Press "Enter" to skip to content

Gündem 1e temmuz’12

Dönüş yolu oldukça kalabalıktı; AKP?nin kongresi varmış; adım atılmıyor trafikte. Çok refah toplumu olduğumuz için ikide bir kongreler düzenliyor AKP. Para bol AKP?de nasıl olsa. Devlet bütçesi onlara çalışıyor. Bunların hepsi bir gövde gösterisinden başka bir şey değil. Anıtkabire akan kalpleri sakın ola ki akıllarından çıkarmasınlar; bir gaflete kapılıp.
Yine dönüş yolunda gözüme çarptı; kocaman bir ilan tahtasında Erdoğan?ın resmi ve vecizesi; ??Aile değerlerimiz milletin bekasının en önemli göstergesidir?? veya buna çok benzeyen bir söz; aklımda kaldığı kadarıyla. Ne etkileyici bir söz ama;))) Atatürk?ün yerini almaya niyetli galiba vecizeleriyle;))) O iş biraz zor; hazırına konmakla Atatürk olunmuyor; olunmaz. Ne yapmış bu millet için; baskı ve zulümden başka? ??Karılarınızın başını sıkı tutun; bir yere kaçmasınlar?? demek istiyor olmalı; karısına bak; adamı anla.
Süs biberi; kişilik yok, hiçbir varlığı, etkisi yok; konu mankeni; ruh gibi; var mı var! Tam tebessümler dağıtan; akşamdan akşama hatırlanan kadın. Örnek Türk kadını motifi; dut yemiş bülbül; 10 küsur yıldır kocası iktidar; başbakan; kaç kez sesini duyduk? Obama?nın karısının sesini bile ondan daha çok duymuşuzdur. Kadınlar için ne yaptı; kadın haklarından dem vurdu mu bir kez; yok. Ha var, ha yok.
Nede olsa İslamiyet kadının köleliği tezi üstüne konumlandırılmış durumda. Önce baş sıkılacak; sonra ayaklar sıkılıp eve hapsedilecek; sonrasında ise karnında sıpa, sırtında sopa; ver Allah?ım ver; bedava; karın tokluğuna köle; kim istemez? Bütün AKP?li milletvekillerinin 3,5 karısı var? Neden? Bir karı bir adamın neyine yetmiyor? Kızınızın bir adamın üçüncü, beşinci karısı olmasına gönlünüz razı olur mu? Sakın bu oyunlara gelmeyin kadınlar; kendiniz için değilse kızınız, kız yeğeniniz, komşunuzun kızı veya gelininiz için. Yüce Atatürk?ün bize bıraktığı haklarınıza iyi sahip çıkın yoksa bu işin sonu lağım çukuru. Bütün hesaplar bizim üstümüzden yapılıyor; vur kafasına; al ekmeğini.
Yaşar hoca şöyle diyor sık, sık; ??İslamiyet bu ise bu dini terk etmek lazım??; bu dini terk etmenin zamanı gelmiştir artık. Bırakın onların olsun sıkı sıkıya sahip çıktıkları din; Allah bizim yanımızda; bizden yana. Allah zalimin yanında olmaz; zulmedenden yana durmaz; bundan emin olun. Ufacık bebeleri; kundaktan itibaren örtmeye başlayacaklar; niyetleri bu. Kızsın geri dur, kızsın sesini kes, kızsın başını önüne eğerek gez; kızsın erkeğe hizmet et; bu baskıları yaşamadan mı büyüdünüz? Daha nereye kadar devam etsin bu zulüm, işkence? Önce erkekler yesin; artakalanları ise kadınlar yesin; zaten yemese de olur; parayı getiren erkek nede olsa. Yetmedi mi kadınların çektiği ızdırap; sırf kadın doğduklarından olan. Binlerce Mercedes, BMW var; kaçının sahibi kadın? Malvarlıkları neden kadınlarla erkeklerin eşit değil? Bu kadar özgürken bile haklar açısından bu denli sınırlı yaşayabiliyorsak; bundan beterinde neler olur varın siz düşünün. Kadının baba evinden koca evine geçen köleliği devri sona ermelidir; kızlar okumalı; çalışmalı; kendi hayatlarına kendileri sahip olmalıdır artık. Elbette İmam hatip okullarında  sıkma baş olarak değil!
Daha doğar doğmaz başlıyor işkence; erkekler mal, mülk sahibi; kadınlar orta malı; hizmet sundukları; kölelik ettikleri ölçüde yaşam hakkına sahipler; tekmeyi yediklerinde veya canlarına yetip tekmeyi vurduklarında ise dımdızlak ortadalar; sap gibi. Açlıkla, sefaletle karşı karşıyalar; üstelik tek başına değil; çocuklarıyla. Ne ana var, ne baba var, ne kardeş, nede devlet; elinden tutan kimse yok; herkesin Allah?ı para. Aynen benim son 4-5 yıldır yaşadığım gibi; 3 çocuğumla birlikte. Düşte gör dostunu; herkesi. İnsanlar insanlık kaybında. Herkes yaptığından utansın. Kime ne diyeyim?
Miras hakları bile yok; kendi içinde doğduğu aileden; babasından (ana babasından denmez burada çünkü anasının da mal, mülk edinme hakkı yok) bile miras alma hakkı yok. Yetmezmiş gibi köle olarak satılıyor başlık parasına; bir at, bir eşek gibi; hatırlayın; bu günler çok geride kalmadı; hatta hala yaşandığı yerler var. Dikkat edin de tekrar hortlamasın; bu sizin elinizde. Sizi yönetme kapasitesine sahip olmayanlara hayatlarınızı teslim ederek hayatlarınızı heba etmeyin. Bunu sadece parti ve yönetim anlamında söylemiyorum; bütün erkekler anlamında söylüyorum. Kendi hayatlarınıza; özgürlüğünüze kendiniz sahip çıkın; Allah size o güç ve kudreti bağışlamış; boşa heba etmeyin; bir ömrü kölelikle geçirmeyin.
Bir Türk kadının bir Amerikalı kadından eksiği nedir? Neden Amerikalı kadının özgürlükleri kısıtlanmazda Türk kadının kısıtlanır; aynı Allahın kulları değiller mi onlar? Amerikalı kadını başka bir Allah mı yaratmış? İnsan hakları evrensel beyannamesinin 1. Maddesi der ki; ??Bütün insanlar hür, haysiyet ve haklar bakımından eşit doğarlar. Akıl ve vicdana sahiptirler ve birbirlerine karşı kardeşlik zihniyeti ile hareket etmelidirler??. Hani; nerede bizde bu eşitlik? Yine 3. Maddesi der ki; ??Yaşamak, hürriyet ve kişi emniyeti her ferdin hakkıdır??. 4. Maddesi der ki; ??Hiç kimse kölelik veya kulluk altında bulundurulamaz; kölelik ve köle ticareti her türlü şekliyle yasaktır??. 5. Maddesi der ki; ?Hiç kimse işkenceye, zalimane, gayri insani, haysiyet kırıcı cezalara veya muamelelere tabi tutulamaz?. Buradaki hangi madde Türk kadının haklarını yansıtıyor sizce?
Oyunuzu; oyunuzun rengini siz biliyorsunuz kadınlar; seçmen sandığının yanında, yakınında sizden başka kimse yok; bir Allah biliyor; birde siz. Oyunuzu aydınlıktan, özgürlükten, hürriyetinizden yana kullanın; özgürce; erkek baskısına boyun eğmeden. Hala o hakkınız varken. Unutmayın seçme seçilme hakkını da kadına tanıyan Atatürk ve bu gidişle bu hak çok yakında elimizden alınacak. 4 kadına 1 erkeğin şahitliğinin denk tutulduğunu; öyle yaşandığı günleri bilirsiniz değil mi? En azından duymuşsunuzdur. O günlere dönmek değilse niyetiniz üstünüze düşen sorumluluğu yerine getirin. Artık ??oyumu verdim; sorumluluğum bitti?? demenin bile zamanı geçti; oylar çalınıyor; çöpe atılıyor; her tür çirkeflik var bunlarda; yapabilenler gidip gönüllü olarak sandıklarda oylarımıza sahip çıkmalı; bilgisayarlar denetlenmeli. İş bize düşüyor artık; yoksa gitti gider.
Önümüze konulana; kaderimize razı gelmek artık bizim için yeterli olmamalı. Eksik etek, saçı uzun aklı kısa, elinin hamuru ile erkek işine karışma; bu sözler size neler hissettiriyor ve neleri çağrıştırıyor size; bana pek hoş şeyleri değil; bunları değiştirmenin zamanı geldi artık.
*Çamlıca?ya yapılacak caminin mimarı şimdiye dek yapılan en büyük cami olacağını açıkladı; en az 6 minareli olacakmış. Dini çevreden olan, olmayan birçok bilirkişiden tepki yağıyor; olumsuz görüş bildiriyorlar. ?? Çamlıca?nın güzel bir dinlenme yeri olduğu; Kabe?nin bir tepede değil; çukurda inşa edildiği; yükseğe çıkıldıkça değil; aşağı inildikçe İslam?daki tevazuya ulaşıldığı; bu cami projesi ve diğer yapılanlarla bu tevazudan uzaklaşıldığı; dev camilerle bir gösteri alanı oluşturulduğu; bu gösteriyi hazırlayanların ise haram-helalden; hak-hukuktan uzaklaştıkları; şimdiki İslam?ın zengin fakir arasındaki azaltmak yerine çoğaltıp, derinleştirdiği?? zaman gazetesi yazarı Yıldız Ramazanoğlu tarafından söylenenler.
Yine zaman gazetesi yazarı A. Turan Alkan; ??başbakanın böyle bir proje için yapım aşamasında tek başına karar verdiğini; 75 milyonun söz hakkının olup olmadığını?? soruyor. AKP?li mimarlardan Sinan Genim; ?? yapılacak caminin büyüklüğünün Kabe ile yarıştırılmaması gerektiğine; Kabe?ye hakaret olarak algılanabileceğine?? dikkat çekmiş. İstanbul tarihi öğretim görevlisi Haldun Hürel; ??güzelliğin büyüklükte saklı olmadığını; İstanbul?un siluetini bozacağını?? söylemiş. Mimarlar odası ise durdurulması için dava açacağını belirtmiş. Herkes yanlış biliyor; bir o doğrusunu biliyor; dediğim dedik; çaldığım düdükçü despot. Burada adı geçenler üstelik cumhuriyet gazetesi yazarları değil; zaman gazetesi yazarları. Yılanın azılısını; şahmeranını deliğine geri sokmak için diğer yılanlardan medet umar olur hale geldik.
Evini yönetir gibi yönetmeye kalkıyor bir ülkeyi. Tek adam; her şeyi bilen adam; bilge kişi. Her konuda en üst bilgiye sahip olduğundan kimsenin bilgisine başvurmak gibi bir tereddüdü olmuyor; kimlere nasip olmuş böyle başbakan! Nasıl olsa ona göre herkes ?sen kimsin?. Kendini herkesin; her bilginin üstünde gören bir megalomanyak. İnsana; bilgiye saygısı olmayan biri. Bu ülke onun yaşından fazla bir süredir profesörler; bilim adamları; aydın insanlar yetiştiriyor; bir densiz çıkıp bilginin üstüne çıksın; tepinsin diye mi?
*Kılıçdaroğlu?nun dediğine göre 700 üniversite öğrencisi ve yüzlerce gazeteci içeride yatıyormuş. Fikir özgürlüğü olmadığı için. Dünyanın en çalkantılı ülkesi olma birinciliği bizde olmalı. Bu kadar karşıt fikrin birbiriyle sürekli çarpıştığı başka bir ülke yoktur; neredeyse her on yılda devrim sayılabilecek nitelikte değişimler yaşanan bir ülke Türkiye. On yılda bir değişiyor içeriye girenlerin esvabı; niteliği. Bir bakıyorsunuz içerde; on yıl geçiyor bir daha bakıyorsunuz en baştaki koltukta. Kimin ne zaman ne olacağının hiç belli olmadığı bir ülke oldu burası. En güvensiz ülke. Eski güvenilirliğini ve dayanıklılığını da yitirmek üzere üstelik. O dayanıklılık ve güvenilirlik ortadan kalktığında ise hiç kimse için yaşanabilir bir hali kalmayacak üstelik; geride hangi azınlık ve düşünceden olanlar kalırsa kalsın. Bu sistem; şu an var olan sistem çökertildiğinde yerine gelecek olan sistem çürük bir yapı üzerine inşa edileceğinden derme çatma olacak; kaptı kaçtı olacak; gecekondu olacak ve olduğu yere çökecek. Siz bunu başarabilecek; Atatürk benzeri birini görüyorsanız ortalıkta o başka; ama ben göremiyorum ne yazık ki! Atatürk görüyor olsaydı bu günleri emeklerine acırdı herhalde; haklı olarak.
*2012 yılında; yeni; sanırım bu ay basılan 1 lirada Atatürk?ün resmi yok. Bir tarafında 1 lira yazıyor; diğer tarafında Sayıştay?ın 150. yılı ibaresi var; oğlum gösterdi bugün. Birde bir tarafında Türkçe olimpiyatları yazanları varmış; onlar daha önce basılmış; bundan 1 ay önce. Hatıra parası mahiyetinde 1 milyon adet basılmış. Fethullah Gülen?in resmini koymaya hazırlık yapıyor olmalılar; kahrolasıcalar. Ona göndermede bulunuyorlar açıkça; ‘resmini oraya koyacağız’ diye; başka bir açıklaması yok.
*Dün çocuklarımla birlikte yürüyüş yaptığım parkurda bir aile bana karşı yönde yürüyüş yapıyordu. Adam 40-45 yaşlarında, kafası kel, gözlüklü, koca göbekli, orta boyda, 1.65 civarında; bol bir tişört ve alt eşofman giymiş; eliyle şeyini karıştıra, karıştıra yürüyor. Kadın olduğunu sandığım yaratık adamdan biraz kısa; baştan ayağa kara çarşaflı; gözünde de siyah güneş gözlüğü var; bir karaltı şeklinde. ?Delikanlı?; 17-18 yaşlarında; babasından 3-5 cm uzun; vücudunu tümüyle saran; daracık bir pantolon ve bir tişört giymiş; gözünde güneş gözlükleri; saçlar kabarık, dalgalı, uzun ve havalı; yürüyüş biçimi ise açıkça kıvırtık; anlayacağınız; bildiğiniz top.
Bu şekilde hepsini birden karşımda görünce gözümü aileden alamadım doğal olarak ama bakacağınızı bildiklerinden; bakmanızı engellemek için gözlerini direkt üstünüze yöneltiyorlar. Onlar bize baktı; biz onlara kaçamak baktık derken birbirimizi geçtik; arkamıza dönüp baktığımızda onlarda bize bakıyordu. Hangimizde gariplik vardı ki; onlarda mı, bizde mi? Bir sonraki turda tekrar karşılaşmayı diledim; gördüğüm şeyi hazmedebilmek; doğruluğunu test etmek için; gördüğüne; gözüne inanamamak bu olsa gerek. Öyle bir çarpıklığı bu denli bir arada görmek her zaman nasip olmuyor nede olsa. Uzaklaşırlarken oğlum; ?kadına yasak var ama oğlana yasak yok; o top olmakta özgür? dedi. ?Öyle çarpık bir aileden de olsa, olsa bu çıkar; bir top? dedim.
İkinci karşılaşmamızda onlara bakmadığımızı kanıtlamak için çocuklarımla konuşuyormuş gibi yaptım ama bakmamam imkânsız; adamın göbeği açıktaydı; sanırım göbeğini karıştırıyordu bu seferde. Yaklaştığımızda Türkçe olmayan bir dilde konuştuklarını duydum; bir arap ülkesinden olmalılar; içime su serpildi; neyse ki hala bu kadar bozulmamışız. ?Neyse Türk değillermiş? dedim; oğlum ?yakındır; bizde de böyle olacaklar nasıl olsa yakında? dedi.
Çocuk parkına geçtiğimizde ailenin diğer fertleri ile karşılaştık. 13- 15 yaşlarında kara çarşaflı ama yüzleri açık; esmerden daha koyu tenli iki kız çocuğu ve iki ufak oğlan çocuğu; toplamda 5 çocuk. Şimdilik ikisi kız, ikisi erkek, biri top; yarın neler getirir bilinmez elbette. Erdoğan?ın önerdiği; bizim için öngördüğü çocuk sayısına sahipler yani; 5 çocuk; kız, erkek, top fark etmiyor nasıl olsa Erdoğan için; görüntüleri desen tam Erdoğan?ın zihniyetine uygun; onun bize yakıştırdığı biçimde. Allah bizi o günlerden korusun; âmin.
Kendimi o kadının yerinde düşünemiyorum bile. Yine ben neyse nede; geldim gidiyorum; yaşayacağımın çoğunu yaşadım; gördüm; kızımı o kızların yerinde düşünmek; onlar gibi giyindiklerini tasavvur etmek bile içimden gelmiyor. Gece konuştuk kızımla; uyumak için yattığımızda ?o kızlara erkekler; abisi, babası karışıyordur değil mi? Bütün işi yapan kadınlar; özgür olan erkekler? dedi; kızım 11 yaşında.
Kendince kendi geleceği için kaygılar taşıyor kızım. Haksızda sayılmaz hani. Öylesi bir ortamda ağabeylerinin üstünde nasıl bir baskı oluşturabileceklerinin farkında olacak kadar büyüdü. Şu halde; ?yaklaşık? eşit şartlar altındayken bile bunun için; onların karşısında ezilmemek için savaş verirken; o haldeyken neler olabileceğini tasavvur edebiliyor en azından. Kaygı taşıyan sadece kızım değil; oğlumda kaygılı bu gelişmeler karşısında; bunu açıkça ifade etti zaten. Erdoğan çok istiyorsa kendi giysin o kara çarşafları. Ona kalmamış bizim ne giyip giymeyeceğimiz.
*O; insanlarının parasızlık ve sefalet yüzünden para karşılığında ilaç denekliği yaptığı bir ülkenin başbakanı; bunu aklından çıkarmasa iyi olur. Çıkıp bunu yalanlasın yalanlayabiliyorsa. Veya gücü yetebiliyorsa kapatsın o araştırma, deneklik yaptıran ilaç şirketlerini. Bu ülkenin istatistik okumuş üniversite mezunları aldıkları maaş karşılığında kendi ülkesinin insanlarına uygulatıyor bu denekliği.
 
****Anayasanın 28. Maddesindeki ?Basın hürdür; sansür edilemez? maddesine AKP ek madde ekleyecekmiş. ?Basın hürriyetin, milli güvenliğin, kamu düzeninin, genel ahlakın, başkalarının haklarının, özel veya aile hayatının korunması, suçların önlenmesi, yargının bağımsızlık ve tarafsızlığının sağlanması, savaş kışkırtıcılığının, her türlü ayrımcılık, düşmanlık veya kin ve nefret savunuculuğunun engellenmesi amaçlarıyla sınırlanabilecek?. Basımevi kurmada izin ve mali teminat şartı aranacakmış. Matbaalar başta olmak üzere her türlü basın aracına ?suç aleti? denilerek el konulabilecekmiş.
Baktı yükselen sesler o susturmaya çalıştıkça gittikçe artıyor anayasa değişikliği ile amacına erecek aklınca. Bu milletli ot tarlasında büyümüş inek sanıyor olmalı. O baskıyı arttırdıkça ona olan baskıda artıyor; nereye kadar dayanacak? Anayasanın arkasına sığınacak; cumhuriyetten yana değil ama cumhuriyetin nimetlerini işine geldiği gibi kullanmaktan yana. Kalan %50?yi tümüyle içeri tıkmaya niyetli anlaşılan. İçeri tıkamadıklarını da susturmaya. Bu o kadarda kolay olmayacak bana kalırsa; herkesin bir kırılma noktası var; bir ?hop dedik? diyeceği nokta. Benim bu noktamı çoktan aştı bile örneğin. Benim özgürlüklerime el atıyor artık; nereye kadar susacağım; kızım ve ben çarşafa girene kadar mı? O iş biraz zor.
Askeri cunta dönemine dönüyor gittikçe bu iş. Kenan paşa yargılanıyor; Recep paşaya da gelir sıra inşallah. Bu millet alışkın nasıl olsa baskı altında susturulmaya; denenmişti daha önceden; kendi de susmuştu o zaman; iyi biliyor. ?Şimdi susturma zamanı bana geldi? diyor açık, açık.
Her gün çıkıp ?bizim partide nifak çıkmaz? diyor; sizin partide senden başka dişe, göze görünen; görünmesine müsaade ettiğin adam yok ki nifak çıksın. Bir Abdullah Gül vardı; onu da cumhurbaşkanı yaptın; etraf güllük, gülistanlık; diken yok artık. Ama ya olurda sana bir şey olacak olursa; hastalık, sağlık, yaşlılık var sonuçta; o parti çil yavrusu gibi dağılacak; onları bir arada tutacak güçlü biri olmayacak ardında çünkü. Etrafında öyle bir kişiliğin yeşermesine izin vermedin nede olsa. Günübirlik yaşıyor o parti; ömrü Erdoğan?ın ömrü ile sınırlı.
Dünya Cern?deki buluşla alabora oluyor; ?Tanrı parçacığı? aranıyor; belki de bulunmuş; biz hala camilere yatırım yapıyoruz. 40 milyon liraya mal olan ve 2 yıldır yapılan İstanbul; Ataşehir? deki Mimar Sinan cami bu Cuma günü; 20 Temmuzda açılacakmış. 9 bin kişilikmiş. Avizeleri 2,5 ton ve 1?er tonmuş. Cern?deki buluşla ilgili olarak Haber Türk?te 9 Temmuz?da yayınlanan bir oturumda konuşan Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Profesörü Hayri Kırbaşoğlu şöyle konuştu.??Fatiha?da ?Alemlerin rabbi? der; bundan ilham alarak bu alemler neden araştırılmıyor? İslamiyetin kurulduğu ilk yüzyıllardaki araştırmacı ruhu kaybettik. O yüzdende pozitif bilimlerde; diğer bilimlerde; ekonomide gerideyiz. Bütün İslam dünyasının ekonomisi İspanya?nın ekonomisine neredeyse denk geliyorsa ekonomide çok kötü bir vaziyetteyiz. Bilimde de öyle. Bu zihin tembelliğinin süratle terk edilmesi lazım. Ezberci; nakilci din eğitiminden uzaklaşılması lazım. Patır, patır ilahiyat fakültelerinin açılması ve bunlardaki eğitim kalitesinin çok düşük olması; bu okulların adeta medreseleştirilerek hizipleşmelerin arttırıldığı; pompalandığı; tutucu düşüncedeki insanların sayısının arttığı rahatsız edici bir şekilde görülmektedir. Gidişatları hiç parlak değil. Kuru kuruya yavan kronolojik bilgilerin anlatıldığı din dersleri çocuklar için bunaltıcı olabilir. Şekilcilikten uzaklaşılmalıdır. Türkiye?nin yeni bir çığıra ihtiyacı var bence. Tefsir, hadis, ayet, İslami ilimler sadece İslami ilimler değil; fizik, kimya, biyolojide İslami ilimlerdir. Böyle bir yeni bakış açısına Türkiye?nin, Mısır?ın, Pakistan?ın; bütün İslam aleminin ihtiyacı var; tabii ki Vatikan?ın da??.

Görüldüğü gibi AKP?nin gidişatından rahatsız olan sadece solcu; aydın kesimi değil; dini çevrelerde de tepki sesleri var. Gerçi belli ki Hayri Kırbaşoğlu da aydın bir insan. Orada; AKP?de yanlış giden bir şeylerin olduğu kesin.
*CHP?li belediye başkanları; Erdoğan?ın deyimiyle ?kumsalların? belediye başkanları teker, teker yolsuzluk iddiaları ile içeri alınıyormuş; belediye seçimleri yakın nasıl olsa; kaleyi içten yıkmak lazım. Yolsuzluğun alası AKP?de; AKP?li belediyelerde bakan, gören, soran yok. Akp?li belediyelerin olduğu şehirlerde; Ankara?da, İstanbul?da her gün bir göçük, köprü yıkılması, metro vakası, doğal gaz patlaması, inşaat çukurlarına düşüş var; haberler baştan sona bu haberlerle dolu; kimsede ses yok. Felaketler alın yazımız sayılmaya başladı AKP?li belediyeler sayesinde. AKP?den öncede yaşanıyordu bu şehirlerde ama her gün bir felaketli bir ölüm haberi olmuyordu; ne zamanki AKP?liler başa geçti felaketler zincir başladı. Ankara ve İstanbul?da yaşayan; sokağa çıkan hiç kimsenin hayat garantisi yok şu durumda. Sokağa çıktığınız an; hatta evinizin önünde bile ölümle burun buruna olabilirsiniz. Dün haberleri izlerken ağzımdan çıkıverdi; ?okulları eve yakın tutmak lazım artık; mesafeleri kısa tutmalı? dedim oğluma; bunu bana dedirttiren; düşündürten ne? Ben tedirginimde herkes huzurlu mu bu konuda?
Her iki şehirdeki trafik zaten bitmeyen bir çileye dönüştü. İnsanlar yollarda çaresiz hale getirildi. Trafik kaçan kurtulur halinde. Bir yerden bir yere gitmeye korkar oldum kendi adıma; çıksam bile bir an önce eve dönebilmenin çarelerini arıyorum. Aklım gittiğim, gideceğim yerde değil; bir an önce; sağ salim eve dönmede. Kim sorumlu tutuluyor bu keşmekeşlikten; hiç kimse. İnşallah önümüzdeki belediye seçimlerinde alacaklar yaptıklarının karşılığını. Bu millette bir parça akıl kaldıysa elbette!
*Bugünlerde Türkmax?ta gösterimde olan bir film var. Adı ?gelecek uzun sürer?. Açık bir PKK propagandası. Türkmax; yani digitürk neden yayınlıyor o filmi anlayamadım. O bölgede yaşananlar tek taraflı bir gözle anlatılıyor; Türk askeri kötüleniyor; bir gün ?hakikatleri araştırma komisyonları? kurulacağı ve hesap sorulacağı hayallerinden bahsediliyor. 12 Eylül?den hesap sorulabildi ya; eminim onlardan da sorulur. Gelecek ‘çoook’ uzun sürer;)))
*Esad, esad, esad, esad, aşağı esad, yukarı esad; al sana esad; sonunda esada yaptıracağını yaptırdı; zorla; iteleye iteleye; yanı başımızda; Suriye sınırımızda bir kürt devleti kuruluyor. Bir Kasımpaşa külhanbeyi dış politikadan; bir ülke yönetiminden ne anlar? Durmadan kışkırttı esadı; o da yaptı yapacağını. Tut tutabilirsen bundan böyle PKK?yı. Onu, Erdoğan?ı bu mevkiye getirenlerde kabahat; onda değil ki. Türkiye?yi yönetmek İstanbul belediyesini yönetmeye benzemez; bunu ona söyleyen olmadı mı hiç? Dünyayı yönetmek sana mı kaldı? İçeride her şeyi halletmiş; her yan güllük, gülistanlıkmış gibi ona, buna saldırıyor. Bırak Amerika, Rusya, Çin baksın o işlere; sende kendi işine bak! Artık neyimize yanalım; yanıp, yanıp dönelim. Hal böyle iken baş edemiyorduk PKK ile; ya sonra; ne yaparız bundan böyle? Nereden düştük bu adamın eline; içerisi berbat, dışarısı da bir o kadar berbat; tek başına halletti, batırdı, alt üst etti koca ülkeyi. O kim Türkiye cumhuriyeti başbakanı olmak kim? Rezil rüsva olduk dünya âleme sayesinde. Yoksa Esad?ın Türkiye ile ne alıp veremediği vardı? Erdoğan sardı başımıza bütün bu işleri.
O Türkiye nüfusunun cahil %50?sinin cahil başbakanı; oylarını nerelerden; hangi yörelerden aldığına bakılırsa bu açıkça görülebilir zaten. Üstelik o da bunun farkında. Daha başka ne beklenebilirdi ki ondan? Her şeyde eğitim şartı aranıyor ama seçimlere gelince kafa sayısı esas tutuluyor. Bir ilkokul mezunu ile bir üniversite mezunu eşit tutuluyor; hal böyle olunca da sonuçlar ortada. Boşuna mı yırtınıyor Erdoğan ?ha bire doğurun? diye. Seçmende eğitim şartı aransa belli ki ?okuyun? diye yırtınacak. Lise ve üstü bir seçim düzenlense veya yapılan seçimler buna göre değerlendirilse o %50?yi bulabilir mi acaba? Cehaletten besleniyor; koyun sürüsünden.
Bu demek oluyor ki Türkiye?de cehalet hüküm sürüyor; bu batağa sürüklenmiş olmamızın başka bir nedeni ve açıklaması yok. Biz işte bunu göz ardı ettik; cehaletin gücünü. BDP gücünü nereden alıyor; kafa, kelle sayısından. Bizler kendimizi geliştirirken birer, ikişer doğurduk, onlar başka tasalar taşımadıklarından onar, yirmişer doğurdular ve mecliste kendilerine yer açtılarlar. Bu tip bir seçim yasası ile mecliste kendine yer bulabilmek için nitelik değil nicelik yeterli oluyor çünkü. Bu sırrı Erdoğan?da keşfetti; son zamanlarda ?doğurun? demeye başladı; ama biraz geç kaldı bunun için.
Diyarbakır?da bir eve konuk olmuştum bir zamanlar; her yan çocuk kaynıyordu; sayamadım çocuk sayısını ve babaya sordum; ?kaç çocuğunuz var diye; ?bizde çocuğun sayısı olmaz? diye yanıtlamıştı beni; kısa net ve anlaşılır bir biçimde; ?kes sesini, her işe karışma? der gibi. Şimdi daha iyi anlaşılıyor onlarda neden çocuğun sayısı olmadığı. Bu dediğim yaklaşık 15 yıl önceydi. Şimdi o çocuklar ?yeterince? büyümüş ve üreme çağına geçmişlerdir bile; o zaman on çocuk olmuş olsa; şimdi o on çocuk, on çocuk daha yapıyor olsa; 2 kişiden 20; 30 yılda varılan kişi sayısı 100 kişi; 100 seçmen; 100 fazla oy. Katlanarak büyüyor BDP?nin oy oranı; ona inananların sayısı arttığı için değil; ona inananların nüfusu; soyu fazlasıyla çoğaldığı için.
Atatürk; ?ruhu şad olsun? pek çok şeyi öngörmüş ama böylesi bir kurnazlığı, hainliği hesap edememiş. Kim edebilirdi ki? Bizi, bizim kartlarımızla oynayarak alt ettiler. ?Sizin seçim kanununuz; güç belirleyiciniz bu ise; kafa, kelle sayısı ise bizde bu seçim kanununa göre yaşar ve sayısız oranda doğururuz? dediler ve vardıkları nokta oldukça akıllıca davrandıklarını gösteriyor. Kartları iyi görmüşler; mesele bundan ibaret.
*PKK?lıların ses tonları ve söylemleri değişmeye başladı bile daha ilk günden. Özerk kürdistanın başkenti Diyarbakır olacakmış! Oysa daha geçen hafta polis biber gazı sıktığında süt dökmüş kedi gibiydiler.
Bu arada Amerika bu yeni gelişimden; oraya bir kürt devleti kurulmasından oldukça memnunmuş; destekliyormuş; şimdi ayıklayın pirincin taşını. Körün istediği bir göz; biri eğri biri düz. Bir taşla iki kuş vurdu bu sayede Amerika. Suriye üstü Türkiye; hiç fena olmaz yani! Afiyet olsun Amerika’ya. Zaten yapmak istediği de bu değil miydi? Verdi gazı Erdoğan’a; işlem tamam. Çok kolay bir lokma oldu Amerika için. Erdoğan Amerika’ya yaltaklanacağım derken biz zokayı yuttuk.
Amerika dünya üzerinde nükleer saldırı suçunu işleyen tek ülke; üstelik 3 gün ara ile 2 kez. Dünyanın yaşadığı, gördüğü en büyük insanlık suçu. İnsanların en yoğun olarak sokakta oldukları saat saptanarak sabah 8.15?te 6 Ağustos 1945?te Hiroşima’da uranyum-235 (küçük oğlan) atom bombasını patlatmış ve 140.000 insanın ölümüne; sayısı belli olmayan oranda insanın ise bedensel hasar görmesine sebep olunmuş. Bu yetmezmiş gibi bu saldırıdan sadece 3 gün sonra 9 Ağustos 1945?te Nagazaki?ye plütonyum-239 (şişko adam) atom bombasını atarak 74.000 insanın daha ölümüne ve sayısı belli olmayan oranda insanın hasar görmesine sebep olmuş.
Nagazaki?ye atılan bomba Hiroşima?ya atılan bombanın 1,5 katı büyüklüğünde olmasına rağmen Nagazaki dağlık bir bölge olduğundan ölü sayısı az olmuş. Her iki saldırıda ne kadar Amerikalının kaybedildiği ise açıklanmamış. Bu şehirlerdeki esir kamplarında yaşayan Amerikan esirleri vardı hiç kuşkusuz. Ölenlerin 22.000?i işçi olarak gelen Korelilermiş. Korelilerin yaralı, hasarlı olarak kalanları sağlık yardımı da alamamış. Bütün bu saldırılardan sonra Amerika Başkanı Truman ?bilim tarihinin en büyük kumarını oynayıp kazandık? demiş. Atom bombası çalışmalarına başkanlık eden fizikçi ?ellerimi kana bulanmış hissediyorum? dediğinde ise ?götürün bu o? çocuğunu? demiş.
Amerika?nın karanlık ve çirkin savaş geçmişini görmek için Amerikan filmlerini izlemek bile yeterli aslında. Amerikan film endüstrisi Amerikanın çirkin yüzünü göstermeye muktedir; şükürler olsun! Kendi çirkinliklerini kendileri belgelemiş durumdalar; dünya düşmanları. Filmlerdeki ülkelerin adları değişir yaşanan savaşlara ve yıllara göre ama Amerikan askerinin imajı asla değişmez; yenilmez Amerikan askeri. Herkes ölür ama o ilelebet hayatta kalır;))) Kore, Vietnam filmlerinden, kuzey güney savaşı filmlerinden gına gelmişken artık Irak savaşı filmlerine geçtik örneğin. En azından manzara ve savaşılan insanlar değişti;((( Ama Hiroşima ve Nagazaki hakkında film yapılmamış; diğer savaşlara yapıldığı oranda ve övünülür tarzda. Utançlarının bu kadar olsun farkında olsalar gerek. Amerika her zaman dünyanın baş belası oldu ve olmaya devam ediyor; akıl almaz açgözlülüğü ile. Yeryüzünde kimseye yaşam hakkı tanımıyor; kendinden başka.
Kim bilmiyor Amerika?da yaşanan zenci katliamlarını; ırkçı cinayetleri; onun öncesinde ise Kızılderililere yaptıkları eziyetleri; Amerikan film endüstrisi sağ olsun; hepsini belgelediler bir, bir. Dünyanın en vahşi ve acımasız ülkesi Amerika. Dünyanın baş belası.
Savaşın aklı yok, mantığı yok, duygusu yok, acıması ise hiç yok. Görmek isterseniz savaşın çirkin yüzünü; ?life is beautiful?u; ?empire of the sun?ı, ?shooting dogs?u izleyebilirsiniz. Üst üste izlemenizi tavsiye etmem; kaldıramayabilirsiniz. Hele benim gibi sulu gözseniz;(((

Be First to Comment

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *