Press "Enter" to skip to content

günlük 4s nisan’19

Yaşadığımız en güzel 1 nisan şakasıydı bu, ankarayı ve istanbulu 25 yıl sonra geri almak, şaka bir yana ben neler demişim bir bakalım seçim öncesi, uranüs 6 martta boğaya geçti, bu da değişimi işaret ediyor demişim, öyle de oldu, akp o üç ihtiyar ve yıpranmş adamla kazanamaz demişim, öyle de oldu, ve iyi ki oldu, seçim gecesi bayağı bir eğlenceli ve gergin geçti foxta, diğer kanallar bütün gece uyudular zaten, mışıl mışıl, ekrem imamoğlun çıkışların hiç yayınlamadılar, AA veri girişini durdurup bu sefer de üstüne yatabilecğini sanıyordu herhalde oyların, ekrem imamoğlu göz açtırmadı onlara, ve hak yerini buldu, aydınlık cehalete galip geldi, yıllar sonra ilk defa, çankaya, yenimahalle ve istanbulun kıyı kesimi ilçeleri şahlandı ve bütün türkiyeye egemen oldu, şahları da vururlar, şah vuruldu, nasıl sinirleniyor, hazmedemiyor olan biteni, ruh hastası deli, nasıl çalışacaklar göreceğiz diyor, engellermiş yani, yıllarca izmire, çankayaya yaptı ya yine yaparm zannediyor, ama bu defa durum başka, Allahn manyağı türkiyenin nerdeyse yarı nüfusu chp tarafından yönetilecek ve onların yarısına yakını da yine sana oy veren insanlar, bunu bile göremiyor öfkeden gözü, keskin sirke küpüne zarar, millet bunu görmeyecek sanıyor, dediği gibi 2023 milat olacak, ama yine bizim miladımız tabi ki, oyna şıkıdım şıkıdım, oynama değil oyna, durum bu, oh oh suyundan da, oh oh.

İzlemeyecektim aslında, her seçimde ayn terane, uykusuz geceler ve adam kazandı mesajı, tolga örnekin bir baba kız filmi olan sen benim her şeyimsin adlı filmini açtım, oğlum başıma ekşidi, sonuçlar açıklanmaya başladı, hadi izleyelim diye, film de kötüydü zaten, açtık foxu, bir süre sonra ortalık kızışmaya başladı, oğlum sıkıldı gitti, ben devam, bırakabilir miyim hiç, sonra yine geri geldi tabi, mansur yavaş belli olduğunda gece 12 gibi chp’ye gittiler oğullarım, bu onları yaşadıkları, tattıkları ilk siyasi zafer, konuşulanları duyamamışlar, ses sistemi kötüymüş chp de, en son orada kalabalık oluşalı çok oldu, normaldir, eskimiştir ses sistemleri, artık yenilerler bundan böyle, demokrasi gerçekten varmış diye diye dolanıyor oğlum o gün bugündür, inanamadı olduğuna, doğdukları günden beri o cenabetten başkasını görmedi ki gözleri çocuklarımın, 25 yıldır başımıza ekşidi kaldı, bize iş bulsun ekrem imamoğlu dedi birde, çocuklar önlerini göremiyorlar ki bu düzende, okuyorlar ama niye okuduklarını bilemeden, iş bulup bulamayacaklarını dahi bilemiyorlar, ekrem imamoğlu hepimiz için bir umut, yeni bir umut kapısı, trabzondan bir yiğit çıktı bizlere, helal süt emmiş, rizelinin fendini trabzonlu yendi, trabzon bir sıfır önde artık, uzun zamandır böylesine mutlu, umutlu hissetmemiştim kendimi, şükürler olsun, bu uğurda el veren, gönül koyan herkesin alnndan, gözlerinden, yüreğinden öpüyorum, şükürler olsun bu gördüğümüz güne, trabzndan bir yar gelir bizlere, aman Allah gözlere bak gözlere, şinanay da yaim şina şina nay.

Vallahi ben son adam kazandı meselesinden sonra ciddi ciddi chp nin bizi satışa getirdiğine inanmaya başlamıştım, neyse ki öyle değilmiş, 160 chp mv şu an istanbulda aldıkları istanbulu almaya çalışıyorlarmış, helal olsun yiğitlerime, iki tarafın da istanbulun ucunu bırakmaya niyetleri yok anlaşılan, haklı olan kazansın ve kazanacak, hani belediyelerin içi boştu, niye yırtınıyorlar geri almak için, o belediyelerin içlerini kimlere boşalttırdıklarını kendileri biliyor, daha da boşaltacaklardı ancak ellerinden kaçırdılar, para kaynakları ellerinden kaçt buna yanıyorlar, yalanla, dolanla buraya kadar, buraya kadarmış, bizim bir milletin bir huyu vardır, benim kadar yaşamış olanlar bilirler, insanlar bir partiye doğru meyil ettiklerinde o meyil güçlenir, artar, o taraf güçlendiğine göre bir bildikleri olmalı der insanlar kendilerine ve o partinin önü çok daha fazla açılır, oy sayısı artar, yani demem o ki 2023 bizimdir, şükürler olsun bugünümüze, gördüğümüz güne.

***Belli ki işi psikolojik savaşa çevirmeye çalışıyorlar, sandıkta yenemediklerini böyle yenmeyi deniyorlar birde, çamlıca camide bir kadın erdoğana benim kocam belediyede çalışıyor, ama biz ona hizmet etmek istemiyoruz, ne yapacağız dedi, o kadının erdoğanın bilgisi olmadan ona o sözü söyleme ihtimali var mı, yok, çıksın kocan işten açlıktan geber, bugün binali yıldırım milleti geriyorsun uyarısı yaptı ekrem imamoğluna, imamoğlu belli ki her tür savaşa var ve açık, milletin yüzü benimle güldü dedi geçti, psikolojik savaşla da alt edemeyecekleri ortada, daha da ileri götürmeye kalkarlarsa bu işi, yani mazbatayı binalinin alması halinde sisi erdoğan eylemlerinin peşine geleceğinden hiç kuşku yok, bu defa bu iş geziye falan benzemez, kimseyi tutamaz evinde erdoğan, o zaman görürüz o evde tutamadığı yüzde elliyi, balon o balon, bir iğneye bakar işi, bom, Allahın sümüklüleri adam kesildiler başımıza ya ben ona yanıyorum.

İstanbulun fethi ne zamandı, tabi ki 1 nisan 2019.

***Koca istemem diyenler kervanına hülya avşar da katılmış, ben çabuk sıkılıyorum demiş, onca denemeden sonra bunu anlamış olması da önemli tabi, bir süre önce mide ameliyatı olanların ameliyat sonrası aşırı sinirli olduklarını yazmıştım ya, kızımn bir arkadaşı olmuş ve o söylemişti, magazinci müge ile gülşen bunun sürekli bir halde olduğunu söylediler, onların çevrelerinde daha çok vardır elbette mide ameliyatı olanlar ve sinirli insanlar haline geldiklerini söylüyorlar eskisine oranla, yeşim ceren bozoğlunu kast etti sanırım müge, son zamanlarda o çıktı mide ameliyatlı olarak programlarında, artık dizisini dahi izlemiyorum dedi o bahsettiği kişi için çünkü, gerçi burada kişinin kim olduğunun bir önemi yok, bu kişiye özel değil ameliyata bağlı bir durum.

***Geçen gün bir haberde çarptı gözüme, 15-16 yaşlarındaki otistik ikizlerin yaptıkları sporlardan bahesdiliyordu, otistik oldukları 2,5 yaşlarına geldiklerinde anlaşılmış, acaba o yaşa kadar otistik değiller miydi de o yaşta ortaya çıktı yoksa baştan beri otistik miydiler, bunun cevabını kimse veremez sanırım, burası bir muamma, otizmin arkasındaki gerçek şeker veya mamalar olabilir mi, neden olmasn, şekerin beyne yaptıkları, yapabildikleri inanılmaz, şekerin varlığı va yokluğu veliyi deli deliyi veli edebilecek güce sahip, dün derya baykal vardı magazinde, biliyorsunuz şeker hastası, son dört aydır sadece protein, yağ ve sebzeyle besleniyormuş, ekmeği tümüyle kesmiş, şekerden bahsetmedi bile ancak ekmek yemeyen şekeri hayda hayda yemiyordur, 5 kilo vermiş bu süreçte, orada şekerini ölçtü, 181 çıktı, yine bile yüksek çıktı, bunca ihtimama rağmen, şekerle olan sınavımz çok büyük bir sınav, hiç hafife almayın, hepimiz için derya baykal gibi olmak belkide bir adım ötesi, on, yirmi yıl önce bu başına gelecekleri bilse derya baykal bu hatalara düşer miydi, düşmezdi elbette, içkinin de etkisi olmuş olabilir derya baykalda belki zamanında içtiyse, içmiştir büyük olasılıkla, içinde bulunduğu ortam oldukça müsaitti buna çünkü, entel dantel ortamı yani, düşmeyin o hataya, hatalara, çünkü şekerin ardı önü dipsiz kuyu, kahvenin de öyle, ve içkinin de.

Belki çok yaknda pek çoğumuz derya baykalın gittiği yoldan gitmeyi seçeceğiz veya buna mecbur kalacağız, çünkü şu an gördüğüm kadarıyla pek çok insan ipleri koparma noktasında, fiziksel ve ruhsal olarak, sinirler gergin, sağlıklar sıfır, örnekleyeyim, bir tanıdığım, 30-35 yaşarında genç bir anne tiroid ameliyatı oldu iki ay önce, ameliyat sonrası kalsiyum takviyesi yapılmış ancak şu an yine sıfırlanmış o kalsiyum takviyesi, tiroid hastalıklarınn altında yatan zaten şeker, kalsiyumu vücuttan atan şey de kahve, bir başka tanıdık, 18 yaşında bir genç kız, günde 3-5 bardak nescafe içiyor, en az, evlerine ikinci kahve makinesini almışlar, ağrıları, adet problemleri var, doktora gitmiş, safra kesesinde taş varmış, ameliyat olması gerekiyormuş, ayrıca östrojeni de dengesizmiş, östrojeni etkileyen şey şeker, safra kesesi taşını yapan şey de kahve ve çay, ama doktorlar çıkıp çıkıp kahve yararlı diyorlar, gittiği doktor da filtre kahve etkilemez, içebilirsin demiş, safra kesesi tamamen alınacakmış, alacağı hormon ilaçları da kilo yapacakmış, bu kız henüz 18 yaşında, hepimiz patlıyoruz, balon gibi, bir bir, aklımızı başımza aldığımızda çok geç olmamış olur umarım, hiç bir şey olmazsa dahi en sonunda alzaymır olarak yakalıyor insanı şeker, bir alzaymırlı ne kadar şeker yerse alzaymırın etkileri o kadar artıyor, ne kadar şekerden uzak durursa alzaymırın etkileri o denli azalıyor, bir inip bir çıkıyor, ben buna canlı olarak şahidim, uzak durun, vebadan kaçar gibi, ben artık çayıma da koymuyorum, zaten pek çay içmem, bir süredir, son bir aydır falan neredeyse her gün ıspanak pişiriyorum, ya canım çekiyor ya da bünyem istiyor nedeinini bilmiyorum ama evdekiler isyan bayrağı kaldırmak üzereler ıspanak yüzünden, yumurtalısını yemiyorlar, yumurtalı yaparsam hepsi bana kalıyor, kıymalı veya bulgurlu daha revaçta, bizi sakinleştirecek, rahatlatacak şeyler yememiz lazım daha çok, ıspanak gibi, taze fasulye gibi, mevsiminde tabi, et, şeker insanı azdıran, çıldrtan, delirten maddeler, ve tabi ki çay ve kahve, sabahları ıhlamur, melisa çayı yapıyorum, ikisi birlikte, zaten o kadar hassaslaştı ki vücudum şeker konusunda bir tane alsam, çayla veya başka bir şeklde bu bana ertesi gün extra extra sinirlilik olarak geri dönüyor, sakin, sakin, olabildiğince sakin yaşayabilmenin sırrı boğazınızdan aşağı neleri gönderdiğinizle birebir ilintili.

**arifV216’yı izledim, çocuk müsameresi gibi olmuş aynı, komik ama film değil komik olan, filmin kendi komik, biraz karıştı anlayın işte, vazgeçsin bu sevdadan cem yılmaz, olmuyor bir türlü, yine geçen gün ali baba ve cüceleri izledim, dahiyane fikirler hepsi ama bir türlü yerlerine oturmuyorlar nedense, çok fazla zorluyor olmalı kendini iyi bir şey yapmak için ama olmayınca olmuyor işte, almasın milletin vaktini, aklını, yazık, vizyondayken sinemada izlemeye niyet etmiştim, iyi ki izlememişim, ortasında küfredip çıkardım herhalde, tv de de ortasında bıraktım, ertesi gün ha bir gayret izledim, yoksa bir oturuşta izlenecek gibi değil, ezgi molanın maide hanımın altın günü ondan da beter, tolga örnekin sen benim her şeyimsin adlı filmi de öyle, kötü ötesi, her film yaptım diye kendini ortaya atan her delinin filmini de izlememek gerek demek ki.

***Dün yine yavuz dizdar vardı çağla şikelde, izleyeceğimden değil de merakımdan hızlıca bir baktım şöyle, amerikada yapılan kahve kanser yapar araştırması açıklamasına onların araştırmaları onları bağlar, bizi değil diyince tepemin tası bir attı, neyse ki yanımda değildi, paralardım valla, satılık doktor, ülkerin, nestlenin, coca colanın parayla satın alınmış doktoru.

Oğlumun odasında her gün starbucks fişi buluyorum, dünkü fiş 37 liraydı, üç kişi içmişler, tanesi 15 lira demek ki kahvenin, bir şekerli kara suya 15 lira ödettiriyorlar çocuklarımıza, neredeyse bir ekmek arası döner fiyatına bir bardak kahve içiyorlar gençler, hemde akın akın, pis soyguncular, hem çocuklarımızı öldürüp hem de paralarını çalıyorlar, adı batasıcalar, starbucks go home.

***Çağla şikelde çıkan bir kalp doktoru yaşlılıkta ölüm nedeninin organ yetmezliğinden olduğunu, organları aşırı yormamak gerektiğini, ağır sporlar yapmak yerine yürüyüşün tercih edilmesini, yine organları korumak adına gerektiği kadar, aşırıya kaçmamak şartıyla, yani susadıkça su içilmesini söyledi, yemeği de aynı şekilde ele alabiliriz aslında, yemekleri de etikatlemek lazım, yemek öldürür şeklinde, ama doktorun söyledikleri mantıklı geldi bana, hayatın içinde zaten yoruluyoruz, birde üstğne spor ekle, al sana ölüm fermanı, evlerine kadın tutup kendileri spora giden hanımlar çok mesela, ev işinden iyi spor mu olur, dün çarşafları değiştim, dört yatak, evi süpürttüm, neyse ki o işi ben yapmıyorum artık, süpürgem yapıyor, banyoyu dip köşe temizledim, eh tabi banyoyu da hak ettim sonunda, bugün ben pert, git üstüne birde spor yap, olacak iş mi, gitsem giderim, oturduğum sitenin spor salonu vat, aidatı zaten ödeniyor, ama gitmem, nerede bende o can, evime yetişebilirsem ne ala, ama yürüyorum bu aralar, iki günde bir, bir gün ev bir gün yürüyüş.

***Bir “kaldır kafanı, dünyaya bak” sloganına ihtiyaç hasıl oldu gibi halimizden, hallerimizden, markette kadın 3 yaşlarındaki çocuğunu oturtmuş market arabasına, eline de tutuşturmuş tablet mi, cep telefonunu her neyse alışverişini yapıyor, çocuk oyalansın da ne olursa olsun, yarın hiç bırakmayacak elinden haberi yok, mahallede yürüyüş yaparken önünden geçtiğim durakta, arkadaşlar mı bilemem, kaş, bıyık o biçim, siyah giyimli metroseksüel üniversiteli iki erkek benim geçişimle aynı anda kafalarını kaldırdılar ve yine aynı anda indirdiler, hayal alemine devam, hayal bile değil, sanal aleme devam, ne oldu bize, ne olduk böyle, kızım sözüm ona dersaneye gidiyor, sabah giderken yüzde 75 olan şarjı akşam olmadan bitiyor, nasıl, başı önünde olarak tabi, Allah hepimizin sonunu hayır etsin ancak bu gidiş gidiş değil, kızım yapıyor da ben yapmıyor muyum sanki, oturuyorum 101’e, bir onlar yeniyorsa bir ben, sonuç ne, sıfıra sıfır elde var sıfır, asıl kazanan kim, kumarhane, kaldır kafanı dünyaya bak.

Deccal o işte, o baş belası, hepimizi sarmalının içine aldı ve oynatıyor bizi, kaldır kafanı türkiyem, önüne bak.

***Artık ankarada yaşamak daha bir keyifli, mutlu, hoş, her yerde mansur yavaşın teşekkrler ankara, haydi bismillah yazılı fotoları var, onları görmek dahi bu mutluluk için yeterli, alper taşdelenin fotolarını sevmezdim, yanında mansur yavaş olunca onları bile bir hoş görür oldum, … . ile geçen 25 yılın ardından, adını bile anmak istemiyorum burada, böyle hissetmek çok doğal, belediye meclisi çok şenlikliymiş dün, mansur başkan bütün akplileri topal ördeğe çevirmiş, topal ördek öyle olmaz böyle olur demiş çaprazdan erdoğana, oh canıma değsin, adam işinin ehliymiş, helal olsun, oturumu kapatıp çıkarken başkan vekiliye devam ederiz demişler, edebilirsiniz, ama yetki bende diye cevaplamış, ah ne güzel ne güzel, şimdiye kadar olanı bir şey değilmiş demek ki, asıl güzel olanı bundan sonra geliyor, günlerimiz çok şenlikli geçecekmiş gibi bundan böyle, şimdiye kadar tbmm meclisinde görüyorduk kavgaları, şimdi belediye meclisinde de var, yakında istanbul da eklenecek buna, güzel günler göreceğiz sonunda, akp nin en büyük rant kapıları elinden gitti, akp bitti, the end.

***Para zekası, ticari zeka ayrı bir şey, herkeste bulunmuyor, merhum ferdi merterin kızı almula merterle tanışıklığım sadece on yıllar önce vajina monologları mı, diyalogları mı adında oyunuyla olmuştu, oyununun adını duymuştum yani, bundan yıllar sonra, yani dün, magazinde mağdur, çocuğa hasret kadın halinde görünce garipsedim, o oyunla, o oyunun adıyla bağdaştıramadım bu son halini ve sonradan, konuşunca anlaşıldı mesele, iki ingiliz kardeşi evlat edinmiş 1,5 yıldır ve kız ve büyük olan, 5-6 yaşlarında çok güzel bir kız çocuğu, oyuncu olmak istiyormuş, armut pişmiş sanki dibine düşmüş, ne büyük tesadüf çocuğun da oyuncu olmak istiyor olması, çocuk üzerinden para kazanıp paraya para demeyeceğim demiyor da kız oyuncu olmak istiyormuş, sevsinler, kim kimi evlat edinmiş olacak acaba çok yakında kız mı onu o mu kızı, babasının adıyla parasına para katacak, bundan ala ticari zeka mı olur, sen elin ingilizinin güzel çocuğunu evlat edin, ki belki parayla almıştır, çünkü o çiftin üçüncü çocukları da olmuş ve onu da almak istiyormuş, ikinci olan oğlana babasının adını koymuş, ne ala memleket.

Sibel Tüzünün iki çocuğu varmış, sanırım çocuklarının babası değil ama ilişkisi olduğu bir erkekten dayak yemiş, buna şiddet görmüş diyorlar da asıl hali bu bu eylemin, uzaklaştırma verilmiş adama ve hala davalılıklarmış, şiddet o, şu, bu tanımıyor, her yerde var.

Bu dizilerdeki müştemilattaki kız ve konaktaki erkek konusu da baydı iyice, başka bir konu bulabilseler de izlesek şöyle iyi olacak, hep mi napolyon. hep mi para, dünyada başka bir dert, başka bir konu yok mu, paraya tamah eden genç kız ve zengin erkek, yürk dizilerinin ana konusu oldu çıktı, yetti be, yine en iyisi şu dönem hala ve hala yasak elma, çok ağır ilerlemese istanbullu gelin de güzel, bitmek üzereymiş istanbullu gelin, gerisini salla salla vur duvara, yazık o iyi oyunculara, kötü senaryolar yüzünden madara oluyorlar.

***çağla şikelde osman müftüoğlu vardı, son dönemin popüler hastalıkları soruldu, haşimato, egzema, sivilce, iştahsızlık, hepsine ayrı ayrı şeker, gluten ve süt ürünleri cevabını verdi osman müftüoğlu, şeker en büyük baş belamız oldu çıktı, nasıl anlayamamışız bunu onca yıl aklım almıyor, ve yine bunun üstüne bir dilim baklava yemekten bir şey olmaz dedi, bunca hastalığın sebebi olan şeyi niye yiyeyim ki, öyle bir zorunluluk mu var.

Sakin güç ekrem imamoğlu mazbatasını aldı, saraçhanede büyük bir insan izdihamı oluşmuş, ne güzel günler bunlar, görmeye hasret kaldığımız, erdoğan kızgın demiri söndürelim, birlik beraberlik içinde olalım demiş, ağzına hiç yakışmıyor o sözler, kükreyen aslana ne oldu, geri dön, ileri, marş durumunda, yazık, kötünün varacağı son nokta burası işte, kötülük yapmaması gerektiğini anladığı nokta, geçmiş ola, tren kaçtı, bir sonraki durak yok oluş durağı, çoktan olması gerektiği gibi, sonunda.

***çağla şikelde bir dilim baklava yenebilir diyen osman müftüoğluna cevabımdır,

Dün osman müftüoğluna sorduğunuz sorular, hastalık soruları, şu aralar sıklıkla karşımıza çıkan hastalıklardı sanırım benim gözlerim de o yönde, haşimato, sivilce, egzema, iştahsızlık, bütün bu sorulara osman müftüoğlunun cevapları şeker, gluten ve süt ürünleri oldu, şekerin bağımlılık yaptığını da söyledi osman müftüoğlu, ardından sık olmamak koşuluyla bir dilim baklava, sütlü tatlı yenebilir dedi, bir porsiyon sütlü tatlı bir dilim baklavanın çok üstünde şeker içerir, sütlü tatlıyı önüne alıp bir kaşık tadına bakıp bırakanımız var mı, yok, bir dilim baklava yiyip on beşinciyi canı çeken de çok, hal böyleyken, bütün bu hastalıkların sebebi şekerken ve şeker de bağımlılık yapan bir madde olduğuna göre, ve herkesin bağımlılık eşiğinin, iradesinin farklı farklı olduğunu göz önüne alırsak, çocuklar mesela, hem tatlı yiyip hem bağımlı olmamayı nasıl başaracağımızı da izah etmeli bizlere osman müftüoğlu, birinin, birilerinin çıkıp açık yürekle tatlı, şeker insan bedenine, metabolizmasına, bünyesine aykırı bir maddedir, besin değil madde, şekerle yaşadığımız ilişki de madde bağımlılığı, yenmemesi gerek demesinin zamanı gelmemiş mi sizce de, bu sorumluluğu sırtlanıp bunu diyebilmeli sayın osman müftüpğlu, bilmem yanılıyor muyum.

Bu söylediklerim o bir dilim bitter çikolata için de geçerli, o da şeker içeriyor çünkü aynı şekilde, ben onu elime alacak olursam eğer bir dilim değil bir kalıp olarak bitiririm mesela, ve ikinci kalıbı aranırım, ardından üçüncü kalıbı, bağımlılık eşiğim düşük demek ki, ama ne yapıyorum, elimi değdirmiyorum, çözüm bu, elini değdirmemek şekere, elini veren kolunu kaptırıyor çünkü, cazip göstermeyin insanlara şekeri, ister kakaosu için ister nesi olursa olsun, faydası batsın içinde şeker olan her şeyin, kendisi zehir faydasını ne yapayım.

canan karatay eti yağıyla yiyin diyor, osman müftüoğlu ise etin yağ kısmı toksin, antibiyotik içerir, yemeyin diyor, biz şimdi hangisine inanıp ona göre davranacağız, eti yağlı mı yoksa yağsız mı yiyeceğiz, hangisi daha sağlıklı, bu iki tezi de ortaya koyduğunuza, koydurduğunuza göre buna bir açıklık getirmek te size düşüyor sanırım, canan karatay ve osman müftüoğlunu aynı programda buluştururun ve hangisinin doğru olduğunu söylesinler, paça çorbası, sakatatı osman müftüoğlu ayda bir yiyebilirsiniz diyor, bingür sönmez de öyle diyor, canan karatay çok sık, kaya tuzu mu deniz tuzu mu meselesi de öyle, ümit aktaş turşu yiyin diyor ama tuzla ilgili bir önerisi var mı bilmiyorum, osman müftüoğlu turşuyu tuzla değil sirkeyle yapın diyor, insanlar turşuyu değil tuz limon tuzuyla yapıyor, tv tarifleri de o yönde, turşu yiyin demekle bitmiyor yani iş, tuzdaki mesele deniz tuzu mu kaya tuzu mu yoksa az tuz mu, her kafadan bir ses çıkıyor, çözüm hangisi, ve diğerleri, tartışılsın, yoksa milletin kafası çorbaya döndü.

Şunu açıklasın bize sayın osman müdtüoğlu, “bir dilim baklava yenebilir” derken neyi kastettiğini, yense mi yenmese mi daha iyi olacağını, bizim o bir dilim baklavayı yeme izninden çok yiyip yemememizin bünyemiz üzerindeki etkisini bilmeye ihtiyacımız var, yani bedenimiz için yememiz mi iyidir yemememiz mi iyidir, hangisi, ancak bütün o hastalıklara, haşimato, egzema, sivilce, iştahsızlık gibi, sebep olduğuna göre hiç yenmemeliymiş gibi geliyor bana, bilmem yanılıyor muyum, ve zaten son iki yıldır böyle yaşıyorum, hiç şeker yemeden, kızıma haşimato tanısı kondu beri, bir küp kesme şeker dahi yemeyeli rahat 6 ay olmuştur, bal, pekmez ve meyveyi de sınırlı miktarlarda yiyorum, ve bedenim için iyi bir şey yaptığıma olan inancım tam, ancak osman müftüoğluna göre bunda bir sıkıntı var mı, hiç şeker yememekte, yani hangisi bizim için faydalı, yemek mi yememek mi, bunun cevabını vermesi yeterli.

O şekerli reklamları akın akın üzerlerimize gelirken bu furyadan çocuklarımızı sakınıp saklamalı mıyız yoksa akıntıya mı bırakmalıyız, ben kendi adıma bunun seçimini zaten yapmış durumdayım ancak bunu duymaya ihtiyacı olan milyonlarca insan var, kendi için değilse çocukları için, sağlıklı bir gelecek nesil için, sayın osman müftüoğlundan ricam budur, çocuklarımız yiyip içsin mi o şekerlileri yoksa tamamen terk etsinler mi, bunu bilmeyen, fark etmeyen, çocuklarını hangi hastalıkların beklediğini tasavvur edemeyen, tıpkı benim gibi, milyonlarca insan var, ve ben o çocukların kaşı, gözü hatrına yapıyorum bu ricayı.

Çocuklarımız şeker yzünden hasta olduysa, oluyorsa ve olacaksa orada anlattıklarınızın zerre kadar önemi yok, havanda su dövmekten, bir bardak suda fırtına koprmaktan başka bir işe yaramaz, anlattıklarınzın bir hedefi olmalı, sizden beklediğimiz, beklenen, muallakta kalan, insanları ikircikli brakan açıklamalar değil net ve kesin doğrular, ve bunu çocuklarımz içün yapın lütfen, bu srumluluğu eğer biri alacaksa üstüne eminim bu siz olacaksınız., akn akın gelen dondurma, cola, ve diğer şekerliler reklamlarına kaptırmayalım çcuklarımzın canlarını daha fazla, bu kıyıma. bu büyük, küçük kıyımna bir son verelim birlikte, lütfen, insanlık tarihi size minnettar kalacaktır, bundan emin olun, bugün benim çocuğum şeker yüzünden hasta olduysa yarın herkesin çcuğu hasta olacak, buna bir dur deyin, lütfen.

Aslna bakarsanız bu sorunun sizde bir karşılığı var, torununuzun şeker yemesine müsade edip etmediğiniz, torununuz için dileğiniz, beklentiniz her neyse bizim çocuklarımız için de aynı karşılığı uygulayın, uygulatın, açıklayın lütfen.

“Yenilebilir” olması umurumda değil, burada asıl mesele olan yenmeli mi yenmemeli mi oluşu, yenilebilir bir cevap değil, ama yenmeli veya yenmemeli bir cevap ve vermeniz gereken cevap bu, bir dilim baklava yenebilir dediğinizde bu kolaylıkla dondurmaya, colaya, vs. dönüştürülebilir çünkü insanlar tarafından, nasıl olsa osman müftüoğlundan izin çıktı diyerek, bize kesin ve net bir cevap vermeniz gerek.

soykırım yapılmaya çalışılıyor çocuklarımıza, bunun farkındasınızdır sanırım, o çocukları bu illetten kurtarmak hepimizin boynumuzun borcu, bizler geldik gidiyoruz, biz sahip çıkmazsak kim, kimler sahip çıkacak çocuklarımıza sorarım size, bugün şeker bağımlılığıyla başlayan bağımlılık ilerde, ki çok ta ilerde değil, bilgisayar, telefon, kahve, sigara, uyuşturucu ve bilumum bağımlılıklara dönüşüyor, çok daha geç olmadan kurtarmamız gerek çocuklarımızı bu şeker illetinden.

Kahve, ve türk kahvesi hakkındaki söylemlerinizi de düzeltin lütfen, bir insanı uyutmayan, sinirlerini geren bir “madde” her ne olursa olsun insana “faydalı” diye önerilemez, öneremezsiniz, önerilemez, bile bile ladestir ancak bunun adı, çikolata da kahve kadar suçlu, hangi şekliyle olursa olsun, ki ayrıca bolca şeker içeriyor, 1556’da kahve istanbula ilk geldiğinde zamanın din adamları yanıktır, kömürdür, insan vücuduna zarar verir, haramdır diye fetva vermişler, emnim bundan sizin de haberiniz vardır, emin çölaşan iki kez yazdı bunu geçtiğimiz yıl, toplumda oluşan bu kahve çılgınlığına da bir dur demek lazım artık, durdurmak yerine daha da fişekliyosunuz kahve çılgınlığını, yararlı diyerek, o starbuckslar bizlere şifa olsunlar diye açılmadılar elbette, bizleri, çocuklarımızı öldürmek için açıldılar, yavaş yavaş öldürüyorlar, kanırta kanırta, çok mu abartıyorum sizce, ben hiç sanmıyorum abarttığımı, toplumdaki bunca öfke, kin, şiddetin arkasında şeker ve kahve bağımlılıkları var, bunu görmek için alim veya doktor olmaya hiç gerek yok, her şey gmzümüzün önünde cereyan ediyor zaten.

Kahve, şeker vd. hepsi ayrı ayrı büyük planın birer parçası, burada görülmesi gereken şey büyük resim, büyük resme bakın, ne görüyprsunuz, uyuşturucunun bu denli topluma yayıldığı bir dönem oldu mu şimdiye kadar mesela, her haber diliminde bir veya bir kaç uyuşturucu baskını haberi var, kıyımızda, köşemizde uyuşturucu bağımlılıkları meselesi konuşulur oldu, bunlar şimdiye kadar bizlere çok uzak olan şeylerdi ama artık değil, çukur, kardeş çocukları gibi gibi dizilerle de uyuşturucu kullanıcılığı ve hatta satıcılığı özendiriliyor zaten, rtük’ün bu arada ne işe yaradığı da pek anlaşılamıyor, rtük te o büyük resme dahil galiba, üç genç biraraya geldiklerinde dördüncüye dahi lüzum görmeden tellendiriyorlarmış ot’ları, sıklıkla, ve çok yaygınmış gençler arasında, bu konuda aldığım duyumlar böyle yakın çevremden, sigara deseniz doğan her çocuk buna şartlanmış olarak doğuyor sanki, 18 yaş bile beklenmiyor sigara için, kız, erkek hiç fark etmiyor, büyük resimde işte bunlar var, yok oluş, mahvediliş var, ve hepsinin başlangıç noktası şeker, bir bağımlılık diğer bağımlılıkları peşi sıra sürüklüyor, şeker ile uyuşan beyinler daha fazla uyuşmya meyilli oluyor ve diğer uyuşma maddelerine geçiş yapıyorlar kolaylıkla, ve siz hala “yenilebilir” diorsanız şeker için size daha başka söyleyecek bir sözüm olamaz, o yana bu yana esnetmeyin bu meseleyi, kesin çizgiler koyun ki anlayabilelim ne demek istediğinizi, çocuklarımız için, ve o büyük resim için.

Gödüğüm, bildiğim kadarıyla inançlı bir insansınız da, bunca insanın, bunca çocuğun vebali omuzlarınızda kalsın ister misiniz, bunu tartın kendinizde ve ona göre konuşun, ben çocuklarımı bu illetlerden uzak tutmak için var gücümle çaba gösteriyorum, bunun için bayağı bir geç kalmış olmakla beraber, ama siz bütün bir milletin çocuklarını kurtarabilirsiniz, gücünüzün farkına varın ve onu doğru bir şeklilde kullanın.

Siz o durmaksızın yayınlanan şekerli madde reklamlarının kar amaçlı olarak yayınlandığını mı düşünüyorsunuz, ben hiç öyle olduğunu sanmıyorum, şeker en ucuz, en ulaşılabilir bir madde oldu, niçin, işte o büyük resim için, büyük resme iyi bakın, orada hepimizi göreceksiniz, hepimizin sonunu, büyük bir felakete doğru yol alıyoruz ve bu felaketin ilk adımı, başlangıç noktası şeker, bunu unutmayın ve unutturmayın, batacaksa batsın şekerli gıda üreticileri, çok kısa zamanda insana daha faydalı alanlara yöneleceklerdir, yeter ki biz kendimizden vaz geçmeyelim, mesele olan o, şeker ve şekerli devri kapanmak zorunda.

Nazi almanyasının gaz odalarıyla bir farkı yoktur günümüz türkiyesinde yaşanan şeker krizinin, şeker çağımızın vebasıdır, bağımlılıklar yönünü bir yana bırakırsak şeker büyüme çağında aşırı hareketliliğe, yani DEHB’na, ilerleyen dönemde her yaşta tiroid bozukluklarına, haşimatoya, kadınlarda adet zorluklarına, erkeklerde aşırı sivilceye, yaşlılıkta alzaymıra ve her yaşta aşırı sinirliliğe, uzağı görememe göz bozukluğuna ve ya aşırı şişmanlığa ya da aşırı zayıflığa yol açar çünkü şekerin ilk harap ettiği yer kaslar, dolayısıyla sinirlerdir, kasları eritip bitirir şeker, bir şeker bağımlısıysanız ilk iş kassız kalırsınız, kası olmayan bir beden nedir, bir çöp yığınından ibarettir, hal böyleyken şekere yenilebilir sertifikası vermek hiç kimsenin haddi değil, kişisel olarak almayın, veya alın, fark etmez, milyonlar söz konusuyken insani isimlerin bahsi bile olamaz, eminim siz de katılırsınız bu söylediğim şeye, bizler gelip geçiciyiz, kalıcı olması gerekense insanlık, insanlığın bu evresinin nuhun gemisi olayı şekerle ilintili, şeker yemeyenler binebilecek bu defa nuhun gemisine ancak.

***Bugün kanal d’de müge ile gülşenle ikinci sayfada çıkan açelya akkoyunlu’nun şekerle ilgili söyledikleri, “şeker yediğim için pişmanım, hayatımın daha önceki evrelerinde, çünkü son bir yıldır şekersizliği deniyorum, meyveyi de çok azaltarak, şekersiz bir kafa bambaşkaymış, vicdanen, hırslarınla, insanı sakinleştiren bir kafaymış çünkü vücut şekeri kendi dönüştürmek istiyor, sen onu direkt verince, yani rafine şeker yiyince vücut diyor ki benim canım sıkılıyor, ben bir fesatlık üreteyim, agresif yapıyor, sinirli yapıyor, dolayısıyla tek pişmanlığım şeker yemiş olmam bugüne kadar, açık söylüyorum, insanın bir kere kimyasını bozduğu kesin, ben kendi adıma deneyimledim, insanı daha agresif, daha sinirli yapıyor, mutlu etmiyor, huzurlu etmiyor” doktorlar anlayana kadar insanlar çoktan kavramış meseleyi galiba, görünen o.
ve bir anne, 8 yaşında bir kız çocuğu annesi, anneleri uyandıran da çocuklarındaki şeker etkisi sonuçları.

Sıradan insanların anladığını doktorların anlamıyor ve anlatmıyor oluşu da hayrete şayan doğrusu, dünyanın en zekisi doktorlardır gibi seçilim yok tabi, iki matematik sorusu fazla çözmüş olmak kimseye zeki damgası yapıştırmaya yetmez.

Bundan iki yıl önce 120-130 nabızla acile gittik kızım için, zor bela haşimato tanısı konu, kalbe de gönderdiler, götürmedim, nasıl bir risk aldıysam artık, baktım devamlı şeker yemek istiyor, şekeri yasakladım, yedirmedim, sonraki gidişlerimizde bunu doktora da söyledim, bana ukala ukala şekerle ilgisi yok dedi, şimdi görüyoruz şekerle ilgisi olup olmadığını.

hepimiz bağımlıyız şekere, az veya çok, mesele olan bunu hangi çizgide durdurabildiğimiz, aşağı indirebildiğimiz, benim çizgim şu an için bal ve pekmez noktasında, belki onlardan da uzaklaşacağm zamanla, şeker öyle sinsi bir şey ki binlerce kılığa girer ve kendini yedirmek için türlü türlü bahaneler bulur, bir gün helva olur bir gün reçel bir gün şekerli çay ve kendini yedirmek için insana olmadık taklalar attırır, her an, her şeklide teyakkuzda olması gerek insanın şeker konusunda, şekerin şeytanı içimizde, dışımızda olsa zaten baş etmesi çok daha kolay olurdu, herkes kendi nefsiyle bu sınavı aşmak zorunda, ve onca uyarana, reklama, şaşaaya rağmen, ama yapacağız, başka yolumuz yok çünkü, burası piramit, burası bir labirent ve buradan başka bir türlü çıkış yok.

***Akıl unutuyor ama facebook unutmuyor,

KENDİNİN VE NESLİNİN KATİLİ OLMAK İSTEMİYORSAN;
3’Ü BİR ARADA KAHVE TEHLİKESİNE LÜTFEN DİKKAT ET!..
Üşenme oku ve sevdiklerinin okumasını mutlaka sağla:

NESCAFE: İçeriği 3 zehirden oluşur.
1)Yakılmış kakao.
2)Yakılmış fındık kabuğu.
Öğütülerek kahve görüntüsü ve tadı verilmiş, koklandığında yanığı hemen fark edilir.
İnsan vücudundaki görevi hormon değişikliği yapmaktır.
3) Süt tozu.
Süt tozu bildiğimiz sütün kimyasal maddelerle yakılarak süt özünün dibe çökmesidir.
4)Melamine katılır.
Melamine katılmasa olmaz. Melamine petrol maddesidir. Süt tozundaki proteini açığa çıkartır, melamine bildiğimiz tabaklarda kullanılan petrol maddesidir.
Süt tozunda mutlaka kullanılır. Süt renk olarak beyazdır. Fakat kimyasal maddeler kullanılarak sütü yakıp özütünü ortaya çıkartırlar.
Sonra o yakılan özütü beyaza döndürmek için melamine ve erkaster kullanılır tam beyaza döndüremeseler de kemik rengini anımsatan sarımsı bir renk aldırılır.
Bu üçlü bileşim İnsan vücuduna girdiğinde karaciğerin baş belası haline gelir.

  • Karaciğere yağ toplatır, Karaciğer yağlanması oluşturur.
    Sonra vücut yağlanır damarlara kadar yağ tutar.
    Bu süt tozu hazır mamalarda, hazır çorbalarda, bebe bisküvilerinde ve marketten aldığınız her yoğurtta vardır.
  • 3’ü bir aradaki tatlandırıcı kavrulmuş kakao ve nescafede bulunan fındık kabuğu unu ile birleşince KANSERİN adı başlar.
    Bu bir alıntı
    Bazı ünlü firmaların batmasına kapanmasına ilaç firmaları asla müsaade etmezler.
    Yıllık milyonlarca dolarlar aktarılır o gıda firmalarına. KAZ GELECEK YERDEN TAVUK ESİRGENMEZ ÇÜNKÜ,
    unutmayın alışkanlık yapan her gıda zehirdir.
    Bu gıda alışkanlık yapsın diye üretilmiştir.

DİKKAT EDELİM:
Bir günde iki paket sigara içmek ile 3 fincan nescafe içmek aynıdır.
Tek fark biri dumanlı zehir diğeri melaminli zehir.
İkiside aynı yere götürür kansere…
(Bir gıda mühendisinin tespiti)
Bu tesbiti de ben sevdiğim dostlarımla paylaştım. Takdir size aittir.

Bu da unutulmaması gerekenlerden biri,

Tarih: 28/08/2007 05:26
Danone meyveli yoğurtta şok rapor!..

Romanya Sağlık ve Gıda Güvenliği müfettişlerinin yaptığı denetimlerde Danone firmasına ait bazı meyveli yoğurtlarda kanserojen madde tespit edildi.

Romanya Sağlık ve Gıda Güvenliği (ANSVSA) müfettişlerinin yaptığı denetimlerde Danone firmasına ait bazı meyveli yoğurtlarda kanserojen madde tespit edilmesi üzerine bu ürünlerin satışı durduruldu.

Sağlık müfettişlerinin bir ihbar üzerine bazı marketlerde yaptıkları denetimler sonucu Danone Romania’ya yoğurtlar laboratuvarlarda incelemeye alındı. İnceleme sonucunda vişneli ve karışık meyveli yoğurtlarda kansere neden olan zehirli madde tespit edildi. Bunun üzerine bu yoğurtların satışı durduruldu.

Açıklamada, bu yoğurtlarda ek madde olarak Hint fasulyesinden elde edilen ‘Guar sakızı’nın kullanıldığı belirtildi. Şirket yetkilileri ise adı geçen ürünleri piyasadan çektiğini açıklamakla yetindi. CİHAN

GIDA RAPORUNUN NOTU: Haberde guar sakızı diye geçen maddenin literatürdeki adı Guar Gum veya Guar Zamkıdır. Avrupa Kotlama sisteminde E 412 ile gösterilmiştir. Hint salkım fasulyesin (Indian cluster bean)den elde edilen diyetsel liflerdir. Guar gum çoğunlukla kıvam artırıcı olarak reçel, marmelat, meyve suları, dondurma gibi gıda maddelerinde, ilaç ve kozmetik sanayiinde katkı maddesi olarak kullanılmaktadır. Ancak çeşitli ülkelerin tıb uzmanlarınca yürütülen araştırmalarda önemli yan etkiler oluşturduğu ortaya çıkmıştır.

Bu araştırmaların bazılarına göre meydana getirdiği yan etkiler şöyledir.

1- Karında tokluk hissi oluşturması sebebi ile yemek yeme isteğinin azalması

2- Yemek borusunu tıkamaya sebep olabilir

3- 10 ila 20 katı su alarak şişebilen guar gum sindirim sistemini bloke edebilir

4- Pekçok araştırmanın gözden geçirilmesi ile, zayıflama üzerinde bir etkisinin olmadığı gösterilmiştir

5- Alkol içeren bir ilaç veya gıda guar gumla alınırsa, zihin problemleri, mide bulantısı veya kusma, bayılır gibi hissetme veya bayılma, yürüme ve konuşma güçlüğü, titreme ve felç gibi sonuçlarla karşılaşılabilir.

6- Guar gumla diabetik(şeker hastalığı) ilaçlar birlikte alınırsa, kan şekerinin çok fazla düşmesine neden olabilir. Görme bulanıklığı, dilde titreklik ve peltelik, baş ağrısı, terleme hissi, çok mecalsiz hissetme ve uyuma isteği, sinirli ve aç hissetme, düzensiz kalp atışları

7- Dini inançlarımıza pek uymasa da guar gum doğum kontrolu ilaçlarla alınırsa, İlacın etkisini yok eder, anormal vajinal kanamalar oluşabilir, aybaşı periyodu karışabilir.

8- Kabızlık, Mide ve barsaklarda aşırı gazlanma, karında şişkinlik oluşabilir

9- Hamile ve emzikli hanımlar, yutma güçlüğü olanlar, yüksek tansiyon veya kalp ve damar rahatsızlığı olanlar guar gumlu maddelerden uzak durmalıdırlar

10- Nefes alma problemleri, gırtlak ve göğüste tıkanıklık, göğüs ağrısı, deride kurdeşen, döküntü, kaşıntı ve şişlik olanlar da guar gumlu gıda ve ilaçlardan uzak durmalıdır.

Bu haber bizi yalnızca bir markaya dikkat etmekle sınırlamamalıdır. Bu katkı maddesini içeren bütün ürünleri sorgulamamıza vesile olmalıdır.