Press "Enter" to skip to content

Gündem 2ff Mayıs’14

***Başbakan Soma?da bir marketin içinde bir genci tokatlamış; yapılan protestolara; yuhalanmalara rağmen arabasına binip gitmek yerine şehirde tur atmayı yeğlemiş; yuhlayanlara ? Gelin benim yanımda yuh çekin? diye kafa tutmuş ve eline geçirdiği bir genç adama ?Niye kaçıyorsun ulan İsrail dölü?? diye bağırmış; tokatlamış; ardından da korumaları dövmüş; adam haberlerde çıktı; şikayetçi olmayacakmış ama başbakandan bir özür bekliyormuş; madende işçiymiş; başbakana kafa tutacak hali yok ya! 
Erdoğan?ın bu kaçıncı dayak vakası; şimdiye kadar pek ciddiye almadık ama; otobüste omzunu morarttığı çocuk hadisesi mesela; artık ciddiye alınmalı diye düşünüyorum; öfke kontrolü sıfır; sıfırlanmış; üstelikte kocaman bir kalabalığın gözü önünde adam dövüyor; o nasıl bir öfke ki kendini durduramıyor; içindeki nasıl bir nefretse bir türlü dinmedi, dinmek bilmiyor; dayağın sonrasındaki görüntülerde zaten gözü dönmüş gibiydi; o sinirle bu iş çok gitmez; haram ya binaya, ya zinaya; bir şekilde hallolur.
Şimdiye kadar; ki 48 yaşındayım; kendi milletinden insanları döven bir devlet adamı hatırlamıyorum; sanırım bu ilk oluyor; her şeyin bir ilki vardır deyip geçilecek bir mesele değil bu; çok ayıp bir şey yaptığı; rezilliğin daniskası; o rezaleti bir biz değil, bütün dünya izliyor; ne intibalar bırakıyoruz acaba dünya gözünde; hele o yardımcısının iti tekmeler gibi tekme savurduğu kareler içler acısı; yazık bu millete; onlara tanınan bu haklara; hiç hak etmiyorlar bulundukları yerleri.
***Madenci adam esaslı dayak yemiş Erdoğan ve korumalarından; oda tv?de videosu var; inanılır gibi değil görüntüler.  http://www.odatv.com/n.php?n=basbakan-resmen-yumruk-atmis-1505141200
***Sayı öğlen 282 imiş; şimdi gece 12; sayı 283 kişi oldu; oysa bütün gündür arama çalışmalarına devam edildi; birdenbire nasıl oldu da sonu geldi; yalan. Dün gece sayı 274?tü; ilk 30 saatte 274 kişi; neredeyse saat başına 10 kişi; geri kalan 24 saatte ise toplam 9 kişi; kim inanır buna?
***Bunlarda rastgele insanların söyledikleri; 
Bunlar olagan seylerdir, literaturde is kazalari vardir diyerek 1800lu yillardan ornek veren basbakan Allah seni basimizdan eksik ETSiN !
sen de geberip gitsen de bir günde ulusal yas yerine ulusal bayram ilan etsek?
TAYYİP, ALLAH ÇOCUKLARINA DA OLAĞAN DURUMLARDAN NASİP ETSİN.
Dünyanın en büyük Linyit kömür üreticisi Almanya?da son 43 yılda hayatını kaybeden madenci sayısı 0 (SIFIR)..! KADER İŞTE !
?Eyyyyy % 43 en az 3 çocuk yapın taşeron firmalara köle lazım?.?
Bu ülkede Kömür madenlerimizin durumunu gördük. Bu ülkede Nükleer santrali açılırsa ne olur?
Su, gaz, jop, tekme ve şimdi de yumruk! Yaşasın ileri demokrasi (!) 
Bu vahset niye? Yerde tekmeledigin kim?? Yaziklar olsun sana ve seni orada hala tutanlara?.
Bir torba kömüre oyunu satanlar; dilerim ki bunun vebalini iki cihanda da ödeyemeyesiniz..
Açıklamaya gel!: ?BUNLAR OLAĞAN ŞEYLERDİR!? Sen olağan değilsin, SEN!
Olağan şeylermiş  Olağan olan nedir ????? Dünyanın hiçbir ülkesinde bir başbakan, bu mesleğin sonu ölüm demez?. İnsan hayatı bu kadar ucuz. Yazık çokk yazık 
***Soma madenin sahipleri, yönetenleri çıkıp açıklama yaptılar; saatlerce; üstlerine iş gömleği giymişler; takım elbiseleri göze çarpmasın diyedir; takım elbiseleri, paraları, arabaları kurtaramadı onları orada saatlerce hesap verirken ter dökmekten. O yemenin kusması böyle oluyor işte. 
***?Oraya giden kurtarma personelinin, kamu yöneticisinin, oradaki görevlinin mutlaka alttan alması; idare etmesi gerekir. Ama bakıyoruz başbakanın danışmanı yerdeki çocuğa tekmeyle girişiyor; utanmadan da 1 haftalık rapor alıyor; hem tekme atıyorsun yerdeki adama; hemde bacağım incindi diye rapor alıyorsun; bu Türkiye?nin geldiği yeri gösteren harika bir fotoğraf; öte yandan başbakan o markete girerken sille tokat korumalarıyla birlikte girişiyorlar; yumruk atıyor ve ağzından çıkan kelime; bak bunu söyleyeceğim burada; çok konuşulacak önümüzdeki günlerde; ?ne kaçıyosun ulan İsrail dölü? diyor; bu nasıl söylenebilir bir şey; yani başbakanın dinlenmeye ihtiyacı var; böyle bir travma bölgesinde; Soma?da insanlar 300 kişiyi kaybetmişler; protesto ediyorlar; dışarıdan provakasyona gelenler olabilir; olacak elbette; sen kendini kaybedersen provakasyon da olur; İsrail dölü dediğini kendi kulağımla duydum, gördüm. Ölü sayısının, içeride kalan insan sayısının belirsizliği de var; sayılar birbirini tutmuyor.? NASUH MAHRUKİ 
***Bu insan sayısı konusunda benimde kuşkularım var; neden diye soracak olursanız; ilk etapta yangının çıktığı yerin gerisinde kalan 2,3 bölüme hiç girilemedi; nasıl oluyor da yangının ilerisinde kalan bölümden canlı, cansız 500?e yakın insan çıkarılırken yangının gerisinde kalan kısımda 10?ar, 20?şer insan oluyor; bu bana hiç inandırıcı gelmiyor.
***?Bu kadar insan öldü, tabii ki ihmal var, tabii ki kusurlular. Ama kapı gibi Ak Parti var arkalarında. Başbakan savunuyor onları. Yaptığı konuşma aklama gibiydi, kefil oluyor, ?Bu, normal bir kazadır. Şirketin suçu yoktur? demeye getiriyor. Oysa daha kimse, neyin ne olduğu bilmiyor, neden peşinen karar veriyor, neden onları savunuyorlar? ?Madencilerin fıtratında var? dedi,  kaderimiz ölmek mi yani? Bir de başsağlığına gelmiş. Böyle başsağlığı mı dilenir? Bizi, yevmiye karşılığı, mitinge götürmeyi biliyorlardı. Gitmeyince de yevmiyemizi kesiyorlardı. Bu kadar iç içe bir ilişkileri var? Hepsi, yalanla siyaset yapıyorlar. İşleri güçleri insan kandırmak. Başbakan da, ?Madencinin kaderi? dedi. Valla ne diyeyim? Allah?larından bulsunlar!  ? Soma madeninden kurtulan bir madencinin Ayşe Arman?a söyledikleri.
***Akıl alır gibi değil; evrildi, çevrildi; bir maden kazası yeri sıkı yönetim yerine dönüştürüldü; afet bölgesi 3 gün içinde cunta bölgesi oldu; nasıl mı; yöneticilerin; başta Erdoğan?ın acemice, hatta kışkırtıcı söz ve davranışları ile; sarıklı, cübbeli, sakallı dervişlerin orada işi ne; iş kala kala onlara mı kaldı; yok hatimler indiriliyor; bütün camilerde selalar okunuyor; sen ince insanları korumayı dene; sonra bunları sıraya sok; eksik olan onlar olsun; insanları önce irkiltiyor sonrada ?ben ne yaptım ki? diyor; orada istenecek en son şey bilmem ne tarikatının adamları; zorla kaşınıyor; o görüntünün ve söylediklerinin arkasından da oraya polis doluşmak durumunda kalıyor; haliyle.
***Beyefendileri 19 mayısta anıtkabire teşrif etmediler. 
***?İlk tokadı Başbakan?dan yedim. Ardından korumaların tekmeleri, yumrukları geldi. Bana öyle bir saldırdılar ki sanki Yunan, İngiliz askerine saldırıyorlar gibi saldırıya uğradım. Eğer bugüne kadar açık bir biçimde konuşamıyorsam bunu bir şeyleri korumak adına yaptım. Yalnız bırakılıyorum. Bana kimse ?korkma yanındayız? demiyor, sadece herkes malzeme arıyor.? dayak yiyen madencinin söyledikleri. Sıkıştırılınca atılan tokadı inkar etmiş; şimdi yeniden sahiplenmiş.
***Bir çocuk suç işlediğinde ilk yaptığı şey suçunu itiraf etmektir; Erdoğan?ın da yaptığı bu; Soma?daki maden kazası duyulur duyulmaz suçunu fark etti ve direkt kendini savunmaya geçti; biz bilemeyiz elbette suçunun ne boyutta olduğunu; ancak o kendisi biliyor ve ilk açıklaması kendini savunmak oldu; tepkiler büyüyünce; ki büyüdü; birkaç gün ortalıktan kaybolup; (hep yaptığı gibi; ki böyle başı sıkıştığında; kötü adam olarak görülmeye başladığında ilk işi anne babasının mezarını ziyaret etmek oluyor; yine öyle yaptı; gönülleri yumuşatmak adına; hayırlı evlat, insan desinler, sansınlar diye); bugün ortaya çıktı; bin bir nedamet getirerek; meğer ne çok seviyormuş madende ölenleri de haberimiz yokmuş; öz kardeşlerim dedi onlara; adamın fıtratında var, bir öyle, bir böyle söylemek; bükemediğin eli ne yaparmışsın; öpermişsin; öylede oldu; çevir kazı yanmasın; baktı kokusu kendinde çıkacak 180? dönüş; anca ona yakışır. İyi artist; ne demeli! İşsiz olsaydı dizi piyasasında iyi iş yapardı aslında; yazık oluyor öyle bir yeteneğe! Ondan iyi Ali Kaptan olurmuş; fırsatı kaçırdı. 
***Gülse Birsel?in bu hafta yazdıkları; http://www.sendika.org/2014/05/peki-nukleerin-fitratinda-ne-var-gulse-birsel-hurriyet/
***en az 301 kişi; üst sayı bilinmiyor ne yazık ki; fuatavni?nin dediğine göre soğuk hava deposundaki ilk tespit 346 imiş.
***Kaç arkadaşını kaybettin?
-Çoğunluğunu. Televizyonlarda 301 diyorlar ya, doğru değil 500 kişi..
O zaman geri kalan 200 kişi nerede?
-Onlara soracaksın!
-Uyuyamıyorum. Aklıma, can veren arkadaşlarım geliyor. Gözümden gitmiyorlar.
-Donmuş gibiyim. Arkadaşlarımı çıkaramıyorum aklımdan. Biz yaşadıkça, onlar da yaşayacak bizimle. Ancak biz ölürsek, ölecekler?
Ayşe Arman?ın konuştuğu 10 saat sonra kurtarılan bir madencinin anlattıkları. Arkadaşları ağızlarından, burunlarından, kulaklarından, gözlerinden kan gelerek can vermiş; 200 kişi bir arada; kurtulanlar ve kurtulamayanlar; dayanılır gibi değil; insan duymaya dayanamıyor; nerede kaldı yaşamak. 
***Tekmeci Yusuf Yerkel 7 gün iş görmezlik rapor almış ya; ağrı, hassasiyet ve yumuşak doku şişliği varmış; ki bu hasar ayakkabı ile tekmelemekten oluşmuş ve raporu veren doktor bu hasarın oluştuğunda çok iddialı; ayakkabı ile o tekmeyi yiyenin ne halde olduğunu arayan, soran, bilen var mı Allah aşkına; 1 hafta iş görmezlik raporu alabilmiş mi mesela; yumuşak ve hatta sert dokularının durumu ne acaba?
Ne ikiyüzlü bir dünyaya kaldık! Dayak atanda değil yiyende kabahat demek ki! Kaldır sırtıma. O adamında bir canının olduğu unutulmuş durumda; fakir ya; arkasında kimse yok ya; ama kazın öyle değilmiş; madenciler kanal kanal geziyor ve o kendini dev aynasında gören entel, dantellerin arasında oldukça anlaşılır ve düzgün bir biçimde konuşuyor; entel, dantellerde büyük bir dikkatle onları dinliyor; adam olandan adam gibi; neymiş; demek ki o insanlarda insanmış; o insanlarla da oturulup konuşulabilinirmiş; görmezden gelerek yaşamak yerine; o insanlar acı çekince bizde acı çeker, yaralanırmışız; onların gözleri, kulakları kanadığı için bizimde içimiz kanarmış; sırça köşklerimiz bizi bu yaralardan koruyamazmış; çünkü özünde hepimiz aynı hamurdan yoğrulmuşuz; insanmışız.
Ölümün iyisi, kötüsü, güzeli, çirkini yok; sonuç ölüm işte; yokluk; yok oluş; maden kazasından birkaç gün sonra Ali Şen?in 17 yaşında torunu öldü; atv kullanırken; görünür veya görünmez kaza diyelim; Allah sabır versin ailesine; cenazesinde bütün ünlüler boy göstermiş; Hülya Avşar, Kaya Çilingiroğlu, kızları, vs; ölüm fakire varda zengine yok mu; var elbette; bir anlık üstelik; o madenciler paraları olmadığı için madene girip öldüler; (bir çoğu doğru dürüst oksijen soluyabilecekleri bir edevat verilmediği; o ufacık para onlardan sakınıldığı için; söyleseler, öğretseler kendileri kendi ceplerinden alırlardı zaten kolaylıkla; bilinçsizlik işte; polis ordusundan sakınılmayan havalı gaz maskeleri madenciden sakınılıyor); o torun ise çok parası olduğu ve o paranın çok az bir kısmı ile kendine atv alınabildiği için öldü; sonuç değişti mi; aynı; belkide o çok paranın; hep kendine tamah etmenin; başkalarının yaşam hakkına saygı duymak yerine hep bana rab bana demenin bedelini, günahını mı ödedi o çocuk; takdiri ilahinin neden geliştiğini bilemeyiz elbette; ama aynı günlere denk düşmesi belkide bir ihtardır bizlere.
17 yaşında ve rahat bir 100 kilo var; eskilerin deyimiyle tosun gibi; genetik desem dedesi, babası, annesi öyle değil; bol bulunca bol yemiş belli; yiyemeyenlerin de yerine; hepimizin; zengin, fakir herkesin bu dünyada yaşamaya hakkı olduğunu anlamamız gerekiyor sanırım.
Bob Geldof?un 25 yaşındaki kızı Peaches Geldof evinde ölü bulunmuş; nisan ayında; Sylvester Stallone?nun oğlu Sage Stallone 36 yaşında ölmüş; 2012 yılında; böyle örnekler çok çarpıyor gözüme; para, ün ve şöhret ardından acıları mı çekiyor; getiriyor; kendileri yaşarken evlatları, soyları ölüyor; neden? Babalarının, dedelerinin günahını çocukları, torunları mı ödüyor? Allah neden evlat, torun acısı yaşatıyor durduk yere; ibret almamız gereken bir şey mi var; durup bunu sormamız lazım kendimize.
Yeniden aynı konuya gelirsek; o tekmeyi yiyen Erdal Kocabıyık 10 yıllık madenciymiş; 7 ay önce uyar madenciliğe ait madende çıkan yangında 1 kişinin ölmesi, 27 kişinin yaralanmasının ardından maden kapatılmış ve tazminatları ödenmemiş (dün tv?de yine bu tazminatı alamayan madenciler vardı); yediği tekmeden sonra evine gelmiş ve polis şüpheli olarak götürmüş; madenci olduğu anlaşılınca bırakılmış; aldığı darp raporuyla Yusuf Yerkel hakkında şikayetçi olmuş. Onun yerine konuşan bir yakını ?Erdal, basına konuşmak istemiyor. Manşet olmak gibi bir derdimiz yok. Ama hakkımızı da arayacağız. Kimseden korkmuyoruz. Kimse bizi tehdit de edemez. Bize atılan o tekmeye karşı hukuk mücadelesi vereceğiz. Konuyu avukatımız takip ediyor? demiş; işte budur.
***Soma madenciliğin açıkladığı maliyetin ?140 dolardan 24 dolara? inişi ne ile açıklanabilir; çalışanların haklarının gasp edilmesinden başka; orada bahsi geçen 140 dolarla 24 dolar arasındaki rakam kimlerin ceplerinin daha fazla şişmesine sebep olmuştur; madenlerin; kömür madenlerinin özelleştirilmesi ile amaçlanan sonuç bu mudur; mecliste kurulan soma araştırma komisyonun yanıtlaması gereken çok soru var; elbette bu sorulmayacak bile; her zamanki gibi yanıtsız kalacak. 
Ben bir maden işletmesinin bulunduğu bir nahiye; bucakta doğup büyüdüm; anadolunun en ücra köşesi bile diyebiliriz orası için; babam o madende memurdu; kömür madeni değil; etibanka bağlı bir maden işletmesi; o zaman devlete bağlıydı maden işletmeleri; sadece maden olduğu için kalkınan bir nahiyeydi; işletmenin evleri dışında ev yok denecek kadar azdı; bedava oturulan lojmanlar; işçi mahallesi, memur mahallesi ve usta mahallesi vardı; elektrik, su bedavaydı; ben büyürken kalorifer tesisatı da kuruldu; o da bedavaydı; okula işletmenin servisleriyle giderdik; elbette çalışanlarda o servislerle gidip gelirlerdi; ancak okul için, çocuklar için servis ayrıca gelirdi; hanımlarda birbirlerine oturmaya çalışanların servisleriyle gidip gelirlerdi; mahalleler arası; işletmenin sinema salonuna her hafta ayrı bir film gelir; izlenirdi; işletmenin gazinosu vardı; insanların birlikte oturduğu park denilen kapalı bir mekanı vardı; televizyon önce oraya gelmişti; gider arada izlerdik; tv’nin açılma saatinde;müdür, müdür yardımcılarının evleri saraylar gibi görünürdü gözüme; alışverişimizi işletmeye ait ekonoma diye bakkalımsı bir yerden yapardık; küçük bir şehir kurulmuştu yani o madenin sağlıklı bir şekilde üretilebilmesi için; her türlü sosyal imkanlar düşünülmüştü; yoksa kim tarlasını tapanını bırakıp oraya işçiliğe, ustalığa giderdi ki; babamın oraya geliş tarihi 1938 yılına denk geliyor sanırım; orayı terk ediş tarihimiz ise 1980; bizden gittikten sonra kapandı o işletme; kapısına mühür vuruldu; o zaman bir babamın maaşı ile de 9 çocuk gül gibi geçinirdik; şimdiki zamanda olsa hiç mümkün olmazdı herhalde bu; özgür ve mutlu büyüdük; fabrikanın saldığı her daim ortamda bulunan; göz gözü görmeyen; beyaz renkteki karbondioksit gazına rağmen.
İşte o 140 ile 24 arasındaki farkı bu insanların refah düzeyi oluşturuyor; ne oldu; madenler özelleştirilince insanlar köle yerine kondu; köle şartlarında çalıştırılmaya başlandı; niye özelleştirildikleri ise şimdi anlaşıldı; o 24 ile 140 arasındaki farkın birilerine peşkeş çekilmesi için elbette. Ekip biçecek bir toprakları da olmayınca madenlere girmeye mecbur bırakılldılar. Aldıkları 1 milyar; yani bin lira ile kira, elektrik, su ödüyor; ailelerini geçindiriyor; yedirip içiriyorlar; elbette hiçbirinin ne çocuğu ne de kendisi semirmiş gibi değiller; (eşleri, çocukları var da anne babaları pek yok; yaşlı nüfus az göründü gözüme; çok fazla yaşayamamış olmalılar o şartlar altında); üstlerinde de 93 yılında yapılmış; Çin malı 21 yıllık soluma edevatları ile; yazık.
Görüldüğü gibi güçlenen Türkiye, güçlenen ekonominin asıl görüntüsü bu; insanların sefaleti; sefaletin üstünden besleniyorlar bu kan emiciler; işleri güçleri yalan, dolan, hikaye; Ali Şen bir günde Erdoğan’ın karşısına geçip “masalı kısa kes” dese ne iyi olur; veya herhangi biri; bizi uyutuyor aklına kalsa; bundan 60-70 yıl önce; cumhuriyetin ilk yılları olmasına rağmen daha müreffeh yaşıyormuş insanlar; nasıl yaşadığımızı anlattım; babamın köyde kalma veya isterse işletmede çalışma gibi bir seçeneği varmış; imkanlarını görüp orayı tercih etmiş; 1938 yılında; yoksa amcalarımın hiçbiri köyden çıkmaya gerek görmemiş; yaşayıp gitmişler; şimdi kimse yok elbette köyde; herkes göçüp gitti; birilerinin fabrikalarında işçi olmaya;  gerek asker, polis zulmünden; gerekse maddi imkansızlıklar yüzünden; benim yaşadığım maden kasabası ve çalışanlarının imkanları ile Soma ve çalışanlarının imkanları karşılaştırılamaz bile.
***Dün akşam janti Ahmet Hakan?ın programında konuşan o madencinin anlattığına göre vardiya değişim saatiymiş ve vardiyadan çıkanlar yukarıda yangın var gerekçesiyle durdurulup geri gönderilmişler; vardiyayı terk edebildiklerine göre diğer vardiyaya gelenlerde içeri girmiş olmalı; bir vardiyada 700 kişi çalıştığına göre o anda madende olan kişi sayısı 1400, 1500 kişi olmalı; oysa madenden çıkarılan insan sayısı canlı, cansız 700 kişi; bu hesap yine tutmadı; bu hesaba kimseyi inandıramayacaklar. Manisa belediye başkanın 153 dediği saatlerde Taner Yıldız 18 diyormuş mesela.
O işçinin söylediğine göre alevi, kömürü taşıyan bant her yere ulaştırmış; %40 fazla para verilip yanmayan bant kullanılsaymış yangın her yere ulaşmazmış; bir süredir de dokundukları kömür sıcakmış; madenin içi de; terliyorlarmış; bile bile lades yani; maden odunlarla desteklenmiş; odun ile kömürü bir araya getirirsen ne olur; bildiğin soba; yani Soma olmuş koca bir soba; işçiler pişmiş içinde; bu sonucu hazırlayanların kendileri de o yaptıkları sobanın ateşinde pişsinler inşallah. 
***Bu karmaşanın arasında pkk anlaşmaları yürütülüyor; hdp?den 3 kişilik bir ?heyet? (adına heyet deniyor; büyük adamlar ya; belli olsun diyedir); bakanlarla görüşmüş; çözüm süreci yasallaşacakmış; hdp ile Erdoğan?ın cumhurbaşkanlığı pazarlığı bunun üstünden yapılıyor sanırım. Adam kendine özel sarayını bile hazırladı; başkasına mı kaptırsın yani. Kılıçdaroğlu?nun ?c.b. sivil olsun? lafına takılmış; ?eski cumhur başkanları sivil değil miydi? diyor; oysa Kılıçdaroğlu sivil derken asker olmamayı kastetmiş; siyasetten gelmemeyi değil; adamın içine oturtacaklar sonunda; olacağı bu; üzüntüden gidecek garibim. 
***İstanbul?da 2 bin dönümlük, 71 taşınmaz özelleştirilecekmiş; 8 mayısta resmi gazetede yayınlanmış; doğal sit alanı, arkeolojik alan, dere yatakları, yollar, belediye hizmet alanı, yeşil alan, askeri bölge, tarımsal üretim teknolojileri geliştirme parkı ve dini tesisleri; üzerinde bulunduğu arsaları ile birlikte; İstanbul’da imarlı alanlar bittiği için imarı olmayan alanları düşük değerle elden çıkarıp ardından imara açarak değerini yükselteceklermiş; danışıklı dövüş; sana, bana değil kendi adamlarına satacaklar yine elbette; o yeşil alanlara kıyan elleri taş kesilsin inşallah. http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/ekonomi/74711/istanbul_u_satisa_cikardilar.html
***Melis Alphan Hürriyet’te “Soma’ya yardım etmeyin” demişti; Erdoğan alınmış; Melis Alphan haklı; soma holdingin parası onları kalkındırmaya yeterde artar bile; açsınlar tazminat davalarını; oturup çatır çatır yesinler paraları; olmadı devlet baksın, beslesin; onları o duruma düşüren bu devlet değil mi; niye elleri titriyor ki; çeksin cezasını; dünyanın en uzak yerinde bir afet olsa anında yardım göndermeyi biliyorlar; esmaya ağlamayı biliyorlar; kendi ayıplarını örtecek paraları mı yok; niye hemen bizim cebimize göz dikiyorlar ki? Zaten o paraların yerlerine varıp varmadığı da pek belli değil.
Haa; akp’den bedava kömür alıp içleri sızlayanlar varsa onlar yardım edebilirler elbette.
Yılmaz Özdil’e karşı kışkırtıyor insanları; “50 kişi dava açtı; diğerleri de açsın” diyor; hedef şaşırtmaya çalışıyor; gerçi Yılmaz Özdil’in söylediği de amacını aşmış ama o ara sıra böyle yapıyor; fazladan gaz veriyor insanlara; söylediği hem doğru, hem yanlış; yanlış çünkü yer ve zaman yanlış; bunun dışında doğru; kızım sana söylüyorum; gelinim sen işit; o %50’nin bunu duyması, bilmesi gerek; onların yüzünden çekiliyor bu acılar.
***Ok meydanında yine olay; yine 2 ölüm; olaylarda polislerin öldürdükleri cenazelerin hepsi cemevlerinden kalkıyor; yani hepsi alevi; polis mi özellikle onları gözetiyor yoksa olaylara karışanların hepsi alevi mi; burasını çözemedim.
 

Be First to Comment

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *