Press "Enter" to skip to content

Bilg. Bağımlılığı 1 Mart’11

Kişiliğini, davranış biçimini etkiliyor oğlumun oynadığı bilgisayar oyunları. Saatlerce vurdulu kırdılı oyunlar oynadıktan sonra etkisinde kalıyor ve dünyayı savaş alanı olarak görüyor. En ufak bir harekette parlıyor, olması gerekenden çok daha büyük tepkiler veriyor. Asabi ve acımasız oluyor. Evde yok yere ortam geriliyor, olmadık kavgalar çıkıyor. Ortada hiçbir şey yokken üstelik. 
Farkında değil miyim bunların neden yaşandığının? Farkındayım ama gücüm bu kadarına yetiyor. Gönlü olsun, kırılmasın, sesi çıkmıyor, kafasını dinlendiriyor, rahat duruyor, rahatsızlık vermiyor, dursun diye, diye geliniyor bu raddeye. İyilikten maraz doğuyor. Alışıldıktan sonra engel olmaya kalkarsanız ters düşüyor, anlaşamıyorsunuz. Avucunun içine almış oluyor bu sırada beynini bilgisayar oyunları. Bu da bir tür bağımlılık çünkü. Size karşı çıkıyor, diretiyor, bütün gücünü ortaya koyuyor. Amacına ulaşmak için her yolu deniyor. Sizi açıkça tınlamıyor. Onun için tek önemli şey oyuna dönüşüyor.
Gün oluyor ben oturuyorum bilgisayarın başına o oturamasın diye saatlerce, sıkılmak uğruna, gün oluyor yasaklıyorum, gün oluyor bilgisayarın kablolarını saklıyorum, gün oluyor oynadığı oyunları siliyorum, gün oluyor internet aboneliğimi kaldırıyorum, gün oluyor kızgınlık ve şiddetle bilgisayarı kırmak istiyor ve kırıyorum, gün oluyor bağırıyor, çağırıyor, kızıyorum. Öğütler veriyorum, böyle davranmamasını söylüyorum. Hiçbiri para etmiyor. Sanırsınız bütün bunları bir duvara söylüyorum. Ha duvara söylemişim ha ona. Hiçbir şey olmamış gibi oyun oynamaya devam ediyor, şaşılacak şey! Duyarsız, sevgisiz, bencil. O oyunun onun için sizden bile daha önemli olduğunu hissediyorsunuz, söylüyorsunuz içiniz cız ederek, yine bir şey değişmiyor.
Allem ediyor, kalem ediyor ve oturuyor oyunun başına. Savaşta her yol mubah, her yol geçerli. Dil döküyor, alttan alıyor, tamam diyor, bildiğini okumaya devam ediyor. Dayanamıyor ve indiriveriyorsunuz yelkenleri. Sadece benim çocuğumda değil bu yaş çocukların genelinde var bu sorun. Arkadaşlarımın erkek çocuklarının hepsinde var bu bağımlılık diyebilirim. Anne babaların eli- kolu bağlı kalıyor. Yenemiyorsunuz bağımlılığını. Gece yarılarına kadar internet kafelerden eve gelmeyen, getirtilemeyen 15-16 yaşında çocuklar var.
Kendi durumunuza şükredip oturuyorsunuz ama bir yandan da kendini anımsatmaya devam ediyor bağımlılık, çocuğunuzun bağımlılığı. Her akşam saatlerce bilgisayar başında oturan, sizinle konuşmayan, iletişime geçmeyen bir oğlunuz var. Kendi dünyasında yaşıyor. Konuşma yetisini kaybetmek üzere olan, hayattan elini eteğini çekmiş, olandan bitenden, dünyadan bihaber bir oğul. Batmaz mı gözünüze? Her geçen gün biraz daha kaybettiğinizi, yitip gittiğini görüyor ve buna engel olamıyorsunuz. Normal hayatını da etkiliyor. Oyun oynuyor, oynadığı orada kalıyor desem öylede değil. Bütün gün bir robot gibi. Kafa uyuşuk, yorgun. Bu yaşta benden daha dalgın, daha yorgun. Kafasının içi olmadık şiddetle, gerilimle dolu çünkü. Dürterek yiyor, içiyor, dürterek yaşıyor. Ye oğlum, yap oğlum, git oğlum, gel oğlum, hadi oğlum, kalk oğlum, yat oğlum. Dilinizde tüy bitiyor onu yola, yordama sokana dek. Uzaktan kumandalı bir oğlunuz var, gözünüz aydın!
Bill Gates, Obama bile çocuklarına bilgisayar konusunda sınır getirenlerin arasında. Bilgisayar bağımlılığı sınır tanımıyor. Bir uyuşturucu işlevi görüyor içine girilince. Uzun süre bilgisayar başında oturulduğunda hareketsizlikten dolayı kan pıhtı, emboli atıyor organlara ve Allah korusun ölüm gerçekleşiyor. Nitekim bir sabah uyandığımda oğlumu bilgisayarın başında buldum. Bütün gece sabaha kadar oyun oynamış. Bu öyle bir illet ki, beyninizi durduruyor, kalkamıyorsunuz. Kilitleniyorsunuz. Bana da olduğu olmuştur bu biçimde, bu kadar olmasa da!
Canım sıkkın olduğunda bende yapıyorum bunu. Kafamı uyutmak, uyuşturmak için saatlerce spider solitiare veya mahajong oynuyorum. İyide bu bilgisayar, oyun bağımlısı çocukların hepsinin her gün mü canı sıkkın?
Yaşanan dünya unutuluyor, beyin uyutuluyor ve yeni bir dünyaya geçiş yapılıyor. Oyundayken çoğu zaman oğluma kendimi duyurmak için defalarca seslenmek zorunda kalıyorum. Beni duymuyor. Duymazlıktan geliyor diye bir şey yok, resmen duymuyor. Aklı, fikri oyunda, kendisi oyunun içinde. Duymayınca dokunuyorum, duysun diye, acayip irkiliyor, her dokunuşumda yerinden fırlıyor oyundaki gerilimin etkisiyle. Arkadan ateş edildiğini veya kılıçla saldırıldığını falan sanıyor olmalı! Ben inadına dokundukça kızıyor, kızgınlığı artıyor.
 Dar atıyor eve kendini sanırsınız. Gelir gelmez yemeği bile apar topar yiyor,  anında bilgisayarın başında bitiyor. Bazen yemeğini bile yemeden oturuyor. Cep telefonu mesajları veya msn ile arkadaşlarla haberleşilip hep beraber başlanıyor oyuna. Kendi haberleşmese arkadaşları dürtüyorlar mesajlarla. Bütün gün okulda sürdürülen muhabbet internet üzerinden evlerden devam ettiriliyor.
Oyundan birkaç gün uzak tutabilirsem ki bu hiç kolay değil, munis, söz dinleyen çocuğa geri dönüşüyor. Asıl kişiliği, gerçeği o değil ama öyle oluyor, asileşiyor  ve ben buna engel olamıyorum. Büyürlerken oyuncak tabanca almadım şiddet eğilimli olmasınlar diye, büyüyünce kendi oyuncağını kendi buldu. Ortam, arkadaşlar, boşluk, başıboşluk, sorumsuzluk, tatminsizlik. Hepsi var içinde. Oynayamadığında arkadaş baskısıyla karşı karşıya. Neden oynamadın, ne oldu soruları geliyordur mutlaka. Topluluk dışına itiliyorsun ister istemez. Sonuç, arkadaş baskısı.
Çocuklukları boyunca korudum, uzak tuttum bilgisayardan olabildiğince. 3 yıl önce 6 ay çalıştım, işe gittim, laf olsun torba dolsun. Bu boşluğu fırsat, bahane bildiler bilgisayara alışmak için. 15 yaşındaki oğlumu tekrar geri kazandım ama 17 yaşında olan oğluma laf, söz geçirmek imkânsız. Ne yapsam boş. Kafelerden çıkmayan çocuğun annesi çocukları büyürken hep çalıştı. Çocuklardan, çocuk büyütmekten, koca derdinden bunaldı, kendine iş yarattı ve kendini işe attı, kurtuluş babında. Şimdi çalışmıyor ama iş işten geçti. Ceremesini şimdi çekiyor ve daha çok çekecek. Onun oğlu da 15 yaşında. Kıssadan hisse. 
Annesinin söylediğine göre gözlerinde kuruluk başlamış. Doktora gideceklermiş. Birde banyo etmiyormuş. Vakit kaybı yaşamamak için olmalı.
Babalar mı? Babaların umuru değil! Oyun oynamış, oynamamış, ölmüş, kalmış, dünyadan bihaber. 10 yıl, 20 yıl sonra kendileri çocuklarına gereksinim duyduklarında, çocukları bir serseri, bir eşkıya olduğunda, onları yalnız bıraktıklarında, aynı davranış biçimiyle onlara geri döndüklerinde anlayacaklar olanı biteni. Çok, çok geç.
***Bilgisayar bağımlılığındaki yaş sınırı 10 yaş altından başlıyor, 40, 50 yaş üstüne kadar uzanıyor. Bilgisayar oynamaktan 40 yaşında gözlük takamaya başlayan tanıdıklarım var. Gecelerinin bilgisayar başında geçtiğini yakından biliyorum. Bir sinirlilik hali. Oynadıkça sinirleniyor, hırs yapıyor, hırs yaptıkça daha çok oynuyorsun. Kara delik gibi, girdikçe daha çok batıyorsun dibe. Seni içine çekiyor.
Ya bitirmek gerekiyor tamamen ya da bitirmek. Azaltmak, sınırlamak, rica etmek bir işe yaramıyor. Kökten çözmek gerekiyor. Ya hep ya hiç. Kavgaysa kavga. Her gün kavga etmektense bir kez adamakıllı edersin ve bitirirsin. Öylede yaptım. 17 yaşında olduğunu, dilerse ve bilgisayar oyunu onun için bu kadar önemliyse evimden taşınabileceğini, ama benimle yaşayacaksa buna artık müsaade etmeyeceğimi açık bir dille anlattım. Gözümün önünde eriyip gitmesine, onu kaybetmeye daha fazla seyirci olamazdım. O kendi iradesini çalıştıramıyor, kendini dizginleyemiyorsa bunu onun yerine birinin yapması gerek. Bunun için benden daha uygun bir kişide yok.
Kavga ettik. Ben bağırdım, o bağırdı. Bilgisayar oynamazsa ne yapacağını, sıkılacağını söyledi. Biz ne yapıyorsak onu yapabileceğini söyledim. O gün kapattık ve yattık. Ertesi gün açmaya yeltenmedi. Gelir gelmez yattı. Kavgadan yorgun düşmüş olmalı. 2. Gün açma girişiminde bulununca kesin bir tavırla açamayacağını söyledim. Ağladı, bilgisayarı orada gördükçe oynamak istediğini söyledi. Kendini acındırmaya çalıştı. Bu isteğin elinde olmadığını, kendini engelleyemediğini söyledi. Bilgisayarı kaldırmamızı teklif etti. Son kozlarını oynamaya başladı anlayacağınız. Timsah gözyaşları. Hepsi sonuca ve amaca ulaşabilmek için numara.
Kaldıramayacağımı, o bilgisayarı ondan başka 3 kişinin daha kullandığını, ama o 3 kişinin gerekli, zarar vermeyecek oranda kullandığını, kendini kontrol etmeyi öğrenmesi gerektiğini izah ettim. Oynamasına fırsat tanımadım. Çektim fişini bilgisayarın. O taktı ben çektim, o taktı ben çektim. Kapandı.
Evet, kavga ettik ama bu kavgayı ve gerginliği kavga anının dışında sürdürmedim. Kavgam aslında çocuğumla değil ki, bilgisayarla. Ona iyi davranmaya devam ettim. Bu moralinin çökmemesini sağladı. Ertesi gün pazardı, saat 5?te geldi, yemeden içmeden öylece yattı. Evde yapabileceği bir şey olmayınca kendini uykuya verdi. O kadar zaman oldu ki bu kadar uyumayalı! Sabah uyandığında yüzü gülüyordu, uzun zamandır gülmediği kadar. Acıkmış, doyasıya, keyifle kahvaltı etti, onu öpmeme, sevmeme müsaade etti. Karşı çıkar, öptürmez normalde. Kafası, beyni dinlenmiş, rahatlamış. ?Beni üzmek için mi yemeden yattın?? dedim, ?yoo? dedi gülümseyerek.
Gülümseyerek diye açıklıyorum çünkü bize hiç gülümsemiyor, bizimle hiç konuşmuyordu. Aceleyle yemeğini yiyerek geçiyordu bilgisayarın başına, birkaç saat sonra ?kapat oğlum, hadi oğlum, yat oğlum?un dışında iletişimimiz olmuyordu. Sabah kahvaltıda ise hiç konuşmuyordu. Kapatmıştı bize bütün kapılarını.
Atlatılması zor olan ilk birkaç gün. Sonrası çok daha kolay. Pek çok kez yaşadığımız için bunları iyi biliyorum. Suçluluk duygusu, özgürlüğünü elinden aldığım sanısı, çocuğumu üzgün görmek, her seferinde beni pes ettirmişti. Bu sefer etmeyeceğim. Azı, çoğu yok çünkü bu işin. Doz her geçen gün artıyor istem dışı. Elini verirsen kolunu alıyor mütemadiyen. Zarar gören çocuğum oluyor.
*Nisan?11
Yüzü gülüyor artık oğlumun. Bana ?hoş geldin? diyor, ?teşekkür ederim? diyor. Bunlar ondan belki de hiç duymadığım kelimeler. Onu gerçek kişiliği ile görebilmek, gerçekte böyle nazik, uyumlu ve iyi bir insan olduğunu görmek beni nasıl mutlu ediyor bilemezsiniz. Üstündeki gerginliği büyük ölçüde attı. Azalarak devam etti ısrarlar, dayatmalar. Kararımın kesin olduğunu, vazgeçmeyeceğimi anlayınca pes etti. Ya ben ya oyuna kadar vardırdım işi. Dayandığınıza ve dayattığınıza değer.
Oyundan uzak kaldıkça, ?çünkü hiç açık kapı bırakmadım, hiç fırsat bulamadı oyun oynamak için?, içindeki zehir kolayca boşaldı. Çok sürmedi bunun olması. Olsa, olsa 10-15 gün. Yine geliyor aklına, açıyor ama kapattığımda eski direnci ve şiddeti yok. Kırılmış. Sinirlenemiyor bile. Gevşemiş sinirleri. Sinirleniyormuş numarası yapıyor. Tanımaz mıyım oğlumu! Önceleri beni bile gözü görmezken bağımlılığı kırıldıkça beni ne kadar üzdüğünü fark etmeye başladı.  
On, on buçuğa kadar oyalanıyor bilgisayar başında oyun açmadan. Çok fazla kapat dememe gerek kalmadan kapatıyor ve yatıyor. Oyun oynadığı zamanlar kaldırmam, kalkması zor oluyordu ve on ikiyi geçiyordu yatması her gece. Kendi itiraf etmiyor ama kendini daha dinlenmiş ve zinde hissettiğinden eminim. Belki de içten içe bu değişimden memnun.  
Bunu şimdi yapmazsam ve yapamazsam bir daha asla yapamazdım. Lise 3. Sınıfa gidiyor. Başarılı, aşırı zeki ve derslerine istekli bir öğrenci. Ayıca haftanın 6 günü koşu antrenmanına, haftanın 4 günü dershaneye gidiyor. Gününün çoğu oradan oraya yetişmek için otobüslerde geçiyor. Geliyor saatlerce oyunun başında kalıyor. Ders çalışacak hiç vakti olmuyor. Bütün bunları günde 6-7 saat uykuyla gerçekleştiriyor. Kendi kendine eza ediyor anlayacağınız. Onu böyle görmeye daha fazla dayanamazdım. Bundan sonra asla onu başıboş, olduğuna bırakmayacağım.
***Temmuz, 11 Bu kadarla bitip mutlu son olmadı elbette. Evde oynayamayınca eve gidiş geliş saatlerinde gecikmeler başladı. Okuldan, dershaneden ve spordan arta kalan vakitler ve kaçamaklar internet kafelerde geçmeye başladı. Yüzüme gülüp arkamdan bildiğini okumaya devam etti. Söylensem de oluruna bıraktım bende. İşi, gücü bırakıp onun peşinde gezecek halim yok. Hayat öğretir insana dünyanın kaç bucak olduğunu nasıl olsa. Ne hali varsa görsün. Gördü de.
Akılsız başın cezasını ayaklar çeker derler:) Bu söz bir kere daha doğrulanmış oldu. Belirtiler koşusunda görülmeye başladı. Oğlum koşucu. 3 yıldır koşuyor. Koşarken kasıldığını ve eskisi gibi iyi koşamadığını söyledi 1 ay kadar önce. Kramplar ve kas ağrıları, stres kırığı başlamıştı zaten. Nedeninin bilgisayar başında kendisini saatlerce gergin tutmasıyla ilgili olduğunu söyledim. Kızdı bana. Ne dese bilgisayarla ilişkilendirdiğimi söyledi. ?Bundan sonra sana hiçbir şey söylemeyeceğim? dedi. 10 gün sonraki koşusuna kadar denemesini önerdim.
Kendince bana çaktırmadı ama o süre içinde bilgisayar oynamadı. Yarışta 1. olup geldi. Kasılmaları, krampları geçmişti. Hatırlatınca pek hoşlanmadı hatırlatmamdan ama aldığı sonuç onun için çok kıymetli olduğundan gülümsemekle yetindi. Spordaki başarısının ve başarısızlığının bilgisayar başında olmakla direkt ilintili olduğunu biliyor artık. Sporu onun için her şeyin üstünde neyse ki! Eski düşkünlüğü kalmadı bilgisayara diyebilirim. En azından oyun konusunda. Oyun açmıyor ve izin vermem için beni zorlamıyor. Eve geliş saatleri de gecikmiyor artık. Akşamları evde bilgisayar başında arkadaşlarıyla vakit geçiriyor elbette. Saatleri çok uzarsa onun içinde başlıyorum dırdıra. Kalk artık, hadi kalk, kalk oğlum.
Krampın, kas ağrılarının sebebi magnezyum eksikliğiymiş. Magnezyumun vücuttan boşalma sebebi ise stres. Buradan ne sonuca vardığımı rahatlıkla tahmin edebilirsiniz sanırım. Elbette bilgisayar oyunlarının başında alınan gerginlik ve stres. Bir sinirlilik veya öfke anının sonrasında vücudunuzun yaşadığı değişimi anımsayın. İçi boşalmış gibidir adeta. Güçsüz, dermansız, takatsiz. Tekrar toparlanana kadar uzun bir zaman geçmesi gerekebilir. Sinirlerim boşaldı diye niteleriz bu durumu. İşte bu boşalım olmalı sanırım magnezyum boşalımı. Bunu bir defa değil de her gün saatlerce ve sürekli olarak azar, azar bilgisayar yaşadığınızı düşünün. Alın size magnezyum eksikliği sebebiyle kramplar ve kas ağrıları.
Oğlumun onu strese sokacak başka bir nedeni yok çünkü. Ben hariç:) Koşusunda ve okulunda oldukça başarılı, arkadaşlık ilişkileri ise bir o kadar iyi. Kalıyor geriye tek neden, bilgisayar oyunları.
Bu arada aslına bakarsanız oğluma kızıyorum ama benimde ondan aşağı kalır yanım yok. Başımda beni denetleyecek bir annem yok nasıl olsa. Bir oturuyorum mahajongun karşısına saati, sınırı belli değil. Çok hafif belli olan göz damarlarım son günlerde iyice belirginleşti. Gözlerim kan çanağına dönüşmeye başladı diyebilirim. Özellikle oynadıktan sonra. Kendimi mahajongdan emekli etme kararı aldım bu son gelişmeler ışığında:)
Gelelim kızıma. Bizde herkes bir âlem. 10 yaşındaki kızım epeydir sağ kürek kemiğinin bitimindeki bir ağrıdan şikâyetçiydi yaklaşık 1 yıldır. Birkaç ay önce yazı yazmaktan olabileceğini söylemiştim ama kızım solak olduğu için düşüncem doğru çıkmadı ve o konu öylece kaldı. Ara sıra mızıldanmaları devam etti bu konuda kızımın. Dün akşam yine bahsini açtı. Çok rahatsız ettiğini söyledi. ?Doktora gidelim madem? dedim.
Bilgisayar başındaydım. Birden çağrışım yaptı, mausu sağ eliyle tuttuğu aklıma geldi. Önce aklına yatmadı. ?Oynarken ağrımıyor ki? dedi. ?Mausu tutmak beni yormuyor ki? dedi. ?Onu sabit tutabilmek için kendini kastığını? söyledim. ?Benim bile kolumun ağrıdığını? söyledim. Sonunda pes etti, ?oynamam artık? dedi. ?Oynarsam da bana hatırlat anne? dedi. Çok şeker bir kızım var.
Yazdığımdan beri 10-15 gündür hiç bilgisayar oynamadı kızım. Benim gibi kendine ve sağlığına düşkün demek ki! Sırtındaki ağrıdan eser yok.
Kızım daha küçükken, 3-5 yaşlarındayken, geceleri uyanır ve çarşaftaki desenleri, karaltıları böceğe benzetir, korkuyla ağlardı. Işığı açar, onların böcek olmadığını gösterirdim. Sakinleştikten sonra uyurdu. Televizyonda çok fazla çizgi film izlemek ve bilgisayara çok bakmak yüzünden olduğunu öğrenince azalttı onlara bakmayı ve geçti.
Sağ eli ile devamlı mausa abanmaktan sırtının sol orta kısmında bir çıkıntı, tümsek var oğlumun. Sağ taraf düz, sol taraf çıkıntılı. Sebebi bilgisayar başındaki duruş bozukluğu. Ben eli, ayağı düzgün doğurdum, o kendini sakat etti. Ne yapabilirim? Bi vazgeçse eminim hala düzelme şansı var, düzelebilir, ama vazgeçmesi şart.
Bilgisayar bağımlılığı konusunda yazdım çünkü bilgisayar başındayken çocuklarının emin ellerde olduğunu düşünen, içleri rahat olan anne babaların sayısı hiçte az değil. Oğlumun bütün arkadaşları bilgisayar bağımlısı. Oğlumdan kat, kat fazla bilgisayar oyunu oynuyorlar. Olmayan yok gibi. Üstelik bu çocuklar sıradan çocuklar değil, derslerinde başarılı olan, bir Anadolu lisesinde okuyan çocuklar. Bilgisayar bağımlılığı hepsini esir almış durumda. Anne babalara içlerinin çokta rahat olmaması gerektiğini hatırlatmak istedim sadece. Unutmayın, sonuç her ne olursa olsun sorumluluk hep bizlere, anne babalara ait.
Ağustos’11
Kızım bilgisayar oynamayı bırakalı 1 ayı geçti. Göz pınarlarının burunla birleştiği yerdeki ve gözaltlarındaki yoğun bir şekilde belli olan morluklarının rengi hafifledi, grileşmeye döndü. O morluklar bende de var. Aynı yerlerde, aynı biçimde. Bundan 7-8 yıl önce oluşmuştu bende. Nedenini bilememiştim. Şimdi biliyorum.
O yıllarda fotoğrafçılık yapmıştım. Yani fotoğrafçılık için bilgisayar başında çok durmam gerekmişti. Sonrasında da bildiğiniz gibi bilgisayardan pek uzak kalmadım. Kızımın yaptığını bende yapıp olabildiğince bilgisayardan uzak kalacağım. O morluklardan, o morlukları taşıyor olmaktan pek hoşnut değilim nede olsa.
Gözaltı morluğu konusundaki bütün yollar bilgisayara çıkıyor anlayacağınız. Bilgisayar başındayken göz kırpılmıyor ve göz devamlı sabit kalıyor. Bununla ilgili olmalı.
Oğluma magnezyum hapı aldım, içiyor. Kasılmaları, kas ağrıları hafifledi. Oyun konusundaki ısrarıda artık yok. Bitti. Annenin fendi, oğlunu yendi.
Magnezyum eksikliğinin stresse nedeni, oğlumun 12-13 yaşından beri arkadaşlarıyla gittiği sinemada izlediği korku filmleri, testere 1,2,3,4?ler ve sayılarını ve adlarını bilmediklerim ne magnezyumlar kaybettirmiştir ona kim bilir? Her an yanınızda ve denetiminizde olmuyor büyüdükçe çocuklar.
Magnezyum eksikliği kalp rahatsızlığı, yüksek tansiyon, böbrek taşı ve kansere yol açıyormuş. Vücuttaki eksikliğini ise kramplar, zihin karışıklığı, iştahsızlık ve uykusuzluk gibi belirtilerle gösteriyormuş. Onu yemeğe çağırışlarımın ve uyu deyişlerimin bir nedeni varmış. En azından bunu öğrendim.
Kramplar, uykusuzluk, iştahsızlık, hepsi bir yana, bunlar beni çok etkilemiyor da, bu zihin karışıklığı hayatımı altüst ediyor. Hiçbir şeyden çekmedim bu zihin karışıklığından çektiğim kadar. Ben ak desem o kara, ben kara desem o ak diyor. Ne yapıp ne edeceğimi şaşırmış durumdayım açıkçası. Beni deli ediyor, zıvanadan çıkarıyor. O magnezyum hapını bile zoraki içiriyorum. ya zarar verirseymiş, ölürseymiş, neler, neler. Her dediğime muhalefet, karşı çıkış. Anlatılır, anlaşılır gibi değil. Bana hayatı zindan ediyor.
Karpuz kestim derim, kardeşleri yer, o 15 kere daha çağırmamı bekler, kahvaltı hazır derim, herkes kahvaltısını eder kahvaltı masada keyfi gelinceye kadar 1,2 saat onu bekler, güneşli saatte çıkma derim, sıkıldım der, çıkması gerekenden iki saat önce güneş varken çıkar, gecede burnu kanar, korku filmi açma derim açar, o açar ben kaparım, dalaşırız, saat 12 olur, 1 olur, 2 olur defalarca yat derim, ışıktan uyuyamam defalarca ışığı kapa dedirttirir, bilgisayardan kalk dediğimin sayısı ve sınırı zaten belli değil. Bunlar bir gün içinde ve her gün yaşananlar. Allah yardımcım olsun. Umarım gerçekten magnezyum eksikliğindendir de sadece magnezyum alarak atlatırız bu günleri.
Çocuğunuzun her oyun bitişinde gördüğü ve masum sandığınız her ?game over? yazısı onu biraz daha bu olumsuz sonuçlara yaklaştırıyor. Bilgisayar başında iken beyine emboli atıp ölenlerin sayısı hiçte az değil. Bizler en kötü yanından bakalım ki, iyilikler, iyi olanlar bizden yana gelsin. Bundan böyle sadece beni okumak için açın bilgisayarı, sonra kapatın gitsin:)
***
Geçen hafta son yarışına girip bu yıl için atletizm sezonunu kapadı oğlum. Kendi yaşında ve kendinden 2,3 yaş büyükleri geçerek birinci oldu. 1 ay antrenman ve yarış yok. Bu onun için kramp girme ve koşuda başarısız olma riskinin ortadan kalkmış olması demek. Onun için bu anlamı ifade ediyor olmalı.
İlk günden geçti bilgisayarın başına. Gerçi her zaman geçiyor ama oyun açmıyordu. O gün açtı, kırmak istemedim, o günlük izin vereceğimi söyledim, oynadı. Sanki izin vermesem beni mi dinleyecekti? Ertesi gün dışarıdaydım, oynadı. Diğer oğlumla tavla oynamak için yan odaya geçtik, oynadı. 1,2,3,4. 4. günün geleceğini tahmin etmiş olmalısınız sanırım.
O gün dershanedeki matematik öğretmeniyle buluştuk, ona da bu konuyu açtım ve benimle birlikte tavsiyelerde bulundu, sağ olsun. 4 yıldır matematik dersini ondan alıyor oğlum. Benim kadar tanımış oğlumu neredeyse. Koşuya gitmese tutamazdınız onu diyor. Ne kadar haklı olduğunu bir bilse. Lise son sınıfta olduğunu, başarılı ve olağanüstü zeki olduğunu, isterse sınavda ilk bin veya beş bine rahatlıkla girebileceğini, oyunlardan ve bilgisayardan uzak durmasını söyledi. Bir dershaneye kaydını yaptırdık ve ayrıldık. Çocuğu hakkında gerçekten bilen, tanıyan birinden böylesi sözler duymaktan fazla insanın içini ne mest edebilir ki?
Geldik eve, kaşla göz arası oyun açılmış, bilgisayarın başına geçilmiş. Bir süre uzaklaşınca aramıyorsunuz da bir başlayınca kendinizi durduramıyorsunuz. Oradan çekmeye başlıyor sizi. Hissediyorsunuz zaten karşınızdaki kişinin geriliminden, asabiyetinden nasıl bir hal içinde olduğunu. Oynatmayacağımı söyledim ve bilgisayarın arkasındaki fişi çektim, her zaman yaptığım gibi. Bana her zamankinden daha fazla direnç gösterdi.
Fiziksel olarak kavga ettik. Benim kollarımda onun parmak izleri kalmış, onun vücudunda ve kollarında benim tırnak izlerim. Kollarımı sıkmış. 3 gün geçmedi. O an beni tam anlamıyla dövmüş olsa hiç içi acımazdı, bundan eminim. Ama bunu yapanın gerçek oğlum olmadığını, onun aslında çok daha iyi ve sevecen olduğunu ben biliyorum. Benim oğlum bunları yapan kişi değil. Bunu ona o bilgisayar oyunları yaptırıyor.
Bilgisayar oynamak onun için bu kadar önemliyse evimi terk etmesini, onu böyle bilgisayar başında görmektense hiç görmemeyi yeğlediğimi söyledim. Bir daha bu konuda beni üzmesine ve o oyunu bu evde oynamasına asla izin vermeyeceğimi de. Evimden gitmesini söylediğimde nasıl üzüldüğünü, içinin nasıl ezildiğini anlamamak için eşek olmak gerek. Ama yapabileceğim başka bir şey, oynayabileceğim başka bir koz yoktu elimde.
Oyunlarını bilgisayardan sildim. Daha öncede defalarca yaptığım gibi. Garena, başımın belası. Counter strike, travian ve geçen zaman içinde adları değişip niteliği değişmeyen diğerleri.
O da benim mahajongumla spider solitairemi sildi. Ödeştik. Canıma minnet. İşime gelmedi diyemeyeceğim. Oyunlara ayırdığım bir dolu zaman bana kaldı. Bu sayede hayatımdaki bir illetten sonsuza dek kurtulmuş olacağım. Bir taşla iki kuş. Ne sana ne bana. Gözlerimdeki kızarıklıklar da daha fazla artmaz belki bu sayede. Gittikçe artıyor çünkü.
En aklı başında olarak gördüğüm, saygı duyduğum, işinde ve hayatında belli bir yere gelmiş, yaşını başını almış insanlar bile ömürlerini benim gibi spider solitiare karşısında çürütüyorlar. Hayatlarındaki her boşluğu, zaman boşluklarını spider solitiare?e vererek bastırıyorlar. Ne zaman görsem onun başındalar.
Sevgili Muharrem abiyi en son bir yıl önce gördüğümde oyunun başındaydı. Bu yaz gördüğümde yine bıraktığım yerde buldum. Bir yıl öncesinde hep gördüğüm gibi. O bir yıl ve geçen yıllar boyunca ne yaptığı ortada. O emekli bir öğretmen ve çok bilgili, saygın bir insan. 60?lı yaşlarda. Ayaklı tarih kitabı gibi. Onunla her konuştuğunuzda bilgi fırtınasının içinde boğulacak gibi oluyor ve hayran kalıyorsunuz bilgisine, erdemine, yüceliğine. Akla gelebilecek her anlamda ?üstat?.
Demin bahsi geçen oğlumun matematik öğretmeni de öyle. 50?li yaşlarda. Dershanedeki her boşluk, her fırsatta spider solitaire başında. Evde de farklı olmadığını kendi söylüyor zaten. Oğlumu matematik başarısının ardında yatan gerçek o hocası. Oğlum eğer o hocasından ders alıyor olmasa vasat bir matematik öğrencisi olurdu. Şu an son sınıfta, ondan ders almasa bütün matematiği, bilgisi tepetaklak olur. Dershanede ve okulda anlatılan matematikten anlayamıyor ama ondan öğrendiğinde %100 başarılı oluyor. Matematiği iyi bilen ve iyi anlatabilen, aktarabilen bir öğretmen o.
Bir komşumun ışığı hiç kapanmaz geceleri, onun ışığından geceleri gözüme uyku girmez. Benden yaşça büyük, torun torba sahibi bir kadın. Bir gün dayanamadım sordum; ?sizin evdeki uykusuz kim?? diye. ?Benim? dedi. ?Ne yapıyorsun bütün gece? dedim; bana okey oynadığını söyledi. Yaz günü, herkesin camları açık, okey oynasa taş sesi gelir. O taraklarda bezim olmadığı için sordum saf, saf ?iyi ama hiç taş sesi veya insan sesi gelmiyor ki?? İnternette oynarmış meğerse. Ağzım açık kaldı. Haaaa!
Yine benim yaşlarda bir başka komşum internette okeyin başından kalkamadığı için çocuğunu 1 yaşına girmeden kreşe başlattı. Bebek kreşte, anne bütün gün bilgisayar başında. Evde aş pişmez, çocuklar eve gelir evde bulunan tek şey abur cubur. Market alışverişini sırf abur cuburlar oluşturur. Apartmana pizza, pide gelirse bilirim ki onlara gider. Yemin ederim, latife falan değil; 10 yaşındaki kızının boyu son 5 yıldır 5 cm uzamadı. Benim kızım öyle olsa herhalde tımarhaneyi boylarım.
Yazık o boşa yorulan gözlere, boşa geçen zamana, o güzel insanlara. Uyuşturucu olarak. Başka bir sebebi yok. Kendini hayatın dışına almanın, soyutlamanın en kolay yolu. Benim, hepimizin yaptığı gibi. Oysa ki dışarıda hayat var, nefes var, insan var. Keşke onlarında spider solitaire?lerini silen biri olsa 🙂
Bilgisayar ve oyun bağımlılığı kişi, eğitim, meslek, yaş, saygınlık gözetmeksizin kuşatıyor, ele geçiriyor insanları. 5 dakika diye oturuyorsunuz, bir bakıyorsunuz 50 dakika olmuş ve hala ?5 dakika daha oynayayım kalkarım? diyorsunuz ve bu 5 dakikalar hiç bitmek bilmiyor. Bu illete bir yerde bir son vermek lazım. Ama nasıl olacak hiç bilmiyorum. Belki birbirimizi bilinçlendirmekle, uyarmakla gerçekleştirebiliriz bunu. İnanın çözümü bende bilmiyorum. Ama ben bu sayede kurtuldum. Darısı herkese.
Yıllar önce bilgisayar oynamamalarını sağlamak için piyasadaki bütün oyunları satın almıştım. Dörtleme, battleship, satranç, okey, tavla, monopoly, kızma birader, scrabble. Yeter ki bilgisayarda oyun oynamasınlar diye.
Şimdi bir bırakırsam ucunu başıma geleceği çok iyi biliyorum. Sonra toparla toparlayabilirsen.
Ertesi gün 9?da dershaneye başladı, 4,5 gibi eve döndü. Ertesi gün biraz daha gecikince dershaneyi arayıp derslerin kaçta bittiğini sordum. 2.20?de bitiyormuş ders. 2 saat nerede vakit geçirdiğini tahmin etmek pek zor değil.
Dişçinin bekleme odasında laflıyoruz bir anneyle. ?Bizim bilgisayar salonda duruyor? diyor. Cevaplıyorum; ?bizimde?. ?O oturamasın diye çoğunlukla ben oturuyorum? diyor. Cevaplıyorum; ?bende?. Gülümseyerek konuşmaya devam ediyor, ?gelip soruyor ?işin bitti mi anne? diye; ?yok oğlum daha işim çok? diyorum. Sıkılıyorum bilgisayarın başında ama ne yapayım.? Anlaşılan daha işimiz çok.
Daha işimiz çok.
?Bir çocuğu bir köy büyütür.?
Afrika atasözü
Ekim?11
Konuşuyoruz (konuşabiliyoruz) oğlumla ara sıra oradan buradan. Laf arasında bana ?ben gayette memnunum hayatımdan. Arkadaşlarım var, SEN VARSIN?. Aman Allah?ım; duyda inanma! Neler oluyor hayatta!
Allah nazarlardan saklasın; aklı sadece dersinde ve sporunda. Bütün enerjisini ve zamanını onlara harcıyor. Hayatının sorumluluğunu tamamıyla sırtlanmış durumda. Tekkeyi bekleyen çorbayı içiyor demek ki!

Be First to Comment

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *