Press "Enter" to skip to content

Günlük 2bb Şubat’14

***Tv?yi açtım; karşımda Seda Sayan; izlemem; ancak soru ilginç; ?gelin kendi harçlıklarından ailesine para verebilir mi?; gelinlerin hepsi ?veririm? dedi; kocalar ve kaynanaların hepsi ?veremez? dedi; ve karşılıklı iddialaştılar; iş karışık; 3 aile; yani 3 gelin, 3 koca, 3 kaynana; 2 program daha izledim sonrasında; gelinler bir fena, bir fena; kaynanaların işi zor bu zamanda; gelinin biri ?ben onun hem annesiyim, hem karısıyım, hem ?? diye devam etti; kaynanasının karşısında; bir diğeri; ?bunlar hala oğullarını anneci sanıyor? dedi; birkaç tanesi ?annesiyle 20 yıl yaşamış; benimle 40 yıl yaşayacak? dedi; gelinler gemi azıya almış; hadi gelinler gelin diyelim; kocalara ne demeli; karılarının bu sözleri karşısında ne kaşı, gözü oynayan var; ne de yüz ifadesi değişen; bilakis onaylıyorlar karılarının dediklerini; sırıta sırıta; aklım şaştı; kaynananın biri ise ?kaynanaların zalim olduğu devirde gelin; gelinlerin zalim olduğu devirde kaynana oldum? dedi; kadın ne dese haklı; oğulların hepsi 14 şubatta verilen tek taş yüzükleri karılarına taktı; annelerine takmadılar; elbette karılarına takmaları doğal ancak alay eder gibi annelerine takacakmış gibi yapıp karılarına dönmeleri hiç hoş değildi doğrusu; neyse ki Seda Sayan olacakları baştan tahmin etmiş ve kaynanalara da taktı da iş biraz olsun tatlıya bağlandı; kaynanalar biraz madara olmuş olsa da; ama devir değişmiş; orası kesin; şimdiki gelinler çok fettan.
Çok gerçek; gerçekçi bir program olmuş; hepsi; anlatılan her şey hayattan kesitler aslında; Seda Sayan da iyi götürüyor programı; oldukça başarılı aslına bakılırsa; bu defa tam programını bulmuş; öyle ciddi konuşmalı programlar ona göre değildi; tam bir uvertür sanatçısı ve bunu hakkıyla yerine getiriyor; herkes akıllı, uslu konuşacak diye bir şey yok; oldukça da akıllı konuşuyor üstelik; kendi hayatından örnekler vererek; bir yandan da eğlendirmesini de biliyor; hayat sırf ciddiyetten ibaret değil; eğlencede olmalı içinde; nede olsa görmüş, geçirmiş; hayatı her haliyle yaşamış bir kadın; insanı hayat bazen çok iyi eğitebiliyor; o eğitime açık olursan.
Bir konu daha geçti sevgililer günü bahsi geçince; bir koca ?bir yılda bir dolu gün var; hepsini kutlamaya kalksak buna bizim gücümüz el vermez; hepsini toplayıp bir defada; yılın son günü hallediyorum? benzeri bir söz söyledi; adam yerden göğe kadar haklı; isteyenin bir yüzü; vermeyen zenci; olan olmayan, bilen bilmeyen olan her günü kutlama peşinde; beyinler böyle yıkanıyor çünkü; herkes kısa yoldan hanım; Hürrem sultan olma peşinde; herkes hazırına duacı; iyi olurdu elbette ama memlekete halayık ta lazım; herkes hanım olursa halayıklığı kim yapacak?
Yine 14 şubattan sonraki bir haberdi; İzmir, Tire?de olmuş; ev gecekondu; etraftaki herkes şalvarlı; ayrıymışlar; barışma amaçlı 14 şubatta yemeğe çıkmışlar; sonrasında adam kadını, 3 ve 5 yaşlarındaki çocuklarını ve sonrasında da kendini öldürmüş; kadın sigara içtiği için sorun varmış aralarında; haklılık, haksızlık; iyi olmuş, kötü olmuş anlamında söylemiyorum bunu; örnek olarak; biraz ayağını yorganına göre uzatmak; uzatmayı da bilmek lazım anlamında söylüyorum.
Ne kadar zayıflamış Seda Sayan; o denli zayıflamak ancak kemikleri ufalatmakla mümkün olabilir ve bildiğim kadarıyla şimdilik böyle bir teknoloji yok; ergime noktasına erişmiş gibi; işin sırrı neyse onu çözdü bu tvkolikler; Gülben Ergen de çok zayıfladı. Gerçi Seda Sayan menopoz; kemik erimesi yaşına gelmiş olmalı; belkide ondandır;)))
***Hayat, eğitim deyince çağrışım yaptı; Betül Şahin vardı bugün magazin hatlarının birinde; bir zamanlar memolide oynayan çakır gözlü kadın polis; eski bir tanıdığı görmüş gibi takıldım biraz; 3-5 yıldır çekilmiş piyasadan; şimdi geri dönmüş; biri, bir zamanlar ona bin adet gül ve yüzük göndermiş; kabul etmemiş; ?bir insan birini sırf arzuladığı içinde bir kamyon gül gönderebilir; önemli olan kalp; bakış; yürekteki? dedi; eskiden ?çok gezen mi çok okuyan mı bilir? diye bir soru vardı; bu sorunun şimdiki karşılığı ?çok yaşayan bilir? olmalı. 
***Yine kaynananın biri ?makinelerin düğmelerine basmaktan parmaklarınız yoruluyor? dedi; kazın ayağı hiçte öyle değil; katılmıyorum; biz büyürken; ki o kaynananın serzendiği zamana denk geliyor; herkesin önüne ayrı tabak konmazdı; bulaşıkta ona göre az çıkardı; 1,2 tabak, 1,2 tencere; bu alışkanlık sonradan oluştu; haftanın 7 günü banyo edilip baştan ayağa üst baş değiştirilmezdi; pazardan pazara; bir hafta aynı elbiseyi giysen kimse ?bir haftadır aynı elbiseyi giyiyor? demezdi; çünkü herkes öyleydi; çamaşır az değişilince ütü işi de az oluyor elbette; her hafta saatlerce ütü yapıyorum; makinenin biri boşalıyor diğeri doluyor; bu kadar giysi mi vardı; herkese bir sela sepeti giyim yeterdi; yattığımız demir karyolaların altında dururdu; şimdi dolapları düzenlemek; düzgün tutmak bile iş; elbise çokluğundan; birini alıyorsun hepsi birbirine giriyor; o kadar bıktım ki bu işten neredeyse yemin edeceğim bir daha alışveriş yapmamaya; yeni giysi almamaya; el süpürgesi kullanmak elektrik süpürgesi kullanmaktan çok daha pratik; iki salla; bi yolla; süpür gitsin; onda ne var! Pırıl pırıl parlatacakları banyo, tuvalet, mutfaklar mı vardı; evler lüksleştikçe kadınlar daha çok evin işinin içinden ve evin içinden çıkamaz oldu.
Büyüyen her çocuk işin bir ucundan tutardı; birliktelik bilinci vardı; beni annemden çok ablam yıkamıştır; şimdi kim kime dum duma; kimsenin umuru değil; ortalık batsa içinde yatıyorlar; düşen iğneyi kaldırıp şuradan şuraya koyan yok; herhalde insaf ta yok; ya da biz öğretmesini bilmiyoruz; annemin 9 çocuğu vardı; ve elbette çok, çok işi; öyleyken bile her gün olmasa da sık sık arkadaşlarına ?oturmaya? giderdi; bazen beni de götürürdü; sabah iş biter, öğleden sonraları oturmaya ayrılırdı; ?oturma? denirdi o gezmeye; yeni gelen Türk filmlerinin hiçbirini kaçırmadı; benim hayatım onunkinin yanında asosyal sayılabilir çok rahatlıkla; çarşı pazar işini asla annem yapmazdı; ne alınıp getirilecekse babam getirirdi; evlerinin ihtiyacı erkekler tarafında getirilirdi; bütün evlerde; kadınlar hanımdı o zaman; şimdi ?her iş yap company? gibi; çocuklar karnı doyunca okul yoksa dışarıda oynar; bütün gün eve gelmezlerdi; gece 11?de zor girerdim eve; ortalıkta kimse kalmayana dek; oyun varken uykuyu kim ne yapsın; gün içinde de bir parça ekmeği kap; haydi oyuna; bütün çocuklar öyleydi; şimdi çocuklar tam gün evde; okul olmadığı sürece; çocuk dediğin okula kendi gider gelirdi; oysa benim hayatım cumayı iple çekmekle geçti; ömrümün yarısından fazlasını okul yollarına serdim; büyük oğlumun 14. senesi okulda; demek ki 14 yıldır okula çocuk götürüp getiriyorum; hala; oğlumu değil elbette; artık sadece kızımı; sabah git, akşam gel; ekmek alınacak sen, yemeklik alınacak sen, pişecek sen, konacak sen, kaldırılacak sen, yıkanacak sen, ütülenecek sen, temizlenecek olan sen; bunca işin arasında ?fıttırdım? demeye bile hakkı olmayan yine sen; hayat devam etmeli; buna ?düğmelere basmaktan parmaklarınız yoruluyor? denmez; diyen nankördür; diyelim ki öyle olsun; bir kadın bundan niye rahatsız olsun ki; sen rahat yüzü görmedin diye bütün kadınlar mı rahat yüzü görmemeli; bir kadının kadına haset edişini hiç anlamıyorum; bir hesabın varsa hayatla ilgili bunun gerçek sorumlularıyla yüzleş; bunun sorumlusu senden sonra gelen kadınlar değil; ve yine yineliyorum bana kalırsa şimdiki kadınların işi çok daha zor. Ya da benimki öyle!
***Son yılların en sıcak şubatını yaşıyormuşuz; dışarısı 20 derece. Ormanlık alanlarda çiğdemler açmış bile; şubatın ortasında. 
***Amerika?da satanist bir guruba bağlı olan 19 yaşındaki kadın şimdiye dek en az 22 kişiyi öldürdüklerini söylemiş; ?dışarı çıkarsam yine öldürmeye devam ederim? demiş; geçenlerde bir video görüntüsü vardı; Çin?den; adam mazgal kapağını açıyor; karanlık ve yağmurlu havada sevgilisiyle yürürken sevgilisini o mazgala düşürüyor; üstünü kapatıyor; kadın 2 gün sonra sesi duyularak kurtarılıyor; adamın kadına 16 bin dolar borcu varmış; o yüzden yapmış. Bir video daha var aklımda kalan; İstanbul, Bebek?te olmuş olay; Ekim?13 te; gaspçı kadının çantasını çalmak için kadının kafasını yerden yere vuruyor; o adamın cezası hapiste iyi halden 8 yıldan 6 yıl 8 aya indirilmiş.
***Antalya?da bir avm kadınlara kolaylık olsun diye otoparktaki yakın yerleri kadın sürücülere ayırmış; oraları pembeye boyamış; gün oluyor bir arabalık yer bulunmuyor avm?lerde; dört dönüyorsunuz; katlar arası kaç tur attığımı bilirim; hatta tur atmaktan sıkılıp avm?den çıkanları takibe alarak çıktıkları yere girdiğimi; adam boş yer bulacak ve girmeyecek; olacak şey mi; hoplaya, zıplaya girer; ben erkek olsam beni kimse tutamaz bu konuda; 3000 arabalık park yerinin 115?i ayrılmış kadınlara; diğer park yerlerinden bir metre daha büyükmüş o park alanları; açıkça bize beceriksiz, park etmeyi bile beceremeyen deniyor; aslında daha neler içeriyor ama o kadar incelerine girmeyeyim; Antalya’lı hanımlar pek bir sevinmişler bu işe; park etmeyi beceremiyorsan arabaya binme; yok kapısı uzak geliyorsa avm?ye gelme; saçmalık. Avm?ye gelenlerin yarısından çoğu kadın; diyebilirim ki %90; bir avm gezgini olarak; özellikle gündüz saatlerinde; o 115 otopark dolunca geri kalan kadınlar erkek yerlerine park ettiklerinde kendilerini nasıl hissedecekler acaba; bunu da düşünmüşler mi? Kocalarıyla birlikte gelen kadınların durumu ne olacak; onlarında çocukları olabilir yanlarında sonuç olarak; kontenjan dışı mı sayılacaklar; bir alem bunlar. 
***M. Ali Birand, Fatih Portakal?la tekrar aramıza gelmiş; akşamları 7?de fox tv?de çıkyor; duruş, davranış aynen Birand taklidi; kızım bile ?tek farkı kolunda çeşit çeşit renkli saatlerinin olmaması? dedi. 
***Eğer zor günlerini tek başına atlattıysan sonrasında kimseye eyvallahın olmaz; eğer insanlar seni aşağı çekmek istiyorsa onlardan üstünsün demektir; mutluluk nefes aldığınız her güne şükredebilmektir; günaydınnnn; facebookta her gün dönen facebook özlü sözleri; her gün görüyorum aşağı yukarı; yeni bir literatürümüz var artık; facebook edebiyatı. Herkes kuantumcu; herkes kişisel gelişimi uzmanı facebook sayesinde. Aynen orada dendiği gibi; kimseye eyvallahım yok; şükürler olsun.
***Yine facebookta bir video gördüm bugün; 20 şubat günü; kadınlar sitesi sayfasında paylaşılmış; yeni doğmuş bebeğin annesinden ayrılmak istememesi başlığıyla; bebek yeni doğmuş; birkaç dakika önce; anne sezaryen yapılmış; sadece gözleri oynuyor; henüz kendinde değil; bebek annesinin yüzüne yaklaştırılınca susuyor; biraz uzaklaşınca feryadı basıyor; annesine doğru elini uzatıyor; parmaklarını aça aça; inanılır gibi değil; o küçücük varlık biliyor annesini; kokusunu; annesini istiyor; ama anne tam olarak kendinde değil; dilerim bu sezaryen modası bir an önce tarihe karışır; bebeklerde doğar doğmaz ellerin elinde kalmaz; annelerine kavuşur.
***İntikam bitti; bir düğün sahnesiyle başlamıştı; ilk bölümde; Yağmur ile Emre evleniyor veya nişanlanıyor; Rüzgar, damat Emre?yi düğünün yapıldığı evin bahçesinde ağaçlar arasında sürükleyerek götürüyor; Cemre ve sevgilisi bir ağacın altında yatarken gördüler Emre’yi; sonra zamanda geriye gidildi; dizi devam etti; arada geçen biiir çok bölümü izlemedim; dizinin son bölümünde yine bir düğün vardı; yine Yağmur ile Emre?nin düğünü; ama farklı bir evde. Emre bir depoda patlayan bombayla yaralandı; yatağa mahkum oldu; o anda Rüzgar da deponun dışındaydı; bizde böyle; her an, her şey olabilir; değişebilir. Bizi izlemeye devam edin yeter ki!
***Yeni arabalar çok kötü; en ufak trafik kazalarında bile hışır oluyorlar; içi dışına çıkıyor; eskiden kazalarda arabalar bütün olarak kalırdı; şimdi neye benzediği belli bile olmayan bir garabete dönüşüyorlar; 1,2 trafik kazası görüntüsüne bakmak yeterli bunu görmek için. Önceleri şaşıyordum o görüntülere; artık alıştım; çok değil; bundan 1 yıl önce bile kaza görüntülerinde arabalar o halde olmuyorlardı; hepsi birer ölüm makinesine dönüşmüş durumda; ve içinden sağ çıkan yok elbette. Eski arabası olanlar eski arabalarının kadrini, kıymetini bilmeli.
Motosiklet kazasının olmadığı gün yok gibi; dün bir iş makinesine çarpmıştı motosikletli; bugün ambulans şoförünün oğlu çıktı; motosiklet kazalarında yaşam şansı yok gibi bir şey; birde bugün Kayseri’de yamaç paraşütü yapan bir kadın kontrolünü kaybedince kavak ağacına tutunarak kurtulmuş; itfaiye indirmiş ağaçtan; yamaç paraşütü yapmanın o çektiği azaba değdiğini düşünüyor mudur acaba? 
***Trabzon günleri varmış AKM’de; haberlerde gösterdi; her ilin günleri başladığında gösteriyor zaten; tereyağı sevdasına gittim; aslında öyle bir alışkanlığım yok; gitmem; birde 2-3 ay önce Kars günlerine gitmiştim; kaşar almak için; o gidişimde pazardı; her şey neredeyse toplanmış; boşalmış; bitmişti; o günkü deneyimimle bu defa cumartesi ve öğlen 1’de gittim; deyim yerindeyse ana baba günü; önce AKM’nin içine girdim; yürüyemiyor, adeta sürükleniyorsunuz kalabalığın arasında; Kabeyi tavaf eder gibiydi kalabalık; kızımı önüme aldım; elinden sıkı sıkıya tutarak; arkadaşımı da göz hapsine; zaman zaman birbirimizi kaybettik; tekrardan bulduk; arkalarımızı kollayarak bir baştan diğer başa ulaştık; en ufak bir dokunuşta dönüp arkana bakıyorsun; kadın mı erkek mi diye mi; her seferinde de kadın olmuyor elbette; erkeklere bağıran kadınlar oldu; bende iteledim bir ikisini; ben sapık olsam orada bütün gün gezerim herhalde; başka bir yere gitmeye gerek yok!
Çıkışa nasıl ulaştığımızı biz biliyoruz; tek kokusu, nefes kokusu, hapşırık salgısı; ne ararsan var; bir ahırdan farksız; insan ahırı; koridor; standlar arası boşluk 3 metre ya var ya yok; madem ki o kadar kalabalığı çekmeyi hedefliyorsun tek taraflı koy standları; insanlara rahatça yürüyecek yer olsun; her giren girdiğine, gireceğine pişman; bütün kadınlar oflaya puflaya çıktı o kalabalığın içinden; kalabalık sürüklediği için alışverişte yapamıyorsun zaten; bakabildiysen ne ala; kalabalık alıp götürüyor seni; insan nehri; standları az koyarlarsa gelirleri azalır elbette; çadırda genişçe bir oda büyüklüğündeki standın günlük kirası 12 bin liraymış; hiç fena para değil sonuç olarak; bir tarafın standlarının kapanması epey bir para kaybı demek olur düzenleyen için; gelenleri mi düşünsün?
Binanın içinde tereyağını bulamayınca gözümüzü karartıp çadıra da girdik; alışmıştık nasıl olsa; çadırın başında buldum tereyağını; biz son kısmından girmiştik; çadırda pek farklı değildi binadan; orası da tıka basa dolu; ilk girişte; yani bizim için çıkış yerinde yemek yerleri, lokantalar vardı; arkamda bir alev parladı; uğultu gibi bir ses geldi; kadınlar kaçışmaya başlayınca dışarı attık kendimizi; o izdihamın içinde bir patlamayı düşünebiliyor musunuz; hiç hoş olmayan sonuçlara varılabilir; koca koca sanayi tipi tüpleri var orada; o işi, organizasyonu düzenleyen kim bilmiyorum; ancak Trabzon günlerinin açılışında Melih Gökçek konuştuğuna ve bakanlar katıldığına göre bir devlet girişimi; 2014 yılındaki bir Türkiye’ye hiç yakışmayan bir girişim o; öyle bir patlama olursa o izdihamda; yüzlerce; binlerce insan ölür; kimliğini bile saptayamazsınız; ancak eve gelmediğinden anlaşılır ölenlerin kim olduğu; o pislik kimin üstüne kalır acaba? Elbette kimse üstüne almaz; burası Türkiye! Hani belki bir okuyan olur da el atar umuduyla yazıyorum bu yazıyı; orası bir utanç manzarası. Buna ancak dense dense devlet eliyle taciz denir. Eve geldiğimizde harpten çıkmış gibi yorgunduk.
Bir sonraki hafta da Artvin günleri var sanırım; oradan alınacak bir şeyler vardır; ne yapmalı bilmem ki; gideceğim çünkü çocuklarım aldığım şeyleri severek yiyor; aynı gün bitiriyorlar ne aldıysam; tereyağını değil elbette;))) en iyisi sabahın körü; boşken gitmek;)))
***Düğün dernek adlı film gişe rekoruna ulaşmış; 1453 filmini geçmiş; bu haber reklamdan sonra daha da artar elbette izlenme oranı; fragmanından gördüğüm kadarıyla “üstüne para verseler izlemem” diyeceğim türden bir film; ama alıcısı var demek ki; kalite düştükçe alıcı sayısı artıyor bizde. Daha nereye kadar indirecekler merak ediyorum doğrusu. Recep İvedik 4’te gösterimde; Şahan Gökbakar’ın çatalını görmeye pek bir meraklı bizim millet. O kadar ediyor demek ki; çatalı bile kıymetli!
Hitchcock filmini izledim dün akşam; Hitchcock’un hayatı; çektiği filmlerde bir gerilim filmi yönetmenine bile uygulanan sansür şaşırtıcıydı; ki o kişi Hitchcock; bizim filmlerimize bakınca bu sansürün gerekliliği çarpıyor gözüme ancak.
***Dün levrek aldım; levreğin biri 39, diğeri 27 lira; ben 27 liralık olanını aldım; adam etiketi 39 liralık basmış; gözümüzün önünde; ben hayatta fark etmem; bakmam ki; ne derlerse, ne yazarlarsa, ne kadar para üstü verirlerse o doğrudur benim için; yanımdaki arkadaşım fark edip değiştirtti; dalgınlıkla da yapılmış olabilir; kasıtlı olarak ta; ancak burada hata bende; dikkat edip bakmamakla.
 

Be First to Comment

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *