Press "Enter" to skip to content

Günlük 2b Şubat’14

***Digitürk yeni bir kanal açmış; gurme; baktım; hiç iş yok; İstanbul?da yemek programı yapabilecek kapasitede yemek şefi kıtlığı var sanırsınız; işin mutfağından yetişmiş; oradan, buradan toplanmış insanlarla yemek programı çekmişler; yemek kursuna gidenlerle program yapmışlar; yemek kursu hocalarına ulaşamamışlar demek ki; bende izlemem; ne olacak! Mutfağımı izlerim onlardan iyi. Hele o yarım yamalak Türkçe konuşan yabancıların yaptığı programlar hiç çekilesi değil; önce Türkçe öğren; ondan sonra yemek öğretmeye kalk.
Programın birinin adı da eks 101; tam yemek programına uygun düşecek bir ad; açılımı E. K.?nın seçtikleriymiş; bir diyen olmamış mı eks?in ne anlama geldiğini. Cehalet, dikkatsizlik, özensizlik diz boyu. Gerçi bir tek o program biraz olsun iyi; geri hiçbir bir şey bilmiyor; o da pirzola ve bonfileden başka tarif bilmiyor ne yazık ki! Birde somon. Digitürk izleyicisini pirzola ve bonfileden başka bir şey yemiyor sanıyor olmalı;)))
***Bir arkadaşın 17 yaşındaki kızı demişti bir tarih muhteşem yüzyıl kadınları için; ?ne güzel hayatları var? gibisinden bir laf etmişti; ders çalışmaktan bunalmış olmalı; ekrana yansıyan sadece gündüz görüntüleri olduğundan olsa gerek çocuk öyle olduğunu sanıyor; halvete giriliyor orada bitiyor; çocuk ne bilsin halvet ne; esir pazarlarında kadınlar ne için satılır; o haremlerde kadınlar gün boyu ne için bekletilir; o, ışıl ışıl elbiseler; mücevherler içindeki kadınları görüyor sadece; birer süs kabağı olduklarını sanıyor; onun bir bedeli olduğunun farkında bile değil; kimse kimseye kara kaşına kara gözüne bakıp ta bir şey vermiyor halbuki; işi bitene kadar; işi bitti mi eyvallah.
Dizide olduğu gibi gerçek hayatta da aynı şekilde sürüp gidiyor; ki dizide gerçek aslında; o dizinin güzellerinden Nur Fettahoğlu; yani mahidevran; Necati Şamaz?dan ayrıldıktan sonra bir iş adamı ile evlendi; aynen dizide olduğu gibi paradan yana bir hayatı seçti; bu seçiminde rolünün etkisi olmuş mudur acaba?
Yılbaşında kızımı beğenen oğlan kızıma aşık olmuş; kızım 7, oğlan 8. sınıf;)) oğlanı tanıyan arkadaş kızıma şöyle dedi; ?şimdi aşık olur, büyüyünce evlenirsiniz?; kızımın aklına olmadık şeyler sokmaması için kendinden giderek susturdum elbette; hayatındaki erkeklerden yediği kazıkların bileşkesini hatırlatarak; evlilik çok iyi bir şey olsa 17 yaşında evlenip 1 çocuğunu doğurduktan sonra boşanmazdı herhalde; kendi ağzı bala batmış gibi şimdide kızımı ayartacak; akıl dişleri hala çıkmamış anlaşılan; üstünden 30 yıl geçmiş üstelik; kendi enkazlığı yetmemiş gibi kızıma da bulaştıracak köhnemiş düşüncelerini.
Eve gelince kızıma sıkı sıkı tembihledim; ?o laflara inanmamasını; o kadının biraz akıldan kıt olduğunu? söyledim; doğruya doğru; aynen öyle söyledim; hep bu yalanlarla; Türk filmlerindeki mutlu son yalanlarıyla kandırılarak büyütüldük ya; meselenin özü bu işte. Artık kızlarımıza yalan söylemememiz gerektiğini kavramamız gerek. Kandırılabilirsin, kullanılabilirsin, emeğin, varlığın kullanılabilir kızım; üstelik bir hayat boyu; bu hayat sana ait; sadece senin hayatın; ortak kullanım alanı diye bir şey yok kendi hayatın için; sen teksin; başlı başına bir bireysin; tamlayanın, tamlananın olmadan da yaşama olasılığı ile yaşamalısın; bugün biri olabilir tamlayanın; yarın bir başkası; ancak unutma ki kimse kimseye gerçek anlamda eş değil; kişi ancak kendi kendiyle eş; gerisi boş; fasa fiso; o yalanlara inanma; kendine dikkat et; sağlam adımlarla bas hayata dememiz gerek; hala akıllanmadıysak bize ne demeli bilemem.
***Markete tatlı nar gelmiş; gelmiş ama depolarda beklemekten tanelerinin rengi solmaya gitmiş; basbayağı beyazlamış; şimdiden sonra alsın depolarda bekletenler yesin; bir daha almam; portakallarda öyle; iyi portakalda gelmiş artık ancak 3 portakalın ikisi 3 gün bekledikten sonra o garip koku ile kaplanıyor; bilirsiniz o burun yakan nahoş portakal kokusunu; onuda depocular yesin; ben yemem de, almamda; dün gittim ne nar aldım; ne de portakal; onların olsun; depocuların; tepe tepe yesinler. Onların yerine elma ve yerli muz aldım; onlarda bir sorun yok çünkü.
***Artık yoğurtta da kağıt ambalaja geçiş yapsak ne iyi olacak!
***Maaşlı çalışan bir anne baba ve bir oğul; oğul lise son sınıf; oğulun istekleri oldukça net; telefonu olacaksa iphone 5 olacak; giysileri marka olacak; evin en klas eşyası özel olarak toplatılmış bilgisayarı; anne, oğul için laf arasında ?bizi çok zorluyor maddi olarak; gıdım gıdım biriktirip alıyoruz her istediğini? diyor; yaş kemale ermiş; 18; tam ehliyet alma zamanı; patlatıyorum espriyi; ?eh artık bir mercedes, bmw almanız lazım?; kadın boş bulunup irkiliyor; adeta yerinde hopluyor; ?ne dedim? diye şaşırıyorum; sonra kendini toparlıyor; karşılıklı gülmeye veriyoruz; ama ben hala anlamış değilim bu aşırı tepkinin nedenini.
Az sonra içeride oturan koca geliyor yanımıza; ki yaklaşık bir 15 yıllık bir tanışıklık var aramızda; komşuluk ilişkisi; uzun kopukluklarla; son 5 yıldır görüşülmemiş; tesadüfi karşılaşmalar dışında; 10; 15 yıllık külüstürü değiştirip bir audi almaktan bahsediyor; ikinci el filan diyor; konuyu bilmeden elbette; o irkilmenin nedeni anlaşılıyor; evde ciddi bir travma yaşanıyor olmalı bu audi meselesi yüzünden; kadının yarasına parmak basmışım bilmeden; markayı tam olarak tutturamamışım ama; çocuklarınız yaşıt olunca hangi dönemde ne gibi talepleri olabileceğini tahmin edebiliyorsunuz az buçukta olsa.
Araba alınma zamanı 18 buçuk bile değil; 18+3 ay; 3 ay ehliyet almak için geçen süre olduğundan. Yeni nesil o kadar cüretkar ki istemek konusunda; biz; bizim dönemimiz boyun eğerek isterdi; şimdiki dönem ise baş kaldırarak istiyor. Bizimki gibi az, buz isteklerde değil üstelik. Kendi düşmanımızı kendi ellerimizle mi yaratıyoruz ne?
Bu pahalı toplatılmış bilgisayarı ilk duyuşum değil; kaç anne babadan duydum; çocukların büyürken en önemli talebi bu anne babalarından; oyun amaçlı elbette; dört duvar arası çocukları; bu arada çocuğun gözlük numarası 5?in üstünde gibi anlaşılıyor gözlüğünden; oldukça kalın gözlük camları; bunu da söylemeden geçemeyeceğim. Tabi iphone 5?ler, galaksiler, S3, S4?ler çıkmadan önceki talepleriydi bunlar; akıllı telefonlar çıkalı beri gözden düştüler; benim çocuklarım çok mu farklı; değil; her birinin elinde bir akıllı telefon; tuvalette bile vakitleri boş geçmiyor; çok meşguller; kırk yıllık iş adamları; ellerinden telefon düşmüyor; sanırsınız dünyayı yönetiyorlar; sarf ettikleri enerji ve ona harcadıkları zaman ile dünya bile yönetilir gerçekten; oyun; olmadı whatsapp; vur patlasın; çal oynasın; bu hayat böyle geçer.
Abileri geçtik; 13 yaşındaki kızıma bile söz geçiremiyorum; konu telefon olunca; telefonu alıp saklanıyor yatağın içine; ben gelince uyuyor numarası çekiyor; veya telefonu saklayıp kitap okuyor numarası yapıyor; “telefon nerede” diyorum; “bilmem” diyor; bakınca sıkıştırdığı yerden çıkıyor; köşe kapmaca oynuyoruz evde; bulduk belayı. Bugün okuldan gelince; ki uykusu oluyor; telefonu, tableti, kumandayı; o ufacık kulaklıklı müzik şeyini aldım sakladım; gidip yattım; hiçbirini bulamayınca kuzu kuzu yanıma yattı; saklamasam birine takılı kalır kesin. Uyuyor şimdi.
Ne olacak bu çocukların hali; bizim halimiz; bu teknolojiklerle. Bu çocuklara iyilik mi ediyoruz; kötülük mü ediyoruz; hiç belli değil. Almasan; vermesen başının etini yiyorlar; onlar için amaca giden yolda her yol mubah; bir şekilde yaptırıyorlar istediklerini; versen sonrasında sen vicdan azabı çekiyorsun; iki arada bir derede kalıyorsun.
Bu travma; bu travmalar bir benim, bir onun evinde değil; diyebilirim ki çocuklarımla yaşıt çocukların olduğu her evde yaşanıyor ve resmen bir meydan muharebesi haline gelmiş durumda. Bu konuda daha öncede bahsettiğim kıdemli bir çocuk var; şu an lise 3; geçtiğimiz sömestr tatilinde; yani geçen hafta; 1 hafta boyunca sadece gündüz uyumuş; geceleri sabaha kadar bilgisayar başında; annesinin yerinde olmak istemem doğrusu; düşünemiyorum bile; bu berbat ötesi bir şey; çocuğunuz gözünüzün önünde adım adım kendini öldürüyor ve siz bunu seyretmek zorunda bırakılıyorsunuz; annesi de çok iyi hissetmiyor zaten kendini bu konuda. Çoğu zaman kalkamadığı için okula gitmiyor; daha 1. dönemde doldu devamsızlık hakkı; annesi; ki 20 yıldır arkadaşım; habire doktor, rapor peşinde; rapor alırken bir yandan da kendi haklılığını dile getiriyor; sanırım benden çok kendine; “çocuk evde; ne yapayım”; evet, çocuk evde de niye evde; ne yapıyor? O çocuğun evde değil okulda olması gerekiyor o saatlerde. Ona bunu böylece söyleyemiyorum elbette.
Baş edemediler; evde oynatmayınca yıllarca internet kafelerden gelmedi; gece yarılarına kadar; aynen dediğim gibi; gece yarılarına kadar; sonunda teslim olup işin ucunu bıraktılar. Neyse ki yeni bir takıntı buldu kendine de biraz olsun evden çıkıyor artık; vücut yapma; spora gidiyor; protein tozu alıyor; kas yapacak biçimde besleniyor; uykusu eskisine göre daha düzenli; düzenli olanı bu yani; 17 yaşında; beyin bir kez rotayı şaşırınca bir yanlıştan diğerine sürüklüyor. Bilgisayar oyunlarındaki dövüşçülerin vücut çizgilerine ulaşmaya çalışıyordur belkide; kim bilir; o görüntülerin çocuğun beyninde yer ettikleri kesin. Oğlum da öyle kaslı; 5 yıldır atlet; omuzlar geniş; ve dayanıklı bir bünye.  
Bir çocuk daha var; şu an lise 1; anne baba ayrı; anne bilgisayarını sorun edince babasının yanına gitti;  çocuğun 7/24 vaktini bilgisayar karşısında geçirmesi sonucu bir gün babasının canına yetip bilgisayarını kırdığında annesinin yanına geri gelmek istedi; bu ve bunlar gibi bir dolu örnek var bildiğim; şahit olduğum; kalkmıyorlar; kaldıramıyorsunuz bilgisayarın başından. Ne zaman evlerine gitsem her iki çocukta bilgisayar başında olur; gözünü bile ayırmazlar bilgisayardan bana bakmak için; bu değişmez bir gerçek. Hepsini küçüklüklerinden beri tanıyorum. Ve elbette hepsinin dersleri nanay; hak getire; notlar alaşağı; zayıflar o biçim. Bunlar çok yakınımdaki 3-5 insanın çocukları olduğu için biliyorum ıcığını, cıcığını; daha bilmediğimiz neler var; onu Allah biliyor. Hep benim yakınımda yaşanmıyor ya bunlar; her yerde; herkesin evinde var.
İlk bahsettiğim arkadaşımın oğlu; sabahlara kadar uyumayan; ki ne zaman görsem gözleri kızarıktır; doğum günü için akıllı telefon istiyormuş; sabaha kadar bilgisayar oynamak kesmiyor demek ki hızını; her an, her yerde elinin altında olursa çok daha iyi; istedikleri olana; yerine gelene kadar nasıl munis ve akıllılar inanamazsınız; “doğum günüme kadar beklerim” demiş; yani 1 ay; cici çocuk; hangi yol onları amaçlarına ulaştırıyor ise o yoldan gidiyorlar; kafalamak, zorlamak, suyuna gitmek; hepsini deniyor, hatta o yolu önceden seçiyor ve istediklerini bir şekilde yaptırıyorlar. 
Bilgisayarları deccal olarak nitelendirenler varmış; sanırım Ömer Çelakıl da bunlardan biriymiş; öyle duydum; ben izlemediğim için kesin olarak bir bilgim yok; yine o arkadaşım söyledi; bu konuda konuşuyoruz elbette; ortak noktamız olunca; pek çok evin ve benim evimin şeytanı olduğuna şahidim ancak deccalin ne olduğu konusunda bir bilgim yok; deccal nedir bilmiyorum açıkçası; o yüzden bir yorum yapamayacağım; yalnız bu konuda internette de yazılanlar var. Şöyle bir yazıya rastladım mesela;
1-)Bizi yalandan yere de olsa doğurup öldürebiliyor.(Bilgisayar oyunları)
2-)Avucunun içi delik olacak. (Avucunuza mouse yi alıp ters çevirip bakın lütfen)
3-)Çok hızlı hareket kabiliyeti olduğu (İnternet)
4-)Çok büyük bir bilgin (Malumunuz)
5-)En büyük taraftarları yahudiler olacak (Şu anki teknoloji yahudilerin elinde sayılır)
6-)Her eve girmesi (İnanın çok az kaldı)
7-)Tek gözlü olması (Monitorü düşünebiliriz)
Vikipedinin tanımlamasına göre ise deccal şu; İslam inancına göre ahir zamanda İsa Mesih?in?in ikinci kez yeryüzüne gelmesinden önce insanları dini inancından saptırarak kötülüğe ve sapkınlığa yönelteceğine inanılan ve şeytanı temsil eden varlıktır. Bir şeyi örtmek, yaldızlamak veya boyamak manasına gelir; çok yalancı, aldatıcı, hilekâr demektir. Kendisini peygamber olarak tanıtacak ve dünyaya fitne (kötülük) yayacak olan kişidir. Onun ölümü yalnız İsa tarafından olacaktır ve kıyametin 6. alametidir.
Bu bilgilerden sonra bende değildir diyemeyeceğim doğrusu. Zaten deccalin ne olduğunu bilmeden de “bilgisayar evimin şeytanı” demişim yukarıda. Ben o kadar tırsmış durumdayım bu bilgisayar işinden. Ömrümü yedi; canı çıkasıca. Bildiğim en büyük şeytanın o olduğu kesin. Çocuklar o kadar başarılılar ki bizi yönetmek; alt etmek; parmağının ucunda oynatmak konusunda; üstlerinde bir üst el olduğunu düşündürüyor bana bu; ne derseniz diyin. Yaşadığım son 20 yılı benimle yaşasaydınız ne demek istediğimi anlayabilirdiniz ancak. Bütün evlerde dizginler çocukların elinde; bu nasıl olabilir ki başka türlü. Bir çocuğun anne babasını avucunda oynattığı bu zamana dek görülmüş şey değil. 
Yine vikipedide bir hadisten alıntı yapılmış ve  ?Ben, Deccal ile beraber olanı ondan daha iyi bilirim. Onun yanında akar iki nehir vardır. Onlardan biri dış görünüş itibarıyla beyaz bir sudur, diğeri alevlenmiş bir ateştir.” denmiş; televizyona biz ne deriz; beyaz cam; o beyaz su olabilir mi; ki televizyon hiç durmaz; hep akar; artık telefonlarda akıyor; görüntü olarak; ve zaman zaman insanların ellerinde patlar; alevlenir; telefonda diğer nehir olabilir mi; bu bir fikir sadece; benim fikrim.
Televizyonun bir adı daha vardı ilk çıktığı yıllarda; “şeytan icadı”; demek ki şeytan bizim aklımızı çelmek için icat yapabilecek donanıma da sahip; son 20 yılda teknolojide aldığımız yol sadece insan aklı ile açıklanabilir mi? Allah’ın varlığına, birliğine inanan her insan şeytanın da varlığını peşinen kabul etmek zorunda. “Adam sende” deyip omuz silkemezsiniz bu işe. Bu Allah’ın varlığına omuz silkmekle eş. Elhamdülillah müslümanım ve şeytanın her an, her yerde, her kılıkta olabileceği bilgisine vakıfım. A’raf suresinde şeytan şöyle diyor Allah’a; “yemin ederim ki, ben de insanları saptırmak için senin doğru yolunun üzerinde elbette oturacağım. Sonra onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım ve sen onların çoğunu şükredenlerden bulamayacaksın.?  
O hadis şöyle devam ediyor; “Deccal?in sol gözü yoktur, üzerinde kalın bir perde vardır. İki gözü arasında kâfir yazılıdır. Okuması olan olmayan her Müslüman o yazıyı okur.” Bilgisayarların bir gördüğümüz gözü var; ekranı; birde görmediğimiz gözü; yapıldığı, hazırlandığı yer; orası bize örtülü; iki gözü arasında ise kablolar var; orada kafirin nasıl yazdığını bilemiyorum; belki Arapça ile çözülebilir. Şöyle olabilir mi acaba; elektrik gavur icadı ve biz onu icat edenin bir kafir olduğunu biliyoruz; okuma bilsekte; bilmesekte.
Yine deccal için “iki gözünden birinin silik olması veya yeryüzünün tamamını kırk günde dolaşarak ayak basmadık bir yer bırakmayacak olması” deniyor; her eve girdiği çok açık; yine bir hadiste “Deccal, Yahudilerden bir adamdır. Bu ümmetin sonunda ortaya çıkar ve hakkı batılla karıştırıp hakkı gizlemeye çalışır. Deccal, taraftarlarıyla yeryüzünü karıştırır ve küfrünü insanlardan gizli tutar.” deniyor. Yahudilerin; İsrail’in dünyanın baş belası olduğu ortada; ve hep müslümanlarla uğraşıyor. 
Peygamberimizin deccal hakkında söylediği diğer hadisler şöyle; ?Deccal, Yahudi?dir, onun çocuğu olmaz! Allah, ona Mekke ve Medine?yi haram kılmıştır!?; bir bilgisayarın çocuğu olmaz;?Deccal?e İsbehan Yahudilerinden yetmiş bin kişi tabi olacaktır. Onların başlarında ve omuzlarında miğfer vardır.? bilgisayar oyunlarında insanlarda hep miğfer var; ?Deccal, doğuda Horasan denilen bir bölgeden çıkar. Yüzleri deri üzerine deri kaplanmış kalkanlar gibi olan bir kavim ona tabi olurlar.? yüzdeki kalkan pekala bütün gün yapıştığımız ekranlar olabilir; ki normalde kalkan yüzde değil elde olur; “Deccal; ayakları dengesiz ve çarpık, saçı oldukça kıvırcık, bir gözü kör olup ne yüksekçe ne de çukurca olan biridir. Eğer onun durumu size karışık gelirse biliniz ki sizin Rabbiniz kör değildir!”; ayakları zaten yok; biz oturtuyoruz; saçları kablolar oldukça kıvırcık ve karışık; ne yüksekçe; ne de çukurca; oturma boyunda; öyle değil mi?  “Rabbiniz kör değildir” neden denmiş; deccale zaten bir gözü kör denmiş; diğer gözü var ama görmeyen bir göz anlamında mı; bilgisayarların gözü var ama karşısındaki insanları görmüyorlar; ?Deccal?in gözü cam gibi yeşildir.?; gözü zaten cam; ve ışıklı; “Deccal, gençlik dolu bir adamı çağırır, ona kılıçla vurup iki parçaya ayırır. Her bir parçayı ok atımı mesafesinde uzaklaştırır. Sonra onu çağırır, o genç güler halde yüzü parlayarak gelir.” gençlik dolu adamların yüzleri hep bilgisayar ışığından parlıyor; bilgisayar oyunlarında hep kılıç var; ve iki kişiliğe ayrılıyorlar; iyi ve kötü; ve sonunda hep onun peşinden gidiyorlar; sonu ne olursa olsun; bilgisayar başında yüzleri sonsuza dek parlıyor; bir insanın yüzü başka türlü ne şekilde parlar ki?”Sizden kim Deccal?e yetişirse, ona Kehf suresinin ilk ayetlerini okusun.” 
Ben bu bilgisayar konusunda oğluma 5 hamle yapıyorsam oğlum bana 15 hamle ile geri dönüyor ve hep beni alt ediyor; önü sonu onun istediği gibi oluyor; o zeka sadece insan zekası ile açıklanamaz gibi geliyor bana. Benimkinin kat be kat üstünde bir zeka. Teknolojide olanak sağlıyor buna elbette; bilgisayarı yasakladım; onu başardım; ne badirelerden sonra; ancak bu seferde şeytan akıllı telefonu icat etti; o da gitti olabilecek en büyüğünü aldı; note 2; oyuna tam gaz devam; hayat destek ünitesine bağlıymış gibi ellerine yapışık olarak dolaşıyor evde; başka hiçbir sorumluluk yok; sadece onun için; onunla yaşıyor; seveceği filmleri açıyorum; oyalansın, sıkılmasın diye; onun eli ve gözü yine oyunda. Evde yasaklasam; ki telefon yasaklanamıyor; sadece bilgisayar; o telefon canım; arkadaşlarının evinde kalıyor; biliyor muyum sabaha kadar ne yaptığını; bilmiyorum. Ancak ertesi gün geldiğinde yüzünün kireç gibi olduğunu görebiliyorum elbette; bir nedeni olmalı. Gece ulaşamayıp sabah 6’da aradığımda bana “daha uyumadık” diyor; bu cevap gerçekten çoğul mu yoksa tekil mi bilemiyorum; ne yapabilirim; Allah’a emanet demekten başka; herkesin aklı kendiyle; benim yapabileceklerim de bir yere kadar; oradan öteye gitmiyor; ve önü sonu herkes kendi aklıyla baş başa; ve ne yapıyorsa kendine yapıyor.
Sanki evde olduğunda biliyormuşum gibi konuşuyorum bende; nereden bilebilirim odasında ışığı kapatıp oyuna devam etmediğini; yatıp uyuyorum; gece gündüz onun peşinde gezecek kadar gücüm yok doğrusu; korumam gereken bir canım ve emek vermem gereken 2 çocuğum daha var; elimden geleni yapabilirim; ondan ötesini değil. Birde oğlum iki kişilikli gibi; bir yanı inanılmaz munis ve dünya tatlısı; ki o yanı benim tanıdığım ve sevdiğim çocuk; o yanı olmasa zaten çoktan bırakırdım ipin ucunu; bana güç veren o; diğer yanı; yani bilgisayar tarafı olabildiğince karanlık; kararlı; dediğinden vaz geçirilemeyen; bir insanda bu kadar iki uç bir arada nasıl olur? Aynen o hadiste dendiği gibi.
Şeytan her insanoğlunu ele geçiriyor diye bir şart yok; meyilli olanları seçip ayıklıyor ve onların üstüne gidiyor; Fethullah Gülen’in dershanelerinde; yurtlarında yapıldığı gibi; Şeytanın görünümü farklı; ama taktiği hep aynı; seç, ayıkla, elde et; iki oğlumda aynı evde; benimle yaşıyor ancak küçük oğlum abisi gibi bilgisayar bağımlısı değil; hiç olmadı; büyük oğlum 19; küçük oğlum 17 yaşında; olsa o da olurdu şimdiye dek. 
Burada çatışılan kişi karşınızdaki; yani oğlum gibi görünse de asıl gerçek bu değil; çatışılan şey onun aklını çelmeye çalışan şeytan. Bu bir kurtarma operasyonu; şeytanın etkisinden kurtarma. Oğlumu şeytana kaptırmaya hiç niyetim yok. İsteyen inanıp inanmamakta serbest; ancak birbiriyle örtüşen çok şey var yukarıda yazdıklarım arasında; bu da bir fikir işte; doğru olsun veya olmasın; ki kesinlikle öyledir diye bir şey diyemem elbette; dersem bilgim ve ilgim üstünde olur bu; ancak gençliğin kullandığı şekilde kullanılan bilgisayarın hiç hayra alamet olmadığı da mutlak bir gerçek. Belki ara sıra okumak; nas ve felak sureleri olabilir; eüzü besmele ile başlayarak; veya orada yazdığı gibi Kefh suresinin ilk ayetlerini; etkili olabilir; yapmak lazım. Okuduktan sonra ellere üfleyerek bedenini sıvazlamak. Veya kendine okutmak; okutulabiliyorsa; uykudayken de okunabilir. Yapılabilecek başka bir şey bilmiyorum. “Allah yardımcımız olsun” demekten başka.
Bu ayki google aramalarımdan biri şu; “17 yaşındaki oğlum bilgisayar bağımlısı”; o anneye bunu googlea yazdırtan bir nedeni olduğu çok açık. Kimse durduk yere bir şey yazmıyor googlea.
 

Be First to Comment

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *