Press "Enter" to skip to content

günlük 4y eylül-ekim’19

***Facebookta bir yazı gördüm, ekmeği, şekeri yeren, demek ki artık serbest dolaşıma girmiş bu konu bayağı, bence burada asıl mesele olan hep dediğim gibi ekmek değil, asıl mesele olan ŞEKER, ekmek dediğimiz beyaz ekmek değil tabi, normal ekmek olacak, bunun dışında ikinci bela kahve, üçüncü bela çay, her üçünün de bizi tahammülsüz, sinirli, agresif yapma gücü var, ve hatta deli kategorisine sokmayı bile başarabilirler çok rahatlıkla, her üçü de, o pislikleri yiyp içmeyin, bizi şekerle aptallaştırıyorlar, aptal olmak isteyen, delirmek isteyen şeker yesin, bunların hepsi birer biyolojik silah, ve direkt midemize doğrultulmuş durumdalar..

Eğer şeker yerseniz, şekeriniz yüksek olursa neler olur kısaca bir geçelim, bilgilerimiz tazelensin, dil ucunda yara olur sürekli, gözlerinizde kızarık damarlar olur, burnunuzda sümük olmaz ama balgamınız bol olur, sürekli gazlı ve şişkin olursunuz, karnınız şişer yani, kıllanma olur, cilt kurur, çabuk heyecanlanırsınız, en ufak bir olayda, sıradan bir kişiyle sıradan bir konuşmada dahi yüreğiniz ağzınıza gelecekmiş gibi heyecan duyarsınız, şeker, çay, kahve ile ilişiği olanlar saldırgan yapıdadırlar, kendilerine öfke, kin, ve nefretlerini kanalize edecekleri, kusacakları alanlar, mecralar yani kişiler seçerler o yolla içlerindeki pisliği boşaltma yoluna giderler.hayali düşmanlar yaratır ve onlarla savaşırlar kendilerince, çabuk sinirlenirsiniz, vücudunuz öfkeye açık olur, moral iniş ve çıkışlarını çok sık yaşarsınız, yani psikolojik çökkünlük, hiç sebepsiz yere, hatta o kadar ki bu içinden çıkılmaz bir hal alınca abuk subuk yollarla kendinizi yükseltme yoluna gidebilirsiniz, geçen gün arkadaşım bana reenkarnasyon toplantısına gideceğini, ruhsal iniş çıkışlar, çöküşler yaşadığını, bu toplantıya 600 lira vereceğini söyleyince tepkimin ne olduğunu tahmin etmeniz çokta zor olmamıştır sanırım, öncelikle kahveden, çaydan, şekerden uzak durmasını, eğer bunları yaptıktan sonra da bu çökkünlüklere bir çare bulamıyorsa istediği yere gidebileceğini söyledim ona, büyük olasılıkla dinlemiştir sözümü, sonrasında yine gördüm zaten, dinlemiş, hepimiz bu durumdayız, istisnasız, delirmenin tam da eşiğinde, ve çıldırmamak için yapabileceğimiz tek şey var, şekerden, kahveden, çaydan uzak durmak, sadece kendimiz değil çocuklarımız da elbette, hatta öncelik onların bu konuda, çünkü onlar geleceğimiz bizim.

Çok şeker yiyenlerde astigmat görülme sıklığı yüksektir, bu kendi gözlemlerimden bir çıkarım, ve astigmat sayısında bir patlama yaşanıyor günümüzde.

Kan tahlillerini ele alalım mesela, trigliserid ve ürik asit, ve elbette kan şekeri tahlilleri direkt olarak şekerle ilgili olan tahlillerdir, üre, kreatinin bönrek fonksiyonları ile ilgilidirler ve tabi dolyısıyla tuzla, kolesteroller iyi ve kötü yağlarla ilgilidirler, o üç beyazdan burada geriye kalan, hiç bahsi geçmeyen ne, ekmek, yani un, ekmek için de şekerdir, vücutta şekere dönüşür deniyor ancak bir basit şekerin şekere dönüşü ile aynı hızda olamaz bir kere, peki neden otur kalk bütün doktorlar gluten, gluten diye konuşuyorlar bu durumda, tabi ki bizleri şaşırtmak ve hedefi yanıltmak için.

***Bugün kızılay demirtepede, ankaranın göbeğinde, bir lokantanın önünden geçerken gözüme takıldı, içerde sadece siyahi insanlar var, biraz daha dikkatli bakınca çalışanların da siyahi olduklarını gördüm, kafamı kaldırıp bakınca tabelasında somali lokantası yazıyordu, hemen karşısında yine bir arap-afrika yemekleri diye tabelası olan bir lokanta daha vardı, bu işin somali cephesi, suriye cephesi ne halde Allah bilir, onları renkleriyle ayırt etme gibi bir şansımız yok tabi, taka tuka taka tuka diye konuştuklarında anlayabiliyoruz ancak, sanırsın bu ülke onların babalarının çiftliği, durmak yok yola devam ediyorlar gördüğümüz gibi, bizi daha çok bitirmek için.

***Şu geçtiğimiz son bir hafta içinde ahmet davutoğlu şu iki seçim arası bombaların patladığı dönem için konuşursam insan içine çıkamazlar dedi ve sonrasında bunu bahçeli için söylediğini söyledi, birinci söylediği doğruydu da, ki bunu herkes konuştu, söyledi o zaman da, bombaların akp, yani erdoğan tarafından patlatıldığını, ikinci söylediği ise koca bir yalan, bunun üzerine akp davutoğlunu akp den ihraç etme kararı aldı, bu sözlerin sonucu sadece bahçeliye dokunuyor olsa böyle bir karar alınır mıydı, tabi ki alınmazdı, bu demek oluyor ki o bombaları erdoğan patlatmış, acı gerçek hu işte.ü, herkesin bildiği ama kimsenin söyleyemediği gerçek, hdp, yani pkk bile o kadar insanlık dışı değil, yani erdoğan kadar, o aşağılık herif hepsinden beter, tez günde ölse de bir kurtulsak şundan, kazık çaktı dünyaya, ama bu ara yürürken sendeliyor biraz, ha gayret, gitti gidecek, dünya bir pislikten daha temizlenir böylece, vereceksin işkenceyi davutoğluna, bu ülke ne işkenceler, işkenceciler gördü, davutoğlunun imtiyazı ne, bak bakalım nasıl ötüyor.

***İstanbulun suyu çıktı ciddi anlamda, bundan bir iki hafta önce bir telefon tamircisinin kafası gözü yarılmıştı telefonu bedava tamir etmedi diye, yine bir kaç gün önce yine bir telefon tamircisine saldırmışlar şarjı çaldı iddiasıyla, yine kafa göz gitmiş, dün de beyoğlunda üç gence gece vakti gaspçılar saldırmış, para istemişler, vermeyince bıçaklamışlar, biri ölmüş, yeni mezun makine mühendisiymiş çocuk, 23 yaşında, bu saldırganların milliyetleri hakkında hiç bilgi verilmiyor haberde, suriyelilerdir, veya başka bir pislik millet, afgan, somali, it mi eksik sokakta, eskiden böyle haber mi duyardık bu sıklıkta, ortalık oldu pislik yuvası, pislik başının sayesinde, o ana baba erdoğan o köpekleri vatan toprağına soksun da çocuğunu öldürsünler diye mi büyütmüş, emek vermiş, inşallah kendi çoluğuna çocuğuna da nasip olur bu saldırılar da nasıl bir acı olduğunu anlar, o pislikleri başımıza sardı pisliğin başı.

**”Çocuklarımızın maalesef büyük bir çoğunluğu hasta, gençlerimizin de çoğunluğu hasta, 12 yaşındaki çocuklara bugün antidepresan veriliyor, çocuklara yanlış besin verildiği zaman çocukların hücreleri, beyni çalışmıyor, hiperaktif oluyorlar, bu sefer öğretmen çocuğunuz çok sinirli, psikiyatriste götürün diyor, ayıptır, günahtır, bunun sebebi yanlış beslenme, aklımızı başımıza almamızın zamanı geldi, çocuklar şekerli gazlı içecekleri içtikleri ve yine şekerli hazır, paketlenmiş gıdaları yedikleri zaman hiperaktif oluyorlar, şeker çocuklar için zehirdir, şekerli gazlı içecekler çocuklar için zehirdir, ekmekler de vücutta şekere döndüğü için aynı etkiyi yapar, çocukların vücutları şekeri kaldırmıyor, köy yumurtasını çocukların mutlaka tüketmesi lazım, senelerce bizi yağdan korkuttular, yağ olmasa beyin çalışmaz, beynimiz çalışmasın diye bizi yağsız bıraktılar uzun lafın kısası, şekeri yüklediler, unu yüklediler, tahıl yedin mi koyun gibi oluruz, koyun gibi de güdülürüz.” doktor canan karatay.

şeker aptal eder….yani revani, güllaç, aşure, muhallebi, kazandibi, sütlaç, çikolata, şeker, dondurma, helva, pasta, baklava, şöbiyet, künefe, cola, gazoz, hazır meyve suları, şekerli çay, şekerli kahve ve ve diğer diğer şu an aklıma gelmeyen tatlı ve şekerli türevleri, onlar yiyecek değil, onlar zehir.

***”vücut ağırlığı artışının önlenmesinde yüksek enerjili gıdaların tüketimi azaltılmalıdır.” bu da yeni şekerli reklem altı yazımız, şu şerit şeklinde geçenlerden, iyi yolda ilerliyoruz bayağı, yalnız okul kantinlerinde okul yiyeceği logosu diye bir uygulama yapılacakmış, o yapılmamış, kantincilerin isteği üzerine elbette,can kantincilerin canı değil ya, kantincilerin can parası da oradan geliyor, kendilerine göre tabi.

***Geçen bir tarif bakmak için yazdığım yemek tariflerine bakayım dedim, iki tarif gördüm, beğendim, boşuna yazmamışım demek ki, epey oldu, tariflerimdeki bütün şekerlileri sildim, bana şekerli tarif vermek yakışmaz, yani bundan böyle, o iki tarifi yazacağım, pratik ve lezzeliler, ister kahvaltı ister başka bir öğün için, tarif 1, iki, üç salatalık rendelenir, az yeşil soğan doğranır, iki laşık yoğurtla karıştırılırlar, siz tarifin kolaylığına bakmayın, lezzetleri güzel, tarif 2, iki üç sarımsak ezilir, sarımsağın dışa kabuğunu sıyırıp bıçak ucu ile tek tek üst kısımlarına batırarak elinizle döndürdüğünüzde, bütün halindeyken, kabuklarından sıyrılıp çıkıyorlar, anlatabilmişimdir umarım, anlayamadıysanız internette videlarını gördüm, ben de oradan gördüm yani, ezilmiş sarımsak, pul biber yağda az pişirilir, domates eklenip pişirilir, ister öylece yiyin isterseniz yumurta kırıp çok dağıtmadan pişirin, hadi bir tarif daha, onun da hatırı kalmasın, bunu da videoda gördüm, yuvarlak patlıcanların küçükleri seçilir, yıkanır, saplarının uzun kısımları kesilir, sap kısmı kesilmes, fırın tepsisine konur, 180′ de yumuşayana kadar pişirilir, soyulmaz, sap kısmı kesilmez, öylece konur, çıkınca uzunlamasına yarıdan bölünür, iç kısmı oyulur, çekirdekliyse ayıklanır, oyulan kısım doğranır, 1 soğan doğranıp yağda az pişirilir, patlıcanın içi konur, pişirilir, rendelenmiş kaşar konur, altı kapatılır, bir veya iki çırpılmış yumurta konur, patlıcanlara doldurulur, üstlerine azıcık un alanir, fırında pişirilir, karnıyarığın patlıcanının da bu şekilde hazırlarsanız kızartma yapmamış olursunuz, ben hiç kızartma yapmam.

***Kaldık üç aptalın eline, biri vurmuş, biri pişirmiş, biri hani bana demiş, bir indiriyorlar, bir çıkarıyorlar faizleri, kendileri ne yaptıklarını biliyorlar mı acaba, bilseler zaten bir indirip bir çıkarmazlar, o gün sabahla öğleden sonra arasındaki fark otuz bin lirada dört bin lira oynuyor, kim kazanıyor kim kaybediyor Allah biliyor, ancak bizim de bildiğimiz bir şey varsa o da kumarda hep kumarhanenin kazandığıdır, bizim kumarhanenin iyi kazandığıdır, bir tanesi 80 milyon olan dört adet mersedes almazlardı yoksa.

onun dört arabası var, güzel mi güzel, tanesi 80 milyon, binmek nasip olmasın inşallah.

biri kendine biri emineye biri bilale biri de sümeyyeye olmalı, bildiğin hanedan oldular, hepsi ailecek bir arabaya doluşsalar olmaz mıydı, hiç tasarruf nedir bilmiyorlar galiba.

Bu işin şakası tabi, biri ankara, biri istanbul, biri okluk, dördüncüsü de yedek olarak alınmış olmalı, ben ayağımı 80 milyonluk arabadan başkasına değdirmem diyor olmalı adamım.

***Eskişehirde genç bir kadın evinde bir afganlı tarafından öldürüldü bu hafta, telefonunu da gasp ettiği için yakalnmış, dün de yine bir adanada suriyeli izdihamı vardı, erkek çocuğuna taciz yüzünden, tozu dumana katmış adanalılar, suriyelilerin iş yerlerini basmış, eşyalarını yağmalayıp yakmışlar, olaylar büyük boyutlara varmış, her yer pislikle çalkalanıyor, başı kopsun onları bu ülkeye sokanın.

***Bugün alacaatlı çağdaş mağazasında bir baktım abdüllatif şener dibimde bitti, mangal kömürü aldı yanımda, çabalarınızı takdirle izliyoruz dedim, teşekkür edip elimi sıktı, düşmanımın düşmanı dostumdur, ona karşı olan herkes benim dostumdur, yeter ki ona karşı olsun, gerçi o belayı başımıza saranlar da onlardı.

Sarımsak bakıyordum markette, uzun uzun bakmış olmalıyım ki kadının biri kilosu 29 lira olunca anca bakıyoruz, birer ikişer alabiliyoruz diyince ben de bir araba da seksen milyon ama dedim, piyasalar boktan bir durumda şu an, meteliğe kurşun atıyorlar, nereden biliyorum, anlatayım, dondurucu aldım, kış hazırlığı zamanı benim için, menemen mi melemen mi diyorlar ya, işte ondan, hiç öyle kapakmış, kavanozmuş uğraşamam, atarım dondurucuya olur biter, piyasada kapak ta kalmamış zaten, sarımsağa uzun uzun bakışım da o yüzden, ankamal bosch ta baktığımda satıcı yüz lira peşinat verin, gerisini sonra tamamlarsınız diye ısrar üzerine ısrar etti, dün cepa bosch tan aldım, alana kadar olanı anlatayım, eskiden her giren müşteriye pervane olan adamlar şimdilerde giren çıkanı umursamaz olmuşlar çünkü satışlar sıfır noktasında, yani mağazaya girenle ilgilenmez olmuşlar, zaten giren çıkan da yok, ama satış gerçekleşince bir zil takıp oynamadıkları kaldı, toplu sebze alırken de sorup durdu marketçiler, ne yapacaksın bu kadar diye, ilk defa bu yıl almıyorum sonuçta, hiç böyle sordukları olmamıştı, alan yok demek ki, insanlar kışlık hazırlığını bile yapmaz olmuşlar demek ki, yapıyorlarsa da bunun için pazardan falan alıyor olmalılar ki gittiğim her marketçi pek sevindi, dünya çok değişecek bu gidişle, bildiğimiz dünya bambaşka bir dünyaya dönüşecek, yine beğendiğim bir ayakkabı markasının çalışanı diğer ayakkabı firmalarının çöken ekonomi sebebiyle kaliteyi düşürdüğünü söyledi, gerçekten de öyle, piyasada alınıp ayağa giyilecek kalitede ayakkabı bulmak oldukça zorlaştı, bir hengamedir yaşanıyor ya Allah sonumuzu hayıretsin.

***Anlamıyorllar diyor dünkü haberde çocuklar için, okuduklarını anlamıyorlarmış çocuklar, onca şekerle bu çok normal, çocuklar anlamıyor da büyükler daha mı iyi durumda, onlar da anlamıyorlar, anlıyor olsalar zalim istanbulu, kardeş çocuklarını izlemezler ve ikinci sezona uzamazdı bu diziler, uzadığına göre büyükler de anlamıyorlar, herkesteki şelerli beyin, bir sen bir ben değil, herkes, ne konu var o iki dizide ne de başka bir şey, nesini izliyorlar hiç anlamam, boş boş, mal mal bakıyorlar demek ki.

***Kafamı aydınlık ve dinç tutmak için işime gelen herkesi okuyorum, hepsini sentezliyor ve öyle bakıyorum dünyaya, kendi akıl selametim açısından, selamet diyince çağrışım yaptı şimdi bana, bugün can ataklı yazmış, nazlı ılıcak iki buçuk yıldır hapisteymiş fetö yüzünden ve erdoğana mektup yazmış kurtar beni bu kuyudan diye, vay anasını, geçmişi hatırlıyorum da şimdi, hayat bayağı bayağı uzun bir yol, milli selamet partisinin baş savunucusu tercüman gazetesinin sahibinin karısı ve gazeteci nazlı ılıcak, kemal ılıcak öldü kurtuldu, nazlı ılıcak ın vah haline, o duruma düşeceğine git bok kuyusuna düş ondan iyidir, hepsinin yanlış yolda olduğunu anladıkları günler de gelecek inşallah, abdülltif şener bir nebze olsun anlamış olmalı, abdüllatif şener de ben de eski halimizle olsak el sıkışabilir miydik, asla, beterin beteri bizi beterden beter etti.

ümit zileli yazmıştı geçen gün, ibiş vergisi başlıklı bir yazı, her şeyden vergi alındığına dair, son olarak ta arabada sigara içmeye ceza kesmeye başlamışlar, iki üç gündür söyleniyordu haberde, dün polis uygulamaya geçmiş ve ceza kesmeye başlamış bile, 153 lira, hi öyle uyarı, bir kez, iki kez yok, direkt ceza, para çok lazım anlaşılan, hazret şöyle açıkladı bu sigara cezası meselesini, parantez araları bana ait, (fahrettin altunla (kafa patlatıyorduk daha nereden para bulabiliriz, nereden ceza kesebiliriz diye) arabayla giderken bir baba gördük arabasında sigara içiyordu ve arabada çocuk vardı, bla, bla, bla, (işte bu dedik ikimiz aynı anda, yoksa fahrettin mi demişti, fahrettin demiştir, yoksa kimsenin adını durduk yere anmak gibi bir adeti yoktur hazretin, fahrettin altunun fikrini çok beğenmiş olmalı ondan, erdoğan mı demişti şu sözü yoksa, para para para.

***Epeydir uğrayamadım buraya, günlerden 6 ekim olmuş, pek yazmamışım bu ay, ekimi de buradan devam edeyim bari, çokça yazılacak bir şey de yok aslında, neler oldu bu aralar, istanbullular Allahın sevgili kulları olmalı ki daha yüksek bir şiddetle değil de 5.8’le bir deprem atlattılar, bu sayede hasar alabilecek, yani daha büyük bir şiddette depremde enkaz yığınına dönüşebilecek binalar saptanmış oldu, buna da şükür, eğer ki ilk etapta gelen 5.8 yerine şiddetli bir deprem olsa o binalar çok kişiye mezar olurdu, bu sayede olamayacaklar, o taksimde öldürülen genç mühendisin anne babası çıktılar haberde, orta halli sıradan insanlar, nasıl yıkılmış, darbe almışlar oğullarının ölümünden, bu hallerinden açıkça belli, bütün hayalleri, yetişkin çocukları alınmış ellerinden, bir var bir yok gibi, iki it yüzünden, idam çıkacaksa eğer bu iki it için çıksın ve geri kaldırılsın ki ibreti alem olsun, pislikler, bugünkü haberde vardı, ankarada 12 yaşında bir erkek çocuğu 2,5 aylık kardeşini camdan aşağı atmış, düşünün ki iki evladınız var ve biri diğerini öldürmüş, ölen ölmüş ölmesine de bundan sonrasında yaşam o geride kalanlar için çok zor geçecek olmalı, ne oluyor bu çocuklara, çocuklarımıza, yine o yaşlarda bir suriyeli erkek çocuğu mezarlık kapısında kendini öldürmüş, okulda dışlandığı için denince okulda araştırma yapılmış bu konuda, suriyelinin ölüsü de kıymetli dirisi de, bir bizim çocuklarımızın kıymeti yok, sen misin suriyeliye yan bakan, iyi valla, sigara vergisini bir günde beş bin kişiye kesmişler, uzun günün karı, iyi akıl bence de, sıcak para, sıcaaak sıcaaak, cep yakıyor, ne bozuluyorlar ama ceza kesilenler, bir küfretmedikleri kalıyor, suratlarından düşen bin parça oluyor bir anda, haberde gördüm, akp oyları takır takır eriyor kesilen her cezada, bir günde eksi beş bin bu demektir ki, heh heh heh, kendi kazdıkları kuyuya kendileri düşüyor, Allah cezalarını verecek, cb için seçilme şartını 50+1’den 40+1’e düşürmek gibi bir düşünce geçti kafasından ama sonra vaz geçti ya yemedi ya da daha da madara olmaktan korktu ancak oyları iyicene düşmüş anlaşılan, çareler aradığına göre, beter olsunlar, korkunun ecele faydası yok, bugünlük benden bu kadar, hadi eyvallah.

***O gün, bir önceki paragrafı yazdığım gün sayfayı kapadım ve elim kendiliğinden ıpad deki game center logosuna gitti, açtığımda o kardeşini öldüren çocuğun haklı sebepleri çıktı karşıma, haklı değilse de onu haklı kılan, bir dolu ölüm içeriği olan oyun var, siz hiç çizgi filmlerde ölümü, ölümle yaşanan hüznü görüyor musunuz, yok, atlıyorlar, zıplıyorlar ama ölmüyorlar, sanalla gerçeği karıştırıyorlar çocuklar, ortada bir suçlu aranacaksa bu bizleriz.

nebahat çehre vardı dün magazinde, çok hoş bir kadın, görüntüsüyle beraber kişiliğiyle, cana karataydan özür diledi yapılan karşılaştırma için, hiç üstüne vazife değilken, ellili yaşlarından beri, 25 yıldır yalnızmış, yılmaz güneyle evlenmiş birinin bir başkasıyla birlikte olması zor olmalı, gerçi ev halini bilemeyiz tabi yılmaz güneyin, o da erkek sonuçta.

Hayır mı şer mi bilmem ama dün suriye tarafı bombalanmaya başladı, ve bombalanan yerler burnumuzun dibi mesafesinde, gözle görünebilecek kadar yakınlar, hayır olur inşallah.

***Ayşem kahvaltı hazırlamıyormuş, gömleklerini de ütülemiyormuş kıraçın, yapmaz yapmaz, zorunda mı, doğalığında, yani doğuştan hizmetçi olarak gördükleri için kadınları, hizmetçi diyince aklıma geldi şimdi, bu gece bir rüya gördüm, ilginç ötesi bir rüya, iyi rüyalar söylenmez derler ama hadi anlatayım, olacak iş değil nasıl olsa, bundan 30 yıl sonra olmuş olur mu, olabilir aslında, otuz yıl önce olmayan pek çok şey var şimdi hayatlarımızda, inşallah olur ayrıca, aç tavuk kendini darı ambarında sanırmış, hani fena mı olurdu hiç iş yapmadan. yorulmadan yaşasak, bundan böyle, ki gidişat öyle görünüyor, birini hayatıma almazsam eğer bilin ki bu bir kişinin dahi işini üstlenmemek istediğim içindir, iş yapmak ve ben bir o kadar içiiçe ve bir o kadar ayrı dünyalardayız, kimsenin bir tane mendilini dahi katlamak istemiyorum bu mümkün olduğu müddetçe, kesin ve net, bu hayattan anladığım en önemli şey şu, eşekliğin sonu yok, sen eşek olmayı seçtiğin sürece, o güzelim rüyayı böldük bak şimdi, iki, üç mutfaklı, mutfak önemli tabi, insanın ömrünün çoğu mutfakta geçiyor, yani en azından benimki öyle, koskocaman bir ev, barımsı tezgahlar var ve tezgahlarda insansı robotlar sürekli yaptıkları yiyecek, içecekleri ikram ediyorlar, ama her şey ne kadar gerçek ve net inanamazsınız, bir film sahnesinden çok çok daha ayrıntılı ve gerçekçi görüntüler var rüyamda, insan beyni inanılmaz bir aygıt, robotun biri evin herhangi bir bölümüne elindeki ekrandan bakmak için giriş izni istiyor, bende veriyorum, ama bir yandan da kendi kendime bunu kötü amaçla alıyor olabilir, dikkatli olmalıyım diyorum, yapay zeka ne de olsa, yapay mapay sonuçta zeka, henüz gerçeğinin sırlarına erememişken birde yapayları çıkacak başımıza, robotların yaptıkları yiyeceklerin şekersizlere dönüştürülmesine çalışıyorum, ilkelerimden rüyalarımda bile ödün vermiyorum görüyorsunuz, bütün gece sürdü herhalde bu rüya, çok hoştu, mutlu, mesut uyandım, insan beyni ne garip bir şey, bunca ayrıntı, bunca düşünülmüşlük, düşünsen, düşümmee çalışsan beceremezsin böyle bir şeyi düşünmeyi.

Gelelim suriye meselesine, orada pkk ya ilişemiyor, ışidle uğraşıyormuşuz, pkk için mi temizliyoruz acaba o alanı gelip pkk kolayca yerleşsin diye, aklımda cevapsız sorular.

***Bu sezon magazin olarak müge ile gülşeni, kadın programı olarak derya baykalı, dizi olaraksa yasak elmayı izliyorum, iki iddialı dizi daha başlıyor, biri sevgili geçmiş, bu cuma başlıyor, diğeri halit ergenç, aslı enverin oynadıkları bir dizi, daha kanalı belli değilmiş, kadın programsız olmaz, lisede matematik öğretmenim bilgi unutulur, bilgiyi daima tazelemek lazım derdi hiç unutmam, matematik bile bir yana bilgilerin en yücesi hayat bilgisi, hiç sonu, ucu bucağı yok hayat konusunda bilgilenmenin, dün hep attığım semizotu saplarıyla yumurta yapma fikri vardı mesela programda, iyi bir fikir oldu bu benim için, bu ara akarlara dikkat çekildi yine derya baykalda, 50 ml palmarosa yağı, ki eczanelerde bulunurmuş, ben daha bulamadım, 50 ml karanfil yağı ve 500 ml su karıştırılıp yataklar, koltuklardaki akarlar spreylenirmiş akarları yok etmek için, daha kolayı da var elbette, bütün yatak aksamını 60 derecede yıkamak veya sıcak kurutmak, bu hafta bu işle meşguldüm, bütün yatak kılıfları, yorganlar, yastıklar yıkandı, sıvı, su geçirmez alezler ve yastık kılıfları aldım ve yatakları kapladım bir güzel, sıvıyı geçirmeyen akarı da geçirmez herhalde, diye düşündüm, umarım doğrudur, hem böylece bundan böyle yastık ve yatak kılıfı yıkama dönemim sona erecek, yoksa her yıl yıkıyordum yastıkları ve yatak kılıflarını, onları yıkamak zor ve yorucu, ve tabi kurutmak, eskiden, biz çocukken annelerimiz her yaz bütün yün döşeklerini boşaltır, yıkar, güneşlendirir, geri doldururdu, boşuna değilmiş onca işlem, akarlar vücudun bağışıklığını düşürürlermiş, ben de grip oldum yine bu ara, gece saçımı kurutmadan yatıyorum hep ondan oluyor, her sene bir, iki defa banko bu iş, akılsızlıktan tabi, yatak başına ince köpük alacağım duvarla olan iletişimi, soğuğu kessin diye, gerçi yatağımın başı dış duvarlara değil iç duvara yanaşık ancak ondan bile soğuk alıyorum demek ki bu kadar sık hastalandığıma göre, benim baş zaten nanemolla, üşüdü mü tamam, çocuk genç yaşlarımda soğuk odada yatmıştım, o zamandan kalma bu miras bana, yatak başı kalın olur, odayı daraltır, o beş, on cm bile odanın kullanılabilirliğini etkiler, incecik köpükler var, geçenlerde almıştım yine başka bir yer için, dondurucu camdan ısı almasın diye kullandım, kalınlığı yarım santim, en fazla bir santimdir, ya da belki yatak başı alırım, bir bakayım kaç santimlik yer kaplıyor ona göre, evde iş biter mi, bitmiyor, geçen gün zınk diye mutfak lavabosu tıkandı, al başına iş, açtım, geri taktım, yine tıkalı, taa ana hatta girdiği yerden sonrası tıkanmış meğerse, uğraş dur, ikinci turu oğlum yaptı, o kadarı beni aşar, mutfak lavabosunu tıkanması demek evde bütün işin durmasıyla denk, ha elektirik su kesilmiş, ha lavabo tıkanmış, hatta ikisinden de çok daha beter bir durum, ama bunu anlamak için mutfak lavabonuzun tıkanmış olması ve yapılacak işlerin bekler halde olması gerek, attan düşmeyen attan düşenin halini bile.

***”Bakmayın tatlı olduğuna, şeker aslında insan vücudu için bir zehir, çok seviyor ve vazgeçemiyorsanız 21 gün sabrettiğinizde kurtulabiliyorsunuz” star haber, 16 ekim çarşamba

***Yatak başlarına bakmak için gordiona gittim, yatakları aldığım firmanın mağazası, bayisi, 1,2 ay önce kapanmış, fark etmemişim, daha geçen hafta alezleri almıştım oradan, yani gordiondan, şu işe bakın ki alezleri aldığım mağaza da kapanmış şu bir hafta içinde, avm lerde neler oluyor, hal böyle olunca cepaya gidip oradan aldım yatak başlarını, ikidebir kafayı üşütmekten iyidir yatak başı almak, banyoda küvetin yan pervazlarının altları küf olmuş, azıcık görünüyordu, pervazı bir kaldırdım her yer boydan boya küf, silikonların üstü, kireç sökücü falan demnedim kar etmedi, bauhaustan küf sökücü diye bir şey aldım, birde domestos, onlar da bir işe yaramazlarsa, yaramadılar, küveti söktürüp duşakabin kurduracağım, onunla mı uğraşacağım, şu akarlardan bahsetmiştim ya, evin nemi 50’nin altında olmalıymış ev akarları için, sefa süremesinler diye, şu an ne yaz ne kış, kapı baca çok açık değil ama kalorifer de açık değil, o yüzden şu aralar 50’nin üzerinde evde nem, evlerde dijital ısı, nem ölçer şart, yazın 37 civarıydı, kaloriferler yanınca düşer nem, birde bu ara çok çamaşır yıkandı, yataklar, balkonda kurutsam da eve serdiğim de oldu zorunluluktan, hangi birine yetsin balkon, yaz gibi değil, çabuk kurumuyor şu an, birde bela çıktı başıma, gümüş böceği, beyaz, küçük, uzunlamasına bir böcek türü, ilk defa bu evde gördüm, önceleri tuvalette, banyodaydı şimdi evin her yerinde var, nemi severmiş, okudum, nemden kurtulmam gerek, kaloriferler yanınca da azalmazsa nem bir nem atıcı araç bakacağım, şimdi değil, kaloriferlere göre, çok kuru olunca da burunlar kuruyor evde, ne çok derdim var başımda bir bilseniz, ana da ben baba da ben, gittim ya, gitmez olaydım, bir haftadır evden adımımı atmadım dışarı, hastayım zaten, evden çıkalı bir saat ya oldu ya olmadı, gordiondayken küçük oğlum aradı arabayı ne zaman getirsin diye, çıkacakmış, sonra arkadaşı gelip almış, neyse onu atlattık, cepadayken büyük oğlum aradı, anahtarı yok, kapıda kalmış, gel, ben ev bekçisiyim ya, anahtar taşımaya ne gerek var, acele acele markete git, koştur koştur eve geldim ikisi de evde, arayıp söylemek yok ama onu, yetmedi birde fırça, zaten çok erken geldin diye, olmuşuz arada şamar oğlanı, bu erkek milletine ne yapsan yaranılmıyor, küçüğü büyüğü aynı, giderken tarım bakanlığının marketine de uğradım, nasıl dolmuş kapalılarla, şimdiye kadar boştu, tayyip dokunuşu olmuş markete, hazır gitmişken birkaç tane de tarım kredinin kavrulmamış vakumlu paketteki fındıklarından iki, üç tane atıverseydi ağzına bari, bir tanesi mutlaka bozuk çıkardı nasıl olsa, üste para verip zehir yiyoruz.

***Burası artık bana keyfe keder, aklıma eserse, yazacak bir şey varsa bir bakarım, yoksa yok zaten, bakalım bugün yazacak bir şeyler var mıymış, dün yine gordionda kızımı bekledim, benim bir işim yoktu, bari biraz mağazaları gezeyim dedim, mangoya baktım, bir tane, numunelik dahi olsa pamuklu, yünlü, keten vb bir şey yok, kalmamış, daha bir iki yıl öncesine kadar ne güzel ketenler, pamuklular vardı halbuki, ipekyola, m&s, polo garage baktım, onlarda da aynı, ipekyolda kazaklar 300-500 arası ve polyester, polo garage ketenin, pamuklunun en bol bulunduğu mağazaydı, orada da hiç ama hiç kalmamış, ne giyeceksem artık, hiçbirini alıp giymem, hayatta, o gümüş böceği beni tiksindirdi galiba, evle bozdum kafayı bu ara, bütün mutfak dolaplarını boşalttım, temizledim, yeniden yerleştirdim, koltukları süpürdüm, koltuklardan ev temizliği sırasında bir evden çıkabilecek kadar toz çıktı inanmazsınız, camları, balkon kapısını daha çok açmaya çalışıyorum, böylece nem düşüyor evde, ne’sinden tiksindiysem ufacık böcekçiğin, ablaları karafatmaları apartman girişinde ters düşmüş bir şekilde kol ve bacaklarıyla ritmik cimnastik yaparken görüyorum halbuki sık sık, apartman girişinde olan şey evlerde olmaz mı, vardır tabi, onca ilaçlamaya rağmen üstelik, site yönetimi sık sık ilaçlatıyor binaları ama çözüm olmuyor demek ki, evde böcek var diye de pılı pırtıyı toplayıp göç edecek halim olmadığına göre bir orta yolunu bulacağız demek ki böceklerle birlikte yaşamanın, böceğin olmadığı yer mi var, onlar hayatta kalmak için çaba gösterecekler bizse onları yok etmek için, geçen gün reklamdaki alt yazıda kilo kontrolü için şekerden, tuzdan, yağdan uzak durun yazıyordu, sonunda şeker de demeye başlamışlar, şimdiye kadar yağ diyorlardı hep, cimrilik için ekonomik şiddet denmiş ve boşanma sebebi sayılmış, hiçbir çocuk bir aptalın, veya diğer aptalın, hatta bazen de her iki aptalın insafına bırakılmamalı, hırsların, isteklerin ne yönlere savurduğu bilinmez insanları

***Dört ay önce, temmuzda, 21 yaşında bir genç kıza şeker, adet kanaması arasındaki bağlantıyı anlatmıştım, kızın adet problemleri varmış, ağrılı geçiyormuş adetleri, hatta bunun için doktora da gitmiş ve doktor rahminin bilmem neresinde yapışıklık var, bu yüzden oluyordur demiş, kız ağrılarla yaşamaya devam etmiş, söylediklerimi ciddiye almış olmalı ki ciddi anlamda şekerden uzaklaşmış ve şimdilerde artık adet ağrıları son bulmuş, o kadar ki ablasını da zorlamış bu yönde ve o da ciddi anlamda iyileşme göstermiş, dört ay içinde hem kendinde hemde ablasında iyileşme olmuş, sadece süresi uzadı diyor adetleri için, 3,4 günden bir haftaya çıkmış, öyle oluyor gerçekten, kızımın da öyle çünkü, artık ağrısı, sancısı, kusması yok ama adet süresi uzun, bir hafta, buna verilebilecek bir formülüm yok ama ağrılı sızılı atlatmaktan kat kat iyi, iyidir uzun sürmesi bile, size çok teşekkür borçluyum bunun için dedi bana kız, bir kez daha sevdim kendimi o böyle diyince, büyüdüm, irileştim, bir elli olan boyum iki metreye yükseldi sanki bir anda, bir insana sağlığını vermekten daha büyük bir hoşnutluk meselesi yok, doktor olmalıymışım ben, bilememişim, bilememişim diyince burada o da yanlış oldu sanırım çünkü benim hiç mesleğim olmadı, ev hanımı, kih kih kih, bana teşekkürünü bunu, bu bilgiyi daha çok insanlara ulaştırarak yap dedim, çünkü ben bunu bu şekilde yapıyorum, evrenin bana gönderdiği bu bilgiyi etrafımla, veya burada, paylaşarak bir anlamda evrene, hayata teşekkürlerimi gönderiyorum, kızımı, kızımın sağlığını, ayrıca kendi sağlığımı da geri aldım bu sayede, oğlumun da, hayatlarımız baştan sona onarıldı, değişti, mutluluk katsayımız yükseldi şekerle küseli beri, dengeler oturdu, hayatın tadı değişti, bir adet bozukluğu ile sınırlı değil şekerin bizlere yansıması, ne handikapları var şekerin bir bilseniz, dünyada delilik diye bir şey varsa bilin ki bunun sebebi şekerdir, işte o kadar kesin ve net, nasıl teşekkür etmem evrene, hayatımın yanlışını gösterdi bana, ve kendimi, çocuklarımı kurtardım o illetten, şükürler olsun, ve buradan, benden bu bilgiyi alan ve hayatına katanların da böyle bir yükümlülüğü var aynı benim gibi, etrafına, ulaşabildiği herkese bu bilgiyi paylaşmak, özellikle kadın cinsine elbette, ve bu bir rica bile değil, bir zorunluluk, hatta diyebilirim ki bir emir, bunu yerine getirmeyene de hakkımı helal etmem, etmiyorum.

Bütün çocuklarda, yani yeni yetişenlerde gözlük var, ya da lens, hepsi uzağı göremiyor ve astigmat, bütün yetişkinler delilik derecesinde sinirliler, bütün yaşlılar alzaymır, yani yarı deli, bütün bunların birer tesadüf sonucu olduğunu mu sanıyorsunuz siz yoksa, hepsinin nedeni şeker.

Sadece bunlarla da sınırlı değil şekerin alanı, alabildiğine sonsuz, mesela sara, varlığını bildiğimiz ama popülasyonu hakkında bir fikrimizin olmadığı bir hastalık çeşidi, sadece yakınımızda, çok yakınımızda olursa haberdar olabiliyoruz, bir nevi delilikle eş tutulduğu için, onun dışında cüzzam gibi saklanıyor, cüzzam saklanamıyor tabi ama sara saklanabiliyor, sara saklanabilecek bir hastalık, o yüzden ne kadar yaygın olup olmadığı hakkında bir fikir yürütmem, yürütmemiz pek mümkün değil, ama oldukça yaygın olduğu muhakkak, sara aşağı yukarı benimle yaşıt, hastalığın yaşı olur mu, olur, çünkü benden büyüklerde hiç rast gelmedim saraya, yaşıtlarımda ve benden küçüklerde var, yani sara şu an kırklı, ellili yaşlarda, ne tesadüftür ki bu yaş skalası mısır şurubuyla tanışmamızla örtüşen bir tarih, kırklı yaşlarda bir yakınım var bu dertten muzdarip, ergenlikte pörtlüyor genelde bu hastalık, o da o zamandan beri çekiyor bu derdi, yaklaşık bir yıl önce uyardım, uyardım denmez, baskı kurdum üzerinde, şeker yememesine dair, geçen gün konuştum kendisiyle telefonda, uzakta yaşıyor, nöbetleri azalmış ve hafiflemiş, olacak gibi oluyor ve geçiyormuş, yakın zamanda doktora gideceğini ve doktordan ilacını azaltmasını isteyeceğini söyledi, yine yakın zamanda guatr ameliyatı da olmuştu, şekerin ilk vurduğu yer zaten tiroid hormonu, sonra östrojen, sonra göz, sonra kaslar, sinirler vs, vs, hayatınızda bir denge istiyorsanız eğer, her açıdan, şekerden uzak durun.

Karabasan, ne tesadüftür ki kadınların şeker yemeye zorlandıkları, etraf baskısı, lohusalık döneminde pörtlüyor, işte bütün bunlar sebebiyledir ki biz kadınlar elele verip birbirimizi uyaracağız, neden şeker yemediğimizi, şeker yemememizin sebebini sorana sormayana açıkça beyan edeceğiz, madem bu sistem bize şekeri dayatıp bizi ölmekten beter etmeye çalışıyor biz de daha büyük oranda ona direnç gösterip onu bertaraf edeceğiz, ben tipitip benimle kahkahalar dünyasına gelir misiniz, ağızların tadı bayram çikleti, bayram bayram bayram bayram bayram hey, onyüzmilyon baloncuk, işte bu masallara uyuttular bizleri, bizler de kandık ama artık kandıramayacaklar, madem bu devlet, bu düzen, bu sistem veya adı her neyse korumuyor, koruyamıyor bizleri, korumak bir yana ateşe atıyor, o zaman elele verip hep birlikte kurtulacağız bu ateşten.

Ne yazık, yılmaz özdil yazmış, Atatürk günde otuz fincan kahve içermiş, hangi karaciğer dayanabilir günde otuz kahveye, ne çekiyorsak beslenme cehaletimizden çekiyoruz, o gün bugündür, o kızcağız okullarda bir sürü abuk sabuk şey öğreteceklerine doğru beslenmeyi öğretsinler keşke dedi çocuklara, sizce böyle bir şeye izin verir mi amerika, kargil taş mı yesin biz şeker yemezsek.

Yine, yine sadece o da değil, bir buçuk, iki yaşına dek normal görünümde olan bebeklere her ne oluyor da otistik oluyorlar, şekerle tanıştıkları döneme mi denk geliyor yoksa otistik olmaları

Sen veya çocukların, veya yakınındaki, uzağındaki insanlar, bedenen ve/veya ruhen acılar içinde kıvranıyorlarsa bir hükmü olur mu, kalır mı cebindeki paranın, malın mülkün, vs. nin, her şeyin başı sağlık, bedenen ve ruhen, ve bunun yolu da şeker yememekten geçiyor, hayatta en büyük varlık şeker yemiyor olmak, vücudun sağlam mı, ruhsal olarak sağlam mısın, etrafındakiler de aynı şekilde sağlam mı, senden zengini yok o zaman, geçenlerde doktor yeşim erbil demişti tv de, parası olan da mutsuz olmayan da diye, bunu hepimiz biliyoruz elbette, o da tekrarlamış oldu sadece bilineni, işin sırrı şekerde, gerçekten rafine.

***Sadece bu kadar da değil’lerin sonuncusu bu olur umarım, yazın kızım bir dövüş sporuna gitmek istediğinde oğlum dövüş sporlarında ve basketbolda lezbiyenlik çok yaygın, sakın gönderme dediğine inanmayabilirdim, eğer ki kızımın hastalığı tavan yaptığında saçları kısa ve erkek ayakkabısıyla erkek kankalarıyla dolaşmamış olsaydı, şimdi hiç öyle değil, saçları uzun ve dişiliğini her haliyle kabullenmiş durumda, hatta fazlasıyla bile sayılabilir bu seferde, artık biraz şeker mi yedirsem acaba.., ve yine aynı dönem çocuk endokrinde rastladığımız erkek görünümlü bir kız kızıma benim yanımda asılmamış olsaydı eğer, ve yine, ki bu söyleyeceğim şey bana fazla geliyor, size de gelebilir ancak durumu çok daha net ortaya koymam gerek, ve yine gittiğim spor salonunda genç kadınlar, kızlar bana doğru bakışlarını mart kedisi gibi fırlatmasaydılar eğer, bundan, bu bakışların şehvet dolu olduğundan emin olmasam burada asla yazmam, bir değil birkaç kadın ve farklı zamanlarda, son bir, iki ay içinde oldu bunlar, ve vücutlarından belli ki bu kadınlar sık spor yapan kadınlar, spor salonlarının müdavimleri yani, yine bir gün onlardan bir tanesi bildiğin kırıttı bana, ben ve o varız salonda, başkaca hiç kimse yok, bir keresinde de, bunu yazmak benim için utanç verici, bir kadın markette peşimde dolandı, bir kadının peşimde dolanmış olması yani, yeminle, kiloluydu, belli ki şekeri çok seviyor, şeker etkisiyle yaşadıkları östrojen kaybıyla hangi limana yanaşacaklının şaşkınlığını yaşayan kadınlar bunlar, hakir görmek değil acımak ve yardımcı olmak gerek onlara, sorun sadece biyolojik, kişilikle falan ilgisi yok ve de neden bunu yaşadıklarının farkında bile değiller zaten, 6 ay şeker yemeseler eski hallerinden eser kalmaz, adım gibi eminim bundan, şahsen benim bireysel olarak onlara birebir yardımcı olmam gibi bir şey söz konusu değil elbette, ama bu yardımı kadınları şeker yemekten vaz geçirerek yapabiliriz hepimiz, erkekte de testesteronu düşürüp östrojeni yükseltiyor tam tersi olarak, gay popülasyonunu arttırıyor yani, veya iktidarsızlaştırıyor olabilir, çok ayrıntısını bilemem ancak kadınları çok daha fazla etkiliyor, bu şeker meselesinin sınırları çok çok geniş anlayacağınız, acil el atmak gerek bu meseleye, ama o kadar önemli meselelerle boğuşuyoruz ki bir türlü sıra gelemiyor şekere, kadınlığımızın ve erkekliğimizin bitişi çok önemli bir mesele olmasa gerek o meselelerin yanında.

Bu boşanmaların artışının, kadın ve erkeklerin birbirlerini boğazlamalarının altında yatan neden de bana kalırsa şeker, kadın ve erkek cinsel kimliklerini kaybetikleri için bir paylaşım ve arzu kalmıyor aralarında ve sonuç kavgalara, boşanmaya gidiyor, ve/veya her ay ağrı, suzı, sancılar çeken, şiddetli kanamalar geçiren kadınların, ki bu sorun rahimlerinden ileri geliyor, sağlıklı bir cinsel hayatı sürdürmeleri ne kadar mümkün olur?

***Yine var, bitmedi, bitmemiş, ve en can alıcısı, beyin, yani eşittir zeka, iki kere iki dört değil sadece burada bahsettiğim, yaşamsal zeka, yaşamı sürdürebilme zekası, en alt beyin, motor hareketler bile sağlam bir beyne ihtiyaç duyuyor, anlamak, kolunu kaldırmak, çarpmadan, devrilmeden yürüyebilmek, beyni şekerli insan pilotsuz uçak, makinistsiz tren, sürücüsüz araç gibi, önüne gelen yere tosluyor, gerçek ve sanal anlamda, yani hayatını sürdürebilmek dahi şeker yiyip yemediğinle ilintili.

Şu son yazdıklarıma bakıyorum da büyümüşüm ben, hemde bayağı, bunları söyleyen ben miyim, bir lezbiene hoşgörülü olmak kısmını yani, aman Allahım, kendimi seviyorum, mesele olan bir insanı kaybetmek değil kazanmak, insanın üstünde bir değer, bir düşünce, bir gelenek yok bu dünya üstünde, aslolan ve olması da gereken insan, insanın kiminle ne yaptığı onu ilgilendirir, bizi ilgilendiren kısmı onu geri kazanma kısmı, öyle ya da böyle, öyleyse de öyle, olduğu gibi, kimseyi yok etme, yok sayma, görmezden gelme hakkıımız yok, olamaz da, ama sırf gay diye öne öne itelenmelerinden de hoşlanmıyorum, şu gıcık yemek programlarına katılıyorlar sıklıkla, ama yinede elbette o seçimlerinin yanlış olduğu gerçeğini değiştirmiyor bu düşüncem, seçim de değil biyolojik tabi, neyse bu kadar yeter bu konu, sıkıldım, artık kasım sayfasına yallah.