Press "Enter" to skip to content

Kadın, Miras, Hak Nisan’12

Cuma günü kadının Kuran’a göre miras hakkından bahsetti Yaşar hoca. Yaşar hocanın nisan ayı sayfasında yazdım; okuyabilirsiniz. O zaman kadına verilen değer ve özgürlüğe bir bakın; birde şimdi kadınların yaşadıklarına. Kuran kadını yücelteyim derken bunu kendi lehlerine ne de güzel çevirmişler uyanıklar. Kadının ne miras hakkı var, ne kocasıyla birlikteliğinden mal hakkı var, ne de başka bir şey! Dolayısıyla kadına saygı da yok. Özgürce sarf etme yetkisine sahip olduğu parası olan kadın yok. Mercedesler, BMV?ler erkekler için üretiliyor adeta; alabilen kadın yok ki! Kaç mercedeste, BMW?de kadın sürücü görüyorsunuz? Normal arabaya da razı gerçi kadınlar; o da yok. Her şeyin iyisi, güzeli, kaymaklısı erkeklerin; arta kalanı, kıymıkları kadınların.

Bir arkadaşım var; 20-25 yıllık evlilikten sonra 6 yıl oldu evini terk edeli; iyi kötü bir ev tuttu; ordan burdan eşya bulup buluşturdu; eski kocası evlerinde kalıyor; mal, mülk onda; boşanma davası sonuçlandı; mal paylaşımı davası bitemedi bir türlü. Bitecek gibide görünmüyor üstelik. Zorluk çıkarıyor kocası; nasılsa onun keyfi yerinde. İntikam alıyor aklısıra. Oğlunuda o şartlar altında yaşamaya mecbur bırakarak üstelik. Arkadaşım emekli ama yetmiyor parası; kira var, oğlu var, 6 yıldır sefilleri oynuyor; sonunda pazarlamacılığa başlamış; 50 yaşında kadın. Bu devlet, bu düzen ?boşanmayın, sürünürsünüz? diyor kadınlara açıkça. Mutsuzsa şayet boşanabilme özgürlüğü bile yok kadının; kadını; kadının erkeğe karşı haklarını koruyan bir mekanizma yok. Mutsuz, umutsuz yaşamak zorunda.

Kime dokunsam bin ah işitiyorum kadınlardan. Bir, iki kez selamlaştığım, neredeyse hiç tanımadığım bir kadınla konuştum bugün; sarsılmış, kişilik kaybına uğramış; belli ki güvensizlikte gelişmiş; benden iki yaş küçük; 43 yaşında; tümüyle beyaz saçı; boya; kelimeleri toparlayamıyor; söyledikleri havada uçuşuyor; peltek konuşuyor; anlamakta zorlandım çoğu zaman. Alacağı kadar almış hayattan darbeyi; yemek kötü diye dayak yediği olmuş, kaynana dırdırından dayak yediği olmuş; kızına erken doğum yapmış, kızı bir buçuk kilo doğmuş; dolmuş; derdini anlatacak adam arıyor. Eylülden beri sara başlamış; yanımda içti sara ilacını; ilaç saati geldiği için; sabah akşam içiyormuş. Bir keresinde bayıldığında 24 saat uyanamamış. ?O ambulanslar neden geldi kapıma? sözünü tekrarladı defalarca; içine dokunmuş olmalı. O haliyle iş bulup çalışmak istiyor. Kızı kızımla aynı sınıfta.

Konuşurken bir kadın daha oturdu yanımıza; hiç tanımadığımız; o da başladı anlatmaya; 36 yaşındaymış; kocası başka bir kadınla evlenmiş; çocuğu olmuş o kadından. Kızıyla anne babasının evine sığınmış; 3-5 yıl önce; ama rahat değilmiş; kızı şimdi 7. Sınıfta; ters bir kız; devamlı annesini tartaklıyor sözleriyle; kuru temizlemecide çalışıyormuş kadın; haftalığı 100 liraya. Nafaka bağlanmış; kendi için 200; kızı için 100 lira. 1 yıldır ödemiyormuş nafakayı adam; bu yüzden 3 gündür hapisteymiş; çıkacakmış bugün. 3 yıldır depresyon ilacı alıyormuş; her gün. ?Almasam?diyor; neler olur anlamında. 40 kiloya kadar düşmüş evliyken üzüntüden; ?sağlığıma kavuştum ya? diyor devamlı; kilo almış yeterince. İlk konuştuğum kadın sarası olduğunu kimseye söylememi tembihledi ayrılırken; ?söylemem? dedim.

Görünen o ki evlilik kadınlar için bir kurtuluş olmaktan çıkmış; bir handikap. Evlilikler kadınları 10 yılda enkaz haline getirmeyi başarıyor. O güzelim genç kızlar gidip yerine hilkat garibeleri geliyor; 10 yıl, 20 yıl önce şu an göründükleri kadar berbat görünmüyorlardı elbette. 2. konuştuğum kadın laf arasında bana ?siman ne güzel? dedi. Yılların kendilerinden neler kaybettirdiğinin farkındalar elbette. Ben bir fark görmedim aramızda halbuki; ben onlarım; onlarda ben. Ben kaybetmedim mi sanki? Onların acısı benim acım; benim acım onların acısı. Onların acısı da acıtıyor içimi ne de olsa. Aynı acılardan geçtim; benzer zulümleri yaşadım.

Şu anda bütün kadınların para ve gelecek kaygısı sorunları çözülmüş olsa 5 yılını, 10 yılını doldurmuş kaç evlilik devam eder acaba? Daha doğrusu devam eden evlilik kalır mı? Bundan yaklaşık 10 yıl önce maddi değeri çok yüksek olmayan 4 arsa alınmış; sadece biri benim adıma; ikisi onun ikisi benim değil; biri benim; üçü onun. 2 ye 2; eşit olmuş olsa derdim ki ?bana kendine verdiği kadar değer vermiş; onunla olmamı hak ediyor?; 4?ünü bana vermiş olsa derdim ki ?bana kendinden bile fazla değer vermiş; ona harcadığım onca yılımı ve çabamı takdir etmiş; onunla olmamı fazlasıyla hak ediyor?. Ama üçü onun biri benim olduğunda diyorum ki ?o biri bana yeterde artar; üstüne birde seni almayayım; sen üçünü tepe, tepe kullan ama bensiz; o üçüne sahip olmam için seninle olmam gerekiyorsa ben bunu istemiyorum?.

Oradaki asıl mesele maddi değeri değil; zaten çokta para etmiyor; sırtlayıp öbür tarafa götürecekte değilim arsayı; önü sonu gideceğim yer orası; orada önemli olan niyet; daha doğrusu art niyet; kendini kayırma. Kendini kayırmaksa; ben bilmiyor muydum kendimi kayırmayı? Kendini kayırmanın pek çok yönü var; para ile olması gerekmez sadece. Belki oradaki asıl niyet maddi özgürlüğünü vermeyerek ipleri elinde tutma çabası ama bende ters tepki yaratıyor işte. Beni para zoru ile değil sevgi ile elinde tutabilirdi ancak; oda olmadığına göre; no problem. Tam aksine bu beni daha çok kışkırtıyor; adam yerine koyulmamak. Zorla güzellik olmuyor.

Onun olan benim; benim olan onun değil miydi zaten; bu neyin güvensizliği; garantiye alması; o güvensizlik benim var olan güvenimi sıfırlamak için yeterde artar bile. İki kişilik bir yaşamın ardında var olan yine tek kişilik hayatlardır ve herkes sonuçta kendi hayatı için emek verir, çaba gösterir.

?O çalışmış, almış? diyebilirsiniz pekâlâ burada. Ben çalışmadım mı? Ben ne için ve kimin için çalıştım? 20 yılımı; en güzel, en verimli yıllarımı kimin için feda ettim? Bana geri dönüşü olmayacaksa neden onun çamaşırını yıkadım, ütüsünü yaptım; evini ve kullandığı tuvaleti temizledim, ona cinsel hizmet verdim? Zorum neydi? Ben onun kölesi miydim? O beni hangi haklara mahsuben köle olarak almış olabilir ki! O 8 saat çalıştı; geldi, yayılıp yatttı; ben yeri geldi 16-18 saat çalıştım; geceli gündüzlü; uykumda bile çocuklarımın üstlerini örtüyorum; hala çalışıyorum; onun için değilse çocukları için. Niçin? Elin adamını var sahibi etmek için mi? 2. karıyla güzel, güzel yiyip içsin diye mi?

Bir karı koca tanıyorum; adam kadına resmen kök söktürüyordu evde; kadın el pençe divan; gözlerle yönetiliyor; bunu anlamamak için aptal olmak gerek; ne zaman dışarıda görsem el eleler. Gören dünyanın en modern, en iyi insanı sanır adamı. Kendini maskeliyor dışarıda bu yolla ve kadının buna engel olmak gibi bir gücü yok. Korkunç bir adam. Hayatımda ondan kötüsünü tanımadım. Öyle bir kurt ki; anladı beni ve karısına yaklaşmama bile engel oldu; karısının aklını çelebilirdim ne de olsa. Bu dediğim 8-10 yıl önceydi; geçen yıl yine rast geldim; el ele. Modern çift. Gel de bana sor. Ortamını bulsa Hitler olmaya aday.

Yaklaşık 40 yıldır ev içi şiddet konusunda çalışan Prof. Evan Stark, kadına şiddetin her şeyden önce bir insan hakları ihlali olduğunu savunuyor. ?Zorlayıcı kontrol, işte bu davranış biçimine verdiğimiz ad. Birinin elinden parayı alıp, hayatı hakkında en temel kararları vermesini engellemek, sadece fiziksel güvenlikle alakalı değil. Onur, otonomi, özgürlükle ilgiliydi. Ben de ?ev içi şiddet adli suç değil, temel hakları ihlal eden bir suçtur? demeye başladım. Kadınların özgürlüğüne karşı işlenen, kökten bir suç.?

Ev içi şiddet esir alma ve terör unsurlarına benziyor. Örneğin insanın sürekli sorgulanma hali. Kadının her yaptığı gözleniyor ve kuralları ihlal ederse cezalandırıyor. Ama başka açılardan da benzemiyor. Mesela esirsen dışarıda özgürlüğün olduğunu biliyorsun. Ne yazık ki bu durum ev içi şiddette yok. Gerçek hayatta esir alanlar senin hakkında bir şey bilmez. Zorlayıcı kontrolde ilginç olan şu: Kadının hayatına sınırsız erişimi var. Günlükleri karıştırıyor, çekmeceleri karıştırıyor, cebini kurcalıyor.

Bu kadınlar bu çarkın içinden çıkamıyor, çünkü adam aynı zamanda kadının parasını alıyor. Kadınların parasını kontrol etmek,  hak görülüyor… Bu suç olmalı. Kadınların parasını alamazsınız. Yaşamlarını kurallarla belirleyemezsiniz. Ve üzerine de cinsel şiddeti ekleyin… Buna karşılık dayak attığı için bir geceyi karakolda geçirmesi, bileğine elektronik kelepçe takılmasının anlamı ne?  Burada çok ciddi suçtan bahsediyoruz. Aynı zamanda erkek çocuklarını eğitmek istiyorsun… Erkeklerin bunu yapmasına izin verirken  ?Değişmen lazım? diyemezsin. 

Hiçbir aklı başında erkek, oturup maç seyrederken kadının hem çocuk bakıp, hem evi temizlemesine ?Yok bunu istemem? demez! ?Eşitlik istiyorum? demez! Deli olmak lazım… Bunu durdurmak lazım. Kadın üç çocuk doğursun, aynı zamanda para kazansın mı istiyorsun?  Kocalar, kadının kucağında üç çocuk varken ?Masaya tabakları getir? diyebiliyor… Türkiye?de son 4 yılda ev içi şiddetin yüzde 200 arttığını söyleyen istatistikler gördüm. Bu çok, çok yüksek. İnanmıyorum.

Kadınlar zaten değersizleştirilmiş. Yapmakla ?yükümlü? oldukları sorumluluklar var. Çocuk bakımı, cinsel performans,  nasıl göründüğü, nasıl davrandığı… Hepsi kadınların, sırf kadın oldukları için ?varsayılan? sorumlulukları alanına giriyor. Hali hazırda değersizler, çünkü karşılığında para almıyorlar, saygı görmüyorlar…

Prof. Stark ‘erkeklerin neden kadınları boğacak yöntemlere başvurduğu’ sorusunu şöyle cevapladı: ?Yapabiliyorlar da ondan!?

Prof. Evan Stark?ın söylediğine göre kadınlara yeni bir yaşam alanı açıldığında; sığınmaevleri seçeneği sunulduğunda kadınların erkekleri öldürme oranları azalmış Amerika?da. Başka çözümleri, kurtuluşları olmadığını düşünen kadınlar kocalarını öldürüyor; çözüm bulabilenler ise bırakıp gitmeyi seçiyorlar. O esaretten başka bir kurtuluş yolu göremiyorlar çünkü. Buradaki ?yapabiliyorlar da ondan? sözü çok çarpıcı. Yapabilmelerini sağlayan kim; bizleriz.

Prof. Evan Stark 4 çocuğunu kendi büyütmüş; karısı çalışmış. Bizlere göre ne garip; değil mi?

Kadın sorununda bile bir erkeğin gözlemine; bizi doğrulamasına muhtaç olmamız ne acı. Kadın haklarını savunan bile bir erkek. Erkek ve üstüne üstlük bir yabancı; bir Amerikalı; bizde yok böylesi konuşan, konuşabilecek bir yiğit. Kimsede duymuyor zaten bu sözleri; kimsenin kulak astığı yok. Ne erkekler; ne de kadınlar. Duymadım, görmedim, söylemedim biçiminde yaşanıyor hayatlar. Böylesi yaşanmaya devam ediyor; değişen, düzelen bir şey yok. Kadınlar kendi içlerinde; kendi aralarında konuşuyorlar bunları ancak; sonunda ?kimseye söyleme? diye tembihleyerek. Kimsede kendini ortaya atacak cesaret yok. Ezilmişlikleri, yıpranmış, yok olmuşlukları buna müsaade etmiyor. Kafaları yorgun; kafaları karışık; hatta birazda bulanık; sulanmış. Kabullenme ile reddetme arasındaki çizgide alacakları yer konusunda kararsız ve tedirginler; haklı olarak. O kadar çok baskı ve dayatma var üzerlerindeki bunun olması çok normal. O Hitler?in karısı kurtuluş için neler vermezdi ama başka kurtuluş yolu bulamıyordu hayatı için. Konuşmuştuk çok ama içinden çıkamamıştık bir türlü. Çocukları büyümüş; yurt dışındalardı o zaman.

Bir ablam var; annemin yaşında; anne gibi, abla gibi sevdiğim; anne kız gibi olduk geçen 15 yıl içerisinde; ?kızım? der bana; yakın komşuyduk. Bana açar sırrını; kimse bilmez benim bildiğim kadarını; çocukları bile; çocukları dediysem; 40-45 yaşlarında eğitimli; kariyerli insanlar; ?ne yapacaksın kızım; eve bir kapıcı; getir götür işlerini yapacak biri lazım; nasıl söyleyeyim çocuklara; nereye sığayım bundan sonra? der. Her dırdırda, her örselenişte, her kavgada titrek, hasta kalbi biraz daha zorlanır. Taktikler veririm ona; kendini, sağlığını koruyabilmesi için. Her şeyi içine atan, içselleştiren, bir insan. Kendini, sağlığını ne kadar iyi korursa onunla daha uzun müddet birlikte olma; onu daha uzun zaman sevme şansım olacak çünkü.

Kötüye bir şey olmuyor ki; olan iyiye oluyor hep. İş o raddeye gelmeden; iş işten geçmeden önce; zamanında icabına bakmak gerek sanırım. Oğlu uyarmış bundan bir iki yıl önce babasını; bir gittik ki; güler yüzlü; ilgili bize karşı; hiç öyle değildi; hiçbir zaman; baba demiş; ?böyle asık suratlı olduğunda insanlar sana yaklaşamıyorlar, seni sinirli sanıyorlar?. Oğul yumuşak; efendi bir insan; annesi gibi. Kızı da öyle.

Para; paranın paylaşımı bir tehdit, bir suç aleti gibi kullanılıyor evliliklerde. Bir arkadaşım daha var aynı yaşlarda. Bir şeyler alıyoruz birlikte; alınması gerekli olan; ufak tefek; toplasan topu 100 lira; ?alacağım da amcandan korkuyorum? diyor bana. Erkeklerin elinde paranın ve dolayısıyla kadının yönetimi. Çek o yana, çek bu yana! Ne yapacaksın, ne gerek var, neye lazım, niye aldın, parayı boş yere bitirme, erkeklerin klasik, çekilmez lafları. Ne çok duydum bu sözleri.

Kendi literatürümden de eklentiler yapabilirim aslında bunlara; ?ben insan içine çıkıyorum; sen evdesin niye ayakkabı aldın??, ?niye terlik aldın? ?O para nasıl kazanılıyor biliyor musun?? 6 saatlik yoldan gelmişiz, çoluk çocuk; sorulan soru; ?acıktınız mı??. Bir başka gün; ?ben döner yemeyeceğim?; o yemezse sen nasıl yiyeceksin; yiyemezsin; emir ve kumanda onun elinde, yutkunduğunla kalırsın. Çok geçmez; 3 gün sonra bir fiş bulursunuz cebinde; 6 kişilik döner fişi; biri birileriyle yemiş; onlara ?ben döner yiyeceğim? demiş. Seninle tat almıyor ki; ancak sevgili arkadaşlarıyla. Kalbe dolan o ilk kin unutulmaz, unutulmaz. Bir başka gün bir ev kirası meblağında bir fiş; lüks bir lokantada; arkadaşlarla canım; sorarsınız; ?senin çoluğun, çocuğun yok mu?? Cevaplar; ?ben bu yaşıma kadar yemedim; onlarda benim yaşıma gelince yerler?. Hani birde doysalar, doyuyor olsalar içim yanmayacak; çocukları yarı aç; sefil; kendi elle günle yemek alemlerinde. Sormayacak mıyım ben bunun hesabını; ‘aferin, iyi ettin; gel birlikte yaşamaya devam edelim’ mi diyeceğim; gözüm açık giderim. Hayatı bana zindan etti; ayarsız deli. Hep mi böyleydi; değil; ama aklımda kalanlar bunlar oldu. Benim elimden geçen para kadar para kullanan, aşırı derecede para harcayan kadın sayısıda çok azdır. Bir dönem öyleyse bir dönem böyle gibi; ama benim çıkardığım sonuç hep aynı yere çıkıyor; yoksunluk günlerime.

Bir gün, biri için ?aynı senin gibi iyi niyetli, içi dışı bir? sözünü kullanmıştı. Benim kişiliğimin kendi kişiliğinden çok farklı olduğunu; alavere, dalavere içermediğini anlayabilmiş hiç değilse! Tabi onun için o söz ayrıca ?saf, aptal, başına vur ekmeğini al, keriz? anlamlarını da içeriyordur elbette. Benim için ?üçkâğıtçı, yalancı? gibi tabirler kullanılmasındansa; ?saf, aptal? denmesini kırk kere yeğlerim üstelik. Ama yinede ?sefil atın tekmesi hızlı olur? sözünü yabana atmış olmaması gerekirdi; kendi kurduğu tuzağa kendi düştü. Çok güvenmemeli ne bildiğine; bildiğin yalan olup uçabilir bir gün. İnsan değişir; dünya değişir; herşey değişir; tepetaklak oluverirsin bir anda.

Bana ‘alacağımda amcandan korkuyorum’ diyen kadın 75 yaşında; oldukça eğitimli ve kariyerli 40?lı yaşlarda iki çocuğu var. 75 yaşına gelip hala onun bunun korkusu ile yaşayacak olduktan sonra; onur ve şahsiyetin bu denli zedelenmişse olmaz olsun öyle hayat.

kadın evlilik, nisan’10

Evlilik kadın için köleliğin meşru hali. Senin için 8 saat çalışana sen 24 saat ve ömür boyu kölesin. Kadın emeğinin sömürüsü. Üstelik karşılıksız. Köleliğini yaptığın kişi mal, mülk sahibi olur, senin kazancın karnında yediğin, sırtında giydiğin. O bile sana lütfedildiği kadar. Tamamıyla karşınızdaki insanın insafına kalmış, ne kadar yiyip yiyemeyeceğin, ne kadar giyip giyemeyeceğin, ne kadar köle olacağın. Ölçü ve sınırlar onun elinde çünkü kullandığın paranın esas sahibi ve söz sahibi olan o. Bir anlamda Allah?ın. Sen ise onun kulu. Senin yerine o düşünür, o kararlar verir sense uygularsın. Birde canından öte sevdiğin çocukların. Ezilen kadının ezilen çocuğu. Seninle birlikte aynı oranda ezilen, açlığa, sefalete zorlanan, gözünün önünde eriyip giden, koruyamadığın, çaresizce izlemek zorunda bırakıldığın çocuklar, çocuklarınız. O hükümdar, sen asalak tavırları. Takdir ise Allah?ın. Tek gerçek şahidin o.

Hiç doğurmamak, hiç evlenmemek varmış. Kim madalya takıyor evlendin, birde üstüne üstlük çocuk doğurdun diye. Aptallık. Kadının aptallığı, duygusallığı. Annelik içgüdüsü. Başka bir nedeni yok. Engellenemez bir çocuk sahibi olma isteği. Başıma gelenin bütün nedeni bu. Boşa kürek çekmek. Bir iş bul, çalış, hayatını sürdür, kimsenin ağız kokusunu çekme. Doğurdukların seni arşa mı çıkaracak? Öyle değil işte. Kadın erkek gibi mantıksal değil. Duygusal yaşıyor hayatının her aşamasında. Sevgisini paylaşacağı bir eş, en önemlisi de çocuk istiyor kendine. Elinde değil ki bu isteği engellemek. Kadın içgüdüsel olarak sürdürüyor hayatını. Doğurma çağına geldiğinde doğurmak, kendini tekrar var etmek istiyor yeşeren yeni bir canla. Annesinin kendini var ettiği gibi. Anneannesinin annesini var ettiği gibi. Hep var olduğu gibi.

Evlilik kadının iyi niyet anlaşması adeta. Tek korunma kalkanın karşındakinin iyi niyeti. Kötü niyetler sonradan ortaya çıkar ise yandın. Ki çıkmayacak diye bir şey yok! Yalın ayak, cıbıl bacak orta yerdesin. Onca yıllık emeğin, çaban, hepsi başlangıç noktasına dönüş biletin olur. Olmaz olsun böyle adaletsizlik, eşitsizlik, evlilik. Ben kızıma evlen demeyeceğim. Kendi evliliği tercih ederse bilemem. Oğullarıma karışmam bu konuda. Kendileri bilir.

Evlilik, kadının elini masaya vurup ?bu benim hakkım? deme hakkına bile sahip olmadığı, kadının varlığını desteklememesi gereken aptal bir kurum. Kendi elinle kendin tuzağa düşmek gibi bir şey. Kadınsın, sesini kısmalısın, kadınsın, sesini çıkarmamalısın, yutmalısın, göze batmamalısın, katlanmalısın, çocukların için susmalısın, nereye kadar? Kendi haklarını koruyamadığında sen, sen olabilir misin? Böylesine aşağılayıcı bir hayatı nereye kadar sürdürebilirsin?

Biz mi? Biz diye bir şey yok inan. Bu kocaman bir yalan. Sadece sen ve o var. İki ayrı kültürden gelen iki apayrı insan nasıl olur da ?biz?i teşkil eder? İnanma! Ayrıl da anlarsın ne demek istediğimi. Ayrılmayabilirsin tabi. Ayrılmazsan da yer bitirirsin kendini. Önüne atılanla yaşamaya ne kadar devam edebilirsin? Hazmedebilir misin? Onurun, gururun, kişiliğin buna ne derece el verir? İki ucu çatallısından yani. Eğlen, birlikte ol, vakit geçir ama asla inanma, kanma. Sen, sen ol, seni yaşa, sen yaşamazsan karşındaki kendini yaşayacak, ona bakarak öğreneceksin nasıl olsa. Evlilik, birliktelik, biz, kocaman bir yalan, fasarya. Aslolan sensin.

Evlenmek kadının kendi için yapabileceği en aptalca seçim. Bizi erkekten farklı kılan ne? Doğurmamız. Doğurmadığımızda onlar kadar verimli, onlar kadar üretken olabiliyoruz değil mi? Çalışabiliyoruz, para kazanabiliyoruz. Bizim elimizi kolumuzu bağlayan çocuklarımıza olan bağlılığımız. Doğurmazsak ne gam, ne keder. Doğum kontrolü diye bir şey var. Doğurmayalım, evlenmeyelim madem. Mademki kadın olmamız, doğurmamız desteklenmiyor, anne olanlar aşağılanıyor, iteleniyor, hor görülüyor, yıpratılıyor, ikinci sınıf insan muamelesi görüyor doğurmayalım da görsünler günlerini. Soylarını nasıl idame ettireceklerini kendileri düşünsünler. Her derdi tasayı çeken biz, pastayı yiyen onlar! Neden? Ne için? Aklımızdan zorumuz mu var?

Erkeğe, ele köle olacağına kendine köle olursun, çalışırsın, vaktin dolunca emekli olur keyfine bakarsın. Maaşın olur, yıllık iznin olur, hasta olduğunda rapor alma, hastayken dinlenme hakkın olur(!) ve sonunda emekli olma hakkın olur. Bizim neden kocaya ihtiyacımız olsun ki? Elimiz iş görür, aklımız çalışır Allah?a şükür! Eli, aklı çalışamayanlar düşünsün ne yapacaklarını!

***

Senin için bir verene sen on veriyorsun, ne değeri biliniyor, ne göze görünüyor. ?Ne yapıyorsun akşama kadar!? Hiiiç, horon tepiyorum, bir elimde tava, bir elimde tencere. Nitelendirilme biçiminiz ev ?hanım?ı. Emrinizde 5 hizmetçiniz olsa olursunuz tabi ?ev hanımı?. 5 hizmetçinin yapacağı işi tek başına yapıyorsunuz, adınız hanıma çıkıyor! Nerede bunun hanımlığı. Bildiğin hizmetçilik. Üstüne üstlük boğaz tokluğuna. Elin evinde bu yaptığınız işin 5?te 1?ini yapsanız külliyatlı bir maaş alırsınız, üstüne teşekkürle beraber, ?ev hanımı? olunca bedavaya, teşekkürsüz, minnetsiz.

Hizmetin ve hizmetçiliğin her türlüsü. Edimsel, fiziksel, cinsel, her türlü hizmet. Gün 24 saat. Üstelik bedavaya. Aşçı, ütücü, çamaşırcı, bulaşıkçı, çamaşır katlayıcısı, yerleştiricisi, servis şoförü, cinsel köle, çocuk bakıcısı, çocuk yıkayıcısı, çarşı pazarcı, alınanları yerleştirici, yıkayıcı, hazırlayıcı, temizlikçi, tuvalet temizleyicisi, halı, perde yıkayıcı, ayakkabı boyacısı, ev havalandırıcısı, evin ısı ayarlayıcısı, vs, vs. Ama adı ?ev hanımı?. Ne sinir bozucu bir niteleme. Duyanda ekmek elden su gölden yaşadığımızı sanır!

Yıllar aleyhinize işler. Geçen zamanla birlikte karşı tarafın iyice palazlanması, gevşemesiyle yükünüz katlanarak artar. Vazifen ya ondan. Kim vermiş bu vazifeyi, kim kabul etmiş, orası belli değil. Sadece vazife, soru sormaya, yanıt almaya ne hacet? İşini yap ve sus. Yapman gereken bu. Böyle gelmiş, böyle gider. Anan nasıl yapmış? Anam mı? Yapabildiği kadarını yapmış. Salmış çayıra Mevla?m kayıra. Şimdi salınacak çayırda kalmamış. Her yer bataklık, gözetip kollaman gerek, salınmıyor bataklığa. O şartlar altında, kıyıda köşede olsa olsa senin gibi, benim gibi orta zekâda insanlar büyütmüş.

Şimdiki çocuklar öyle mi bir bak! Ben kendim için senin gibi, benim gibi orta zekâda çocuklar büyütmek istemedim, istemiyorum, yardımın gerek. Bana yardım etmelisin. Bunlar seninde çocukların. Bakarsan bağ oluyor. Sevgi ister, zaman ister, aşk ister, emek ister bir insan büyütmek. Seninle onların arasında dağlar kadar fark var. Üzgünüm ama sen bunu bile anlayacak zekâya sahip değilsin. Bana yardımı reddediyorsun. Senden bundan daha fazlasının beklenemeyeceğinin farkındayım aslında. Öyle olsun. Ben ne yapar eder, çocuklarımı hale yola koyarım. Ama şunu bil ki, bana ihtiyacın olduğunda da beni bulamayacaksın yanında. Ömrüm seninle çürütülecek kadar kısa ve önemsiz değil.

Evlenene kadar anası pisliğini temizliyor, evlendikten sonra karısı. Oh ne ala memleket. Düğün törenleri pislik devir teslim töreni. Erkekler bencilliğe, anlayışsızlığa, sevgisizliğe iteleniyor. Sonrası mutsuz kadınlar, mutsuz erkekler. Her alanda hayatı paylaşmayı bilseler her şey çok daha farklı olur. Ve bunu sağlamak bizim elimizde. Biz kadınların. Oğullarımıza sorumluluk verelim, sorumluluk aşılayalım ki yeni nesiller bizlerin çektiği bu sıkıntıları yaşamasınlar.

Babalarını model olarak almalarına fırsat tanımayın. Hayatı paylaşmayı, yerdeki taşı birlikte kaldırmanın çok daha kolay olduğunu öğretin çocuğunuza. Hayatın, yaşamanın, insan gibi yaşamanın bir bedeli, sorumlulukları olduğunu gösterin. Eviniz kirlendiğinde temizlenmesi gerektiğini görebilmeyi öğretin. Evin kirinden rahatsız olmayı bilsin. Tokluktan açlığa geçileceğini, bunun için önceden yemek yapılması gerektiğini, alışveriş yapılması gerektiğini. Fedakârlığın erdemini, almak kadar vermenin de güzelliğini, karşısındaki insanın ihtiyaçlarını, beklentilerini görebilmeyi, duyarlı olmayı öğretin. Annemin dediği gibi, ?bir iş eşeğin?.

Armut piş, ağzıma düş çocuklar büyütmeyelim. Asalaklar ordusuna bir bireyde biz eklemeyelim. Yeterince varlar. Ağaç yaşken eğilir. Gücü yetebilen çocuğunuza gücü yetebildiği oranda iş yaptırın. Kız, oğlan fark etmez. Kimsenin hayatın sorumluluğunu taşımak konusunda ayrıcalığı olmadığını bilsinler erken yaşta.

 

 

Be First to Comment

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *