır zıvırı oralara koydum, bulaşık süngeri, eski, yeni, vs. eskileri temizlik için kullanılıyor, dolapları onlarla temizledim mesela, öyle iki kullanıp atmak yok, işlevini yitirene kadar kullanılmalı her şey, yoksa kadınlığımız nerede kalır, mutfak lavabosu fırçası bir sonraki aşamada banyoya gider mesela, orada da işlevi bittiğinde gider çöpe, öyle eline geçeni atmak diye bir şey yok, geçen gün bir derginin temizlik ekinde bulaşık süngerlerinizi iki günde bir atın diye yazıyordu, ben de sık atarım gerçi ama, ki atmam, dediğim gibi temizlik süngeri olur, iki günde bir biraz fazla olur, bunu yazan ya markete gitmiyor ya da marketteki ödemeyi kendi yapmıyor, on beş sünger ayda 50 lira eder, asgari ücret yeni açıklandı, 1400 lira, sadece bulaşık süngerine ayda 50 lira verirse o hesap tutmaz, diğer ayı zor görür açlıktan, bu ülkede bir kaç standart var galiba insanların yaşadığı, yoksa 1400 liraya o iş olmaz, asgari ücretliler, memurlar, yüksek maaşlılar, atadan, dededen hazırı yiyenler, kara paralılar…., ayda on beş sünger atabilecek olanlar son kısımdakiler.

Ortalık biraz olsun toparlandı, tencereler, kapaklar üstüste sevmiyorum öyle, daral geliyor bana, bir tencere, bir kapak, yerine yerleştir, oldu bitti, o dikdörtgenden bir tane de üst dolabın yan duvarına astım, tezgahı kaplayan, sık kullanılan baharatları koymak için. Bitti mi, bitmedi, iki tane tel masa altı rafı vardı evde, onları S askı ve çivi ile o dolapların kapı içine astım, üst raf dar olduğu için ona da yer kaldı, oraya da fazlalık tencere kapaklarını koydum, tencere sayısından fazla tencere kapağım var çünkü, bir şeylerin üstlerine örtmek için lazım olabiliyor bazen.

Çamaşır makinesinin üstü boş, oraya üç raflı dolap yaptıracağım, deterjanları koymak için, banyo lavabolarının altları da boş, dolabı yok, yaptırmadım çünkü ben banyoyu sıcak suyla şakır şakır temizlemeyi seviyorum, saç, kıl, tüy anca akan suyla gidiyor, silmekle baş edemem, her yer sakal kılı oluyor evde iki sakallı olunca, eğer becerebilirlerse altı tekerlekli dolap yaptırmayı deneyeceğim, temizleyeceğim zaman dışarı çıkarırım, sanırım iki parça olması gerekecek, banyoyu sıcak suyla yıkamaktan asla vazgeçmem, yaptıramazsam yine boş kalır, yeter ki yıkayarak temizleyebileyim. Bu kadar çene yeter, şimdi biraz da bere öreyim.

***Şimdiye kadar hiçbir yılbaşında bu kadar çok ve içtenlikle dünya için barış dilendiğini duymamıştım, bütün insanlık sadece barış diliyor yeni yıldan, savaşa sürüklenmekten korktukları ve bıktıkları içindir. Bütün bu sinyaller akp- erdoğan ikilisinin bitiş çizgisine daha da yaklaştığı hissini uyandırıyor bende, umarım yanılmıyorumdur, çünkü bütün bu korkuların baş müessibi erdoğan. Ben de hepimiz için barış diliyorum. Ve tabi ki akp siz bir Türkiye.

***Yılbaşı, ortalık hararetli, dün ses duyunca kapıyı açtım, bazen çocuklar ses yapıyor, susturuyorum, ne bileyim kavga var, genç, uzun boylu, güzel, otuzlu yaşlarda bir kadın ve yine onun gibi bir erkek vardı, kadın telefonda konuşuyordu sesli olarak, adamla gözgöze geldik, kadın da gördü beni, beni gören adam kadını sakinleştirmeye çalıştı, kolundan çekerek, kadın binmiyorum asansöre diye bağırıyordu, telefondakine beni yere çarptı dedi, hastane dedi, bayağı bir vukuat olmuş olmalı, kaçıncı katta oturuyorlar hiç bilmiyorum, ilk defa gördüm.

Eğlen güzelim günün gün et, vakit varken eğlen, karaları ben bağlarım diye bir şarkısı var eda, metin özülkü nün, geç geldiği bir gece eda metine söylemiş bunları, metin de şarkı yapmış, metin bunu söylediğinde eda nın gözleri bulutlandı, gitti, o zamana, bir süre dönemedi.

Yılın son bombasını mustafa topaloğlunun karısı patlattı, 18 yıldır bir adamla birlikte yaşam süren bir kadın için imam nikahlı gibi bir aşağılama, ithamlarda bulunmak ne ayıp şey, utanmazlar, iki çocukları var, kadından utanmıyorsanız boyunca çocuklarından utanın, mustafa topaloğlunun deli olduğunu cümle alem biliyorduk zaten, şimdi kaşelenmiş oldu, kadının gözünü çevreleyen kemiği kırılmış, çatlak değil kırık, boydan boya, o dayak meselesinden daha da utanç verici olanı mustafa topaloğlunun ilk karısından ve yetişkin olan, 30 yaşlarında, oğlunun babasının 18 yıllık karısı için sarf ettiği sözlerdi, gecekondudan geldi, topaloğlu sülalesi fransız aristokratlar eşrafından gelme olduğundan böyle söylüyor, kaç elden, kapıdan geçti gibi imalar, türk filmlerindeki kötü kadın, kapımıza silahla dayandı, babasını kandırmış, babasını ellerinden almış, annesinin kadın hakları yok muymuş, sanki zorla gasp etmiş babasını kadın, ki tanıştıklarında kadın 17 adam 52 yaşındalarmış, ve kadın çok güzel, hala güzelliği kalır mı bilemem, o darptan sonra, şu an 33 yaşında, kimin kimi kandırdığını bilemeyiz böyle bir durumda, onunla bu tip sorunlarınız olmuş olabilir, ama bunları konuşmanın şimdi ne yeri ne zamanı, ağır şiddet görmüş, bu yüzden ameliyat olmuş bir kadın var ortada, üstelik babanın 18 yıllık karısı, civcivli günlerinde çıkıp babana söyleseydin ya madem bunları, babasının oğlu, aşağılık herif, hiç konuşmasa bin kere daha iyiydi, dayağın üstüne tuz biber ekip katmerletti.

*Mustafa topaloğlu da konuştu, kısaca kadın çatlakmış, elinin tersiyle indirmiş, yoksa yumruk falan atmamışmış, öyle diyor, kadın da onun için bir bağımlılığı var, tedavi olmalı demişti, uyuşturucu herhalde. Kumarmış.

*Bire beş katılmış, yumruk değil elinin tersiyle vurmakmış, yerlerde tekmeleme, sürükleme yokmuş, suçlu yer değiştirir böyle bir durumda.

Be First to Comment

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *