Press "Enter" to skip to content

Günlük 1n Mart’13

***Ne zaman büyüdüler; aklım almıyor. Bu sabah oğlum yeni aldığımız pantolonunu ve kazağını giydi; geçen hafta yurtdışından kendi alıp getirdiği parfümünü kullandı; arabasına bindi ve gitti; akıl alır gibi değil; bakakaldım arkasından. 
Büyümüş, adam olmuş ta benim haberim yok; tam bir üniversiteli oldu artık; 6 ay direndi üniversiteye; üniversiteli arkadaşlarına ayak uydurmamak için; şimdiye kadar hep olduğu gibi salaş eşofmanlarla gitti, geldi; sonunda sanırım etrafına baktı ?bu böyle olmayacak? dedi kendi kendine; kendi istedi alışverişe gitmeyi; inanın bu bir mucize. Sizin diliniz aşınsa yaptıramıyorsunuz, şekle sokamıyorsunuz istediğiniz gibi; kendi çocuğunuz bile olsa; ama şükürler olsun ki içinde yaşadığımız toplum buna muktedir. Ben zaten ucunu bırakalı çok olmuştu; ağzımı bile yormuyordum düzgün giyinmesi için; yıllardır aldığım pantolon ve kazaklar dolabını bekledi ve yepyeni bir şekilde 2 yaş küçük erkek kardeşine geçiş yaptı; neyse ki kardeşi hakkıyla giydi; eskiden ona giy şunları demekten dilimde tüy bitmişti halbuki; artık almıyordum zaten ona pantolon, kazak; varsa yoksa eşofman; onuda kendi alıyordu zaten; sonunda bu günü de gördüm ya; Allah?a şükürler olsun. Hem nasılda yakışıklı; kuzgunun yavrusu cinsinden değil; sahiden. Arkadaşları da pek beğenmişler yeni halini; gerçi benim içimde hala bir korku var; 3 gün sonra bezer, bırakır diye ama Allah?tan hayırlısı.
Kötü olarak bildiğim markalar waikiki, benetton, mudo, zara, marks&spencer, tüzün, fabrika gibi bilindik mağazalar; ne kaldı geriye diyeceksiniz; gerçekten yok; dört dolanıp bir almak gerekiyor artık; belki faik sönmez ve sararda bulunabiliyor 1,2 şey; geri hepsi hileli; polyester ağırlıklı çalışan mağazalar. Haksız kazanç derdindeler. Hatta nike bile; çünkü orada da aradığınızı bulamıyorsunuz artık; renk yok, seçenek yok ve bol miktarda naylon giysi; hiç almam daha iyi. Bundan böyle ayakkabıcı olarak iş yapar benim için olsa olsa. Birde çanta. Calvin Clein, timberland, lacost fiyatları her zamanki gibi uçuşta; yanından geçilmiyor; geçmeyede gerek yok zaten. Oğlumun arkadaşları oralardan giyiniyorlarmış; özel üniversitenin zengin bebeleri; istese oradan da alabilirdi oğlum; az sayıda da olsa ama almadı; paranın çöplükten toplamadığını ve çöpe atılmayacak kadar kıymetli olduğunu biliyor ne de olsa. Bile bile haksız kazanca fırsat tanımanın bir alemi yok. Harvey Nichols?a, Ralph Lauren?e bakmaya bile lüzum yok; öyle aman aman beğenilecek bir giyside yok zaten; oldukça sıradan giysiler; o kadar para etmeyecekleri çok açık olan. Altı üstü pılı pırtı; çul işte; ne kadar abartır oldu insanlar bu işi. Herkesin aklı dış kalitede; içini duyan, gören, düşünen yok. Oğlum gibisi hiç yok;)))
Dolapları, düzelttim; yerleştirdim; yazlık, kışlık; ne çok giyilmeyen, gereksiz giysi var; o bildiğim markalardan. Hele kızımın dolabı; içinden çıkmak 3 saatimi aldı; ne kadar eşyan varsa o kadar işin var; kız diye şımartıyor muyum ne? Hep israf; başka bir şey değil. Küçülmedikçe atmaya da varmıyor elim; ne olacaksa. Allah?tan kızım bu ara iyi uzadı; artık boyu 1.50 de bu sayede bir kısmını atabildim. Sınıfın en kısa kızlarından en uzun kızlarına geçiş yaptı boyu; son 1 yılda oldu bu boyun hepsi; geçen yılın haziranından itibaren. Burun kanamalarının kesilmesiyle bir anda boy attı; boy, uzama sayfasında anlatmıştım zaten bunu. Bu uzamanın keyfini sürüyor bu aralar; pek bir keyfi yerinde. Kıskanan ve arkadaş olmak için yaklaşan; kendini paylaşamayan kızlar arasında gidip geliyor aklı; kadın dünyasına sıkı bir giriş yaptı; aniden serpilince geçişte ani oldu; şimdiye dek oyun çocuğuydu halbuki; hiç alışkın değil bu tip git gellere; şimdilik; alışır. 
Alışverişlerinizde %100 veya %100?e yakın pamuk oranını arayın; alacağınız giysinin yan iç dikişindeki etiketinde yazar. Her pamukluda aynı oranda kaliteli değil; markadan markaya değişiyor pamuğun kalitesi. Son yıllarda birde modal var; özellikle iç giyimde; pamuklunun yerini almaya çalışıyor; ağaç lifiymiş; bildiğiniz kağıt yani; oldukça ince olduğundan pamuklunun yerini tutmaz; yapısı ısıyı koruyucu değil. Ve kağıt gibi yırtılmaya müsait; pamuklu kadar dayanıklı değil. Üşümeyenler için ideal. Ve pamukluya göre daha çabuk eskiyor.
Çocuk giyiminde B & G?nin fiyatları biraz abartılı olabiliyor ama kalitesi iyi. Ama en zor olan ayakkabı seçimi. Ayaklarım rahat olmadığında dünya benim için kitleniyor çünkü. Geçen yıllarda GON deriden bir kaç adet ayakkabı aldım; 1,2 kez denedikten sonra giymekten vaz geçtim; bir süre dolabı bekledikten sonra atıldılar elbette. Hepsi düz sandaletti üstelik ama onlarla ayakta kalabilmek bir mucize. Altı sert ayakkabı yorucu; en güzeli darbeleri emen altı yumuşak ayakkabı. Çözüm ya spor ayakkabı olarak nike koşu serisi ya da Colombia marka altı süngerimsi dokudaki sandaletler. Normal ayakkabının gerçek deri olması şart elbette; son zamanlarda açılan o devasa büyüklükteki ayakkabıcıların bir çoğu suni deri kullanıyorlar; o nedenle çok seçici olmak gerekiyor. Deichman, Veroni, Charles & Keith bu suni deri kullanan olarak bildiklerim. Camper, beta, tergan deri ayakkabı satan mağazalar. Desa da deri kullanıyor ama ayakkabı konusunda çok başarılı değil; daha doğrusu kullanışlı ve dayanıklı değil. Ceyo ne terlik ne de ayakkabı konusunda pek iddialı değil; kalitesiz malzemeyle çalışıyorlar; ne kaldı geriye;))) 3,5 mağaza; gerisinde arayın ne arayacaksanız. Çocuk ayakkabıda düzgün ve rahat bir ayakkabı bulmak çok daha zor. Geçen yıl abiye elbiseleri düzgün olan bir çocuk mağazasından aceleyle bir ayakkabı da aldım kızıma; arayıp bakacak zamanım yoktu; 2 bilemedin 3 defa giydi kızım; ayakları rahat etmeyince giymek istemedi benim gibi; zaten o 2,3 defa giymek yetti; her yanı dağıldı; giyilecek hali kalmadı. Bot ve çizmede iyi ve uygun fiyat arıyorsanız Harley Davidson’lar makul fiyatlı ve kaliteli; Boyner ve ykm’lerde bulunuyor; giydirmek zorunda olduğunuz 3 çocuğunuz olduğunda her şeyden haberdar olmak zorunda kalıyorsunuz.
***Bir hastalık, bir cenaze oluyor; bakıyorsunuz hurra herkes orada; yeni boy gösterme biçimine dönüştü cenaze törenleri ve hastalıklar; bilen bilmeyen, tanıyan tanımayan, seven sevmeyen hastaneye koşuyor; hepsi bir anda en iyi arkadaşı oluyor; sorsan 2 kere görmemiştir belkide; hepsi iki dirhem bir çekirdek; kameralar nasıl olsa orada. Bir ünlü hasta; sağlık bakanı orada; bakan hastanın sağlık durumunu açıklıyor; o işi herhangi bir doktor da yapabilir pekala; o iş bakana mı kalmış; sağlık bakanının daha önemli işleri yok mudur; devletten maaşını ünlülerin peşinde gezmek için mi alıyor? Sağına baksan ünlü, soluna baksan ünlü; bir dolu ünlü var günümüzde; eskisi gibi değil ki; televizyonlar sağ olsun; biz birde herşeyi abartma meraklısı bir milletiz; her gidenin arkasından hurra; her birinin peşine sağlık bakanı gezecek olsa bakanlık görevini kim yerine getirecek? Sağlık bakanı da mı kamera meraklısı yoksa? Nereye çağırsa gider kameralar peşinden; korkmasın.
***Müslüm Gürses öldü; Allah rahmet eylesin; onun ölüm nedeni de ameliyat enfeksiyonu. 4 ay önce by pas ameliyatı için yattığı hastanede 4 aydır yoğun bakımda. Ölümler artık Allah elinden değil; kul elinden. Hiç kimse vadesiyle ölemez oldu. 
***Denge söz konusu olduğunda aradığımız şey mutlu bir hayat oluyor. Mutlu bir hayat için 4 şart var bence. Birincisi sevgi. Genlerimizde bağ kurmak ve toplu halde yaşama isteği var. İkincisi faydalı olma hissi. Kariyerinde olmak zorunda değil. Başkalarına yardım ederek ya da işinde. Yaptığın şeyde faydalı olduğunu hissetmen lazım. Üçüncüsü bir şeyi beklemek. Bir sonraki günü, haftayı, yılı beklemek; tatile çıkmayı beklemek. Bir şeyi iple çekmek, gelmesini istemek gerekir. Sonuncusuda minnet; şükretmek; minnettar değilsen içerliyorsundur ve içerliyerek mutlu olamazsın. Küçük tartşmaları bırak o kazansın; ki büyük tartışmalar olduğunda nasıl bir his olduğunu anlarsın. Önemli olan düştüğün yerden kalkmak, tekrar başlamaktır. Dr. Gerald Lemole
***”Sana böyle davranmasına neden izin veriyorsun”; Gerçeğin Parçaları filminde geçen bir söz.
***Yaşadığımız dönem şeker savaşları dönemi olarak geçecek tarihe; bayram şekeri değil elbette; bildiğiniz diyabet. Ama asıl olarak bakarsanız o bayram şekerlerinin bile çokça etkisi var o diyabette. Az ya da çok; hepimize etkileri var kandaki şeker dengesizliğinin; ama diyabet boyutuna geçmiş bir kişinin kan şekeri dengesizliği karşısındaki en dengeli kişiyi bile dengesizliğe itebilecek cinsten. Yaşanan aşırı kan şekeri dalgalanmaları ve dengesizliği gömülü savaş baltalarını olduğu yerden çıkarmak ve bilemek için bir fırsat, özgürlük tanıyor bunu yaşayan insanlara; hayda bre; saldırı; karşında hayali düşmanlar ve ortaya saçılan 40 yılın birikmiş kin ve nefreti; yüzünden düşen bin parça suratlar ve suçlamalar, suçlamalar, suçlamalar. Dök içini; “duydum; ne diyordunuz hakkımda”; burnundan soluyarak, ağzından köpükler saçarak; “ben eskiden beri değerimi biliyorum zaten”; “ben hizmetçiyken değerliyim”; “bunu bana hep yapıyor; ben her seferinde ağırlıyorum ve o giderken bir aramak zahmetinde bulunmuyor”; dinlesen daha neler, neler diyecek.
Veya bir başkası bir hedef belirliyor kendine; kimi yıkıp, yakıp yok edebilirim diye bakınıyor etrafına; en dişine gelen ve korunaksız olanı kestiriyor gözüne; sonrası duvardan duvara çalmak onu; edimsel değil düşünsel anlamda; gücü yetebilecek olsa onuda yapar elbette; her türlü sıkıştırma; elinden geleni ardına komama; kendine kendini haklı çıkaracak sözler söyleyerek haklı konumuna getirme; “o da öyle söylüyor” diyerek kendine yandaş kafalar belirleme; kafayı bir türlü ondan uzaklaştırmama; uzaklaştıramama; o noktaya sabitlenme; her yolla kendini gaza getirme ve sonrası vurun kahpeye. Hatta amaca ulaşabilmek için her yolu deneme; sizi kandırmak için “elimde değil” oyununa yatma, kıvırma; size kendi haklılığını ispatlama çabası; engel olmaya kalktığınızda ise sizi bile gözü görmeme; hedef belli, amaç belli, itelendiği dürtü ortada. 
Oysa geçmişinde; hatta bundan kısa bir zaman önce böyle miydi bu insanlar; değil; hep şekerin verdiği güç ve enerji; patlama noktası. Aç kaldığında; acıktığında bile sinirlilik eşiğinin düştüğü günümüzde bunlar her an karşımıza çıkacak sıradan durumlar; ve her geçen gün biraz daha sıradanlaşacaklar çünkü şeker yeme, içme eğiliminde bir düşüş yok insanların; gün geçtikçe artacak bu gidişle şeker krizi yaşayanların sayısı. Sizin şimdiye dek kendi şeker dengenizi korumuş, korumamış olmanızında pek bir hükmü kalmıyor o esnada; aynı denizde boğuşmak zorunda kalıyorsunuz her koşulda; kendinizi insanlardan soyutlayarak yaşanmayacağına göre; bir yere kadar elbette. Ortalık darma duman.
Bir diyabetli şekerden uzak beslense ve diyetine, yediklerine dikkat etse bu sonuçlara ulaşılmaz elbette. Dünyayı şekerden ve nisbeten etten uzak olduğumuz; sebze ile yaşamaya tekrardan döndüğümüz günler kurtaracak.
***”Brezilya fönü yapmıyorum; benim çalıştığım kuaför salonunda Brezilya fönü yapılmıyor; sizin sağlığınız için değil; kendi sağlığım için; bir çok kez karşı karşıya kaldığımdan sağlığımı riske atıyor”; Amerikalı bir kuaför. 
*** Beyninizin sağ ve sol tarafını kullanabilmek için her iki elinizi de kullanmaya gayret edin. Dik oturun; gözlerinizi kapayın; nefesinizi fark edin; olmak istediğiniz yaşı gözünüzde canlandırın. Örneğin; 23, 29 veya 39 yaş; hangisini isterseniz. Ve şöyle diyin; “her gün her yönden fiziksel ve zihinsel kapasitemi arttırıyorum. Yaşım 39; 39 yaşındaki biri gibi görünüp hissediyorum”. Günde 5 kez zihninizde bunu tekrarlayın. Deepak Chopra.
Benim mutfakta rendeleme ve tencere karıştırma işimi hep sol elim üstleniyor; bazı işleri az kullanılan ele devretmek ve bunda istikrarlı olmak gerek; bu sadece beyin için değil iki kolunuzun sağlığı için de önemli. Diğer türlü biri hep çalışıyor; diğeri hep dinleniyor; çalışan kola haksızlık oluyor.

Be First to Comment

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *