Press "Enter" to skip to content

Günlük 2ı Eylül’14

***Cehennem sıcaklarını def edeli 1 hafta oldu; yine geri geliyormuş; yarın 36?, öbür gün 37?; geceleri de 21?; 22?; işimiz var bu sıcaklarla.  
***Bugün okul kaydımız vardı; bilkent fen bilimleri; tam burslu; küçük oğlumda abisinin yolundan gitti yani; her şeyin hayırlısı; inşallah. İki yıl önce abinin kaydı için gitmiştik aynı yere, aynı dörtlü; bugün yine; tarih gerçekten tekerrürden mi ibaret ne;)
Abi, kardeşine yeni okulunu tanıttı; bakılan ilk yer spor salonu; vücut geliştirme önemli şimdiki o yaşlar için; bizim zamanımızda öyle şeyler yoktu;))) Allah ne verdiyse yaşar giderdik; yeni nesil öyle değil; olmayanı oldurtuyor. Abinin vücut doğal yoldan şekillendi; sporcu zaten; şimdi sıra kardeşte; onunki çalışma ile olacak; ama okuldaki aletleri beğenemedi; eskiymişler!
Bir benim oğlum değil; bütün yeni yetme gençler vücut çalışıyor; genç erkeklerin işi zor; vücut çalışmak bir yana birde ona göre protein ağırlıklı beslenme; hatta protein tozu kullanma bile çok revaçta; kaslı omuzları olmayan artık erkekten sayılmıyor galiba!
***İstanbul için su alarmı verilmiş; barajlar % 16?daymış; caddelere su kullanımı konusunda uyarı tabelaları asılmış; susuzluk başka hiçbir şeye benzemiyor; Allah yardımcıları olsun. Bundan 6-7 yıl önce Ankara?da da bir susuzluk durumu olmuştu; ben o gün bugündür su kullanımıma çok dikkat ederim; biraz zahmetli olsa da barajlarda su olsun, olmasın ben bu şekilde yaşıyorum yıllardır; alıştım; başka bir şekilde yaşayamam artık; anlatayım; belki İstanbulluların işine yarar. Meyve sebze yıkarken altta mutlaka bir su kabı olur; bunun için büyük boy bir tencere kullanıyorum; suyu asla boşa akıtmam; boşa akacak olsa içimde onunla akar; ikinci kez yıkadığım meyve sebzenin su dolu kabıyla bir diğer meyve sebzenin 1. yıkamasını yaparım; suyu birbirine devreder, bir sonraki, bir sonraki olarak kullanırım. Kullandığım kaptaki su çok çamurlu, kirli değilse banyodaki büyük boy su kovama doldurup tuvalet için kullanırım; çamaşır makinesinin son durulama suyunu da o kovaya doldururum; ki kovanın yarısından çoğunu doldurur bir son durulama suyu; sadece fasulye yıkadığımda bile o kadar su çıkar; dolu kapta en az 4-5 kez yıkanıyor çünkü; o biriken suların hepsi tuvalet için kullanılır; belki çok büyük bir su tasarrufu değil bu ama hiç değilse 1/3 oranında düşürüyordur tüketimi diye düşünüyorum. Damlaya damlaya barajlar dolu kalır hanımlar;)))
Evde 3 güm bulaşık makinesi çalışmasa benim için hayat durur herhalde; hayatımın korkulu rüyası susuz kalmak.
?İstanbul yakında Ankara?ya gelecek? dedi oğlum; bakalım kehaneti geçekleşir mi?
***Panço?dan yeniler alınınca eskileri devretmek gerekiyor; derlenip toparlandı tarafımdan; ne kötü şeyler almışım bakıyorum da; o kadar kötüler ki beni avm?lerden soğutmuşlar; eskisi gibi gitmez olmuşum; hakkımı helal etmiyorum o markaların hiçbirine; lc vaikiki, benetton, mudo, gap, ipekyol, coton, levi?s, mavi, park bravo, polo, sarar, polo garage, bg, zara, fabrika, network, M & S, hepsinden davacıyım; bu dünyada ve (varsa) öbür dünyada; bakıyorum da hiçbirini severek, beğenerek giymemişim; zorunluluktan giymişim; yayabildiğiniz kadar yayın panço?nun malının iyi olduğunu; iyi olan kazansın; iyi olmayanda boyunun ölçüsünü alsın. Bizi aptal yerine koymanın ne demek olduğunu anlasınlar biraz. Facebookta beğenin, konu, komşuya, hısım akrabaya söyleyin; söyleyin ki var olduğumuzu, bizi aptal yerine koyamayacaklarını bilsinler züppeler; bizi yılardır kötü şeyler giymeye mahkum ettiler. Yıllardır varımı yoğumu güzel giyinmek; giysi için harcıyorum; kendim ve çocuklarım için; sonuç ne; rüküş; geçen yıl gittiğim otelde İngilizler o kadar kaliteli giysiler giyiyorlardı ki giydiklerimden utandım; hepsi zevkli ve kaliteli; para mı vermiyorum; almıyor muyum; hemde tonla; ama ne kadar alırsam alayım onların aldığı kalitede giysi bulmam imkansız; yok. Panço?dan aldıklarımın astarları bile pamuklu; daha ne olsun. Sarar?dan aldığım keten şortun naylon astarını kestim tatildeyken; baktım ter içinde kalıyorum, yapış yapış oluyor her yerim; başka şeçimim kalmadı; keten şort dikip içine naylon astar koymanın alemi nedir; bir anlayabilsem; ya hiç koyma ya da pamuklu koy. O incecik pamuklunun maliyetini bile hesaplamayı biliyor ama dünyanın parasına satıyorlar; sahtekarlar. Bırakın astarı, cepleri bile naylon astardan yapıyorlar; iki günde deliniyor. Çorabı bile pamuklu bulabilirseniz şanslısınız bu devirde; her şey, her olanak var ama bize sunulan en kalitesizi, hilelisi. 
Üç çorap 25 lira değerinde mi; değil; ama sırf pamuklu olduğu için gözden çıkarıyorum o parayı nike?ta.
Büyük giyimde hala bir umut yok avm?lerde. 
***??Hem bana öyle geliyor ki en kaba söz, 
en kaba mektup bile susmaktan daha iyi bir iyi yüreklice, 
daha bir dürüstçedir. 
Susanlar, hemen her zaman, içten gelen incelikten, 
nezaketten yoksundurlar; 
bir itirazdır susku; 
yutmak zorunlu olarak kötü kılar kişiyi, 
?mideyi bile bozar, 
susanların hepsi de sindirim bozukluğu çekerler.?
~Friedrich Nietzsche
 
***Zeynep Turan iyi bir astrolog; twitburç diye bir sitesi var; facebookta da aynı adla var; takip ediyorum birkaç gündür; günlük tespitleri bile doğru çıkıyor. Astroloji bir safsata değil; doğru kişilerin elinde ve bilgisinde olduğunda bir bilim. Zeynep Turan da işini oldukça ciddiye alarak yapıyor göründüğü kadarıyla.
***Yemek dünyadan 2 ve yemek dünya kahvaltı sayfaları yeni yazıldı; bir bakın; güzel tarifler var.
***Çamaşır suyu ve tuz ruhu birleşimi yine bir kadını öldürmüş.
***Bugün oğlumun İngilizce kur atlama sınavı vardı okulunda; tabi ki benim gibi ?şimdi okullu olduk? anneleri de; hiç muhabbet havamda değildim ama azıcık katılmadan da edemedim; batı illerinin birinden gelmiş bir annenin anlattıkları aşağı yukarı şöyle; yaşadıkları ilin en iyi özel lisesinde okuyan tek oğlu ortalama bir mühendislik fakültesini kazanmış; ?biz ilk bine girmesini bekliyorduk; üçlü sınıflarda birlikte dershaneye gittikleri arkadaşları ilk bine girdiler; oğlum 30 bine girebildi; o da benim yüzümden oldu; sınav giriş belgesini sınavdan bir gün önce bir yere koymuş, orada unutmuşum; sınava gireceği gece belgeyi bulmayınca saat 2?ye kadar uyuyamadı; tartıştık; ?beni de kırdı?; hadi o neyse; internetten çıkarılıyormuş aslında belge;; bilmiyorduk; ertesi gün uykusuz ve başı ağrıyarak girdi sınava; suç bende; öyle olunca dershaneyi bıraktı; İstanbul?da bir eğitim koçuna götürdük; ?seni ilk bine sokarım? dedi;  2. sınava girmeye ben zar zor ikna ettim; işte ancak bu bölüm oldu? falan, filan; üniversite sınavları yüzünden yaşanan travmaların dozu oldukça yüksek görüldüğü gibi; o gece zor bir gece olmuş anlaşılan; bu benim konuştuğum 3 kadından birinin anlattıkları; bir daha karşılaşmayacak olmanın rahatlığı içinde anlatmış olmalı; ne kadar dolmuşsa artık.
Bir sınav için aile boyu travma; bedeli çok ağır. Belli ki anne oldukça iddialı; beklentili; saplantılı, takıntılı; neyse; yine ucuz atlatmışlar; daha kötü örneğini yazmıştım geçen haftalarda.
***Meğerse kadın bana sataşmak için gelmiş yanıma da buna cesaret edememiş; bunu yukarıdakileri yazdıktan 1,2 saat sonra fark ettim; şöyle düşünün; ben ayaktayım; sol yanımda kızım kaldırım kenarında oturuyor; sağ tarafımda benden biraz daha aralıklı olarak iki kadın yine kaldırımda oturuyor ve konuşuyorlar; o kadın geldi ve kadınlarla benim aramda dikildi; hiç konuşmadan; böyle geçen bir müddetten sonra ben o kadınların laflarına ortak olunca o da katıldı konuşmaya; onlarla normal konuşuyor; bana konuşurken ters ters; bir anlam veremedim; şimdi biliyorum niye olduğunu; bir ara lafı döndürdü, dolandırdı üniversiteli kızların kısa şortlar giymesine getirdi; ?biraz uzun giyseler bari; etleri sallanıyor? gibisinden garip garip laflar etti; kızımda bende şort giyiyorduk; ama ben söylediklerini hiç üstüme alınmadığım için söylediklerine oralı bile olmadım; hava güzel, ortam güzel, ben güzelim; keyfim gıcır; kim takar Yalova kaymakamını; ama işin ilginci ben gerçekten anlamadım beni kastettiğini; çok safım; diğer iki kadının biri kapalıydı; o anlamış olmalı niyetini; daha yumuşatmaya çalıştı söylediklerini; oralı olsaydım veya direkt bana söylenmiş olsaydı neler olurdu acaba; hiç bilmiyorum; ama sağım solum hiç belli olmaz; onu iyi biliyorum; kadının cesaret etmediği kendi hayrına olmuş yani; kesinlikle o zararlı çıkardı; ben değil; ondan eminim. Neyse ki anlamamış; kim bilir belkide anlamamazlığa vermişim; beynimin sırlarına bazen erişemiyorum; her deliye cevap verecek olsan, ooooooooo!
Geçenlerde okey oynuyordum; internette; adamın biri diğer iki kişiye çay yolladı; elbette sanal; bana göndermedi; bir anlam veremedim; çok safım herhalde; onlar erkek ben kadınım o yüzden göndermedi herhalde diye düşündüm; ama nedeni o değildi; benim profil fotoğrafım Türk bayrağı; adam Türk bayrağından; dolayısıyla da benden hazzetmemiş; beni görmezden geldi; o iki çayı alanlarda ?eyvallah? çektiler gönderene; ?aynı yoldan geçmişiz biz? dediler yani özetle; kin, nefret, kindarlık, dindarlık meselesi içlerine nüfuz etmeye başladı yavaş yavaş; daha neler olacak hiç belli değil; benim gözüm yılmaz da; çünkü şortlarımı çooook seviyorum; ve tabi ki bayrağımı da; yılacak olanlara duyurulur. Ben şortumu giymeye ve bayrağımı dalgalandırmaya devam edeceğim; o ve onun gibiler de kudurmaya devam edecek. İtler ürür; kervan yürür.
İşin daha vahimi kadın muhabbetime doyamadı sonradan;))) Pek bir hoşuna gitti;))) Kadın zaten ayaklı problem; o ayan beyanda bu problemliler üzerimize salınmış durumda; problemli itin biri tarafından; hitlervari bir ruh hastası tarafından; Allah?tan hayırlısı. Kadını nasıl bir problem olduğunu şöyle özetleyeyim; oğlu o gece yurtta kalmış; 3 kişilik odada; ?sabah ben arkadaşlarımla kahvaltı ederim? demiş; bunun üzerine kadın kocasına ?bu gece oğlan elden gitti? demiş;))) Bütün dünyasını çocuğun üstüne kurmuş; ?iyi ki beni kırıyorsun; yoksa bana canım, cicim desen ben seni ne okula ne de yurda yollarım? diyormuş oğluna; yurtta kalmak çocuğun kurtuluşu olur inşallah; Allah çocuğa sabır versin.
Toplasan 10 dakikanın içinde kadının bütün hayatını dinledik yani;))))    
***Facebook bildirimleri çağ atladı; ?şu, şununla gönen salı pazarında?;?Sabah sporu sonrası sabah ekmeği için fırındayız?!!? ;))) dalgasına mı yazıyorlar yoksa ciddi mi anlayamadım.  
***Sabah?ta ?erken kayan yıldızlar? başlıklı bir seri var; bizdekiler trafik kazası sebebiyle; yabancılar uyuşturucu sebebiyle ölmüş genellikle; genellikle bile değil; neredeyse %100. Yani ikisinde nedeni sonradan görmelik; bizdekiler araba, hız görmemişliği; yabancılar ise bol para sebebiyle uyuşturucu görmemişliği sebebiyle ölmüşler.
***Bugün yine sınav vardı; yine gittim; bilkente; elbette yine şortumla; bu sefer bir vukuat olmadı; pek kimse yoktu ortalıkta; dünkü gibi değildi yani; şort dediysem giydiğim şort dizimden sadece 4-5 parmak yukarıda; daha kısada giyerim ancak Ankara’da değil; hem kime ne; bacak benim; but benim; ayrıca üniversiteli kızlara nasılda yakışıyor şortları; tombulu, sıskası; hepsi normal girsiden çok daha şirin ve güzel; ne gözle baktığın önemli elbette burada; hatta bugün beli açık giyen kızlar da dikkatimi celb etti; algıda seçicilik; kadın o kadar abuk subuk şeyler söyledi ki ben bile bakmaya başladım; zaten bakarım ama güzellik, hoşluk için; eleştiri maksadıyla asla değil; birde hoşuma gider etrafımda güzeller; güzellikler görmek.
Oradayken bir arkadaşım aradı; bir komşusu, komşusunun yetişkin kızı ve onların iki arkadaşı ile ODTÜ?delermiş; ?gelin? dedi; gittik; tabi ki kızımla; hep birlikte lahmacun faslından sonra ağaçlık alandaki piknik masalarında oturduk; serin serin; yan masadaki gençler sazla leylim ley söylediler; onlar bitirdi biz gülünce gözlerinin içi gülüyor?u; huysuz ve tatlı kadın?ı söyledik; gençler gitarla aldırma gönül aldırma?yı söylediler.
O iki arkadaşın biri 32 yaşındaymış; 8 senedir birini seviyormuş ve ailesi evlenmelerine karşı çıkıyormuş; alevi olduğu için; ?serseri olsa, içkici olsa, o olsa, bu olsa kabul ederim de bu onunda elinde olmayan bir şey; bende artık bir yuva kurmak istiyorum? diyor; iğne ipliğe dönmüş kız derdinden; üflesen uçacak; saçları bile ağarmaya başlamış; kızım dün gece Romeo ve Juliet?in 2013 versiyonunu izlemiş ve sonunda ağlamıştı; ki Leoardo di Caprio ve Clare Danes’in oynadıkları Romeo ve Juliet’i de izlemiştik; film başlarken “yine uzun uzun konuşacaklar; Shakespeare ya” dedi;))) kızı gösterdim ve ?işte gerçek juliet bu? dedim kızıma; muradına erer inşallah; diğer arkadaş ?kocam gelir artık? deyince 10 gibi kalkıldı; arkadaşım ?gün olur devran döner? babında laflar edince; koca denince eski goncalarımız akla geliyor; ikinci, üçüncü ve son perdesinin olabileceğini de söyledim; dervişin fikri neyse zikri de o sonuç olarak. Çünkü geriye kalan sadece “neden bu kadar kör, sağır, dilsiz ve aptalmışım” soruları oluyor; yarası olan konuşuyor; çokta kapılmasınlar akışa; bazı yokuşların inişi de var.
Biz öyle deyince kız “öyle demeyin yaa” dedi; kız 8 senedir evlenebilmeye uğraşıyor; bizim dediğimize bak; hayat o an ne taraftan baktığın ile ilgili.
 İnsanın insana olan ihtiyacı toprağın suya; suyunsa toprağa olan ihtiyacı gibi; her ikisi de birbirini içine çekiyor; yeni insanlar görmek; tanımak; onlarla hasbıhal olmak mutlu etmeye yetti beni; kızımı da. Kim oldukları, ne yaptıkları, nasıl yaşadıkları değil; varlıkları beni mutlu eden şey; sevgi alıp sevgi vermek; hayat ne ki bunun dışında? Bendeki mutluluğun aynısını onların gözlerinde ve sözlerinde de gördüm. 
***Bunu yazdıktan sonra site girişlerine baktın; “çok sevipte kavuşamayanların öbür dünyada akıbeti” diye bir giriş var; zaman zaman oluyor bu giriş; rastlıyorum; elbette farklı zamanlarda farklı kişiler tarafından; anlaşılan Romeo ve Juliet’lerin sayısı günümüzde de hiç az değil.
Birde ara sıra kürtaj girişleri oluyor; “günah mıdır” diye soruluyor genellikle; işte o yazan tarafından olduğu kadar benim tarafımdan da zor okunası; duyulası bir durum; zaten kimse ne duyuyor; ne de görüyor o olayı; bende görmezlikten geleyim bari.
“38 hafta sezaryen” araması bol miktarda var; umarım işlerine yarıyordur. yani boş yere; keyfilikle kendilerini kesmelerine göz yummuyorlardır. 
***Bir evlilikte gözetilmesi gereken hususlar bana göre şöyle; öncelikle eşit misiniz; para, makam, mevki, yaşam standardı; parayı tüketme biçiminiz; harcama, savurma (+dağıtma) biçiminiz, tutma biçiminiz; eşit bir biçimde çalışıp eşit bir biçimde dinlenebiliyor musunuz; yoksa biri daima yatıyor diğeri daima hareket halinde mi; diğer bir anlatımla biri diğerinin canından can alıp kendi canına can katıyor mu; elbette tolerans sınırları var bu işin; ama o toleransın üstüne çok çıkılıyor mu; iyi bakılmalı; iki kapı bir düz mü oynanıyor veya size düz horon oynatılıp karşınızda kemençe mi çalınıyor; biri hep yatay, diğeri hep dikey durumda mı; yoksa aptala yatıp o yan gelip yatarken siz onun pisliğini mi temizlemekle ömür dolduruyorsunuz; dikkat edin; hayatın bir tekrarı daha yok; sonradan ahlanıp vahlanmanın ise kimseye bir faydası yok.  yani açıkçası kullanılıyor; kazıklanıyor musunuz; aşkla, meşkle bitmiyor hayat; en büyük aşk insanın kendisiyle olan aşkı ve kendi vücudunu yaşatmaya dair sorumluluğu. 
Yoksa aşk, evliklik, koca hakları, karı hakları kisvesi ardında o kadar sömürülüyor ki insanlar; özellikle kadınlar; erkeklerinde sömürüldüğü evlilikler var elbette; gücü, gücü yetene dişini geçiriyor; siz farkında bile olmadan bir efendi ve köleyi yaşıyor ve bunun ayırdına bile varamıyorsunuz. Hatta buna birde çocuk haklarını eklemek gerekiyor; oda bir müddet sonra önündeki örneğe öykünerek aynı yolu devam ettirebiliyor; hopla sırtıma; nasıl olsa taşıyor.
Bir süre sonra bakıyorsunuz ki bir taraf yaşlanmış; hasta ve güçsüz; diğer taraf semiriyor; yüzünden sağlık fışkırıyor; tatilde; deniz kenarında bir kadın erkek görmüştüm; yabancı; kadının dizlerinde ameliyat izleri vardı; adama tutunarak yürüyor; adamsa yürümesine yardımcı oluyordu; kim bilir; hatta belkide büyük olasılıkla o diz ameliyatlarının sebebi o adam; bilemezsiniz elbette ama aklımdan geçmedi değil; celladına aşık olmak denen şey bu olmalı. 
***Bugün bir Romeo ve Juliet vardı evimin karşısında; romeo ve juliet yaşındaydılar; Juliet kıskançlık krizi geçiriyordu; 3. şahıs hakkında söylenebilecek en “uygun” sözleri söyledi sık sık; romeo o sözleri söylediğinde ağzını kapatmaya çalıştı her seferinde; romeo “canın yakarım” diyor olmalı ki juliet sık sık “sen benim canımı zaten yakıyorsun; bana ne yaptığını göremiyor musun” diyordu; falan filan; bu romeo ve julietlerin işi zor. Sıkı kızdı Juliet; Julietler artık şekil değiştiriyor. Saftirik Julietlere ölüm!
 

Be First to Comment

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *