Press "Enter" to skip to content

Gündem 1t Temmuz’13

***Yazdık, çizdik; az gittik; uz gittik derken korkulan; korktuğum oldu; olmaya başladı bile. Güneydoğu’da karakollar bir, bir kapatılıyor; karakol inşaatları ise pkklılar tarafından durdurulmaya çalışılıyormuş. Hangi cüretle? Bir yerleşim yerinde karakol yok ise o yerleşim yerinde asayişi kim sağlar; sizin bir fikriniz var mı bu konuda? Böyle bir saçmalık görülmüş şey değil. Bu Türkiye’nin düştüğü en büyük bataklık; şimdiye dek bu kadar çukura düştüğümüzü; şerefimizin iki paralık olduğu hiç görülmemişti; akp sayesinde bu da oldu.
Bizden sonra Mısır karıştı; Mısır, Suriye, Irak, Türkiye hattı hep karışık; niye olduğunu anlamamak için aptal olmak gerek; nil nehrinden dicle fırata kadar olan o bölümde gözü var İsrail’in; ve dolayısıyla Amerika’nın; karıştıra karıştıra elde etmenin derdindeler; çok açık değil mi? İran da karışık çünkü bu oluşuma; o bölgeye Amerika ve İsrail’in el koymasına engel oluyor; o yüzden; bunu bizim akp göremiyor demeyeceğim; görüyor ve böyle olması için mahal, fırsat veriyor çünkü akpnin başındakilerinin hepsi yahudi; soyları yahudilikten geliyor; Erdoğan’ın; Abdullah Gül’ün; bu ülkeyi Amerika’ya; İsrail’e satmakla mükellefler; tarihin onlara biçtiği görevleri o; hakkıyla da yerine getirmeye çalışıyorlar doğrusu. Aşama aşama ilerliyorlar hedeflerine doğru. Bunun ilk aşaması aşıldı, aşılıyor; karakollarda kapandığına göre güneydoğuyu pkkya vermeleri an meselesi; bir sonraki aşamada ise pkknın elinden Amerika ve İsrail alacak; olacak olan bu; senaryo bu şekilde ilerliyor.
Benim ve benim gibi olanların da bir görevi var elbet; onların nasıl insanlar olduklarını ve ne yapmak istediklerini ifşa etmek; bu dünya onlar kalmış değil; kalmayacak; hep kötüler yener, yenecek diye bir şey yok.
***5 genç öldü; daha doğrusu üzerilerine ateş eden polisler tarafından öldürüldüler; 5 genç daha var komada; akıbeti belli olmayan; 12 kişinin gözü çıktı; binlerce insan yaralandı; gezi bilançosu bu ve bunu yapanlar müslüman olduklarını söylüyor; iddia ediyorlar; ben hayatım boyunca hiç namaz kılmadım; oruç tutmadım; ibadet amaçlı olarak camiye de gitmedim; hiçbirine karşı olduğumdan değil; yapmadım sadece; bir nedeni de yok; inançsız olduğumdan değil ama böyle ayrıntılarla uğraşmak istemedim; yapanlara karşı da olumlu- olumsuz bir fikrim yok ancak marketten aldığım bir meyve sebzenin üstünde gördüğüm tırtılı bile atmaktan; yok etmekten; ölümüne neden olmaktan mesul olmaktan çekinir; bulduğum en yakın toprağa bırakırım; araba kullanırken karşıma çıkan kuşlara; hatta “köpeklere” bile çarpmamak için kendi hayatımı riske ederek ani fren yaparım; çok olmuştur bu; hal böyle iken hangimiz daha çok müslümanız sizce; cami kapılarını aşındırıp insan öldürmekten çekinmeyenler mi; yoksa ben mi; karar sizin.
Ben asıl müslümanlığın yürekte olduğuna inandım hep; ve inancım hep böyle kalacak; temiz kalp; bana göre gerçek müslümanlık bu; veya insanlık; veya vicdan; onu nasıl olarak adlandıracağınız size kalmış. Ha; bu arada; başımı asla örtmedim ve buna karşıyım; hemde şiddetle; benim özgürlük alanımı sadece ben belirlerim; dinim bile belirleyemez; dinde zorlama yok; “istersen yap veya yapma” der din; ve bende bu konudaki yapmama hakkımı sonuna dek kullanmaktan yanayım. Ki dinimin bunu emrettiği bile şüpheli. Ve bana kalırsa bu bir fasarya; kadını yok etmenin; ezmenin ilk adımı; en kolay biçimi.
Ali Tombul’un babasının konuştuğu bir video var facebook’ta; “benden aldıkları vergilerle oğlumu öldürdüler; oğlumun katili benim” diyor; ne denebilir ki bu söze karşılık; yalan denebilir mi; vahşiler; gözü kana doymayanlar; 12 Eylül’de yaşananların bir tekrarı bütün bu olanlar; o zamanda aynı şekilde işledi yöntem; hiç farklı değil; bir evden 3-5 şehit verildi; geçen gün hatırlattılar konuşurken; laf açıldı; benim doğduğum; büyüdüğüm yerde o dönem solcu ve kaçak olan birinin iki abisi ve babası öldürülmüş işkencede; o kaçak olan hala yaşıyor; ben bildim bileli; gençliğinden beri saçları bembeyaz; hangi yürek dayanır böyle bir acıya? Onun gibi ne acılar, işkenceler yaşandı o dönem. Ben yaşamadım ama çok yakınımda yaşandı; benimde yaşamam an meselesiydi belkide. Yine böyle iki paralık müslümanlar tarafından gerçekleştirildiler elbette. 
Onca ölü ve yaralının ardından ne bir taziye ne de bir gönül alıcı söz söyledi başbakan; çocuk yaşta sayılabilecek insanlar defnedildi; kalbinin nasıl bir nasırla kaplı olduğunu siz düşünün; taş kalpli; hiç değilse geride kalanların, ailesinin, yakınlarının içine su serpilebilirdi; yapmadı bunu; dindar ve kindar bir gençlik talep edenden başka ne beklenebilir ki; kalbi gibi kendi de taş kesilsin inşallah. Müslüman olan oysa varın siz müslüman olmayın; müslümanlık onun olsun; biz kendimizi anlatacak herhangi bir zemin buluruz nasıl olsa. 
***Erdoğan; “Eğer şiddet varsa, şiddetin karşılığı şiddettir. Bunu herkes böyle görecek” demiş; şiddetin karşılığı şiddet olacak olsa idi 3 polis ölü, 5 polis komada; 12 polisin gözü çıkmış ve binlerce polis yaralı olurdu şu anda; ama öyle değil; kimse polise karşı şiddet kullanmıyor; şiddet polise özgü bir özellik değil; herkes yapabilir şiddeti; alır eline bir pompalı; çok mu zor; herkesin elinde var pompalı. Şiddeti yapan halk değil; şiddeti yapan polis; yani kendi; Erdoğan’ın ta kendisi; bunu anlayamayacak kadar ahmak. Hiç söylememesi gereken bir laf söylüyor; farkında bile değil. 
Devlet Bahçeli ona söylenmesi gereken her şeyi söyledi dünkü basın açıklamasında; aşağılık bile dedi; aynen olduğu gibi. Bahsettiği bu şiddet konusunda ise o şiddeti halka yönelteceğine pkklılara yönelt dedi. Pkklılar kol geziyormuş güneydoğuda; silahlı; bombalı bir şekilde. “Çözümün anlamı ne; çözümle ne denmek isteniyor” diyordu ya chp; çözümün anlamı bu imiş işte; güneydoğuyu pkkya terk etmek; söyleyemedikleri buymuş işte; şimdi anlaşıldı. O eli silahlı görüntülerle ilgili olarak milli savunma bakanına “bu görüntülere ne diyeceksiniz” diye soru sorulmuş; bakanın cevabı şöyle;
“Türkiye bir hukuk devleti. Hukuk devletinde milletimiz sabırlı olsun.Hukuk devletinde hak yerini bulur ama bir süreç alır. Sabır gösterirsek Türkiye bugünden daha iyi olacaktır. Milletimizi rahatsız etmiştir. Milletimiz sabırlı olsun. Hukuku ihlal edenler er geç mutlaka adalete teslim edilir, adalette gereğini yapar. Millet istiyor ki, yapanın cezası hemen verilsin. Hukuk devleti bu değildir. Hukuk devleti biraz sabır gerektirir. Hukuk devleti suçluya da savunma hakkı verir” Hani şiddetin karşılığı şiddetti; ne oldu astığım astık; kestiğim kestik tafralara; adamına göre muamele bu olsa gerek; elinde silahı olmayanın gözünü şiddet tehdidi ile korkut; elinde silahla gezene müsamaha göster; bu ne perhiz; bu ne lahana turşusu. Kimi kandırdıklarını sanıyorlar o kıt akılları ile?
Mısır’da darbe olunca chp dahil hep bir ağızdan “darbe çözüm değil” dediler ya; darbe çözüm değilde nedir çözüm? Ben artık başka bir çözüm göremez oldum ama o darbeyi yapacak bir ordu bile bırakmadılar ortada. Mısırdaki darbenin hemen peşinden darbe yasasını değiştirmeye koyuldular; değiştirdiler; darbe artık yabancılardan; dışarıdan gelen tehlike üzerine yapılabilecek; içerideki tehlikeler önemsiz; etekleri tutuşmuş olmalı; sıra kendilerine gelecek diye; şimdiye dek niye düşünememişlerdi ki bunu? 
***”Türkiye gibiyim; yani karmakarışık; biraz kaos; biraz umut; hepsi var içinde esasında; gençler beni çok umutlandırıyor; hiç umudum yoktu; o kadarda erken beklemiyordum; ama çok mutluyum; ben görmem herhalde diyordum; hukuk tatile çıkmıştı; gezi olayları düzelmesini fitilledi. Güzel gelişmeler oluyor…Toprak hiçbirimizin değil; mülkiyet hırsızlıktır; mülkiyete karşıyım; toprak herkesindir; o kalır; sen gidersin; bu toprak benim demek çok komik değil mi? Bütün bunlardan sıyrıldıktan sonra insan ölümlü olduğunu hatırlarsa; empati yaparsa; çalmayacaksın; öldürmeyeceksin diyen din kurallarına uyarsa; son derece güzel kurallar bunlar; ama uyan kim; insan uymuyor; kumaş kötü; bunu bir düşünseler iyi olur… Bağnaz, yobaz insanların ulaşmak istediği tek nokta “benden olmayanı keseyim” gibi bir durumu var; bundan korkuyordum; palalılarla o da oldu yani. Ethem nelerle suçlandı; şimdi ailesi de suçlanıyor; durduk yerde bu aile paramparça oldu; şu hale bak; ne üzücü bir şey.” Leman Sam; aykırı sorular; 10 Temmuz’13
***O palalıları; palalı itleri sokağa salan kim; erdoğanın ta kendisi; “%50’yi evlerinde zor tutuyoruz” diyerek elbette; onlara evlerinden çıkış emrini veren Erdoğan’dır; başka biri değil. ?Halkı din ve ırk farkı gözeterek kin ve düşmanlığa açıkça tahrik etmek? suçundan 4 ay hapis yattığını hatırlatmama bilmem gerek var mı? Bu hep yaptığı şey zaten.
***”Bu gezi hadiseleri Türkiye’de olmayan muhalefete toplumun “artık yeter” diyip öne çıktığı bir hadise. Gezi bir kıvılcım; bir sebep. İktidar bütün bu insanların fikirlerini dinlemek zorunda. %50’nin sahibiyim diyor; diğer %50’nin de yetişmiş çocuklarını polis olarak alıyorsun. Bütün bu milletin verdiği vergilerden maaşlarını veriyorsun; sonra o çocukları öldürmek için nasıl bir emir veriyorsun ve nasıl yönlendiriyorsun? Hele sana %50 olarak oy verenler; hepsi ana baba; hepsinin evlatları var; orada kendi evlatlarının başka evlatları; gene Türk olan evlatları öldürmelerine o %50 müsamaha gösteriyor mu? Her şeyden önce vicdan ve sevgi; ondan sonra dünya kuralları… Anayasa tartışması kısır bir tartışma. Bu ülke bir sürü anayasa değişiklikleri yaşadı. Uyuşma; nereye kadar uyuşma? Türk kimliğimizle ilgili olarak hala mı problemler yaşıyoruz? Kürtçe eğitime karşıyım. Burası T. C.; önce Türkçe öğrensinler; sonra kendi dillerini. Burada bir bayrak var; onun altında yaşıyoruz; Türkçeyi öğrensin; kendi dilini de konuşsun. Herkes birbirini kabullensin; sahip olduğu kültürle; hayat şekliyle sulh içinde yaşasın.” Neco; Aykırı Sorular; 11 temmuz’13
***Türk bayrağını sattığı için tutuklanmış Ali Sarıçiçek; güler misin; ağlar mısın? Her yer taksim; her yer direniş; bu işin başka bir açıklaması yok artık.
***AİHM Türkiye’yi 7 yıl önce açılan “gaz bombası ile hedef alarak ateş etmek” davasından 20 bin euro ödemekle cezalandırmış; gezinin önü açık artık; hepsi açsınlar davayı; gözü, kafası, testisleri hedef alınanlar ve öldürülenlerin aileleri; bakalım o hedef alarak açılan ateşler devam edecek mi? 
***Bu direniş beni çok mutlu etti. Gençlikten ümidimi kesmiştim. Bu çocuklar yalnız beni değil bütün Türkiye’yi şaşırttılar. Silahsız oldukları halde üstlerine saldıran; bombalı, gaz sıkan, ateş eden polise karşı göğüslerini gere gere direndiler ve kazandılar. Bu bana çok umut verdi. Mizahla kazandılar… Düşünce özgürlüğü düşündüğünü özgürce ifade etme özgürlüğüdür. Bu tedavülden kalkmış bulunuyor Türkiye’de. Olayın vahim tarafı budur. İfade hakkına; demokratik protesto hakkına silahla saldırılıyor. ” Ferhan Şensoy; Aykırı Sorular; 16 Temmuz’13
***Aykırı sorularda düşünenlerin düşünceleri gün be gün “gezinin umut verdiği” yolunda ilerler iken habertürkteki Türkiye’nin nabzında her gün bütün iktidar yalakaları bir araya toplanıyor ve hep bir ağızdan “padişahım çok yaşa” nidaları atıyorlar. 16 Temmuz’da katılan 4 kişi AKP yanlısı; biri değil; 4’e 1. Mithat Sancar; Abdurrahman Dilipak; Ceren Kenar; Nevzat Çiçek’e karşı Hüseyin Bağcı. Hüseyin Bağcı “Toplumu kendi kafanıza göre dizayn edeceksiniz; her şeyi yasaklayacaksınız; ondan sonra ben sandıktan çıktım diyeceksiniz; yok böyle bir şey. Demokrasinin kendini savunma hakkı vardır.” derken Mithat Sancar cevaben “siyasi islamı sistemin dışına itmeye yönelik her çaba iç çatışmaları davet eder. Yani kim kime tek tip bir yaşam tarzı; tek tip bir sistem dayatmaya kalkarsa bu coğrafyada artık karşısında bir toplumsal kapışma, boğazlaşma dışında bir yol göremeyecektir. Bunu görmek zorundayız. Anadilinde konuşmak, eğitim almak; baş örtüsüyle her alanda yer almak yaşam tarzıdır;  ihtiyacımız olan bu yaşam tarzlarını eşit bir biçimde yaşatacak siyasal, demokratik bir yapı. Bunu eski kavramlar ve eski dengeler üzerinden düşünmeye devam ederseniz kurma şansınız hiç olmaz” dedi. Arkasına almış Erdoğan’ı ; esip gürlüyor mirim; o sesin; söylediklerin 10 yıl önce neredeydi?  
***Benzin 5 lira olmuş; benzinin 5 lira oluşunun hikayesi şöyle; ham madde olarak aldığımız petrolü ayrıştırarak %20 benzin; %30 mazot; %50 diğer ürünlere dönüştürüyor; iç piyasaya sürüyormuşuz. İç piyasada talep benzinin pahalılığı nedeniyle mazota yöneldiği için talep edilen mazot ve benzinin birbirine olan oranı dengelenemiyor ve arta kalan; fazla olan; iç piyasaya 5 liraya satılan benzin elden çıkarılabilmek için 1,5 liraya dış piyasaya satılıyormuş. Türk’ün aklı böyle işte; niye böyle derseniz; benzinin fiyatını indirecek olsalar aldıkları %60 vergiden de olacaklar; iyisi mi olduğu gibi devam etsin diye düşünüyor olmalılar; vurun milletin sırtına.
Şu bizde 5 lira olan benzinin fiyatı Rusya’da 1 lira 200 kuruş; İngiltere’de 1,5 lira; İtalya’da 2 lira 200 kuruşmuş; oğlum yeni gitti geldi; o söyledi. Son gidişinde bir haftalığına gitti; bu hafta gelir gelmez “her şeye ne çok zam gelmiş” dedi; dizel 4,16’dan 4,40’a çıkmışmış; ben onun kadar dikkatli değilim; zamdan önceki fiyattan haberim yoktu. Porsche marka bir araba 40 bin lira; yani bizdeki sıradan bir sıfır araba fiyatınaymış. Buradaki 40-50 bin liralık arabanın fiyatı ise taş patlasın 10 bin liraymış. İkinci el arabalar ise 1500 lira. Bizim burada telefon aldığımız paraya orada millet araba alıyor. Devlet eli ile nasıl soyulduğumuzun resmidir. Bu ÖTV’yi bu kadar arttıran akp’dir; daha önce yoktu bu moda.
“Türkiye’de insanlar bayağı zengin demek ki; bu paralara bu arabalar alınabildiğine göre” diyor oğlum; kıyas yapıyor gittiği devletlerle ve araç bolluğu ve kalitesi açısından; ve buradaki fahiş fiyatlar göz önüne alındığında bizim daha zengin olduğumuz düşüncesinde; “İtalya bizden fakir” dedi mesela. 
İyi meyve sebze bulmak için kapı kapı gezerim; benim meyvelerime baktı oğlum ve; “ingilizlerin yediği meyveler bunlardan kat kat kaliteli” dedi; meyvenin ortasında yaşayan biz; iyisini yiyen İngilizler; tatilde gittiğim oteldeki İngilizlerin üstlerine giydikleri giysilerde bizimkilerden kat kat kaliteliydi. Bizim aldığımız yeni giysiler onlarınkinin 50 kere yıkanmış; eskimiş hali gibi; nereye gitseniz; en baba mağazadan da alışveriş etseniz aynı; kalite yok; kaç para verirseniz verin; onların giydiklerinin yanında bizim giydiğimiz yeni giysiler kızıl derili kabile reisinin giysileri; battaniyeleri gibi duruyor; hani o hep övündüğümüz tekstil var ya; berbat durumda. Yazlık sezon olduğu gibi naylon giysilerden oluşuyor; pamuklu bulmak mucize gibi; bulana kadar ayaklarıma kara sular iniyor; bulsanız da İngilizlerin giydikleri gibi kaliteli durmuyor; kışında fark eden pek bir şey yok; her yer polyester dolu; kışlık paltolara varıncaya dek; biz üşümeyiz nasıl olsa; üşürsekte bir şey olmaz; dünyadan bir Türk eksilir olsa olsa; kendi devletinin koruyup kollamadığı bir milleti kim koruyabilir; ancak birbirlerine ve bize afkurmanın derdindeler; baştan ayağa; iş yapan kim onu merak ediyorum; iş yapanın olmadığı yediğimizin; giydiğimizin; yaşadığımızın kalitesinden belli zaten; Allah’a emanet yaşayıp gidiyoruz işte.
Kızılderili şefi efsanevi Oturan Boğa şöyle diyor “kalbimi oraya gömün” filminin bir sahnesinde topraklarına göz koyan Amerikalılara; “Bizim çocuklarımıza kendi tanrınızın sözlerini öğretiyorsunuz; ‘doğurgan olun; çoğalın’; ama anlaşılan bu sözler kızılderililer için geçerli değil. Çünkü nasıl bir erkek evlenip besleyemeyeceği çocuklar doğurur? Kızılderili bunu yapamaz; bizi üstünde hiçbir şeyin yetişmeyeceği bir arazi parçasına mahkum edeceğinize testislerimizi şimdi kesip soyumuzu kurutun daha iyi; biz buna izin vermeyeceğiz.”
Bu sözü bize; günümüze; Erdoğan’a uyarlasak şıp diye oturur; onun bize yaptığı da aynı şey zaten. “Doğurun ama aç büyütün” demiyor mu her gün. Geçen günkü park muhabbetinde 1 çocuklu aileye ısrarla “niye” diye sordu; sorduğu sorunun cevabını bilmezmiş gibi; insanlar kadınlı erkekli köle gibi çalışır ve 1 çocuklarını zor büyütürken bunu birde yüzlerine vuruyor utanıp sıkılmadan.
Çok merak ediyorsa bana sorsun; ben anlatırım ona açlık ve parasızlıkla boğuşurken 3 çocuğun nasıl büyütüldüğünü; ondan çok daha iyi bildiğim kesin.    
 

Be First to Comment

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *