Press "Enter" to skip to content

Sezaryen; Yorum Mart’11

Operatör Doktor Hakan Çoker’in düşünceleri;
?Huzurla içeride büyüyen bir bebek var. Hiçbir şeye hazır değil. Doğum başlamamış. Doğumun anneyi anne yapan, bebeği hayata hazırlayan hormonları henüz salgılanmamış.
Birdenbire bir pencere açılıyor, tutup çekiliyorsunuz. Ameliyat spotları gözünüzü yakıyor. Bebek daha o ilk andan itibaren kapatıyor gözlerini. Sonra ona güven veren kordon kesiliveriyor. Ve aldığı ilk nefesle baş başa kalıyor. Akciğerleri ilk kez havayla doluyor. ?Annem nerede?’ diye düşünürken tanımadığı ellerde hayat macerası başlıyor. Bedeni onun için zımpara sayılabilecek örtülerle siliniyor. Boğazına hortumlar sokuluyor. Yine ışıklar altında. Odada sevinç adına gürültü var. Uzun bir süre annesizliği yaşıyor. Güvensizliği. Sonra annesine gösteriliyor. Bir hediye gibi 5 dakika belki tutuluyor ve yine yabancı ellerde yalnızlaşacağı kuvöze doğru yollanıyor.
Herkes mutlu, doktor mutlu, anne mutlu, doğru kararı verdiği düşünüyor ama bir tek kişiye fikri sorulmuyor…
O yeni doğan bebeğe!?
Ona göre ?Hem anneler hem de doktorlar korkularının esiri… Zorunlu sezaryen  mükemmel bir kurtarma ameliyatı ama  ?planlı sezaryen’ tıbbi açıdan bir hata…Doğumların en kötüsü PLANLI SEZARYEN  ?
Doç. Dr. Tolga Ergin’in düşünceleri;
‘Burada en büyük sorun anne adayının korkusu. Daha önce doğum yapmış annelerin anlattığı doğum anıları, anne adayının korkmasına ve sezaryene meyil etmesine neden oluyor. Doğum eylemi uzun bir süreç ve doğum ağrısı, hakikaten şiddetli bir ağrıdır. Ancak bu ağrı nedeniyle sezaryeni tercih etmek doğru değil. Normal doğum için; “Sonuçta bu zamana kadar tüm memelilerin yaptığı doğum yöntemi. Anne çok çabuk iyileşiyor, hemen ertesi gün bebeğin bakımı ile yakından ilgilenebiliyor. Hemen bebeğini emzirebiliyor. Bütün doğum sürecini yaşayan anne, duygusal açıdan yüksek bir seviyeye çıkıyor, özgüveni artıyor ve bu durum ona, psikolojik olarak avantaj sağlıyor. Mecbur kalmadıkça sezaryen yaptırmayın.” diyor.
Dr. Bülent Urman?ın düşünceleri;
Türkiye’de sezaryen oranı yükseliyor. özel hastanelerde sezaryen oranı yüzde 100’e yakın.   Devlet ve üniversite hastanelerinde de hayli yüksek bir oran söz konusu.  Oysa gelişmiş Kuzey Amerika’da bu oran yüzde 23 civarında.  Avrupa’da yaklaşık yüzde 15 ile 20 arasında.  İrlanda’da ise bu oran yüzde 8. ülkemizdeki artışta iki faktör söz konusu:  Hasta ve doktor. İyi eğitilmemiş, normal doğumun ne olduğunu bilmeyen, kulaktan dolma bazı bilgilerle hareket eden ve bir takım korkular edinmiş kadını, normal doğuma yönlendirmek zor oluyor. çevresindeki arkadaşlarının neredeyse tamamının sezaryenle doğurduğunu, sezaryenin ne kadar kolay, ne kadar rahat’ olduğunu dinleyen kadın, koşullanmış olarak doktor karşısına çıkıyor.
Normal doğumun ağrısı çekilir mi, normal doğum yaparsan her tarafın yırtılır, gelecekte organların sarkar, seks yapmaktan zevk almayacaksın’ gibi yanlış bilgilerle de hastalar giderek normal doğumdan uzaklaştırılıyorlar.   Üstelik bazen bizzat doktorları tarafından.   Ben normal doğum yaptırtmıyorum, sezaryen olacaksan bana gel yaklaşımında bulunan doktoru dışlayacak bir gebe toplumu oluşması lazım.   Özel hastanelerin, eğitim programlarına ağırlık vermeleri lazım.   Elbette, sigorta şirketleri ya da tedavi ücretlerini karşılayan üçüncü kurumların oto kontrol mekanizmaları da, normal doğumun önünü açacak nitelikte olmalı.
Op. Dr. Kamil Kurt?un düşünceleri;
 ?Maalesef ülkemizde kadınların daha kolay olarak düşündükleri sezaryenle doğumu tercih etme oranının çok fazla. Normal doğum doğal ve fizyolojik bir süreç, sezaryen ise gerektiğinde yapılan bir ameliyattır. Maalesef anne adayları zahmete katlanmama, bir an önce doğumdan kurtulma düşüncesiyle sezaryeni tercih ediyor. Unutulmamalıdır ki normal doğumdaki sancılı süreç bebeğin dış dünyaya uyumunu hazırlar ve anne ile bebek arasındaki duygusal bağı güçlendirir? dedi. Ayrıca ?Normal doğumun dezavantajlarını düşünecek olursak önceden doğum tarihini ve zamanını ayarlamak mümkün değildir. Doğum her hangi günün herhangi saatinde başlayabilir. Anne adaylarını bu durum korkutmaktadır. Ya doğumum başladığında profesyonel yardım alamazsam endişesi anne adaylarını sezaryen ile doğuma yöneltmektedir.
Bu sorun günün herhangi bir saatinde ulaşabileceği profesyonel yardım garantisi verilerek aşılabilir. İkinci önemli neden ise anne adaylarının abartılı anlatılan doğum sancılarından korkmalarıdır. Günümüzde analjezi alanında gelişen ilerlemeler ve epidural Anestezi konusunda artan tecrübeler ile doğum sancılarını hissetmeden anne adayları normal doğumun mucizevi tadını ve bebeklerinin eşsiz kokularını doyasıya yaşarken doğumun nahoş olan sancı ve ağrı duyusunu hissetmemektedir. Gebeliğin ilk gününden itibaren anne adayları normal doğum hakkında bilgilendirilmeli ve normal doğum için cesaretlendirilmelidir. Doğum anında yanında profesyonel yardım olacağı anlatılmalıdır. Sezaryenın bir Ameliyat olduğu asla akıldan çıkarılmamalıdır? diye konuştu.
Grete Flach?ın düşünceleri;
Hamilelik hastalık değil, doğal bir olaydır. Hamilelikten, doğumdan korkmayın. Sayısız canlı dağlarda, ormanlarda doğum yapıyor ve neslini sürdürüyor. Doktorsuz, ebesiz. Doğal bir olay. Doğum kadının zor saatleri olarak görülmemelidir.  Bu korku ve kaygı ile geçirilen gebelik bebeğin karakterini etkiler. Doğum tamamen normal ve doğal bir olay. Doğum saatleri sizin zor saatleriniz değil, mutluluk saatlerinizdir. Çocuğunuzu dünyaya getirmenin sevincini yaşayın.
Hamile kadın çok, iki kişilik yememeli ama iyi beslenmelidir. Yumurta, et, taze sebze, meyve, salata, süt, yoğurt. Hamileyim diye boş oturmak tehlikelidir. Hamile hareket halinde olmalıdır ama ağır işlerden son aylarda kaçınmalıdır. Tarlada çalışırken sıhhatli doğum yapan kadınların sayısı hiç az değildir. Doğumdan 6 hafta önce ve 6 hafta sonra cinsel ilişkiden kaçınılmalıdır. Günde 15 dakika çömelerek ayaklarının üzerinde oturmak doğuma hazırlar. Doğum kolaylaşır.
Yıkanmak vücudu temizlemenin yanı sıra kan akışını düzenler. Su ve sabun yeterlidir. Yürüyüş faydalıdır. Bebek mümkün olduğunca uzun zaman emzirilmeli, doğru beslenmeye devam edilmelidir.
İlk gebeliğimde okumuş olsaydım keşke Grete Flach?in söylediklerini. 
Bunlarda benim düşüncelerim.
Ödlek olarak bilinen tavuğun her gün yaptığı yumurtlama işlemini biz bir kez yapmaya korkuyoruz. Bu korkular destekleniyor elbette, birilerinin cepleri biraz daha dolsun diye. Korkutuluyoruz. Bebeğinize ve kendinize güvenin. Bunu başarabilirsiniz.
Doğada yüzbinlerce doğum yaşanıyor canlılar arasında. Kaç tanesi doğum yaparken ölüyor veya sezaryen gerekiyor? Bu, biz insanların abartmasından başka bir şey değil. Kendinizi gereksiz korkulara kaptırmayın.
Hamilelik boyunca vücut kendini doğuma ve doğum sonrasına hazırlar. Meme uçlarının rengi koyulaşır. Pütürler, fazla deriler atılır meme ucundaki, emzirmeye hazırlık olarak. Yaşanacak değişimlere ayak uydurmaya çalışır vücut. Beklediği sezaryen olmak değildir elbette.
Hamilelik boyunca uzanmaktan ve özellikle son 3 ayda ağır taşımaktan kaçının.  Daha önce sezaryen oldu iseniz daha da dikkat edin. Ben 3. gebeliğimin 7. ayından itibaren 5 kilo süt taşıdığım için yatmak zorunda kaldım. Normal doğum yapabilmek için elinizden gelenin fazlasını yapın.
Loğusa şerbetleri, meyve suları, sütlaçlar, şekerli bisküviler. Bunlar süt değil, loğusada kilo yapar. Başka bir işe yaramaz. Diyelim ki yaptı, şekerin insana bir faydası yok ki onun yaptığı sütten bebeğe bir fayda olsun. Olabildiğince doğal beslenmek, etten, sütten, sebze, meyveden oluşan bir yiyecekler bebeğiniz için gerekli olan sütü sağlayacaktır. Doğaya ve doğal olana güvenin.
Cola ile süt yapan anneler tanıdım, sütleri o kadar boldu ki! Ama bebekleri büyümedi. Bebeğine bir faydası olmadı o bol sütün. Sütünüzün olması değil nelerden yapıldığı önemli bebeğe yararlı olması için. Unutmayın inek sütünü doğadan yedikleri ile, ot ile yapar.
Gebelik süresince, özellikle son üç ay ve emzirme süresinde süt içmek çok önemli. Yanısıra yoğurt ve yeşillikler yemek. Bebek sizden kendine gereken kalsiyumu her koşulda alacaktır. Siz yiyeceklerle bu kalsiyumu yerine koymazsanız dişlerinizden, sağlığınızdan olursunuz.
Mart’12
‘Hamilelikte son 3 ayda tuz azaltılmalı; ödem ve tansiyona sebep olabilir. Sarımsak bir tansiyon düşürücüdür. Sarımsaklı yoğurt uyku getirir. İlk 3 ayda tuzlu ve ekşiler bulantıyı, iştahsızlığı, tiksinmeyi azaltabileceğinden tercih edilebilir. Hamileler omega 3 ve kalsiyum açısından zengin beslenmeli. Omega 3 bebeğin beyin ve göz gelişimi; annenin sinir sistemi için gerekli. Vücutta depolanamadığı için her gün düzenli olarak alınmalı.  Semizotu, ceviz ve balıkta var omega 3. Hamilelikte kalsiyum kaybı çok fazla olur vücutta. Kalsiyum beyaz peynir, kaşar peyniri, yoğurt, süt ve yeşilliklerde var. Her gün iki ceviz, haftada iki gün ıspanak, iki gün balık, iki gün semizotu, her gün iki bardak süt, bol, bol yeşil yapraklı sebzeler ve mevsim sebze ve meyveleri tüketilmeli. İlk üç ayda bulantılar nedeniyle iyi beslenilemezse endişe edilmemelidir. İlk üç ayın sonrası daha önemlidir. Adaçayı ve sinameki gibi bitki çaylarından; salam, sucuk, sosisten; çay, kahve, koladan uzak durulmalı. Düşük kilolu annelerin düşük kilolu bebekleri, fazla kilolu annelerin fazla kilolu bebekleri olmakta.’
Bir kadın doğum uzmanının gebelikle ilgili bilgileri bunlar.

Be First to Comment

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *