Bir annelerimize bakalım, bir de kendimize. Onların fedakârlığının bizde kaçta kaçı var. Çakma anneleriz biz. Fast food anneleri. Bir kap yemek pişirmenin yerine çocuklarımıza döner, hamburger, pizza yedirmeyi reva gördük. Bu bilinçle yetiştirilmedik belki o yüzden. Sıkışıp kaldık ara yerde belki o yüzden. Anne olmalısın, güzel olmalısın, bakımlı olmalısın, şık olmalısın, çalışmalısın, her şeye yetişmeli, her alanda herkesle rekabet edebilmelisin ki başarılı olabilesin. Çarkın dişlileri içinde ezildik. Yaşam amacımızdan saptık, saptırıldık. Çocuklarımızı unuttuk, unutturulduk.
Ezilen kadın rolünü reddederken erkeklere hadlerini bildireceğiz diye çocuklarımızın, kendimizin sağlığını heba etmeyelim. Akıllı ve uyanık olup hem haklarımıza sahip çıkalım hem de hayatlarımızı akılcı sürdürelim.
Çocuklarımız iyi, doğru beslenmedikleri, gerekli vitamin ve mineralleri alamadıkları için genç nüfusta kellik oranı artmış. Abur cuburla, dışarıdan yenen basmakalıp yiyeceklerle nereye kadar? Un var, yağ var, şeker var, helva kavuran yok! Kuru fasulyenin, nohutun, Bulgur pilavının, yeşil mercimekli yoğurt çorbasının suyu mu çıktı? Biz bunlarla büyümedik mi? Çocuğumuza onun bunun mıncıkladığı ekmek arası etleri yedirdiğimizde annelerimizden daha mı iyi anne oluyoruz? Annelerimiz kadar anne olalım yeter!
Mutfağa girelim kadınlar! Bizim yerimiz, hepimizin, kadınların ve erkeklerin yeri orası. Herkes yemek yemeye mecbursa eğer ki mecbur, herkes girmeli mutfağa. Hiç kimsenin ayrıcalığı yok bu konuda. Kim demiş sadece kadınlar yemek yapar diye? Yemeği kadınlar yapıyorsa neden bütün aşçılar erkek?
İş yapabilen iki kolu ve bir boğazı olan her yaratık yapabilmeli yemek. Böyle şeyin tembelliği mi olur? Yaşamamız yememize bağlı iken yemek yapmamak, yapamamak, yapmayı bilmemek, becerememek, ne demek? Bu nasıl bir saçmalık? Kimsenin böyle bir lüksü yok, olmamalı. Hayatını bir başkasının eline bağlamak da ne demek? Hiç kimse bu denli aciz olmamalı. O el yok olursa ne olur? Başka bir ele muhtaç olursun. Ne kadar ayıp bu denli birilerine bağımlı olmak!
İnsan her koşul altında hayatını sürdürme yetisine sahip olmalı. Hayatı sürdürebilmenin baş koşulu ise yemek yemek, yani yemek yapmak olduğuna göre! Ben bir insanın ‘yemek yapmayı bilmiyorum’ demesini akıldışı olarak karşılıyorum.
Çocuklarımız bile, yapabildikleri oranda yapsınlar yapılması gerekeni. Herkes bilsin ki bu bir sorumluluk, insanın kendi varlığının sorumluluğu. Ve bir kişinin üstüne atıldığında bütün sorumluluk bir kişi, bir kişinin yapabileceği kadarını yapar. Ola ki bir gün bıkar, yapmak istemeyebilir, zor gelir, tadı tuzu kalmaz yenen yemeğin. Gün olur, kolayına kaçar, üstünkörü geçer. O da etten kemikten. Oysa iki elin sesi var. Boğaz sizin boğazınız! Neden bırakacaksınız ki yapmaktan bıkmış birinin eline? Erkek olun, kadın olun, çocuk olun, yemek yapın ve afiyetle yiyin.
Bazı aile biçimleri var ki, maddi birikimlerini çocuklarının ve kendilerinin beslenmesini çok daha önünde tutuyorlar. Makarna ve çorba ile çocuğunun protein aldığını düşünüyorsan nafile! Vücudun yapı taşı protein. Protein yerine konulmadıkça o çocuğun gelişimi tamamlanmaz ve eksik kalır. Sonuç, kısa boylu insanlar. Garip bir milletiz biz. Ev almayı çocuğundan ve kendinden önemli sayacak bizden başka ?aptal? bir millet düşünemiyorum. Etrafımızda hep bu tür insanlar görmeye alışkınız, garip bile gelmiyor artık bize. Milletçe boy kısalığımızın nedeninin bu ?tutumluluğumuz? olduğunu düşünüyorum.
Genetik falan hikaye. Genetiktense iyi beslenen yeni neslin boyları bizden neden uzun? Dağılan Rusya?dan ülkemize gelen Ruslar bize göre daha zor koşullardan geliyor olmalarına rağmen bizden çok daha uzunlardı. Nedeni hayatlarında beslenmeyi birinci plana koymalarıdır. Aç ayıyı oynatmaya çalışıyoruz milletçe.
Birde bulamayan kesim var. Sözüm kesinlikle onlara değil. Ama yinede kuru fasulyenin kilosu iki kalıp çikolata fiyatına. Çikolatanın kime ne faydası olmuş? Köpek yese kör oluyor, dozu fazla kaçarsa köpek ölüyor. İnsandaki etkileri ne belli değil. Akılcı bir alışverişle çok daha verimli olunabilir çocuklar için. Çözüm bilinçli tüketim, bilinçli tüketici. Salam, sosis, sucuk yerine et, balık, tavuk ve bakliyatı, beyaz peynir yerine lor peynirini, çayın, şekerin yerine kahvaltıda sütü koymak, abur cuburu, sigarayı, içkiyi, gazlı içecekleri tamamen hayatından çıkarmak gibi ekonomik önlemler alınabilir.
Çocuğunun süt parasından kısıp içkiye, sigaraya para veren öyle çok insan var ki! Ne yazık ki! Bir bardak süt 50 kuruş, bir diş dolgusu 50 ila 150 lira arasında değişiyor. Bedava olanını yaptırırsanız zaten bir işe yaramıyor, ağrısı, sızısı bitmiyor. Süt içmek çok daha ekonomik! Büyük, küçük herkes içmeli. Çayın kimseye bir faydası yok.
Diğer bir etken, çalışan anneler ve çalışan annelerin anlayışsız, sorumsuz ve bencil kocaları. Kadın çocukta yapar kariyerde ama ancak bu kadar yapar. Kadında erkek kadar etten, tırnaktan yapılmış, robot değil! İşte yapılan işten yorulunabiliyorda evde yapılan işten yorulunmuyor mu? Vakit bulamayabiliyor, yorulabiliyor ve kolayına kaçıyor, ne denebilir ki! Yerden göğe kadar haklı. Sonuç abur cuburla, hazır yemeklerle beslenen yine az gelişmiş veya obez çocuklar.
Kellik konusunda stresinde etkili olabileceğini söyledi bunu açıklayan doktor. Geçen sömestr karne gününde genel bir tuvalette bir kadının çocuğunu dövdüğüne şahit oldum. İnanılmazdı. Kadın almış içeri çocuğu bir yandan bağırıyor, bir yandan hırpalıyordu çocuğu. ?Bu karnenin hali ne, ben sana zayıf getirmeyeceksin demedim mi? vs. vs. Kapıya vurdum, defalarca uyardım, hışmından ben bile nasibimi aldım. Durduramıyordu kendini kadın. Neden sonra çıktıklarında bir baktım çocuk sandığım annesinden uzun boylu bir kızcağız. Saç, baş darmadağın olmuş, gözünde yaşlar. ?Beni rezil ettin.? Dedi çıkıp giderken. ?Rezil olmana ne hacet, sen zaten rezilsin? dedim içimden, daha fazla hışmına uğramamak için.
Süslü püslü kokana. Ne oldum delisi. Üç kuruş para görmüş, onu da kuaförlerde harcıyor besbelli. Eminim bir jeepe biniyordur. Kızı da büyük olasılıkla özel okuldadır. Ne desin konken arkadaşlarına, nasıl izah etsin kızının başarısızlığını. Havası düşer, dersleri iyi olsa hava atmak varken. Açsın kendi eski karnelerine baksın önce bir. Bütün sene aklın neredeydi, gidip sorsaydın okuluna bir kez. Karne günü mü aklın başına geldi? Manyak kadın. Sinirlerimi alt üst etti.
Ne yapıyoruz biz? Kendi elimizle kendi kuyularımızı mı kazıyoruz? Özene, bezene, sevine, sevine dünyaya getirdiğimiz çocuklarımızın canına mı kastediyoruz göz göre, göre? Ders adına, başarı adına, hırs adına, tatminsizlik adına. Kendi tatminsizliklerimizin acısını çocuklarımızdan mı çıkarıyoruz? O çocuk kim? Onu ilk kez kucağına aldığında ona böyle davranmayı mı planlamıştın? Kendimize gelelim hanımlar, beyler! Onlar bizim çocuklarımız ve onları mutlu etmek için getirdik dünyaya.
Be First to Comment