Press "Enter" to skip to content

Gündem 1m Ocak’13

***Levent Kırca?nın söyledikleri bir sözü yüzünden gümbürtüye getirildi; asıl söyledikleri duyulmasın diye ona vurgu yapıldı; oysa ne doğru şeyler de söylemişti Levent Kırca; duymak, cevap vermek zahmetinde bile bulunmadılar. Şöyle dedi;

?Atatürkçü olmak suçsa ben bu suçu işlemeye devam edeceğim; alenen. Mustafa Kemal?in gerçek askerleri biz olmak zorundayız çünkü gerçek askerleri hapishanelerde çürüyor, çürütülüyor. Ben her gece bunlardan korkmadığımı haykırıyorum; bu hükümetten; Tayyip Erdoğan?dan korkarak cumhuriyeti sahiplenip kurtaramayız; bunları devirmek mecburiyeti hasıl olmuştur artık. Bu işin reçetesi Atatürk?ün gençliğe hitabesi; orada satır, satır anlatıyor adam; ve ülkeyi gençliğe bırakıyor; moruklara bırakmıyor. Ne mutlu türküm diyene; Atatürk?te kalın; cumhuriyette kalın; hoşçakalın?.

Bütün bu sözler 4 kelimelik bir söz yüzünden atlandı; yazık oldu. Gören, duyan, bilen oldu mu; pek değil. Lafı neresinden duymak isterseniz orasından duyuyorsunuz sonuçta! Levent Kırca?ya sarhoş deyip aşağılayanlar -ki hiç içki içmediğini söyledi- ondan daha sarhoş; onun görüp farkında olduklarını göremedikleri için. Muhteşem Süleyman ecdadı oluyor; toz kondurmuyor; 10. yıl marşındaki ?demir ağlarla ördük? sözüne ise gıcık oluyor; laf atıyor; başbakanı olduğu cumhuriyetin kurucularına alenen hakaret ediyor ve herkes bu lafları yutuyor; ?sen ne diyorsun?diyen bile yok doğru dürüst; bu adam bu cumhuriyetin başbakanı nasıl olabilir? Asıl sarhoşlar bu gerçeği görüp idrak edemeyenlerdir. O, orada bulunmaya layık değil; kazara geldi ve geldiği gibi gidecek.
Çok değil; 10 yıl önce kimse böyle bir laf edemezdi; ortalığı boş buldular; cirit atıyorlar; cumhuriyetimizi kuranlara; kurup yeşertenlere; minnet ve saygı duyulurdu; biri böyle bir laf edilecek olsa ?doğal olarak? vatan haini olmakla suçlanırdı; şimdiyse o lafı edenler krallığını ilan etmenin peşinde. Şimdi ben o lafı edeni vatan hainliği ile suçluyorum; ve ona oy veren o %50 de vatan hainidir; onunla beraber. Bu milletin yarısı vatan hainidir; bir vatan hainin orada; o mevkide bulunmasına vesile oldukları için. Bu sözü kulağı ile duyup; aklı ile bunun bir vatan hainliği olduğunu bilipte ?bu bir vatan hainliğidir? demeyen; cumhuriyetimizi kuranların; Atatürk?ün, İnönü?nün ve diğer silah arkadaşlarının mezarında kemiklerini sızlatan  herkes vatan hainidir; bu sizce % kaça tekabül eder; %99 mu? Belkide daha fazla.

Peygamberimizin zamanında müslümanlar çok sıkıntılar çekti; açlık çekti; bunları konuşup bahsederken 30 türlü yemek yiyenlerin bunları nasıl yanyana getirdiklerini anlamıyorum. Peygamberimiz ve sahabe bu açlıkları çektiyse buradan haram servet sahiplerinin sofralarında amin denmesi mi çıkıyor? Buradan emeğe saygıyı çıkarın; maun suresinin günahlarını çıkarın; emeğe ihaneti eleştirmeyi çıkarın; kamu haklarının talanını çıkarın bu gün için. Devleti soyanlardan bunları dinleyip ağlıyorlar. Ramazanlarda 2 kap kap kuru fasulye vermek; çıkardıkları bu. Türkiye?de servetin %90?ını nüfusun %5?i paylaşıyor. Hoca, sen ne biçim hocasın; o anlattığın hikayeler seni çarpacak bir gün; maun suresini sofrasına kurulduğun zenginlere bir anlat bakalım. Bunları yutmayalarda var bu ülkede; kimi kandırıyorsun sen? Her yeni iktidarda birileri devlet talanıyla köşe oluyor. Bunlara hoca efendilerin diyeceği bir şey yok mu? Bunlar lanetli servetlerdir.

Hoca efendi; sen şeytanın çocuğu musun; rahmanın çocuğu musun; maun suresini bildiğini biliyorum; niye üstünü örtüyorsun bunun? Her şey söyleme diyorlar bana; o yemekler buna değer mi? Bülbüller gibi öttüğün o sofrada yediğiniz bu milletin kanı, zehir, zıkkım; nasıl buna seyirci kalıyorsun? Haşr okumakla ehli kuran olunmaz. Oradaki hakikatleri anlatmalısın; hikaye değil. ?Kamunun haklarına tecavüz edenin dini olmaz; bunların kıldıkları namazda lanet olarak kendine döner? diyor orada; bu bir kuran ayeti; inanıyorsan söyleyeceksin.

Kuran toprakta mülkiyeti kabul etmiyor. Artık değeri Marks?tan önce Kuran söylemiştir. ?İhtiyacınızdan fazlasını muhtaçlara vereceksiniz; başka türlü mutlu bir dünya kuramazsınız? diyor kuran. Bunlardan bahsedilsin. Yaşar Nuri Öztürk 28 Aralık 2012

***Esad Öcalan?ı yanına alıp Erdoğan?a karşı bir miting düzenleseydi Erdoğan?ın tepkisi ne olurdu? Esad yine iyi adam; ona yapılanlara ve verdiği karşılığa bakılırsa. Örtülü ödeneğe 9 ayda 900 milyon gitmiş; Suriye?ye silah olarak gittiği sanılıyor; çok muhtemel.
***Ne hazindir ki bu bdp başkanlarının sonu hep bir kazada kesişiyor; merhum Muhsin Yazıcıoğlu?nun sırrı çözülemeyen ve unutturulan helikopter kazasından sonra yeni başkan Mustafa Destici de bir araba kazası atlatmış ve hafif yaralanmış; umalım bir daha olmasın; başladıkları işi yarım bırakmıyorlar çünkü; o gün o helikopterin bulunamaması ilginçti; helikopterde olan onca cep telefonuna rağmen; ölüme terk edildiler; öldürenler tarafından.
***Kemal Kılıçdaroğlu ?Atatürk?e karşı çıkmak vatan hainliğidir? demiş ve ?bir tarafsızımız? hiç hoşlanmamış bu yaklaşımdan; Atatürk?ün kurup var ettiği bir ülkede vatan hainliği Atatürk?e karşı çıkmak değilse nedir vatan hainliği; bana biri bunun açıklamasını yapsın lütfen. Sonradan edinilen göstermelik Atatürkçülük ile bu kadar Atatürkçü olunuyor demek ki!
***Oğlum bir özel üniversitede okuyor; tam burslu olarak; bu yıl ilk senesi; bugün öğlene kadar orada oğlumu bekledim; okulun ortak alanlarında; yapacak birşey yok; bir televizyon buldum ve çöktüm başına; evde olsam karıştırmam orada, burada ne var diye; kanallarım bellidir; açar izlerim; burada kanal yerlerini bilmediğim için karıştırdım doğal olarak. İlk üç kanal trt?ler; gerisi sırasıyla atv, star, show, kanal d, fox, flaş, beyaz, kanal a, tv 8, cine5, kanal 7, kanal 7 avrupa, samanyolu, samanyolu avrupa, bengütürk, semerkand, tuğçe, karamel, kanaltürk, ntv, habertürk, e haber, on8, skytürk, a haber, ardından çizgi film kanallar ve  sonrasında diğer kanalların avrupa kanalları ve yöresel kanallar. Sıralamadaki çekiciliğin farkına vardığınızı sanıyorum; uydu yayını mıydı bilmiyorum ama hünerli ellerin ayarladığı kesin bu sıralamayı; değiştiresim geldi ama televizyonu kurcalamaya cesaret etmedim. Sağcı dinci kanalların sayısının bu kadar fazla olduğunun farkında bile değildim diyebilirim. Nereden yol alabileceklerini iyi hesap ettiler; koy koyunların önüne inek şaban filmlerini; araya sıkıştır helal sertifikalı satış reklamlarını; gelsin paracıklar; onlar zengin olmasınlarda ben mi olayım? Bu solcular ne kaybediyorsa bu parayı kollayamamaktan; hin olmamaktan kaybediyorlar.
Bulunduğum yer aynı zamanda bir yemekhane; bir çalışanla laflamaya başladık; orada garsonmuş; ben genç ve bekar sandım ama evliymiş; ufak tefek göründü gözüme; 38 yaşındaymış; iki de çocuğu varmış; 16 yaşında oğlu ve 12 yaşında kızı; aslında erkek berberiymiş ama sigortası olsun diye 2 ay önce burada işe başlamış; asgari ücretle çalışıyormuş; (775 tl yani); günde 10 liralık doğalgaz yakıyorlarmış; ?ayda 300 lira doğalgaz? diyor; diğer giderlerini saydı; kira söyledi mi hatırlamıyorum; ?ne kalıyor ki geriye? diye tamamladı sözünü. Dün almış maaşını ve ?yiyecek birşeyler aldık ama ne çıkar ondan? diyor; ?biz yemesekte olur ama çocuklarım yiyemeyince içim eziliyor; hiç değilse 6 ayda bir yeni giysi istiyorlar; alamayınca üzülüyorum? diyor; böyle diyince benim daha çok içim ezildi; sarılıp öpesim geldi adamı; yapmadım elbette; akşam iş çıkışı yine berberlik yapıyormuş; karısı da evlere temizliğe gidiyormuş; 36 yaşındaymış; yer silmekten dizlerindeki sıvı azalmış; ameliyat olması gerekiyormuş. 
?Ben parti tutmam ama hiç mi yürekleri yok; hiç mi vicdanları sızlamıyor? dedi; ?hiç değilse 1500 tl olsa? dedi; sendikasızlıktan; sendikaların bile satın alındığından; yok edildiğinden bahsetti. ?Eski kölelik devri bundan iyiymiş; hiç değilse köle sahipleri kölelerinin karınlarını doyurmakla mükellefmişler? dedim; sen bütün gün bir yemekhanede çalış; yemekler ve bolluk akıp dursun gözünün önünde bütün gün; elin çocuklarının karnını doyur; doyurmasını seyret; arkasından yediklerini; pisliklerini topla; git eve çocukların yarı aç, yarı tok; acısına; anlattıklarına duyarsız kalmam mümkün değildi elbette; ne söylediğini; ne söylemek istediğini öyle iyi biliyorum ki! Bir posta pulu yapıştırıp ısrarla ?3 çocuk yapın? diyen başbakanımıza sunalım bu yadıklarımı hep birlikte; ?benim memurum işini bilir? der mi acaba bize? Bilemediği ortada.
***Datça?da deniz kenarındaki aynı ormanlık arazi 45 gün içinde 12 kez yakılmış. Türkiye 2012?de çevre konusunda yılın fosili seçilmiş; hayırlı olsun. Japonya?da 42 yıl sonra ilk kez nükleersiz yaşama geçilmiş. Fukişima patlamasından sonra bütün nükleer santraller bakıma alındığından kapanmış. Güneş enerjisi ile yüzen tekneler, uçaklar yapılmış; Tekne güneş olmadığında dahi bataryaları sayesinde 3 gün yol alabiliyormuş; 31 metrelik tekne 16 ayda dünya turunu tamamlamış. Güneş enerjili uçakla ise İsviçre?den Fas?a uçulmuş; uçak saatte 90 km hız yapabiliyormuş. 250 rüzgar enerjisi santraline sahip İngiltere?de denizde; 12 km açıkta 12 adet rüzgar enerji santrali yapılmış; 4 yıl içinde sayısı 341?e çıkarılacakmış. Nükleer tesisimiz henüz yok; izmir?de bir fabrika arsasında toprak altında nükleer atık bulunmuş. Taşınması tehlikeli olduğu için ellenemiyormuş. Nükleer santraller yapıldığında neler olacağını Allah biliyor.
***Trafik kazaları kadar yangın haberlerimiz oldu artık; her gün bir veya birkaç yangın haberi var haberlerde. Fabrika yangınları daha revaçta; yangınların kasıtlı çıkarılmadıklarını kim bilebilir; kaleyi içten yıkmak isteyen birileri var anlaşılan.
***Kalçasını kırınca gizli olarak Afrika?ya 50 bin euro maliyetli fil avına gittiği ortaya çıkan İspanya kralı ekonomik krizdeki İspanyolları kızdırmış; kral özür dilemek zorunda kalmış. Bizim Afrika kaplanı her gün bir yerde; Nasrettin hoca misali; ?o kadar gezse bizim eve de uğrar?; ?Türkiye cumhuriyeti tarihinin en gezgin başbakanı? ünvanını taksak iyi olacak ona; tabi bizim bu gezilerin maliyetinden nereden haberimiz olsun; İspanyollar kadar kafamız mı çalışıyor veya kızgınlık belirtecek yüreğe mi sahibiz; özür dilemesine bile gerek kalmıyor böylece; alan memnun; yine alan memnun; satan memnun olmuş olmamış kimin umuru. Hayvan hakları için yürümek serbest; istediğiniz kadar yürüyüş düzenleyebilir; yürüyebilirsiniz ama insan hakları istisna bir konu; o konuda yürüyüş yapılamaz; engellenirsiniz; ne orantılı bir dünya anlayışı.  
***Savaşın 5 günü adlı film ağustos 2008’deki Rusya ve Gürcistan savaşını anlatıyor; gazeteci tanıklarının gözünden. Film oldukça gerçeğe yakın çekilmiş; bir belgesel niteliğinde; savaşların ilk etaptaki mağduru kadınlar; yaşanan tecavüzler ile; savaşın kıyısında dolandığımız bugünlerde savaşın vahametini hatırlatmak için birebir. Dehşet ve şaşkın gözlerle izliyorum bu aralar yaşananları; bayrağımızın her yanı kalaşnikoflarla sarılmış durumda; sıkışıp kaldık arada; Fransa’da biri pkk yöneticisi 3 kadın kurşunlanarak öldürüldü; “ne var bunda; onların emri ile yüzlerce, binlerce askerimiz; bu vatanın insanı öldürülmedi mi?” diyeceksiniz elbette olanlardan haberiniz olmasa; kazın ayağı öyle görünmüyor işte; bir yaygara, bir velvele; taziye üstüne taziyeler; 3 gündür televizyonların baş gündemi bu. Başbakan, başbakan yardımcısı üzüntülerini dile getirmekle kalmayıp neredeyse “vallahi biz yapmadık; kimin yaptığını da bilmiyoruz” diyecekler; diyorlarda zaten. Bir özür dilemedikleri kaldı; anlayacağınız kürdün fendi türkü yendi; bir daha F-16’lar gösteri yapmasınlar göklerimizde; istemiyorum; askerlikte 3 güne indirilsin; önümüze gelene beyaz bayrak açacak olduktan sonra ne diye övünüyoruz ki uçaklarımızla, tanklarımızla; ordumuzla; hepsi yalan, hikaye; bir pkk ile bile baş edemezken. 
Adı yeni tabiriyle imralıya çıkan öcalanla görüşmeler, pazarlıklar kıyasıya sürüyor zaten; ne ödünler verildiği, verileceği meçhul; bir süre sonra bir kısmına siyaset yapma hakkı verilecekmiş duyduğuma göre; ellerindeki kanları ne ile temizleyecekler acaba meclise gelmeden önce? Hangi yüzle çıkacaklar bu milletin karşısına; “çocuklarınızı öldürerek buraya gelme hakkını kazandık” mı diyecekler yüzlerimize bakarak; çocukları pkk tarafından öldürülenlerin başları önlerine eğilmeyecek mi; nasıl hazmedecekler bu utancı; utanılmayacak mı bütün bu yaşananlardan? Meclis ve milletimiz şenlikli günlere gebe anlaşılan. Bütün gazeteciler, köşe yazarları “çıktık açık alınla kürtlerin karşısına” şarkısını söylüyorlar; bütün ağızlar bir; bir şeyler değişmeden taşlar yerine oturmazmış; neyin ne kadar değişeceğini de bir bilsek; orası muamma; düştük bir çukura; Allah sonumuzu hayretsin.
Anlayamadığım; adlandıramadığım şeylerden biride şu; 12 Eylül sonrası işkenceler sadece Diyarbakır cezaevinde mi yapıldı yoksa Diyarbakır cezaevi ayrı bir yerde konumlandırılmaya mı çalışılıyor? Bütün f tipi cezaevlerinde vardı işkence; Diyarbakır’da yaşanaları Erzurum, Çanakkale, metris, ulucanlar ve diğer cezaevlerindekilerde yaşadılar; foseptik çukurlarına atıldılar; filstin askısında günlerce bekletildiler; elektirik verildiler; çözülmeleri, konuşmaları beklendi; niye unutuluyor ki bütün bunlar; şimdi pkklılar gibi diş geçiremedikleri için mi hatırlanamıyorlar? Diyarbakır’dakiler farklı birşey yaşamadı diğer cezaevlerinde yaşananlardan; ben bir çoğuna gittim; o dönemde orada olan; o işkencelerin izlerini hala vücutlarında taşıyan pek çok insan tanıdım; bu onlara diyarbakır cezaevindekilere haklılık payesi kazandırmaz; öyle bir haklılık payesi olacak olsa bütün Türkiye’nin ayaklanması lazım; bunu temcit pilavı gibi önümüze getirip durmasınlar; tepem atıyor.
***Başbakanımız son güncellemelere göre AKP’nin oy oranını açıkladı; %54’müş; insanların sefaletini; fakirlik, mutsuzluk oranlarını ve kafalarındaki karmaşa bolluğunu da biraz gündemine alsa ve güncellese nasıl olur acaba?
***Ertuğrul Günay, Erdoğan’a karşı çıkışları; ses yükseltişleri yüzünden gitti; bilirsiniz Erdoğan hoşlanmaz öyle laubaliliklerden; dediğim dedik çaldığım düdük; kimsenin fikrini sormaz; tek doğru kendi bildiğidir. İdris Naim Şahin pkk ve bdp’nin özel isteği üzerine gitti; pkk ve bdp’ye olan tutumu ve sert çıkışları sebebiyle; bu “barış ve huzur ortamına geçiş sürecinde” iç işleri bakalığında kalması tehlikeliydi o sivri diliyle. Recep Akdağ bence sağlık alanındaki olumlu ama doktorlar camiası tarafından olumlu karşılanmayan reformcu kişiliği yüzünden gitti. Yaptıklarından;uygulamalarından vaz geçilmeyecek olsa da yeni bir yüz değişikliğine gidilmesi gerekiyordu; aldığı tepkiler yüzünden; üstüne düşeni başarı ile gerçekleştirerek gitti; sağlık alanındaki kararlılığı ve reformları ile hatırlanacak. Ömer Dinçer bakanlığı süresince MEB’i çaputçu çarşısına çevirdi; işe yaramayan bir dolu uygulama ile içinden çıkılmaz bir hal aldı MEB. Serbest giysiye geçiş, süt dağıtımı, imam hatipler meselesi; 444; hepsini yüzüne gözüne bulaştırdı. Başarısız ve kafası karışık bir bakan olarak anılacak. Gelen gideni aratmaz umarım MEB’de. 
 

Be First to Comment

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *