Press "Enter" to skip to content

Sağlık; Kilo, 2011

Napolyon ne demiş? Kilo, kilo, kilo:)

HD televizyonlarda Amerikan filmlerini izlemek çok can sıkıcı. Bütün kadın artistler birer çıta, sopa gibi. İnanılmaz derecede ince ve uzunlarmış meğerse. Sinir olmamak elde değil. Hadi uzunluktan geçtik, o konuda ümit yok, şu inceliğin kıyısından geçebilsek ne güzel olur.:)

Dün Diane Keaton?un bir filmini izledim. 60 yaşına yakın hali. İnanılmazdı. Hiçbir yerinde 1 gram fazlası yok. Enfes görünüyordu. Hayran kaldım. Yüz yaşlı, vücut muhteşem. Hiçbir zaman öyle çok güzel bir kadın olmadı Diane Keaton ama asıl şimdi güzelliğinin zirvesinde. Yıllar onu haklı çıkarmış. Kristie Alley, Kathy Bates artık pek görülmüyor filmlerde. Neden? Çünkü kilolarına yenik düştüler. Ve eskisi gibi iş yapamıyorlar.

Gerçek şu ki, şişmanlar zayıflardan daha erken, ölmeden mezara sokuluyorlar. Haksızlık mı? Ne yazık ki değil. Ömrümüzü, yaşam süremizi uzatmalıyız, zayıflayarak. Değişmesi gereken bizleriz, onlar değil. Kendi kendine haksızlık eden biziz. Olabilecek güzelliklerin yerine olmadık çirkinliği koyuyoruz. İnsanın doğal ve güzel olan hali şişmanlık değil ki!

Seyrettiğim film 60?lı yaşlardaki aşkın filmiydi. Eğer bu aşk filminde kilolu bir kadın aktris rol alsaydı bu filmi kaç kişi izlerdi? Ben izlemezdim. İzlesem bile o keyfi alamazdım. Aşık olunan kadının görüntüsü gözümü okşamayınca filmin izlenebilir hiçbir yanı kalmazdı.

Ne yazık ki kilolu insanlara aşk bile reva görülmüyor. Kendine değer vermeyenin, olması gerekenden fazla kilo barındıranın yaşam hakkı var elbette ama bir ot gibi. Normal kilodaki kadının hangi yaşta olursa olsun, aşkı yaşama, cinsel olarak arzulanma, kadın gibi hayatı yaşama hakkı var ama kilolu kadının genç bile olsa bu hakları kısıtlı.

Şişman kadın hangi yaşta olursa olsun aşka, sevgiye layık görülmez. Erkekler tarafından da rağbet görmez. En azından normal kilodaki kadınlar kadar. Bu şartlar altında siz ne şekilde yaşıyor olmayı tercih ederdiniz? Kilolu mu, sıska mı?

En son ne zaman acıktınız? Ne zaman canınız bir şeyler çektiği için yemek yediğinizi sormuyorum. Karnınızın gerçek anlamda boşaldığını, hafifçe içeri çöktüğünü ve hafiften açlıktan guruldadığını en son ne zaman hissettiniz? 1 yıl, 5 yıl, 10 yıl? Benim gibi cevabı bilmiyorsanız aynı teknedeyiz demektir.

Bu işin sırrı sanırım burada saklı. Karnını boş tutmakta. Yıllardır karnım hep dolu gezdim ve her yanım et ve yağla doldu. 44 yaşındayım ve 24 yaşındaki kilomun neredeyse iki katıyım. 40 kiloydum, 70 kiloyum. 3 sezaryen, ardından da geçen yaz miyomla beraber ibrenin 10 kilo daha atmasıyla 70’e ulaştım.

Eğer miyomunuz varsa işe öncelikle miyomdan kurtulmakla başlayın. Miyomu hallettikten sonra düşünmeye başlayın kilo verme işini. Miyom size, kilo vermenize engel oluşturabilir. Tanıdığım bütün miyomu olan kadınların kocaman karınları var. O dışarı fırlamış şişkin karnın kilo ile hiçbir ilgisi yok. Rahmin yaşadığı soğuklar sebebiyle şişkinliği. Geçirmenin tek yolu ise karın ve ayağı daima sıcak tutmak.

Büyürken hiç kilolu olmadım. Hep zayıf bir kızdım. Yeme düşkünlüğüm sonradan peydahlandı. Karnım burnumla aynı çizgideydi en azından. Veya daha içeride. Şimdiki gibi 10 cm, 20 cm ilerisinde değil.

Sigara içmem, içki içmem, kendime zarar verecek hiçbir davranışta bulunmam. Niçin? Daha sağlıklı ve uzun bir yaşam için. Ama bütün bunlara karşın ne yapıyorum? Aşırı yemek yiyerek kendimi şişmanlatıyor ve sağlıksızlaştırıyorum. Dışarıdan bakıldığında hiçbir bağımlılığım yok gibi görünüyor ama bu doğru değil. Ben bir yemek yeme bağımlısıyım. Demek ki bu konuda kendimi denetleyip sınırlandıramıyorum.

Sinirsel yemeler. Aç olduğunuz için değil de tatminsiz ve mutsuz bir hayatı sürdürdüğünüz için devamlı tıkınma hali. İçinizdeki boşluğu bastırmanın bir başka biçimi. İçinize attıklarınızı, sustuklarınızı kendinize unutturmanın bir başka yolu. Bunu tam olarak ayırt ettiğinizde daha farklı görüyorsunuz ağzınıza götürdüğünüz her yiyeceği. Ve aslında gereksiz yere götürdüğünüzü. O yemeğin yaranıza merhem olamayacağını, aksine sizde yeni yaralar açacağını fark ediyorsunuz. Ve bırakıveriyorsunuz elinizden size gerekenden fazlasını.

Son bir aydır yiyeceklerle ilişkim bu biçimde. Bir ay öncesinden çok daha hafiflemiş hissediyorum kendimi. Şimdilik kilo olarak değil tabii ki, içsel anlamda. Ardından bunun bana kilo olarak yansıyacağı da aşikâr. Sindirim sistemim dinlendikçe bende rahat ediyorum. Kendimize eziyet ediyoruz gereğinden fazla yiyerek.

Elimi her yiyeceğe atışımda bunu ne için yediğimi soruyorum kendime, farkında olmaksızın. O anda o yiyeceği yemeye gerçekten ihtiyacım olup olmadığını. Önceleri geri bırakıyordum, şimdilerde elimi pek az atar oldum. Yiyeceğe gitmekten vazgeçirdiğim elimi suya götürüyor ve 1 bardak su içiyorum o yiyeceği yemek yerine. Eğer hala durduramıyorsam tuzsuz ay çekirdeği ile oyalıyorum elimi.

Sık, sık hatırlatıyorum kendime yiyeceklerin esiri olacak kadar iradesiz olmadığımı, ince ve güzel olmak istediğimi, istediğim kiloda olduğumda hayatın çok daha güzel ve anlamlı olacağını, mutlu olacağımı, bir an önce bu kiloya ulaşmak istediğimi, o yiyeceklerin her zaman orada olduğunu ama gereğinden fazla yememem gerektiğini. Bu dünyayı daha güzel ve mutlu yaşamak için bu kilolardan kurtulmam gerektiğini. Ve bütün bu güzellikleri, mutlulukları yaşamayı hak ettiğimi. Kendimi sevdiğimi.

Yazın bütün bunları ve kendiniz hakkında kendi düşündüklerinizi bir yere kendi kelimelerinizle. Ve çıkarıp okuyun sık, sık. İsterseniz yüksek sesle. Varsa oraya buraya iliştiriverin eski, kilosuz günlerinizin fotoğraflarını. O?nun gerçek beniniz ve bedeniniz olduğunu hatırlatsın size.

Zayıfladığınızda nasıl görüneceğinizin, neler giyeceğinizin, nasıl duracağınızın, neler yapacağınızın, ne kadar yiyeceğinizin, yemekle olan ilişkinizin, size neler hissettireceğinin cevaplarını yazın bir, bir. Ve açıp, açıp okuyun. Keyifle, hissederek. Bu fikrin, bütün bu fikirlerin dokularınıza işlemesine izin verin. Bunları yaşayabilmek, gerçeğe dönüştürebilmek için kendinize bir fırsat verin. Hayallerinizi gerçeğe dönüştürün. Kaygılarınızı bir yana bırakın ve olmak istediğiniz insanı düşünün. En iyisine layıksınız, her şeyin en iyisine. Sadece siz, siz olduğunuz için.

Bir aşk düşsün içinize. Zayıflama, güzel olma aşkı. Sarsın bütün bedeninizi, kavrasın. Besleyin, su verin o aşka olabildiğince, her fırsatta. Yataklara düşmeyin belki ama bu aşk için yemeden içmeden kesilin.

Ve unutmayın, açlıktan kim ölmüş. Bir parça hareketten de. Yürüyün. En güzel spor yürüyüş. Elbette açık havada ve birazda güneşlenerek. Ama tıka basa doymuş bir karınla yürümenin ne size bir faydası olur ne de kilo vermenize. Öncelik her zaman yeme kontrolünde.

Canınız çikolata veya şekerli bir gıda istediğinde onun yerine bir parça siyah kuru üzüm veya hurma yemeyi deneyin. Şekeri tamamıyla bırakın. Çıkarın hayatınızdan olsun bitsin. Ben bunu yemeyeceğim deyin ve yemeyin. Bu kadar zor mu? Değil. Ben 5 yıldan uzun zamandır neredeyse hiç yemiyorum. Eksikliğini de hissetmiyorum. Değil kendime, çocuklarıma bile yasakladım. En ufak bir faydası yok. Zarardan başka.

Eğer bir şeyler  yemeyi düşünüyorsanız bunu erken saatlerde gerçekleştirin. Öğleden sonra yavaşlayın ve daha sonra durdurun. İştahınızı ertesi sabaha saklayın. Yiyecekler bir yere kaçmaz, sizi beklerler, meraklanmayın. Yemekten bir kesilince zaten fazla istememeye başlıyor vücut. Yeter ki o kırılma noktasına gelin. Depolardaki yağlar size yeterde artar bile:)

Salata ve meyve yemekten korkmayın. Sizi temizler, arındırır. Dilediğinizce karpuz veya kavun yiyin, sabah aç karnına.

Salatanız limonlu ve sızma zeytinyağlı olsun. Salatada tuza gerek duymuyorum ben. Himalaya tuzunun diğer tuzlardan daha sağlıklı olduğu söyleniyor. Limondaki sitrik asit sizi uzun süre tok tutar ve çabuk acıkıp yemenizi engeller. Sızma zeytinyağına gelince; sağlıklı bir yaşam sürdürebilmek için sağlıklı yağları devamlı tüketmeliyiz. Sağlıklı zayıflamaya çalışırken sağlıklı beslenmeye de dikkat etmeliyiz.

Bir tv ünlüsü yaklaşık 40 kilo vermiş ve bir kitap çıkarmış. Hiç yağsız bir diyet uygulamış. Bolca yemiş ama hepsi yağsız yediklerinin. Öyle küçülmüş, ufalmış ki, oturduğu koltukta gözükmüyor sanırsınız. Büyük ölçüde kas kaybetmiş olmalı. Kilo vermek ufacık kalmak, çelimsiz olmak değil ki! Eski hali çok daha şen, şakrak ve göz doldurucu idi bana kalırsa. Amacımız yararlı şeylerden kısarak kilo vermek olmamalı. Sağlıklı beslenmeye devam etmeli ama sağlıklı beslendiklerimizin oranını azaltmalıyız bana kalırsa. Sağlıklı yağın sağlığımıza olan faydasını gözden çıkarmamız anlamına gelmemeli kilo vermek. Sağlıklı yağ bizi bir dolu hastalıktan, marazdan koruyor.

Diyetinizi, sağlıklı beslenmenizi markette başlatmanız gerek. Atıştırmalıkları, benim deyimimle lüzumsuzları satın almazsanız yiyemezsiniz. Bu kadar basit. Sizi lüzumsuz almaya iten bir sebep mi var? Eminim yoktur. Bahaneniz çocuğunuz ise ve siz çocuğunuz için alınan lüzumsuzlardan otlanıyorsanız almamakla çocuğunuza da iyilik etmiş olursunuz. Önce bir süre azaltın, sonra tamamıyla kesin. Emin olun bir süre sonra onları satın almak aklınızın ucuna bile gelmeyecek.

Yulaf ezmesi yiyin, tok tutar. Portakal suyu ile.

Bir karar verin. Zayıf olma kararı. Ve bu karara uymaya kendinizi ikna edin. Zayıf olmayı, zayıflamayı umut ediyorsanız bütün gün tıkınmamalısınız. Bütün gün tıkınıyorsanız zayıf olmayı umut etmemelisiniz. Biri diğerine bağlı, her biri bir diğerini içeriyor. İkisini ayrı, ayrı düşünmeniz imkânsız.

İlk bir kiloyu verişim bir aydan fazla zaman aldı. Tartıya her çıkışımda aynı sonuçla karşılaştım. Neredeyse aç yaşıyordum ve ibrede en ufak bir değişim olmamıştı ama değişim olacağına ilişkin inancımı hiç kaybetmedim. Ya ben onu yenecektim, ya ben onu yenecektim. Pes etmemeye kararlıydım. 1 ayın sonunda ibre 1 kg aşağısını gösterdi. Zaman beni haklı çıkardı. 6 ayda sürebilirdi. Bu hiç sorun olmazdı benim için. Amaç, amaca ulaşmak olduktan sonra zamanın, zamansal değerlerin pek önemi kalmıyor.

Az yemenin en güzel yanı ilk etapta karnın içeriye çekiliyor olması. Sırf bunun için bile değer aç kalmaya. Karın kaslarınızın iç kısma yerleşmesiyle birlikte karın kasları işlevini yerine getirebilmeye başlıyor ve vücudunuz sırt ve karından desteklendiği için eskisinden çok daha dik durabiliyorsunuz, zorlanmadan.  Fırlak, dışarı doğru duran bir karın kasının sizi bu şekilde desteklemesi olanaksız. Bir kuğu kadar ince, narin ve zarif hissediyorsunuz kendinizi. Oysa bunun gerçek anlamda olabilmesi için daha kırk fırın ekmek yememeniz gerek. Eskiden can boğazdan gelir derlerdi; şimdi can boğazdan gidiyor:)

Gün içinde meyvemi, salatamı her zaman olduğu kadar yedim. Sabah kahvaltımı her zamankinden biraz daha az ettim. Yumurtamı, peynirimi, ekmeğimi, domates, salatalığımı, biberimi, yeşilimi yedim, sütümü içtim. Kahvaltıdan kıstım denemez. Belki biraz baldan kıstım o kadar. Ekmeği de azalttım, elbette siyah ekmek. Gün içinde meyvemi, salatamı her zaman olduğu kadar yedim. Günün sonrasında bazen yedim, çoğu zaman yemedim. Yedim dediysem 1 tabak çorba veya sebze veya et yemeği. Yanında pilav, makarna vb. olmadan. Tek bir tabak. Akşam yatağa girdiğimde karnım genellikle açtı.

Şeker hastalığınız yoksa bütün gün aralıksız yiyeceksiniz diye bir kaide yok. Kendinizi uzun süren açlığın sonunda da tutabiliyor, kendinize hâkim olabiliyor, yiyeceklere hışımla saldırmıyorsanız aç kalmanızın, kendinizi aç bırakmanızın hiçbir mahsuru yok.

Kendinden, kendi görüntüsünden ve dünyaya olan açılımından hoşnut olmayan bir insan dünyaya nasıl bir enerji yayar? Dünyayı nasıl görür ve dünyaya nasıl görünür?

Güzelliği, güzel görünmeyi baltalayan tek etmen kilo fazlası. Boy, yüz yapısı, genetik faktörler değil. Ben uzun boylu bir kadın değilim. Ama benden çok daha kısa ama çok daha güzel görünen ne kadınlar gördüm. Veya tam tersine, benden daha uzun ama benden daha çirkin kadınlarda gördüm. Önemli olan vücudun kendi içindeki ahengini koruyabilmesi. Boya göre vücut kitle indeksi yani.

Boy, yüz yapısı, genetik faktörler değiştirilemez ama üstüne eklemeler, bakım, makyaj hileleri yapılıp kapatılabilir, güzelleştirilebilir. Fazla kiloyu kapatıp saklamanın ise hiçbir yolu yok. Yani güzelliğimizi çelmeleyen asıl düşman kilo fazlası. Aynı kişiyi, belki kendinizi, 20 kilo fazla veya 20 kilo dar olarak düşünün, farkı görürsünüz. Değil 20 kilo, 10 kilo gibi bir fark bile çok şey değiştirir.

Beni sağlığımdan, güzelliğimden, beni benden edeceklerse, sağlığımı, güzelliğimi ve benliğimi geri almanın tek yolu buysa eğer, bütün yiyeceklerin canı cehenneme. Benden uzak olsunlar yeter. Onlarsız da yaşayabilirim.

***Yemek ya da yememek, işte bütün mesele bu. Amerika?da altı yüz bin insan mide daraltma ameliyatı olmuş. Dr. Öz’de izledim. Bizde kelepçe takmak deniyor bu ameliyata. Plastik bir parçayla mideleri sıkıştırılmış. Ortadan büzülmüş mideleri, genişlemeyi engellemek amacıyla. Normalden 13 kg fazlası olanlara uygulanabiliyormuş ameliyat. Ve bu ameliyatı devlet karşılıyormuş.

Bu ameliyatı olanlar 3,5 kaşıktan fazla yediklerinde derhal kusuyorlarmış. Birkaç tanesi çıktı programda ve yiyebildikleri miktarı gösterdi. Yiyebildikleri miktar sadece 3,5 kaşık. Daha fazla değil. Yerseniz kusuyorsunuz. Yıllarca bu şekilde yaşamışlar ve yaşamaya devam ediyorlar. Yüz kiloya yakın kilo veren insanlar var. Ameliyatın tek işlevi vücuda giren yiyecek miktarını azaltmak, ayarında tutmak. Yani altı yüz bin insan sırf kendini yeme konusunda kontrol edemediği için ameliyat olmuş. Korkunç. Acınası bir durum. Yemek ya da yememek, işte bütün mesele bu.

Ameliyat sözcüğünü artık global olarak çok kolay telaffuz ettiğimiz düşüncesindeyim. Ben küçükken annem bir doktordan bahsederken hep adını söylemek yerine ‘ kasap osman’ derdi. Doğruluk derecesini bilemem elbette ama ateş olmayan yerden duman çıkmaz derler. Bir nedeni vardır ki annem adını öyle koymuştur. Her hicivde bir gerçeklik payı vardır. Şimdi adları operatör doktor oldu, yanlarına ilişilmiyor havalarından:)

Oprah Winfrey?e önceden kilolu iken çıkan bir genç kız yıllar sonra tekrar konuk edildi. Kelepçe taktırmış midesine, 77 kilo vermiş. İlk ameliyattan sonra 11 kez daha ameliyat olmuş. Zor günler geçirmiş. Kusmalar, yiyememeler, bakıma muhtaç hale gelme vs.

Bütün bunlardan anlamamız gereken şey herşeyin az yemekle ilgili olduğudur. Gidip kelepçe taktırmayacağız tabi ki:) Önemli olan bu az yeme işini bir süreliğine değil de bütün zamana yaymak. Bunu, gereğinden fazla yememeyi, bir yaşam şekline dönüştürmek.

Sabah aç karnına tartıldığınız kilonun akşam yatana dek 1 kilodan fazla üstüne çıkmamak yenilecek yemek miktarını sınırlamak için uygulanabilecek bir yöntem. Diyelim ki sabah uyandığınızda tuvalete gittikten sonra aç karnına 70 kilosunuz, gün içinde ve akşam yatarken 71 kilonun üstüne çıkmış olmamalısınız. Kilonuz azaldıkça bir alt kiloda yapmaya başlıyorsunuz aynı şeyi. Böylece gün boyunca yediklerinizin miktarını kısıtlamış oluyorsunuz. Ben bunu bir oyun haline getirdim. Aklım devamlı tartıdaki ağırlığımda olduğundan ve bir amaç belirlediğimden yeme içme işinin ehemmiyeti rafa kalktı diyebilirim.

Birde şu öğün meselesi var. Canınız çekmiyorsa, canınız yemek yemek istemiyorsa öğün saati belli diye, üç öğün veya beş öğün yenecek diye yemek yemek zorunda değilsiniz. Ben yemekleri çocuklarım için pişiriyorum. Çoğu zaman tadına bile bakmadığım oluyor. Sofrayı çocuklarım için hazırlıyor ve onlara terk ediyorum. Yemeye zorunlu değiliz. Çocukların bu beslenme sistemine ihtiyacı var ama bizim için böyle bir gereklilik ve zorunluluk yok. Canım istemiyorsa, vücudum bana ye demiyorsa, neden yiyim ki? İstemediğim halde yediğim günleri sıralarsam sayısı hiç az değildir. Yöneticiniz kurallar, gelenekler değil vücudunuz olsun.

Şimdiye dek kilodan bahsederken kilonun yeme ile olan ilişkisine değindim ama aldığım son 10 kilonun yemek yeme ile hiç ilgisi yoktu. Birkaç ay aralıklı olarak iki kez bir hafta içinde 5?er kilo almıştım. O bir haftalar içinde her zaman yediğimden daha fazla yemedim. Bir haftada 5 kilo almamı gerektirecek kadar kesinlikle yemedim. Ama o bir haftalarda başka bir değişim yaşadım. Miyom ağrılarımın en yüksek seviyelere çıktıkları zamanlardı.

Kansızlığımın artıp üşümelerimin çoğaldığı ve ağrılarımın azami şiddette arttığı günlerde oldu bu kilo almalarım. Bu bilginin ışığında kilo alma konusundaki bütün suçu yemek yemeye bağlamamak gerek sanırım. Miyom başlığı altında bu bilgiyi paylaşmıştım zaten. ?Üşüyen vücut üşümemek için kendini yağlandırıyor?du bu düşüncenin temeli. Hala bu bilginin doğru olduğu görüşündeyim.

Temmuzdayız, hava çok sıcak ve ben 3 kilo verdim. Meyvenin en güzel zamanı, en güzel mevsim. Kendimi tutup yemiyorum dersem yalan olur. Kavun, karpuz, şeftali bizim evde natürmort olarak kullanılmıyor, yeniyor:) Şaka bir yana 3 çocuklu bir kadın olarak bütün gün mutfakla haşır neşirken yememek, yememek için kendini tutmak çok zor oluyor.

Ayrıca yemem gerek çünkü kansızlığım hala var ve adet kanamalarıma kan üretmek, kan yetiştirmek için iyi beslenmem gerek. Yemezsem, gerekli kanı sağlayamazsam, halsizliğim artıyor. Herşey birbirine bağlı ve iç içe geçmiş durumda. Bu kilo vermelerim önümüzdeki ayda devam ederse anlayacağım ki nedeni sıcak hava. Üşümemem. En azından emin olacağım. Sıcak havaya, üşümemeye bağlı olarak ta, kanamalarımın az olması, kansızlığımın azalması.

Kilo meselesine birde bu açıdan bakmak gerek sanırım. Kan oranınızı bilin, bilmiyorsanız öğrenin ve gerekli ise önlemler alın. Kanı yetersiz bir vücut bütün tehlikelere açık. Ve tabii ki gereksiz yere üşütmeyin.

Dün tesadüfen biriyle iki çift laf ettim, mayıstan beri, yaklaşık 2,3 aydır hiç durmaksızın adet kanaması şiddetle devam ediyormuş. 3 aydır kan kaybediyor ve bunu umursamıyor, düşünebiliyor musunuz? Doktora gitmeye teşvik ettim. Ne yapabilirdim ki? Kanamalar konusunda genel olarak hepimizde bu kadar olamasa da duyarsızlık var. Kendimizle ilişiğimizi kesmememiz gerek. Her ne olursa olsun.

KPSS sınavlarına hazırlanıyormuş, kanamalarının nedenini strese bağlıyor. İnanılmaz. Bir psikoloji tutturduk gitti. Ne olsa ona bağlıyoruz. İşin içinden çıkmak öyle daha kolay oluyor sanırım.

Verdiğim 3 kilo benim için bir devrim niteliğinde. Hayatım boyunca ilk kilo verişim diyebilirim. Şimdiye kadar hep yükselme eğrisi gösterdi ağırlık vaziyetim. Onca çabama rağmen. Yürüdüm, pilates, spor yaptım ama yememeyi, az yemeyi hiç denememiştim. Bu yüzden şimdiye kadarki girişim ve çabalarım sonuç vermemiş meğerse. Kim bilir belki de şimdiye kadar gerçekten istememişimdir kilo vermeyi. Kendimi, aklımı oyalamışımdır yürüyüşle, sporla.

Bu kilo veriş bana işin sırrının yememekle bağlantılı olduğunu açıkça gösterdi. Buradan yola çıkarak yemeyi istediğim ve olması gereken oranda yediğim anda istediğim şekil ve biçime gireceğimi biliyorum artık. Biliyorum ama çokta istikrarlı olabildiğim söylenemez yememe konusunda. Bir gün yemiyorsam üç gün unutuyor, savsaklıyorum yememe işini.

Dün, 1 ağustosta, dışarıdayken dükkân camlarından yansıyan görüntüme baktım. Hiç bana benzemiyordu. Ben o kişi olmamalıydım, olamazdım. Kısa, daracık bir eteğe zar zor sığmış tıknaz bir kadın. Kalın bir kalas, keresteden farksız. İçinde canlı, hayat isteyen ama dışarıdan hayatın dışında kalmış bir görüntü. Bildiğiniz yaşı geçkin klasik kokona görüntüsü.

Hani şu aranmaya çıkmış gibi düşündüren görüntülerden. İnsanların beni o gözle görüyor olmaları düşüncesi beni oldukça rahatsız etti. Herkesin kendine ulaşabileceğine dair bir görüntü vermek. Her kesimden, her türden karşı cinse boyun eğebilecek, kabul edebilecek bir görüntü. Seçme şansını yitirmiş bir zavallı. Önüne ilk çıkana razı olabilecek bir görüntü. Burada ne demek istediğimi çok iyi anlayabilmenizi istiyorum. Hani güzeller hep ulaşılamaz olurda çirkinlere çok kolay yaklaşılır, elinin altındaymış gibi davranılır ya, anlatmak istediğim az buçuk ondan.

İnsanın en acımasız eleştirmeni yine kendisi. Bu eleştiriyi bir başkası yapsa olay olur ama eleştiriyi yapan kendin olunca olay çıkaracak bir durum olmaz ortada. Birde benim sıkı eleştirmenlerim var. Çocuklarım. 10 yaşındaki kızım beni beğenmeme, kendini beğenme konusunda hızla yol alıyor. Yok, saçım kabarıkmış, yok yüzüm kızarıkmış, yok varisim varmış, şişkoymuşum. Her fırsatta yüzüme vuruyor bunları. Alıştım artık. Bulmuşsunuz bir şamar oğlanı, vurun bir duvardan bir duvara. Besle kargayı, oysun gözünü:) Annenin vurduğu yer acımaz derler. Kızımın söyledikleri de beni acıtmıyor. Sadece latife olsun diye paylaşıyorum.

Bu kiloda iken kendime uyacak, kilolu olduğumu ve kilolu kalacağımı bana kabul ettirecek yeni büyük beden giysileri almayı reddettiğim için geçen yazdan kalan 10 kilo düşükken giydiğim giysileri giymeye devam ediyorum. Buda beni olduğundan daha komik ve biçimsiz gösteriyor. Varsın olsun. Buda benim kendi kendime verdiğim cezam olsun. Büyük beden giysiler, uzun, kapalı, yaşlı etekleri almayacağım, asla.

Dolabım 36, 38, 40 ve 42 beden yepyeni ve güzel giysilerle dolu iken 44+ beden giysiler almayacağım, asla. Gerçekten dolabımda bütün bedenler mevcut. Hep nasılsa kilo vereceğim düşüncesiyle alınmış, bedenimin yarı küçüklüğünde giysilerle dolu. Tahmin ettiğiniz gibi çoğunluğu hiç giyilememiş. Bir de alamıyorum büyük bedenleri. Elim küçük bedene alışkın olduğundan mıdır nedir ne zaman alışveriş etsem giyemeyeceğim küçüklükte alıyorum ve dolapta asılı duruyor. Elim varmıyor büyük bedenleri satın almaya. Ömrünün yarısını zayıf olarak yaşarsan diğer yarısında kendine adapte olamıyorsun sanırım. Benim sorunum bu olmalı.

İçimde hissettiğim hayat ve ben o kişiyle uyum sağlayamayız. Güzel olmak, güzel görünmek benim için hep önemli oldu ve önemli olacak. Pes etmeyeceğim. O hayat sadece bir adım ötemde beni bekliyor. Geçmem gereken tek aşama bu kilolardan kurtulmak. Sonrası hayal gibi. Hayaller kaybolmamalı, asla. Hangi yaşta olursa olsun.

Uzandığımda benden ayrı bir uzuv gibi yatağa serilen o karın bana ait olmamalı. O insan ben olamam, ben o değilim. Özünden, gerçek kimliğinden kopmak çok zor. Ben nasıl bu hale geldim. Aklım almıyor. Bu artık kesin ve son kararım. Y e m e y e c e ğ i m. En azından akşamları. Gün içinde de temkinli.

Haftanın 3-5 günü sabahları 20 dakika güneşleneceğim ve yine haftanın 3-5 günü 1?er saat yürüyeceğim.

Eylül’11

Cola?yı, bütün gazlı ve şekerli içecekleri içmeyin, akşam olduktan sonra yemek yemeyin, devamlı tartılın, hareket edin, abur cuburu almayın, yemeyin. Kendinizi yediğiniz yiyeceklerden daha çok sevin. Kilo vermeniz sadece görünüşünüzü değil bütün hayatınızı değiştirecek unutmayın. Tansiyon hastası, şeker hastası olmayacak, ilaçlarını içmek zorunda kalmayacaksınız. Kalp krizi riskiniz çok büyük oranda azalacak. Dizlerinizde eklem ağrıları çekmeyeceksiniz. Kanser olmayacaksınız. Yaşadığınız sürece kaliteli yaşayacak, başkalarının eline muhtaç kalmayacaksınız. Ve çok daha güzel görüneceksiniz. Bütün bunlar için yememeye değmez mi?

Oprah Winfrey show?da, Dr. Öz show?da neredeyse her gün kilo konusu işleniyor. Devamlı onları izliyorum ve motive olmamada büyük faydaları oluyor. Ben unutsam bile onlar bana devamlı hatırlatıyor. Sizinle paylaştığım bilgilerin bir kısmını onlardan alıyorum. Benimki ne ki, 40, 50 kilo, 100 kiloya yakın kilo verenleri çıkarıyorlar sık sık. İşin sırrı yememekten geçiyor. Başka bir sır yok ortada. Yememeyi becerebilirseniz kilo vermeyide becerirsiniz.

Şimdilerde akşamları yemek yemediğim günlerin ertesi günü karnım düz ve çıkıntısız oluyor. Akşam yememeye dikkat ettiğim sürece o kocaman karnımdan eser yok. İki gün akşam yemek yiyeyim davul gibi şişiyor. Ve akşam yememeye devam ettiğim sürece kilo vermeyede devam ediyorum. İstikrarlı olmak. Devamlı aklınızın bir köşesinde yememeniz gerektiği bulunmalı. Hangisi daha güzel? Çok yiyerek ortalıkta yağlı, yağlı inek gibi salınmak mı, az yiyerek ince ve narin görünmek mi? İkiside tamamen sizin elinizde. Seçim size ait.

Çocukluk arkadaşlarımın fotoğraflarına bakıyorum. O incecik kızlar yağlı birer ineğe dönüşmüşler adeta. Arka, ön o biçim. İşkembeler dışarı fırlamış, bir mö demedikleri eksik 🙂 Kendime bakıyorum. Pek bir fark yok. Yine bir inek görüntüsü. Derhal bir buzağıya dönüşmem lazım 🙂

*

İnsanlar, tanıdıklarım bana bakıp ?kilo vermişsin? demeye başladı. Sırf bu sözü duymak için bir ömür aç kalmaya değer. Bazı tanıdıklarımsa bu konuda hiçbir yorumda bulunmamayı tercih ediyor. ?Zayıflamışsın? diyemiyorlar yani. İnanın bunun içinde aç kalmaya değer 🙂 Toplamda verdiğim olsun olsun3-5 kilo ama fark edilir hale geldi demek ki!

Pilates, spor, yürüyüş hepsi hikaye. Yapıldığında zararı yok ama kilo vermenin tek yolu aç kalmak. Amacınız kilo vermekse bunun yolu aç kalmak. Yediğiniz günlük yiyecek miktarını hiç değilse yarıya indirmek ve akşam yemeklerini iyice kısmak. Başka bir yolu, yordamı yok. Yıllarca yürüdüm, pilates yaptım, spora gittim. Hiçbiri bana bir kilo bile verdiremedi. Ne zamanki yemeyi azalttım kilo verebildim.

Bu esnada miyomumunda küçülmeye meyil ettiğini, 1 cm küçüldüğünü de söylemeliyim. Kilo vermemde bununda etkisi olmuş olabilir. Çünkü miyomum büyürken kilo almıştım, miyomum küçülürken kilo vermeye başladım. Üşütmemeye ve yeterince güneş almaya dikkat edin.

Ekim?11

Oprah Winfrey 45 kilodan fazla zayıflayan 100 izleyicisiyle bir program yapmış. Bunlardan ikisi anne kız. Anne 58 kilo vermiş; 12 yaşındaki kızı ise 22 kilo.

Oprah kilo vermenin hayatının savaşı olduğunu söylüyor. Hala kilom yüzünden kendimden nefret ediyorum diyor. Hayatı kilo iniş çıkışlarıyla dolu. Bir bakıyorsunuz 30 kilo vermiş, bir bakıyorsunuz fazlasıyla geri almış. Sonunda bir bağımlı; yeme bağımlısı olduğunu fark etmiş. ?Giysilerinize sığamadıktan sonra bunca şanın şöhretin hiç anlamı yok. Bu şişmanlığın kazandığını; sizin kaybettiğinizi gösterir? diyor.

Programa katılan Bob Green; insanların kendine üç soru sorup cevaplamasını istiyor. İlki neden kiloluyum. Tatlıyı, kızartmaları sevdiğim için mi zararlı bir ilişkin olduğu için mi? Nefret ettiğin ne? İşin mi? İlişkin mi? Hayatında neyi değiştirirdin? Önce bunu bulun.

İkinci soru; neden kilo vermek istiyorsunuz? Onun için, bunun için değil ?daha iyi bir hayatım olması için? demelisiniz.

Üçüncü soru; niye şimdiye dek başarılı olamadınız? Sizi neyin yoldan çıkardığını belirlemelisiniz. Kökten çözmezseniz yine yoldan çıkaracaktır.

Yine aynı programda çıkan Dr. Öz?e göre ?erkeklerde verilen her 16 kiloda penis boyu 2,5 cm uzar?.

*Akşamları yemek yenmediğinde veya az yendiğinde vücut gece yiyecek bulamadığı için mevcut yağlardan yakarmış. İncelmenin en kolay ve doğal yolu olmalı. Yapılması gereken tek şey, bir şey yapmamak. Bundan daha kolay ne olabilir? Yemeyeceksiniz, bu kadar basit.

Mideniz ne kadar boş kalırsa vücudunuz o kadar hafifler. Sizin istediğinizde bu değil mi? Boş kalmak, hafiflemek.

Kırmızıbiber; yani pul biber iyi bir metabolizma hızlandırıcıdır. Bütün yemeklerinizde istediğiniz miktarda kullanın.

Mayıs?12

Kilo; ihtiyacımızdan fazla yemek yememizden kaynaklanıyor. Harcadığımızdan daha fazla yemek yiyoruz; bu hem kilo yapıyor hem de ömrümüzü kısaltıyor. Yiyeceğimizin %40?ı karbonhidrat, %20?si tahıl, %20?si protein, %20?si yağdan oluşmalı. Karbonhidratın da %60?ı tahıl kökenli olmalı. 3 öğün yemek yeterlidir. Ne zaman acıkılırsa o zaman yenmelidir. Acıkmak vücudun bir uyarısıdır; uzun süre aç kalınmamalıdır.(bir doktorun bilgilerinden)

*6 ayda 40 kilo veren bir kadın çıktı geçen gün. Diyetisyen yönlendirmesiyle vermiş 40 kiloyu. ?Mutluluğu artık yemekte değil, başka şeylerde buluyorum? dedi. Pekte haksız sayılmaz hani; bizler zaten mutsuzluğumuzu bastırmak için tıka basa yemiyor muyuz? Mutluluk yemekte değil yememekte; bunun ayırtına varmamız gerek. İki lokma ile de tokluk hissedebiliyor, doyabiliyor insan; on lokmada da. Tercih ve seçim tamamen bizim elimizde.

Be First to Comment

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *