Press "Enter" to skip to content

Günlük 2ff Haziran’14

***Birkaç gün önce Konya’da bir adam bankadan 31 bin lira çekmiş; arabasının yanında üstüne dondurma atılmış; üstünü temizlemek için gitmiş; döndüğünde para arabada yokmuş.  
Dün bir arkadaşımla konuştum ayaküstü; dolandırılmışlar; 3 gün önce; şu telefonda polisiz, askeriz, savcıyız diyen dolandırıcılar tarafından; bunu hipnozla yaptıklarını söylüyor; bu iş başına gelip hipnozla yaptıklarını doğrulayan başkaları da var; başkalarından da duydum yani; burada kullanılan hipnoz kelimesi laf ola söylenmiyor; kelimenin tam manası ile hipnoz yöntemi kullanılıyormuş; yoksa bu tuzağa düşenlerin hiçbiri eğitimsiz veya cahil değil; bu kadar kandırılması imkansız olan insanlar; kocasına kredi kartı ile 12 bin liralık altın aldırmış; o altınları sattırmış ve parayı almışlar; sözüm ona o esnada telefonda karısı, çocukları ile konuşturtmuşlar; bir adam karısının, çocuklarının sesini tanımaz mı; hipnozdan başka bir şeyle açıklanamaz bu; aynı zamanda; eş zamanlı olarak arkadaşımı da arayıp aynı talimatları vermiş; parayı poşete koy demişler; o esnada uyanmış arkadaşım; tanıdık bir mağazaya girmiş; olan, biteni anlatmış ve polis çağırmışlar; şaka gibi geliyor insana değil mi; ama gerçek olmuş; arkadaşım anlatırken hala etkisindeydi; bu tip dolandırıcılıktan haberi yokmuş arkadaşımın; benim bildiğimi bilmiş olsa belkide bu iş başına gelmeyecekti; ben onunla bunu konuşmuş, anlatmış olsaydım bütün bunları yaşamayacaktı; şimdi başka arkadaşlarımın başına gelmemesi için yazıyorum bunu; sizde arkadaşlarınızın başına gelmemesi için paylaşırsanız birbirimizi daha çok kollamış oluruz.
***Bunu da bugün Can Dündar anlatmış; tesadüf bu ya; aslında tesadüf değil elbette; hırsızlık olayları çok artmış durumda; o yüzden; ?İki hafta önceydi. Bankamatikten para çekmek için arabamı bankanın önüne park ettim. Sırt çantam yan koltuktaydı; bilgisayarım da içinde? Para çektim, döndüm; hepsi en fazla 1-2 dakika sürdü. Yola çıktım, bir süre sonra yan koltukta çantamın olmadığını fark ettim. Hızla geri döndüm. Nafile? Gitmişti. Uzaktan kumandayla kilitlenip açılan araçlar için sinyal bozucu ?jammer?lar geliştirilmiş; İstanbul?da çok yaygınmış. İki hafta sonra bu pazar? Sabah 09.00?da alt kattaki salondan gelen şangırtı ile uyandım. Hemen aşağı fırladım. Ve salondan dışarı açılan kapının önünde hırsızımla karşılaştım.?; yazması benden; okuması sizden; bundan gayrısını bilemem artık.
***Çok söyleme başına gelir derler; gerçi bana olmadı ama evimin alt sokağında olmuş; hırsız kadının çantasını çekip kaçmış; oğlumun arkadaşı balkondan görmüş; evimin önünden kaçıp gitmiş; polis çocuklardan nereye doğru kaçtığını sorgularken sordum; çantada bilezik falan varmış; her an, her yerde yani; hiç boş bulunmaya gelmez artık. Bu Suriyeliler geldikten sonra daha çok arttı hırsızlık vakaları; bana asıl kaynak onlarmış gibi geliyor.
***06 CHP 044 plakalı audi A4 aracın sahibi yavşak; büyük ihtimalle bir chp milletvekili; çünkü oğlum meclise kadar takip etmiş; meclise değil kara yola gider inşallah; bugün; 11 haziran çarşamba günü öğlen 12.30?da; şu an ben yazarken saat 13; Kızılay?da oğluma yol vermesi için önce selektör yakmış; dırt, dırt sesi yapmış; ardında da sürekli olarak kornaya basmış; arkasındaki arabaların hepsinin ambulansa yol verir gibi o arabaya yol verdiğini gören oğlum yol vermemiş; herkes koyun ya; arada bir tane keçi çıkınca zorlarına gidiyor; bizi ezip yok ettiler; sünger gibi içimize işlediler korkuyu; şimdi çocuklarımıza sıra geldi; adı üstünde; o bir deli-kanlı; her önüne gelene boyun eğmez; ama sen bir delikanlı olamadığın için; zamanında ve şimdi; delikanlılığın ne olduğunu bilememen normal.
Sen önce Kızılay trafiğini karıştırma; trafiği o şekilde ihlal etme hakkını nereden buluyorsun kendinde; oğlum yol vermek zorunda değil; hiç kimse yol ermek zorunda değil; trafikte bir üstünlükleri yok; o yasayı çıkarmaya götleri yetmedi; yasa yoksa hakta yok; olmayan bir hakkı neden gözeteceğim; ben olsam bende vermem; niye vereceğim ki; hangi parti olursa olsun; hiç beni ırgalamaz; işin acilse zamanında çıkarsın; ben öyle yapıyorum; sende öyle yap; yolların, trafiğin hali ortada; becerebiliyorsan işini düzgün yap ta trafiği düzelt; ne iş yapıyorsun oturduğun o koltukta; ne dırt dırtlıyorsun milletin arkasından; o trafikte olan herkesi germe, aşağılama, yol vermek zorunda bırakma hakkını nasıl görüyorsun kendinde; milletten oy isterken arkanızdan dırt dırt yapacağım diyerek mi istedin pezevenk; memleket mi kurtarıyorsun; nereye bu acele; kurtardığın memleket ortada; benden üstünlüğün ne?
Önde aracı kullanan; yani şoför; arkada da bir adam varmış; oğlumun yanına geçince arkadaki adam camdan gövdesiyle dışarı çıkarak ?sikecem seni; aldım plakanı? demiş; oğlumda ?bende seninkini aldım? demiş; oğlum ?bende seni sikecem? dememiş ama; hata etmiş; ben olsam derdim; hiç affetmem; oğluma parmak sallayarak uzaklaşmış; ibne; 40 yaşında herif yol ortasında çocuk korkutuyor; bu arada oğlum 19 yaşında; bu memleketi babalarının  çiftliği olarak görüyorlar; kendini bir bok sanan züppe.
Oğlum o saatte antrenmandan dönüyordu; sabah 10.30?da gitti antrenmana; nasıl yorgun çıktı antrenmandan kim bilir; her zamanki gibi; her gün gidiyor antrenmana; 13 yaşından beri; 6 yıldır koşuyor; sporcu; koşucu; uluslararası yarışmalarda Türkiye adına yarışıyor; milli sporcu; aynı zamanda Bilkent Üniversitesinde fen bilimleri dalında okuyor; tam burslu olarak; sporcu bursu değil; öğrenim bursu; üniversite sınavındaki başarısından dolayı; bir bilim adamı olacak; ayrıca devletten de milli sporcu bursu alıyor; o bindiği arabayı da ciğerlerinin; nefesinin hakkıyla aldı; benzinini de o parayla koyuyor; senin gibi emeği ile çalışanların vergilerinden toplanan sadaka maaşıyla değil; o rahat meclis koltuklarında uyukladığı içinde değil; sen bu ülke için oğlum kadar adam ol; ondan sonra çık karşısına; göbek büyüten ayıdan bozma yaratık; oğlum sıksa suyunu çıkarır senin; öyle koşabilmek için 200-250 kilo halter kaldırıyor her antrenmanda; haberin var mı; sen hayatında kaç kilo kaldırabildin; kaldırabilirsin; oğlum hem sporcu; hem zeki, çevik ve ahlaklı; sana, sen dediğin halde ?bende seni sikerim? demediğine göre elbette ahlaklı; şerefsiz; sende bu niteliklerin hangisi var; ahlaklı olmadığın zaten belli; ahlaksız; onun iki dakikada çözebildiği bir problemi sen kıçını yırtsan çözemezsin; beyin özürlü; nasıl sikecekmiş çok merak ettim doğrusu; ancak onu becerebildiği için diline onu dolamış olmalı; soysuz; utanmaz, arlanmaz insan bozuntusu; gücün 19 yaşındaki çocuğa mı yetiyor pezevenk?
Allah vere de o anda; o lafı ederken biri telefonla görüntülemiş olsa; kim kimi ne yapıyor görür o zaman; onun gibi görüntülenenlere neler olduğunu çok gördük yakınlarda; adi pezevenk.
Oğlum o anda akıl edip eline telefonu almış olsaydı o lafı yine edebilir miydi acaba; sadece göstermiş bile olsa; adi yavşak.
Kimdir; adı nedir bilmiyorum ama oğluma yaptığı bunları yazmam için yeterde artar bile; kim olursa olsun; çok umurumdu. Küfür öyle değil, böyle olur; orada küfür edip kaçması kolay; sıkıyorsa şimdi çık karşıma; küfret bakalım; e-devlet şifrem yok; alınca ismini de öğrenirim nasıl olsa; o ayıklasın pirincin taşını bakalım nasıl oluyormuş yollarda it gibi dalaşmak; kepaze. 
***Şu an 538 milletvekili varmış mecliste; büyük çoğunluğunun daimi olarak Ankara?da olduğu ve sabah 7; akşam 19 arası en az günde 2 kez Kızılay?dan geçtikleri düşünülürse; bu saatte yaklaşık 100 milletvekili Kızılay?dan geçiyor demektir; 2 geçiş yaparlarsa; daha fazla geçerlerse sayı daha da artar; bu da ortalama dakikada 2 milletvekili eder; 5 dakikada 10 milletvekili; her gün kıçımıza dırtlayacak olsalar bizim hiç sokağa çıkmamamız lazım; bırakalım yollar onların mı olsun; biz olmasak neyin vekili olacaklar; öyle çok büyük adamsan alırsın önüne, arkana ikişer eskort; bizde yol veririz; geçersin; değilse ne diye vereceğim yol; öyle dırt dırtla falan olmaz o iş; her kıçı kalkanın dırtına yol verecek olsak işimiz iş; o dırt kadar başlarına taş düşsün inşallah; dırtı her duyduğumda sıçrıyorum arabada; ne hakları var beni olmadık bir anda irkiltmeye.
***Kanal D haberin paragöz estetikçi gediklisi Hasan Fındık dün yine haber olmuştu; 16 haziranda; temcit pilavı gibi ısıtıp ısıtıp aynı şeyi söylüyorlar; kırk kere çıktı aynı haber; neymiş yurt dışından estetik yaptırmaya gelen çok oluyormuş; doların Türk lirasına olan karşılığına bakarsan niye geldiklerini anlarsın; ayrıca o kadar çok gelen var ise niye zırt, pırt haber reklam yapma gereği duyup müşteri toplamaya çalışıyorsun; işini yapmaya bak o zaman; bu kadar sık haberlere çıkardığına göre kanal D, Hasan Fındıktan para alıyor; reklam niyetine haber. 
***Burcu Güneş ve Aşkın Nur Yengi; Yok böyle dansın hırslı ve hırçın iki dansçısı; yok böyle dans biteli çok oldu ama bir insana yerleşen imaj bitmiyor; ne zaman birini görsem bana birbirlerini çağrıştırıyorlar; ve aşırı hırslarını hatırlıyorum; hırsın bile fazlası insana çok geliyor. Tek unutmayan ben değilim sanırım; o gün bu gündür Burcu Güneş şekilden şekle girdi; kendini; o imajını unutturmak için; son olarak esmer olmuş; sarışından esmere dönüşüm. Aşkın Nur Yengi?ye hiç rastlamıyorum; belki bana denk gelmiyordur.
Defne Joy Foster en tatlı cimcimesiydi; hala öyle olmasını umalım; sevgiler olsun ona.
***Whoopi Goldberg 50 yıldır içtiği sigarayı bırakmış. ?Gereklilikler değişti? diyor bunun için; hastalıklar baş gösterince gereklilikler değişir elbette.
***Atilla Taş demiş ki; ?– Ben siyaset üstüyüm, vicdanın tarafındayım. Ülkeyi babasının çiftliği gibi yönetenler, kanunları kendilerine biçenlerin karşısında elimden geleni yapmaya çalışıyorum. Ben tüm bunlara muhalefet ediyorum. ?Muhalefet sana mı kaldı?? dersen, durum ortada! Kara propaganda çok masum bir çocuğu terörist olarak gösterebilirken, çok üçkâğıtçı hırsız bir adamı da hayırsever olarak gösterebilir. Ama insanlar bunun farkında. Dünya yanıyor herkes bunu görüyor.? ;))) 
***Geçenlerde yediğim karpuzun tadı hiç iyi değildi; bol yağmur ve güneşsizlikten sandım; değilmiş; üretimi iki kat arttırdığı için karpuzlar kabak köküne aşılanarak büyütülüyormuş; sonuç kabak tadında karpuz. 
***İstanbul, Tuzla?da oldukça büyük bir hortum olmuş; denizde; ama kıyıya çok yakın; kıyıda olacak olsa çok daha kötü olabilirdi; mevsimler iyiden iyiye değişti; bir bakıyorsunuz dayanılmaz bir sıcak; bir saat sonrası buz gibi bir hava, bol gök gürültülü bir yağmur; bazende dolu.
***20 gün önce bir haberde görmüştüm; Adana?da bir kadının kaşıdığı her yerinden sinek larvaları çıkıyor ve canlanıyormuş; 1,5 yıldır böyle yaşıyormuş kadın; dün bir arkadaşım anlattı; bir yakını masada sineğe bakarken sinek gözüne kurtlarını fırlatmış; anlatırken bile her yanım kaşınmaya başladı; gözü şişmiş; tepki vermiş; üç gündür gözünden 14 kurt çıkartmışlar; aaaayyyyğğğ.   
***Patron mutlu son istiyor?u izledim; oldukça eğlenceli; hoş bir film olmuş; eski Türk filmleri tadında; şarkıda yakışmış senaryoya; birbirlerini tamamlamışlar; senaryosu da oldukça başarılı; özgün; Yılmaz Erdoğan yazmış; balonun kaçış sahnesini daha önce Daniel Craig?in oynadığı Enduring Love; dayanılmaz aşk filminde izlememiş olsaydım daha eğlenceli bulabilirdim belki; çünkü enduring love?daki balon sahnesi çok daha iyiydi; zaten filmin tek izlenmesi gereken sahnesi orasıydı; gerisinde iş yok; oysa patron mutlu son istiyor bir bütün olarak başarılı bir film olmuş; demek ki isteyince bizde de iyi şeyler olabiliyor; yapılabiliyor.
Keanu Reeves’in oynadığı a walk in the clouds; bulutların üzerinde filminde de bağ bozumu şenlikleri vardı; çok benzer biçimde; digitürk film dolu; siz bunları seyir gözü ile değilde kopyala yapıştır gözü ile seyrederseniz binlerce film, senaryo üretmeniz mümkün elbette. Eskiden adına adaptasyon denirdi; şimdi bir şey denmesine de gerek görmüyorlar; kopyala, yapıştır, adını koy; senin olsun.
Filmde şöyle bir eksiklik var ki; bu bir eğlence filmi olduğuna göre Ezgi Mola’nın internette şarkı dinlediği sahnede dansta olması gerekirdi diye düşünüyorum; ve çokta yakışırdı; insan kendi kendine kaldığında; şarkıda söylüyorsa buna elbette hareket, dans katar; olması gereken oymuş; neden olmamış anlamadım; bu eksiklik Ezgi Mola’nın çift kat elbiselerin altında saklamaya çalıştığı fazla kilolarından mı; giysi seçimleri hiç iyi değildi bu arada; kişiliğinden mi yoksa başka bir nedenle mi olmuş bilemedim.
Patron mutlu son istiyor, düğün dernek filmine her açıdan bin basar; kafa, para, çaba ve emek harcandığı aşikar; düğün dernek filmi ile kıyaslanamaz bile; ama düğün dernekin gişe hasılatı 67 milyon; patron mutlu son istiyorun gişe hasılatı 12 milyon olmuş; gişeye çıkış tarihleri düğün dernekin 6 aralık 2013; patron mutlu son istiyor?un 1 ocak 2014; yaklaşık 1 ay arayla çıkmışlar; bu hasılat farkı tavuk, gıdaklama ve reklam meselesine dayalı olarak elbette.
Birde bizde film adı algısı çok önemli; adını düğün dernek koy, düğün derneğe gider gibi koşa koşa gitsinler; filmin adı patron, mutlu son veya istiyor olsaydı çok daha getirisi olurdu; patron mutlu son istiyor olduğunda yorucu, kafa ütüleyici bir ad gibi geliyor insanlara; ama o filmin adı da ancak o olduğunda bütün oluyor; başka bir ad o adın yerini dolduramazmış; bütün bunlara rağmen bana kalırsa patron mutlu son istiyor’un gişe hasılatı düşüklüğünün ana sebebi düğün dernek gibi berbat bir filmden sonra gösterime girmiş olması; düğün dernekle kazıklandığını anlayan izleyici kitlesi bir sonraki film için iştah duymamış olmalı; doğal olarak; ama halbuki asıl izlenmesi gereken patron mutlu son istiyor olmalıymış; o gişe hasılatları birbirinin tam tersi olması gerekirmiş; ama öyle olmamış.
Vikipedide dendiğine göre düğün dernekin bütçesi 3 milyonmuş; bence o kadar da değildir ya; neyse; oh ne ala iş; 1 koy, 20 al; hangi sektörde var böyle kazanç; emeksiz yemek; evet, emeksiz; o filmde 5 paralık emek göremedim ben!
***”Sosyal fobiler, kaygılar eninde sonunda depresyona dönüşür; depresyon eşittir çaresizlik, umutsuzluk; bir kadın ne zaman evini terk eder; dün kötü olduğu için terk etmez, bugün kötü olduğu için terk etmez; yarında hiçbir şey değişmeyeceğini gördüğü zaman kadınlar gider; kocasını terk eder; gelecekte kötü göründüğü zaman. Depresyonu da böyle düşünebilirsiniz; çaresizlik, umutsuzluk olarak. Depresyon kadınlarda %20, erkeklerde %12 oranında; evli ve mutsuz bir kadının depresyona girme olasılığı 8 ile 25 kat daha fazla; mutsuz bir evlilik eşittir kadınları cehennemi demek; kadınların cehennemi olan bir evliliğin erkeklerin cenneti olmasına zaten imkan yok. Bu durumda depresyon tedavilerinden biride çift terapileridir. Kadın depresyondayken içine kapanıyor, üzülüyor, çökkünlük yaşıyor, dünyayla bağını kesiyor, küsüyor, erkekler ise depresyonu öfke ile gösteriyor. Kadın sessiz, erkek sesliyse sorun var.
Kronik baş ağrılarının en önemli nedeni depresyon; mide, bağırsak hastalıklarının da. Kulak çınlaması, baş dönmesinin nedeni de depresyon olabilir. Kendini yalnız hisseden, yalnız olan, aidiyet duygusunu kaybeden insanlar daha kolay depresyona girebilir. Depresif insanlar öfkeli, sigara, içki içen bir koca, madde bağımlılığına, intihara eğilimli bir genç ve ağzını açamayan; gelecekle ilgili umutları kaçmış bir anne; bu toplumsal örgütlenmeden iyi bir toplum sesi gelmiyor. Hafif depresyonda yaşam tarzı değişiklikleri, açık havada yürüyüşler yapılmalı. B12, D vitamini, omega 3 eksiklikleri kapatılmalı. Hipoglisemi, hipotiroid depresyonla karışabiliyor. Antidepresanlar cinsel gücü azaltır, belleği olumsuz etkiler, iştahı azaltır; kilo aldırır; psikologlar tarafından verilmeli; doğru yerde kullanılmalı; reçetesiz kullanılmamalı. Depresyon sanılan şey beyin tümörü, multi sikleroz, demans olabilir. Kötü beslenme koşulları; bazı vitamin ve aminoasitlerin alınmaması beynin kimyasını bozuyor. B6, B12, magnezyum, omega 3, D vitamini desteği alınabilir ve oksijen ilaç etkisi gösterebilir; açık hava yürüyüşleri; hareketliliği.” Mehmet Sungur; Osman Müftüoğlu; neyim var ne yapayım programı.  
 

Be First to Comment

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *