Press "Enter" to skip to content

Sezaryen 1 Mart’10

3 kuruş para için kesiliyor gencecik bedenler. Başının gözünün sadakasına isteselerdi de verse o parayı o genç kadınlar. Hiç değilse o korkunç acıları tatmaz, normal doğumla kurtulurlardı kolayca. Eminim seve seve verirlerdi bu parayı hepsi; o inanılmaz acıları çekmemek için. Sözüm ona ?doktor?lar ?sözüm meclisten dışarı, onlar kendilerini iyi bilirler? diğer deyişle insan leşiyle beslenen akbabalar, cellâtlar, genç kadınların toyluğunu, saflığını ve bilgisizliğini fırsat bilip, kandırıyorlar gencecik kadınları, bir pazarlamacı edasıyla.
Doktor bir pazarlamacı, pazarlamacı bir doktor olabilir mi? Olabilir elbette. Aralarındaki tek fark fazladan birkaç matematik sorusu değil mi? İnsafına kalmış doktorun gerçek doktor olup olmamak. İnsanı bilen, kendinin de insan ve doktor olduğunu unutmayan bir doktor olmak. İnsaniyet testinden geçirilmiyorlar ki doktor olmak için. Bilgi testini geçmiş olmaları yeterli. Biraz ?inekle? tamamdır. İnsanlık sınavından ise, bir ömür boyu geçiyorlar. Bazıları can yakıyor, can acıtıyor, can alıyor, bazıları da can veriyor. Neyse ki sayıları az can alanların. Pek çok doktor tanıdım duyarlı, hatta fazlasıyla duyarlı ve fedakâr. Her meslekte çıkabilir birkaç pazarlamacı ama pazarlamacı olan doktor olunca sonuçları vahim oluyor.
Bunlardan bir taneside bana denk geldi. Şans bu ya. Şans bile tanımadı normal doğumu denemem için. Yalandan muayene etmiş, ?sezaryen? demişti çok şey bilen büyük adam, ilah, hâşâ; Allah. Allah?ın verdiği doğal yolu beğenme, kendine suni bir yol aç, hiç gerek yokken. Orada doğal bir yol zaten var, ikinci bir yol açmaya ne gerek var? Ukalacıklar. Keşke dağ başında, bir başıma doğursaydım da, ayağım kırılsaydı da, gitmeseydim oraya.
Hayatımın en büyük pişmanlığı bu, yok yere, pisipisine sezaryen oluşum. İlk gidişimde hamile değildim, bin hevesle ön hazırlık olarak gittim. Oldukça ayrıntılı, uzun uzadıya, ?iğneden ipliğe? bir muayeneden geçtim! Eğlenmiş olmalı. Kadınsanız her yerde başınıza gelebilecek bir davranış biçimi.  Belediye otobüsünde arkadan ellenebilirsiniz, kuaförde bacaklarınız sıkıştırılabilir ya da saçlarınız hararetle ve isterik hareketlerle yıkanabilir. Yolda, izde,  her yerde tacize açıksınız. Doktor muayenehanesinde olunca yapılan taciz çok daha savunmasız durumdasınız farklı olarak.
‘Dur, ne yapıyorsun?’ da diyemiyorsunuz, kendi ayağınızla gelmişsiniz ve adam ‘görünüşte’ işini yapıyor. Sık dişini, elbet  bitecek nasıl olsa. Takmadım kafamı o konuya, hâlbuki ??Bir musibet bin nasihatten iyidir.?? demiş atalarımız. Bu hareketinden ders alıp bir daha gitmeseydim, her neyse, gittim işte, tavsiye edilmişti, ?iyi doktor?. Hayattaki işaretleri fark etmenin ne demek olduğunu keşfetmemiştim henüz. İkinci kez gidişinde renk attı doktor, ?neden geldi? diye. Ne yaptığını kendide biliyor elbet. Hamileydim, neden olacak? ‘Sen bana bunu nasıl yaparsın’ diyecek akıl nerede bende?
Her ay kontrole gitmeye devam ettim. ??Hamile eğitimi?? bile aldım normal doğum yapmaya fırsat verilecekmiş gibi. ??Şu gün, şu saatte gel.?? Yalandan bir kontrol; tamam, oldu bitti. Paracıklar cepte. Emek vermişti adam, ameliyat etmiş, hak etmişti o parayı. Tatile mi giderdi, neler alırdı, bilinmez. Gözlerini toprak doyurasıcalar. Yatacak yerleri var mıydı acaba öbür tarafta. Cehennemin baş aktör ve aktrisleri.
Yalandan bir muayene, korkulu bakışlarla ben,?Sezaryen mi??. Başıma geleceği bilirmiş gibi! Gelecek cevabı etkiledim mi bilmem? Vakur tavırlarla, işini bilen adam havasında, bir baş sallayış. Ardından 28 yaşındaymışım, çatım darmış, boyum kısaymış, doğuramazmışım, falan filan. Pek çok sezaryen olan kadından da duyduğum, herkese söylenen ortalama yalanlar. 35 yaşından sonra bile normal doğum yapan pek çok arkadaşım var. Annemde benim boyumda, 9 kez doğurmuş. Şöyle bir bakarak karnıma, ?bebek 3 kilonun üstünde görünüyor zaten, cumartesi gel?. Onun sayesinde 3 kilo olmuş ya! Havası da öyle. Büyük doktor. Ayda bir tartmış beni, ultrasonda bakmış bebeğime, bir de demir ve multi vitamin hapı tavsiye etmiş ya, daha ne olsun! Hak sahibi olmuş çocuğumun ve benim üstümde benim haberim olmadan.
Arandım etrafta bana gitme, olma sezaryen diyecek birilerini, bulamadım. Kimse bilmiyor ki, sezaryen nedir, nasıl bir şeydir, ben dâhil. Gittim kuzu kuzu, çaresiz. Oysa nasıl sağlıklı bir hamilelik geçirmiştim. En mutlu günümü zindana çevirdi…
İlk ameliyatımda 38 haftalık gebeydim. İki hafta vardı daha doğum yapmama. Doktor ?tatile gidecek? diye zamanından 2 hafta önce alındı oğlum karnımdan. Günü dolsun, gelişimini tamamlasın, niye bu acele? Kaçmasın paracıklar. Tatilde para lazım. Ya o dönene kadar doğurursam? Yazık olmaz mı? 8 aydır o anı bekliyor. Aylık vizite ne ki? Dişinin kovuğunu doldurmaz. Asıl para sezaryende. Diğer iki çocuğum da erken alındı karnımdan, birinci çocuğum erken alındığı için, riskli olabilirdi.
Ameliyat başlamadan önce aç kurtlar gördüm sağda solda, uzaktan çıplak vücuduna yalanan, hizmetliler. Karnım burnundaydı, ameliyat olacaktım, korkuyordum, kendime neler yapılacağını, başıma neler geleceğini bilmiyordum, can derdindeydim o koyun gibi, kime ne? Onlar ise 28 yaşında dinç bir vücut görüyorlardı, üstelik çıplak!
Ameliyat sırasında oldukça fazla bastırdılar göğüs kafesime. ?Aaa, bu bebek çıkmak istemiyor.? dediğini duydu bir kadın sesinin. Oğlu biliyor olmalıydı, vaktinin gelmediğini, ham meyveyi kopardıklarını. Uyanıktım, sadece belden aşağısı uyuşturulmuştu. Oğlumu gördüğümde söz verdim onu mutlu edeceğime. Oğlumdaydı aklım, canımda değil.
Doktor, ameliyathanenin ışıklandırmasından rahatsızdı, ameliyat süresince. Ameliyatta  ışıkların düzeltilmesini istedi yanındakilerden. Sonradan anladım, çektiğim acılar bir türlü dinmeyince, doktorun gözlerinin iyi görmediğini. Zaten gözlük kullanıyordu. İki yıl sonra, diğer oğlumun ameliyatından sonra geçti, ilk ameliyatımın acıları. İki yıl boyunca düzgün doğrulamadım, devamlı ameliyat çizgim büzüştü, acı verdi. Araç ehliyeti almak için iyi görmen gerekiyor ama operatör doktor olmak için böyle bir gereklilik var mı bilmiyorum. Aynı doktor 16 yıldır ameliyat yapmaya devam ediyor.
Ameliyat bitip sedyeyle götürülürken, sedyeyi taşıyanlardan biri diğerine ?üstünü örtelim? dedi. ?Boş ver? dedi diğeri. Çıplaktım, gelen geçen vücuduna bakıyordu. ?Örtün üstümü? dedim, sesinin çıkabildiği kadarıyla, örttüler. Uyanık olmasam, ?örtün üstümü? demesem, diyemesem öylece götürülecektim, bir leş gibi. ?Boş ver? diyen allem etti, kalem etti, yaltaklanarak, bana çok iyi bakmış izlenimini yarattı, kaptı kocamdan bahşişi. Müdahale edemedim. O kadar gücüm yoktu. Zehir zıkkım olmuş mudur? Umarım olmuştur. Odaya çıkarıldığımda hemşire birine kızgındı. Bas bas bağırıyordu. İğneleri kalçama bıçaklarcasına batırdı, kızgınlığının sebebi benmişim gibi. Her seferinde. Lanet cadı. Neyse ki uyuşturulmuştum, hiçbir şey hissetmedim, fiziksel olarak.
Sedyeden yatağa aktarıldım dört bir yanımdan tutularak aynı hademeler tarafından bir külçe gibi. Adı üstünde konforlu doğum ya kılınızı bile kıpırdatmıyorsunuz gerçekten! Sıkıyorsa kıpırdatın! N konfor, ne konfor! Sedyeden yatağa geçmeye bile zahmet etmiyorsunuz! Hiç alışkın olmadığım bir şey birilerinin benim adıma benim ne yapacağıma karar vermeleri. Hiçbir müdahale hakkınız yok, şansınızda. Sadece size yapılanları izleyebiliyorsunuz, o kadar. Hayatınızın, vücudunuzun seyircisi konumuna düşüyorsunuz bir anda. İdrar torbası ameliyattan önce takılmıştı zaten. Yatağa getirildikten sonra buna birde serum şişeleri eklendi. 1, 2 gün boyunca 4 şişe serum verildi. Biri bitince diğeri bağlandı. Elinden bağlısın serum şişesine. Bebeği tutarken bir yandan da serum kordonuyla boğuşuyorsun.
İlk birkaç gün sık aralıklarla hemşire başınızda. Ağrı kesicinizi veriyor, koltuk altınıza ateş ölçer koyuyor, geri alıyor. Gece yarısı açılıyor kapınız, ışığınız, kim o, tabiî ki hemşire. Uyu uyuyabilirsen. Yorgunluğun, ameliyat acın yetmezmiş gibi birde uykusuzluk ekleniyor. Bebek zaten uyutmuyor doğru dürüst. İlk gün yemek yemen yasak. Nasıl canın çekiyor. İkinci gün ise sıvı şeyler alabiliyorsun. Çorba, vs. Karnın koca bir davul gibi. Sanırsın bebek hala orada. Gazlar geziniyor bebek yerine karnında bir o yana bir bu yana. Gazını atabilmen için yürümen gerek. Bin bir acıyla, refakatçinin kolunda, hastane koridorunda volta.
Sezaryen sonrası ilk birkaç gün çeneniz ağrır, narkoz verilirken uzun süre açık tutularak zorlandığı için. Boğazınızda ise bir yanma hissi olur, yine narkoz sebebiyle.
Ameliyat sonrasında verilen onca ağrı kesiciye rağmen, her kıpırdanışta binlerce bıçak acısı oluşuyor karın bölgesinde. O acının tarifi yok, inanın yok. Ben tarif edemem, edebilen varsa buyursun, etsin. Neye uğradığımı şaşırmıştım. Baston yutmuş gibi, dümdüz, sırt üstü yatmaktan başka seçeneğiniz yok. Yani sağa ya da sola yatmanızın mümkünatı yok. 24 saat boyunca dimdik yatılan ilk 1-2 günün sonunda sırt bölgenizde dayanılmaz ağrılar, sızılar baş gösteriyor, ameliyat acısının yanı sıra. Bebeği emzirebilmek için karın üstünde tutmak ise ilk günler başlı başına bir işkence. Anandan emdiğin süt burnundan geliyor çocuğuna süt verirken.
Birde bebek var yanı başında. Kendi bakıma muhtaçken, yerinden kıpırdamayacak bir haldeyken, emzirilmesi, bakılması gereken bir yavrusu oluyor kadının. Tanımadığı, neyi nasıl yapacağını bilmediği bir yavru. ?Ah bir sussa, bir şey istemese, uyusa da kıpırdamak, doğrulmak zorunda kalmasam. Azıcık uyuyabilsem ?Uyu bebeğim, ne olur uyu.? Gecesi yok, gündüzü yok. Viyak viyak. Doğum vaktinden önce gerçekleştirildiği için, yavrum emmeye hazırlıklı değil, ben emzirmeye. Bende süt yok, yavrumda emme içgüdüsü. Açlıktan 4 gün boyunca ağladı, durmaksızın. Emzirmek, emzirerek büyütmek istiyorum inatla, korkuyorum mamaya alışırsa sütümü emmez, sağlıklı olamaz diye nafile, süt yok. Düzgün tutamıyorum, emzirirken bebek karnımın üstüne bastırdığından yaram acıyor, gücüm yok, dayanamıyorum. Ağlaya ağlaya fıtık -göbeğinde şişkinlik- oldu yavrum.
Biraz canlandıktan sonra kalktım baktım, vaktinde doğan bebekler şapur şupur emiyor, annelerinde de bolca süt var, sezaryen olmuş olsalar bile. Benim bebeğim vaktinden önce alındığı için ağzını oynatmayı, emmeyi bilmiyor. 4 gün sonra geldi sütüm.
Fıtık için gittiğimiz çocuk cerrahı, bir aylık bile olmayan dört kilocuk oğlumu ameliyat etmek istedi. Açıp kapatacakmış. Muayenehanede bile yapılırmış. Kolay yani. Uyanık, ameliyathane masrafından da kurtarıyor böylece. Oldukça karlı iş. Derhal ameliyat olmazsa fıtık olurmuş, dikkatli olmalıymışız, yeşil kusarsa derhal hastaneye götürülmeliymiş, yarın yapılabilirmiş, fiyatı şu kadar olurmuş, ama bu gece çok dikkatli olmalıymışız, ne olur ne olmaz falan filan. Her zamanki pazarlama taktikleri. Baktı çömez, üstelik ilk çocukları. Sağılabilirler yani! Vay anasını sayın seyirciler! Yemezler, bu yalanlara karnım tok. Ben o yalanları çok değil, kısa bir süre öncede duydum ve sonuçlarından hiç hoşlanmadım doktor.
Üstünden 1 ay bile geçmeden yine çatmıştım bir pazarlamacı doktora. Hepsi beni mi buluyordu bu paragöz doktorların? Kendi ameliyatımın acısı dinmemişti henüz. Bebeğimde mi bu acıları çekecekti? İlginç olan ne öyle paralı bir görüntüm var ne de param! Ne isterler benden? Kimden ne koparırsan o kar! Duyarlı ve fedakâr olduğunu bildiğim, o zaman 3?5 yıllık doktor olan bir çocuk cerrahı arkadaşıma götürdü;, ?yok bir şeyi? dedi sağ olsun, oğlum 16 yaşında ve hala yeşil kusmadı. Ne garip di mi? 16 yıldır kaç bebeği kesti kim bilir, yoktan yere. Cellât. ?Eli kırılasıca? desem yeter mi sizce?
Siz, siz olun ameliyat gibi önemli kararlar alırken tek doktorun fikriyle yetinmeyin, 1,2 doktordan daha fikir alın.
O gün bu gündür doktorların pek yakınından dolaşmadım, çocuklarımı da dolaştırmadım. Anlamadığım şu; ?Önce zarar verme? yi geçtik, Allah korkusu da mı yok içlerinde? Bunları yaparken, aynı belki de daha beter sağlık ya da başka bir sorunun bir gün kendi ayaklarına da dolanabileceğini görmüyorlar mı? Doktorlar hastalıktan münezzeh mi? Gerçi genelde öyle bir edaları var yani. ?Ben doktorum, sen hasta, aramızda kocaman bir fark var?. İyi de sende olursun hasta. Bugün bana, yarın sana. Bu fark nerede? Sen insan değil misin? Doktorluk diplomasıyla birlikte insanüstülük yeteneğide mi alınıyor? Bankaya gittiğinde bankacı sana senin hastana yaptığın gibi kötü mü davranıyor? Ben sonunda mezarlığa gidicem de sen farklı bir yere mi gidicen?  Senin ki tatlı can da benim ki patlıcan mı? Sen kestirir misin kendini yoktan yere? Kendinin, kızının, oğlunun da kesilmesini nasip etsin inşallah Allah! Belki etmiştir, kim bilir, onca yıl içinde? Bunca vebal bir insana ağır gelmez mi?
Sadece ben kandırılmadım ki! Binlerce kadın kandırıldı. Ben sadece bir tanesiyim ve kendi bakış açımdan anlatmaya çalışıyorum olup biteni. Hülya Avşar, Sibel Can, Ebru Şallı aklıma geliveren ünlüler. Hülya Avşar ve Sibel Can?ın sezaryen sonrası bir türlü veremedikleri fazla kilolar en verimli olabilecekleri çağda sanat hayatlarını sekteye uğrattı. Daha doğrusu onları bitirdi. Ebru Şallı onlardan daha dirençli çıktı bir başak kadını olarak ve işi pilates hocası olmaya kadar vardırdı. Başka türlü işin içinden çıkamadı demek ki!
İlk doğumunu ameliyatla yaptığında diğer doğumlarının da ameliyatla yapılması gerekiyor. Hiç kaçarı yok. 2. ve 3. doğumlarda ?eski seksio? idi adın. Daha önce öldürülüp öldürülüp diriltilmiş olmanın doktorcası. Aşağılanıyor, kötü davranılıyordun ?eski seksio? olduğun için. Nedense? Anlamadım. ?Eski seksio? diyordu gelen geçen, 2. ameliyatıma girmeden. Aşağılar, küçük görürcesine. İyi hoşta, ben kendimi kendim mi kestim? O zamanda kesen siz, şimdi kesecek olanda!
3. ameliyatıma girmek için beklerken benden sonra gelen bir kadın ben ameliyata girene kadar iki ıkınmayla çocuğunu doğurdu, çok rahat bir şekilde kalktı gitti. Oysa benim kurtulabilmek için yaklaşık 40 dakika dolayında bir ameliyat geçirmem, ne kadar sürdüğünü bilmediğim bir ayılma ve yoğun bakım sürecini atlatmam, sanırım birkaç saat, bana bağlanan idrar torbasından ve verilen 4 şişe serumdan kurtulabilmek için ise yaklaşık 1 gün geçmesi gerekliydi. Ertesi gün ancak kalkabilecektim ayağa.
Kalktığıma da kalkmak denebilirse tabi. Acılar içinde, dört büklüm, dikelemeden, etlerin lime lime, insan posası şeklinde. 5 ve 7 yaşlarındaki evde anasız bıraktığım oğullarıma kavuşabilmek içinse 5 koca gün geçmesi gerekliydi. Önceki tecrübelerimden çok iyi biliyordum bu süreci. Şaşakaldım, ardından bakakaldım o şanslı köylü kadının. Yerinde olabilmeyi ne çok isterdim. Neydi suçum? 3 kuruş daha fazla param olması mı? Lanet olsun. Kimin ne hakkı vardı bana ve çocuklarıma bunları yaşatmaya.
Kaderime razı, 3. kez girdim ameliyathaneye, aklımda soru işaretleri, korkular, en çokta çok iyi bildiğim ameliyat sonunda alacağım halin korkusu.

Be First to Comment

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *