Press "Enter" to skip to content

Günlük 3p mart’17

 ***Yazmış mıydım, bir süredir konuşuluyor, o afrikadan, sudan dan alınan sivas büyüklüğündeki toprak parçası, 99 yıllığına kiralanmış sanırım, tarım yapmak içinmiş, afrika toprağı ne zamandır anadolu toprağından verimli oldu ki anadolu toprağı ekilmeyip boş bırakılırken sudan dan tarım için toprak alınıyor, b,c,d planlarından, kaçış planı için mi alındı o toprak parçası, dün yürüdüm, burada, bu çevrede birkaç tane kapalıların özel okulları var, incek te, birinin yanından geçtim, çıkış saatiydi, okulun kapısında son model pahalı arabalarında 20’li yaşlarda genç kız ve erkekler beklemekteydi, büyük olasılıkla kardeşlerini, önce bu milletin saf ve temiz duygu, düşüncelerini sömürerek onlardan dilendi ve zenginleştiler, şimdi o dilendikleri paralarla ülkeyi ele geçirme, bölme, parçalama, istedikleri hale sokma niyetindeler, her ikisi de, fetö de, ertö de.
 
***Çankaya emniyet müdürlüğünden komiser bilmem kimmiş, kiminle görüşüyormuş, beklediği cevabı alamayınca şu şu numarayı arıyormuş, bu numaralı hattın sahibi kimmiş, sana ne denince de sunturlu bir küfür, verdim karşılığını elbette o küfürün ama ben diyene kadar o kapattı bile, boşa gitti, hala devam yani dolandırıcılığa. İlk hedefleri karşısındakinin ismini almak, alamayınca kuduruyorlar, bu belki ondan fazla arayışları, alıştım artık, ev telefonundan arıyorlar hep, hiç cepten aramadılar, sonradan numaraları görülemesin diye, ev telefonları da azaldı ya, kapattırdı çoğunluk, dönüp dönüp aynı numaraları arıyor olmalılar. 
 
***ankara bb melih gökçek 650 milyon dolarını türkiyeye getirerek ülkeyi dolar çıkmazından kurtardı, alkışlıyoruz, istanbul bb kadir topbaş 400 milyon dolarını türkiyeye getirerek o da ülkeyi daha fazla kaosa düşmekten kurtardı, onu da alkışlıyor ve kutluyoruz, izmir bb aziz kocaoğlu yolsuzluk davasından 5 yıl yargılandı, 400 yıl hapsi istendi ve dün beraat etti, suçsuz bulundu, yok muymuş orada burada 3-5 kuruşu, din, iman hakkı için getiriverse de biraz daha rahatlasak, Allah rızası için yani, görüldüğü gibi ne ankara ne de istanbul belediyelerinde yolsuzluk davaları yok ama, o paralar gökten yağmış melihle kadire, onlar da bize dağıtıyorlar, heplik değil canım, bizimmiş gibi oldu yani, şimdilik. Ne kara paralar aklandı içinde bulunduğumuz bu dönemde. Bir iki ay önce ilan ettiler ya, yurt dışından para getirenlere nereden buldun diye sorulmayacak diye.
 
***dışişleri bakanı mevlut çavuşoğlu iki gün önce “zaten kardağa çıkamazdınız” diyen yunanistana, “türk askerinin neler yapabileceğini en iyi onlar bilir” dedi, dün de başikadaki ypg yi vuracaklarını söylemiş, savaşın sınırında geziniyoruz yani, bir o taraftan, bir bu taraftan, dün akşam vatanım sensini izledim, daha önce izlememiştim, yunan ordusunda albaylık yapıp türkiye için çalışan albay cevdeti anlatıyor, aslında bir türk ajanı ancak ailesi ve herkes onu vatan haini olarak biliyor, ne sancılar yaşanmış, ne zorluklardan geçilmiş, izleyince bir kez daha yaşamış gibi oluyor insan, bizi yine o günlere döndürmek isteyen akp ye, pkk ya lanetler olsun.
 
***Yaklaşık on, on beş gün öncesine kadar öksürüyordum, yazmıştım, neredeyse 1 ay kadar sürmüştü, ben hayatımda hiç böylesine öksürdüğümü hatırlamıyorum, o kadar güçlü, çok ve kötü öksürdüm, hala arada kendini hatırlatıyor, hatırlarsanız gece yatınca ve sabah kalkınca arttığını yazmıştım, bugün aramızda kalmasında hakan ural “geçmeyen bir öksürüğüm var, gündüz hiç öksürük yok, akşam başımı yastığa başıma koymamla beraber öksürük başlıyor, uyuyamıyorum, gripten sonra bu kaldı, hiç ben böyle bir şey görmedim” dedi, yine aramızda kalmasının bayan sunucusu “ocak ayından bu yana hayatımda hiç öksürmediğim kadar çok öksürdüm, solunum yollarım neredeyse yok oldu” dedi, bu anormal bir durum, hiç olağan değil, ya o aşırı soğuklar tetikledi bu öksürükleri, ya da programda söylendiği gibi inşaat tozları, hepimiz yutuyoruz sonuçta, birde şimdi ankarada, maltepede, ki kızılaya, sıhhiyeye çok çok yakın, bir fabrika sökülüyormuş ve 350 ton asbest sökülecekmiş, 350 ton asbest bütün ankaralıyı akciğer kanseri etmeye yeter, 4 km ye kadar etkiliymiş ve kamyonlarla, açık bir biçimde taşındığı için herkesi etkileyecek, sanırım bugün durdurulmuş çalışma.
 
***Nüfusunun onda birini aşağılayıp ötelemek bahçeliye has bir genel başkanlık tarzı olmalı, o kadar emin ki kendilerine, mhp ye oy vermeyeceklerinden, topyekun hepsine kılıç artığı demekten çekinmiyor, mhp oylarının niye bu kadar düştüğünü bir incelemek, araştırmak lazım, bu şekilde konuşmasının oylara etkisi oluyordur mutlaka, söylediği kişi değil söylediği topluluk üzerinden gidiyorum, yoksa o söylediği kişinin ne olduğu, ne olmadığı benim için bir anlam ifade etmiyor, benim için öyle biri zaten yok, geçen gün yürüyüş yaptığımı söylemiştim, o okulun yanndan geçtiğim gün, o gün 80 yaşlarında ama dinç bir karı koca beni evlerine davet ettiler, yoldan çevirip, tam iki saat oturduk, alevilermiş, dinine bağlı, milletine bağlı, Atatürk’e fazlasıyla bağlı ve içten insanlar, öyle ki alevilerin dışında birilerinin Atatürk’e bağlı olmasını, yani bağlı olmamı bile yadırgadılar, sanki Atatürk sevgisi sadece onlara aitmiş gibi konuşuyorlar, cidden bu kanıdalar yani, ben şaşırtıcı geldim onlara, onlar da bana, böyle sandıkları için, Atatürk’ün de alevi olduğunu söylediler, bilmiyorum doğru mu bu, benim için bir önemi yok, bana alevi dede’lerinden, dede’lerinden aldıkları öğütlerden, bilgeliklerden bahsettiler, muaviyenin peygamberimizin ve diğer din büyüklerinin üzerine basarak geçmeye zorlamaları üzerine alevilerin camiye gitmekten vazgeçtiklerini anlattılar, yaşar nuri öztürkten, dini bilgisinden bahsettiler, cem tv de perşembe akşamları, 7,8 gibi cem ayinleri oluyormuş, geçen hafta kaçırdım, ama izleyeceğim, yine gideceğim ziyaretlerine, dost olduk, çok hoşlarına gitti siyaset ile ilgili, bilgili olmam, tabi kendilerinden yana siyasetten olmam, arayıp ta bulamadıkları şey, ayaklı gazete, yani ben, sadece bir soya, düşünceye, veya farklılıkları her ne ise ona dahil olmak yüzünden insanları klonlamak, klonlara ayırmak çok geride kalması gereken bir şeyken hala inatla sürdürülüyor olması utanç verici, bahçelinin şaftı kaydı bana kalırsa, ekarte olma zamanı geldi de geçti bile, mhp liler Atatürkçü, sözde, aleviler de, bu durumda o söylenen söz, kılıç artığı sözü biraz absürd kaçmıyor mu, günümüzün ve asıl kılıç artığı denmesi gereken, ki bu tabir onlar için bile ağır, pkk ile işbirliği yapan akp ile işbirliği yapıp suçsuz, günahsız insanlara çamur atıyor, beynini nerede bıraktı acaba.
 
O iki saat içinde gördüğüm kadarıyla aleviler içlerine dönük bir toplum, güvenmedikçe içlerine almıyorlar insanları, eh, haklı olarak, sonuçta başka tanıdıklarım da var alevi olan, arkadaşlarım, az çok biliyorum bakış açılarını, ama içlerine bir kere aldılar mı da bir daha bırakmıyorlar, iki tür hayat biçimleri var, iki sac ayağı, biri alevilik, diğeri Atatürkçülük, yani solculuk, bu çizgileri çok net ve bunun dışına asla çıkmıyorlar, kendilerini bir insan, birey, fert, o, şu, bu görmekten çok alevi olarak görüyorlar ve o şekilde ona göre konumlandırıyorlar, öncelik hep alevi oluşlarında, ona toz kondurmuyorlar hiçbir şekilde, genelde içine kapalı bir toplum olarak yaşıyorlar, o kadar korkutmuşuz ki gözlerini bize güvenmiyorlar, haklı olarak, ilk tanışmada tam olarak nereli olduklarını söylemekten bile çekindiler, benim nereli oldukları bilgisinden alevi olup olmadıklarını kestirebileceğim, bilebileceğim olasılığına karşın, bunu hissettim, nereden bileceğim tabi ki, ama akıllarında hep bir acaba, bir ötelenme korkusu var, sonra baktılar durum korkutucu değil kendileri söylediler, aşama aşama, alıştırarak, her ihtimale karşın, çok dikkatlice.
 
***Dün markete uğradım, mahallede, yine yürüyüşten sonra, yeni arkadaşlarıma da uğradım ama evde yoktular, telefonlarını almamışım, bir dahaki sefere artık, daha tanımadan yere göğe sığdıramadılar beni, giderim tabi, bir uğramam gerekenler daha var, yine geçen sene bir sebeple kaplarını çalmıştım ve ısrarla içeri davet etmişlerdi, o anda girememiştim, bizim sitede oturuyorlar, onlara da gideceğim, yine bir karı koca, aynı yaşlarda, içimde kaldı, öyle çok yalnız insan var ki etrafta, herkes yalnız, biraraya gelmeyi bir becerebilseler yalnızlık diye bir şey kalmayacak ama gelemiyorlar bir türlü, insana insan lazım, hem sevap ta, markette baktım sözcü alan alana, sözcü alır mısın, sözcü verir misin lafları dolanıyor ortalıkta, sözcü alırken, verirken sağlanılan sukunet ve sessizlik bir yana bırakılmış, alenileşmiş sözcü almak, referandumun kelebek etkisi, sürekli olur inşallah, referandumdan yüz akı ile çıkar isek tabi, çıkamazsak tümden unutulacak zaten sözcü ve bu aleniyeti.
 
***Osman Müftüoğlu bu hafta sonu dedi ki, yaşlanma için sırasıyla şeker, un, tuz, kötü yağlar, (içinde yanmış yağlar da var, yani kızartmalar) alkol ve sigara, bunları yapmadığınızda yaşlanmayı geciktirirsiniz, birde dedi ki insanın hayatı kaç hayata hayat kattığı kadar uzundur dedi, beya bunun gibi, buna benzer bir söz, anlamı bu ama, tersinden alırsak kaç hayattan hayat çalarsa o kadar da kısadır diye olmalı, herkes hayat katmak bir yana birilerinin hayatından nasıl çalabilirim derdinde bu zamanda, iyilik, kötülük, neye göre, kime göre iyilik, o da karmaşık, birine iyi olan sana kötü, senin iyi olduğun ona kötü, bu iş çok karmaşık, kötülükle baş etmek her yiğidin harcı değil, ben de baş edemedim zamanında, çocuğumu emzirirken bana süt içiyorsun ya diyen pisliğe ne saçmalıyorsun sen geri zekalı diyememişim mesela, korkmuşum demeye, sinmişim, sindirmiş köpek, kötülüğün sonu ve sınırı yok tabi, yana yana arayacak, mumla, dünyayı benden ibaret sanıyordu, şimdi anlayacak asıl dünyanın kaç bucak olduğunu, bulsun bakalım kendine kötülük ettirecek birini, bana, çocuklarıma yaptığı gibi, kızım euginie grandeti oku dedi bana, zengin bir adamın karısını ve kızını boş ekmeğe talim ettirdiği bir kitapmış, okuyacağım, kızım kitap kurdu oldu çıktı, ne bulsa yutuyor, cumartesi günü tutturmuş nutuk alacağım diye. durdurdum, mesnevi ye ses çıkarmadım ama nutuk onu aşar, şimdilik, ama en büyük aşkı zülfü livaneli, ona aşık, bütün kitaplarını okudu, ikinci aşkı mitoloji ve zülfü livaneli de mitoloji biliyormuş, bu durumda ona iki kere aşık.
 
*eugenie garndeti okudum, yani okumayı denedim, olmadı, 50. sayfaya kadar iteleye, atlaya götürdüm, orada bıraktım, çok sıkıcı, ya bende sabır kalmamış ya da bazı kitapların tedavülden kalkma zamanı gelmiş, boş iş, eugenie grandeti okumak yani, filmini yapan olursa izlerim, o da belki. Balzac a da laf ettim ya, ne diyeyim, derim derim, kime ne.
 
Konuyu değiştirdim, benim de o zaman yapamadığımı yapamayan biri var, adam zengin, para içinde yüzüyor, para içinde yaşıyor, altında mersedes sefa sürüyor, karı, kız her ayak var, saman altından su yürütüyor, aklınca, kadın da biliyor bunu, (aynı bizimki gibi, hık demiş birbirlerinin burnundan düşmüşler, bir farkla, bizimki paspal giyinirdi ki ne sefa sürdüğü dışardan belli olmasın, en çokta bana, bize belli olmasın, karnındaki görünmüyor nasıl olsa, ye, iç, gel, bu kadar mı, bu kadar, yani bu kadar her ne derseniz, benim onca işin arasında kotardığım kıçı kırık yemeklerime mi talim etsin, cebinde parası mı yok, bize vermez kendi yer, ne olacak ki, öyle de yaptı zaten, bencillikte çareler tükenmez, ben yorgunsam yorgun olmayanlar da var, ki yorgundum, eşekler gibi, ben yorulmaya devam edeyim, ne olacak ki, ona ne, birini kandırdığını sanan eninde sonunda aslında kendini kandırdığını anlar, kendi kurduğu tuzağa kendi düştü, biraz geç olsa da, ne paralar geldi geçti elinden, hesabını bilmeyecek kadar, yedi sülalesini doyuracak kadar, bir günden bir güne demedi ki siz de ailemsiniz, sen de imsansın, bugün de beraber bir yerde yiyelim, yemedik mi, yedik, o ayrı, biz ayrı, yani ayrı ayrı, sonu da ayrı ayrı, bu ayrılığı o başlattı, ben değil, 3 yetim büyüttüm ben, babası olan 3 yetim, o almancıydı evde, ne var ne yoktu, arada derede yaşar, geçinir giderim diye düşünüyordu, öyle de yaşadı, ama sonu öyle olmadı, param var diye seni gözü görmeyeni sen de görmezsin, parası olsa da, olmasa da, o para da gelir geçer, seni birarada tutan ne var ona bakarsın, iki dünya bir araya gelse de ben bir daha onun yüzünü dahi görmesem. başka bir şey istemem)
 
Adam zengin ama karısı ve çocukları fakir, vermiyor, üç kuruşa inletiyor, hepsini, on lira, yirmi lira mesele oluyor, 20 yaşındaki oğlunun saç kestirme parası bile, anlayın yani, oğlan annesinden, anne babadan, baba sabah para bırakmıştım ya, ne oldu’dan dem çalıyor, günlük bıraktığı paradan bahsediyor, 40 lira, oğlanın harçlığı da 20 lira günlük, üniversitede okuyor, kadın bunun, bunların farkında elbette ama adama sözü, dişi geçmiyor, örnekliyorum, oranlıyorum, birbirleriyle kıyaslıyorum, kadın bunu kabul ediyor ama onu yenemeyeceğini bildiği için önce adamın giderleriyle kendini savunmaya geçiyor, araba ödüyor, ev ödüyor vs. 3. ev yani, bakıyor hiç inandırıcı gelmiyor öyle yaşadığında sevap kazanacağı düşüncesinin arkasına saklanıyor, o da olmadı Allaha şüküre kadar vardırıyor işi, bildiği, tanıdığı kötü örnekleri örnek göstererek, korkuyor, beterin beterinden, ele güne rezil olmaktan, 50’sinden sonra dile düşmek, konuşulmak, ona buna malzeme olmaktan, arkasından güldürmekten, ona buna, üç kuruşa muhtaç kalmaktan, 30 yıllık emeğinin karşılığını alamamaktan, insanların aslında nasıl zalim ve kötü olduklarını görmekten, ve aslında zavallı, ve elbette beş para etmez olduklarını görmekten, bir dolu alt safhası var bu işin, bütün bunları bildiğim için at başından gitsin de diyemiyorum, başına gelebilecekleri bildiğim için, insanların ne acımasız, insafsız ve kötü olduklarını ben öğrendim, sen de öğren diyemiyorum, sevinecek leeş kargalarını, iyi günde iyi olanları hatırlayarak, oradan öteye ben de susuyorum, nasıl diyeyim, bir yandan da ne sevabı, günah kazanıyor, kendi hakkını, çocuklarının da hakkını o adama yedirerek, o günah benim üstümde de var, hemde ne çok.
 
Bütün bu konuşmalardan sonra bir dönüp bakıyorsun ki seni kullanmaya kalkıyor, özel şoförü gibi evinden aldırmaya, evine bıraktırmaya çalışıyor, ona, kocasına yapamadığını, gücünün yetmediğini sana yapmaya çalışıyor, kocasından alamadığını senden almaya çalışıyor, kurnazlıkla, gidişte gel birlikte spora da gider, oradan gideriz diyor mesela, tabi ki olmuyor, dönüşte de gel evde bir kahve içelim diyor, olduğumuz yer cepa, o dikmende oturuyor, ben incekte, bir uçtan bir uca, cepada kahve de bol hem, içecek olduktan sonra, o da kadın ben de, acaba o da kendi dersini böyle mi alıyor, ödüyor diye düşünüyorsun ister istemez, bütün iyi niyetine rağmen bunu görünce, hak ettiğini mi bulmuş acaba diyorsun, hak ettiğini demeyelim de öğrenmesi gerekeni bu yolla mı öğrenecek acaba diyelim, orada hak etmekten kastım daha çok bu, kimi zaman aldığım, bıraktığım da oluyor gerçi, bu rahatlığı benden alıyor olabilir, ama o gün mümkün değildi, oradan markete gitmem gerekliydi, vakit yoktu, falan, filan, yine götürürüm, sorun olan o değil, ama yinede bu teklifin benden gelmesi lazım, ondan değil, kimse mükemmel değil elbette, benden başka….
 
İyi, kötünün iyisi, iyinin kötüsü, kötü, kocası ona kötü, o bana kötü, ben de belki bir başkasına, bir devridaimdir dönüp gidiyor dünyada, gücü, gücü yetene, kural değişmiyor, kötü balık iyi balığı yutuyor, hayatını çalıyor, hayatını kısaltıyor. Her kötü biraz daha kötüsü ile sınanıp duruyor. Kötülük mü yaptın, yapıyorsun, karşına koyuyor senden daha kötüsünü, gör kötülük nasıl yapılırmış diyor, aslan parçasını kediye döndürüyor. Karma bu işte, ettiğini bulma dünyası dedikleri de bu. Koca bir satranç tahtası gibi dünya, şah, vezir, atlar, filler, piyonlar, hepsi birbirine hamle yapma peşinde, mükemmel düzenlenmiş bir satranç tahtası ama, usta bir el tarafından, kimin kime şah yapacağı hiç belli değil, piyon mu, fil mi, at mı, vezir mi?
 
Ama gün geliyor mutlaka hak yerini buluyor, hak eden hak ettiği yere geliyor, öyle de, böyle de.
 
Yine günün anlam ve önemine ilişkin bir yazı yazmışım, farkında olmadan, gerçi ben onu hep yazıyorum, benim için değişmeyen madde, değişmeyen gündem, hayati deformasyon.
 
***Magazin programında biri birinin kafasına silah dayamış, ondan bahsedildi, ama adam nezarete bile atılamamış çünkü içerisi çok doluymuş, yani anlayacağınız adi suçların işi rahat artık, suç işleseler bile içeri atılamıyorlar, içerde doluluk yüzde yüzün üstünde çünkü. 
 
***”‘Güzel söylüyorsunuz da HDP ve PKK da aynı şeyi söylüyor’ diyorlar. Bakın ben hocamla Meclis’te ‘hayır’ oyu attık. Ama hiçbir HDP’liyi ‘Hayır’ oyu atarken görmedik. Siz gördünüz mü? Hayır kullanmadılar. Çünkü HDP ve PKK ‘Hayır’ demiyor. HDP ve PKK diyor ki ‘Ben başkanlığı kabul ederim ama bunun karşılığında federasyon isterim’. Bunlar da diyor ki ‘Federasyon olmaz, özerklik’. Burada anlaşamıyorlar. Ama öte yandan HÜDAPAR diyor ki ‘Ben Kürdistan için evet diyorum’. Doğrusu Abdullah Öcalan da içeriden ‘Özerkliği kabul edin. Bir an önce ben buradan çıkayım’ diye haber gönderiyor. Ama Cemil Bayık diyor ki ‘Hayır, biz Suriye’de bir devletçik oluşturduk. Artık güçlüyüz özerklik bizim için yeterli değil. Federasyon için ısrar edeceğiz. ABD ve AB’den hiç ses çıkmıyor. Birilerinin dediği gibi hiç karşı görünmüyorlar. Çünkü biliyorlar ki başkanlıkta her şeyi kontrol eden bir adam var. Bir adamı kontrol ederlerse tüm Türk devletini kontrol edecekler.”. demiş Ümit Özdağ, ki o adam zaten amerikanın kontrolünde.
 
***Çamaşırlar balkona taşındı, şükür, bir rahat rahat çamaşır yıkayayım, evde kuruması uzun zaman alıyor, balkon bir kirlenmiş kış boyu, is bağlamış yerler, dün yıkadım, simsiyah su aktı, ciğerlerimiz de nasibini alıyor elbette o isten, o öksürükler boşuna değil, ki şehrin dışında sayılırım, içinde olanlara Allah kolaylık versin, bu demektir ki bu kışı da geçirdik, yani ölmeden atlattık, kış ölüm mevsimi, yaz da, biri soğuktan, biri sıcaktan, kalan sağlar bizimdir, hayat bu, bir var bir yok, hem var hem yok, ekmeği, unlu gıdaları yemiyorum artık, on, on beş gündür, hani arada kaçıyor tabi de, kaçırmamaya gayret ediyorum diyelim, siyez ekmeği diğer ekmeklerden daha iyiymiş, öyle diyorlar, ama en doğrusu canan karatayın dediği, hiç yememek, sanki daha iyi gibiyim, iyi geldi ekmek yememek, tabi makarna ve pilav da, daha zinde gibiyim, hafifledim, reflüler bitti, tıkanıyor, yiyemiyorum demiştim, o da bitti, tutuyor, engelliyormuş demek ki bir şeyleri ekmek, karnabahar, ıspanak detoksu yapıyorum, çünkü yiyebildiğim kış sebzeleri onlar, diğerlerini sevemiyorum bir türlü, yapıp yapıp dökmekten sıkıldım, artık yapmıyorum, bıraktım. zorla güzellik olmuyor, çocuklarım da yemiyorlar, onları da yememi zorunlu kılan bir şey mi var, kendimi niye onları da yemeye zorunlu hissediyorsam, yiyebildiğini ye yeter, sonuçta o da sebze o da sebze, ıspanağı evde herkes yiyor, karnabaharı kızımla ben, ıspanağın işi biraz uzun ama karnabaharınki kolay, böylece birbirini dengeliyorlar, ıspanak kaşarlı, karnabahar fırında, tarifleri yemek 2017 de var.
 
Rokayı yıkayıp kuruttuktan sonra öylece kapaklı cam kaba koyuyorum, dolapta 1,2 gün dayanıyor, maydanoz da öyle. Yağ, limon konmadığında dayanma süreleri uzuyor. Islak kalırsa da çabuk bozulur, çevirerek kurutmak gerek. Roka gibi güzel, lezzetli bir ot varken niye çiğ olduğunda tatsız, tuzsuz olan ıspanağın salata tarifini verirler ikide bir, anlamış değilim. Birde yıkanmamış yeşil, kırmızı mercimekle yemek yapıyorlar, olmazki öyle, bazen de naneyi demet halinde doğruyorlar, yıkayıp tekrar demet yapmayacaklarına göre yıkanmamış kullanıyorlar, bizim ömrümüz demek ki bunlarla uğraşmaktan heder oluyor, işin kolayını bilememişiz, bilmeyelim zaten. Yemeklerin, çorbaların suyunu soğuk koymak gerekliymiş, biz ketılla ısıtıp koyuyoruz ya, o yanlışmış, makarna, pilav hariç tabi, onu da pişirmiyoruz zaten, anlarsınız ya! Tuz konan etin sert olduğu da koca bir yalan, hatta pişmeden, tencereye koyar koymaz veya koymadan önce tuzlanan et çok daha yumuşak oluyor, bilginize. Hizmette sınır yok gördüğünüz gibi, her bilgi alınır, verilir.
 
Kilo konusunda amerikadan sonra ikinci ülkeymişiz, ekmek, yanlış beslenme, yani kötü beslenme yüzünden olmalı.  
 
***Bahçelinin beyin problemi var diyorum ya, her geçen gün bunu daha çok ortaya koyuyor, sinan oğana saldıran saldırgan için ülkücü işini yarım bırakmaz demişti, gitsin öldürsün demek istiyor herhalde, bugün de yusuf halaçoğlu ve ümit özdağın olduğu bir ortama saldırılmış, bir grup tarafından, beyinsiz bahçeli. Aynı taraftayız artık onlarla, vatan için bir, ama bahçeli ile değil.
 
***Yeni diziler peşpeşe  yayınlanıyor, bakıyorum içinden işime yarayan çıkar mı diye, biraz istanbullu gelini gözüme kestirdim, bir, iki bölüm daha bakarım, beğenirsem izlerim, özcan deniz olmasa mıydı acaba, biraz tutuk, çok ta değişmiş, bence star olacak kadar yakışıklı da değil, bülent inal için de aynı şeyi söylemiştim babamın ailesinde oynarken, bir adamın gençken yakışıklı olması yaşlılıkta da yakışıklı olmasını getirmiyor, gerektirmiyor diye, şimdi payitahtta oynuyormuş, trt de, zaplamıyorum bile trt den, haberim yok, internette gördüm, mesela tuba büyüküstün gençliğinden çok daha güzel şimdi, gençliğinde izlememiştim, ilk defa izliyorum, eskiden çok dizi izlemez, yabancı film izlerdim, onlara doydum, rotayı değiştirdim, bir zamanların pelin su pir i geri rollere düşmüş, istanbullu gelinde hanımın yardımcısı rolünde, görmemiştim epeydir, onda da var büyük ölçüde yaş kaybı, zeynep günay tan mış yönetmeni, öyle bir geçer zaman ki nin yönetmeni, onun hatırına üç bölümlük hakkı var, sonrasına bakarız artık, kırlangıç fırtınası çok köy, çok intikam, çok kan kokuyor, izlemeyeceğim, oyuncular hep yeni, bir ikisi dışında, evet kızlar güzeller, oyunculukları da kötü değil aslına bakılırsa ama hepsi yeni yüzler olunca yadırgıyorum, hepsi yabancı, oyunculuk birazda tecrübe değil mi, gençler neyse, koyuyorlar 40,50 yaşında, ama yeni oyuncu, garip geliyor, bazı eski oyuncularda da çok ısrarlı olmamak gerek, kırlangıç fırtınasındaki ana, çok belirgin, baskın bir yüzü var, hiç değişmeyen, bilmem kaçıncı kez dizide izlemek rahatsız ediyor insanı, vatanım sensinde eşref, gördüğümüz, bildiğimiz bir yüz değil, yeni oyuncu belki, yaşına rağmen, bilmiyorum, daha farklı biri olabilirdi gibi geliyor bana, istanbullu gelindeki annenin de oyunculuğu çok baskın, abartılı oynuyor, çok öne çıkıyor, göze çarpıyor, o da hoş değil, yeni geline, çoban yıldızına bakmadım, o kadarını dizi fanatiklerine bırakıyorum, benim stepne o kadarını almaz, sabahtan akşama yayınlanan bütün dizileri izleyen birini tanımıştım, sabahtan akşama kadar, biri bitiyor biri başlıyor, göz sabit orada, fragmanlarındaki türküler güzeldi ama, onları dinledim, evlat kokusu başladı birde, ona da bakmadım, öyle bir şansı olamayacak, fazla zorlama, kasma var gibi. İçimdeki fırtına kötü, aşk ve gurur kötü, zaten bir şey kalmadı geriye, çoğu kafa oyalamaca. Vatanım sensin, cesur ve güzel ve kalbimdeki denizi izliyorum şu an, bana sevmeyi anlatı bitirmeselerdi onu da izlemeye devam ederdim, pahalı geldi galiba foxa, oyuncuları kıymetli ve pahalıydı çünkü, şimdikiler onun için toplama, ucuzundan, ucuz etin  yahnisi.
 
***Bugün cumartesi, kızımla gezme günümüz, kızılaya gittik, altını üstüne getirdik, yine doğal taş istedi kızım, kızılayda 20-30 yıl öncesinden bildiğim bir doğal taşçıya gittik, moda çarşısının sağ dış kısmında, oraya baktıktan sonra karşı sokağa çıkmak için moda çarşısına girdik, orada da varmış doğal taşlar, sırtımızda taş taşıdık eve, alt katında elyafçı da varmış, bilsem tırmanmazdım çıkrıkçılar yokuşunu, aynı fiyata üstelik, avm den daha güzel moda çarşısı, daha canlı, daha civcivli, kadınlar vızır vızır, ne ararsan var, ve tabi ki maviye uğradık, kızılaya gidip maviye uğramadan dönmek olmaz, iki kere yıkasan ağzı gözü eğriliyor kazakların, yenisine müracaat, mecburen, narin program iyi demiştim ama yünlüler için geçerli değilmiş, yıkadın mı gitti, yine gittiler yani, bir gün elde yıkamaya başlayacağım elbet, bir kolye ucu vardı kullanmadığım, satmak istedim, bir kuyumcuya sordum 250 dedi, bir diğeri 95, az önce 250 verdiler dedim, hiç bozuntuya vermedi, yanındakine az önce 250 vermişler diye tekrarladı, papağan gibi, selanik caddesiyle ziya gökalp caddesinin birleştiği köşedeki kuyumcu, sakarya caddesi yönünde, tam köşede, köprünün ayağında, bende bir başkasına 270 e verdim gitti, and çarşısında, yediğimiz içtiğimiz bize kalsın, öyle derler ya, niye kalsın, söyleyeyim, niye öyle demişlerse, düveroğluna gittik, yanı, yöresi çevresi hep telefoncu, yakında pes edip kapatırsa hiç şaşmam, birde bol bol parfümcü var, o işte de iyi para var anlaşılan, birde erdoğan yün düğmeye gittik, eksilen yünlerimi aldım, yün diye bir şey kalmamış ta adı yüncü işte, hep akrilik ipler, toplasan on renk yün var, o da eski yünlere hiç benzemiyor, akrilikler 3, yünler 9 lira, elimde eksik kalan eski yünleri gören bütün yüncüler bu yünleri bulamazsınız dediler, yaklaşık on yıl önce almıştım o yünleri, son on yılda neler değişmedi ki.
 
Onca et tüketiliyor türkiyede, yünleri nereye gidiyor, tekstilde yok, örgücülerde yok, nerede bu yünler, ihracatta, bize poyesterler, akrilikler dayatılıyor, üstelik dünyanın parasına, yünler yabancılara peşkeş çekiliyor, böyle bir adaletli sistem işte.
 
***Yanlış hesap bu defa önce almanyadan, sonra hollandadan döndü, evet propagandası yapmaya giden akp lileri almadılar, iyi ettiler, sen ülkende zulmederken bir şey olmuyor da alman, hollandalı yapınca niye ağırına gidiyor, paraya sıkışan akp seçimlere kadar idare etsin hiç değilse diye kullanacağı kredilere varlık fonunun içine dahil ettiği eti madenin yönetimdeki bor madenini teminat olarak gösteriyormuş, çanakkaleye yapılacak köprünün etrafındaki arazilere yabancılar 100 milyon lira ödemiş, en çok ta araplar, kanımızla geçirmediğimiz çanakkale parayla geçiliyor, şimdi alır istediklerinde kaç katı fiyatına satarlar, ticaret yapıyor adamlar ülkemizde, bizde olmayan prar onlarda var nasıl olsa, veya kendi şehirlerini kurar, sonra da bayraklarını dikerler, niyetlerinin ne olduğunu nereden bileceğiz, şöyle baktığınızda, ortada dönen paralara, 100 milyon lira para bile değil, ama çankkale arazilerini satın almaya yetiyor, melih gökçekin 650 milyon doları vardı mesela, başka bir örnek recep ivedik 5, yaklaşık 70 milyon lira hasılat yapmış, kıyaslamak babında, diğer bir recep ivedik, binali köprü için çanakkale geçilir demişti, bunu kastetmiş olmalı, araplara peşkeş çektiğini.
 
***Şu ahmet takanın söylediği bahçelinin önüne bir zarf geldi meselesinin üstü örtüldü, unutulmaya yüz tuttu, böyle dönemlerde akp den ne gibi videolar geldiğini hepimiz biliyoruz, seks şantajı videoları, baykal ve yine o zaman şantaj yapılan mhpliler üzerinden, hal, durum böyle iken, sırf bahçeli böyle bir şantaja boyun eğdiği için herkes niye üstünü örtüp eşelemekten çekiniyor, bahçelinin seks hayatına olan saygısından mı, bize ne bahçelinin kiminle ne haltlar karıştırdığından, bahçelinin seks hayatını saklamak, korumak uğruna memleketi ateşe mi vereceğiz, bu da ikinci milli sırrımız mı olacak, reinada ölenler birinci sırrımızdı, hala bilmiyoruz kimlerin öldüğünü, açıklanmadı, benim bu durumu korumak, örtmek gibi bir niyetim yok, o görüntüler bahçelinin bir erkekle çekilen görüntüleriymiş, bir bahçelinin ibne olduğu ortaya çıkmasın diye memleketi ateşe mi atacağız, gözünün yağını yiyeyim bahçeli, çık de ki “ben ibneyim ve beni ibnelik yaparken çekmişler akp li ibneler, ve o akp li ibneler bana şantaj yaptılar, bu yüzden onlara, o akp li ibnelere boyun eğdim, evet dedim” de, de ki biz de senin gerçek bir erkek adam olduğunu onaylayalım, söyleyelim, helal olsun adama, kendi ibneliğini vatanının üstünde tutmadı diyelim, çünkü asıl ibnelik ibneliğini vatanının üstünde tutmak, ve asıl ibnenin akp olduğunu bir kez daha bilelim. Eğer bunu bahçeli söylemeyecekse meral akşener söylesin, sinan oğan söylesin, diğer mhpliler söylesin, Allahın adı için, onlar da söylemiyorsa birileri çıkıp söylesin, yeter ki o akp li ibnelere boyun eğmeyelim, onlardan, akpli ibnelerden daha büyük ibne yok, olamaz da. Sen bunu yap bahçeli, sana ibne diyenin dili kurusun.
 
***Referandum sonrası ekonomik kriz çıkacağı söyleniyor, milletin ağzı torba değil, konuşuluyor, yazılıp çiziliyor, ve benim düşünceme göre evet diyecek olanların bir çoğu ekonomi öyle batırıldı ki bunu yine toplasa toplasa akp toplar diye evet diyecek, bana bile öyleymiş gibi geldiği oluyor bazen, o kadar arap saçına döndü iş, kriz şimdiden başlamış bile, ortada don yok, buz yok, yeşil biberin kilosu on lira, geçen hafta 4 lira olan domates bu hafta 6 lira. 
 
***akp nin bizim zembereğimizi oynattığı yetmedi, bütün dünyanın zembereğini oynatmanın peşinde, almanya, hollanda, bakalım sırada neresi var? Bu gidişle bütün dünyayı ele geçirecek akp embesilliği, herkesin zeka düzeyi bir anda akplilerin zeka düzeyine düşecek, ve dünya koyunların otladığı güllük gülistanlık bir dünyaya dönüşecek, meeee, meeee. Amaçlanan da bu olmalı.
 
Hollandada da at izini it izine karıştırdık, ama bir farkla, bunlar gerçek at ve it izleri, akplilerin protestolarını engellemeye çalışan, onlara biber gazı sıkan, coplayan, polislerin atları ve itleri. Haçlı seferini başlatacaklar da olacağı o bu gidişle. Hollanda bayrağı diye fransa bayrağı yakmışlar, çok benziyor bayrakları, akp izmir mv hollandaya teşekkür etmiş ve evet oyları 2 puan arttı demiş, komedi komedi üstüne, evet oylarını da sıkı takipteler yani bu arada, hüsrana uğramanın korkusu sarmış gibi içlerini, böyle bir durum dışında anket sonuçlarından hiç bahsediyorlar mı, etmiyorlar, çünkü umdukları gibi değil.
 
Bugün emin çölaşan şöyle demiş, “İnanılmaz bir olaydır. Başbakan Binali Yıldırım bundan birkaç gün önce atv’de katıldığı televizyon programında şöyle demişti: “15 Mart günü Hollanda’da seçimler var. Dolayısıyla, o günden önce o ülkede bir etkinlik yapmamız mümkün değil…” Demek ki danışıklı döğüş, bile bile lades.
 
 ***Kıyma makinesi alma meselesinde, çelik, en son internetten alırım da kalmıştık, hala oradayım, internette kıyma makinelerine baktığınızda bir firma var, adı tuğra çelik, tuğra çelik diye duyduğunuzda aklınıza ne geliyor, osmanlıya bağlı, çelik eşya üretimi yapan kalantor bir işletme, aradım, çelik kıyma makinesi sordum, motorlu kıyma makineleriyle aynı fiyata geliyor, o yüzden getirtmiyoruz dedi adam, getirtmiyoruz derken dedim ve kaldım, ithalmiş sattıkları mallar, bütün hayallerim, imgelemim suya düştü, belden bağlıyız çine, japona, amerikaya.
 
Benim biraz garip bir kızım var, 15 yaşında ama bütün dünyayı bir an önce yiyip yutmak gibi bir isteği var, nedense, her şeyi bilecek, her şeyi duyacak, dedim ya, garip bir kız işte, durduramıyorum onu bu konuda, hiç bana benzemiyor yani, kime çektiyse, öyle biri yok etrafta, abileri de öyle değiller, bu bir garip, itiraf etmeliyim bu yaşta pek çok konuda benden çok daha bilgili, garip işte, çok okuduğu gibi çokta belgesel izler, sonrada onları bana anlatır, zorla, dinleyene kadar beni sıkıştırır durur, sonunda pes eder dinlerim, o huyu bana benziyor işte, bildiğini söyleyemezse çatlıyor, dün yine birkaç belgesel izledi, ben mutfaktayken, ıspanak ayıklıyordum, kış bitene kadar böyle, taze fasulye çıkana kadar yani, üç güne bir ıspanak, sonra bana anlattı, yine zorla, her bildiği de dinlenecek şey olmuyor, sıkılıyorum anlatmasından, anlatmadığı ne var ki, bütün hayvan belgesellerini dinledim mesela, çok sıkıcı, bu seferki iyi ama, aklımda kaldığı kadarını bende size anlatayım, ikinci dünya savaşında amerika japonyaya, hiroşimaya bomba atmadan önce japonya amerikaya göndermek için veba araştırmaları yapıyormuş, bu uğurda üç bin denek japon öldürülmüş, çine vebalı pire bombası yollamışlar, 100 kişi vebadan ölmüş, bölge karantinaya alınarak engellenmiş yayılması, yıllarca gidilmemiş o bölgeye, denizaltına, yani denizaltı gemisine, üç uçak koyarak amerikaya veba saldırısı düzenlemeyi planlıyorlarmış, bunun dışında gönderilen 9 bin tane küçük, kağıttan normal bomba balonunun 300 ü okyanusu geçerek karşı kıyıya ulaşmış, 10 tanesi patlamış, çok etkili değillermiş, ölenler olmuş, ama amerika göndermeye devam etmelerine engel olmak için bunları, gelip patladıklarını açıklamamış, bir süre sonra bir işe yaramadığını düşünüp göndermekten vazgeçmişler, tam o esnada, veba çalışmalarını yürütürken hiroşimada bomba patlamış, ilginç değil mi, o bomba patlamasa veba patlayacakmış, o lanetlediğimiz, yıllardır yasını tuttuğumuz, bize bile yasını tutturdukları, amerikayı lanetlediğimiz bomba dünyayı çok daha büyük bir felaketten kurtarmış meğerse, şu ölümcül keneleri de israilin yolladığı söyleniyordu ya, çekirgelerin de, neler oluyor neler.
 
Ya o veba bütün dünyayı sarsa, japonlara da ulaşsa ne olacaktı, bunu hiç düşünmediler mi, insanlık bile yok olabilirdi, bu nasıl bir kafa, nazi kafasından daha betermiş japon kafası, inanılır gibi değil. Çileli dünya ne çilelerden geçmiş, bu güne gelmiş, bu güne, yaşadığımız insanca evrilmeye şükredesi geliyor insanın, bütün dünya çapında elbette, eski dönemlerde çok daha acımasız ve kötüymüş insanlık.
 
***Yemek programları benden sorulur, dün nurselde bir kadın çıktı, erkek gibi, ne yüzü güldü doğru dürüst, ne de bir mimiği kıpırdadı, yemeğini yaptı, gitti, olağan kadın profilinden farklı bir kadın, çocukken 7 yıl almanyada yaşamış, onun etkisidir belki, kızı evlenmiş oğlu ile yaşıyormuş, emlakçılık yapıyormuş, her sabah beşte kalkar yemeklerini pişirir öyle gidermiş işe, ne kadınlar var, helal olsun, benim o saatte işim oluyor, uyuyorum yani, saat 8 de uyanıyorum, o bile binbir güçlükle, zar, zor, hala her seferinde insan ertesi gün uyanamayacak kadar çok yorulmamalı ki diğer uyuyanlara doğru dürüst bir faydası dokunabilsin diye birilerine selavat göndererek, ne zaman kadar sürecekse bu yorgunluk, bitmedi gitti, yorguluğun bile insani ölçülerde olması lazım demek ki, onun o saatte, ben uyanıncaya dek yaptığı işi ben bir güne sığdırdığımda kendimi başarılı addediyorum, bilmem anlatabildim mi, onun için helal olsun yani, onun 3 saati benim bir günüme eşdeğer demek ki, aynı zaman diliminde yaşıyoruz ama o benden 3-5 kat daha uzun yaşıyor, çakı gibi kadın, taşı sıksa suyunu çıkarır, insanlar benim spor, yürüyüş yapmayı sevdiğimi sanıyorlar ama aslında ben yemek yemeyi sevdiğim için ve daha çok yemek yiyebilmek için yapıyorum sporu diyor, ilginç, yemekleri güzeldi ama, kilis yemekleri yaptı, birde dedi ki annemle babamın evine gittiğimde biz kahvaltıda öğlende ne yiyeceğimizi, öğlen yemeğinde akşam ne yiyeceğimizi, akşam yemeğinde kahvaltıda ne yiyeceğimizi konuşuruz dedi, sadece yemek yemek için yaşıyorlar gibi, başkaca dert yok, tasa yok, o da bir garip, almancıymışlar, ondan olmalı, alman kuralcılığı, nursel her gelen kadınla devinimden devinime uğruyor garibim, her birinin huyları bambaşka, hepsinin nabzına göre şerbet veriyor, ciddi olanla ciddi, laubali olanla mesafeli, samimi olanla samimi, ne yapsın garibim, işi zor.
 
***Bundan bir iki yıl önce yan duvardaki alt dişlerimin yanyana ikisinin alt kısımları erimişti, doktor diş fırçalamaktan aşındığını söyledi, dolgu yapmayı istemedi, ben yapın diyince yaptı, on gün önce yine aynı şekilde diğer yan duvardaki iki dişimin diplerinin eridiğini, oyulduğunu fark ettim, yine dişçiye gitmeye hazırlanırken daha fazla zedelememek için şarjlı diş fırçasını kullanmaya başladım, çünkü normal diş fırçasını olabildiğince bastırıyorum ve bunu değiştirmek elimde değil, denedim olmuyor, bastırıyorum, şarjlı olanı isteseniz de bastıramıyorsunuz, çünkü bastırınca duruyor, oğlumla saatlerimiz uyuşmadı, araba için, dişçiye gidişim ertelendi birkaç gün derken bir baktım diş duvarı geri gelmiş, içine tırnağımın girebildiği oyuk yok olmuş, yeniden diş minesi oluşmuş, demek ki o zaman da bu yüzden dolgu yapmak istememiş doktor, yerine geri gelebileceğini bildiği için, aklınızın bir köşesinde olsun, belli mi olur, lazım olur. Böyle bir problemde şarjlı diş fırçaları çözüm demek ki, ve sanırım daha iyi temizliyor, çok pahalı da değil.
 
Sadece tereddüt etti, duraksadı, bana demiş olsa bu geçici bir durum, şöyle şöyle yaparsanız düzelebilir diye ben de dolgu yaptırmaya bayılmıyorum herhalde, ayağına kadar gelmiş kekliği niye geri çevirsin, 15 yıllık dişçim, çoluk çocuk hepimiz ona gidiyoruz, babana bile güvenme devri, seni, sağlığını değil akşama toparlanacak olan hasılatı düşünüyor, şimdi ben bir daha ona nasıl güvenipte gideyim, sonra da sağlık çalışanlarına saldırılıyor, sağlık çalışanları bunu hak etmek için neler yapıyor.
 
***barzaninin partisi evet diyor, leyla zana evet diyor, hüdapar evet diyor, hdp sözcüsü osman baydemir hayır diyoruz demiyor, hayır diyenlere yapılanlara hayır diyoruz diyor, evet’e geçmeleri yakındır yani, akp nin elindeki tek kozu, “hdp, chp hayır diyor” kozunu elinden almamak için şimdilik ne evet diyorlar ne de hayır, referanduma 1 gün kala açıklarlar evet diyeceklerini, çünkü akp nin başka tutunacağı bir dal yok, o dalı da kırmak işine gelmez hdp nin, onlara, hdp ye de lazım bu tek adamlık, onun sayesinde kürdistan federasyonuna kavuşacaklar, akp çıkıp bu tek adamlık şekli sizin için, yani bizim için hayır’lıdır diyemiyor mesela, çünkü anlatacağı alt açılımları yok, şu şu sebeple sizin için hayırlıdır diyemeyeceği için, hayatlarımzda şunu, şunu değiştirecek diyemediği için, işte bu yüzden sadece “chp ve hdp hayır diyor”, diyor, başka bir şey diyemiyor, e tabi ki o da yalan, hdp evet diyor, itin iti ısırdığı nerede görülmüş.
 
***Ne halde olduğumuzu, ne hallere düşebileceğimizi görmek için vatanım sensinin dünkü bölümünü izleyin, izlerken dehşetten dehşete düştüm, gözlerim yuvalarından fırladı, şimdi ne olacak diye diye.
 
***Evet reklamı çekmiş akp, evet konvoyu köprüden geçiyor, ya üçüncü köprü ya da marmara köprüsü, onların abidik kubidik köprü isimlerini ezberleyecek, aklımda tutacak değilim, konvoyun geçtiği taraf dolu, diğer tarafta geçen araba sayısı 3-5 tane, yok gibi, adama sormazlar mı bu köprü, köprülerin bir tarafı doluyken diğer tarafı niye boş? 15 yılda yapa yapa 2 köprü yaptılar, ikisi de boş, boş çekiyor, icraatın içinden’den “sıfır, otur”.  Çünkü akılları, fikirleri boş, boşa çalışıyor akılları fikirleri, doluya değil, onlarda o beyin nerede?
 
***Markete gittim, 5 gün önce, 12’sinde 10 lira diye yakındığım yeşil biber olmuş 12,5 lira, kıl yeşil biber 14,5 lira, 7 lira olan kırmızı biber 10 lira, domates aynı, vay başımıza gelenler, bu ne ya, yanımda bir yandan karısıyla konuşup alışveriş yapan 40’lı yaşlardaki bir bey kıl bibere elini atınca, belli ki bu işlerin acemisi, fiyatına baktınız mı dedim, önce bir vay etti, almaya devam etti, ithal etsek daha ucuz olur dedi, tarla yapsak dedim, tarla yaparsanız sizi yaşatmazlar dedi, delilik ötesi bir dünya dedim, o yoluna gitti, ben yoluma, kaç kişi dırlandı öyle, bu ne diye, hani korku belası olmasa ortalığı kasıp kavuracaklar, faturası referandumda çıkacak, innnşşşallah. Ama zil takıp oynayacakların sayısı gün geçtikçe artıyor, akp belasından kurtulduğumuzda yani, milletin dili dolu ki ne dolu, canlarına yetmiş artık, hani bir eşelesen, fitili versen konuşmaya can atan çok insan var piyasada.
 
Şu gluten meselesi kafamı karıştırıp duruyor, onu al, bunu alma, bütün bildiklerini unut, yeni yolu tut, bulguru unut, siyez bulguru al, bulabilirsen, bulamadım, markette yoktu, aktarlarda varmış, markette siyez ekmeği var, yemiyorum ama bazen gerekiyor, her ihtimale karşın, canım unlu mamul çekmiyor mu, çekiyor tabi, alıyor yiyorum, naapiyim, az oranda, yayla, ki pek beğenmem bakliyatını, almam, ama şu durumda ikinci bir seçenek diye bir şey olmadığına göre mecburum, karabuğday, chia tohumu, keten tohumu çıkartmış, onlardan aldım, birde bunlara alışma süreci var, hadi ben alıştım, çocuklar nasıl alışacak, uzun iş, şimdiye dek yulaf ezmeli yediğim yoğurdu, yulafta da gluten varmış, keten tohumu, çörek otunu birlikte değirmenden geçirip birde chia tohumu ekleyerek yiyeceğim, internette otomatik değirmen satılıyor, 32 lira, bunlar neye yarıyor deseneniz her birini aklımda tutmadım ama işe yaradıkları aklımda kalmış, daha nelere alışacağız belli değil, birde dut, dut kurusu saç beyazlamasına iyi gelirmiş, bak o aklımda kalmış, onu da aldım, ayhan ercan söyledi, aktarlar bilmem nesi başkanı, dur bir düşüneyim, karabuğdayda gluten yok, chia tohumu ve keten tohumunda da omega 3 var, hatırladığım kadarıyla, doğrudur herhalde, yararlı mı yararlı işte, çok detaya gerek yok, onu dinle bunu dinle kafa olmuş kazan, hangi birini aklımda tutayım:))) kara lahana çok yararlıymış, kalsiyum açısından, gerçi ben sık sık ıspanak yapıyorum, o da ona eşdeğer, dir yani, ıspanak 2 lira, kara lahana 6 lira, etli dolmasını yapamam, kıyma makinem yok, bulamadım, ne yapayım, takıntılıyım, bazı konularda, pirinçli işime gelmez, olmaz, kara lahana yemeği yaparım, mısır bulguru da buldum, ezilmiş, ufalanmış mısır yani, onu katarım, şimdiye dek hiç bakmadığım yerlere baktım, hep baktığım yerlere de bakmadım markette, değişik oldu, glutensiz rafları, organikler, diğer, farklı tahıllar vs. Eh bunlar da yeni, değişik olmaları itibarıyla haylice külfetliler, bunlarla doymaya kalkanın vay haline, karabığdayon yarım kilosunu 9 liraya almışım, bulgur ne kadar, 2-3 liradır herhalde. Ama o küçücük paketlerdeki ithal meyveler rekora koşuyor, frenk üzümü, berryler, olsa olsa 100 gram, tanesi 20 lira.
 
***Bu ay 12 metreküp su kullanmışız, ki bir aile için normal bir oran, 84 lira fatura gelmiş, su faturası, sadece suya 84 lira ödeyen bir ailenin geliri ne kadar olmalıdır, 1400 lira olmadığı kesin, elektiriği, ısınmayı, kirayı, ulaşımı, diğer değişmez giderleri eklerseniz yemek yemeye paranız kalmaz, aç gezersiniz, milletimi açlığa mahkum eden bir devlet, bir iktidar, bir parti başarılı bir parti midir, değildir, ki evet sloganları “milletimi seviyorum” muş, breh, breh, breh, eskiden hayat pahalılığı diye bir kavram vardı, ve pahalılıktan, fahiş fiyatlardan sorumlu tutulan, başarısız sayılan bir kurum vardı, o da tabi ki o anki iktidar, şimdi öyle bir şey yok, tedavülden kalktı o düşünce, insanlar ne kadar sefalete sürüklenirlerse sürüklensinler bir sorumlu tutulan yok, ne demekse, ben miyim bunca pahalılığın sorumlusu, sefaletin sorumlusu, tabi ki iş bilmez akp.
 
İşte bu referandum bunu akp nin yüzüne vurmak için kaçırılmaz fırsat, rahat yaşamayanların çoğunlukta olduğu bir ülkede, ki şu an öyle, olması gereken, kaçınılmaz sonuç evet lerin hezimete uğraması, beklediğim, umduğum sonuç bu, son 26 gün, ya istiklal ya ölüm için, bu defaki gerçek anlamda ya istiklal ya ölüm üstelik, gıy gıy la, goy goy la geçiştirilemeyecek kadar önemli önümzdeki bu 26 gün, her biri bir pırlanta değerinde, eğer bu sonucu alamazsak 16 nisandan sonra gıy gıy la, goy goy la geçirilecek oldukça boş vaktimiz olacak, muhtemelen hapishanelerde, veya kendi dört duvarlarımızda, çünkü asıl düşmanın biz olduğumuz unutulmuş değil, her ne kadar öyleymiş gibi gösterilse de, siz de bunu unutmayıp o zamana bırakın, 16 nisan sonrasına, gıy gıy goy goy yapma hevesinizi, şimdi gıy gıy goy goy değil bir baş kaşıyacak fırsatı bulamama zamanı, yoksa ne kadar dövünsek faydası olmayacak, yani 16 nisandan sonra. Olabilecekleri idrak edebiliyorsunuz değil mi?
 
Onlar deli danalar gibi dört bir yana saldırırlarken bizlerdeki rehaveti, rahatlığı anlamlandıramıyorum, buna kendim de dahil, umarım gerçekten böylesine rahat olabileceğimiz bir durumdayızdır.
 
***İçimdeki fırtına 6. bölümünde final yaptı, çok bile, keh keh, iki oğlan iki kız, iki salla bi yolla senaryolarla izlenecek dizi yapamayacaklarını öğrenecekler, nice nice hayır’lı finallere.
 
Kalbimdeki denizin final vakti de geldi çattı, bence yani, bir kavuşsalar da bitse şu dizi, üzüm üzüme baka baka kararır gibi birbirlerine baka baka karardı soldular, konu yok, itele itele gitmiyor, konu olsun diye fikriyeye beyin kanaması geçirttiler, aşçıyı öldürdüler, alihan sevgilisiyle bir küsüp bir barışıyor, daha ne kadar saçmalayacaklar diye merakımdan izliyorum artık, tabi ki son sürat, son bölümde iyice cıvıdı çünkü. Feministliğine bir lafım yoktu senaristin, bu bölümde bayrağı daha da ileri götürüp lezbienliğe vardırdı, neymiş facebookta bir kadın ilgilendiklerini kadınlar olarak işaretlemiş, yok o kadın ece nin sevgilisinin annesi çıkarsaymış, nereden nereye, suyunun suyunun suyu, biraz izan, terbiyesiz. Ben çoğu insanın o şıkları bilerek işaretlediğini bile sanmıyorum, ilgilendiklerini yakın oldukları anlamında alan çok kişi vardır, ben bile, ben bile değil ben de öyle olduğunu sanmıştım başta, benim ilgilendiklerim, yani yakın arkadaşlarım kadınlardan oluşur, erkeklerle ne işim olur, selam alır veririm o kadar, onun gibi yani, o amerikan dünyasına özgü bir bakış açısı, bize göre değil, saçmalık, yani biz o lafı o anlamda almayız, demek istediğim o, başka bir kelime ile anlatmaları gerek sormak istedikleri şeyi, o sorunun cevabı bekledikleri gibi değil, en azından olmayabilirliği var, amma anlattım, anladınız değil mi, hülya avşar da cinsiyet değiştiren eski kadınla söyleşi yapmış, yani yeni erkekle, bir onu yapamadı herhalde, ahı mı kaldı ne.
 
***Yeni hayattaki anormal değişme bizi allerjenlere açık hale getirdi, allerjenler arttı ve bizi allerjenlerden koruyacak olan probiyotik gücümüz azaldı, eklem ağrısı, romatizmal sorunlar, kas ağrısı, yorgunluk, isteksizlik, depresyon, gaz, şişkinlik, uykusuzluk, kolay kilo alıp zor kilo verme, migren, kabızlık, kaşıntı, döküntü, cilt kuruluğu yapan bir gizli alerji türü var, anında etkili değil, zaman içinde etkili olan, ve süreklilik taşıyan, bu fruktoz intoleransı, laktoz intoleransı, gluten intoleransı veya başka bir gizli alerji sebebiyle olabilir.
 
Fazla insülin kronik hastalıkların tetikleyicisidir, artık salgınlar değil kronik hastalıklar öldürüyor, açlık insülini 5’in altındaysa iyi, 8’in, hatta 10’un üstü tehlike, bel çevresi kalınsa bu bir belirtisi olabilir insülin fazlasının, insülin fazlası insülin direncine de sebep olur, o da bel çevresinin genişlemesine, tatlı, unlu gıda istekleri artabilir, obeziteyi, şekeri, tansiyonu, damar sertliğini, bellek bozukluğunu, romayizmayı, kanseri, uyku apnesini, yani uyku sırasında ani uyanmaları tetikler, arttırır, az hareket ve kötü karbonhidrat , ekmek, makarna, pilav, kurabiye, fırın ürünleri tüketimi arttığında insülin patlar, en az 5 bin adım atılmalı, ideali 10 bin, 30 dakika boyunca dakikada 120 adım atılmalı, tempo için, yaşasın hayat, Osman Müftüoğlu.
 
***İnsanlar ne zamandır, 1 yıldır, ve daha öncesi de var, trafik sigortasının yüksekliğinden yakınıyorlardı, kaç kere haber oldu, taksiciler, şoförler bunun için toplu çaba gösterdiler, rica ettiler, devlet büyüklerinden, bir sonuç alınamadı, ne zamanki referandum yaklaştı işler değişti, 1 nisandan itibaren yüzde 30 indirim gelecekmiş, gözümüz aydın, şu 16 nisanı bir atlatsınlar da mayısta yine basarlar nasıl olsa yüzde yüz zammı, zor değil ya, kim engel olacak buna, hele ki 16 nisandan sonra, kim ölü kim sağ, insaflarına kalmış, insaflarının olmadığı indirimden önceki trafik sigortası fiyatlarından belli, madem indirilebiliyordu şimdiye kadar niye indirmediniz, insanlar bunun için yalvarırken, ancak mı duyabildiniz, referandum mu olması gerekiyordu indirilmesi için?
 
***”İkide bir tek adam, tek adam, tek adam. O zaman Gazi Mustafa Kemal’e hakaret ediyorsun ya. Gazi Mustafa Kemal İnönü ile anlaşabildi mi? Anlaşamadı. İstifasını istedi mi? İstedi. Daha sonra İnönü Cumhurbaşkanı oldu. O da bir başka tek adamdı. Aksini söyleyebilir misin? Çık bunu açıkla. O da yine Başbakanı ile anlaşamadı. Arkadan Celal Bayar aynı şekilde. Ve Celal Bayar’dan sonra dönem bitti ve çok başlı diyelim, veyahutta cumhurbaşkanıyla, başbakanıyla yeni bir süreç başladı. O süreç de işte bize kadar geldi” demiş.
 
Asıl hakareti kendinin yaptığının farkında değil galiba Atatürk’ e bunu yakıştırarak, bizim Atatürk’e dediğimiz tek adam söylemi biricik ve eşsiz bağlamında, ama sana söylenen diktatör bağlamında, aslında doğru söylüyor bir yerde, yıllardır Atatürk’e yakıştırdığımız sözü chp niye diline pelesenk etti ki erdoğana karşı, yüceltir gibi, desin diktatör olsun bitsin, nezaket gösteriyorlar akıllarınca, diktatöre diktatör demenin nesi hakaret? Atatürk’e hakaret erdoğandan sorulur, bizden değil, o iyi bilir bu işi, tarihten ne yalanlar uyduruyor baksanıza, yok anlaşamamışlarmış, anlaşamadıkları için bir denge sağlanmış işte, ya hepsi o anlaşamadıkları kişiye bırakılmış olsaydı ne olurdu halimiz, hangisinin AK, hangisinin kara koyun olduğunu biz nereden bileceğiz, böyle böyle korumuş, bugünlere getirmişiz bu cumhuriyeti, bundan sonra da götüreceğiz, senin ak koyun olduğun ne malum, alnında mı yazıyor?
 
Abdullah Gül evet toplantına gelmemiş mesela, eski bakanlarınla yaptığın evet toplantısına, ne evet ne de hayır dediği söyleniyor, yani senin evetini desteklemiyor, davutoğlu da gelmemiş, istanbulda olduğu ve bir mazereti olmadığı halde, biri halefin, biri de selefin, biri aynı yola baş koyduğun, diğeri yoluna baş koydurduğun, en yakınındaki iki insan, belki onlardır ak koyun, sen de kara koyun, onun için mee’leşiyorsundur bu kadar, hepsiyle anlaşamayan sen olduğuna göre, arıza çıkaran hep sen olduğuna göre, belkide maskeli balo senin için son buluyordur, kim bilir?
 
Geçen seçimlerde, 7 kasım seçimlerinde 8 kasımda konuşacağını söyleyip konuşmayan bülent arınç bu seferde 17 nisanda konuşacağını söylemiş, bun cesaret edebilirse tabi, ya da birinden izin çıkarsa, bir şeyler bilip te konuşmayan, susan, bülent arınç, abdullah gül, ahmet davutoğlu ve diğerleri, yatacak yeriniz yok, olmayacak.
 
Bunların hepsi iki ucu boklu değnek olduğu için konuşamıyorlar, bir konuşsalar neler neler çıkacak, hepsinin, bütün akp nin bir ucu fetö, kendi bokları ortaya çıkmasın diye konuşmuyorlar. Bundan 3-5 yıl öncesine kadar fetöden icazet almadan akp ye girmek mümkün müydü, değildi, hakan şükürü fetö kontenjanından tepeden inme akp ye alan erdoğan değil miydi, onun gibi nicelerini.
 
***Bugün ahmet takanın dediğine göre akp kaynayan kazana dönüşmüş, hayırcılar, hayırcı muhalifler yeni bir parti kurabilme telaşındaymışlar, hayır’lı olur.
 
***O kahvaltıda cemil çiçek başkanlığın gereksiz olduğunu, boşa vakit kaybettiklerini söylemiş, başka karşı görüş bildirenler de olmuş.
 
Türkçesi, dikkat et, dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olacağız bu işin sonunda diyor, cemil çiçek, boynuzun kulağı geçtiğine bakmayın, cemil çiçek siyaset alanında erdoğandan çok daha tecrübeli, neler gördü, nelerden geçti kim bilir!
 
 ***10 gün önce, 11 martta kılıçdaroğlunun ziyareti sırasında şöyle demiş hüsamettin cindoruk, ” Kentsel dönüşüm gibi anayasa dönüşümü yapılamaz. Meclis’e yapılan bu ağır saldırıyı kınıyorum. Türk halkı bu çirkin teklifi reddedecektir. Birlikte siyaset yaptığımız bütün vatandaşlarımıza ve onun çocuklarına çağrıda bulunuyorum. “Hayır” diyelim. Tekil bir siyaset ortaya çıkarılmak isteniyor. 12. cumhurbaşkanı, bugüne kadar hiçbir cumhurbaşkanının talep etmediği bir büyük yetkiyi talep etmiştir. O cumhurbaşkanı, 12. cumhurbaşkanı böyle bir güveni hak etmiş değil.” bilmeyen, tanımayanlar için hüsamettin cindoruk kimdir, adalet partisinde, doğru yol partisinde eski cb süleyman demirel in ardından gelen isimdir, cb vekilliği ve meclis başkanlığı yapmıştır.
 
Ama bundan daha vahim bir isim var ki o da necmettin erbakan, youtube da erdoğan hakkında bir konuşmaları var, hepsi zehir zemberek, siyonistliğinden, israil yanlılığından, bop eşbaşkanlığından, yerden yere vuruyor erdoğanı, unutulmaz, unutulmaz. https://youtu.be/DfQmL0UPHwg ve https://youtu.be/9zg-6abHeoM Yine bilmeyenler için necmettin erbakan msp, milli selamet partisinin başkanıdır ve erdoğanın piridir, öncüsüdür.
 
***Dün kuru börülce salatası yaptım, içinde gluten olmayan ne varsa pişirmeye çalışıyorum, çiftçi marka diye aldım, yeni, değişik diye, yaylaymış, elime alınca bakasım geldi menşeine, madagaskarmış, vay anasını, ne gittik, ne gördük, ne gideceğimiz, ne göreceğimiz var ama mahsulünü yiyoruz, o da bir şeref, haritada yerini sorsalar onu bile bilmem, bir çizgi filmi var, madagaskar bilmem nesi, bak onu biliyorum, ama o da tam değil, mutfaktaki diğerlerine bakıp geldikleri yerleri yazayım, çiftçi, yayla kuru börülce, madagaskar, çiftçi, yayla maş fasulyesi, özbekistan, yayla chia tohumu, keten tohumu ve karabuğdayın üstünde menşei yazması gereken yerde yazmıyor, boş bırakılmış, birkaç gündür gdo lu ekmek bahsi var haberlerde, ne yediğimiz belli ne içtiğimiz, benim paramı benim milletimin çiftçisi kazanacağına madagaskar, özbekistan çiftçisi kazanıyor, niye, bu mu millilik, millilik dedikleri, o gelen ürünlerin gdo lu olup olmadığı denetleniyor mu acaba, son günlerde yine bir haber vardı, şeker pancarı yasaklandı diye, bizi iyice mısır şurubuna gark edecekler, soner yalçın iki gündür bunun üstüne yazıyor, ilk gün mısır şurubunu yazdı, ikinci gün rokofeller in ölümü sebebiyle gdo yu, türkiye amerikadan sonra ikinci obez ülke, amerikalı sabah akşam hamburger yiyor, ondan, biz sabah akşam hamburger yemediğimize göre neden, ne yiyip içiyoruz da bu hale geldik, herkes neden hasta, herkes neden meme kanseri, o kanseri, bu kanseri, neden koreli kadınların yaşam ortalaması 90’ken bizim kadınlarımız 40 yaşında meme kanseri oluyorlar, dünya üzerinde bizim kadar hasta olan bir millet daha var mı acaba, hiç sanmıyorum, bu çıban başından kurtulmadığımız sürece, ki o çıban başı erdoğan oluyor, ne bu hastalıklar bitecek ne de dertler, satıyor bizi, canımızı, sağlığımızı, geleceğimizi, çocuklarımızın geleceğini, üç post parasına, cargill e, rockofeller a, önüne kim gelirse ona, satmış satacağı kadar zaten.
 
***Hep siyaset olmaz, magazini de es geçmeyelim, seren serengil sonunda olması gerektiği yeri bulmuş olmalı ki döküldükçe dökülüyor, 41 yaşındaymış, 20-30 yıldır eteklerinde ne biriktirdiyse dökecek anlaşılan, oradan abalıya, buradan sopalıya, bütün herkesle sıkı fıkı, hepsi babasının onu kendine emanet ettiğini söylüyor, dün de m. ali erbil söyledi bunu, büyük kızı sezinle arkadaşmış seren, sezin ve annesi gündüzleri m. ali erbilin evinde olurlar, hesaplarını eski karısı tutarmış, bir gün yine evde oturularken sevgililerinden biri geldi, ben harveye gideceğim diyerek kartı aldı, döndüğünde elinde on poşet vardı, sezinle ben ona yılan derdik, sezinin annesi bu kızı ne zaman kovacak diye merak ediyordum, m. ali den sonra bir başkasının kartlarını da kullandı dedi, m. ali erbilin yanında anlatıyor bunu, düşündüm, kim olabilir diye, aklıma gelmedi, baktım, özlem yıldız, buna en uygun profil o, hem uzun sürdü, nişanlandı ama evlenmedi, başkasının kartlarını da kullandı, ondan da ayrıldı, adam iflas etti, niye iflas ettiğini böylece anlamış olduk, iflas edinc ayrıldı, birde güzel olsa yanmayacağım, serende pot üstüne pot, ağzında bakla ıslanmıyor, sezinin annesi hesaplı olmasaymış m. ali şimdiye batarmış, m. ali yi sezinin annesi kurtarmış, büyük olasılıkla m. ali maddi krizde ve seren de bunu biliyor, serenden al haberi, biraz çocuksu, biraz saf, biraz da kurnaz, alın size seren, aklının 14 yaşında kaldığını kendisi söylüyor zaten, harveyin ankaradaki mazisi en fazla 7-8 yıl, kentpark açıldıktan sonra açılmıştı, o zaman ne zamansa, serenin bahsettiği zaman dilimi bundan on, on iki yıl öncesi, belkide daha fazla, o zaman istanbulda varmış demek ki, oldukça pahalı bir mağaza, tek parçası bin, iki bin lira, on poşetine of denecek kadar var yani, oradan 5-10 poşetle çıkmak oraya küçük bir servet ödemiş olmak demek, m. ali de demiştir içinden, şimdi olsa da o paralar yesek diye, geçmişe mazi derler, neyse, karşılığını almıştır canım, karşılıksız vermedi ya o kartları, her şeyin bir karşılığı var sonuçta, ne demişti sıfır noktasındaki kadında, bütün kadınlar orospudur ama en ucuza gideni evli olanlarıdır. Ben bu konuyu serenin m. ali nin iznini almadan açtığını sanmıyorum, mutlaka konuşulmuştur öncesinde. Buradaki asıl dram bu değil tabi, eski eşin o kartları her gelen yeni sevgiliye, eşe verişi, kartlar hep onun elindeymiş çünkü, her kadının harcı değil o iş, ben ölsem yapmam mesela, o kadınların kartı o kadının elinden alışları da diğer bir dram. Bakalım karşı cepheden, özlem yıldızdan cevap gelecek mi, verse bir dert, o kişinin kendisi olduğunu kabul etmiş olacak, vermese bin dert, içine oturacak. Geçenlerde birde birileri için oturduğu yalıyı kiraya verip müştemilatında kalacak kadar zor durumda olan yalı sahiplerini biliyorum demişti, bilmediği yok, wikiseren diyorlarmış.
 
***Her akşam haberlerde üç bir koldan evet propagandası yapılıyor, erdoğan, binali, bahçeli, biri gönlünden, ikisi zorundan, hayır propagandası yapan bir kişi var, kılıçdaroğlu, hani üçünü toplasan bir kılıçdaroğlu eder mi, etmez, adamlıkta yani, biri zaten adam değil ibneymiş, öğrenmiş olduk, ama gel de bunu saf, kör millete anlat, üçünü ayrı ayrı adamdan sayıyorlardır ellahim, daha buradan başlıyor referandum eşitsizliği.İşin garibi bahçeli ile birlikte hareket etmekten de rahatsızlık duyanlar da varmış akp de, kahvaltılardan çıkan sonuçlardan biri de bu, ne yaparsın, adam olmayan yerde denize düşen ibneye de sarılır, başka çareniz mi var, ibneye sarıldınız işte, sanki başka çareleri varmış gibi, üstelik ibne ile bile şüpheli sonucun ne olacağı..
 
Olanları açıklarsa bahçeliye ibne diyenin dili kurusun demiştim, açıklamadı, ben de ibne diyebilirim rahatlıkla, aradan kaç gün geçti, açıklasaydı, bana ne.
 
Hayırcılara göz açtırmıyor, her delikten kovuyor, hapislere atıyorlar ya, madem öyle yapmasınlar referandum, madem eşit şartlarda değiliz, eşit şartlarda hayırı savunamıyoruz, cebren ve hile ile bizi bastırmaya cüret edebiliyorlar, referanduma gitmek yerine darbe yapıp ülkeye el koyduklarını açıklasınlar, sıkıysa, bizde ne yapıp ne yapmadıklarını tam olarak bilelim, adını koyalım, yaptıkları şeyin ne olduğunun adını koysunlar darbe yaptık diyerek, bizde kılıcımızı ona göre kuşanalım, hem referanduma gidiyoruz diyip hem sivil darbe halinde yaşatmak insanları akp lilere özgü bir puştluk, orospuluk meselesi.
 
Bilal oğlan da görünmeye başladı piyasada, kılıçdaroğluna posta koyuyor aklınca, ama akıllanmış sanki, konuşmayı da öğrenmiş bayağı geçen bu süre zarfında, beğendim, tam da tahta varis olmaya layık bir adam olmuş, kendi hakkını, hukukunu koruyor kılıçdaroğlunu eleştirerek, hak, hukuk açısından o tahtın varisi o olmayacak mı, haklı çocuk, sonuna kadar arkasındayım, aslanım bilal oğlan.Her sürüngen kendine sürüngence yaşayabileceği alanlar yaratmaya çalışır, en doğal, en ilkel içgüdü ile yapılır bu, ve yapılması da doğaldır, işte bu sebepten ötürü, binaenaleyh, kutluyorum bilal oğlanı.
 
*Bu bilal kimdir, necidir, ne iş yapar, hangi sıfatla konuşuyor orada burada, sıfatı ne, cumhurbaşkanlığı ne zamandır bir aile şirketine dönüştü, ahmet necdet sezer in çocuklarını tanıyor muyuz, yüzlerini gördük mü, isimlerini duyduk mu, yooo, peki bu ne iş, cb bu şekilde ise başkanlığından Allah korusun bizi
 
***Dün akşam kanal d haberde yoldan geçenlere bir şeyler sormuşlar, cevaplayan kızın biri tam bir bahar candan taklidi, aynen onun gibi konuşuyor, tam bir geri zekalı gibi yani, biz bir tane sanıyorduk o geri zekalıyı, benzerleri türemiş, evlerine hapsolmuş insanlara o aptal programları, evlenme programlarını dayatarak ve geriye hiçbir seçenek bırakmayarak yapılan angutlaştırma uygulamasından sonra o insanların verdikleri oylar ne kadar sağlıklı ve isabetlidir acaba, bu ülkede cem yılmaz, şahan gökbakar dan daha çok seviliyor, daha çok beğeniliyor, ancak şahan gökbakarın filmleri 6 milyon gişe yaparken cem yılmazın filmleri onun kadar iş yapmıyor, bu şahan gökbakarın cem yılmazdan başarılı olduğunu mu gösterir, aynı şekilde akp nin chp den çok oy alıyor olması onun daha çok sevildiğini, beğenildiğini mi gösterir, konunun bununla ne alakası var diyebilirsiniz belki ancak şahan gökbakarın filmlerine gidenler ile akp ye oy verenler aynı güruhtan gelme, beklentisi düşük, her şeye gülen, her şeye razı olan bir profil, aksini iddia eden varsa söylesin. Yine geldik çoban ile o mankenin oyu meselesine.
 
***Bu akşam erdoğanın referandum hakkındaki canlı yayını vardı kanal d de, bugün, bu akşam haberlerinde kılıçdaroğlu haberini geçerken ön yazı olarak “tek adam suçlamasını sürdürdü” yazısı kullanıldı, suçlamaymış bu yani, yine o haberde kılıçdaroğlu “tek adamla yönetilen ülkelerin battığını, freni olmayan otobüse binilmeyeceğini söyledi ve son olarak yeter söz milletin” dedi, yine bu akşamın foks haberinde ise kılıçdaroğlu “bu sistem sana ömür boyu dokunulmazlık veriyor dedi, tek adama her türlü yetki beriliyor, hiç hesap vermeden yaşayacak, yardımcılara ve bakanlara ömür boyu dokunulmazlık verilecek, ister yolsuzluk yapar isterse birini vurur, dokunulmazlığı var dedi, ayrıca eveti hiç boşu boşuna düşünmeyin, evet çıkmayacak dedi,” aynı gün, aynı haber saati, aynı kişiden bahsediliyor ama bahesdilen şeyler bambaşka, çünkü haber kanalları farklı, zihniyet farklı, düşünce farkı, kanal d erdoğan tarafından teslim alınmış bir kanal artık, kanal d kılıçdaroğlunun bu sözlerini yayınlamadı çünkü kendi haberlerinde bir önceki haberde erdoğan “diyelim ki cb nefsine yenildi, bunun hesabını millet sorar” demekteydi, erdoğanın sözlerini yalanlar nitelikte olduğu için yayınlamadılar, ve yayınlamamaları için üzerlerinde baskı var demek ki, demek ki böyle kafalarına göre kesme, kırpmalar yapıyorlar, kılıçdaroğlu nun “evet çıkmayacak” sözünü ehemmiyetsize alıp yayınlamıyorlar bile, öyle olsun, öyle madem bizde kanal d yi kesip kırparız, bu defa artık izlemiycem, son kararım, çünkü tek yanlı haber yapıyorlar, hem sunucusu olur olmaz her şeye sırıtıyor, en ciddi haberde bile sırıtıyor, niye sırıtıyorsa.
 
***Erdoğan da öyle ama en çok ta binali, oturuyor kalkıyor chp, sana ne chp den, sen yapacağın referandumu anlat, başkanlıkta neler olacağını anlat ta bilelim, bu akp, chp seçimi değil, bu bir referandum, üfürükten teyyare ile vakit dolduruyor, kafa bulandırmaya çalışıyorlar, sadede gel kardeşim, ne yapacaksın, ne yapmayacaksın onları söyle, kılıçdaroğlu akp, akp diyor mu, demiyor, neler olabileceğini anlatıyor, akp de anlatsa ya. Anlatabileceği bir şey varsa tabi.
 
***İzlemedim sırıtık sunucuyu, bir ara gözüme çarptı, yine sırıtıyordu, foxu izledim, o da çok uzatıyor hikayeyi, binali yine kılıçdaroğlunu tutturdu, kılıçdaroğlu aşağı, kılıçdaroğlu yukarı, ne istiyorsa adamdan, üç kaşıklık canı var zaten, onu da binali alacak, ben anladım ama, başka şeyi konuşacak kapasite yok, ayn şeyi konuşup konuşup duruyor, siz başka bir tez üretin madem, bence o, yoksa konuşabilecek, karşı durabilecek kapasitesi olsa erdoğan onu koyar mıydı kukla diye, var mı erdoğanda o göz, sütten ağzı yandı bir kere, bakın şimdi onların hepsi isyanlarda, karşı cephede, yarın gezmeklerdeyim, haberiniz olsun, 24 saat mola, repo, ara, tatil, ne derseniz artık, belkide 36 saat, bilemem, çus.
 
***Dün kız kıza konya yolculuğu yaptık, ben, kızım, arkadaşım, kızı, sabah 9.45 hızlı treniyle gittik, 21.40 hızlı treniyle döndük, hızlı trene binmemiştim daha önce, çok konforlu, hiç sarsıntı yok, paşa paşa gidip geliyorsunuz, hiç yorulmadan, ankara konya iki saat sürüyor, bize de gezecek epey bir zaman kaldı, yaklaşık on saat, bilmediğiniz, tanımadığınız bir şehirde kolayca gezmenin en iyi yolu toplu taşıma araçları, araba kiralayıp arabayla gezseniz yolu bilmezsiniz, şaşırır durursunuz, çile çekersiniz, en iyi yön bulma aracı yani navigasyon otobüs şoförü, garın önünden belediye otobüsleri direk mevlanaya kadar gidiyor, mevlanaya varmadan iki durak önce, mevlanaya 200-300 metre uzaklıkta alaattin tepesi var, yürüyerek gidilecek mesafede, ilk önce mevlanaya gittik, gezdik, oradan sonra ilk bulduğumuz yerde karnımzı doyurduk, fırın kebabı yedik, nasıl ankarada her yerde döner varsa konyada da fırın kebabı, yani tandır var, konyalılar ankaralılardan daha çok ağzının tadını biliyorlar demek ki, sonra kızlar tropikal kelebek bahçesine gitmek istediler, uzun bir otobüs yolculuğundan sonra, yarım saat, otobüsleri alattinden kalkıyor, ulaştık, büyük, camlı bir alanı tropikal iklime dönüştürmüşler, nemli ve sıcak, içinde geziyorsunuz, büyük bitkiler var, her yerde kelebekler uçuşuyor, üstünüzden gelip geçiyorlar, giriş on lira, öğrenci 5 lira, hafta içi yarı fiyatıymış, aman aman bir yer değil, gidilir mi, gidilir, yanınzda genç veya çocuk varsa daha çok gidilir, yine uzun bir otobüs yolculuğundan sonra alattine geri geldik, akşam olmak üzereydi, birde merama gitmek zor geldi, orada da çay bahçeleri, mesire yerleri falan varmış, ama bir otobüs yolculuğu daha yapmamız gerekecekti, gitmedik artık, geç olur, yetişemeyiz diye, alaatin tepesindeki çay bahçesinde oturduk, dondurma yedik, oradan yine mevlanaya doğru yürüdük, karnımzı doyuracak bir yeri orada bulabiliriz umuduyla, baktık mevlananın tam yakınında, alaatinden gidince yolun sonunda, konya mutfağı diye güzel bir lokanta var, orada isteyen tirit, isteyen etli ekmek, yani kıymalı pide, isteyen fırın kebabı, yani tandır yedi, hepsi birbirinden güzeldi, lokantanın karşısında cadde boyunca hediyelik eşya dükkanları var, mevlana temalı, oradan tekrar alattine gittik yürüyerek, akşam olunca geçen otobüsler azalmıştı, gar otobüsüne bindik, döndük, dönüşte konuşacak pek hal kalmamıştı, herkes önündeki tv’ye baktı, ben izlemedim, giderken iştahla kahvaltı etmiştik, dönerken verilen ekmek arası sandviçleri artık ertesi günkü kahvaltıya ayırmak durumunda kaldık, hepsini bir günde mi yiyelim;)) gluten de neymiş, kim hatırlıyor, konyada yüksek katlı bina yok gbi, 2-3 tane var, onlar da her yer dümdüz olduğu için sipsivri görünüyorlar zaten, bu sebeple her yer açık, aydınlık, gökyüzü her yerden görünüyordu, en yüksek yer alattin tepesi, o da olsa 100-200 metre yüksekliğinde, orayı bile tepeden saymışlar, her yer düzlük olunca, göz alabildiğine, ve siz de alaatin tepesinin üstünde olunca etrafta sanki başka bir şey yokmuş gibi oluyor, gökyüzü ve siz,  dünyanın en büyük dönel kavşağıymış, tepenin etrafı kavşak olmuş, koca bir yuvarlak yol, selçuklu mimarisinin izleri var şehirde, bol bol cami var, mevlana cami 1200’lerde yapılmış mesela, onun gibi pek çok cami var, birde şehirde yerleşim çok güzel, camilerin önleri açık alanlar, oturacak yerler var, git saatlerce otur, güneşin altında bitlerini ayıkla, oyalan, çene çal, eğlen, ankarada böyle açık alanlar yok, ona imrendim, onun için asosyal olduk böyle, herkesin elinde telefon, o gerçi her yerde aynı, konya da da.
 
Dervişlik yolundaki 18. ve en son ve en zor ders tuvalet temizlemekmiş, büyüklenmekten, böbürlenmekten temizlenmek için, demek ki biz kadınlar en son ve en zor dersten başlamışız hayata, bütün kadınlar birer ermiş, birer derviş mertebesinde bu durumda, ne böbürlenmemiz kalmış ne de büyüklenmemiz hayat karşısında, olduğu gibi görünüp göründüğü gibi olanlardan olmuşuz, içi, dışı bir.
 
Mevlevilikte en önemli yer mutfakmış, hem yemekler pişer hem de dersler işlenirmiş, hamdım, piştim, yandım, mutfağı çağrıştırıyor zaten, bizim de ömrümüz mutfaklarda geçti, hamdolsun, bir parça kuru ekmek ve su ile kırk gün çile çekerlermiş, çenelerinin altına destekledikleri çubuk düşene kadar uyuklarlarmış, uykuya geçtikleri anda düşermiş zaten, bilmeden, farkında olmadan mevlevi dergahlarından mı geçmişim, hem de kırk gün değil, yıllar yılı, ben hep diyorum zaten Allahın sevdiği kulları bizleriz diye.
 
Sırada eskişehir var, istanbul bile olabilir, ama o günü birlik olmaz, 4 saatmiş ankara istanbul hızlı tren, bir günde istanbulun neresini gezicen, aman, gitmem, orada trafik çilesi çok, yaşanacak yer değil, ankaranın dört bir çevresi bile olabilir, ama oralara hızlı tren yok tabi, o yüzden olmayabilir de, kala kala elde eskişehir kaldı, yine aynı takım gideriz artık, birlikte çok eğlendik, kızlar da yakınlaştı, arkadaş oldular, aralarında 9 yaş var ama kızım onunla arkadaşlık edebilecek olgunlukta ve bilgide, ikisi de kitap okumayı, film, belgesel izlemeyi seviyorlar, kafaları çok uyuştu, bizi unuttular kitaplardan, filmlerden, belgesellerden konuşmaya dalınca, biz zaten iyi arkadaşız, 20 yıldan uzun süredir. 
 
***Konyada her yerde akp, evet propagandası var, her yerde onların büyük boy fotoları, alaattinde adım başı evet bildirisi uzatıyorlar, almadık tabi ki, hayır diyerek, Allah, din, iman, kitap üzerinden büyük bir baskı var şehirde evet için, bu açıkça görülüyor, hiç hayır çalışması, afişi yok mesela, varsa yoksa evet, minibüslerin arkasında da afişler var, erdoğanın fotosunun yanındaki yazıda ” ne yapsalar boş, göklerden gelen bir karar vardır” yazıyor, komedinin böylesi, elbette bir karar var ama bunun evet mi hayır mı olacağını biz bilemeyiz, bildiğimiz kadarıyla Allahın işine karışılmaz, ve gaibi Allahtan başkası bilmez, eğer onlara bir vahiy inmediyse tabi, ellerinden gelse Allahın tapusu da bizim diyecekler, zavallılar, eğer hayır çıkarsa, ki inşallah öyle olacak, o yazıyı arabanın kıçından alıp kendi kıçlarına takarlar herhalde, yakışır yani.
 
***Her gece, saat kaç olursa olsun, 1, 3, 5, hangi saat olursa olsun, kapıyı çalan oğluna nereden geldiğini, ne yaptığını sormadan yiyeceği şeyi ve miktarını sorup ısınmaya bırakarak gidip yattığın, tekrardan tam uykuya geçmek üzere iken yine sana bir şey sormak için sessizce anne diye seslenen oğluna uykuyla uyanıklık arası yüreğinden koparak annem diye cevap vermektir bazen hayat, bazen kafa dağınıklığını, korunaksızlığını, bir üstüne başına dikkat edip üşümekten, üşütmekten bile korunmayı beceremediğini görüp Allahım sen oğluma kaldıramayacağı dert verme demektir sevmek, 23 yaşında koca bir adam olsa dahi, sevmek, koşulsuz sevmek nedir bilir misin, sadece var olduğu için, varlığı için sevmek, sevgini yere göğe sığdıramamak, şükürler olsun, bazende sen aradan çekildikten sonra birebir muhatap oldukları için bir çocuğunun ortak görüşleri olarak “çekilir gibi değil, sen iyi dayanmışsın” dediklerini duymaktır hayat.
 
***İstanbullu gelin iyi gidiyor, performansında bir düşme yok, özcan deniz uymadı demiştim, şimdi biraz açıldı, birazda hayatının rolü olduğu için, yani çapkınlık, çok yabancılık çekmiyor role, fazilet hanım ve kızlarının senaryo sorunu var, senaryoda dengesizlik, eşitsizlik, aykırılıklar var, birazda abartılı bir senaryo, insanlar olduklarından, olabileceklerinden çok daha fazla muhteris gösterilmişler, senaryo iyi olmadığında ne yapsan boş, gece iş anlaşması olarak çağrılan kız başka bir şeye dönüşüyor, ilişki için çağrılmışa çevriliyor, bu kocaman bir hata, bu yanlış anlaşılma değil hata, senaryo hatası, görmezden gelecek değilim, yoksa diziye emek verilmiş, ama yazık olmuş, bir bölüm daha izler öyle karar veririm izleyip izlemeyeceğime, dün akşam kara yazıya benimle birlikte biraz göz atan oğlum çok karamsar buldu, göstersinler ki daha çok artsın bağnazlık, yobazlık dedi, gerçekte de yaşanıyor ama dedim, onun gerçekliğinden çok uzak bu gerçeklikler tabi, oysa bana hiç uzak değil, kuşak farkı, sıralı konuşmaktan öte bir niteliğe haiz olmayan, her dizisinde aynı yüzü, aynı mimiği kullanan, dümdüz, sıradan bir kişiyi bir sezonda birden fazla diziye başrol yapmak bize özgü bir seçim biçimi olmalı, istanbul piyasasında insan kıtlığı mı başladı da her dizide sıradanlıktan öte bir özelliği olmayan bir kişi, adı zeynep çamcı imiş, bir o diziden bu diziye kopyala yapıştır yapılıp duruluyor? Bir önceki dizisi seviyor sevmiyor 12 şubatta bitmiş, 28 martta yeniden baş rol, bir dur, bir nefeslen, bir soluklan, para bir yere kaçmıyor ya, şimdi kazandığını harca, seneye kazan, kıtlıktan çıkmadın ya, seneye de kazanırsın, madem sende bu potansiyel var, bizimde gözlerimiz dinlensin, ki ben önceki dizisini seyretmediğim halde bana fazla geliyor, gelip geçerken görmüşüm, seyredenlere hayda hayda, insanın biraz saygısı olacak seyirciye, demek ki yok, kanalların ayrı olsaı tv lerin de ayrı olduğunu getirmiyor, hepsi Türk tv lerinde izlenebiliyor, bunun da farkında değil galiba, bana sevmeyi anlattan oyuncular da var kara yazıda, o da bu sezon oynadı ancak onlar başrol olmadıkları için bu kadar batmadılar gözüme. İzlemem bir daha, gözümü yordu o kızın varlığı, ayrıca karamsarlığın bu kadarını da sevmiyorum.
 
Hayatta çilenin, kötülüğün sonu, sınırı yok elbette, ancak bu var diye hep gözümüze gözümüze sokulmalı mı, örnek verecek olursak 6 milyon dolarlık bebek, film iyi, asla kötü değil, ama gel gör ki yürek parçalayıcı, her yürek o acıyı kaldırabilir mi, ne kadar kaldırır, dün izledi kızım, bende boş bulundum, izlemesine mani olmadım, o kadarını unutmuşum, acıtıcı olduğunu, dünden beri yüzünden düşen bin parça, yazık değil mi o akan gözünün yaşına, yaşatılan acının bile bir sınırı olmalı, acı, acı, nereye kadar, karabiber kutusu da dolu ağzına kadar ama hepsini tabağımın üstüne basmıyorum, azar azar kullanıyorum, onun gibi. 
 
***tv ler siyasi reklam işgalinde, evet, hayır derken şimdi de Türkiye reklamı çıktı, Türkiyeyle iş ilişkisi olan yabancı iş adamlarını Türkiye hakkında konuşturmuşlar, öv beni yapmışlar, 7 ülkede yayınlanıyormuş bu reklam, amerika ve avrupadır tabi, sen önce yerlere düşür prestijini, sonra toparlamak için reklam koy, buna derler akp kafası. Abuk subuk konuşup durmaya devam ediyor, avrupayla hırtlaşıp duruyor, ne alıp veremediği varsa, dam üstünde saksağan, tam üstüne kazmayı, deliliği sınırları aştı, ele güne nazi diye diye adı naziye çıktı, bütün dünyaya rezil rüsva etti hepimizi, “böyle devam ederse hiçbir avrupalı huzurla, güvenle sokağa çıkamaz” demesi üzerine bir alman sol partili kadın “bunu bir terörist söylüyor” demiş ve Erdoğan’ın ülke dışında ‘azınlıklar yaratarak’, daha sonra bu azınlıklar üzerinden kendi şiddet, jeopolitik ve şantaj politikasını kurmaya çalıştığını söylemiş, kadın haklı, bize de yapmaya çalıştığı bu değil mi zaten, gözümüzü korkutarak bizi sindirmek.
 
Referandum meselesinden sonra başladı bu büyük avrupa düşmanlığı, ki evet oyları artsın, suni kriz, avrupa ile danışıklı dövüş yapıyorlar, avrupa da ateşi körüklüyor ki evet çıksın ve türkiye yi istedikleri gibi ellerinde oynatabilsinler, bu kozu da denemesine rağmen anket sonuçları istediği gibi olmayan, hesapları tutmayan erdoğan taktik değiştirdi, düşmanlık geliştirerek bir sonuca varamayacağını anlayınca işi sevimsizlikten sevimliliğe dökmeye başladı, şirinlik yapmaya başladı, ibreyi evete çevirelim demiş geçen gün, ibrenin hayırda olduğunu biliyor demek ki, hayırcıların çadırına gitmiş, hayırcılardan evet oyu çıkarmaya niyetli anlaşılan, işte o biraz zor, hayırcılardaki direnci kıramayacağını o da biliyordur ama şansını deniyor demek ki, işi dilenciliğe kadar döktü anlayacağınız. Bir sevinlilikten diğer sevimliliğe koşuyor aslanım, dün de güzellik uzmanlarının cihaz kullanabilme kararnamesini onayladı, güzellik uzmanlarıyla birlikte, kendi karıları, e para onlarda, kazan kaldırmış olmalı güzellik uzmanlarının durumu için, yoksa beni çok alakadar eden bir mesele değil, biz kimsenin hayat biçimine karışmadık ta dedi, göze girecek, tövbe-i istiğfar getiriyor yaptıkları için, kimse unutmadı yaptıklarını, kadıköy vapurundaki kadın mıdır, kız mıdır larını, başörtülü bacılarını.
 
Sonar anketi yüzde 49 evet, yüzde 50 hayır çıkmış, ben bu farkın çok daha fazla olacağını düşünüyor, umuyorum.
 
***bbc ali ağaoğlunun evinde çekim yapmış, iki genç kız bikinilerle güneşleniyorlar, iki de kadın çantası var koltukta, bbc çalışanı bu çantalar sizin mi diye soruyor, olmadığını bilerek, ali ağaoğlu bu çantaları kullananlar benim diyor, ağaoğlunun bu ağalığını gören bütün erkekler benim neyim eksik havasına giriyor, ki pek çoğu ali ağaoğlundan daha yakışıklıdır eminim, karıları çoğaltma yoluna gidiyorlar, evlilikler çatırdıyor, ağaoğlundaki para da onlarda olmadığı için sonunda dımdızlak ortada kalıyorlar, rüyalar gerçek olsa, ağaoğlu erkeklerin kanına girip durma, kadınlar her şekilde, bir şekilde yaşamasını becerirler de olan onlara, erkeklere oluyor. Yeri gelir bir kadın beş kadının yerini tutar da, beş kadın biraraya gelip bir kadının yerini tutamaz, beş kadına bakmak ta her yiğidin harcı değil, herkes ali ağaoğlu değil, yazık oluyor erkeklere ali ağaoğlu, kendine çeki düzen ver biraz, görmemişliğin kuyusundan mı çıktın, ya da bu kadar göz önünde yaşama yaşadıklarını, milletin gözüne soka soka millette kafa, göz bırakmadın.
 
Kızını evlendirdin daha yeni, kırk gün kırk gece düğün yaptın, kızına nasıl bir dünya vaad ediyorsun, senin eski karılarına, sevgililerine bıraktığın gibi bir dünya mı, damadın da tıpkı senin yaptıklarını mı yapsın kızına, bunun için mi evlendirdin kızını, bu mu kızın için beklediğin gelecek, madem ki bu yaşam biçimini onaylıyorsun kızını da verseydin kendin gibi bir yavşağa, insanların ayarları ile oynama. Arada aşk olur, sevgi olur anlarım, veya öyle bir yanılsama olur, veya bir olur, iki olur, sadece meta üzerinden yürüyen bir ilişki, ilişkiler zinciri üzerine kurulu dünyası, hal böyle olunca bu söylediklerimi de hak eder.
 
***67 ölü, şehit, sayısı belli olmayan yaralı, gazi ile fırat kalkanı bitti, bizim askerimizin temizlediği alana amerika ve rusya ve ypg bir güzel yerleşti, hadi size güle güle dediler, amerika ve rusyanın ve ypg nin teşrifatçılığını, temizlikçiliğini yaptık yani, akp tarafından yönetilen türkiyeye de bu yakışır zaten. Yapılan temizliği denetlemeye de amerikan dışişleri bakanı geldi, halkbank müdürünün yakalanmasının üstüne gelişiyle anlaşılan o ki gözüm üstünüzde diyor trump, ahmet takanın yazdığına göre yunan kışkırtıp duruyormuş adalarla, maden çıkartıyormuş bizim adalarda, bizimkilerde tık yok, vay başımıza gelenler. Vatanım sensin yeniden başlıyor anlaşılan.
 
***El yazısı kaldırılmış, arapça yazıya geçişi kolaylaştıracaklardı akıllarınca, olmadı, bundan başka ne nedenş olabilir ki el yazısına geri dönüşün, arapça yazıya geçişi rüyalarında göreceklerini ancak anlayabilmiş olmalılar, on yıldır her okula başlayan çocuğa çile çektirdiler, ben de kızımla birlikte çektim o çileyi, el yazısı yazarken zorlanmaktan sol el damarları fırlamıştı yavrumun, kızım solak, 6 yaşında çocuğa, çocuklara işkence uyguladılar on yıldır, kızım şimdi onuncu sınıf, oğullarımda hiç böyle bir zorluk yaşamadım çünkü o zaman el yazısı uygulaması yoktu, okulla ilgili en büyük eziyeti kızım birinci sınıftayken çektim, tabi ki asıl eziyeti kızım çekti, baktılar şikayetlerin dineceği yok geri adım attılar, biraz geç olsa da.ü, zaten sonrasında kimse kullanmıyor el yazısını, düz yazıya geçiyorlar, bu durumda ne gereği vardı ki, beyinsizler diyorum ya akp liler, boşuna değil.

Be First to Comment

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *