Press "Enter" to skip to content

günlük 5a aralık’19

***Geçen ayın sayfasını zehirlenmeler haberiyle başlatmışım, yani aradan geçmiş koca bir ay, nar ve ıspanak zehirlenmeleri, çatlak nara yerleşen tarım ilacı sebebiyle bir aile zehirlenmiş ve küçük yaştaki kızları ölmüştü, çorumdaydı sanırım, aklıma takılan şu, o tarlada ilaçlanan tek çatlak nar bir o eve mi düştü yoksa diğer çatlak ve ilaçlı narlardan diğer zehirlenenlerin akıbetine ulaşmamız mı engellendi, öyle ya, bir tane nara rastlamış olması sizce de garip olmaz mı, bir ağaçta bile onlarca nar varken, gelelim ıspanağa, istanbulda yüzlerce insan zehirlendi ıspanaktan, doyurucu bir açıklama geldi mi bu konuda, tabi ki gelmedi, yok yabani ot karışmışmış falan filan, akıllar bulandırıldı ve geçiştirildi, gerçekte ne olmuştu, tarım ilacı zehirlenmesi, peki ne oldu da şak diye kesiliverdi bu ıspanak zehirlenmeleri, artık güvenle yiyebildiğimize göre, demek ki kaynağını biliyorlardı o ıspanakların ve imha ettiler, her şeyden haberleri var aslında ama yokmuş gibi davranıp aptala yatıyorlar.

Konu zehirlenmeler olunca siyanür meselesini de pas geçmemek lazım tabi, siyanür satışı yasaklandı, yani alımı zorlaştırıldı, toplumdaki kırılmayı düzeltmek yerine, ki bu ara asgari ücret görüşmeleri var, 2020, siyanürü yasaklamayı seçtiler, akıl bir başka çalışıyor bunlarda, kendilerinden tarafa hep, suçu hiç kendilerinde aramak gibi bir özellikleri yok ne yazık ki, konu siyanürden doğalgaza aksederse, doğalgazla da zehirleyebilirler kendilerini insanlar, doğalgaz akışını mı durduracaklar, yasaklamalarla bir yere varamayacaklarını ne zaman görecekler acaba, ve asıl yasaklanması gerekenin maddeler değil kendileri olsüduğunu, bu toplumda ne büyük onarılmaz yaralar açtıklarını görmek için daha kaç insanın toplu bir şekilde intihar etmesi gerekiyor acaba, asıl kımıl zararlısı kendileri, bu milletin başına bela olan, bunu fark edip düşsünler yakamızdan gayri, akp nin en büyük başarısı bu işte, tekli intiharlardan toplu intiharlar dönemine geçmiş olmamız, aile intiharları, bunu görseler artık iyi olacak, hepimiz için.

Bir başka zehirlenme biçimi, toplu zehirlenme, termik santrallerin baca filtreleri meselesi, erdoğan tarafından veto edildi, veto sözcüğünü duymayalı çok olmuş bu arada, kulaklarımız özlemiş, bir kendim ettim kendim bulduma şahit olduk bu veto meselesiyle, kendi istedi ve sonunda haklı bir karşı çıkışı görünce veto etmek zorunda kaldı, sahi soner yalçının kafası çok karışık galiba, olayı bambaşka yerler getirmiş, yok akp de erdoğandan daha büyük bir güç varmış, yok öyle bir şey, ayrıntılara çok takılmaktan bütünü görmeyi unutmuş galiba soner yalçın, ya da bize öyle aksetirmeye çalışıyor olabilir, akıllarımızı bulandırmaya, bilemem orasını, bazen gizli akpli olup olmadığına dair şüpheler oluşturmuyor değil bende, yazdığı çoğu şeyi okumadan geçiyorum zaten, ve tam anlamıyla okuyup anlayanı var mı diye de meraktayım doğrusu, hiç o kadar kafamı yoramam boş işler için, sayfasının başını sonunu okuyorum genellikle, yetiyor, herkes söylüyor, dün, yani önceki gün canan karatay da söyledi, o filteleri taktırmamak bir insanlık suçudur dedi, o filtreleri taktırmayıp arabada sigara içmeyi yasaklamak nasıl bir iştir de dedi, aklı olan konuşuyor, olmayan da bir aptalın ağzına bakıyor.

Şeker zehirdir, zehirdir, zehirdir de dedi, defalarca, tabi bunu da atlamayalım öylece.

Bugün 4 aralık, dışarda kar yağıyor, mutfak camımdan izliyorum bir yandan, çocuklarım okuluna gitti, mutfak masası, yani kahvaltı beni bekler haldeyken yazıvereyim dedim aklımdan geçenleri, birazdan ederim kahvaltımı, peynir çeşitleri, şekersiz kaynatılmış, dondurulmuş vişne, tahin pekmez, bal, siyez ekmeği, masada olanlar bunlar, rezene, ısırgan otu, biberiye çayı eşliğinde, yemek sunumu gibi oldu biraz, genelde, yani hep çayımız ıhlamur, kuşburnu, karanfil, keçiboynuzundan oluşur, bugün aceleyle bunu yetiştirebildim, birde dünden kalan biraz menemen var, bu yılı, yani bu kışı menemen kışı olarak ilan ettim, kızım mızıklanmaya başladı bile, yeter artık diye, kış günü menemen bulmuş ta başıma kakıyor birde, dondurucum tıka basa dolu kırmızı renkle, ulu likopen aşkına, ugh, yapacak bir şey yok, bu eziyete de katlanacaklar artık, bulmuşlar benim gibi hamarat, becerikli, bir o kadar da akıl küpü anayı birde mızmız, öpüp öpüp başlarına koysunlar her gün beş vakit.

Sonunda yağdı kar, her şey doğal döngüsünde oluğunda hayat güzel, yaşasın, hamsi zamanı, yani hamsili pilav, (aklım fikrim yemek görüyorsunuz değil mi) bütün paralarımı süzdü, silip süpürdü aldığım levrekler, çok pahalı, sevmek, sevinmek için ne çok neden var hayatta, olay tamamıyle neresinden görmek istediğinle alakalı, kıraç yerler kar tutmaya başladı bile ben yazarken, içimde bir sevinç, ilk karı yine, yine, yeni, yeniden görme sevinci.

Kurşun adlı dizi bugün final yapıyormuş, dizi iyiydi aslında ama sanırım fox izleyicileri engin altan düzyatana bir tavır koymayı tercih ettiler, yeridir, haksızdırlar diyemem, ben ağacı görmek yerine ormanı görmeyi tercih ettim izlerken, konu iyiydi sonuçta, mesele olan konu bir dizide, sene sonuna doğru okullarda hani konular biter de konu tekrarları yapılır ya, işte ona döndü artık yasak elmanın hali, bu bölümü zar zor izledim, ıkına sıkıla, sanırım artık onu da izlemeyeceğim, tıkandı çünkü, yeni şeyler üretemiyor yazanları, oldu yılan hikayesi, beyaz dizi, köpeğin kuyruğunu yakalamaya çalışıtığı gibi dönüp duruyorlar aynı yerde, sıkıldım, böylece dizisiz kaldım, ferhat ile şirin başlamış, çakma çukur, izlemem, ana oğul yaşındaki insanların cinsel birlikteliğini hiç izlemem, dün gözüme takıldı zaplarken, benim tatlı yalanımda kız çocuğu babası rolündeki adamın kucağında oturuyor, neredeyse dudak dudağa, yanak yanağa vaziyetteler, kız çocuğu 8-10 yaşlarında, artık küçük değil, ergenliğe yakın, kadın erkek ilişkileri bilmediği şey değil sonuçta, o çocuğun psikolojik olarak korunması ne şekilde yapılıyor acaba.

***Son günlerin flaş haberlerinden sizlerin de haberi olsun, yoldan karşıdan karşıya geçerken karşıdan gelen kadının suratına yumruk atmak moda oldu bu aralar, vurup geçiyorlar, yerli yabancı, herkeste var, sık sık oluyor bu şey haberlerde, yine bir adam aynı şekilde böcek öldürücü sprey sıkmış kadınların yüzüne, istanbuldaydı sanırım, bu da orduda olmuş sanırım, 20 yaşında bir genç kızı akşam saatlerinde evine kadar takip eden cezaevi firarisi kızı evinin apartman girişinde bıçaklayarak öldürmüş, koyun boğazlar gibi, idam edilsin o adam, o pislik, bu işi ancak idam paklar, cana can, iki yerinden asılsın üstelik, bir de değil, çıkınca yine öldüreceğim diyormuş, sapık manyak, gözüne kestirmiş sadece kızı, canımız kimlere emanet, olduk seri katil ülkesi, erdoğan ailesinden başsağlığı dilemiş, o başsağlığını alıp münasip bir şekilde kullansın bence, bu ülkeyi bu duruma getiren bizzat kendisi, o pisliğin hapishanede değil de dışarda olmasının başlıca nedeni hapishanelerin fetöcüler tarafından doldurulması imiş, yani hapishaneler fetöcülerle o kadar dolu ki diğer suçlular hafif suçlu olarak görülüp açık cezaevine konuyorlarmış, fetö ile zamanında işbirliği yapıp bu ülkeyi bu hale sokan kim, yine erdoğan, adi suçlular keyifte yani, adam öldür, vur, kır, keyif sende, adamın 23 yıl cezası kesilmiş dışarda fink atıyor, ne işi var o adamın dışarda, erdoğan ve fethullah al takke ver külah halindeyken, ne istedin de vermedik derken bir bebekti ceren, hatta yoktu bile, doğdu, büyüdü, güzel bir genç kız oldu ve cereni de verdik feto aşkı uğruna, şimdi mutlu musun erdoğan.ü, bu ülkenin ancak ve ancak cumhuriyetle ve düzgün bir biçimde yönetilmesi gerektiğini o kot kafanın anlaması için kaç can daha verilecek pisipisine.

türkiye mülteci cenneti oldu ya, sık sık ülkelerarası kavgalar görür olduk haberlerde, genellikle suriyelilerle afganlar arasında yaşanıyor bu kavgalar, sanki biz hiç yokmuşuz gibi kendi aralarında kozlarını paylaşıyorlar, babalarının ahırı sanki burası, benim intırneyşınıl ülkem.

***Düzce milli eğitim müdürü ceren için çocuklarımızı da düzgün yetiştirmemiz gerekiyor demiş, cereni hafiften hafif bulduğunu ima etmiş, fotoğraflarda beli açık, dudaklarında piirsing var ya, hiç öyle uzun uzadıya cevaplar vermeye gerek yok buna, iki kelime yeterli, orospu çocuğu.

Yeni, yepyeni bir gündemimiz var artık, mutlu sonla bitebilecek bir gündem üstelik, erdoğan ve davutoğlu atışması, dün bu haber foxta var ne hikmetse starda yoktu, ne zamana kadar görmezden gelebileceklerini sanıyorlarsa, ha bugün ha yarın derken bu defa birbirlerine tam anlamıyla düştüler anlaşılan, iyi şeylere vesile olur inşallah, dualarımız bunun için, amin, o halk bankası yiyecek sonunda başını, o gün olmadı bugün, reza zarrab ile olmadı davutoğlu ile olacak, inşallah, tekbir ile uslanmayanın hakkı kötektir.

***İngilizceyi öğrenme konusunda milletçe çok yetenekli olmamamıza rağmen türkçeyi ingilizceleştirme konusunda bayağı bir maharetli gibiyiz. Geçen gün, pazar günü, kentparka gittik kızımla, alt otoparktan girerken gözüme ilişti, pano adlı kırtasiyemsi yer ikinci kapısına bir yazı asmış, şöyle yazıyor, giriş yapılmaz, ingilizce meali don’t enter olmalı, girilmez demesi yeterli oysa ki, üst kattakil ütfişteki yazı ondan beş beter, kulak delimi yapılmaz, bu da don’t kulak delimi olmalı orasını anladık ta delim diye bir sözcük var mı türkçede, tabi ki yok, iyi uydurmuşlar diyecektim, iyi bile uyduramamışlar, delim, nece bu kelime, ben hiç duymadım, kulak delinmez, bunun söyleniş şekli bu kadar basitken, türkçemin gözünü seveyim, don’t kulak delimi, yine geçen gün facebookta bir sayfa paylaşmış, dimyata bulgura giderken evdeki pirinçten olmak diye, doğru olan yazımını altına yorum olarak yazdım, kentparka bir sonraki gidişimde de söyleyeceğim o yazıları asanlara doğru şekilde yazmalarını, nedir bu ya.

***Japon kadınlarının yüz beyazlığının sırrıı vereceğim şimdi size, gerçi sır olmaktan çıktı herkes biliyor ama birde ben anlatayım, belki duymamışsınızdır, pirinç pilavı yapacağımız zaman, yani pirinci yıkamadan önce, pirince bir bardak su koyup karıştırıp bu suyu ayırdığımızda bir yüz beyazlatma sıvısı elde etmiş oluyoruz, bir iki gün içinde kullanın yoksa bozuluyor, sirke de lekeleri geçirmekte etkili, limon elinize geçtikçe de sürün yüzünüze, yararı var zararı yok, c vitamini sonuçta, yazarken şimdi yanımda pirinç suyu, yüzüm kurudukça sürüyorum, lekelerim var, kılcal damarlarım da var, daha doğrusu rosance var, yani gül hastalığı, yani kızarıklık, hassas bir cilt olduğu için mi yoksa içsel bir şey mi bilemiyorum, şunun için de doktora mı gidilir, bilmem, belki giderim, yüzümü, yani yüz cikdimi tahriş etmemem, kese, lif falan filan kullanmamam yani, yüzümü ovalamamam, soğuktan ve sıcaktan korumam, kremlerle, güneş koruyucularla, banyoyu çok sıcak yapmamam falan filan gerekirmiş, hiç öyle dikatli bir insan değilim ben.

***Yaptım ya, kullandım da, şimdi daha tecrübeli olarak anlatayım, o pirinç suyu bekletildiğinde dibe çöken çökelti daha kıymetli olmalı, üst suyu çok hareketlendirmeden boşaltıp o alt çökeltiyi yüze sürmek daha etkili olabilir, sirke demiştim, sanırım elma sirkesi olmalı, fermente olanını almak lazım birde, bu elma sirkesi cilt lekesi ilişkisini 20 yıldır biliyorum. yine en az yirmi yıldır da cilt lekelerim var, sorun bir kere olsun sürdün mü diye, sürmedim, kelin ilacının tersi benimki işte, sirkeyi bir yağ ekleyip, susam yağı, ve veya badem yağı gibi gibi yağlar ekleyerek kullanmak gerekirmiş, pirincin ilk asıl yıkama suyunu bir sürahiye ayırıp, yine dibe çöken çökeltiyi yüz için ayırıp kalan üst suyuyla ısıtıp banyoya girmeden saçlarınıza sürün, faydalıymış, japon kadınları bunu da yaparmış, hatta o suya birde portakal suyu eklerlermiş, bir zamanlar bir yerde okumuşum aklımda kalmış, beyaz saça etkili olduğu söyleniyordu sanırım o yazıda, yaptım mı daha önce, tabi ki yapmadım, ama bu yapmayacağım anlamına gelmez, dün yaptım ve saçlarım dalgalanmış, pirinç suyundan olmalı, dün o banyonun öncesinde yaptığım şey daha önemli tabi, iki kilo hamsi ayıkladım, tam iki saat, çok küçüktü hamsiler, hepsi işaret parmağım kadardı, elime ölçtüm, santimini bilemeyeceğim şimdi, benim ellerim küçüktür, kendim gibi, hamsi ayıkladıktan sonra banyo etmezsem bütün gece hamsi koklamak durumunda kalırım, ne kadar ellerini yıkasan da kollarda da kalıyor koku, geçen hafta yaptığımda bütün gece hamsi kokladım kollarımdan, o yüzden mecburen banyo ettim, ve afiyetle yedik tabi hamsili pilavı, tarifini de yazmışım bir zamanlar burada, akıllı kadının hali başka oluyor, kendim için tarif yazmışım, benden başka okuyanı olmamıştır sanırım, kuş üzümü, fıstık koymadım, hiç gerek yok, bu haliyle yeterince güzel, nefis bir şey, bir yandan yiyorum da dünden kalanı, evde kalmanın avantajı, kimseye bırakmayacağım,, mmmm, yok böyle bir tat, sarıkanat, levrek 80 lira, hamsi 25 lira, hamsi varken kim ne yapsın büyük balığı, dün birde manda sütü kaynattım, manda sütünden kaymak almayı öğrendim tv den, derya baykalda, çok pahalı, litresi 17 lira, büyükşehir kazığı, küçük yerlerde, 5, bilemedin 8 liraymış, kaymağını alsan zaten fahiş fiyata, 200 gramı 20 lirayla 35 lira arası değişiyor, bir litre sütten 200 gram kaymak alırsınız dedi anlatan kadın, ben iki kilo aldım, yarın anlarım artık açınca, anlatayım, sütü kaynamaya başladıktan sonra biraz kısarak on dakika kaynatıyorsunuz, hiç karıştırıp ellemeden, soğutup dolaba koyuyorsunuz, iki gün sonra açınca + şeklinde dörde bölüp, bir bıçakla olabilir, kenarlarını ayırıyorsunuz ve bir kevgirle alttan kaldırıyorsunuz, kalan sütü de tekrardan kırk dereceye ısıtıp yoğurt yapıyorsunuz, normal yoğurt yapar gibi.

Kışın toz meselesi bela, her gün süpürsen evi yeridir valla, iki günde toz oluyor ev hemen. Hani bir yatak operasyonu yapmıştım geçenlerde, yatakları temizleyip yatağı ve yastıkları sıvı geçirmez alezle kaplamıştım ya, o işlem sonuçlarını verdi, bu kış burunlarımız hiç tıkalı değil, akarlar yapıyormuş burun tıkanıklığını, sandığımız gibi kaloriferlerden değilmiş, çarşaf nevresimi ne kadar değiştirirseniz değiştirin alttaki kaynağı kurutmayınca bir işe yaramıyor, sarevin kalın alezlerini almıştım, piyasada iyi olan o gibi geldi bana, hala var mı bilmiyorum piyasada, o ara biraz zor bulmuştum, otellerde kaldığımda da banyo havlusunu çarşafın üstüne, baş havlusunu yastığa serip öyle yatıyorum, daha güvenli akar açısından, o yatak başlıkları da çok iyi oldu, artık kafam üşümüyor duvardan, cidden fark etti, hiç boşuna değilmiş yatak başlıkları, artık kafayı üşütmeyeceğim, hamsi de bitti bu arada, ne yiyeceğim ben şimdi.

***Hamsili pilav güzel, evet te, onca pilav yemek sıkıntı, şekeri açısından, en iyisi arada büyük balık ta almak, olmalı, alınabildiği kadar tabi, kilosu 80 lira, bu ülkede asgari ücret hala 2020 lirayken üstelik, cambaz olmak lazım artık bu ülkede sağlıklı beslenip hayatta kalabilmek için, neyse canım, sudandan 500 ton at etimiz geliyormuş, onunla kapatırız artık protein açığımızı, böyk, yesem, yediğimi bilsem anında kusarım herhalde at etini, otursun kendi yesin at etini at suratlı herif, bize layık gördüğü şeye bakın, sudandan at eti geliyor, libyaya asker gidiyor, istanbula hiç gereği yokken ikinci bir kanal açıyor, 45 km uzunluğunda, iyice kafayı sıyırdı desem kafa zaten yoktu diyeceksiniz tabi, eh siz de haklısınız, davutoğlu partisini kurdu, babacanın partisi de yine bu ay kuruluyormuş, önümüz daha şenlikli artık, tek adam efsanesi sona eriyor, bölünüyor, kendi içinden üstelik, bu iş chp ye yarar artık, dün kızılaydaydım, örgü işleri alışverişi için kızılaya gitmem gerekiyor ara ara, oradan bulabiliyorum ancak örgü zerzevatını, kızılayda kafamı nereye çevirsem siyahi insanlar var, öbek halinde geziyorlar birde, sudanlıdırlar belki, bilemem, at etini onlara mı getiriyor acaba at hırsızı suratlı, onlar yesin at etini, ben yemem.

Köpek maması içinmiş at eti, inşallah öyledir, 2020 lira ile yaşayan, günlüğü bir kilo et parası dahi olmayan ve et alıp yiyemeyen insanların olduğu bir ülkeye köpek maması için 500 ton at eti ithal ediliyor, neresinden baksan abes.

Manda kaymağı umduğum kadar, yani en azından tv de gördüğüm kadar çok çıkmadı, yarısı anca, bizim mandayı sağmamıştık tabi, yapacak bir şey yok, kalanı da yoğurt oldu.ü, bir daha da uğraşmam kaymak yapacağım diye.

***”Basit şeker para vererek aldığımız en sağlıksız gıdaların başında gelir, çaya, kahveye atılan basit şekerdir, colaya, paketli gıdalara konan da basit şekerdir, obezite ve obeziteden kaynaklanan hastalıklara sebep olur şeker, yani şeker hastalığı, kalp ve damar hastalıkları, alzaymır, parkinson, kronik karaciğer hastalığı, kalp yetersizliği, inmeler, depresyonlar, uyku apnesi yapar, meyve yenebilir. yenmelidir, beyaz şeker yasal olarak satılan uyuşturucudur, vücudun kesinlikle beyaz şekere ihtiyacı yok” doktor osman erk.

***Kumar masasındaki kaybeden adama dönüştü artık erdoğan, kaybettiçe çok daha büyük büyük hatalar yapar oldu, tank palet, simit sarayı, dünya göz, kanal istanbul ve katar emirinin aldığı 44 dönümlük arazi derken battıkça batıyor, eli kolu yetişemez oldu her birine, çabaladıkça da daha çok göze batıyonr yaptığı adaletsizlikler, bitişin başlangıcında artık, katar emiri o arazileri ucuza kapattığında zarar eden türk insanı olmuyor mu, bu erdoğan gavur mu yoksa türk mü bir anlayamadım gitti, belli ki sözler verilmiş katar emirine, yapılacak o kanal, eğer büyük bir terslik olmazsa.

***İki defa hamsili pilav yapmıştım geçen haftalarda üstüste, yazmıştım zaten, ikisinde de ufacıktı hamsiler, bu defa aldığım hamsi onların iki katı büyüklüğündeydi ama yinede hamsi hamsidir diyerek aldım, almasaymışım keşke, ne tadı var ne tuzu hamsi gibi, yiyemedim, o derece yani, sadece ben değil evde kimse bayılmadı hamsiye, birazdan çöpe dökeceğim kalan hamsili pilavı, yarısından çoğu yenmedi, yeneni de zoraki yendi, mecburiyetten, bizim evde hamsili pilavın çöpe gitmesi olasılıklar dışı bir şey ama oldu, hamsiye nasıl hile karıştırdılar anlamadım gitti, yetiştirme mi yoksa ithal mi ettiler bir yerden, çünkü başka başka tezgahlarda da gördüm aynı hamsiyi, bir haftadır böyle büyük geliyor dedi balıkçı, küçük olanlar trabzon, büyük olanlar sinoptan geliyormuş, Allah biliyor artık orasını, nerelerden geldiğini, trabzondan sinopa gelene kadar iki katı büyüyor mu hamsiler, kimi kandırıyorlar, ben şimdiye kadar o büyüklükte ve biçimde hamsi görmedim, artık en büyük meselemiz galiba gıda güvenilirliği olacak bundan böyle.

Ruam hastalığı yüzünden itlaf edildi adalarda atlar, sudandan gelecek olan at etleri nasıl ne biliyoruz, hadi köpek maması olacak olmuş olsun, insanlara yedirilmeyecek olmuş olsun, ruamlı etleri yiyen köpeklerden insanlara bulaşmayacak mı ruam.

***Dolunay, peşine gün dönümü, şimdi de 26’sında olacak olan güneş tutulması derken beni yerden yere vuruyor gökyüzü hareketleri, bu martta uranüs geldi ya boğa burcuna, asıl etkilerini göstermeye başladığı dönem bu dönemmiş, astrologlar öyle diyor yani, dün kızılayda dost kitabevinde karıştırdığım bir 2019 astroloji kitabında, yabancı bir kitaptı belki, hiç hatırlamıyorum ama tanıdığım bildiğim bir astologun kitabı değildi kitap, boğalar için “güneş tutulmasında daha da çıldıracaksınız” deniyordu aynen bu şekilde, bugünlerde bir gün bakıyorum içime kapanmışım, bir gün agresifim, bir gün hiç sebepsiz yere yüzüm düşmüş, kendime akıl sır erdiremiyorum, ve olan bitenin bilincinde olmama rağmen değiştiremiyorum kendimi, çocuklarım bile endişeli halimden, onlara da anlatıyorum sebeplerini, geçici olduğunu, olacağını ama gel gör ki görünen köy kılavuz istemiyor, son bir haftadır bana neler oluyor ben bile anlamış değilim, şu güneş tutulmasını da atlatırsak hayırlısıyla geçecek inşallah, insanlar böyle hallerde deliriyor, çıldırıyor, cinnet falan geçiriyor olmalı, aklımda deli deli fikirler, yok niye o öyle olmuş, yok niye bu böyle olmuş, normal zamanda incir çekirdeğini doldurmayacak şeyler oluyor birer incir çuvalı, şu beyin aslına bakılırsa çok tehlikeli bir organ, çok fena, her sırrını, her gizini biliyor, seni nereden, nasıl yakalayıp köşeye sıkıştıracağını senden çok daha iyi biliyor, çek, git, kurtul, niye duruyorsun, neler demedi ki bana bir haftadır, neyden kurtulacaksam, keyfim hayatım boyunca hiç olmadığı kadar yerinde halbuki, ne çabalar verdim ben bu hayata ulaşmak için, ama beynim öyle demiyor işte o anlarda, tam zıddını söylüyor ve ben de buna inanıyorum nasıl oluyorsa, oysaki çocuklarım iyi, anlayışlı, mülayim çocuklar, beni seviyorlar ve ben de onları çok seviyorum, ama o anlarda öyle olmuyor nasıl oluyorsa, bunu gerçekmiş gibi hissediyorsun, dün müydü, yok önceki gün, durduk yere çığlık attım, evde kimse yokken, güneş tutulmasında neler olabileceğine akıl sır erdirmem mümkün değil elbette, ama öncekinden daha hazırlıklı olacağım en azından, yani farkında olarak, o günkünde biraz gafil avlandım kendime, bunun üzerine dün de kendimi oyalamak için kızılaya gidip dolandım, kendi halime bırakmaya gelmiyor bugünlerde kendimi, kızılayda da önüme geleni fırçaladım, silkeledim, hiç rahat durmadım yani, normal zamanda asla vermeyeceğim kadar abartılı tepkiler verdim insanlara, gerektiğinde tabi, neyse ki hala aklım o kadar başımda, şu uranüs ne yapacaksa yapsa da atlatsam şu dönemi, tamam, değişeceğim, uranüs ne isterse onu yapacağım, yeter ki beni zorlamasın bu kadar.

Dün ben kızılaydaydım ya, kızım arkadaşlarıyla doğum gününü kutladı, 18 yaşına girdi kızım, bir güzel olmuş, taş bebek, 7 kız arkadaşı ve birkaç erkek arkadaşıyla, kızların biri lise, üçü dersane, ikisi şimdiki okulu ve biri de yine o arkadaşlarının birinin arkadaşı olması dolayısıyla arkadaşı, bayılıyor arkadaşlarına kızım, ve hepsi birbirinden güzeller, lafta değil, her biri bir barbi bebek kadar güzel, yeni nesil birbirinden güzel doğuyor, çok eğlenmişler, onun, kızımın burcu oğlak, bu ay doğduğundan belli zaten bu, doğum günü 24’ü aslında, üç gün önce kutlamış oldu, onu etkilemiyor bu şekilde, oğlakları yani, onun keyfi yerinde, hemde nasıl, peri padişahının kızı gibi güzel olmuştu dün, ama boğalar perişan, yani ben öyleyim, diğer boğaları bilemem.

Hem hangi peri padişahının kızı 90-60-90’dı, spor salonlarında karın kası mı yapmıştı peri padişahlarının kızları, yoksa daracık mini bir elbise ve topuklu ayakkbılar giyip giyip düz fön mü çektirmişlerdi, bugünün makyajıyla, peri padişahının kızının pabucunu dama attı kızımın güzelliği.

***Ne sirke ne pirinç suyu, hiç uğraşamayacağım onlarla, ben tembel bir kadınım, her konuda olduğu gibi bu konuda da, kızılayda aktardan aynısafa kremi aldım, lekelere iyi geliyormuş, kızarıklığa da, bunları kullandıktan sonra, işe yaradıklarında yani birde at kestanesi kremi alacağım yüzümdeki kılcal damarlar için, ya da alırım bir sonraki gidişimde, al sana doktor, herkes kendi kendinin doktoru bu zamanda, body shoptan kullanmadığım krem kalmadı bu lekeler, kızarıklık için, hiçbir işe yaramadılar, değişen bir şey yok yüzümde, beyazlatıcı seri, pirinç serisi, bütün krem çeşitleri, hepsini kullandım, doların yükselişiyle body shopun fiyatları çok yükselince yves rochera geri dönüş yapmıştım, şampuan, krem, her türlü ıtriyat için, şimdi onları da terk ettim, aktardan otacının şampuanlarını ve diğer ürünlerini aldım, param ele gideceğine bir türke, türk firmasına ve çalışanlarına gitsin hiç değilse, elin gavuruna gideceğine yani, bu ara böyle bir seçilimdeyim, iç çamaşırını intimissimiden, oyshodan almaktansa komdan almayı tercih ediyorum mesela, ve emin olun kom onlardan çok çok daha iyi, sonuçta dört kişilik bir aileyiz ve bu tip alışverişlere ben bakıyorum genellikle, epey bir tüketimimiz oluyor bu konuda, sadece bu hafta 700 liralık çorap, çamaşır alışverişi yaptım mesela, koraydan aldım çorapları da, yerli malı yurdun malı, herkes onu kullanmalı, unuttuk niye bunları.

***Hatırlarsınız, çok yakın bir süre önce, en fazla 6 ay gibi bir süre önce, bir balon patlatıldı ve sonra unutuldu, boğaz köprüsü ve yakın yerleri, yani yalılar ve onların alım satımı vs. bir bakanlığa bağlanacaktı, sanırım çevre ve şehircilik bakanlığıydı, ve sanırım olurunu göremediler ki unutuldu, belediyeyi gaspa girecekti elbetteb bu iş, yeltenemediler, yasalar elvermemiştir, gerçi söz konusu olan para olunca yasa masa gözü görmez de yüksek volümlü tepkilerden çok korkuyor, hemen geri adım atıyor, bir nabız yokluyor, bakıyor ki volüm yüksek geri basıyor, burası türkiye, maziye bir bakmak yeterli dönüş için, ip korkusu, ama para da lazım, istanbul, ankara belediyeleri elinden gidince fena halde kesildi rızkı yandaşlarının, kanal istanbul da işte bunun için, istanbul belediyesinden özerk bir rant kapısı açmak için, neyse bu boğaz köprüsü ve etrafı meselesi böylece kapandı, yine aynı zaman dilimi içinde haberlerde gördüm bunu, babadan dededen kalma derme çatma evleri, yani normal görünümdeki evleri, yalı tarzında olmayan, ama deniz kenarında olan evlerin sahiplerine mafya tarafından baskı uygulanıyormuş, evinizi satın diye, evlerine zarar veriliyormuş falan filan, peki bütün bunlar olurken devlet nerede, yok herhalde, bu son değerli ev vergisi sanki bütün bunların uzantısı gibi, o normal görünümdeki evlerde oturan insanlar, yalı olmayan ama deniz kenarında evleri olan insanlar bu vergiyi ödeyecek güçleri olmadığını söylüyorlar, adama 48 bin vergi gelmiş mesela, evinde doğalgaz sobasıyla ısınıyor o adam, 48 bini olsa kalorifer tesisatı kurdururdu herhalde öncelikle, yani benim bundan gördüğüm, amaç, o mafyanın zorla sattıramadığı evleri oynaya oynaya sattırmak olmalı, dün söylediler, cumhurbaşkanı gelen itirazlar üzerine bir yıl süreyle ertelemiş bu projeyi, düzenlenecekmiş, şu foxta biten dizi, kurşun, orada bir mafya vardı, istanbulun boğası, yalıda oturuyordu hemde, güzel bir yalıda ama, bizim de var bir boğamız, türkiyenin boğası, sahi o dizi niye bitirildi apar topar, tutmadığından mı yoksa ortalığa çomak soktuğu için mi, bilemem.

***Ne yazsam, bir düşüneyim, aman, boşver, zaten hep aynı şeyler, kanal istanbul, ve bir dolu çarpıklıklar dizisi yazsam yazacağım şey, ve nasıl olsa ben yazsam da yazmasam da devran bildiği gibi dönmeye devam ediyor ve edecek, iyi yıllar.