Press "Enter" to skip to content

Günlük 1oo Nisan’13

***Üst katımda kiracılar otururdu; biri gtti biri geldi; sonunda bundan 3-4 yıl önce ev sahibinin oğlu yerleşti; 35-40 yaşlarında müzmin bir bekar; bir bankada çalışıyormuş sanırım; müfettiş gibi bir şey; sabah gidiyor, akşam geliyor; zaman zaman değişen kız arkadaşları olsa da bize bir rahatsızlığı, gürültüsü, patırtısı olmuyor; yaşayıp gidiyorduk sakince. Yaklaşık 1 yıl önce evlendi; yine müzmin bekar; 35 yaşlarında bir bayanla; öğretim üyesiymiş; komşuma demiş; selamlaşmak dışında bir muhabbetimiz olmadı yeni gelinle; yeni gelinimiz sık sık gece 12?lere kadar elektrik süpürgesi ile temizlik yaptı; ?geçer elbet? deyip ilişmedim; geçti nitekim; 3-5 ay sonra ne gecesi gündüz bile süpürge sesi gelmez oldu; aynen düşündüğüm gibi. Sanırım ses çıkarmadığımıza güvenerek adım seslerinin şiddeti arttı; üst kattan bir ayının yürüyüş sesleri gelmeye başladı; duymamaya çalıştım; bir akşam oğluma kızdım; bilgisayar başında çok kaldığı için; tartıştık; sesimiz yükselmiş; baktım yukarıdan küt, küt sesleri geliyor; vay, vay, vay; bak sen şu işe. Geceleri tam uykuya dalmak üzereyiz kızımla; önce tıkır tıkır bir şeyler dökülüyor yerlere; sonra büyükçe bir şey yere atılıyor. Onların da yatak odası yattığım odanın üstü; tam uykuya dalarken o gürültüyü tutturmayı nasıl becerdiler her seferinde bilemiyorum ama o uykuya geçiş esnasında korkuyla irkiliyor; bir daha da kolay kolay uyuyamıyorsunuz. Bu birkaç kez tekrarlandı; ben adama kondurmayıp kadından şüphelenmeye başladım; kasıtlı yaptığına dair; o gelmeden önce böyle şeyler olmuyordu. Bir arka pencere filminin karelerini yaşıyor olabilirdik elbette. Çünkü her sabah adam arabada onu beklerken ayakkabılarını giyip evin içinde takır takır bir o yana, bir bu yana gezmeye başlamıştı; yine böyle bir sabah kapıdan geçişini bekledim ve niye özellikle kocası gittikten sonra ses yaptığını sordum; arada halı olmadığı içinmiş; halbuki ayakkabı ile bütün odalar geziliyor her sabah; duyuyorum.
Bir kaç gün süren sakinlikten sonra yine uyku vakti yere atılan eşya sesleri devam etti; ya sabır çekmeye devam ettim; bir gece erken yattım; saat 12?de yukarıdan gelen seslere uyanınca aldım elime sopayı ve var gücümle tavan vurdum; bir kaç kez ?deli? diye bağırdım çünkü ben hala kadının kasıtlı olarak yaptığını sanıyorum. Hafta sonu geldi; bekliyorum zaten; sabah 8,9 gibi aldım elime dambılı; uyudukları belli; iki tık vurdum yatak odanın tavanına; az sonra sesleri gelmeye başladı; uyanmışlar; yazık! Günaydıııın!! Aradan 1 hafta geçti, geçmedi; saat gece 11,5; kızım uyumuş, oğlumsa banyoda; bende salonda bilgisayar başındayım; yukarıdan küt, küt ayı yürüyüşü sesi geliyor; aldım elime 2 kiloluk dambılı; var gücümle vurdum duvara; o yürüdükçe vurmaya devam ettim; onlarda vurmaya başlayınca daha da hızlı vurdum; ne zamanki ayı yürüyüşünü kestiler bende durdum. Onların üstünde oturan yaşlı komşum bile duymuş vurma seslerini; duvarda dambılın izleri çıkmış.
Yine hafta sonu geldi; geçen hafta sonu; evde pat pat ayak sesleri; onları mı dinleyeceğim; bağırıp çağırıp canımı sıkmak gibi bir niyetimde yok; ?müzik ruhun gıdasıdır; hem onlara da iyi gelir; ihtiyaçları var gibi? düşüncesiyle açtım vhr1?i; seside %50 ye getirdim; normalde % 15-20 sesle açıyoruz televizyonu; rahatsız oldular sanırım; yürüyüş sesleri arttı ve pek duyamama rağmen sanırım vurmaya başladılar; %75?e aldım sesi; trt müziğe geçtim; sanat müziği bile dinlettim onlara; biraz daha vursalar %100?e alırdım; vurmadılar; 1 saatten fazla dayanamayıp evden çıktılar; gece geldiler ve hiç ses yapmadan yattılar. 1,2 gün sonra; önceki gece kızımla beni uyku tutmadı yine; camı açtık; hava aldık derken saat 1, tam uykuya dalmak üzereyiz; yukarıdan önce tıkır tıkır sonra şangır diye bir şey atıldı yere; yine korkuyla irkildik; ?Küfür? göndermesini yüksek ses ile acele tarafından gönderdim; duydukları kesin; kızım tekrar daldı; benim gözümde bir damla uyku yok; kaçtı, gitti; bu defa yaptıklarını yanlarına bırakmamaya karar verdim; ben onların yüzünden uyuyamayacaksam onlarda benim yüzümden uyuyamayacaklardı; kalktım televizyonu açtım izledim; gecenin o saatinde yapacak başka bir şey yok; saat 2.5 oldu; dışarı çıktım; camlarına baktım ışıkları sönmüş; uyumuşlar; apartman girişinden iki kez zillerine bastım; aşağıdan duydum zil seslerini; eve girip kapıyı kapadım; evin içinde deli gibi bir o yana, bir bu yana dolanmaya başladılar; o balkondan bu balkona; uyuyabilmek için banyoya girdim; çıktım, hala uykum yok; saat 5?e kadar yine televizyonu karıştırdım; yukarıda sesler kesilmedi; hala dolanma sesleri geliyor; ben yattığımda saat 5?e geliyordu; onlar ne zaman yattılar bilemiyorum;))) Ertesi gece; yani dün gece nasıl rahat uyudum anlatamam; en ufak bir tıkırtı bile gelmedi üst kattan; ne bulunmaz, iyi komşularım varmış meğerse;)))
Bu komşu tacizleri apartmanda olun, olmayın geçerli; daha önce oturduğum ev müstakildi; misafirleri geldiğinde o kadar gürültü yaparlardı ki ön bahçede birbirimize dediğimizi duyamaz, çocuklarımla arka bahçede otururduk; kızları geldiğinde bizim park yerimizi işgal etmekte bir sakınca görmezlerdi; ama biz asla onların park yerini işgal etmezdik; adam ne zaman salyangoz görse bahçesinde alır bizim bahçeye atardı; bir gün kendi bahçemde bulduğum bütün salyangozları topladım; ki bir poşet dolusu olmuştu; onların bahçesine attım; kadın hiç sevmezdi bahçeyi; bahçe zevatını; bir bağırdı kocasına; ?Kaya; bu ne?; adam aynı gün gitti salyangozlar için ilaç aldı; bana da müjde verdi ilaç aldığını; ?iyi yapmışsınız? dedim;))) oradan taşındıktan sonra onları gördüğümde selam vermedim hiç; ama içimde kaldı; niye o zaman bu tavrı doğrudan göstermedim diye. Hak edene hakkını vereceksin ki içinde kalmasın; ben değil o düşünsün kara kara; ?laf ile uslanmayanın hakkı kötektir?. Hep sevimli, tatlı, müşfik, sevecen olmak gibi bir şart yokmuş hayatta demek ki; büyümek güzel şey.
***İkinci geceyi de huzur ve sessizlik içinde geçirdim; şükürler olsun; yukarıdan çıt sesi gelmiyor iki gündür; deliksiz bir uyku gibisi yok;))) Neymiş; ?huzur istiyorsan önce sen huzur ver?; bir gecelik uykusuzluk adamı adam etmeye yetti de arttı bile; oysa benim kaç gece uykum heba oldu onların yüzünden; neyse; buna da şükür!
***3. gün; 3. gece; huzur, huzur, huzur; şeytan diyor ki; ?git o zile yine bas; yine gece bas; eğlencesine; onlar seni kaç gece uyutmadı?; bende diyorum ki şeytana; ?yeter şeytan; uzun etme; rahat rahat uyumana bak?;)))

***Şimdiki; 47 yaşındaki aklım olsa idi o zamanlar; asla sezaryen olmazdım; ilk ve en önemli şık bu; hayatımın akışını tümü ile alt üst eden şey sezaryen olmuş olmam; bu hiç tartışmasız; iki kere iki dört; ikinci ve diğer şıklar ise şöyle; çocuklarımın dağ, bayır her yerde bulunan karahindiba bitkisinin top şeklindeki üflenebilen, uçuşabilen baş kısımlarını üfleyerek eğlenmelerine asla izin vermezdim; yıllar yılı hapşırık krizlerine neden olduğunu bileceğimden; çocuklarıma asla bora, doruk, efe, yiğit, alp, pars gibi azdırıcı, ismi kimliğini belirleyen isimler koymazdım; sakinliği, sükunu içeren isimler tercih ederdim çocuklarım için; çocuğun kimliği isminin anlamı ile kesinlikle örtüşüyor; renk renk boyalı draje şekerlerden yemelerine asla müsade etmemeliydim; ki ne kadar çok yediler; beyinde bir arıza, dengesizlik yarattıkları kesin; her türlü şekerden uzak tutardım onları. Ben pişmanım bütün bunları böyle yaşadığım için; eğer sizin bu pişmanlıklardan korunmak için hala vaktiniz varsa bunu kullanın; pişman olmayın benim gibi. Bunları neden yazdığıma gelince; az önce parktaydım; çocuk parkında; okul çıkışı kızımla güneşlenmek için; adı oğlumun adının anlamına benzer iki oğlan çocuğu vardı; biri haşarı; diğeri munis; aynı benim oğullarım gibi; ve yanlarında elbette bir anne; durmadan dur, yapma, etme diyen; adıyla haşarı olan çocuk dağ, bayır tırmanıyor; annesinin uyarısına rağmen o üflemelerden üfürüyor; aradaki boşluklarda da bankta duran çikolata barından atıştırıyordu; düz duvara tırmanan cinsinden yani; bana daral geldi onu öyle görünce; eski günlerimi tekrardan yaşadım sanki. Onur adını taşıyan çocuklarda da var o azgınlık; anlamı çok çağrıştırmasa da; nedendir bilmem. 
Bunlara birde vakti gelen süt dişlerini zamanında çektirmek; bekletmemek eklenebilir; uzun yıllar diş telleriyle uğraşmamak için. Ve süt dişlerine dahi dolgu yaptırmak; çürüklere zamanında müdahale etmek; yer tutucu için de ısrar edebilirler; bu gerekli değil; diş kendi yerinden çıkıyor zaten. Ve hepsinden daha önemlisi o dişleri korumak için çocuğu şekerden uzak tutmak. Hamilelik süresince vitamin alımı da çok doğru birşey değil; belki destekleyici olarak olabilir ancak her gün düzenli bir şekilde almak gereksiz bir abartı; çocukta istenmeyecek derecede; önlenemez bir biçimde enerji ve güce yol açıyor olabilir; hiç gereği yok.

Ve çocuğu anlamayan, sevmeyen, önemsemeyen, onları istemeyen insanların arasında büyütmek istemezdim çocuklarımı; o kişi, bu kişi değil; genel olarak. Ama o genelin içinde o kişiler birey olarak var elbette. Yaşar Nuri Öztürk “insan olmak sadece kendi çocuğundan sorumlu olmak değil; bütün çocukların derdini, sıkıntısını, acısını hissetmek demektir” diyor; anlayan varsa.
***Boynu dik yakalı; önden fermuarlı spor hırkalarınız var ise ve ara ara boynunuzu zorladığını hissedip geçiştiriyorsanız kesip atın o dik yakalarını; fermuarı ile beraber; zaman içinde omurga yapınıza zarar verip şekil değişikliğine neden oluyor olabilirler; ayrıca boş yere sıkıntı çekmenize de gerek yok. Boyundan askılı elbiseler de sıkıntı yaratıyor; özellikle kumaşı ağır olunca; bluz olduğunda çok ağır gelmiyor ama elbise olarak aldığınızda biraz sakıncalı boyundan askılılar; pek sağlıklı bir seçim değil. Ben boynumdan çok daralan biriyim; sıfır yaka tişörtlerimin çoğunun öncelikle yaka kısımlarını keserim; daralırım yoksa; giyemem; boğazıma boğazıma dayanırlar.  
***Enli ve uzun bir fasulye cinsi olan çalı fasulyesi sert oluyor; iyi pişmiyor. Sırık fasulye de sert ve telli bir fasulye cinsi; fasulyeyi ilk çıktığında; yani nisan ayında ince ve uzun bir cins olan şeker fasulyeden pişirmek; mayıs ayında iri taneli boncuk fasulyeye geçiş yapmak gerek. En iyi fasulye cinsi boncuk fasulye. Fasulyenin cinsi iyi olmadığında yenmiyor. Bu sene için bu formülün vakti geçti belki ama seneye işe yarar kanaatindeyim. Çünkü her yıl bütün yeni çıkan fasulyeleri deniyor; hangisinin iyi olduğunu bir türlü aklımda tutamıyorum; seneye bu sayfaya bakacağım. Büyüyen; boy uzaması devam eden çocuklarınız varsa bol bol taze fasulye yedirin onlara; boy uzamasına katkıda bulunduğunu sanıyorum; bütün tecrübelerim bununla sabit. Kuru fasulyede de dermason yerine şeker fasulye çok daha iyi.
***Bir arkadaşımın arkadaşı ölmüş; kadın; 59 doğumlu; yani henüz 54 yaşında; sigara içtiği için; hastalığının adını söylemeye gerek yok sanırım; ölüm yaşı artık ellili yaşlardan başlayıp yüzlü yaşlara kadar uzanıyor; tamamıyle olmasada büyük bir çoğunluğuyla sizin doğru veya yanlış tercihlerinize bağlı olarak; yani ölüm yaşınınızı belirlemek büyük oranda sizin elinizde; ya sigara içip ellili yaşlarda ölmek ya da sigara içmeyerek bunun iki katı yaşlara varana dek yaşamak; seçim size ait. Sigara dertsiz başa dert almak gibi bir şey.   
***25 Nisan günü dolunaydı; iki gecedir ay eskiden olduğundan çok daha büyük görünüyor gözüme; eskisinin iki katı gibi.  
***Alman güneş enerjisi sahaları, saatte 22 gigawat elektrik üreterek dünya rekoru kırdı. Bu değer, 20 nükleer enerji istasyonunun tam kapasiteyle ürettiği elektriğe eşit. Yenilenebilir doğa enerjsisi varken neden dünyamıza zarar veren nükleer enerji santrallerinden medet umuyoruz? 29 Nisan günü Şevval Sam’ın facebook paylaşımı.
***Yavuz Dizdar GDO’lu mısır yedikten sonra tavuklarda tümör artışı olduğunu söylüyor; Mersin limanındaki pirinçler GDO’lu çıktı; zaten tümörlerde, miyomlarda oldukça fazla artış var; bunun bir sebebi olmalı; şimdiye dek ne kadar GDO’lu yiyecek yediğimizi kim biliyor? Gdo’lu yemle beslenen tavuk yediğimiz zaten kesin. GDO’lu pirinçlere karşı çıkmak için sizde greenpeace akdeniz sayfasından veya http://geridonusuolmaz.org/ adresinden tarım bakanı Mehdi Eker’e bir imza gönderebilirsiniz. Artık; 1,2 yıldır organik tavuk alıyorum; üstünde “GDO’suz yemle beslenirler” ibaresi var; tavuk bile ne yediğini biliyor; biz bilmiyoruz; ne garip değil mi? 
***Yardım ayıptır; yardım düşkünlere yapılır. 1 mayısın önemi temel hak ve özgürlükleri; alınterini savunma meselesidir. Yardım etmek istiyor çünkü yeni bir dünya istiyor ama siyasallaşmadan yeni bir dünya olmaz. Sevgi sözcük olarak hiçbir şey ifade etmez; sevgi siyasal bir kavram da değildir; “seviyorum seni ama paralar bende olsun”; böyle sevgi olmaz; dolayısıyla ekmeği bölüşme iradesi için önce ekmeği bölüşme fikri olacak. Bunun içinde hep bana, hep bana demekten vazgeçeceksin; bencillikten kurtulacaksın. Ben kişisel gelişimcilerin ve yaşam koçlarının insanları tam tersine bencilliğe ittiğini düşünüyorum. Türkiye gibi bir ülkede bir kadının feminist olmaması ayıptır. Bu kadar kadının dövüldüğü; sövüldüğü; öldürüldüğü; kadın yerine bayan, hanfendi dendiği bir ülkede; kadının olmadığı bir ülkede sen bana “nasıl sevişilir”i anlatacaksın! Enver Aysever; 30 Nisan 2013 
***Patlıcan zamanı; patlıcanın en güzel hali közlenmiş patlıcan; en lezzetlisi ise patlıcan beğendi; 1,2 kilo patlıcan (yuvarlak, topak patlıcan) 2,3 yerinden bıçakla delinir; fırında yüksek ısıda pişirilir; ateşte pişirildiğinde bazı kısımları sert kalabiliyor; sıcakken soyulur; elle suyu sıkılır; içinde tohumları varsa alınır; elle uzun dilimlere ayrılır; yağda çevrilirek pişirilir; tabağa alınır; aynı tencede 1,2 kaşık un yağda çevrilir; yarım litre soğuk süt hep birden konur; kaynamaya yakın; tuz, karabiber, patlıcanlar konur; birlikte pişirilir; altı kapatılır; rendelenmiş kaşar konur.   
 

Be First to Comment

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *