Press "Enter" to skip to content

Günlük 1v Ekim’13

***Okullar açılmadan bir gün önce; pazar akşamı; forum avm?deydim; ana baba günü; nasıl dolu; Nike mağazasında insanlar kuyruk oluşturmuşlardı; hepsi naylon ve çok pahalı olan nike giysileri almak için; bütün nike mağazaları naylon satıyor artık; pamuklu diye bir şey bırakmadılar raflarda; forum ve natavegadaki nikeler daha da beter; iyice kalitesiz; nike?tan naylon ve pahalı bir şey almak yerine onun yerine gidip üçte bir, beşte bir fiyatına nişantaşı pazarından, elbise pazarından, yeşim mağazalarından, exportçulardan pamuklu bir giysi almak çok daha akıllıca; soğuk kış günlerinde üşütmez en azından.    
***Bu erkeklerdeki cinsel iştaha akıl, sır ermiyor. Sabahın 8?i; kızımı okula götürüyorum; üstümde eşofman, hırka; gözlerim bile tam olarak açılmamış henüz uykudan; onların gözleri ise fıldır fıldır; adamı gözleriyle yiyorlar; hadi gündüz olsa neyse; yinede Allah eksiltmesin ama sabahın körü de hiç çekilmiyor; sabah sabah neyin nesi; gece ne yapmış bilmem ki!  
***Anlaşıldığı üzere bugün tabanvayım; arabam lastikçide; temizlik yaptım; apar topar, aceleyle öğlen saat 2 gibi kızımı okuldan almaya gidiyorum; üstümde sabahki eşofman ve hırka. Sokakta yanımdan biri geçmiş; görüp görmediğimi bile hatırlamıyorum; 30-35 yaşlarında bir adam; arkamdan seslendi; ?beni hatırladınız mı? diye sordu; hatırlamamıştım; gördüğüm yüzü kolay kolay unutmam; ?hiç mi? dedi; hiç dedim. Kuaförmüş; nerede diye sordum; benden hatırlamaya çalışmamı istedi; bir arkadaşımla gitmişim; hani öyle zırt pırt kuaföre giden biride değilim; senede 1, bilemedin 2; 3?ü zor bulur; bende o kadar boş vakit ne gezer; boş vakit bulursam anca dinlenirim veya film izlerim; bir işe yarar bari; hatırlamadığıma göre olsa olsa eski mahallem yüzüncüyıl?dandır diye düşündüm; onayladı; hangisi dedim; yine hatırlamamı istedi; ?vişneliğin oradaki mi? dedim; ?evet ama epeydir gelmiyorsunuz? diyince ; ?iyide orası kapandı? derken anlamaya başladım; ?gerçi bende 1 yıl önce ayrıldım oradan; şimdi burada yeni dükkan bakıyorum? diye toparlamaya çalışırken kızım aradı; ?kızım arıyor; size kolay gelsin? dedim; renk vermemeye çalıştım ama yüz ifadem bozulmuş olmalı; yürümeye devam ettim; la havle; yanımda çocuklarım olmayınca beni free sanmış olmalı; hep yanımda çocuklarım olduğu için böyle şeyler olmuyor neyse ki; saf saf dinledim adamı; iyi mi; Allah iyiliğini versin e mi adam;))))
***Oğlum; küçük oğlum lise son sınıfta; okuldan çıkıp dershaneye gidiyor; sabah 8?den akşam 8?e kadar evde değil; dışarıdan yemek zorunda ve doyamıyor garibim; iyi bir dönerci bellemiş ve hep oraya gidiyormuş; derdi o; dışarıdaki yemeğin kalitesizliği; üstüne fazla para verseniz bile evdeki kalitede yemek yok dışarıda; yenilir gibi değil; zaten seçenek belli; et ve ekmek; iki zararlı; başka seçenekler sunulmuyor insanlara; Akçaabat?ta köfte yemeye gittiğiniz her yerde koca bir fasulye salatası geliyor önünüze; doyana kadar yiyorsunuz; hadi sebzeden geçtik; zahmetli falan, filan; hiç değilse bakliyat satsalar; o da yok; Ankara?da bulunabilen tek şey et ve ekmek. Forum?dayken aradım, baktım, et ve ekmekten başka seçenek bulamadım; bulamadık; iskender yedik; iskender dediğiniz ne; et ve ekmek işte. Geçenlerde Recep usta?ya gittim; et ve ekmek seçeneklerinden birini yedim; yine başka seçenek yok; yediğim şey ödediğim paranın asla karşılığı değildi. En iyiyim diyene de gitseniz; kişi başı elli lira da ödeseniz çok fark eden bir şey yok yani. Ankara?da vejeteryan olsanız açlıktan ölürsünüz; o derece. Börek, baklava, pasta endüstrisi bir felaket; kullanılan yağlar, peynirler mide bozmak için birebir; yenilecek şeyler değil. Geçen gün büyük bir marketten aldığım baklavayı götürüp iade ettim; yenilir gibi değildi; çöpe atsam yenilemez olduğunu anlamayacaklar; en iyisi iade edeyim de bilsinler ne sattıklarını; paramda cebimde kalır böylece. Libyalı komşularım daha alışamadılar ortama; dışarıdan yiyorlar; geçen gün burger king?den yemişler; ?bad, bad? diyor; adam haklı; ?bad, bad?. Var mı elimin yaptığı gibisi; yok. Zorunluluğun dışında; keyfe dışarıdan yemek akıl karı değil artık; eskiden kesenize zarar sayılabilirdi; şimdi sağlığınıza da zarar.
***Bugün biri arama motoruna ?bağırsak tıkanıklıklarında yatış şekli? yazarak beni bulmuş; şifa arayan insanlar var; Allah şifa versin; bağırsak tıkanıklığı sonu ameliyata varan hassas bir konu; özellikle ameliyatlar sonrası görülüyor; onun için bağırsak tıkanıklığı hakkında bildiğim son bilgilerimi güncelliyeyim dedim; yatış şekli hakkında bir fikrim yok açıkçası; çokta etkili olacağını düşünmüyorum; makarna, pilav, ekmek, süt, peynir gibi bağırsak hareketlerini yavaşlatıcı gıdalar yerine zeytin, zeytinyağı, çiğ sebze ve meyveler yemek; yani bol bol salata; ceviz; ağırlıklı olarak sebze yemekleri ve bakliyat ile beslenmek; yoğurt yemek; günde 1 probiyotik almak; Dr. Öz?de en az 25 bilyonluk (milyarlık) probiyotik öneriyorlar ama ben 1,5 milyarlık olarak alıyorum; bazen 2 adet çiğniyorum; 1,2 parça cevizle; sabah aç karnına; bazen unutuyorum; bana yeterli geliyor; hem 25 milyarlıklar çok daha pahalı; isteyen, gereken 25 milyar ve üstü kullanabilir; 50 milyarlıklar bile var; ben ilk aldığımda sadece 1i5 milyarlıklar vardı; ona alıştım; onunla devam ediyorum. Yeme biçiminizi bağırsakların sevdiği şekle çevirmek şart; rastgele değil planlı. Bu tip; yararlı yemekler için ayrı bir sayfa yazacağım; yakında. Ultra, ultra pratik tarifler.
Birde son zamanlarda karın masajı yaptırdım kendime; bir yağ sürerek kenardan ortaya doğru genelde başparmağıyla iteleyerek yaptı kadın; yağın içeriğini söylemedi; herhangi bir yağ olabilir; masaj oldukça etkili oldu bağırsaklarımın boşalması hususunda; ancak miyomum olduğu için kanamamı tetikledi; feci şekilde arttırdı; şimdilik durdurdum; cesaretimi toplayınca yine gideceğim; ancak tereddütteyim; bana şu an için lazım olan düz bir karından daha çok kan; o yüzden şimdilik ertelesem iyi olacak; 5 gün arayla iki kez yaptırdım; yarım saat süren sırf karın masajı; ağır gelmiş olmalı; daha aralıklı olarak yaptırmam gerekecek sanırım; yalnız iki defada bile karnımda %50 düzleşme oldu; açıkça gözle görünen; yalnız kolay bir masaj değil; çok canınız yanıyor; üstünüzden tren geçmiş gibi hissediyorsunuz sonrasında ve elbette yapılırken çok canınız yanıyor. İkinci masajı 20 gün önce yaptırmıştım; hala karnım eskisi kadar şişkin değil; elbette diğer şeylere dikkat ediyor olmamamın da etkisi oluyordur ama masajın etkisi olduğu kesin. Ben yaptıramıyorum belki ama sizin benimki gibi bir engeliniz yoksa yaptırabilirsiniz; her halükarda ameliyat olmaktan iyidir.
Ve bıkıp usanmadan su için; eğer unutuyorsanız su içmeyi; her tuvalete çıkıştan sonra su içmeyi alışkanlık haline getirin; aklınıza geldikçe yine için elbette.
Ve bol magnezyum alın; gerek hapla; gerekse bolca muz, kabak çekirdeği, susam, pazı, ıspanak, patates yiyerek. Bağırsakların sinir sistemini güçlendirmek; bağırsaklara itme gücü vermek için. Yemekle de alınabilir elbette ama boş kalan magnezyum depolarını doldurmak için bir süre hap olarak almakta fayda var; en azından bir kutu bitene dek. Ve sonrasında yine ara ara devam etmekte fayda var; magnezyum içerenleri çok yemiyor olabiliriz gündelik hayatta.
***Gece 1.30?da uyandım; evde bir ışık açık; kalktım; küçük oğlum gözlerini açık tutup ders çalışmaya çalışıyor; sabah 7.30?da kalkıp okula gidecek. Her akşam; saat 12?de; 1?de kahveler içiyor uyanık, ayık kalabilmek için; bu yaşına kadar ağzına kahve koymayan çocuk. Dershane açılalı 2 ay olmadı; 4 kilo vermiş; sınava nereden baksanız 7-8 ay var; o vakte kadar ergime noktasına ulaşmış olur bu gidişle. Bu nasıl dershanecilik; aklım almıyor; çocukların canını mı alacaklar? Ben onlara eti sizin kemiği benim mi dedim; daha şimdiden kemik kaldı çocuğum. Geçen akşam aradılar; akşam aramasıymış; sordukları ?akşamları ders çalışıyor mu çalışmıyor mu?; dedim ?çok çalışıyor; ne yapacağız?; neymiş son 2 ay 4 saat uyuyacaklarmış; şimdi ise 6 saat yeterliymiş; çok uykusuz kalmalarına gerek yokmuş; yok devenin nalı; çocukları robotlarla karıştırıyor olmalılar; programla çalışsın; oldu; çocuğumun canını yolda mı buldum; bütün gün çocuklara bunu işliyorlar demek ki; oğluma ne desem, ne akıl versem para etmiyor; zaten her 24 saat için verilen dersi bitirmesi imkansız gibi görünüyor; ne kadar veriyorlarsa hiç bitmiyor o ders; onca çalışmasına rağmen arkadaşlarından aktardığı bile oluyor verilen ödevleri.
Bizim evin bu ikinci üniversite macerası; büyük oğlumda ışığı açık bırakırdı geceleri ama ders için değil bilgisayarda oyun oynadığı için; eski kâbusuma geri döndüm yani; farklı bir şekilde de olsa; büyük oğlumun 1 saat bile evde ders çalıştığını görmedim lise boyunca; sadece oyun oynadı; hiç kötü olmayan bir puanla iyi bir okula girdi üstelik; bu seferki dershane işi biraz azıtmış; kantarın topuzu kaçmış bana kalırsa. Veli toplantısı olacakmış; mesaj gelmiş; toplantı değilde seminer daha doğrusu; çocuğu daha başarılı yapabiliriz semineri; bu bir ekip işiymiş ve orada olmalıymışım; öyle yazmışlar gelen mesaja; orada olacağım elbette ama bekledikleri şekilde değil.
***Gittim seminere; anlaşılan çok azimliler çocukları uyutmamak konusunda; 12.30 veya 1?e kadar uyumayacaklarmış; beyin 4 saat uykuyla kendini resetlermiş; uykusuzluktan hiçbir şey olmazmış; uykusu geldikçe yiyecek götürüp uyanık tutacakmışız; dikkati dağılmaması için evde televizyon, maç filan izlenmeyecekmiş; bizde 6 ay sonra bununla gurur duyacakmışız; kendi başarıları için her şeyi göze almışlar; işin garibi söylediklerine de inanıyor görünüyorlar; Allah yardımcımız olsun; ya benim beynimde bir gariplik var; ya da onların.
***Aradan 10-15 gün geçti, geçmedi; oğlum uykusuzluğa pes etti; bir güzel uyuyor artık; benimde içim rahat;)))
***Şimdi diyeceksiniz ki; ?hiç mi bitmiyor senin çocukların problemi?; öyle vallahi; ne kadar çok; o kadar dert; mum dibine ışık veremiyor; büyük oğlumu büyürken meyve ve salata yemeye ikna edemedim; okula giderken her yanına meyve almasını söylediğimde ?meyve beni doyurmuyor? cevabını aldım; ve dışarıdan et, ekmek tercihini yeğledi; sporcu ya ona protein gerekliymiş; salataya da pek bir nazla yaklaştı; bir süre sonra bende söylemekten sıkıldım ve oluruna bıraktım; söylesem de bir şey değişmiyordu zaten; gereksiz bir inatlaşma içine girdi benimle; ya da kendiyle; sanıyorlar ki kendini tatmin için söylüyorsun.
Geçen yıl şubattan itibaren sporcu kampı için bir otelde kaldı; yine şehir içinde; giderken salata yemesini tembihledim ama elbette yemedi; otelde tek olmayan şey meyveymiş; meyveden de olunca yaklaşık 1 ay sonra diş etlerinin kanamaya başladığını söyledi; aklıma gelmedi c vitaminden olacağı; 5 ay sonra eve geldiğinde kanama devam ediyordu; o arada 2 dişçiye gittik; dişler temizlendi; gargaralar, diş macunları verildi; belki 20?lik diştendir dendi; neredeyse çekilecekti; ikisi de ?c vitamini? diye bir söz sarf etmedi; neden sonra küçük oğlumun biyoloji öğretmeni bahsetmiş c vitamininden; dershaneler başlayınca; aslında bilinmez mi c vitamini, iskorbüt, denizci ilişkisi; ilk öğrenilen şeylerden ama kafa dolu olunca fazlasını kaldırmıyor demek ki; kaldı ki demirin emilimini arttıran c vitamini olduğu için yediği proteinlerde vücuda yaramadı; hem kan yapamadı; hemde kan kaybetti; iki taraflı kayıp; sırf C vitamini yememe inadı yüzünden; neyse; teşhis kondu sonuç olarak; birkaç aydır bizimle yaşıyor; diş eti kanaması azaldı ama hala var; havalar soğudu; bugün bir yandan mandalina yiyor; bir yandan da ?çok kan kaybetmiş olmalıyım; eskiden hiç üşümezdim; şimdi üşüyorum? dedi; mandalina yemesi gerektiğine şarj etmiş aklı; ?demek ki sırf proteinle olmuyormuş? dedim; artık o kadarını söylemek benimde hakkım; yıllarca ben kahvaltı hazırladım; o bakıp geçmeyi tercih etti; söyle söyle dilimde tüy bitirdi; insan ne çekiyorsa kendi aklından çekiyor; bir başkasınınkinden değil.  
***50 yaş altı ve üstü yaşamsal elemelerin başladığı yıllar; kendinize nasıl davrandığınıza ve nasıl davranılmasına müsaade ettiğinize bağlı olarak değişiyor ömrün süresi; sigara, içki, zor hayat koşulları, evhamlı bir hayat biçimi vs; bunlar belirliyor ömrün süresini; ileri almak veya geri almak insanın elinde aslında. Vücudun mekanizması kendini yenilemeye, iyileştirmeye yönelik; sigarayı bıraktığınız anda akciğerler iyileşmeye başlıyormuş mesela. Bir keresinde ayak tabanlarımı çok zorlamıştım; bahçede uğraşıcam diye; hiç geçmeyecek sanıyordum ağrısı; topuklu ayakkabı bile giyemiyordum; geçti; izi bile kalmadı; aynı hatayı tekrarlamadığınızda büyük bir olasılıkla vücut yeniliyor kendini; aslına döndürüyor. Önemli olan aynı hatada ısrar etmemek. Göz mesela; büyük bir kısmı aşırı şekerle kaybediliyor; çayını, kahvesini bol şekerli içip bol, bol çay, kahve içenlerin gözleri zamanından çok önce iflas ediyor; gözlükler erken yaşlarda takılıyor; o gereksiz alınan şekerden vazgeçilse eminim ki o gözler büyük oranda geri yerine gelir. Şeker gözün yanı sıra sinirleri de vuran sıkı bir etmen. Artık zaten büyük oranda insan; ki zorunluluktan dolayı; çayı şekersiz içiyor; keşke bunu iş zorunluluğa varmadan önce fark edebilsek.
Bunları yazdıktan sonra Yılmaz Özdil?i okudum; Ertuğrul Akbay?ın yeni kitabından bahsediyor; 75 yaşında ve sağlıklı imiş; biraz karıştırdım yazılarını; öyle ahım, şahım; hiç olağanüstü bir bilgi yok bana kalırsa; şişirmenin daniskası. Bildiğin dedem görüntülü bir adam; 75 yaşında birinin tarzan gibi ters asılı durması sağlıklı olduğunun kanıtı mıdır; daha neler; sıkıyosa oraya nasıl çıkıp indiğinin videosunu yayınlasın; oraya beş kişi beni çıkardıktan sonra ben bile dururum öyle; kaldı ki bu saçmalıkları yıllardır yayınlıyormuş; ve onu Ti?ye alan pek çok yazı var ekşi sözlükte; kitap basan basana; alacak saf çok nasıl olsa; biri 47 der; biri sağlıktan tutturur; diğeri başka bir şeyden; bilsen de olur; bilmesen de; bilmedin diye kimse kimseyi cezalandırmıyor nasıl olsa; 3 gün sonra unutuluyor her şey; yeni, yeni çoraplar örülüyor başımıza; eskileri hatırlayacak hal mi kalıyor; el birliğiyle aptal ettiler hepimizi; diyecek şey çok nasıl olsa; uydur, uydur, dur. Piyasada kaç adet işe yaramaz yemek kitabı, diyet kitabı, astroloji kitabı, kuantum kitabı, akıl akıldan üstündür kitabı var Allah biliyor; herkes bir türlü akıl satmanın peşinde; biri gözden düşmeden diğeri basılıyor; kimin sayesinde; bizi alıkların parası sayesinde.
Yılmaz Özdil yazdıktan sonra kitabın satışları patlamıştır; ne güzel; hayırlara vesile olsun; son demlerinde lazım olur; fakire sadaka. Al gülüm, ver gülüm; körlerle sağırlar birbirlerini ağırlar; bugün bana, yarın sana; gör beni göreyim seni; bu Türkçede de ne çok deyim, atasözü var; say, say bitmiyor. Sakla samanı gelir zamanı bu duruma uymuyor; onu bir başka durumda kullanırım;)))
Ben söyleyeyim kısaca neler söylediğini de anlayın ne demek istediğimi; çayı kaynatılıp bekletilmiş su ile yapacakmışız; bardağa önce suyu sonra ise çayı koyacakmışız; cinsel güç için çömelerek oturulacakmış; yemekteki yağlar çok ısıtılmayacakmış; margarin kullanılmayacakmış; yumurta yenecekmiş; yemekler çok yenmeyecekmiş; çalışılacakmış; yeşillik yenecekmiş; bilmediğiniz iki şey var mı bunlar arasında? Bir tanesini bilmediğimiz kesin;)))
***Bunları yazdıktan sonra aradan on gün geçti; 60’lı yaşlardaki bir hanım komşumun elinde bir not gördüm; kaçar mı; “Ertuğrul Akbay” ve kitabının ismi yazıyor; bir arkadaşı Yılmaz Özdil’i okuyup telefonda tavsiye etmiş; ısrarla al diye; “adam dedeme benziyor; sakın alma” deyince; “adamın fotoğrafı varmış ayol” dedi bana; kulaktan kulağa yayılıyor yani Yılmaz Özdil sayesinde; artık Ertuğrul Akbay ya bir çorba ya da bir yemek ısmarlar herhalde Yılmaz Özdil’e; ya da gönlünden ne koparsa. Benim ‘belki’ engellediğim bir tane; daha ne haberler yayılmıştır kulaktan kulağa.
***Yemek, yeni, pratik adlı bir sayfa yazdım; okursanız ve pişirirseniz diye.
***Münevver Karabulut?un ailesi 37 bin lira maddi; 1 milyon 250 bin lirada manevi tazminat alacakmış; Münevver?i geri getirir mi; getirmez; Münevver?in yerini asla doldurmaz ailesi için ama domuzdan bir tüy; bir intikam vesilesi; hiç olmazsa içlerindeki acı biraz olsun soğur; Allah ailesine afiyetle yemeyi nasip etsin inşallah. Türkiye’nin gelmiş geçmiş en büyük sapığına ve o sapığı koruyup kollayan ailesine bu ceza az bile. Ne duruyorlar ki hala bu ülkede; defolup gitsinler bildikleri yere; insan içine çıkacak yüzleri mi var hala? “Güvenme varlığa; olursun yedi aleme maskara” da Gariboğlu ailesine şıp diye uydu.
***Zarftaki tebliğ tarihi ile ceza tarihi arasındaki süre 10 günden fazlaysa trafik cezası; sulh&ceza mahk. iptal ediliyormuş. Trafik cezalarında zarftaki tebliğ tarihi ile cezanın yazıldığı tarih arasında 10 günden fazla süre varsa ceza iptal ettirilebiliyormuş; sulh ve ceza mahkemesine başvurarak 16 tl pul parası ödeniyormuş. Bir avukat bu yolla cezasını ödemekten kurtulmuş. Hiç fena fikir değil. Hele bu ara tam zamanı; devlet ödenek olmadığı için biriktirdiği cezaları bu ara yolladı; elinizde birikmiş; bir anda peş peşe gelmiş cezalar varsa hiç durmayın. Devlet bir pul parası bulamadığı için cezaları yollayamazken; üstüne üstlük yüz binlerce katı para geri dönecekken; millette o cezaları ödeyecek “ödenek” var mı diye soran, eden yok; böyle devletin… 
***Adli sicil belgesi; temiz kağıdı; internet üzerinden e-devlet şifresi ile çıkartılabiliyor artık; hatırlatayım dedim. Sigortalılık durumuna da sgk’ya giriş yapıp E-SGK; ardından e-hizmetleri tıkladığınızda ulaşabiliyorsunuz.   
 

Be First to Comment

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *