Günlük 2f Haziran’14
***Ne iyi oldu şu ODTÜ yolu; (istediği kadar Osmanlı padişahlarının adlarını koysunlar; o yol bizim için ODTÜ yolu; bitmiştir; hiç aklımda bile değil o yazan isimler); semtler bir anda birbirine yaklaştı; keşke çok daha önce yapılsaymış; Eskişehir yolu, bilkent, çayyolu artık şehre eskisinden çok daha yakın. Semtlerin birbirine olan uzaklık, yakınlık; mesafeler kavramı değişmiş; eskisine göre yarı yarıya daha yakın; belki daha da fazla; çünkü trafiğe, ışığa takılma diye bir şey yok; dümdüz gidiyorsunuz; kesişme, yol boyu ışık yok.
Real?e gittim bugün; pazarcılarla uğraşmaktan sıkıldım; oranın müşteri profili biraz daha paralı; şehre göre; et reyonu, sebze reyonu, ekmek reyonu dolu; pasta, tatlı reyonu bomboş; bir kişi bile yoktu; hatta öyle ki başında çalışan bile yok; stand bomboştu; oysa diğer marketlerde pasta, tatlı reyonları oldukça ilgi görüyor; hatta beğendiklerde dolunayda pasta, tatlıda %50 indirim oluyor; izdiham oluyor o kısımda; kocatepe, çukurambar, balgat, ayrancı beğendiklerde bu böyle; hepsinin devamlı müşterisiyim; bilfiil; realde etteki alışveriş hacmine bakılırsa; ki oldukça fazla satış vardı; yani diğer marketlerle karşılaştırıldığında; tatlı, pasta satışının kat kat fazla olması gerekirken tam aksi bir görüntü var; bu demek oluyor ki para kendiyle beraber bilinci de getiriyor; bilinçli tüketimi yani.
Gerçi tek başına paraya da bağlanamaz bu; her şeyin başı eğitim; Bilkent?te eğitimin beşiği; beşiklerinden biri; Ankara için. Seneye bir Bilkentli daha olacak çocuklarımdan; artık garanti; ilk sınav sonucuna göre yani; azıcık öveyim bende; öyle değil mi!
O yol benden çok oğluma yaradı elbette; şu an Bilkent?te okuyan oğluma; her gün; sabah akşam o yolun yolcusu ne de olsa; çok rahat etti. Eskiden minimum yarım saat olan o yol şimdi standart 15 dakika; fazladan hız yaparsanız dahada az; o yoldan geçen her insanın her geçişinde hayatına en az 15 dakika daha katılmış oldu; daha ne olsun!
Bi 100?le gidecek olursa; ki gidiyor; bi 100?le yakalanacak olursa demeliyim; bunun para karşılığı 350 lira; daha çok olmadı 350 liralık cezayı yiyeli; doğukent bulvarında yemişti; ?o yola da radar koyacaklar diye tırsıyorum? diyor; başına geleceğinde farkında;))) Ama asıl beter olan eskişehir yolu, bilkent arası olan yol; hız sınırı 50; olur mu demeyin; öyle; 55’in üstünde yakalanırsanız karşılığı yine 350 lira; Allah herkese sabır versin; bu devlete de akıl.
Real’deki insanların çok daha süssüz ve sade oluşları da kızımın dikkatini çekmiş; ?günlük giysilerle veya eşofmanlarla gelmişlerdi? dedi; ben onun kadar dikkatli olamıyorum artık; onun hafızası ve algısı benden daha güçlü elbette; yaşı itibarıyla.
Real pazardan çok daha ucuz ve elbette malı çok daha iyi; çürük, çarık doldurulacak diye bir endişeniz yok en azından; gördüğünüzü alıyorsunuz; eve gelince bir sürpriz beklemiyor sizi; bu benim için bu ara büyük lüks; yaptığım yemekleri dökmekten bir hal oldum şu son günlerde; hep pazarcıların yüzünden.
Meyve, sebze deyip geçmemeli artık; Bodrum?da, Afyon?da ünlü, pahalı oteller detoks programları uyguluyor; taze sıkılmış sebze suları içiriyorlarmış müşterilerine; hatta Bodrum?daki otel çim suyunun çimini kendi yetiştiriyormuş; sebze suyu ile ağırlanan 5 yıldızlı otel müşterileri;))) otel epeyce kâr ediyor olmalı. Epey olmuş reale gitmeyeli; yanından geçsem bile markete girmemişim; yıllar olmuş yani; ne nerededir unutmuşum; zaten yerleri de değişmiş; bilmediğim bir yerde en iyi yapılacak şey insanları gözlemektir; onlar benden daha iyi biliyorlardır mutlaka diyerek; adamın biri taneli ekmek aldı; bende aldığım ekmeği bırakıp yerine onu aldım; oldukça iyi ve etkili bir ekmek; sindirim için; bir zamanlar alıyormuşumdur mutlaka ama şimdi onu hatırlamam imkansız.
Bu ara Antep ve Maraş yemekleri vardı Mutfağım?da; onları deniyorum; bol bol nohutlu tarifler; ve sumak ekşili; G. Doğu Anadolu ve yemek akdeniz sayfalarında yazdım; farklı mutfakların yemeklerini pişirmek hoşuma gidiyor; Mutfağım sezonu bitirmiş bu hafta; yemek tarifi yazmaya ara vermek demek bu benim için;)))
***Real’den aldığım tavuk; organik tavuk kokuyordu; ertesi gün götürüp iade ettim; 40 liralık tavuğu iade almak pek hoşlarına gitmedi; alışverişi bitirdikten sonra; en son çıkarken alacakmışım eti, tavuğu; öyle akıl verdiler; hayatımda ilk kez tavuk aldığımı sanıyor olmalılar; ortalık sıcak bile değil; bir saatte bozulacak tavuk zaten bozuk tavuktur; yenmez; yemezler. beğendiklerde asla böyle bir şey olmaz; çünkü beğendik sınırlı sayıda alır organik tavuğu; biterse müşterisine bitti der; çünkü geri iadesi yok organik tavuğun; üretici geri almıyor; tüketicide iade ederse zarar marketten çıkıyor; oysa real müşterisine yok dememek için bol sayıda alıyor organik tavuğu ve elinde kalınca bunlar oluyor; pişireceğim gün; aldığımın ertesi günü 1 gün kalmıştı tarihinin geçmesine; alırken bakmamışım tarihine; 6’sı akşamı aldım; ertesi gün pişirmek için; son kullanma tarihi 8’iymiş; hata bende.
Eti de çok taze değil.
***Miss Turkey dördüncüsünün birinci, birincisinin ikinci; üçüncü ve dördüncüsünün ise hiç olmaması gerekirmiş; hadi hiçbir işi beceremiyoruz; güzel kızlarda mı yetiştiremiyoruz; nedir bu işin kerameti!
***Bugün haziranın 4?ü; havada hala bir düzelme, iyileşme kıpırtısı yok; ortalık buz gibi; ara ara güneş yüzünü gösterdi şimdiye dek ancak şöyle bir ?ısındık? dahi diyemedik; yağmıyor, yağdığında ise bir anda dolu olarak yağıyor; felaket gibi; Ankara, İstanbul hep öyle; her yer öyle; İstanbul?da 2 gün önce deniz ve sel aynı seviyeye ulaşmıştı; arabalar denizle aynı seviyede seyrediyordu; daha doğru bir anlatımla arabalar ve gemiler aynı seviyede seyrediyordu; yine iyi; bir ölüm, sürüklenme falan olmamış; hayırlar olsun inşallah.
Böyle bir kuraklık, bir dolu derken kayısıdaki rekolte her zaman 150 binken bu yıl 5 bin bekleniyormuş; kuru kayısının fiyatı şimdiden 10 liradan 60 liraya yükselmiş; kimin cebine giriyor o elli lira belli değil; üreticinin cebine girmediği kesin; ?her sene yemiştik kayısıyı; bu senede yemeyiveririz olur biter? ancak bir kayısı ile sınırlı değil bu durum; fındıkta da aynı durum söz konusu; başka ürünlerde de; Allah?tan hayırlısı. Gerçi şimdiye kadar pazara, manava yansımadı bu durum; şimdiye kadarki mevsim meyve ve sebzelerinde bir eksiklik yaşamadık hamdolsun.
***?Ünlü şair ve radyocu hayatını kaybetti? başlığını görünce baktım habere; tanıdık biri değil; ancak doğum yılı 1967; yani benden 1 yaş küçük; meme kanseriymiş; kadın; yaş -50+ sınırına dayandığında sıranın kimde olduğu, olacağı hiç belli değil; Allah rahmet eylesin; şair ve şarkı sözü yazarı olduğuna göre gönlü zengin bir kadınmış; toprağı bol olsun.
Eskiden ölüm yaşlılar içindi; şimdi 45+ olduğunda tehlike başlıyor; üstelik o 45+ ların bir çoğunun kendi anne babası yaşıyorken gerçekleşiyor ölümler; içine bırakıldığımız aşırı kimyasal ve stres denizi etkisini gösteriyor olmalı.
Benimde içinde bulunduğum o kuşağa kayıp kuşak deniyormuş; adı da X kuşağı mı; Y kuşağı mı neymiş; 12 eylül sonrasında hayata başlayanların kuşağı yani; 12 eylülün yapıldığı 80 yılında ben liseye başladım; 83 yılında da üniversiteye; 80 öncesi yaşanan azgınlığın bütün ceremesi bizlerden çıkarıldı; her türlü baskıya biz maruz bırakıldık; o yüzden kayıp kuşakmış adımız; gerçekten de o baskının altında olan bizlerden çok hür düşünceli beyinler yetişmedi; bizden önceki beyinler çok daha gelişkin bizlerden; beyin olarak tanıdıklarımla karşılaştırdığımda görüyorum bunu; biz öğretmenlerimizin bir adım ötesine geçemedik; akıl olarak üstüne çıkamadık; o zamanki ezilmişliğimiz üstümüze yapıştı kaldı sanki. Sadece ezilmişlikte değil; toplum olarak bir çökkünlük yaşandı sonuç olarak; bu ev, aile hayatlarına da yansıdı; kopuşlar, zorluklar yaşandı; bunların hepsinin etkisi en çok bizim üzerimize oldu; bir 12 eylül diyerek geçmemeli; insanlar üzerinde çok büyük etkileri oldu; sosyolojik, psikolojik boyutta; işte be nedenledir ki bizden bir önceki kuşak olan 12 eylül öncesi kuşakta ölümler çok erken yaşta görülüyor; bizde de; bizim kuşakta bile ölüm elemeleri başladı sayılır; henüz ellinin altında olmamıza rağmen; başın kopsun Kenan Evren; ocaklara ateş düşürdün; öyle bir ateşe düş ki bir daha ilelebet çıkama.
Şimdi yaşadığımız çok farklıymış gibi konuşuyorum bende; şimdi her şey çok iyi sanki; o zaman askeri cunta vardı; şimdi de dini cunta; yine geldik bir 12 eylül dönemine; çok farkı yok.
***İstanbul?un yağmazsa 50, bilemedin 60 günlük suyu kalmış; yani ağustosa kadar.
***Bundan 10 yıl önce; 17 yaşındayken çektiği kötü kızlar filminde bir içim su güzelliğindeki Lyndsay Lohan?ın şimdiki hali ve görüntüsü içler acısı bir durum; sadece 27 yaşında ama fotoğrafları hiç öyle demiyor; 40?lık kadın gibi duruyor; en son 2011?de film yapmış; evde tek başına’nın sevimli çocuk yıldızı; şimdi 33 yaşında olan Maculay Culkin şimdi inanılmaz görünüyor; kelimelerle anlatılır gibi değil; berbat ötesi; en son 2011?de film yapmış; bu haliyle olsa olsa bir ayyaşı, müptelayı canlandırabilir; her ikisininde bu hale düşmelerine sebep içki ve uyuşturucu; veya başka bir anlatımla çocuk yaşta sahip oldukları para ve şöhret; o yaşta çocuğa o kadar para yüklemek ehliyetsiz birine araba kullandırmakla eşdeğer; gider ilk gördüğü yere toslar; öylede olmuş; Amy Winehouse, Whitney Houston son yıllarda dünya müziğinin uyuşturucu kurbanları; aklımda kalanlar bunlar.
Gel gelelim bizdeki izdüşümlerine; uyuşturucu var mı bilemiyoruz ama Nejat İşler?in aylarca hastanede içki yüzünden yattığını biliyoruz; 42 yaşında; daha öncede uyuşturucu sebebiyle hapis yatan şarkıcı Deniz Seki?ye 6.5 yıl daha hapis cezası onanmış; avrupa yakasının oyuncusu Engin Günaydın bugüne ait haberde verdiği ifadede ?Çok stresli bir mesleğim olduğu için ve uyumak için esrar kullanıyordum? demiş; aynı soruşturma kapsamında olanların isimleri şöyle; şarkıcılar Mehmet Erdem, Koray Candemir, Barış Güney, Cihan Güçlü; yönetmenler Uluç Bayraktar, Mehmet Can Karcı; oyuncular Kenan İmirzalıoğlu, Engin Günaydın, Sarp Apak, Ersin Korkut, Gökçe Özyol, Murat Yıldırım, Eray Özbal, Cemil Büyükdöğerli, Duygu Yetiş, Kağan Razgırat, Onur Buldu, Şahin Irmak, Murat Eken ve Erdem Baş. Yine bu topluluktan biri evindeki hassas teraziyi pasta, hamur işleri için kullandığını söylemiş; aynı savunmayı eylül 2013?te Köksal Engür de yapmıştı; ?Uyuşturucu ticareti yapmadım. Uyuşturucu kullanıcısıyım. Esrar ve marihuana kullanırım. Teraziyi mutfak için almıştım. Teraziyi aldığım esrarın miktarını anlamak için kullandığım oluyordu? diyerek; TCK?ya göre uyuşturucuda asıl suç; ve tabi ki ceza; içicilikten çok satıcılıkta; Deniz Seki?nin cezasının bu kadar uzamasının nedeni de o; telefonda birine ?uyuşturucuyu şu kadar sat? demiş olmasıymış.
7-8 adet büyük boy kasanın; para dolu ayakkabı kutularının delil sayılmadığı; üstünün örtüldüğü bir ülkede bundan böyle hiç kimse evindeki bir eşyadan dolayı hüküm giyemez; giyerse bir muadili; karşılığı var.
Para insana hem dost hem düşman; seçim size kalmış.
***239 yolcusu ile kayıplara karışan Malezya uçağından hala ses, seda yok; 3 ay olmuş; 8 martta kaybolmuş; artık adını anan bile kalmadı; bütün dünya ülkeleri seferber oldular ve bulamadılar; ilginç; ufolar yukarı mı çekti acaba; bu asırda; bunca teknolojiye rağmen dünya yüzeyinde bulunamadığına göre başka olasılık gelmiyor aklıma;)))
Çabuk unutuyoruz ya her şeyi; unutulanları hatırlamaya çalışıyorum. Böyle çok şey çıkıyor karşıma; ?aaa; artık bu da yok? diyorum içimden. Geçen gün bir filmde rast geldi mesela; eski bir filmdi; çocuğun kulağı kızarıktı; biz büyürken ara sıra kulağımız kızarırdı; durup dururken; neden olduğunu da bilmezdik; şimdi yok; kimsenin kulağı kızarmıyor artık. Puro vardı; havana purosu; Küba purosu; şimdi artık sadece eski filmlerde var; pipo vardı; entel piposu; bir garip kokulu; görmeyeli çok oldu. Ne çok şeyi terk ettik; kullanmayı bıraktık bu kısacık süreçte; büyük boy ütüler vardı mesela; üstten basmalı; bir ara moda oldu; alan aldı; alanın elinde kaldı; çok elektrik yaktığı için kimse kullanamadı; artık satılmıyor sanırım. Yine aklıma gelen olursa yazarım.
***?Ben hayatım boyunca öyle cesaretli biri olmaya çalıştım; bazen öyle rüyalar görürüm; bilmiyorum rüyanın anlamı nedir ama; böyle kendimi boşluğa bıraktığım; birinin yapması lazım; o yapmıyor, bu yapmıyor; olmuyor; bizim insanımız neyin içinde yaşadığını biraz olsun bilmeli, fark etmeli diye ben sadece küçücük bir iz bırakmak istedim; ama bu genişletilebilir; bunun üstünden gidilebilir; daha büyük çalışmalara kaynak olabilir; başkaları da bunu yapmak isteyecektir mutlaka?; Boğaziçi Üniversitesi; Türk dili ve edebiyatı bölümü öğretim üyesi Dr. Elif Uluğ; öteki gündem programı.
Bu ne alaka diye düşünebilirsiniz; bu sözleri kendimle içselleştirdim; o yüzden yazdım; varsayın ki ben söylemişim onları;))) Kendimle ilgili olarak elbette. ama gerçekten o rüyaları bende çok gördüm; birde sınıfta kalma rüyası; yıllarca kabusum oldu; bütün dersleri vermişim; rüyada yani; Türk dili ve inkılap tarihi derslerinden kalmışım; yıllarca korku içinde uyandım; nasıl içime yer etmişse kör olasıca; neyse ki epey oldu görmeyeli. Programın içeriği de ilgi çekiciydi benim için; öyle gizli kapaklı işler ilgimi çeker;))))
Barbunya ve bezelye ayıklama süresinde programda bitti;))) Bugün menüde barbunya ve bezelye var yani;)))) İnsanlar niye yer, içerler de yiyip içtiklerinden hiç bahsetmezler; bende bunu anlamam; sanki robotuz da yağla besleniyoruz; ya da yemek yemek ayıp bir şeymiş gibi; hepimiz yaşıyoruz işte; yiyip içiyoruz.
Yiyip içmek diyince aklıma geldi; Cengiz Semercioğlu demiş ki “cam şişe suyun litresi 1 lira”; rakının litresi 1 liradan çok daha fazla ama içen içene; fark eder mi? Bizim evde haftada 20 litreden fazla tüketiliyor su; tam olarak bilmiyorum ama en azı bu; 4 adet 5 litrelik su şişeleri gidip geliyor; bana fark etmiyor da Cengiz Semercioğlu’na mı fark etmiş? Hürriyet maaşları mı kıstı ne;))) Giden para suya gitsin; ne olacak!
Bu arada yazısında pınar sudan değilde damla sudan bahsetmiş; sanki cam şişe sadece damla suda varmış gibi; bilinen en kötü su damla su; şişede olsa ne yazar, olmasa ne yazar; Hürriyet maaşını azalttığı için çaktırmadan damla su reklamı mı yapıyor köşesinde; reklamın iyisi kötüsü olmaz; ama para vereni, vermeyeni olur.
Üşenmedim; açıp baktım; 1 litre rakı 70-80 liraymış; sudan ucuz diyemeyeceğim.
***Bugün öğleden sonra kızılırmak sokaktaydım; önümde 10-15 araba birikti; baktım en öndeki araba motor kapağını açmış uğraşıyor; yağmurdan durdu sandım; 1 saat önce fena halde yağmura yakalanmıştık kızımla çünkü; yarım saatten fazla mahsur kaldık; yağmurdan dolayı; neyse; arabayı kenara çektiler; bizde geçtik; geçerken arabanın motorundan kedi sesi geldiğini duydum; onun için durmuşmuş araba; feryat figan ediyordu kedi; sürücünün yerinde olmak istemezdim doğrusu; kim olmak ister ki!
Kızım “arabaların altı kaplı; kapalı olmalı” dedi; bas bas bağıran kedi için içi yanarken; haklı. Geçenlerde yine tam oradan geçerken bir kedi fırladı önümden; zor durdum; hiç bir canlıyı öldüreceğim için bu kadar korkmamıştım; ilk kez başıma geldi; orada bol kedi var sanırım.
Mithatpaşa caddesi ile meşrutiyet caddesinin kesiştiği yerden yürüyerek geçtim; heyula gibi bir yaya üst geçidi var orada; demirden; iyi hurda olur ondan; bir kişi bile geçmiyor üstünden; yıllardır orada duruyor; ne işe yarıyor Allah aşkına; 2-3 kat kadar yüksek; altından ne geçeceğini düşünüp o kadar yüksek yapmışlar anlamadım; kim o kadar merdiveni çıkarda karşıya geçer; aklını mı yitirmiş; birde altında yayanın yürüyeceği yer kalmamış; merdiven ayaklarından dolayı; bir an önce kaldırsalar da yayalar rahat etse; onun bir altındaki yaya geçidi de aynı biçimdeydi; üstünden 1 kişi geçmiyor; yoksada yaya yolunu işgal ediyor; belediye yayalara iyilik yaptığını sanmış ama hata etmiş; Sakarya caddesi, Selanik caddesini çiçekçiler işgal etmiş; yayıldıkça yayılmışlar oraya; yayalara yürüyecek yer kalmamış; kenarlardaki dükkanlar da olabildiğince öne çıkmış; alan daraldıkça daralmış; hiç mi düzen, tertibat sağlayan bir birim yok orada; açık pazara dönüşmüş orası; her yer satıcı dolu; bir garip olmuş Kızılay; bir insanların rahatça dolaştığı orası vardı; o da işgal altında artık; Kızılay’dan bugünkü notlar böyle.
Be First to Comment