Press "Enter" to skip to content

Gündem 1c Mayıs’12

Ülkemin başbakanı beni sevmiyor; benden nefret ediyor; bana ?üvey evlat? diyor; sırf ona oy veren %50?nin içinde olmadığım için. Bana kin ve nefret besliyor; bir punduna getirse beni bir kaşık suda boğacak. Bir kaşık suda boğduğu bir dolu insan var zaten hapishaneleri dolduran. Nefretinin ve kininin derecesi her geçen gün biraz daha artıyor. Aslında zaten varmış bu kin ve nefret ama ortaya çıkartmak için gününü bekliyormuş; alıştıra, alıştıra döküyor içindeki kin ve nefreti; yapabildiği kadarıyla. Durdurulmazsa günü geldiğinde; o kıvama erdiğinde ortalığı toz duman götürecek; haberiniz olsun.
Tiyatroculara ?sen kimsin? diyor. Eee, haklı elbette; o ne paşaları içeride çürütüyor; tiyatrocularda kim oluyor? Tiyatrocuları çiğ, çiğ yer; tiyatrocular kim? Yılanın başını ezmiş adam o; tiyatroculara mı pabuç bırakacak?
İşin kötüsü sadece benden değil; o %50?nin içinde olmayan; ona oy vermeyen herkesten nefret ediyor. Ona oy veren herkes ?öz evlat? vermeyenler ise ?üvey evlat?. Diyelim ki siz ona oy verdiniz ama oğlunuz, kızınız, bir yakınınız ona oy vermedi; başbakan ondan da nefret ediyor. Siz başbakana oy vermediği için o yakınızdan nefret ediyor musunuz, eder misiniz? Onun hapishanelerde çürümesine; yok edilmesine gönlünüz razı olur mu? Eğer o başbakana oy vermeye devam ederseniz o yakınınız, kızınız, oğlunuz, karşı komşunuz hapislerde çürümeye bırakılacak, öldürülecek veya ?sen kimsin? denerek aşağılanacak. Bunun dozu yavaşça arttırılarak elbette. Bu işin sonu buraya varıyor. Bu iş, bu kişi bizi adım, adım iç karışıklığa yaklaştırıyor.
Kadir Topbaş alayı üstüne düşen vazifeyi yerine getirip tiyatrocuları alt etmeyi başarmış; diğer alayı Melih Gökçek?e emir yağdırıyor; ?hazırlıklı ol? diye. Atam bu vatanı kurtarmak için süvari alaylarına hükmetmiş, başkanlık etmişti; şimdiki başbakan belediye başkanlarına hükmediyor; ?ezanın, işkencenin, kötülüğün dozunu arttırın? diye. Hayat işte; nereden nereye!
Bu senaryonun daha ileri kısmı ilk %50?yi bertaraf ettikten sonra diğer %50?nin içinden seçintiler yapılacak olması; ona değmiş, buna değmemiş. Sıranın ne zaman size geleceğini asla bilemeyeceksiniz. Nefret ve kinin sınırları sonsuz. A?yı verdiğinizde B?yi isteyecek, B?yi verdiğinizde ise C?yi. Despotizmin duracağı sınırı ve sonu yok. Bunun örneklerini tarih kaç kez yazdı; görüp okumadınız mı filmlerini, kitaplarını?
Ülkemin varoluşunun kutlandığı bayramların kutlanmasını da istemiyor. Bayramlarından hoşnut olmadığı bir ülkenin başbakanlığına neden talip olur ki bir insan? O ülkeyi alaşağı edip kendine uygun bir ülke haline getirebilmek hayali ile elbette. Avucunu yalar; biz daha ölmedik!
Devamlı saldırgan; sinirli; bağırıp çağıran; esip gürleyen bir konuşma tarzı; dinlemiyordum katiyetle; durduk yere asabımı neden bozayım; irkiltiyor beni sesinin tonu, tınısı, söylediklerinin anlam ve içeriği; bağrınsın dursun istediği kadar; ta ki şu son günlerde duyduklarıma kulaklarımın inanamadığı sözlere kadar. Şimdi dinliyorum artık; olanca dikkatimle; bağırtısına kulak asmayarak. Ve hiç hoşlanmadım son günlerde sarf ettiği sözlerden. Bir despot oluşumu hissediyorum hafiften. Söyledikleri ve söyleyiş biçemi benim için, ülkem için tehlike arz ediyor. Hiç hoş değil gidişat. Dünya liderleri arasında onun gibi bağıran, çağıran, irkilten biri yok; bir bizde var.
Bizim şimdiye kadar %25 oylarla yönetildiğimiz günlerde oldu; hiçbir başbakan çıkıp ta geri kalan %75?e böyle davranmadı; ?üvey evlat? diyerek hakaret etmedi; seçmenine ve halkına saygı sınırlarını asla aşmadı; adı üstünde; ?demokrasi? ile yönetiliyoruz; totaliter rejim ile değil. Ama şimdiki oluşum, gidişat demokrasiden çok totaliter rejimi çağrıştırıyor.
Ha; birde Suriye?deki son seçimlerle ilgili olarak ?seçimlere şaibe karıştırıldığını? söyledi; bu şaibe karıştırılan seçimlerle ilgili bir bilgisi; geçmişi olmalı; yoksa nereden bilsin; uydursun! Kişi karşısındakini kendi gibi bilirmiş! Seçimlerde semtlere göre elektirik kesintilerinin yaşandığı bir ülkenin başbakanı ne de olsa! Her seçimlerde seçim tarihinin okulların kapanıp insanların tatile çıktığı zamana denk düşürüldüğü; büyükşehir seçmeninin oy veremeyip kırsal kesimin oyları ile ?başbakan? olan; ?başbakanlığı şaibeli? bir başbakan o.
Seçim zamanı artışa geçen ve devletin olanaklarıyla dağıtılan kömür, gıda yardımları var. Bir oya bir altın kampanyası yürütülüyor ayrıca seçimlerde. Oy atanlar oy pusulalarını telefona çekip altın almaya hak kazanıyorlarmış. Kendi hiçte adil olmayan yollara başvurarak o koltuğu doldurduğu için Mısır?da yaşananları da kendi yaşadıklarına benzetiyor olmalı.
Kemal Kılıçdaroğlu?nun CHP başkanı olmasını ?CHP için bir talihsizlik? olarak addetti geçen gün. Burada kendi talihsizliğinden söz ediyor bence. Bir otel odasında yakalayıp seks videoları çekecek bir fırsat yakalayamadığı için; öyle olsa işini çoktan bitirmişti nasıl olsa; bu sefer ayar tutmadı; başka yollardan vurmaya çalışıyor; çok uğraşır!
Kendine oy veren %50?yi haddinden fazla mühimseyip kendine oy vermeyen %50?yi fazlasıyla küçümsüyor. İnsanlar bir yanar, birde döner; bunu aklından asla çıkarmamalı; bu tarz tavırları devam ettiği sürece o çok güvediği %50?sinin eriyip yok olması çok mümkün.
Burada unutulmaması gereken bir husus var; 0 ona oy veren %50?nin %100?ü ona tam anlamıyla inanmış, ram etmiş değil. Düşüncesi ortada olup ortamdaki boşluk sebebiyle ona oy veren; her an oy meylini değiştirebilecek seçmen sayısı oldukça fazla. Bizim ülkemizde bir din ağırlıklı partinin oy oranının %20?yi geçtiği görülmüş şey değil. Necmettin Erbakan?ın partilerinin şimdiye dek aldığı oy oranı %5?lerdir. Bütün İslami partileri toplasan asla %20?yi bulmamıştır. Bu tabanda çok bir değişim olduğunu sanmıyorum. Gerçi ?3 çocuk projesi? ile bu seçmen sayısı arttırılmaya çalışılıyor ama bunun daha vakti var;))) O yeni doğanların büyüyüp oy verecek yaşa gelmeleri lazım;))) AKP bir dini parti olarak seçmen sayısını ortadaki oylardan toplayarak arttırmış ve %50?ye çıkarmıştır oylarını. Ve o orta oyların aslına geriye dönüşü; asıl yerlerini buluşu; tamamen AKP?nin göstereceği tavır ve tarza bağlıdır. En ufak bir değişimde; cumhuriyete verilecek en ufak bir darbe, zararda o oylar asıl sahiplerine geri dönecektir; bundan hiç kuşkunuz olmasın.
İnsanları ortada bir parti olduğuna ikna ederek almıştır bu oyları AKP. ?Ilımlıyım? diyerek almıştır. Bu ?ılımlılıktan? caydığı an; ?şeriat? bayraklarını dalgalandırdığı an geri dönüş an meselesi olacaktır. İşte bunu iyi bildikleri için adım, adım; alıştıra, alıştıra ilerlemek zorunda kalıyor Recep Tayyip bey. Yoksa ona kalsa şimdiye kadar işi çoktan bitirmişti. İstanbul?da bir yere 12 bin kişilik bir cami yapılmış; 50-80 yıllık evler, binalar ayakta dururken depreme dayanıklılık bahanesiyle 30 yıl önce; 80?de yapılan ilahiyat cami yıkılmış; yerine ultra lüks bir cami yapılacak. Bütün parasal kaynaklar cami ve din işlerine aktarılmaya var hızıyla devam ediyor; o camiye gelecek 12 bin kişinin ne yiyip içtiği ile pekte iştigal olunmuyor görüldüğü kadarıyla.
Diyanet işleri başkanlığı devlet erkânında 50. sıradan 10. sıraya çıkarıldı. Orduevlerine sakalla, türbanla giriş yasağı da delindi. Resmi gazetede yayınlanarak üstelik. Teker, teker açılıyor açılmayan kapılar; hissettirilmeden; göze batmadan. Her gün haberlerde bu ve bunun gibi haberlere rastlamak mümkün; yorumsuz ve tepkisiz tarafından; olağan bir ?haber niteliğinde?. Bütün bu değişimler sizde ne gibi düşünceler uyandırıyor; ?cumhuriyet elden gidiyor, götürülmeye çalışılıyor? gibi bir düşünce mi? Aynen; bende de öyle!   
Gıda güvenliği konusu hiç olmadığı kadar güvenliksiz; arap saçına döndü. Futbol şiddeti adeta körükleniyor; her geçen gün biraz daha tırmanıyor; Tayyip beyin vaazlarıyla durdurulmaya çalışılıyor; iki kişi eline pankart alsa her türlü müdahale hazır; her futbol maçı sonrası kan gövdeyi götürüyor; devlet seyirci konumunda. Kadın ölümlerinin; kocaların karılarını öldürmelerinin önüne geçilmiyor; ben bunların kasıtlı olarak engellenmediği kanaatindeyim. Ortalık ne kadar karışık olursa kendi gemilerini yürütmelerinin daha kolay olacağını düşünüyorlar; haklılarda. Kimsenin onlara ilişecek hali kalmıyor kendi dertleriyle meşgul olmaktan.
Milli bayramlarımızın kutlanmaması için ellerinden geleni ardına koymadıkları da aşikâr. Geçen yıl 30 Ağustos resmi törenleri ?terör? bahane edilerek kutlanmadı; 29 Ekim cumhuriyet Bayramı ?Van depremi? bahane edilerek kutlanmadı. Bu yıl 23 Nisan için ?çocuklar üşüyor? bahane edildi. 19 Mayısında bir şenlik havasında kutlanması öngörüldü. Evet; bayramlarımız çok askeriydi; resmiydi; falan filan; hepsi iyi; güzel de; mehteran takımı ne iş? 19 Mayısı mehteran takımıyla kutlamak nasıl bir fikirdir? 19 Mayıs Osmanlı’nın bayramı mı? Amaç belli; hiç o yana, bu yana çekmeye gerek yok.
Devamlı bir iteleme; kışkırtma hali mevcut başbakanda. 68 ruhunu üstünden atamamış hala. 19 Mayısta gençlere ?aldatan olmayacaksınız ama en önemlisi de aldanan olmayacaksınız. Çelik gibi sinirleriniz olacak; elmas gibi sabrınız olacak. Er veya geç bu milletin gerçek evlatları bu millete ihanet eden bu ihanet şebekelerini bu ülkeden derdest edecektir? dedi. Bu ara çok takıldı bu ?öz evlat; gerçek evlat?a; bundan kimleri kastedip kastetmediğini açıklasa da bizi de merakta bırakmasa. Öz ve gerçek evlat olmamayı benim gibi üstüne alınanlar olabilir. Çünkü öyleysek bu ülkeden ‘derdest edilmemiz’ gibi bir tehlike söz konusu;)))
*30 Mayıs 2012 tarihli haberden: Çocukluğumun vazgeçilmezi olan eski Türk filmlerinde sevgililerin bir ağaçtan diğer ağaca koşuşturup cilveleştiği Çamlıca tepesine ?yeni bir fikre? göre devasa boyutta bir cami yapılması planlanıyormuş. Elbette başbakanımız tarafından. Yeni fikir üretme konusunda onun üstüne yok zaten. Ha; laf arasında kanalistanbul?un çalışmalarına da bu yıl içinde başlanacağını beyan etti.
Haberi izlerken kızım ?namaz kılmak için kim o tepeye çıkar?? diye kendi düşüncesini belirtti. 11 yaşında çocuğun akıl ettiği şeyi akıl edememiş olmalılar. Düşününce hiç haksız değil kızım. Caminin kaç kişilik düşünülüp planlandığı açıklanmadı ama yakın zamanda İstanbul?a yapılan en büyük cami 12 bin kişilik olduğuna göre ve bu gözlerini doyurmadığına göre ben diyeyim 100 bin; siz deyin 250 bin; aşağısı kurtarmaz! O caminin Cuma namazı yoğunluğunu kaldırmak için 15 şeritli bir yol yapmayı da ihmal etmezler sanırım;)))))
Camiye teleferikle yolcu taşımak gibi bir niyetleri varmış; yaşlıları kalpten öldürmeyi planlıyor olmalılar;)))
Maun suresi camileri bunlar; Yaşar Nuri Öztürk?ün deyimiyle. Maun namazları kılınsın diye yapılıyorlar. Kendi milletinin insanları yoklukla mücadele ederken; memur zammı için sıkı pazarlıkların yapıldığı bir esnada habire cami yapımı için har vurulup harman savrulması akla bunu getiriyor; başka bir şeyi değil. Maun suresi camileri.
Yine aynı gün aynı haberde izledim. Azerbaycan?ı; Bakü?yü; son 10 yıl içinde değişen; yenilenen modern görüntüsünü gösterdiler; insan gördüğü mimari güzellikler karşısında gözlerini alamıyor. Eski binalar yıkılıp yerine yenileri yapılmış; yeni, modern, çok katlı apartmanlar; orada yaşayanların deyimiyle ?pulsuz?. Yani bedavaya yenilenmiş oturulan binalar; yaşayanlardan para talep edilmeden. İyi durumdaki binaların ise dış cepheleri yenilenmiş. Elektrik soruldu; cevap ?pulsuz?; su soruldu; cevap ?pulsuz?; iş soruldu; ?işsiz?! Hava bedava; elektrik bedava; su bedava; adam niye çalışsın ki! Bizim burada çalışanlar zaten elektrik, su ve doğal gaza çalışmıyorlar mı? Geçtiğimiz kış; yani bu kış öyle olmadı mı; bütün bu elektrik, su, doğalgaz ödemeleri insanların belini büktü.
Görmediyseniz görün derim Azerbaycan cumhurbaşkanının karısının ve kızının değme modellere taş çıkartacak görüntülerini. Birde bizim cumhurbaşkanı ve başbakanın kendilerinin; karılarının, kızlarının görüntülerini getirin gözünüzün önüne. İşte son 10 yıl içinde Azerbaycan?ın geldiği nokta ve Türkiye?nin ne denli gerilediğinin kanıtı. Onlar yeni bir Atatürk?e sahip; bizse bir tekke ve zaviye başkanına; fark bu kadar basit. İstanbul semalarında dev boyutta bir cami; bizdeki yöneticilerin çapıyla değişim ancak bu kadar olur; başka bir yere varılmaz. Aynı yerde sayıp duruyoruz diyesim geldi ama öyle bile değil; her gün biraz daha geriye gidiyoruz; kahretsin.
Şan olsun Artvin?e; 19 Mayıs?ta açılan 33 metre boyundaki Atatürk heykeline; yaptıran hayırseverin yüreğine, ruhuna sağlık; tamda zamanında! Yakışmaz mı Çamlıca?ya da o boyutta bir Atatürk heykeli? Ona bu kadarcık olsun vefa borcumuz yok mu? 
 
 
haziran’12
 
*Sonunda başbakanla uzlaştığımız bir konu çıktı; sezaryene karşı olma konusu; ama o nüfus açısından ele alıyor bu konuyu; kafa, kelle sayısı önemli onun için malum; seçmen sayısı itibariyle; benim kafa, kelle sayısı ile bir alıp veremediğim yok; ben kadın ve kadın sağlığına olumsuz etkileri açısından bakıyorum olaya; neticede; sonuç olarak bir konuda uzlaştık;))) Kürtaj meselesi ise tamamıyla kadını ve içinde bulunduğu şartları ilgilendiren bir konu; başbakan her yeni doğana sınırsız olanaklar sunmayı vaat ediyorsa o ayrı;))))
Şu andan sonra doğuracak olanların oylarına göz diktiğine göre 20, 30 yıl daha bir yerlere gitmeye niyeti yok demektir; vay halimize. Dur kendime yer edem, gör ki size neler edem. Şu son günlerdeki şahlanışının açıklaması bu söz üstüne kurulu. Kendini efendi, uslu göstererek oy topladı; işi bitince arsızlık, hayâsızlık diz boyu.
*Kadınları bir kuluçka makinesi olarak gören AKP zihniyetine kadınlar tarafından tepkiler artıyor; haklı olarak. Şehirlerde yürüyüşler düzenleniyor. Sağlık bakanı Akdağ ?tecavüz bebeklerine biz bakarız? demiş; sonrada ?sözlerim yanlış anlaşıldı? diye açıklama getirmiş. ?tecavüz edilen kadın temizmiş; doğan bebekte temizmiş?. Öyle bakılabiliyorsa yetiştirme yurtlarından 18 yaşında çıkanların gelecekleri ile ilgilensin. Erdoğan yapılan sezaryen çokluğunun gerekçesi olarak ?mani, mani?, ?doktorlar iyi kazanıyor sezaryenden? demiş; bu konuda hemfikiriz onunla; ?nüfusu azaltmak için sezaryen yapıldığını? söylemiş; ?2 sezaryenden fazla yapılmadığını, 3,4 sezaryende yapılabileceğini? söylemiş. 2 sezaryen olup gelsin bir bakalım; 3. Ve 4. sezaryenleri olmak istiyor mu; istemiyor mu? Hariçten gazel okumak Erdoğan?a kolay. ?Hayat Erdoğan?a güzel? olmalı.
Hem kızlarının, oğullarının bebek haberleri gelmiyor; herkesten istediği sıklıkta; hani 3?er 5?er torun oğullardan; kızlardan; bakacak parası mı yok? Bebek bezi ile mamaya para mı yetiştiremiyor? Gemiciklerini satsın; yeterde artar bile! O kadar çok doğum istiyorsa Almanya?daki gibi; diğer gelişmiş ülkelerdeki doğum yapan kadınların haklarını arttırsın; paralı doğum izni hakkı versin; her doğan bebeğin bütün masraflarını karşılasın. Bezinden mamasına dek. Ne şiş yansın ne kebap; nasıl olacak bu iş. Ucu kendine dokunmayacak; millet yemeyip içmeyip habire çocuk doğuracak; çocuk besleyecek; ne için; hangi parayla; memura verilecek zammın virgülden sonrasının hesabını yapmayı iyi biliyor ama!
Ama en enteresan, sarsıcı, akla hayale gelmeyen sözler her zamanki gibi Gökçek?ten gelmiş. Klasik duruş bozulmamış anlayacağınız. ?Çocuğun kabahati ne? Oradaki anası olacak kişinin yaptığı hatadan dolayı çocuk niye suçu çekiyor? Anası çeksin. Anası kendisini öldürsün; çocuğu niye öldürüyor? demiş; Gökçek?in ağzından her zaman dökülen incilere bir tanesi daha eklenmiş;))) İzmir caddesinde kadınlardan yumurtayı da yemiş; afiyet olsun. Hayır; sanırsınız kadın kendi kendini döllemiş; ?hırsızın hiç mi kabahati yok; başkanım?;)))) Hiç erkeklere dokundurmuyorlar işin ucunu; hep kadın suçlu; vurun kahpeye!
?Kürtaj bir canlının öldürülmesidir? diyorlar; ?anne sağlığı üzerinde etkilidir? diyorlar; doğru; yalan diyemem. Ama yasak getirilmeli mi? Mesele bu? Yasak olduğunda sanki yapılmayacak mı? Çok daha fahiş fiyatlarla ve çok daha kötü şartlar altında yapılacak; merdiven altında; bunun önlenmesi imkânsız gibi bir şey. Kötü koşullardan dolayı kadın ölümleri artacak.
?Öyle bir geçer zaman ki? de izledik yakın zamanda; Cemile?nin yasak nedeniyle kürtaj olmak için gizli saklı yerlerde kapı, kapı dolaştığını. Elbette hastaneleri değil evleri; bunu yapabilecek kadınların evlerini dolaştı. Oradan örnekliyorum çünkü gerçek hayattan alınmış orada anlatılanlar. Cemile doğuramazdı o çocuğu; doğursa görmek, bakmak istemezdi. Hayat boyu lekesi olur, o anı, o günü Cemile?ye hatırlatırdı. Bundan sonraki Cemile’ler ne yapacak böylesi bir durumda; ehil olmayan ellere mi bırakılacak?
Bu gidişle tecavüzde meşrulaşacak sayelerinde. ?Hükümetten onaylı? tecavüzcülerin sayısı artacak. Birde şöyle bir tehlikesi var ortada dolanan bu saçma sapan lafların; gayri meşru doğan çocuğa devlet bakacak dendiğine göre insanları gayri meşru çocuk sahibi olmaya teşvik etmek gibi. ?Evlenmeden çocuk yapın; biz bakalım? der gibi. Evliyseniz siz bakarsınız; üç kuruş maaşınızla; evli değilseniz biz bakarız; oh ne ala; milletin canına minnet; boşan; devlet baksın;)))
Boşanmaların sayısında ve evlilik dışı çocuk sahibi olanların sayısında artış olursa hiç şaşırmayın. Bu sözlerden sonra ben şaşırmayacağım. Çok tehlikeli ve açık uçlu şeyler söyleniyor; bir devletin halkına etmemesi gereken sözler; hiç bulundukları yer ve konuma yakışmayan. Baş ne konuştuğunu bilmezse ardındakilerin bilmemesi kadar doğal olan bir şey yok. Hiç bu kadar basit, edepsiz ve belden aşağı bir yönetim görmemiştik; o da oldu.
Melih Gökçek?e atılan sadece yumurta idi; taş değil; kadınlar bir dolu dayak yedi, yerlerde süründürüldü; görmüşsünüzdür haberlerde; Ankara?nın göbeğinde; İzmir caddesinde; ne büyük ayıp; Melih Gökçek?in kadınlar için sarf ettiği sözlerin yanında kadınların yaptığı hiçbir şey değil. Hiçbir zaman ağzının ayarını bilmedi zaten Melih Gökçek; öyle geldi; öyle gidiyor. Bir dahaki sefere kadınların elinde yumurta yerine taş olup olmayacağı ise hiç belli değil. Her yanını iyi kollasın; etten duvarlar ördürsün kendine; kadınlarla çelişmek siyasette çelişmeye falan benzemez. Bence en büyük hata anasının onu doğurmuş olması; saygısız.
Bu iş öyle ?yasakladım, bitti? ile çözülebilecek bir iş değil. Bir insanın hayatının idaresi başka bir insanın veya yönetici güçlerin elinde değil; belki de o insan kürtaj olamadığı için intihar etme yolunu seçecek; bu mu iyi ve doğru olan; öngörülen? Gerçi Melih Gökçek öyle diyor değil mi; ‘anası kendisini öldürsün; çocuğu niye öldürüyor?. Ağzından pislik akan bir varsa yeryüzünde bilin ki o Melih Gökçek?tir; başka biri değil; Melih Gökçek’in kendisi yaşadığı bir gecelik bir ilişki için kendini öldürür mü? Başbakan hiç boşuna ‘ağzından pislik akıyor’ diye ona, buna laf, suç atmasın; önce kendi etrafına baksın.
Yapabiliyorlarsa kürtaj yerine sekse yasak getirsinler veya doğan her erkeği kısırlaştırsınlar; yapabilirler mi? Hayır. Bütün yük ve ağırlık neden kadının üstüne bindiriliyor ki! Yeterince yük yok mu zaten kadının üstünde?
*30 Mayıs?12 tarihli bir habere göre polis için katlandığında 20 cm; açıldığında 60 cm olan portatif alüminyum ve çelik karışımı coplar sipariş edilmiş; adı ?demir cop?muş; ilk etap için 6 bin adet sipariş verilmiş; öncelikle İstanbul, Ankara ve İzmir?de denenecekmiş. Kafayı iyi kırıp kırmadığını; beyin kanaması ile adam öldürüp öldürmeyeceğini deneyecek olmalılar; Hapishaneler çok dolu biliyorsunuz; malum; çıkıyorlar bir daha giriyorlar falan; iş oluyor yani; en iyisi kökünden halletmek meseleyi; kafaya bir cop; tamam; yallah tahtalıköye gidiş bileti. AB ülkelerinde de kullanılıyormuş canım; onlarınki polisin belinde durur; bizimki milletin kafasına iner; neyse canım; mesele değil yani; iner inmez; kime ne?
Vurmalı, burgulu ve butonlu modellerden 2 biner adet istenmiş; fiyakalı valla; modelleri bile var; daha ne olsun? Bizim başımıza da böylesi yakışır zaten; aşağısı kurtarmaz; son model ve en pahalı olanından olsun lütfen!
Hızlıca sallandığında çarçabuk açılan bu son model copların ağırlıkları ise sadece 300 grammış; vururken ağırlık yaparak daha fazla incitmemesini sağlamak içindir; polislere taşıma kolaylığı olsun diye değil! Asayiş polisleri deneyecekmiş öncelikle; sokaktakilere duyurulur; şimdiye kadar kullanılanlar poliüretanmış; eski model yani; vurduğu yerden ses bile getirmez onlar; bildiğin plastik canım; plastikten cop mu olur Allah aşkına?
Bu copların başka bir iyi yönü de polisin artık ilk iş olarak silahına davranmayacak olmasıymış. Öyle tabi; boş yere mermi gidiyor; sonra ateş ettiler; vurdular falan deniyor; indir kafasına bir tane; oracıkta; hastanede gebersin gitsin. Çevik Kuvvet polisine dağıtılmayacak ve toplumsal olaylarda eylem yapan göstericilere karşı kullanılmayacak; sadece asayiş olaylarında kullanılacakmış; gel sen onu benim külahıma anlat; kapkaççılar ne zamandır bu kadar önemsenir oldu?
Eski coplara göre çok daha dayanıklı olduğu belirtilen ?demir cop?ların, açılırken çıkardığı sesten dolayı suçluda psikolojik etki yaratacağı da düşünülüyor(muş)!!! Burası önemli; konunun asıl ve önemli yeri bu; bütün özeti. Psikolojik savaş; bedensel değil; ne güzel! Çok ince düşünülmüş gerçekten. Güvenlik güçlerine bu copların kullanımı konusunda 2 günlük eğitim verilecek ve bu coplarla da eski coplarda olduğu gibi vücudun ölümcül yerlerine vurulamayacakmış. Umarız öyle olur; söylendiği gibidir. Hahhahah.
Ölümcül yerlere vurulmayacaksa neden niteliğini değiştirme gereği duymuş olabilirler sizce?
Yıllardır sindirildiği; korku ile bastırıldığı, ezildiği, horlandığı yetmedi mi bu milletin? Ver korkuyu. Önce askeri cunta; şimdi ılımlı dindar cuntası. Korku içimize öylesine yer etmiş ki korkması için bir nedeni olmayanlar bile kokar oldu polisten, askerden; etrafta görmek bile yetiyor bazen bu korkuyu iliklerine dek hissetmek için. Şaklatacaklarmış copu ve korkulacakmış; görmek yetiyor zaten; Azrail?i görsek bu kadar korkmayız; Azrail hayatta bir günlüğüne çıkacak karşımıza; bunlar her Allahın günü karşımızda. Eskiden korna sesi vardı sokaklarda; şimdi o ne idiğü belirsiz ses; ?resmi? arabalarda olan; arkadan bir bastılar mı ani irkiliyorsunuz; ister istemez. Ver korkuyu; korku her yerde.
İnadına yapıyor o camileri; gözdağı vermek, daha çok korkuyu içimize sindirmek için; o camilerin büyüklüğü karşısında biraz daha ezilip yok olalım, her an onu ve zulmünü hatırlayalım diye. 1 Haziran?12 de çıkan teşvik yasasıyla cami yaptıranlar inşaat maliyetini vergiden düşebileceklermiş; Allah gözlerini doyursun inşallah; cami yapmaya doyamadılar bir türlü. Öyle böyle değil; lüks içinde camiler üstelik. Çukurambar?ın bir yüzü Erdoğan?ın lüks camileri; onlarca var; diğer yüzü gecekondular; çok ötelere gitmeye gerek yok; Ankara?nın göbeğinde; AKP binasının yanı başında.
Bundan 10 yıl önce çöp toplayıcılar diye bir sektör yoktu ortalıkta; şimdi adım başı bir çöp toplayıcısı kesiyor yolunuzu yollarda; her yaştan; çoğu çocuk denebilecek yaşta; çeke, çeke götürüyorlar el arabalarını; bunları, yaşanan sefaleti görsün önce Müslüman?sa; habire cami yaptıracağına. O gezmiyor mu Ankara sokaklarında; görüyor elbette. Öyle Müslüman olmaz; olsa, olsa zalim olur. Yakında haccıda vergiden düşürürlerse hiç şaşmayın. Elin vergisinden kolay yoldan Müslüman oluyorlar; ne güzel! Biz attığımız her adım için vergi ödeyelim; onlar vergi kaçırsın; bu vergi kaçırmanın alenileştirilmiş halidir; başka bir şey değil. Devletin kazancından çalıp camilere aktarmaktır.
*Başbakan kendisine ‘esselamün aleyküm’ diyen bir Arap turiste ‘ I love you’ demiş. İçimize yer etmiş nede olsa; ?Türkler turiste karşı misafirperverdir? diye işlenerek yaşadık ya; onun etkisi olmalı; turistlere olan sevgisini ifade etmiş; eh birde turist olan Arap olunca bu sevgi kat be kat artıyor elbette;))) O kadar Amerikalara gönderdik; bir İngilizceyi söktüremedik başbakana. Almayınca almıyor işte; ne kadar gönderirsen gönder;))) Onca para boşa gitti.
*Melih Gökçek?i protesto edenlerden 2 kişi ve korumalara engel olmak isteyen 1 kişi geceyi karakolda geçirmişler. Başlarına yumruklarla vurarak ve tekmeleyerek bir mağazaya sokulmuşlar; korumalar döverken Gökçek?te talimat vermiş; ondan başka türlü bir davranış beklenemez zaten. Ne de olsa yumurtadan ceketi kirlendi.

Be First to Comment

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *