Press "Enter" to skip to content

Gündem 1o Mart’13

***Yavuz Dizdar bu erken büyütülüp piyasaya sürülen tavuklarda bol miktarda tümör olduğunu söylemiş. Bizde zaten onlardan bol miktarda yedik; yemiştik; ben bir süredir yemiyorum gerçi; yersem organik olanını; yemezsem hiç. O tavuklarda tümör oluşmasına neden olan her ne ise bizde de aynı etkiyi gösteriyordur.
2000 yılı yapımı Erin Brockovich adlı filmi bir süre önce izlemiştim; 2 kez izlemek istedim; 2. kez izlediğimde detaylar daha çok ilgimi çekti. Film gerçek olaylara dayandırılmış; pacific gas electric şirketinin pas önleyici olarak kullandığı krom 6 maddesi su yolu ile yayılarak çevrede yaşayanlarda düşükler, rahim tümörleri, kanserleri ve çeşitli kanserler oluşmasına sebep olur; tavuklarda doğum anomalileri görülür; 634 kişi bununla ilgili dava açar ve kazanırlar. Hayatın parasal karşılığı olabilirmiş gibi. 
Gün boyu binbir türlü temizlik madddesi ile haşır neşir oluyoruz; ne ne yediğimizden eminiz; ne de ne içtiğimizden. Hal böyle olunca bir bilinmeyenler denklemi içinde yaşayıp gidiyoruz.
Filmde bahsi geçmiyor ama o firma 1957?den itibaren nükleer santraller kurmuş; yani her ne kadar söylenmesede filmin ana noktası nükleer santraller. Nükleer santrallerin suyu soğutma için kullanıp doğaya geri verdiğini biliyoruz zaten. Şu an için bizde yok ama hızla yapılacak, yapılıyor gibi görünüyor nükleer santraller; çok sevgili AKP?lilerimiz sayesinde; ancak 1986 yılındaki çernobil patlaması ile bizde maruz kaldık radyasyona ve radyasyonun etkilerine. Karadeniz bölgesi kanserden kırıldı son 20-25 yıldır ve kırılmaya devam ediyor. 1981 yılında Amerikada yine bu şirkete ait Dibalo canyon nükleer santraline karşı çıkan 1900 kişi tutuklanmış. Bizde nükleer santral şimdilik yok evet ama İzmir?de eski bir fabrika kalıntısında nükleer atıklar bulundu; bizi kimin nükleer atık çöplüğü olarak kullandığı bile belli değil; sevkiyatı bile tehlikeli olduğundan olduğu yerde bırakıldı ama sonuç olarak oraya bir yerden sevk edilerek geldi; gelişi tehlikeli değil miydi? Başka yerlerde de olup olmadığı bilinmiyor; nereden bilinecek zaten; hepimiz Allah?a emanet. 30 yıldır denizlerimize atıldığını gözlerimle gördüğüm varillerin ne dolu olduğunu sanıyorsunuz? O variller günlerce, aylarca denizlerimizde asılı kalıp karşımızda durup dururken biz o denizlere girdik; yüzdük. Neden batmakdıkları; denizde aylarca asılı kaldıkları şimdi anlaşıldı; içleri kül doluymuş; hafifmiş; ondan.
Göğüs sıkışmaları, rahim kanserleri, lenf kanseri, dolaşım bozukluğu, astım, kronik burun kanamaları; hepsi nükleer santrallerin; krom 6?nın marifeti; filmdeki araştırmalara göre. Su, burun kanamaları ve tümörler üstüste gelince kafam iyice karıştı. Sağlık; BPA sayfasında yazmıştım ayrıntılı olarak; 2 yıl önce kızımın memeleri aniden hızla büyümeye başlayınca şüphelenmiş ve damacana su içmeyi bırakmıştık; son 2 yıldır marketten aldığımız pet şişelerdeki suları içiyoruz; suyumuzu değiştirince kızımın memeleri küçüldü; sonradan normal büyümesine geçti; kızımın burun kanamaları bebekliğinden beri var; son bir yıldır durdu ve burun kanamalarının durmasıyla büyümeye başladı; vücut gelişimi de azdı burun kanamaları varken; bunu nar ve limon yemeyi kesmesine bağlamıştım hep; benim tümör; yani miyom; adet kanamalarım da düzeldi; iyileştim; kızımla aynı süreçte. Aynı şekilde bende içmedim elbette son 2 yıldır o damacana suyunu; hepsi biraraya geldiğinde sonuç aynı yere çıkıyor; su.
Şimdi biraz baktım; termik santral küllerinde bulunuyormuş krom 6; nükleer atıklarda olmayabilir. Her ikiside zararlı sonuçta; nükleer ve termik santraller. Ve termik santralimiz bol miktarda var. en son İğneada’ya yapılacaktı; kömür sevkiyatının yapılacağı limanların yapımına bile başlanmıştı halbuki; küllerini depolanacağı yerler bile belirlenmişti. 2004 yılında İskenderun körfezinde batan ve öncesinde 4 yıl orada bekletilen bir gemi termik santral külü doluymuş; Türkiye Amerika?nın, Avrupa?nın çöplüğü olarak bağrına basmış durumda onların çöplerini. O bölgede yakalanan balıkların bile yenmemesi gerektiği yazılıyor bununla ilgili çıkan haberde 2004 yılında. Kim ne yediğini biliyor ki günümüzde? Şimdi o bölgeye nükleer santral yapılıyor. Japonlar fukişima patlamasından sonra pirinç yemeyi bırakıp böcek yemeye geçmişler; pirinçte radyasyon olduğu için; AKP?nin bize yapmak istediği yoksa bu mu? Hangi tür böceği yemek isterdiniz? Günün mönüsü; kara fatma ve hamam böceği.
Mart’ın ilk haftasında yine haber geldi fukişima’dan; balıklardaki radyasyon oranı normalin 5 bin katıymış ve azalması gerekirken gittikçe artıyormuş hala; fukişima santrali Hiroşima ve Nagasaki’den daha öldürücü sonuçlara yol açacak gibi görünüyor. Artık düşmanların atom bombası atmasına bile gerek kalmadı; kendi bombanı kendin yap düsturu hakim; yap bir, iki nükleer santral; ne zaman altında(!) patlayacağı belli bile olmasın.
Hatırlar mısınız bilmem; son seçimlerden önce atıldı bu nükleer santraller fikri; karşı sesler yükselmeye başlayınca seçimlere kadar bir daha hatırlatılmadı; ne zamanki seçimler kazasız belasız geçildi o zaman tekrar gündeme geldi nükleer santraller; bunların; bu AKP’nin her işi hile, hurda. 
Kasım 2011?deki bir habere göre Bulgaristan krom 6 oranı yüksek olduğu için Türkiye?den çimento alımını kesmiş. Çimentoda da var yani; daha nelerde var kim bilir? Ve niye bizim çimentomuzdaki krom 6 diğer ülkelerden fazla?
Bir haberde geçti geçen gün; martın ilk haftası; kanser hastalarına hastanelerde yer bulunamıyormuş. O denli çok kanser hastamız var. Bunu doğal bir süreç gibi karşılıyor olmamız bu kadar kanser hastası olmasından çok daha ilginç. Bizim kanser oranımız dünya ile kıyaslandığında ne durumdadır acaba? Afrika’da mı kanser hastası daha çok yoksa bizde mi; veya Amerika; Avrupa? Hiç bahsi geçmiyor böylesi istatiski değerlerin; neden acaba?
Örneğin Zambia’da az, Türkiye’de çoksa kanser vakası, onlarda olmayıp bizde olan yanlışın üstüne gidilemez mi? Farzı mahal sigara içen bizde çok, onlarda yoksa ve kanserde bizde çoksa “sigaranın fiyatını veya vergisini arttırma yoluna gitmek”; bunu bir rant aracına dönüştürmek yerine bu istatistiki bilgilerle insanların aydınlatılması; gözlerinin açılması sağlanamaz mı? Sigara tröstlerinin işine taş koymak gibi algılanmıyorsa elbette; öyle algılanıyor olmalı ki bu tür uyarılar yerine sadece zam yapma yoluna gidiliyor. Veya oradaki kadınlar doğum kontrol hapı kullanmıyorlarsa ve orada meme kanseri oranı azsa (doğum kontrol hapı üreticileri kızdırılmamak kaydıyla) insanlar doğum kontrol hapı kullanmamaları konusunda uyarılabilir mi? Doğum kontrol hapı üreticileride kızıyor olmalı ki bu konuda da hiç yorum yapılmıyor. Sonra bütün bunlardan sağlık sektörüde etkilenebilir; doktorlar taş mı yesin; insanlar sigara içecekler, doğum kontrol hapı kullanacaklar ki kanser olsunlar ve ameliyat olmaları için bir neden çıksın ortaya; çok karışık bu işler çok. Bir istatistik daha yapılsa; Türkiye’de sigara ve doğum kontrol hapı kullanan doktor sayısı belirlense oran ne çıkar sizce; bendekide merak işte; öylesine.
Hepimizle oynanıyor; öyle veya böyle. Hepimiz birer oyuncağız ellerinde. Ticaretin alası döndürülüyor üzerimizde; kefenimiz bile para; onu bile dört gözle bekleyenler var; gerisini siz düşünün artık. Ama iş oraya gelene kadar üstümüzde dönen çok hesap var. Etinden, kemiğinden, suyundan, yağından vs. Üstümüze sıkılacak bir kurşunun hesabı ile hayatını sürdüren; kazandığı o para ile mutlu olmayı bekleyen yaratıklarla birlikte paylaşıyoruz bu dünyayı. O yaratıklar silah sektöründe var da politika, sağlık sektöründe mi yok?
Yine kanser konusuna geleceğim; boy boy kanser vakası işleniyor haberlerde; show tv her güne vardırdı işin boyutunu; kanserle ilgili bilgiler veriliyor; bu kafa karıştırmaktan öteye gitmeyen bilgileri vermek yerine o haberin süresi kadar “kanserden korunmak için sigara içmeyin” yazısı koysalar çok daha etkili olacaktır sanırım; nerede önleyici tıp; kanser olduktan sonraki çareleri anlatıyorlar ancak; arada hastane ve doktor adları da geçiyordur mutlaka; boş geçmeyelim beyler; onların da reklama ihtiyacı var sonuç olarak. Onca yatırım yapıp hastane kurmuşlar; boş mu kalsın? Okul okumuşlar kanser hastalarını iyileştirmek için; boşa mı gitsin?
Lise öğrencisi veya liseyi bitiren çoğu gencin elinde sigara var; liselerde köşe bucak; üniversite 1. sınıftan itibaren alenen; o çocukların hiç biri kıt akıllı değiller; birileri tarafından gerçek anlamda aydınlatmış olsalar sigarayı ellerine bile almazlar; bir çoğu; yazık değil mi o genç; körpe ciğerlerine; Koah’ın nedeninin sadece sigara içmek olduğunu kaç genç biliyor? Başka bir şekilde sorayım bu soruyu; olması gereken şekilde; Koah’ın nedeninin sadece sigara içmek olduğu kaç gence öğretildi, öğretiliyor; bir dolu gereksiz ders dayatılıyor genç bedenlere; bu derslerden biride kanser veya sağlık başlığı altında olamaz mı? Sağlık köşesi olurdu eskiden okullarda; koahlıların resimleri konulamaz veya videoları izletilemez mi? Televizyonlar eğitim kurumu değil; orada zap yapma; bakmama, görmeme hakkına sahipsiniz;  kaldı ki ben bile bakmıyorum televizyonda ama okullar öyle değil. Evet, çok hoş görüntüler olmadığını biliyorum ama o görüntülerin artmasını önleme yolunda yapılacak olduğuna göre bence yapılmasının hiç bir sakıncası yok. İnsanın varoluş sürecinin ilk mihenk taşı sağlıklı olmak değil de nedir? Ya ben yanlış bir zamanda yaşıyorum ya da zaman gerçekten yanlış; bütün bu yaşananlara akıl sır ermiyor; sigara içiyorsunuz; para kazanıyorlar; sorun yok; sigara içtiğiniz için hasta oluyorsunuz; yine para kazanıyorlar; yine sorun yok; bu sigara muhabbetine cola da eklenebilir aslında; etkileri açısından pek bir farkı yok sigaradan; colanın ne işe yaradığı; ne için varlığını sürdürdüğü başlı başına bir muamma? Yine şu para, yaratık, kazanç denkleminden olmalı. Sigaranın reklamı nasıl yasaksa colnın reklamı da yasaklanmalı; bir an önce. Kola ve tüm şekerli içecekler pankreas kanserinin sebebi; içki bir diğer sebebi. İçkiyi türlü yasaklarla daha cazip, istenir hale getirmek veya zam üstüne zam yapmak yerine anlatılmalı ne olup olmadığı. Nitrit, nitrat içeren gıdalar, salam ve sucuklar; vaktinden önce, zorla erken büyütülen tavuklar; bunların varlığının sürdürülmesinin nedeni ne ve kimler tarafından korunuyorlar? Bir dolu soru işareti kullanmışım yazı boyunca; bu kadar yeter. 
***Tutanaklar açıklandı; şap diye oturdular oldukları yere; ne olacağını sanıyorlardı; yok çözüm süreciymiş; dikkatli olunmalıymış; alın size çözümsüzlük süreci; ayıklayın şimdi pirincin taşını. Öcalan?ın bizi esir almak için yola çıktığını daha yeni anlayabildiler; besle kargayı; oysun gözünü; ahmaklık diye buna denir. Burunlarından kıl aldırmıyorlardı çok büyük işler başarıyorlarmış gibi; ona sus, buna pıst; ne oldu; topyekun sessizlik; matem havası.
Orada söylenen sözler çok hafifmiş gibi neler söylendiği değil, kimin sızdırdığı konuşuluyor. Nasılda çarpıtmayı biliyor Erdoğan her meseleyi. Kim sızdırdıysa sızdırdı; siz sadede gelin. Orada söylenenlere cevap vermesi gerekirken alakasız yollara sapıp onu, bunu suçlayarak sıyrılmaya çalışıyor işin içinden. O sözlerin hiçbiri yenilir, yutulur cinsten değil. Sayısı 40 bin veya 50 bin olarak değişen pkk militanları mı gözünü korkutan yoksa Amerika?ya; İsrail?e veya rum, ermeni soydaşlarına vereceği hesap mı? Öcalan üstlerine, üstümüze tükürmek ne kelime, işiyor ve yağmur yağıyor diyorlar; bu nasıl bir rehavet. O sözlerdeki anlam ve içerik değil sızdıran gazeteci gündeme oturuyor, suçlanıyor. Kendi onuru yok zaten; bizim onurumuzu da ayaklar altına alıyor; ayaklar altına almayı çok sevdiğini biliyoruz zaten. Siz bir şey anlıyor musunuz bütün bunlardan? Arap saçına döndü her şey. Herkesi susturdu Erdoğan; “aman çözüm sürecinde dikkatli olun” diyerek; bir Öcalan’ı susturmak aklına gelmemişti; o da konuştu; bir konuştu; pir konuştu vesselam. Ortalık sükutu hayale büründü; yut, yutabilirsen; yutuldu bile; orada söylenen sözler değil ortaya çıkaran, sızdıran konuşuluyor açıklandı beri.
?Ne münasebet, AKP?yi, tabii RTE?yi biz yarattık? ; ?benimle oynanmayacağını özellikle AKP?ye anlatmalısınız?; ?Biz AKP?yi çıkartan gücüz.?; ? AKP?yi 10 yıldır ayakta tutan benim?; ?MİT?i düşürseydiler. Türkiye?de tüm kaleler düşmüş olacaktı. Hakan Fidan tutuklansa, sonra sıra Başbakan?a gelecekti. Darbeyi önleyebileceğimi fark ettim ve süreci başlattım?; ?Komisyonlar kurulacak. Hakikat komisyonu da kurulacak. Akil adamlar denetiminde olacak. Çekilme o zaman olacak. Köylere geri dönüş olacak. Bunları yapmazlarsa geri çekilme olmaz. Çekildiğimiz alanda gerillayı daha da büyüteceğiz. Çekilirsek gerilla biter görüşüne katılmıyorum. Suriye var, İran var. Şu an Suriye?de 50 bin, Kandil?de 10 bin, İran?da 40 bin var?; ? Başarılı olursam, Ne KCK tutuklusu kalır ne başkası. Bu olmazsa 50 bin kişiyle halk savaşı olacak. Ölen ölecek, ben karışmıyorum. Yalnız, herkes bilmeli ki, ?Ne eskisi gibi yaşayacağız, ne de eskisi gibi savaşacağız?. Kendime güveniyorum. Şunu iyi bilin devlet de ben de vazgeçemeyiz. Tarihi bir barış ve demokratik yaşama geçiş. Umarım AKP?de bizi yanlış anlamaz. Yanlış anlarsa felaket olur. Buna rağmen AKP diktatoryasını bize dayatırsa kabul etmeyiz?; 
 
***Yeni tasarıya göre liselere giriş için okul notları %60?ı, davranış notları %30, faaliyet notları ise %10 etkili olacak; anadolu liselerine giriş bu şekilde sağlanacakmış. Davranış ve faaliyet notu %40?ı oluşturduğuna göre artık fazla ders çalışmanın bir gereği kalmadı; doğru, dersaneler kapatılabilir artık; dersaneleri kapatacağız derken haklıymışlar meğerse; bundan böyle ölçü ders başarısı olmayacakmış; nereden bilelim böyle olacağını; bilsek hiç itiraz etmez öylece kabullenirdik. Akıllının akılsızdan, bilenin bilmeyenden, zeki olanın olmayandan ne farkı var; hepsi bir Allah?ın kulu; önemli olan zeki, akıllı, bilgili olmak değil Allah?ına iyi kulluk etmek; iyi bir kul olmak; kendileri zeki, akıllı ve bilgili değillerde Türkiye?yi yönetemiyorlar mı; bal gibide yönetiyorlar işte; var ya Allah sizin belanızı versin inşallah; başını ört; git okula; istediğin okuldasın; şıp diye; bunlar var ya adamı dinden imandan çıkarır; bu nasıl bir hinlik, adiliktir akıl almıyor. Hepsini koy bir çuvala, salla salla vur duvara; başka türlü ıslah olmazlar.
İşin içindeki başka bir hinlik, tuzakta anadolu liselerine giremeyenlerin ya meslek liselerine ya da imam hatip liselerine girebilecek olması; meslek lisesine gitmek istemeyen ve anadolu lisesine puanı yetmeyen öğrencileri imam hatip lisesine almanın en kısa, kestirme yolu bu; çocuklar hop kucağa. Üniversiteye girişler içinde benzer bir yol planlanıyormuş.
Ders kitaplarını incelemekle görevli 150 uzmanın işine son verilmiş ve yeni inceleyiciler olarak 2500 öğretmen başvurmuş; bu öğretmenlerin ne kadarı din dersi öğretmenidir acaba? Merak ettimde. Matematik kitaplarını din dersi öğretmenleri mi iceleyecek; kitapların içinde aradıkları, ayıklayacakları ne; bunlar birer hiperaktif mi; neden durmadan eski köye yeni kanunlar getirip duruyorlar; hiç mi yerinde duramazlar? Bu kadar niye uğraşıyorlar; kaldırsınlar bütün kitapları top yekun; Kuran-ı Kerim?in arapçasını koysunlar çocukların önüne ve onlarda okuyup okuyup dursunlar; anlamayacakları için bir sorun, arıza çıkarmazlar nasılsa; bunca zahmete, eziyete ne gerek var; lütfen yani.
Bu eğitim haberlerini cumhuriyette okudum; dahası da var; eğitim alanı bir bok çukurunu andırır hale gelmiş; Mardin Artuklu Üniversitesi rektörü ve diğer yönetenleri bir gurup üniversite hocası tarafından ?islami kesime uzak durmak?la suçlanarak haklarında bir rapor hazırlanmış ve yök?e, başbakana ve diğer yetkililere gönderilmiş; bir taneside yanlışlıkla üniversiteye yollanmış; vay babam vay; ?bilsen neler dönüyor şu garip dünyada; arkadaşlık düşmanlıkla yan yana?; 60-66 aylık bebekler okulda yoruluyormuş;din öğretmenlerinin katıldığı zümre toplantısında okullarda ayrı bir din dersi sınıfının oluşturulması; uygulamalı olarak işlenebilmesi için okullara mescit açılması; cuma günleri ders saatlerinin cuma namazına göre düzenlenmesi, ayet ve hadislerin panolara ve duvar gazetelerine yazılması, ibadet yerlerinin ziyaret edilmesi, din derslerinin ciddiyetinin sağlanması gibi önerilerde bulunulmuş; başımıza taş yağacak derlerdi eskiler; bunlar taş değil kaya.
Üniversite 1. sınıfta zorunlu olarak okutulan yök dersleri; Türk dili ve Atatürk ilkeleri ve inkılap tarihi dersleri kaldırılacakmış; kaldırılan üniversite harçları ?öğrenci ücretleri? olarak geri gelecekmiş; imamlar liselerde din dersi veriyorlarmış; anaokullarında sureler ezberletiliyormuş; askeri liselere kuranı kerim ve din dersleri konulmuş; Konya Necmettin Erbakan üniversitesinin bütçesi 15 milyon tl?den 145 milyon tl?ye çıkarılırken kendisinden daha eski ve büyük olan Konya Seçuk üniversitesini bütçesi 345 milyon tl?den 330 milyon tl?ye düşürülmüş. Ankara pi dersaneleri aşık olan 28 öğrencisinin dersane kaydını silmiş. Bunlar son 6 ayın haberleri; bu iş içinden çıkalacak gibi değil; benden bu kadar; kötü haberin bu kadarını kaldırabiliyorum bugünlük. Bütün bu haberlerden sonra ?uğursuz öcalan olacak olan darbeyi neden engelledin? demek geliyor içimden; veya her kim engellediyse. Bütün bunlardan asıl hedeflenen okulların kapatılmasıymış; aşama aşama ilerliyorlar yani; okul giysisi zorunluluğu kaldırıldı; devam mecburiyeti kaldırılıyormuş; ardından internet üzerinden eğitim; meb kamburundan kurtulmanın en kolay yolu. Onun için okulları içinden çıkılmaz bir hale getiriyorlar demek; kasıtlı olarak. Okullarda her şey yolunda gidiyordu; ta ki AKP gelinceye dek; ne zamanki AKP okulları yönetmeye başladı okullar sorun yumağına dönüştü; her şey aynı plan dahilinde işliyor yani. Demek ki bunlar iyi günlerimiz; daha neler göreceğimiz belli bile değil; bunların elinden Allah sonumuzu hayretsin. Kuranda sık sık geçen o kızgın, azgın kavimlerin başına gelen yıkımlar başlarına gelsin inşallah; başka türlü kurtuluş yolu kalmadı gibi; ordu, asker bitti, halkın gücü, direnci sindirildi, sindiriliyor, bitti; bunlarsa azdıkça azıyor; işimiz Allah?a kaldı yani.
***BDP?nin kadın anaları günlerdir ilk haberlerde; ?asarız, keseriz, daha beter ederiz? diye tehditler savuruyor; bir Allah?ın kulu çıkıpta diyemiyor ?sen ne diyorsun be kadın? diye; pabuç pahalı; öyle görünüyor. Çokta haksız değiller hani; düşman içimizde, her an, her yerde; dışımızda değil ki onu karşımıza alıp onunla siper sipere savaş edelim. Dün Ankara?da 800 dükkan bir anda yanmış; neden bu ara yangınlar bu kadar arttı; kimse sormuyor bu soruyu. Azar azar; içten içe çökertiyorlar düşmanlarını; kale içten yıkılıyor; ekonomiye sekte vurularak; Allah?ından bulsunlar. Açıklansa bu yangınları pkknın çıkardığı iş içinden çıkılmaz bir hal alacak; bu yüzden üstünü örtüyorlar.
Yıkımın bir başka boyutu yine haberlerde; imam hatip yapılmak istenen bir okulda çıkan kavgada 7 yaralı; 93 harbi gibi; yaralılar veli ve öğrenciler; onlar belli zaten; ya yaralayanlar; hepsinin tipleri hapishane kaçkını gibi; sakallı; bildiğin akp; molla militanı; o okulda veli olmadıkları, o okulla ilintili olmadıkları her hallerinden belli; ellerinde çivili sopalar; milletin yüzü, gözü kanamış; çivi sürtmüş belli ki; akp her 2 türlüde bizi yıkarak muradına erecek gibi görünüyor. Bizi yok olmaya doğru adım adım ilerletiyor. Sonrada iki yüzlülükle kendini olduğundan farklı göstermeye çalışıyor. Ne dedi Erdoğan geçen gün akp gurup toplantısında; ?kimse konuşmayacak?; eğer ki bir konuşsalar dillerinden neler dökülebileceğini biliyor; hiç kimseye konuşma hakkı bile tanımıyor; köprüyü geçene kadar elbette; sonra istedikleri gibi konuşacaklar; kendi hepsinin yerine konuşuyor zaten sivri diliyle.
Başarılı sporcuları da gurup toplantısına davet ediyor; ne hakla; onlar Türkiye?nin temsilcileri; akpnin değil; Türk bayrağı çekiliyor göndere madalya aldıklarında; akp bayrağı mı çekiliyor? Olmaları gereken yer meclis. Her iyi şeyi kendine mal etme; ondan nemalanma derdinde. Bu da mı sorun diye düşünebilirsiniz belki ama evet, sorun; bütün bu yanlışlar üstüste toplandığında koca bir yığını oluşturuyor. O sporcular akpnin kesesinden değil devletin kesesinden ulaşıyorlar o başarıya; kimsenin buna gölge düşürmeye hakkı yok. Yetişme süreçleri, kamp, yol, yaşam ve her türlü giderleri bu milletin ödediği vergilerden pay ayrılarak ödeniyor; akpye oy verenler arasından mı toparlanıyor sadece?
?Ekmek bulamazsın yemeye? Ekmek gelir, ondan sonra da ekmeği tepersiniz… Teşekkür edeceğiniz yerde başka şeyler konuşuyorsunuz. Bu başbakan, gerçek neyse, gerçeği konuşur. Marifet iltifata tabidir. Bu ülkede taş üstüne taş koyana biz teşekkür ederiz. Terör var diye kimsenin gelmediği yere 800 milyon dolarlık bir yatırım geliyor, siz teşekkür edeceksiniz, el üstünde tutacaksınız… Başka şey konuşuyorsunuz. Bizim özel amigolara ihtiyacımız yok.? ; ?Eğer halk totaliter rejim istiyorsa, buna saygı duymalıyız…? R. T. E.
Ben sustum; o konuştu. Benim konuşmama gerek yok; sözler kendi kendini anlatıyor zaten. Dahası da var; ?Ananı da al git… Nankörlük yapmayın… Senin oyuna ihtiyacım yok? RTE; Çanakkale zaferi kutlamalarında “Türk ulusu” diyemeyen; “Türk ulusu” dememek için binbir türlü laflar eden; mevkisi ise başbakan olan RTE; ?Hedefimiz tüm Türkiye?nin demokratikleşmesidir?; Öcalan’dan mesaj; “Gelin, yeni bir Türkiye inşa delim. Yeni bir Türkiye!.. Kemalizm’i tarihin çöp sepetine atalım. Çöp sepetine…” Altan Tan- Erzurum Mitingi… Bunları okuyup duydukça o söyleyenlerin üstlerine birde ben laf etmek istemiyorum.
Oturup kalkarken; basamak çıkarken zorlanmaya başlamış Erdoğan; tutunarak güç alıp öyle hareket ediyor; grip falan hikaye; gidici; toprak çekiyor; devamlı ölümden bahseder oldu; iki lafının birinin arasına ölümü sıkıştırıyor; fark ettiniz mi; hatıratını yazacakmış; öyle dedi dün; ama buna vakti olmayacakmış gibi görünüyor. Yüzü bembeyaz; karaciğerle ilgili birşeyler var sanırım; göbek deseniz 5 yıl öncesinin 3 katı; bel çevresi her geçen gün daha da genişliyor ve yüzündende sağlık fışkırmıyor; yedikleri yaramıyor gibi; ne yiyorsa fazla gelmiş olmalı. “İnsan eti ağırdır” derler; o kadar çok insan eti yedi ki; hazmedememiş olmalı.
Nevruz kutlaması için rock konseri sahnesi kadar ihtişamlı bir sahne düzenleniyor Diyarbakır’a; günlerdir zafer naraları atıyorlar; il, il; bütün Türkiye’de; yüzlerinde güller açıyor BDP’lilerin; gülücük eksik olmuyor yüzlerinden; ama gülücükler nedense tek taraflı; Türk tarafından yüzü güleni hiç görmedim niyeyse? Herkesin yüzünde bir endişe; taraftar olanın da; olmayanın da; neden? Mademki barış oluyor biz niye sevinemiyoruz; böyle tek taraflı mutlulukla barış mı olur; buna barış değil zafer derler; zafer coşkusu. Saçlar, başlar, üst, baş o biçim; podyumdan fırlamış gibi bütün bdpli milletvekilleri; nereden giyiniyorlar acaba; çok merak ettim; Amerikan markası giyiniyor olmalılar; Türk’e düşman olduklarına göre Türk malı giymezler sanırım; dağdaki pkk peşmergeleriyle aynı yerden giyinmedikleri çok belli ama; sanırsınız kraliyet ailesinin torunları; asil’zadeler; asillik onlara kalmış; it bile itken sahibini ısırmazmış; bunlar bizim gözümüzü oymaya niyetli. Çok değil; sadece geçen yıl asker ve polisimiz nevruz kutlamalarını engellemek için görev başındayken bu yıl nevruz kutlamalarını engellemek isteyecekleri engellemek ve kutlayacakları korumak için iş başında; bu nasıl bir lahana turşusu; hangi mide; hangi mezhebi geniş kaldırır bu turşuyu; RTE ve onun taifesinden başka?
“Olaylara karışmamış” 3 bin pkklıya iş ve kredi verilecekmiş; güneydoğu gazilerimiz işsiz; kredisiz; vergilerimizin gittiği yere bakın bir. Neye göre ayıracaklar “olaylara karışmamış” olup olmadığını; ona değmiş; buna değmemiş yöntemiyle mi; olaylara karışmayacak iseydi dağda işi neydi; kimi kandırıyorlar; ne işi var onların içimizde; hepsinin üstünde askerimizin; bu vatan evladının kanı var. Birde utanmadan besleyeceklermiş; pkk kendi yapamadığını bizim elimizle yaptırıyor; bizim paramızla. Tek aklı başında adam var şu an için siyasette; Bahçeli.
***”Bütün dünya buna inansa; bir inansa; hayat hep nevruz bayramı olsa”; gülüp oynayıp dans ettiler; “sizin çocuklarınızı öldürerek bu dansı hak ettik” der gibi. Madem “Kürtler için Dicle ile Fırat, Sakarya ve Meriç?in kardeşidir. Ağrı ve Cudi Dağı, Kaçkar ve Erciyes?in dostudur. Halay ve Delilo, Horon ve Zeybek?le hısım-akraba” idiyse; “Akan kan Türküne, Kürdüne, Lazına, Çerkezine bakmadan insandan, bu coğrafyanın bağrından akıyor” idiyse; “Çanakkale?de omuz omuza şehit düşen Türkler ve Kürtler; Kurtuluş Savaşı?nı birlikte yapmışlar, 1920 meclisini birlikte açmışlar” idiyse şimdiye kadar aklınız nerede idi; jetonunuz geç mi düştü; o katliamları ben mi gerçekleştirdim?
“Etnik ve tek uluslu coğrafyalar oluşturmak, bizim aslımızı ve özümüzü inkar eden modernitenin hedeflediği insanlık dışı bir imalattır” üstünde durulması gereken bir söz; ayrı bir devleti hedeflemediklerini açıklıyor. Ve yine zaman zaman batılı emperyalist müdahaleler ile birbirimize düşürüldüğümüzü söylüyor; “meydanları hınca hınç dolduran yüz binler, milyonlar artık barış diyor, kardeşlik diyor, çözüm istiyor” diyor; bunu geçte olsa görebilmiş olmaları da bir şey. “Yeni mücadelenin zemini fikir, ideoloji ve demokratik siyasettir, büyük bir demokratik hamle başlatmaktır” sözü bütün mesajın özeti gibi. Bütün bu söylenilen sözlerin içtenlikle söylendiğini kabul edecek olursak bu bir pişmanlık ve geri adım bildirgesi; ve elbette bizim için; herkes için olumlu ancak burada Emine Ayna’ya bir ayna tutmamız gerekiyor; “gördünüz mü boş yere öldüren kimmiş? Boş yere öldürdünüz; katil; katleden oldunuz; elinizi kana buladınız”.
Satır aralarına gizlenmiş şeylerde var bu arada elbette; “Bu bir son değil, yeni bir başlangıçtır. Bu mücadeleyi bırakma değil, daha farklı bir mücadeleyi başlatmadır”. Bütün kürt halklarına “Bizi bölmek ve çatıştırmak isteyenlere karşı bütünleşeceğiz. Ayrıştırmak isteyenlere karşı birleşeceğiz.” de diyor. Çokta pollyanna olmayalım; huylu huyundan kolay kolay vaz geçmez.
Eşzamanlı olarak bir mesaj daha var; o da Karayılan’dan; Suriye’deki nevruz kutlamalarına gönderilmiş; “Ortadoğu’daki mevcut koşullar elimizdeki imkanlar ve gücümüz, Kürdistan’ı özgürleştirmek için bugün bize güven veriyor. Ama biz her koşulda savaş istemiyoruz. Eğer egemen devletler hazır ise, biz de barışçıl yollarla Kürdistan’ı özgürleştirmeye hazırız. Herkes bilmeli ki, PKK savaşa da barışa da hazırdır. Bu temelde, Önder Apo’nun başlattığı süreci kararlı bir şekilde hayata geçireceğiz. Bu bir mücadele sürecidir, sadece Batı Kürdistan için değil, tüm Kürdistan için önemlidir. Önderliğimiz bu yeni süreçte Kürt sorununu tüm parçalarda çözmek istiyor; 2013 yılı ya savaşla ya da barışla çözüm yılı olacak. Kürt sorunu artık çözülecek” diyor. Bu mesaj Öcalan’ın mesajının ateşini söndürmek; halının altına süpürmek için yeterli bir mesaj; düşüncede çokta şey değişmediğini gösteriyor açıkça. İçerideki başka şey söylüyor; dışarıdaki başka; zorundan mı, gönlünden mi bilinmez. Asıl demek istediklerini; gönlünde yatan aslanı tutanaklar esnasında söylemişti zaten; “aynası iştir kişinin; lafa bakılmaz.”; Çok uzun sürmez; yakında anlarız meramlarını.
*”Biz yapacağımızı yaptık; şimdi sıra devlette” demeye başladılar bile; daha nevruzun ertesi günü; beklentiler büyük olmalı; ne teminatlar verdiyse Erdoğan; kokusu çıkar yakında.
*21 martta nevruz kutlandı; mesaj açıklandı; derken ertesi gün bir bomba; İsrail Mavi Marmara için özür diledi. İsrail nevruza pek bir sevinmiş olmalı; o topraklara ulaşması; eline geçirmesi için mesafenin daraldığını görünce. Aradan 3 yıl geçmiş; nevruzun ertesi günü “özür dileriz”; manidar.

 

Be First to Comment

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *