Press "Enter" to skip to content

Günlük 4f nisan’18

***Bazı bilgileri tekrar tekrar tekrarlamaktan zarar değil yarar gelir, yanıklar, kavrulmuşlar, kızartılmışlar akrilamit içeriyor, akrilamit ise kanser yapıyor, ekmeğin yanığı, leblebinin yanığı, kavrulmuş yer fıstığı, patates kızartması, kızartmalar, pirincin kavrulması, hatta belki kavurduğumuz soğan bile, ben yağı biraz ısınınca soğanı domates veya su ile pişiriyorum, pilavı da kavurmadan pişiriyorum, neyse, asıl konumuza geçelim, beklenen haber, beklediğim haber amerikadan gelmiş, amerika demezse zaten güvenilir olmazdı, bizdeki kot kafalılar ancak amerikanın dediklerini tekrarlarlar, dün fox haberde söylendi, kahve kavrulduğu için akrilamit içeriyormuş ve kanserojenmiş, sinirleri bozuyormuş, nescafe kavrulmak ne kelime yanık fındık kabuğundan üretiliyor, türk kahvesine gelince az kavrulan kahve diye bir şey mi var, kahve iyice kokusu gelene kadar kavrulur, sonra çekilir, bu durumda türk kahvesi de akrilamit içeriyor, hemde oldukça bayağı bir akrilamit içeriyor olmalı, haber olduğuna göre, ama bu defa sahibinin sesi başkaydı, ses değiştirmişler, ahmet rasim küçükusta türk kahvesinin günde bir iki tane içilmesini, yararlı olduğunu, ama yine de çok kavrulmuşsa eğer uzak durulmasını söyledi, kavrulmuş mu kavrulmamış mı diye kahve denetimi yapmaya mı çıkacağız, beyin fakiri bunlar, kanserojen mi kanserojen, bitti, illa öldürecekler bizi yani kahveyle, kafaya koymuşlar bizi kahve ile öldürmeyi, öldürecekler, bir gün biri söylüyor bunu bir gün diğeri, organize işler bunlar, her kim organize ediyorsa iyi beceriyor bu organizasyonu, kahve kanserojendir haberinin içinden bile kahve yararlıdırı yediriyorlar bize, helal olsun, ne diyeyim.

***Ben demiştim, şeker, mısır şurubu için söylenenler kahve için de söylenecek, siz benimle birlikte daha önceden haberdar oldunuz diye, nitekim de öyle oldu, üstelik tahminimden çok daha kısa sürede.

Hangi çok büyük akılları ile, ve olanakları ile, araştırma yapmışlar ve bu sonuçlara ulaşmışlar acaba bizim dahiyane doktorlarımız, amerika araştırıyor, emek veriyor ve sonuç veriyor, bizim angutlar türk kahvesini ne şekilde araştırmışlar da böyle bir sonuca, kanaate varıyorlar, her kahve kavrulan yeri tek tek gezerek mi, şu ısıda, şu sürede kavrulacak diye bir ültimatom mu vermişler kahve kavuranlara, Allah ne verdiyse kavuruyorlar işte, ta ki o yanık kokusu alınana kadar, kahveye bizi çeken de o yanık kokusu değil mi zaten, öyle olmasa kahveyi kavrulmuş değil çiğ içerdik, belki doğrudur, kahvenin çiğ hali insan için yararlıdır ama yanık hali zararlı işte, ve biz yanık hali ile içiyoruz, bunu anlamamakta niye direndiklerini bir anlayabilsem, leblebinin yanığı bile yanık sayılırken, kanserojen sayılırken, yer fıstığının bile, türk kahvesi kanserojen değildir demek, ki ne kadar kavrulduğu ortada iken, hangi akla sığar? Kahvenin renginden dolayı kavrulup kavrulmadığının görülememesi onu kavrulmuş leblebi ve yer fıstığından daha masum yapmaz, ki kahvedeki yanık kokusu onlarda yok bile.

O doktor diye gezinenlerin hepsini kodese tıkmak lazım, başka çaresi yok, başka türlü susmayacaklar çünkü, biri susuyor diğeri konuşuyor abuk subuk, şarlatanlar, insan yiyici, kan emici şarlatanlar, kim organize ediyor acaba bunları, bu işin bir başı var sonuçta, bizi ham diye yutmak isteyen biri veya birileri.

***Şişman, hasta ve ölüme yakın belgeselindeki o iki adamın yaptığı şey hiç kolay bir şey değil, sadece taze sıkılmış sebze ve meyve suyu ile iki ay boyunca yaşamak, ben bunu düşünemiyorum bile kendim için mesela, duvarları kemiririm herhalde açlıktan öyle bir şey yapsam, yemeden yaşamak bana göre bir iş değil, yapmak isterim tabi kim istemez iki ayda kırk kilo vermeyi, de yapamam, bu hiç mümkün değil, gerçi bana kırk kilo lazım değil, yarısı yeter diye yazacaktım, eski halim aklımda baskın kalmış, artık yarısı değil dörtte biri yeter, çünkü diğer dörtte birini şu son altı ayda hallettim, şu durumda on kilo daha versem tamamım, gerisi Allah vergisi, olsa da olur olmasa da, yan cebime koyarım ama, asla reddetmem, 72 kiloyum şu an, tamı tamına, sabah kilom, akşam da, yani yatmadan, 72.5 kiloydum, o büyük günlük oynamalar bitti, sabah akşam kilom arasında 3-5 kilo oynuyordu bundan 6 ay önce, insülin direnci denen şeyle bağlantılı olmalı bu sabah akşam kilosu meselesi, bir tabak pilav yesem iki kilo birden artıyordu kilom, anında, şimdi öyle olmuyor, insülin direncini kırdım yani, ne yaptım bunun için, son altı aydır ağzıma çikolata, dondurma, pasta ve benzeri şeyler sürmedim, asla, son 3 aydır hiç kahve içmedim, kahve ile kilonun ne ilgisi var diyeceksiniz belki, üşenmeyip yazayım, kahve kalbi yorduğu için vücudun hareket olanağını azaltıyor, hareketsizleştirip oturutuyor, bu sebeple kahve, yoksa kahve başlıbaşına kilo yapıcı bir madde değil elbette, bana öyle yapıyordu en azından, yumurta, süt, yoğurt, tereyağı, peyniri yemeyeli sanırım iki ay oldu, sağlık komplosunu izleyeli beri, eti de çok çok az yiyorum, kara geçtim, böyle beslenmek çok ekonomikmiş, ama bunu şimdiye dek yapamazdım çünkü çocuklarım birer etoburdu, onlar da biraz olsun geri adım attılar bu konuda sağlık komplosundan sonra, yoksa onlara söz geçirmek ne mümkündü, et te et, başka bir şey istemezlerdi benden, bende onlara ayak uyduruyordum mecburen, bir yerde kahvaltı ediyorsam yiyorum ama diğerlerini de, mesele olan hiç yiyip yememek değil azaltmak, yoksa şimdiye kadar yemişiz, şimdiden sonra da biraz yesek bir şey olmaz herhalde, onu yemiyorum, bunu yemiyorum, neyi yiyorum peki, ekmeği yiyorum, dilediğim gibi, sınırlı bile değil, ama beyaz ekmek değil, tam buğday, siyez, ekşi mayalı veya benzeri bir ekmek oluyor bu, her gün sebze veya az etli bakliyat yemeği yapıyorum, ıspanak, pazı, bulgurlu, taze fasulye çıksa da kurtarsam ıspanak ve pazı yıkamaktan, yazı iple çekiyorum, veya kuru fasulye, nohut, kırmızı mercimek çorbası, yeşil mercimek pilavı, yine bulgurlu, kısır yapıyorum, fırında patates pişiriyorum, kaşarlı yiyorlar, veya patates salatası yapıyorum, ama mutlaka salata yapıyorum, mevsim salatası, havuç, marul, maydanoz, kırmızı lahana, bazen havuç ve alabaş, yağlı ve limonlu salatalar, bol bol roka yıkıyorum, sağlık sebzeden geliyor, o adamların yaptığını yapamam belki ama bu da bir yöntem, onların yaptığından çok farklı olmayan, ve işe yarıyor, onlar kadar kısa sürede sonuç alamam belki ama sonuç sonuçtur ve önemli olan da sonuç.

***Nallıhanda gördüğümüz o bol dumanlı bacalar termik santralmiş, o kazan soda, eti soda fabrikalarından da bol duman yükseliyordu, bir soda fabrikası neden o kadar duman çıkarsın, sodadan niye duman çıkar ki, ve arabaları çok fazlaydı etrafta, koca kazanlar, 3-5 tane arabasını gördüm, bu kadar mı çok soda tüketiyoruz, o soda fabrikası yoldan uzaktaydı, baca dumanını görebildim sadece, hatta bir değil iki tane vardı sanırım soda fabrikası, yanlış hatırlıyor da olabilirim.

Mersin akkuyudan her yıl 120 bin ton radyoaktif madde atığı çıkacakmış, 120 bin ton rayoaktif madde kaç kamyon eder, binlerce mi, o atığı hangi il kabul edeck bünyesine, bir şeker fabrikaları yüzünden bile çorum ayaklandı ve çorum akp mv infial çıkardı ve işi bitti dendi kendi için, bu iş değil, para değil, sağlık, sağlığı da geç hayat, yaşamın temeli, var oluş endişesi, kendi ipini çekiyor erdoğan, daha neler olacak belli değil, uğur dündarın yazdığı o izmitteki tonlarca ddt ye bile yıllardır çözüm bulunamamışken, izmirdeki nereden geldiği belli olmayan radyoaktif madde olan bölgeye bile yıllardır bir çare bulunamamışken ve orada yaşayanlar kaderlerine terk edilmişken o 120 bin ton, ki her yıl, atığa nasıl yer bulunacak, nasıl aktarılacak, öyle çok dağımız, bayırımız var ki, bomboş, devlet yatırımını nükleere değil yenilenebilir enerjiye yapmalı, güneş ve rüzgar enerjisine, dünya bu yolu tutmuşken biz niye ters yöne gidiyoruz, japonya tümüyle terk ediyormuş nükleeri, bunun olması için illa bir fukişima mı yaşamamız gerekiyor, çernobilin hastalıklarını, kanserlerini, etkilerini bitiremedik daha karadenizde, çernobil bizde de olsun diye mi çabalıyor putin.

Pek yüzeysel geçti tv’lerimiz akkuyu protestolarını, o kadar sönük olduklarını, geçtiklerini sanmıyorum, protestoların yani, bı günah hepimizin, ve bu utanç hepimizin olacak, hepimize mal edilecek sonuçta.

Kadının biri havalanında sarıklı takkeli bir herife söylenmiş, atv ve kanal d giysilere karışılmamalıymış, öyle dedi, mini etekli, başı açık olan dövülünce, tekmeleri, yumrukları yiyince bir şey olmuyor da laf söylenilince mi bir şey oluyor, insan gibi gezsinler, maymundan bozmalar, benim göz zevkimi bozmaya ne hakkı var, iyi yapmış kadın.

***Eskişehirde, üniversitede 4 kişi öldürüldü fetö bahanesiyle, artık ne yoluna gittiler bilemiyoruz tabi, hangi sebeplerle, keşmekeşlik bu denli topluma yayıldı, cenazelerinde ortalık inledi, inlettiler tanıyanları, sevenleri, 120 bin ton radyoaktif maddeden ve sonuçlarından bu ülkede neler olur kim bilir?

Daha 15 temmuzun ilk günlerinde demiştim, kendi gibilere, yani delilere gün doğdu diye, o zaman da kendini tankların, arabaların altına atanları görmedik mi, hatta uçakların, delilere gün doğmuştu, hala da devam ediyor demek ki, birde özel yasa çıkarıldı o deliler için, 15 temmuzun devamı gibi eylemlerde bulunanlardan yargı yoluna gidilmeyecek diye, işte şimdi ayıkla pirincin taşını tayyip. o çığlık, o çığlıklar büyürse kork tayyip.

İki şeker fabrikası 330’ar milyona satılmış, bedavaya, yazıklar olsun, arsa parası bile değil, bir daire bir milyon lira günümüzde, ver müteahhite, olsun bir milyar, beş milyar, on milyar, dön köşeyi, hurdası da para eder sonuçta.

Maliye bakanı naci ağbal diyor ki, ki kendi ağzıyla, büyüme gerçekleşiyor ama tüm kesimlere yansımıyor, o zaman bu nasıl büyüme oluyor, büyüyen kim, zengin mi, büyüsün büyüsün, uyutun bizi zengin büyüsün.

Kanal d de bir haber, haberin başında yaş bekleyen emeklilerin maaşını arttırmanın yolu deniyor, sonra söylenen son 3,5 yıl yüksek prim ödenmesiymiş, yaş bekleyen emeklilerin primleri zaten dolmuş, bir kere daha mı yatıracaklar, kimi kandırdığını sanıyor o haber, boş işlerle beyin doldurmaktan başka işleri yok, alenen alay ediyorlar milletle, yaptıkları haberden haberleri yok galiba.

***Geçenlerde, bir hafta önce, avm de arabayı park edeceğim, aklımda kaldı, yazayım da aklımdan gitsin, başka türlü gitmeyecek çünkü, biraz sıkışık park edeceğim yer, ben de biraz sabırsız bir günümdeyim, yalnızım, sağ önden kolona değdim, o anda tam karşımda arabalarına doğru yürüyen orta yaşta bir bay bir bayan durdu, adam bana el kol hareketleriyle aaa, ooo, yapmaya başladı, dedim ya, o gün sabırsızdım, acelem yoktu, sabırsızdım, geri gittim, geldim, bu defa sürttüm, baston yutmuş gibi duruyor, beni izliyorlar orada, ikisi birden, sürtünce aaa lar, ooo lar arttı, bir kez daha manevra yapıp park ettim, ben park edene kadar beklediler ama orada öylece, ben park edince yürüyüp arabalarına bindiler, şenlikleri umduklarından kısa sürmüş olmalı, acemi falan olsam orada on beş dakika da olsa bekleyecekler yani, acemi av bekliyor önüne düşecek, ama gözleri hala üstümde, görüyorum, koltuğumdan görebiliyorum, dikiz aynasından, indim, sürttüğüm yere hiç bakmadan ve onlara bakmadan yoluma gittim, iyiden iyiye aptal ve paralı sarışına yattım yani, arkamdan bakıyorlardı hala, sanki kendi arabalarını sürttüm, size ne, araba benim, ister sürterim, ister ne istersem yaparım, adamı anladık, kafadan kontak ta ya kadının hali, o an bana yapılandan çok o kadının hali geçti aklımdan, adam bildiğin beni yönetmeye, kontrol etmeye çalışıyor arabam üstünden, ama yanındakine gidiyor asıl sinyal, ben işte adamı böyle yönetirim diye, dünyayı yöneten adam pozları, o durduğunda durmak, o yürüdüğünde yürümek zorunda olan bir kadın, ve söylediklerine hiç itirazsız boyun eğmek zorunda olan bir kadın, kimliksiz, kişiliksiz, Allah yardımcısı olsun, bir eş tanımıştım öyle, adam evde kan kusturuyordu kadına, ama dışardan görünüşte rol yapıp sevişen çift numarası yapıyorlardı, adı filizdi kadının, ne, neler oldu bilemem geçen zamanda, benden büyüktü yaşları, ne olabilir ki, hayatı bitmiştir kadının, zaten bitikti o zaman da, geçen hafta şöyle dedi ufak tefek cinayetlerde, korku bir kere giydirildi mi insana bir daha çıkarmak zordur gibi bir söz, işte bu anlattıklarım da bu sözle birebir ilintili, ben de çok giymiştim. iyi bilirim, bir ilişki ne şartlarda başlayıp ne büyük manevralar, dönüşler yaşayabiliyor, geriye baktığında sen bile şaşırabiliyorsun o grafiğe, mesele olan yönetmesini, dayatmasını bilmekmiş demek ki, bilemeyen bilenin altıda ezilip gidiyor, ve elbette paranın gücü her gücün üstünde.

***İki hafta önce iki liseli kızıyla birlikte yokuş aşağı hızla inen arabanın gazabına uğrayan, ki içinde bulundukları araba pert sayılmış, şehir içinde, sokak arasında, kendilerine bir şey olmamış, yerine verilen geçici arabaya da eskişehir yolunda, cepa yakınında, resmi servis aracı ile arkadan vurulan ve sen geri geri gittin denilen, yine yakın zamanda park yeri meselesi için 20’li yaşlarda bir gencin hışmına uğrayan 50’li yaşlardaki adam şöyle dedi bana, bir kafası kırık beş yılda bütün insanlara kafayı kırdırdı, yaşanacak gibi değil ortalık, o dizilerle iyice aptal ettiler insanları, alıp başını gitmek gerek, hiç haksız değil yani.

Kışın iki kez grip olmuş ve kötü öksürük krizleri atlatmıştım, hatta birinde yolculuk var sanmıştım, o denli kötü öksürmüştüm, yine ara ara yokladığı oluyor o öksürüğün, bazen uykudan uyandırıyor, göğsümde veya nefes borumda bir tüy yumağı varmış ta beni rahatsız ediyormuş gibi geliyor, pis bir his, bir yıldır görmediğim arkadaşımda da var aynı durum, dün görüştük, hatta onunki benimkinden çok daha beter, bütün gün sık aralıklarla öksürüyor, son 3-4 aydır, kullandığı onca ilaca rağmen, perişan halde, öksürükleri kriz şklinde ve sık sık, benimki çok nadir, bazen oluyor, on günde bir gibi, ama kışın daha fenaydı, acaba yıllarca soluduğumuz, ki aynı yaştayız, ve o da anne, o deterjanların getirisi mi bu bize, yoksa çok daha yaygın bir durum mu var ortalıkta, bilmiyorum, bula bula ikimizi mi buldu, birbirimize bulaştırdık desem en son bir yıl önce gördüm, bu durum bu kış oldu ikimize de, anlamadım, telefon aracılığıyla bulaşmıyordur, bulaşmadığına göre bizim de dışımızda bir durum olmalı, çok daha yaygın, ya deterjan kaynaklı ya da bulaşıcı, ki ikisi de iç açıcı değil.

Bir talihsiz serüvenler zinciri sonucu bir oyuna gittim, son anda öyle oldu, birilerini beklemek zorunda kaldım orada, ve yapacak başka bir şey yoktu, hatta biletim dahi yoktu, son anda girdim, anna karenina, dans var, müzik var, oyun var, ama bana daral geldi, sonuna kadar kendimi konsantre etmeye, orada olmaya çalıştım ama bunda pek başarılı olamadım, son on dakikada zor attım kendimi dışarı, duramadım, benden geçmiş bu işler, yeni yaşayanlara, yeni tanıyanlara kolay gelsin, koşa koşa geldi bir dolu insan, hala dram mı sayılıyor evli bir kadının başka bir adama aşık olması, dünyanın derdi şu anda çok daha fazla ve farklı farklı bence, sadece istanbullu gelinde bile onun kaç katı aldatma ve oyunlar yaşanıyor, veya ufak tefek cinayetlerde, biraz sıradan kalmış anna karenina bu zamanda, ismi iş yapıyor tabi, ona bir şey diyemem.

***Bir mucize olmuş fox tv de, kanal d de biten gülizar adlı diziyi olduğu gibi kopyalayıp bir mucize olsun adlı diziye yapıştırmışlar, olmuş sana yeni dizi, al sana mucize, bundan ala mucize mi olur, aslı kötüydü, taklidi beş bin beter kötü, hatta kötü ötesi.

İstanbullu gelin de iyice makaraya sardı işi, konu bitti, uzatmalardalar galiba, artık izlemeyeceğim sanırım, zaten hızlı geçiyordum izlerken, o bile gerekli değil artık.

İki şeker fabrikası 630 milyona satılmıştı ya, kanal d yi satın alan demirörene iki yıl ödemesiz 700 milyon kredi verilmiş ziraat bankasından, kanal d yi alabilsin diye, yani o şeker fabrikalarının parasının yeri belliymiş zaten, demirörene gitmiş, kanal d için, iyi satıyorlar bu ara, satan satana, satılık vatan toprağı levhası koymadıkları kaldı bir, toki ödemelerine peşin ödemede yüzde yirmi indirim yapıyorlarmış, pek bir sıkışıklar, demirörenden başka nerelere lazım paralar kimbilir?

***Sanki bana cevapmış gibi bugün twitbırçta şöyle yazmış, Arzularını ve korkularını ortadan kaldır. Artık senin için hiç bir zalim kalmaz, şu yukarıda bahsettiğim mesele yani, korkmadığında korkman için var olan sebepler ortadan kalkıyor, bir kereliğine olsun aşman gerekiyor o korkuyu, parasızlıktan korkuyorsan parasızlıktan korkmaman gerekiyor, yalnızlıktan korkuyorsan yalnızlıktan korkmaman gerekir, her neden korkuyorsan işte, seni bu tutsaklığa razı eden her ne ise onu bırakmayı, ondan vazgeçmeyi bilmen gerekiyor, al bu parayı kurtul demiyor evren sana, önce kurtul sonrasını düşünürüz diyor, ona güvenmekten başka bir yolun kalmadığında ona riayet ediyorsun ister istemez, istemediğinde zaten istemediklerin önüne geliyor, yeter ki sen onları sabit bir şekilde istemekten vaz geç, istemiyorum demene bile gerek yok, hani bahsetmiştim ya tersine enerjiden, istemediğinde olmasından, aslı bu işte, iste-me olsun, içsel anlamda istemediğinde, o isteneceklere sıkı sıkıya yapışmadığındaç o istenecekler önemsizler arasına girdiğinde, senden daha önemli bir şey olmadığını gördüğünde o istenecekler listesi peşinden geliyor, nereden biliyorum, çünkü bunları yaşadım, yaşıyorum, gün geldi korkuyu umursamadım, gün geldi parasızlığı, parasız kalmayı umursamadım, şimdi korkularımla yarattığım parasızlığım yok, kalmadı, korkularım da yok, yaşıyorum işte, günübirlik, olduğu kadar, olduğunca, var diye har vurup harman savurmuyorum, birazcık savuruyorum ama yine hesabımı bilerek, olmayınca da ah, vah diye sızlanmıyorum, olduğu kadarıyla yaşamasını biliyorum, sorun etmiyorum olduğunu da olmadığını da, yaşamımın zembereğindeki şey para değil sonuçta, ayrıca olmamalı da, neyden korkuyorsan ondan vazgeçmeyi bilmen gerekiyor yoksa o korku peşini bırakmıyor, sen nereye o oraya takip edip duruyor seni, önündeki uçurumdan atlamadığın sürece, bir kereliğine bile olsa, istersen gözü kapalı, o aslında var olmayan paraşütüne güvenerek, bütün kapılar kapalı sana, ne için bitirememişim evliliğimi yıllarca, parasızlıktan, parasız kalmaktan korktuğum için, kendim için, çocuklarım için, bu korkuyu aştım, parasız da kaldım, bana paranın tek geliş kapısını o sanmışım, oysa Allahın sana para vermek için yüzbinlerce yolu ve kapısı var, yeter ki tevekkül et, ona inan, inandığın, güvendiğin bir insanoğlu değil Allahın olsun. Kendin için uğruna her şeyi göze aldıktan sonrasıdır asıl yaşadığın hayat, öncesi sadece bir prova, ısınma turları, o güne hazırlık, o uçurumdan atlayıp atlayamayacağına hazırlıktır sadece, korkunun ecele faydası yok, korktuğun başına gelir vb sözler korku ile verdiğimiz sınavların birer açıklaması mahiyetinde.

Her sabah uyandığınızda bugün parmaklarımı, kolumu oynatabilecek miyim acaba diye düşünüyor musunuz, düşünmüyoruz, uyanmışsınız ve parmağınız doğal olarak kıpırdayacak, para da onun gibi bir enerji, hayatımzda var olmayı sürdüren, biz var oldukça var olan, parmağımıza, kolumuza gönderdiğimiz enerji gibi ve üstüne endişe etmemize gerek yok, o nasıl olsa gelecek, siz yaşamınıza devam etmeye devam edin bunu sorun etmeden yeter ki, bunu o zaman bilseydim, fark etseydim, bana mutlaka bir can simidi atılacağını, her şey çok daha farklı olabilirdi. Böyle diyorum, diyorum da, sonra düşünüyorum, o adam bana bir ev alma mevzusunda senin üstüne alalım, sen benim çocuklarımın annesisin demiş te bir adam, bir yerde bir hat karışıklığı var ama çözemedim bir türlü, öyle kötüydüyse bana bunu niçin demiş olabilir, dönemsellikler ve grafikler, burada bu etkili, hani böyle boşanırız, ayrılırız gibi de durmuyordu halimiz, en ufak bir ayrılık olasılığı olsa bunu demezdi mutlaka, o o kadar aptal değildi, ama ben o kadar salakmışım demek ki, içinde bulunduğum durumda bile salaklığımı devam ettirmişim, salak olmasam bana o teklifte bılunmazdı herhalde, eşekliğimin bedeli olmalı, az eşeklik etmedim sonuçta, ben bile çıkamıyorum bazen işin içinden, gözüm mü açıldı, bilmiyorum, ama on yıl boyunca direttiğime, inat ettiğime göre bir bildiğim olmalı.

***Bunu, bu yazıyı 11 nisan 2011’de paylaşmışım facebookta, o tarihteki günlük sayfamda da vardır mutlaka, arayanlar için cevaplar her an her yerden geliyor, Kendini akıntıya bırak. Sürece güven. Yaşamındaki yıkımların seni daha iyi bir yere getireceğine inan. Kendini akıntıya bırakırsan, yürümeyen ilişkilerinden, bir yere götürmeyen işlerden, boş inançlarından kurtulursan, yaşamında inanılmaz bir ilerleme kaydedeceksin. Değişime direnirseniz, pişmanlıklarınız artar, acınız büyür. SYDNEY OMARR

Ve ben hiç pişman değilim, en azından huzur ve mutluluk açısından, eğer o evlilik devam etseydi şimdiye çoktan ölürdüm, en azından kahrımdan, hala yaşıyorsam, ölmediysem bunu o sürece güvenmeye borçluyum, ve ben bunu yapalı çok uzun zaman olmuş, 7 yılı kesin, 2011’de paylaşmışım, öncesi de vardır, bir kadın bir erkekle konuşmuyorsa, yüzüne bile bakmıyorsa, 7 yıl boyunca, bu ne demektir, defol git demektir, bundan başka bir anlam çıkarılamaz, nasıl bir insan kendiyle bir kelime dahi konuşmayan bir kadının evine 7 yıl boyunca girip çıkmaya devam eder, bir şerefsiz, daha da göndermesem keyfi yerindeydi o. ç nin, hadi 1 ay durursun, 3 ay, 5 ay, peki ya sonrası ne, arsız, bir o mu arsız, bir o mu şerefsiz, görüp bilen, gözünü yuman, seyreden, beni o kıskacın içinde bırakanların hepsi şerefsiz.

***Ntv, star tv, garanti bankası sahibi, volkswagen satıcısı, doğuş grubu bankalardan yeniden yapılandırma istemiş, bankalara borcu 6 milyar dolarmış,üstelik yalaka yandaş, malum ntv sabahtan akşama akp tv si gibi çalışıyor, o batıyorsa ülkenin halini siz düşünün bir, malum sıfır arabalar leblebi gibi satılmıyor artık, o vergilerle, ancak ikinci el piyasası dönüyor, sıfır araba devri kapanmış gibi gibi görünüyor, bu durumda bu zarar çok normal, devletin vergi politikasıyla ilgili direkt, böyle yaparak, vergiyi yüksek tutarak belkide kendi ayağına kurşun sıkıyor devlet, belki vergi o kadar yüksek olmasa insanlar sıfır araca yönelip daha çok kazanacak devlet, sürümden daha çok kazanacak, bilemeyiz, ama bildiğimiz bir şey var, batmış balık yan gidiyor, bizden aldıkları vergilerle sürüklüyorlar gemiyi, bizim keseden  yiyorlar yani, geçmişten kalan paralarımızı, mal varlıklarımızı yiyorlar, gözü onlarda, yastık altlarımızda, bizde de bittiğinde ne bok yiyecekler, böyle giderse elbet bizde de bitecek, ver, ver, ver, hazıra dağ dayanmaz, elbet bizde de bitecek, insanlar alamaz olacaklar o gıcır arabaları, işte o zaman ne halt edecekler, nereden bulacaklar parayı? Bugün doğuş holdingde sıra, ki türkiyede en çok satılan araba markası volkswagen, yarın kimlere gelecek o sıra, ha, bunları söyleyince mehmet şimşek kötü ilan ediliyor, doğruyu söyleyen kötü mü oluyor, hem görünen köye kılavuz mu lazım?

İçinde ülkeri barındıran yıldız holding de aynı yola başvurmuş birkaç ay önce, onun da borcu 6 milyar dolarmış, hatırlarsanız nbş kotasının pat diye, lafta, yüzde 15’ten yüzde 10’a, ve sanırım yine lafta yüzde 5’e düşürüldüğünü, daha doğrusu düşürüleceğini, sonucunu tam olarak bilmiyoruz, bunun o ürünleri satan şirketlerin sürümü, durumu ile ilgili olabileceğini yazmıştım, ve öyleymiş, ülker zararda, son 3 ayda hayatının kazığını yemiş olmalı nbş patlaması ile, o şeker fabrikalarının satışı da üstüne tuz biber ekti nasıl olsa, tadından yenmez, oh ne iyi olmuş, hepten batar inşallah ta yekten kurtuluruz, onca yıl onlar almış benden, canımı, canımızı, şimdi intikam zamanı, kimden k harfi duyacak olsam, kahvenin k’sı tabi, tutuşturuyorum eline onedio daki kafeinin 19 zararı yazısını, hepsi şok, diyecek laf yok, anlatmama da gerek yok, okumak anlamak için, anlamak isteyene, ve her okuyan anlıyor, hiç sekmedi şimdiye dek, amerikadan gelen her yeni haberi gündemine alırdı osman müftüoğlu, amerikada yer yerinden oynamış kahve yüzünden, bir eyalet kahve üreticilerine dava açmış, kahve kanserojen olduğu için, osman babadan tık yok, desene günde 4 kahve için, kolayca, kısa yoldan geberirsiniz diye osman baba, demiyor, her canın bir canı var osman baba, canından kıymetli, öldürme bizi.

***El ayak terlemeleri çok yaygın çocuklarımızda, bizde yoktu onlarda var, benim çocuklarımda da var, küçüklüklerinden beri, elini tuttuğunuzda ıslak ıslak elleri, ayakları yaz kış suyun içinde gibi ıslak, çorap, ayakkabı, hepsi ıslak, hatta bir genç kız bu yüzden ameliyat olurken ölmüştü, c grubu denen kimyasal şeker ve nbş bunda etkilidir, başka neden olacak, çocuklarımız uzaylı olmadıklarına göre.

Yazın yaptığım kışlıkları bu yaz daha da arttıracağım, erken bittiler çünkü, kırmızı biberi közleyerek domatesi keserek dondurmuştum, biraz da salça yapmıştım, bu defa yine salça yapacağım, sadece salça yapacağım, hem kulanımı kolay hem daha lezzetli salça, ama bu salça hepsinin karışımı olacak, domates, kırmızı biber, acı kırmızı biber,  çok kuruyamadığı, suyunu tam olarak çekmediği için dondurucuya koyup azar azar kullanacağım, bir poşet bir poşet, küflenme olasılığına karşın, planımı yaptım, domatesleri dörde bölüp sert kısmını çıkaracağım, suyu süzüldükten sonra, ki o su içilecek, ikiye bölünüp ayıklanmış biberlerle pişireceğim, bol tatlı az acı biber, kaynarken ayrılan kabuklarını çatalla, kevgirle alacağım, iyice kaynatıp, belki biraz da balkonda bekletip, üstü tülbentle kapalı, tuz da konacak tabi pişerken, poşetleyip donduracağım, bir dolu iş olacak yani, bir defada değil birkaç defada yapılacak bu iş, bir defada olmaz, yetmez, bir salça markasında briks miktarı yüzde 28 diye yazıyor, briks domates olmalı, geri kalanı ne acaba, ben onu merak ediyorum, ve diğer markalardaki briks miktarını, bunda yazıp onlarda yazmadığına göre bir sebebi olmalı, bol bezelye donduracağım, barbunya da dondururum biraz ama yeşil fasulye donunca güzel olmuyor, dondurmayacağım, vişne donduracağım, o kadar, birde salatalık turşusu yapacağım, lahana turşusu kışın yapılıyor zaten, geçen yıl yaptıklarım çok başarılı oldular denemez ama yedim, yendi sonuçta, turşu mükemmel bir bağırsak temizleyicisi, her zaman yenmeli, bu sene daha iyi yaparım herhalde, önce bir gün kapağı açık bekleyecek, sonra kapağı hiç açılmayacakmış, artık biliyorum, öğrendim, ve limon tuzu konmayacak, limon tuzu asit, sirkeyi de az kullanmaya gayret edecğim.

O gün tiyatrodan çıktığımızda beklediğim dört kişiden biri olan genç kız anne babasına atar yaptı, anlamayacağınızı biliyordum zaten, o devrimci adam birlikte üretip birlikte kazanacağız dedi, dedi, biz de bunu anlamışık bir zamanlar, bize de anlatanlar olmuştu, sonra anladık diye bize silahlarını doğrulttular, öldürdüler bizi, işkencelerden geçirdiler, anlama kızım, anlama, sen hiç anlama, dünya nasıl olsa onların bildiği gibi dönmeye devam edecek, önce anlatacak sonra anladınız diye öldürecekler sizi, hepsi oyun içinde oyun, mesele belli, sadece oyunda öne sürülecek piyonlar arıyorlar, her dönem değişiyor bu piyonlar, bir bilgisayar oyunuymuş gibi düşün, ve her dönem tekrarlandığını bil, sakın kanma, ama bil bunları, bil ki kulağına küpe olsun, ama bildiğinden de şaşma, demedim tabi, bırakalım yaşasın toyluğunu, o mutluluğunu, heyecanını, umutlarını, elbet söylenmesi gereken noktada yine rastlaşırız, gerekirse söylenir.

***Taklidin taklidinin taklidi, veya aslının iki kopyası olur mu, oluyor muş, ki aslı da zaten diğerlerinin, diğerlerinin benzeri, senaryo sıkıntısına girmişler belli ki, seyirci var, para var, senaryo üretecek kafa yok adamlarda, ufak tefek cinayetler ve çukur hariç, gülizarda, kanal d de, ölüm döşeğinde olan çiftlik sahibi zengin baba gayrimeşru kızını buldurtuyor, kıza bakan, büyüten bir pavyon kadınıdır, ve o kızla üvey kız kardeşinin sevgilisi arasında bir aşk başlıyordu, bir mucize olsunda, foxta, kızını ve damadını trafik kazasında öldürten zengin ve kötü baba bir pavyon kadını tarafından büyütülen torununu bulmak için kızının sevgilisi ve avukatı olan adamı gönderiyor. torunla adam arasında aşk başlıyor, servette, showda, kızı ve damadını trafik kazasıyla öldürten kötü ve zengin baba yetimhanede büyüyen torununu bulmak için kızının sevgilisi ve kendi avukatı olan adamı gönderiyor, kızla adam arasında aşk başlıyor, hepsi tesadüf olamaz herhalde, iyicene saçmaladılar, sevabına bir senaryo mu yazsam şunlara, hora geçer herhalde, benden de çıksa çıksa bir kadın dizisi daha çıkar, ki o zamanda bana taklit derler, o da olmaz yani, şanıma yakışmaz, türk filmlerinden sonra türk dizileri dönemine geçiş yapmış bulunmaktayız, neyse ki hepsinde hulusi kentmen ve aliye rona yok, kişiler farklı farklı en azından, bari onunla avunalım, kişiler deyince, kişilerde hiç değişmez oldu, istanbul ahalisine kıran mı girdi Allah aşkına, bir kişi bir sezonda on dizide turluyor, hiç yüzler değişmiyor, çat o dizide, çat bu dizideler, bu hangi dizideydi, bu hangi dizideydi diye düşünmekten bana daral geldi, son beş yıldır hep aynı yüzler, amip gibi çoğalıp oradan oraya geçiyorlar, bıkkınlık getirdi insanlara, istanbul deyince, ay o ne pis havası var istanbulun, bütün kıştır öyle, göz gözü görmüyor, dizilerdeki yüksek katlardan görünüyor istanbul, serhanın ofisi, evi, bir dolu dizide. Şu gayrimeşruluk meselesi de olmasa dizi izleyemeyeceğiz zaten, çukur, istanbullu gelin, ve birçok dizi bu konu üzerine kurulu.

***Bulaşıklarım iyi yıkanmamaya başlamıştı, bardaklar lekeli çıkıyordu, oğlum bile fark edince kitabına baktım, hep düşük ısıda yıkanınca iyi yıkanmazmış, makinenin performansını düşürürmüş bu durum, ben de hep düşük ısıda yıkıyordum, artık arada yüksek ısıda yıkamaya başladım, düzeldi, kitabını açmışken kitaba göre temizledim makineyi, parçaları, pervaneleri yerinden çıkardım, kirli su haznesini temizledim, sırada çamaşır makinesi var, beni bekliyor, yine küf olmuş deterjan haznesi, siyahlanmış, birde ona el atmam lazım, artık ne zaman denk gelirse, her makineyi çalıştıracağım zaman küfü görünce aklıma geliyor, ama makineyi doldurmuş oluyorum, epeydir, sonra unutuyorum, yaparım bir gün elbet, oğlum okulda dersi olmadığında evde ders çalışıyor, genelde evde yani, o masanın başında ben iş başında, arada yandan bana göz atıyor olmalı ki, ne çok iş yapıyorsun bütün gün, bundan bir on yıl önce iyi çalışıyormuş olmalısın, dedi, hem de nasıl, ödülümü de aldım zaten, boynuzlarım, Allah doğrudan, doğru olandan yana, her zaman, ve işi Allaha bırakmak gerekiyor, ah, vah, ben ne ettim demese de der gibi yapmaya başlamış birileri, annen bile öyle yapmazdı demelere, o daha çok diyecek bunları, bu ne ki, daha çoook duyacağım bunları, o bile’ler de untulacak, annen yapmazdı olacak o söz, yapmazdım zaten de o anlayamadı işte bir türlü, şimdi anlasın, altın madenine düşmüştü de değerini bilemedi işte, eşeğe semer ne lazım, eşek eşek işte, aman, durup durup ne uğraşıyorum ki o zavallıyla, zavallı işte, ellsinden sonra kendi başına kalmış bir zavallı, ne işim olur onunla, bırak gitsin.

Kendim dahil 4 kişinin a dan z ye her işini ben yapıyorum, şu an için söylüyorum bunu, mutfaktan çıkıp diğer işlere yetişebilirsem ne ala, gün zaten bulaşık makinesi ile mutfak masasınn arasında, etrafında geçiyor, koy, kaldır, doldur boşalt, tabi birde ocak, pişirmeden olmaz, geri kalanı da çamaşır makinesinin etrafında, makineye koy, çıkar, as, katla, yerlerine yerleştir, ütülük varsa ütüle, kalan zamanda da diğer işleri yap, yani kalırsa, ve bunu durup dinlenmeden en az 25 senedir yap, aslında tam olarak 28 yıl, gel de fıttırma, daha öncesi, kabus, yani bundan 3 yıl öncesi 5 kişi ve üçü çocuk, zamanında bebek, her şeyleriyle sana muhtaç, bu iş beni aşarmış, fark etmem biraz uzun sürdü, bir çocuk yapmak ömür boyu ona esir olmak demekmiş, ama bunu o çocuğu yapmadan anlayamıyorsunuz, hele ki şimdiki çocuklar, işi bilip işe gitmeyen cinsinden hepsi, benim çağımın anne babaları hep öyle, olanları, bunu kabul edenleri yani, çocuğunun kölesi, aradan sıvışanlar da var tabi, ben bir tanesini yakınen tanıyorum mesela, büyüsün de yesinler demişti bana çocuklarım için.

Temizledim çamaşır makinesini, yumuşatıcı konan kısımda oluyor öyle küf gibi bir siyahlık, artık yumuşatıcı yerine beyaz sirke koyuyorum, bundan böyle olmaz sanırım.

***28 şubatan 21 kişi müebbet almış, ucube merve kavakçının ucube kardeşi Allaha hamd olsun demiş, büyük intikam, sen Allaha değil erdoğana şükret bence, o olmasa zor görürdün bunları, bugünleri, eh, onun da bir ayağı çukurda nasıl olsa, ya o yoldan ya bu yoldan gidici, yine karşılaşırız seninle elbet bir gün bir yerlerde, dünya küçük, yine konuşuruz bunları seninle, bakalım çemkirebilecek misin yine bugün olduğu gibi, nazlı ılıcak vardı ablanın yanında o günlerde hatırlarsan, biz bile unutmadığımıza göre sen hayda hayda hatırlarsın, nazlı ılıcak şimdi nerede, hapiste, hapse tıkan kim, sizinkiler, düşmez kalkmaz bir Allah, sen yinede Allaha dua etmeye devam et, ne olur ne olmaz, şu Allahı da her mezeye maydanoz etmeseler hiç olmuyor yani, Allah tapulu malları sanki, akp liler öz kulları Allahın, biz de üvey, kimden aldıysalar o aklı ve hakkı, Allah 28 şubarçılara cezasını veriyor da 12 eylülcülere iltimas mı geçiyor, Allah adaletsiz mi, 28 şubat 12 eylülden daha mı kanlı geçmiş te Allah onların cezasını verip onlarınkini vermiyor, 12 eylül 1980 ile 28 şubat 1997 arasında 17 yıl var, 12 eylülün kanı yerde dururken siz darbecilerden hesap sordunuz öyle mi, darbe farkıyla yani, o darbe kadar başınza darbe düşsün inşalah, ne büyük bir atılım, ne büyük bir iler(geri)leme, kavakçı kardeşler, gerilemenin öncüleri, yıl olmuş 2018, 1997’de doğan bebekler şimdi 21 yaşındalar, çok affedersiniz de, erdoğan gibi söyledim, akp bayan mv lerinin kaçının başı kapalı, çoğunluğunun başı açık, başardınız da ne oldu, kadınların hepsi örtünmeye bayılıyorlar mı, hayır, kadınların kaçta kaçı çevre, baba ve koca baskısıyla örtüyor başını bundan haberin var mı, bu mu kadınlara sqğladığın özgürlük, o özgürlük senin olsun, bana hiç lazım değil, baş örtüsü bir özgürlük değil bir baskı aracı ama bunu anlamak için o baş örtüsünün altında bir beyin de lazım, ve bir daha söylüyorum, her bokunuza salça etmeyin şu Allahın adını, Allah aşkına, bir öğrenmişler Allah, indir aşağı Allah, çıkar yukarı Allah, nasıl işlerine gelirse öyle Allah, Allahı bile adından tiksindirecekler, tiksinç şeyler.

Meclis başkanı ucubesi, ki kendisi bir altıncı filo sempatizanıdır geçmişte, de cumhuriyet dönemi için gerileme dönemi olarak bahsetmiş, bunlar tam bir kara komedi, kara mizah ustası, sen hangi devletin, hangi dönemin meclis başkanısın eyy meclis başkanı ki böyle abuk subuk konuşuyorsun desene şuna tayyip, eyyy demediğin adam kalmadı dünya üzerinde, burnunun ucundakini göremiyor musun, adamın civataları gevşemiş baksana, tam vakitli bunama erbabı, kendi işinin ne olduğunun farkında bile değil, 20 yıl önce aklımıza gelmeyenler, aklımızın ucundan geçmeyenler şimdi başımızda, akıl alır gibi değil, ne onlar ne de içinde bulunduğumuz durum, götlerine kalsa padişahlığa öykünüyorlar, siz zor görürsünüz o günleri, hayalin fazlası bünyeye zarar, sonu hayal kırıklığı, hüsran olur falan, fazla gevşetmemek gerek civataları, o iş sizi aşar cancağızım, durgun denizde fırtına koparacaklar akıllarınca, siz kim cumhuriyeti yıkmak kim, geri durun biraz geri, höst, inliyor sahalar yaşa mustafa kemal paşa yaşa diye, e, duymamanız normal, yaş itibarıyle.

***Suriyeye uluslararası saldırı başlamış, türkiye memnuniyetini belirtmiş, yarın aynı sebeple bize gönderdiklerinde o füzeleri neler, ne diyecek acaba, ki gönderecekler, görünen köy kılavuz istemez, yalaklıkla kurtarabileceğini sanıyprsa çok yanılıyor, öyle olsaydı pkk ya silah yardımı yapıyor olmazdı amerika değil mi, banu avar facebokta dün paylaşmış, bir yabancı hoca amerika, pkk. türkiye ilişkisini anlatmış, bunu söylüyor, amerikanın pkkya silah vererek türkiyeyi böldürtmeye çalıştığını, bunu söylemek ve anlamak için ne yabancı olmaya gerek var ne de hoca olmaya, her şey ortada zaten, o füzeler bize de gelecek, hemde çok yakında, yani suriye engelini aştıklarında, tabi bizim de yardımımızla suriye engelini aştıklarında, israile sadece suriye yetmez, güneydoğu da lazım, o dicle ile fıratın arasını tümden istiyor ve amerika da ona bunu vermek zorunda, ve erdoğan da bu işin altından kalkamaz bu eziklikle, romanların arasından çıkıp, ki bunu geçen gün kendi söyledi, roman toplantısında, bütün dünyaya meydan okuyacak yürek yok onda, konuşur konuşur sonra amerikanın arkasına saklanır her zamanki gibi, suriye saldırısında olduğu gibi, 3 gün önce rusya ve iranla el sıkışmıştı, amrika saldırınca birden dönüverdi amerikaya, politikası bile belli değil, bu kadar da dönek olunmaz ki canım, yeni bir kalkışma olmadığı müddetçe tabi, işte o zaman havayı alır erdoğan da, israil de amerika da.

***Siren Ertan, güzel kadın, bir kanser vakası atlattı, bir yemek programında gördüm, tatlıyı, şerbetli tatlıları çok severmiş, yermiş, şekerin kanser hücrelerini besleyen bir madde olduğunu ona hiç söyleyen olmamış mı acaba, biliyordur mutlaka ama hep dediğim gibi şeker insanı kandırmayı, beynini bastırmayı, susturmayı bilen bir madde, siliyor, unutturuyor kendinin ne olduğunu, akıl diye bir şey bırakmıyor insanda, ne kendiyle ve de başka şeylerle ilgili olarak, bu konuda çok ciddiyim ve çok dikkate alın bu dediğimi lütfen, şeker aklı alıyor insanın başından, çocuklarımın bir bir akılları geri geldi, ders başarıları yükseldi, yediğiniz her şeker lokması bilin ki aklınızı da götürecek, şekerle münasebetinizin oranı ve süresi ne kadar fazlaysa ondan sıyrılma, kurtulma zamanınız da bununla bağlantılı, kızım çok daha kısa sürede atlattı şekerin etkilerini mesela, derslerini daha kısa sürede toparladı abisine göre, şimdi hayretler ediyor kızım eskiden anlayamadığı, bilemediği konulara, ben bunları nasıl anlayamamışım diye, abisinin bu gelişimi kızıma göre daha yavaş gerçekleşiyor ama onda da var derslerde toparlanma, yani bu demek oluyor ki yaşı fazla olanların, benim gibi, o etkilerden sıyrılması yıllar, yıllar sürer, sürecek, benimki de öyle, sizin adınıza üzgünüm, ama biz çocukluğumuzda çok almadığımız için o şeyleri daha iyi durumdayız çocuklarımızdan, bırakamıyor musunuz, kahveyi şekeri, bırakın elbette ama diyelim ki bırakamıyorsunuz, içtiğiniz kahvenin kahve miktarını azaltın, şeker miktarını azaltın, üçte bire düşürün mesela koyduğunuz kahvenin, süt tozunun, şekerin miktarını, sonuçta o da kahve bu da, hiç değilse farkındalığınız artar bu sayede kahveye karşı, içerken dikkat etmeniz gerektiği yerleşir beyninize, yavaş yavaş belki soğur, uzaklaşırsınız, her şey bir anda olacak diye bir şey yok, her yiğidin yoğurt yiyişi farklı, üçte biri ile yapılan kahve de kahve sonuçta, nefsinizi bastırır mı, bastırır, ve zarardan kar edersiniz, üçte bir zarar, hiç fena değil, ben de insanım, canım çekmiyor mu, çekiyor, alışmışım, alışkınım, eskişehire giderken trende direndim kendime ve içmedim, ama dönüşte yenildim nefsime, bir tane den bir şey olmaz diyerek, ama poşetin sadece üçte birini koydum bardağa, içildi mi içildi, kahve mi kahve, içmiş oldum mu, oldum, kendini kandurmak gerek, madem kendimiz bizi kandırmaya muktedir biz de onu kandırabilmeliyiz, ha, o gün bugündür içtim mi, içmedim, asla, ne kadar oldu gideli, 20 gün falan, kendime yüz veririm de astarını vermem, o kadar uzun boylu değil o iş, ama bırakamıyorsanız dediğim gibi üçte bir iyi bir formül, bırakılamayacak bir yanı da yok, canınızdan, aklınızdan kıymetli mi, şeker de, kahve de.

Siren Ertan bunca şeker yediği halde kilo almayışının nedenini bilemiyormuş, ben söyleyeyim, şeker, ve nbş, ve kimyasal şeker vücutta kası eritiyor, vücutta eğer biraz kilo varsa bunu yağa dönüştürüyor ve kilolu yapıyor, eğer kilo yoksa dımdızlak zayıf bırakıyor, sıska, kemikleri sayılan çocuklarımızın nedeni de bu işte, bu saydıklarım, arayan göze görmek kolay, eğer görmek istersen tabi, güzelliği de, yapılan yanlışları da, ha, birde pastane ürünlerinden, poaçalarından, çöreklerinden öcü gibi kaçınmak lazım, onlarda da var nbş ve kötü trans yağlar, fırınlar da akıl çeldirici bu konuda, ekmek almaya diye gidiyorsunuz, elinizde başka şeylerle çıkıyorsunuz, bir yanlış ne yanlışlara yol açıyor hayatta bir bilseniz, ve protein tozları, hepsi baş belası, ne çektim hepsinden, lafa söze gelmez çocuklarımla, oğlum içme, oğlum yapma, sormadı bile satın alırken, helva alıyor sanki bakkaldan, şekerle giden, yani olmayan kaslarını protein tozu ile yapılandıracak aklınca, yine şekerin erittiği beyniyle, kim gördü zararını, benden çok onlar, öyle çok karaciğer hasarlı var ki etrafımızda, ağız kokusundan yanaşılmıyor kimseye, özellikle gençlere, verem gibi sarmış durumda etrafımızı karaciğer hasarı, kızımın öğretmeni her sabah maydanoz suyu içiyormuş, erkek, genç, spordan oldu demiş, bu demek oluyor ki protein tozundan olmuş, sinirli, tahammülsüz biri, kişiliği mi bu, değil, tanıyorum, oldukça sevimli bir insan, ama tepti mi tepiyor meret, zaptedemiyor kendini, yıpranmış karaciğerinin etkisi, oğlum bayağı esnedi, yumuşadı bu süreçte, ne zaman yazmıştım size, yılbaşıydı, 4 ay önce, o zamanla bu zaman arasında dağlar kadar fark var oğlumun kişiliğinde, o köfte istemeleri de bıraktı oradan buradan, msg korkuttu gözünü, ne pişirsem ona razı, yeter ki pişireyim, eskiden ağzına sürmediklerini şimdi benimle yiyor bir güzel, kilo almaya da başladı, şekerin dımdızlak ettiklerindendi çocuklarım, şimdi liselerde evden yemek getirme modası var, herkes evinden getiriyor yiyeceğini, eskiden olsa küçümsenirdi evden yemek getirmek, şimdi öyle değil, evinden taşıyor çocuklar yiyeceklerini, biz de öyle, her gün götürüyor kızım, ne varsa, evde ne bulursa, yeter ki yemek olsun ve evde pişmiş olsun, ve bolca salata, sürekli yemek yapıyorum bu durumda, tabi pişirirken soğanı pişireceğiz diye yağları yakmıyoruz, ya suyla ya domatesle pişiriyoruz soğanı, ve sebze ağırlıklı yapıyoruz yemeklerimizi.

***Daha yeni yazdım istanbulda hava kirli diye, dizilerdeki istanbul manzarasından öyle görünüyor diye, dün haberi vardı, kirlilik ve solunum yolu hastalıkları artmış istanbulda, havası en temiz il artvinmiş, arkadaşımla benim öksürüklerimin de sebebi odur belki, onca senedir soluyoruz şehir havasını, birikmiştir pislik, ne yazsam haber oluyor bu ara zaten, birileri beni gözetliyor olmalı, şeyh mucibur rahman bilmem ne bulvarını yazmıştım, o da haber oldu.

***Belediye başkanlığı seçimleri için bu aynı zamanda gelecek cb seçimini de etkileyecek, lüksten, şatafattan, kibirden ve çekişmeden uzak durun demiş belediye başkanı adaylarına, biri kendinden söz etmiş yani, lüks, şatafat düşkünü, kibirli ve çekişmeci olan kendisi, tıpatıp kendisi, ama aynı zamanda da açık sözlü baksanıza, paranız olabilir ama bu süreçte insanların gözüne gözüne sokmayın diyor ve bunu herkese ilan ediyor, onların paraları var ve sizden saklayacaklar, yani işleri bitene kadar, diyor, böyle bir açık sözlülük ancak bizim gibi koyunların otladığı bir toplumda olabilir ancak, böyle koyun topluma böyle çoban yakışır ancak, adamlarda para gani gani, ne yapacaklar, gıcır arabalarının yanına külüstür arabayı çekip onunla mı gezecekler, içleri sızlamaz mı gıcır arabaları orada dururken külüstür arabaya binerseler, külüstür arabalarda satış patlaması yaşanabilir demek ki çok yakında, külüstür araba alacak olanlar, almayı düşünenler elini çabuk tutsun, piyasası yükselecek çok yakında, veya güzel esvapları yerine eski esvaplar mı giyecekler, olacak şey söyle erdoğan, olmayacak şeyi değil, karıları, sevgilileri güzelik merkezlerine gidebilir mi gidemez mi, bir de bunun hakkında bir beyanat vermeli bence, hani izin veriyor mu vermiyor mu bilsinler de ona göre hareket etsinler, sonra papaz olmasınlar bir güzellik merkezi meselesi için, ve bu yaptırımlar b.b. seçiminden sonra sona erecek mi yoksa devam mı edecek, cb seçimlerine kadar uzayacak mı mesela, veya daha da fazla uzar mı, bu konuda da bilgilendirirseniz çok iyi olur sayın cb, malum yaz geliyor, sık aralıklarla gitmek gerekiyor güzellik merkezlerine, oralar tıklım tıklım şimdilerde, iğne atsan yere düşmüyor, randevu almak bir bir meşakkat ki sormayın gitsin, ne yapsınlar bizim tazecikler, gonca güller, mis kokulu güller, gitsinler mi, gitmesinler mi? Devletin malı deniz, yiyenler domuz.

***Baktılar güzel ve bakımlı kadın izleyiciyi çekiyor, hatta erkek te, ufak tefek cinayetler örneği, üstelik orta yaş kadınlar, ve erkekler, diziler kadınlarının paçasını toplamaya başlamış, çukur bu hafta öyleydi, her zamankinden daha süslüydü kadınlar, hadi onun bahanesi var, avondan kapmış reklamı, siyah beyaz aşk ta da öyleydi, hem kadınlar daha  bakımlı hem de yeni transferler yapılmış güzellik adına, iyi bir gelişme, ağzı gözü yamulanlardan, ilgi çeksin diye en uç noktadaki görüntülerden illallah dedik artık, nerede suratsız var, marjinal var, kötü tip var onlar dizilerde, birde tipi yetmezmiş gibi üstüne daha da artırıyorlar çarpıcılığını, biraz toparlanırlar hiç değilse, tabi kim adam ediyor dizileri, seyircisi, iyi olan izleniyor, paspal olan bitiyor, isterlerse düzelmesinler, rekabet zorlu, keşke seçimler için de bu kritere göre davranılsa, çobanın oyunun çobanın oyu kadar ağırlığı olsa da olmuyor işte, gör bak o zaman nasıl kendilerine çeki düzen veriyorlar diziler gibi, şu bizim paspal siyasetçiler yani, topu birden, onlarda emsal gösterilecek adam bile yok ama, kime göre konumlandırırlar ki kendilerini, olsa olsa Atatürk’e göre olur herhalde, onun da taklidi olmuyor tabi, özü önemli.

Yasak elmaya da göz ucuyla bakayım dedim, genellikle göz ucuyla bakıyor ve devamında izlemiyorum zaten, gülizar, servet, bir mucize olsun. adı zehra, meryem gibi, ilk bölümlerine bakmam yeterli oluyor çoğu zaman izlememem için, yasak elmanın performansı kötü değil ve senaryosu, söz akımı başarılı pek çok diziye göre, karşılıklı diyaloglar güzel, ufak kızla iri adamın atışmaları güzel, ardında bir akıl var onun da belli ki.

***Çiftlikçi tosun, doğan medya, doğuş holding, ülker, şimdi bir inşaat şirketi, hepsi peşpeşe geldi, baktılar ardı arkası kesilmeyecek bu işin seçimi erkene almaya karar verdi haşmetmaap, hiç değilse ülkenin bir 4 yıl daha içine sıçmayı garantilemek için, elimize enkazı bırakacak anlaşılan, ne kadar erken o kadar iyi, kendi açısından, her geçen gün prestij ve oy kaybediyor çünkü, belediye seçimleri de yan yatacak belli, zafer bu defa chp nin olacak, ankara, istanbul batmış durumda çünkü, belediyeleri yani, o hezimetin ardından bir daha belini doğrultamayacağını görmüş olmalı, ki tam bb seçimleri hazırlıklarının ardından geldi bu erken seçim önerisi, paralarınızı iyi saklayın demekle bu işin olmayacağını olmayacağını gördü demek ki, şehirli ile çobanın farkı tam burada devreye giriyor işte, çobanı kandırmak kolay, iki eyyy de tamamdır, şehirli için öyle değil bu durum, bb seçimlerinde şehirliden ret oyualdığında çoban da diyecek ki var bunda bir iş, ve işin rengi değişecek, korktuğu bu işte, yani ipin ucu kaçmış durumda şu an.

***Yangından mal kaçıyor, 24 haziranda seçim var, depremden korunmak için demiş erdoğan, yani önümüzde deprem var, o öyle öngördüğüne göre bir bildiği, bildikleri olmalı, ama bizim de bildiğimiz bir şey var deprem hakkında, deprem değil bina öldürür, bina sağlam değil demek ki depremden korktuğuna göre, o deprem diyorsa bizim buna tsunami falan da eklememiz gerek galiba, veya rihter ölçeği oldukça büyük bir deprem olacak ki bu deprem benzetmesi gündeme geldi, yoksa gerçek anlamda göz korkutmak amacıyla söylendiğini sanmıyorum, böyle birdenbire ve deprem diye söylendiğine göre, bundan korkan olursa da işlerine gelir gerçi, o deprem sanki kendiliğindn gelmiş, doğal bir afetmiş gibi anlatıyor, o depremin yaratıcısı kendisi değilmiş gibi, millette yiyor bunu, depremler aniden oluşuyor ya, önceden bilemiyoruz, bu bizim ekonomik deprem de aniden mi oluştu, daha yeni bakanına fırçalar atıyordu, ileri geri konuşma diye, bakanının gördüğünü kendi göremiyormuş demek ki, aniden görmeye başlamış, ki o da bahçeli sayesinde olmuş, bahçeli söylemese, erken seçime gidelim demese fark edemeyecekti demek ki, ilginç, erdoğanın bilemediğini bakanı biliyor, bahçeli bile biliyor, erdoğan bilemiyor, bunun tam tersi olması gerek oysa ki, ben bir anlam veremedim bu tersine matematiğe, siz verebildiniz mi, oyun içinde oyunlar dönüyor yani, bir iyi oluyoruz bir kötü, birde biz anlayabilsek ne durumda olduğumuzu, ama ne durumda olduğumuzu biraz olsun anlatacağım şimdi, bir örnekle. 

Önce tanıtayım, sonra kendi cümleleriyle devam ederim, biri ilkokulda diğeri lisede iki çocuklu bir aile, özel sektörde çalışan bir anne baba, sonuçta maaşlı insanlar, bir gelir gider dengesi oturtmak zorunda olan insanlar, hepimiz gibi, büyük çocuk dersaneye gidiyor, dersane masrafı var, 17 yıldır aileden gelen para ile 400 metrekarelik müstakil bir evde yaşıyorlar, yani kendi evleri, ve sanırım ekonomik krizler yaşıyorlarmış şimdilerde, hepimiz gibi, şöyle diyor, sonuçta hala fark etmeyenler çok ki, hala yüzde 51 oy aldıklarına göre, her geçen gün gelirlerimiz azalıyor, fakirleşiyoruz, servisçi mazota zam geldi diye zam yapıyor, peki benim maaşıma zam geldi mi o oranda, gelmedi, her geçen gün fakirleşiyoruz, evin giderleri, ısınması vesaire artıyor ama benim gelirim o oranda artmadığı için ben fakirleşiyorum, erdoğanın en büyük şansı karşısında kılıçdaroğlu olması, (o oyun dedim) bahçeli de mi oyun dedi, (o da oyun, oyunun zenne karakteri belki, bilemem, her oyunda bir zenne olur sonuçta, ortaoyununda) biz de abartılı yaşamayı seven bir milletiz, hep daha fazlasını, daha fazlasını istiyoruz, az olana kanaat etmiyoruz, adamın on bin liralık telefonu var, interneti yok, internet almamış telefona, internet alamayacaksan niye verdin on bin lira ona, o telefona, bir başkası telefonumu çaldırıp kapatıyor, kontörüm yok diyor bana, beni arama nedeni ise araba alacak olması, araba alacak ama bir telefon aramasının hesabını yapıyor, (adamın işi o, araba satıyor) yaşadığım ev büyük, o boyutta da masrafı oluyor, yetişilmiyor, ısınması, elektiriği, suyu, bakımı, vs. vs. diye devam etti, bundan sonrası geçirdiği ekonumik krizin boyutlarıyla ilgili, yeni tanıştık, ilk konuşmamız bu, ikinci konuşmamızda daha neler anlatır kimbilir, üstelik kısıtlı zamanda, on, on beş dakikalık bir araba yolculuğunda, gerçek hayat ufak tefek cinayetlerde gördüğümüz gibi seyretmiyor yani, o villalarda oturanlar için de durum böyle, çok farklı değil, herkes diken üstünde şu an, biri gün bir diğerine tutmuyor, dışı seni yakar içi beni durumu, adam maddi krizde ve veryansın ediyor, ilk defa gördüğü, tanımadığı bana içini döküyor, o kadar bir cinnet halinde, para yüzünden, ve yine bu sebeple aileler çatırdıyor, 15 yıl önce iki kişinin kazancı ile rahatça geçinebilen bir aile bugün geçinemiyor, girdaba giriyor, ve çıkmış bize 3 çocuk yapın, 5 çocuk yapın diyor utanıp sıkılmadan o adam, ne ile doyacak o çocuklar onu söyle önce.

Ben vermeyeceğim kimseye oy, o düzlemdeki partilerden hiçbirine oy çıkmaz benden, bu oyuna gelmeyeceğim, oy vermeye gideceğim ama her bir yerine basacağım damgayı kağıdın, nasıl anlarlarsa öyle anlasınlar, bu sistemi tümden reddediyorum, sadece birini ikisini değil hepsini, bu amerikan odaklı sistemi, alinin kurtuluşu veli diyebileceğim hiç kimse yok ortada çünkü, onların herhangi birine oy yermiş olma vicdani sorumluluğunun altına girmeyeceğim, bu iş o seçimle çözülecek bir iş değil artık, o seçim bir işe yaramaz, ve o seçimin toptan protesto edilmesi gerek, ben edeceğim kendi adıma, sizi bilemem.

***Aynı vileda seti çağdaş markette 89 lira, koçtaşta 129 lira, aradaki 40 lira fark ne nedenle oluyor acaba? Bir mucize olmuş ve 3. bölümde bir mucize olsun final yapmış., mucizelere ihtiyacımız vardı, yrinde olmuş Toplu bir cinnet halinde gibiyiz, hepimiz, deliliklerimizi çayın, kahvenin ardına saklar gibiyiz, ve içtikçe daha da deliriyoruz sanki, şekeri yüksek olduğu için meyve yemiyorum diyen biri bakıyorsunuz dondurmayı bir iştah, bir iştah yiyor, diyorum ya hep, şeker kendinin ne meret olduğunu unutturuyor diye, bu da bununla ilgili, böyle örnek çok, çayını şekersiz içiyor, onun da şekeri yüksek, ama sahlepi çok seviyor, sahlep tabi bol şekerli, veya tüm gün hurma yiyor, hurma diyetiymiş adı, limon yasak hurma serbest, bizim bildiğimiz kadarıyla tam tersi olması gerekmez mi, o şekeri yedirmek için mutlaka bir açık kapı bulduruyor şeker, bir taraftan kısarsanız öbür taraftan bir yol bulduruyor kendine, çay. sahlep, hurma örneğinde olduğu gibi, veya meyve, dondurma, öyle bir sinsi ki, adeta oyun oynuyor sizinle, zayıf yanınızı bulup oradan giriyor, istediğini yaptırıyor, ne yapıp edip o şekeri aldırıyor vücuda, ha o yoldan ha bu yoldan, sonuç aynı sonuç, bol şekerli bir vücut, hep uyanık olmak gerek bunun için, hep uyanık, o oyunlara düşmemek için.

Halbuki tam zıddını yapsa daha karlı çıkar, dondurma yerine meyve yese meyvenin vitaminini, mineralini alır, ama o gidip meyveyi yemiyor, dondurmayı yiyor, safi şekeri, portakal yese c viramini alır, potasyum alır, muz yese magnezyum, potasyum alır, ayrıca bütün meyvelerden lif alınır ama o meyve yemeyip dondurma yiyor, üstelik obez, üstelik 60 yaşının üstünde. 

Şeker, saplantılılık yapıyor, belli bir şeye, herhangi bir şeye takıyorsunuz kafayı ve diğer şeyler ikinci planda kalıyor, sinir yapıyor, saldırganlık yapıyor, olmadık şeyden arıza çıkarıyorsunuz, sapkınlık ta yapıyor, şekeri çok yiyenlerin bağımlılık meselesi artıyor, her tür bağımlılık, bir bağımlılık, şeker bağımlılığı diğer bağımlılıkları getiriyor, içki, sigara, kahve, oyun, internet vs. yeterki uyuyabilecek bir alan bulsun, beyin şekerle uyudukça daha çok, daha çok uyutulmak istiyor, uyumak için de bağımlılıklara yöneliyor, bağımlılıklar en iyi uyuma şekli, uyku uykuyu çeker bilirsiniz, başlıyor tv karşısında uyumaya, bilgisayar karşısında uyumaya, her yerde, her şekilde uyumaya, şekerin en çok uyuttuğu beyin olduğundan algılama ve anlama merkezini uyutuyor, ders başarısını, hayat başarısını engelliyor, sizin beyinler ne durumda, uykulu mu uyanık mı, ayık mısınız, bir tartın kendinizi bakalım, günlük şeker alım limitlerinizi sorgulayın, benim şu an için mesela, meyve yiyiorum, çok olmasa da yiyorum, direkt şeker olarak aldığım, eğer çay içtiysem iki şeker, ki çayı da rastgelirse, o da bir tane, bir çay, iki çay değil, içtiğime göre neredeyse sıfır, onun dışında şekere dair bir şey girmiyor ağzıma, ne canım çekiyor ne de gözüm kalıyor, kayıtsız oldum şekerli maddelere karşı, yanımda hapur hupur yense kılım kıpırdamıyor, zorla değil, içsel olarak, soğumuşum, istemiyorum, istemiyor bünyem, zorla değil ya, uzak durun şekerden, açın beyinlerinizi, o beyinlere ihtiyacımız var, kendiniz için, hepimiz için, ne yersen o sun, yediğiniz ilacınız, ilacınız yediğiniz olsun, hipokratın dediği gibi, çocuklardan, bebeklerden uzak tutun şekeri, o kadar ki tadını dahi bilmesinler, yoksa bildiklerinde diğer yiyecekleri reddediyorlar ve ne yapacağınızı şaşırıp kalıyorsunuz, tabi burada bebek mamalarındaki şekeri de sorgulamak gerekiyor.

Yoksa siz hala sıkılmadınız mı tv karşısında, bilgisayar karşısında, her alanda, her yerde uyumak, uyutulmaktan, bunun tek çaresi var, şekersiz bir hayat, pancar şekersiz, mısır şurubu şekersiz, c grubu kimyasal şekersiz, meyvesiz değil, ama meyve de çok fazla değil, pirinç te aynı kategoriye konabilir rahatlıkla şekerle, çok bir farkı yok şekerden.

Baba baba zam gelmiş ete, anında da lokantalara, pirzola 74 liraya fırlamış, lahmacun 8 liradan 13 liraya çıkmış, deprem gelince neler olacak acaba, benzin aldı başını gidiyor, şaha kalktı, benzini koyup bir yerden bir yere gidilemez oldu şehirde, burnunu dışarı çıkarsan para yazmaya başlıyor, bakkala gitsen git gel on lira benzin, uzağa zaten hiç gitme, şehir içinde yani, toplu taşım dediğin de ucuz değil, git gel 5 lira, iki kişi olsan on lira, gel de yaşa, sonra niye şehirlerden oy çıkmıyor akp ye, çıkmaz tabi, nasıl çıksın?

Anadolu bulvarında, podyum avm nin biraz ilerisi, yda yakınında dini yüksek ihtisas merkezi diye bir yer açılmış, iki bina, yeni binalar, ne iş yapıyorlar acaba orada merak ettim doğrusu, iki bina dolusu insan, sonra da para yok, deprem geliyor, size az bile, o depremle yok olur gidersiniz inşallah, o depremin sorumlusu kendisi değilmiş gibi bize bizi depremden kurtarmayı vaad ediyor, 15 yıl önce öyle bir deprem yoktu, ne ettin de bizi depreme maruz bıraktın, önce bunun hesabını ver sonra oy iste milletten, koltuk sevdası olsaymış erken seçime gitmezmiş, öyle diyor, yok madem seçime niye giriyorsun, girme, birde yine o yolda abdullah olçok lisesi açılmış, her yere, dağa taşa yazıyorlar adlarını bir bir, adları silinesiceler.

***Kuşing hastalığı, dünyadaki yeri, önemi ne bilmiyorum ama bizdeki varoluşu önemli, iki ana starımızın hastalığı, biri sinemanın diğeri müziğin esas starı, türkan şoray ve sezen aksu, ikisi de yıllardır bu hastalıkla boğuşuyorlar, insan içine çıkamaz oldular hastalık yüzünden, çünkü görüntüde de çarpıklıklar yaşatıyor bu hastalık, son olarak yine bir şatkıcı menajeri öldü bu hastalıktan, yakın zamanda, üstelik genç yaşta, biraz baktım, böbreküstü bezlerindeki kortizol artışıymış sebebi, astım, alerjik hastalıklar, romatizma gibi ilaçların içinde bulunuyormuş kortizol, birde sentetik steroidlerin, yani yapay kas yapıcıların, spor salonlarının gözde maddelerinden steroidler, starlarımız bu sebeple mi kortizole bulaştılar, güzelleşmek, güzel olmak adına, her ne sebeple bu kortizole bulaşıklarını bilemem tabi, ancak bir üstünde durup düşünmeye değer diye düşündüm, keşke ne sebeple bulaştıklarını da söyleseler, kendileri biliyorlardır mutlaka, söyleseler belki birilerinin kulağına küpe olur.

15 chp mv iyi partiye geçmiş, iyi bir hamle gibi görünüyor, bakalım, arkasını göreceğiz, neler olup bitecek, ekmelettine oy verdirdikleri gibi bu seferde akşenere mi oy verdirecekler millete, chp bir aday daha çıkarırsa oylar bölünecek, her zamanki teraneler, bıktım valla, ha bu arada ekmelettin erdoğana oy verecekmiş, hayat nereden nereye, yavşaklar dünyası.

Meclis alabora olmuş dün, kılıçdaroğlu yapmış, millet bunca silkelenip dururken milletin meclisi niye allar güller içinde ki, millet kan ağlıyor, akp chp mv leri aralarında kakara kikiri ediyor, keyif yapmak için oradalar sanki, maaşlar cepte nasıl olsa, hükumet olsalar da olmasalar da, onlar için fark etmiyor nasıl olsa, indirsinler muhalefet mv lerinin maaşını düz memur maaşına da o zaman görelim kakara kikirilerini, geç bile kaldı bu sertlik için kılıçdaroğlu, çok geç, erdoğanın yüzü attan düşmüşe dönmüştü, bir kez daha, hatta eşek tepmişe dönmüştü, görelim biraz hareket, madem ki erken seçim istiyorlar, madem ki önümüz deprem, öncü sarsıntılarını mecliste duyacağız madem, duymazsak her defteri kapatsın zaten kılıçdaroğlu, boşa yer işgal etmesin orada.

Milletvekilliği, o dolgun maaşlarla, oldu millete hizmet kapısı değil, rant kapısı, milletvekilliğine kapağı at, hayat garanti, çayyolundaki villasının bahçesini sulayan chp mv ne, ki 23 nisan günü rastladım, volta ile yürüyüş arası bir mesele ile meşgulken, isteyene adresini veririm, milletin hali ne gam ne keder, ve tabi ki şen, hep şen, pek şen, şen oğlu şen, bu seçimde de chp muhalefette kalırsa eğer bana mv lerinin düz memur maaşı alıp üstünü bir hayır kurumuna bağış yapacaklarının garantisini versin kılıçdaroğlu, tabi buna kendi de dahil, ben de ona adam diyeyim, yoksa adam falan değildir, yapsn bunu bakalım kaç mv kalıyor chp nin, toplu geçişleri asıl o zaman görelim, ben de dert etmem her ay banka hesabıma 20 bin lira yatıyor olsa benzinin 6 lira oluşunu, niye edeyim ki, tatlı tatlı muhabbet ederim akp lilerle, dün de muhabbet etmiş kılıçdaroğlu güzel güzel ismail kahraman ve bekir bozdağla, yargıtay açılışı mı ne, onda, kakara kikiri, tatlı tatlı gülümsüyor onlara, sevimli adam ne de olsa, art niyetle bakmamak lazım her şeye canım, benimki de iş olsun, benimki de iş olsun da, bir chp mv de akp li tatlı, güzel, hoş ve kapalı bayan mv leri ile selfi çekinmiş, dün, mecliste, toplu halde, benimki de iş olsun işte, sen nazla gezerken güzelim, gülle içindeee, ben şiir okusam hüsnüne, bülbüller içinde, yaslan şu yetim kollara bir kerecik olsun, bir kısmını sallamış olabilirim ama geneli anlatıyor çoğu şeyi, anlatmak istediğimi.

Ben akşenere oy vermem, açık söyleyim, benim elimden bir kez daha bir faşiste oy çıkmaz, faşist faşisttir, solcu da solcu, kökeni ne, faşist, bir kere verdim, ekmelettine, hala elim sızlıyor, bir daha vermem, asla, isterse erdoğan kazanacak olsun, umurumda olmaz, yine de vermem, abdullah güle de vermem, dinci dincidir, solcu solcu, hele abdullah güle hiç vermem, erdoğana oy vermemle güle oy vermem arasında bir fark yok benim için, elimi kesseler yine vermem, akşener bile bir nebze, ona da vermem de, abdullah güle katiyyen vermem, hepimizi liboş yapmak niyetleri, olduk mu karma oldu bitti bu iş, amaç kimliklerimizi silmek, dertleri o, o bir kere oldu, ekmelettinle, oyuna geldik, bir daha olmaz, koca memlekette chp nin abdullah gülden başka çıkaracak adayı yoksa yazıklar olsun o chp ye, bu karma konusunda sözcü yazarları da pek bir iştahlılar maşallah, hani liboş olduğumuzda pek bir rahatlıyacaklar gibi, meral akşeneri sokup duruyorlar gözümüze gözümüze, her muhalif, erdoğan muhalifi, solcu olacak diye bir şart yok tabi, bir çoğu da solcu değil zaten, liboş, eskiden bir taneydi liboş, namzetlik, şimdi sürüyle, muharrem ince ye de vermem, hiç tipim değil, agresif bir adam, her gün tv de o görüntüyle muhatap olmak istemem, bir agresifi yeterince gördük 15 yıldır, yetmez mi, joker gibi adam, nereden baksan oradan fırlıyor, bi bakıyorsun kılıçdaroğlunun karşısında, bir bakıyorsun yanında, gündemde olsun da ne tarafta olursa olsun, hacıyatmaz, yılmaz büyükerşene oy veririm, o da belki, mülayim bir adama benziyor, kafa ağırtmayacak biri gibi görünüyor, biraz sakinleşmeye ihtiyacımız var, hepimizin, ha, bu arada, ne oldu ümit kocasakal, gaibe mi karıştı, esamesi bile okunmuyor adamın, istediği gibi oynatamayacağı için amerika ekarte etmiş olmalı, amerika böyle bir oluşuma izin verir mi, o birdi, bir daha olmaz, yallah saf dışı.

Dert olan biziz, keskin solcular, Atatürkçüler, bizi ortaya karışık yapabildiklerinde, o tava getirdiklerinde, sorun çözülmüş olacak, çocuklarımızı nasıl olsa hallettiler, şekerle, kahveyle, bilgisayar oyunlarıyla, televizyonla, angut oldular, onlar saf dışı, biz de öldüğüzde iş tamam, ki az kaldı, zaman olarak, teker teker ölüyor azalıyoruz nasıl olsa, hayat şartlarından, yaşamın çilesinden, sonrasında işgal kolay.

***Değişik yerlerde yemek yemeyi severim, hep aynı yerde yemektense, hep aynı janti yerlerde yemektense, kırıla kırıla, dün 23 nisandı, podyum avm nin altında ve optimum avm nin karşısında köfteci yusuf açılmış, çok bir beklentim olmasa da yemek, denemek istedim, 23 nisan sebebiyle çok doluydu, çok büyük bir lokanta, her ikisi de öyle, başka yerlerde de vardır belki, bilmiyorum, bayan çalışanlar kapalı, köfte ucuz, diğer lokantalara nazaran, orada iki kişilik parayla burada, dört kişi doyar, köfte de kötü değil, kadın çalışanlar hep kapalı, sadece bir tane açık gördüm, çıkışta kasalara ödeniyor hesap, başka türlü baş edilemez zaten, aşırı yoğun, dolu, bit pazarına nur yağmış gibi, kartı uzattım, yere düştü, kasiyer kızın tarafına, pardon dedim, kartı geri verirken Allah bereket versin dedi, teşekkür ederim dedim, buna hazırlıklı olsaydım, duymayalı epey oluyor, mersi şekercim falan derdim, değildim, bu demek oluyor ki bir daha gitmem, mesaj alındı, ya fetöcü ya akp li, ikisi de bana yaramaz, her iki şekilde de yobaz, biz unuttuk bunları, farkında mısınız, onlara yobaz dediğimizi, yobaz olduklarını, unuttuk, unutturdular, normalmiş gibi gelmeye başladılar, unutmayalım, onlar yobaz, bizler yobaz değiliz, onlar yobaz, bizler yobaz değiliz, aramızdaki fark ta bu, boyunlarına kravat taktılar diye beyinlerine de format atmadılar ya, onlar yobaz biz değiliz, onlar yobaz biz değiliz.

***Yine geçen yıl nisan ayıydı, şeytan rıdvan çıktı ve ben evet diyorum diyerek pası arda turana gönderdi, arda da evet diyorum diyerek o pası bir başkasına, acuna gönderdi, orada takıldı gerçi o pas ama başka başka yalakalarla devam etti, eh, ardından bir milyon cezayı da yedi acun, yarışmaya çocuklar şortla çıktı diye, başka kazıklar da yemiştir erdoğandan, bu kadarla yetinmez o, intikamcıdır, hayatı intikam peşinde geçti, bir ara parantez, dağa taşa yazıyorlar adlarını diyorum ya, rizede ismail kahraman salonu varmış, sağlığında ve varlığında adına eserler yapılması bu ülkede adetten değildi, bunu da bu görmemiş akp liler icat etti, kapa parantez, bu nisanda bahçeli çıktı, erken seçime gidelim dedi, erdoğanla görüştüler ve erken seçim kararı çıktı, bir Allahın kulu da demedi ki hoop nereye kardeş, böyle iki başınızı alıp nereye gidiyorsunuz diye, başta kılıçdaroğlu olmak üzere hepsi anında kabullendi ve gidiyoruz seçime görüldüğü gibi, bu ülkedeki tek ve mutlak yetki erdoğana mı ait, seçim kararı ve diğer kararlar için, hiç mi kimsenin söz hakkı yok, tek laf etti mi kılıçdaroğlu bu konuda, yok, öylece aldı, kabul etti, şimdi de gelin kaynana kavgası yapıyor erdoğanla, o kadar deprem dedi erdoğan, o depremi yapan kim, o depremin sebebi sen değil misin diye sordu mu, sormadı, gelin kaynana kavgasına devam etti, cici erdoğan, cici, cici, dün birlikte izledik haberi oğlumla, böyle yaparak, bağırıp çağırarak gerçekten seçime gidiliyormuş izlenimi yaratmaya çalışıyor kılıçdaroğlu dedi oğlum, gerçekten seçime gidiliyormuş izlenimi yaratmaya çalışıyor kılıçdaroğlu, her zamanki gibi, birilerinin güdümünde, yani amerikanın., yemezler canım.

***Dün yine nescafe içesim tuttu, evde nescafe yok, nasıl içtin, derseniz, sizi kandırmadım, yok, gerçekten tuvalete dökmüştüm hepsini, o trenden kalan poşeti atmamıştım, o akıl var ya akıl, neler yaptırıyor insana, istediğini yaptırmak için, o da bitti, bakalım ne oyunlar yapacak bundan sonra bana, onu içtim, yine üçte bir ölçüyle, ama ağzıma kahve değil yanık tadı geldi sadece, geçen bu sürede damak tadım değişmiş olmalı ki sadece yanık tadı aldım, belki siz de öyle alıyorsunuzdur, bilmiyorum, kahve niyetine yanık fındık kabuğu içiyoruz ve onu kahve yerine koyuyoruz, b12, b12 diye yanıp tutuşuyoruz ya, b12’nin etki alanı sadece hafıza, olsa olsa birilerinin adlarını, bir şeyleri unutuyorsunuz, şu ara var bende mesela, hayvansal gıdayı azalttığım için, isim hatırlayamaz oldum, mesele o olsun, ben ona razıyım, daha ne meseleler var, bu mesele şekerde bambaşka bir hal alıyor, toptan alıyor aklı baştan şeker, akılsız bırakıyor, bırakın şekeri de akıllı uslu konuşalım şurada karşılıklı, yoksa size kendimi anlatabilmem imkansız gibi bir şey, anlayabildiniz mi ne demek istediğimi, eğer hala anlayamadıysanız şekeri bırakmakla başlayın işe mesela, o zaman anlayacaksınz eminim, muhtaç olduğunuz kudret sizde var, buna eminim, ama hemen olmayacak bu, üstünden bir zaman geçmesi gerekecek, aylar, hatta yıllar, yavaş yavaş açılacak beyniniz, öyle bir günde değil, o yüzden bir an önce başlayın, hiç değilse beni anlayabilmek için, benim hatrıma yani.

Hodrimeydan dedim sana kılıçdaroğlu, indir mv lerinin maaşlarını düz memur maaşına da görelim boyunu bosunu, yaşayabiliyorlar mı o parayla yaşayamıyorlar mıymış bir görelim bakalım, ödeyebiliyorlar mı bakalım kiralarını, bu insanlar nasıl yaşıyormuş görsünler bir, o zaman görelim başka partilere toplu geçişlerini, içerdeki çöküşü, kopmayı, hadi, var mısın denemeye, erkeksen denersin bunu, hodrimeydan, kılıçlarımı çektim kılıçdaroğlu, senin de kılıcın var mı, hodrimeydan, oradan tırıs tırıs ötmesi, akp lilerle melül melül kişnemesi kolay, olay var olay, görelim boyunu bosunu, enini boyunu, çapını.

Şimdi bir çarpıklığı yazacağım size, amerika, lafta, ohal de seçim olmamalı, diyor ya, her şeyin altında amerika var sonuçta, erdoğan ne diyor, ohal sayesinde grevleri önlüyoruz diyor, grevlerin olmaması kimin işine geliyor, amerikanın, emperyalistlerin, biz ne kadar koyun onlar o kadar çoban, ayaküstü bizi kandırıyorlar.

Oyunu cahil cüheyladan, fakirden alıyor ama zenginin hakkını koruyor, ve bunu açıkça itiraf ediyor, nasıl olsa anlayan yok, yürü be tayyip, din, iman diye diye kandırıyor milleti, dinsiz imansız.

***Milletvekillerine, parti farkı gözetilmeksizin TÜM milletvekillerine neden bir düz memurun on katı maaş veriliyor, bir ayrıcalıklı sınıf yaratılıyor, bu bir sus payı mı, o oranda maaş alan başka bir devlet memuru merci var mı, yok, nereden kaynaklanıyor bu üstünlük, o maaşı, hak etmediği o maaşı alıp her ay cebine koyan her milletvekili vatan hainidir benim gözümde, vatanını satmanın karşılığı olarak almaktadır o maaşı, o parti bu parti, hiç fark etmez, o maaşlar sus payıdır, rüşvettir, başka bir şey değil, zarrab ne demişti, orospunun ve garsonun bahşişini önden vereceksin, aynen onun gibi işte, mv lerinin rüşvetini de her ay veriyorlar tıkır tıkır, ki sahte bir cennette yaşayıp ortalıktan bihaber gezsinler, avrupayı kıstas alıp baksınlar bakalım mv ve memurlar arasında, maaş açısından, on kat uçurum var mı, o meclis tümden lağv edilmeli, yeni, yepyeni oluşumlara kucak açılmalıdır, o meclis T. C. meclisi olma vasfını yitirmiş, laçkalaşmıştır, yedisinden yetmişine, hepsi, yüzde 99’una dönüpte adam diye bakmam ben, öyle, benim gördüğüm bu, siz ne görüyorsunuz bilemem, ortalık çakal, sırtlan dolu, böyleyken de, yeni bir oluşumda da, hep dikkatli olmak gerek, mesele olan güvenilir bir isim bulmak, kendini doğruluğa ve vatanına adamış, ondan sonrası kolay iş, bu isim belki   ümit kocasakaldır, belki bir başka biri, ama abdullah gül olmadığı kesin, onun her milli bayramda kulağı ağrıyor çünkü, hasta adam, bırakalım da dinlensin, bu kadar niye üstüne gidiliyorsa, bir anlam veremedim doğrusu, hani cb iken çok çalışmış, yorulmuş olsa anlayacağım bir nebze de, önüne konanı imzalamaktan başka bir şey yapmadı o zat, o da bir vasıf tabi, herkeste bulunmaz, bir hatırlamak, bilmek lazım değil mi abdullah gül kim, kimdi, kim ya, abdulah gül kim, karısının intifadasını da hala bekliyoruz, üstünden yıllar geçti, ya bir laf etmeyeceksin ya da o lafın altında ezilmeyeceksin, sahi, facebookta dolanırken gördüm, her sene 23 nisanda kutlanan peygamberimizin kutlu doğum haftasına ne oldu, bir sonraki seneye mi ertelendi, niye ki, seçim öncesi göze batmamak lazım ne de olsa, puşt bunlar puşt, hepsi orospu çocuğu, ümitköy anadolu lisesi, ki iyi bir lise, imam hatipe dönüştürülüyormuş, bunlar bilimin düşmanı, bunlar, matematiğin, fiziğin düşmanı, bunlar hepimizin düşmanı, bunlardan bir bok olmaz, sanmayın ki bu arada chp yi farklı tutuyorum, akp ortalıkta böylesine çelik çomak oynarken seyretiklerine göre chp den zaten hiç bir bok olmaz, hepsi vatan haini. chp nin açılımı ne, cumhuriyetin ve halkın partisi, ama ikisi de yerle bir, cumhuriyet te, halk ta, ‘yeni’ chp ile. 

Hepsinin yeri yüce divan, bütün meclistekilerin, kanun nizam olsa tabi, kanun nizam olmadığı için bu rahatlıkları.

***That sugar, bütün dizilerde var, see you, ben de araya sıkıştırayım bir ingilizce, dizileri bırak, reklamda bile var, ev reklamında , like alırmış, öyle diyor, anlayamadım, bir daha dinledim, like alır diyor herif, neyse, sadede gelelim, şu şeker meselesi konusunda çok kafa ütülediğimi düşünüyor olabilirsiniz, ama inanın şeker buna değer, hemde fazlasıyla, o konu için başlıbaşına bir blog bile yapabilirdim, ama neyse böyle daha iyi, karmakarışık, hayat sağlıklı olduğunda var ve sağlıklı olmanın tek yolu şekerden uzak durmaktan geçiyor, bu son sözcüğü yüzbinlerce kez tekrarlayıp sonsuza dek uzatabilirim mesela, bunu bilin başka bir şey bilmeyin yeter, hayat sağlıklı olduğunda var ve sağlıklı olmanın tek yolu şekerden uzak durmaktan geçiyor, hayat sağlıklı olduğunda var ve sağlıklı olmanın tek yolu şekerden uzak durmaktan geçiyor, hayat sağlıklı olduğunda var ve sağlıklı olmanın tek yolu şekerden uzak durmaktan geçiyor, yazın aklınızın bütün köşelerine bu sözü, şekere her elinizi uzatışınızda u söz aklınıza gelsin, aklınızın kalan köşelerine demem daha doğru olur belki, çünkü hepimizin, şekerle yoğrulan hepimizin beyin kanalları tıkalı, felç olmuş durumda, nereden biliyorum, kendimden, çocuklarımdan, yakın çevremden, başka nereden olabilir ki!

Nisan ayındayız, bugün 27 nisan, geçen yıl bu zamanlar nüksetmişti kızımın hastalığı, kalp çarpıntıları, el titremeleri, bir anlam verememiş, aklım karışmıştı, çocuğuma ne oluyor olabilirdi, o zamandan bu zamana olanların üstünden bir geçelim, hatırlatma babında, o zaman 45 kilo olan kızım başlanan ilacın etkisiyle 50 kilonun üstüne çıkmıştı, şimdi biraz verdi ve normale döndü, olması gereken kiloya, fazla şeker çocuklarda zayıflığa erişkinlerde kiloya yol açıyor, az veya çok yiyip yememekle bağlantılı bir zayıflık veya şişmanlık değil bu, şeker kası eritiyor, kasın erimesi veya kasın yağa dönüşmesi ile ilintili, bunu yakın zamanda yazmıştım zaten, veya hep yazıyorum, kızım gibi oğlum da zayıftı, bu sabah gözleri parıldayarak gitti okuluna, yarım kilo daha almış, toplamda 3 kilo kadar aldı, son 6 ayda, ben de onun tam tersi olarak 3-5 kilo verdim, aynı şekilde beslenerek oğlum kilo alıyor, ben kilo veriyorum, tabi oğlum bunun yedikleriyle ilintili olduğunu sanıyor ama bu yedikleriyle değil yemedikleriyle ilintili aslında, ne yiyoruz, bol sebze, şimdi ne var, bezelye, yarın fasulye çıkar, fasulye yeriz, ama asıl yaptığımz şey bilumum şekerden uzak duruyor olmamız, hayatımızın ibresini değiştirmiş şeker, bilememişiz, biz bilememişiz bari siz bilin diye yazıyorum bunları, kızımın şiddetli adet kanamaları ve her adet öncesi olan kusmaları tarih oldu, kadınları fena halde vuruyor şeker, bu tip problemleriniz varsa şekeri bırakmaktan başlayın meseleyi çözmeye, doktor doktor gezmeye bile gerek yok, bende de olmuştu, iyi bilirim, miyom, kızımda ders aşkı, okul aşkı başladı, derslerine sıkı sıkı sarıldı, şimdiye dek telefonda, televizyonda, onda, bunda olan aklı şimdi derslerinde, ve ders başarısı da arttı, ve bu benim için nasıl bir yükten kurtuluş bunu tahmin bile edemezsiniz, elinizde civa gibi bir kızınız var, oradan oraya seken, aklı karışık, hatta yarım akıllı diyebileceğiniz bir kız, ben şeker aklı baştan alıyor derken şaka falan yapmıyorum, nükte de yapmıyorum, şeker aklı baştan alıyor, çocuğunuz geri zekalı olsun istiyorsanız ona şeker yedirin, istediğinizin olacağından emin olabilirsiniz, ama bunun geri dönüşlerinin size de olacağını sakın aklınızdan çıkarmayın, her koşulda birlikte yaşayacaksınız çünkü o hayatı, aklı karışık biriyle yaşamak ister misiniz, bu aklı karışık sözünün çapının ne kadar geniş olduğunu bilseniz, neler yaşayabileceğinizi bilseniz inanın aklınız karışır, nokta, oğlumun da öyle, hayatı yoluna girdi, sebepsiz sinirleri, parlamaları düzeldi, iki yıldır, hatta yıllardır takılıp kaldığı dersleri yoluna girdi, mutluluk ve huzur, dondurmanın. çikolatanın ve diğer bilumum şekerlilerin olmadığı, yenmediği bir dünyada mevcut, ve biz şu an o dünyaya geçiş yapmış durumdayız, siz de bize katılmak istersiniz belki, mutluluklar dünyasına.

Bu sabah şöyle dedi kızım, herkes hapşırıyor polenlerden, bana bir şey olmuyor, oysa ki bu zamana kadar ona da oluyordu, çikolata ve kahvenin reflüyü tetiklediğini biliyoruz, demek ki bilmediğimiz başka özellikleri de var, alerjiler, yine boğaz bölgesinde etkili her ikisi de, hani hep diyoruz ya alerjiler niye artı diye, işte nedeni ortada, bizim evde sevinçler var, mutluluklar var, alerjilerden mutluluk, kilo almak ve vermeklerden mutluluk, hadi siz de katılın bize, bir mutluluk ağı oluşturalım birlikte.

***Bütün bunları, hastane koridorlarıyla tanışmaları, nisan, mayıs aylarında yaşamış iken biz, dördümüz, ağustos ayında, tatilde, hala dondurma yiyorduk, tatildeyiz havasında, fethiyede, her gün, beyni bitiriyor, anlayamıyorsunuz diyorum ya, durum bu işte, anlayamıyorsunuz, zaten orada dank etti, bir daha asla yiyemeyeceğimiz, kızım tekrardan kusmaya başladığında, işte o zaman tövbe ettik hepsine, şimdi yanımda şapur şupur yense dönüp bakasım yok, biz bunları bu şekilde yaşamışken siz de aynı şeyleri yaşamayın derim ben, söylediklerime kulak asın ve kurtulun o illetlerden, kendi hayrınız için, toplu hayrımız için, hasta ve beyni çalışmayan bir insanın ne kendine hayrı olur ne de yaşadığı topluma, sözün kısası kendinize, ve aklınıza mukayyet olun, bir dondurmaya, çikolataya, boğaz derdine telef ettirmeyin kendinizi, orası boş bir delik değil, her elinize geçeni tepmeyin oraya, çöp tenekesi hiç değil, yoksa siz kendinizi çöp tenekesi yerine mi koyuyorsunuz.

Hayatımda ilk kez bu kadar şekersiz yaşıyorum, garip bir durum, yoksa küçüklüğümden beri sakız, çikolata, şeker bağımlısıyım, hatta o kadar ki bir şeker bayramında aşırı şeker şokuna uğrayan tenya ağzımdan çıkmıştı, çocukken, tipitiple kahkahalar dünyasına gitmeye bayılırdım mesela, yine o kadar ki kağıtlarını biriktirmiştim, belki yüzlerce, şekeri bitince atıyordum sakızları, daha çok kağıt biriktirebilmek için, bana kapıya asılan bir zıp zıp beklerken lastikli bir topaç göndermişlerdi, çok bozulmuştum, kağıtlı, küçük bölmeli çikolatalar favori çikolatamdı, sonra çikolata kaplı gofrete geçtim, uzun yıllar onu yedim her fırsatta, lisedeyken okul dönüşü, uzun yolda, yolumun üstündeki pastaneden simit ve dondurma alırdım, üniversitede cola içtim bolca, hür olmamın şerefine, baktım mide ağrılarım başladı, kestim, sonrası malum, gelsin algidalar, nestleler, çocuklarımla çocukluğumu yeniden yaşadım, sınırsız, tabi çocuklarım da sınırsız, hayatın tadını çıkardığımızı sanırken bokunu çıkarmışız haberimiz yokmuş, aslına bakılırsa biraz direnmeye çalıştım çocuklarıma ama üçe karşı birdik ve onlar benden daha dirayetliydiler bu konuda, yenemedim, ister istemez ben de onlara ayak uydurdum, böylesi bir bilinç te yoktu zaten, şeker bu denli zararlıdır diye.

25 yaşına kadar 40 kilonun altında, sonrasında ise 80 li kilolarda olmamın nedeni de şeker, şeker olmalı, ve şimdilerde eriyip giden kilolarımın da, hiçbir şey yapmıyorum extradan, ne spor ne başka bir şey, bir uyanıyorum bir kilo daha gitmiş, eskiden üstüne üstüne eklenirken şimdi aşağı aşağı iniyor, aklım almıyor, şaşkınlıktayım, ama güzel bir şaşkınlık, bu sabah itibarıyle 71 kiloyum, geçen yıl bu vakitler bundan on kilo fazlaydım.

Varsayalım ki yanlış bu varsayımım, her koşulda şeker insülini, insülin ise iştahı, yemeyi tetikliyor ve bunu ben söylemiyorum, bilenler söylüyor ve sonuç aynı kapıya çıkıyor, şekerden uzak duracağız, başka seçim şansımız yok, adam gibi yaşamak istiyorsk eğer, sadece görüntü, sağlık değil akıl itibarıyle de, bu akıl meselesi sabit, hiç kuşku götürmez bir biçimde onanmış durumda benim tarafımdan, siz de onamak, denemek isteyebilirsiniz tabi, bu sizin seçiminiz, ama ben hiç tavsiye etmem, hep tarih tekerür edecek diye bir şart yok, insan insanın aynası, hem akıl, fikir diye bir şey de var, aklınızı çalıştırın, hala biraz varken, yoksa hiç kalmayacak bilesiniz.

Bir şeyi fark ettim, şeker yemeyi kaçırdığım günlerin gecelerinde salyam artıyor, idrarım azalıyor, birbirine zıt olarak, yani bu demek oluyor ki bağırsaklardaki zararlı bakteriler çoğalıp ağızda sulanmaya sebep oluyor ve şekeri bol alan vücut suyu tutuyor, idrarla atamıyor, ödem yapıyor, ve sinirleri alt üst ettiği kesin, beni değil ama kızımı anında etkiliyor, ama dolayısıla beni de tabi, bambaşka biri oluyor kızım şekeri kaçırdığı gün, bir gün dahi olsa, hala çok etkili vücudunda şeker, dün kaçamak yaptık ta, kızılayda, bugün ortalık tufan yeri, estiriyor, elinde olmadan, oradan biliyorum, bir daha kaçamak maçamak yok bize.

Şekeri tamamen sıfırladığımız için etkilerini de ayan beyan görebilmekteyiz, fark ortada, öylesi de böylesi de. Bir yıldır ilaç kullanıyor kızım, normalde  iyi, ama yediği iki top dondurma onu bir anda başladığı yere getirebiliyor, üstelikte ta en başına, hiç o bir yıl geçmemiş gibi, başladığımız noktaya dönüyor, sonra da diyorlar ki haşimatonun, tiroid düzensizliğinin şekerle ilgisi yok, sebebi sinir bozukluğudur, hadi sizde, bir yıldır niye yoktu o sinir bozukluğu da şekeri yiyince patladı, o iki top dondurmanın bendeki etkisi ise aşağı doğru olan tartı ibresinin şekeri görür görmez yukarı doğru yönelmesi, anında 800 gramlık bir artış söz konusu kilomda bir dondurma farkıyla, kilo eşittir şeker ve insanlar bu sebeple mide ameliyatları oluyorlar patır patır, her yerde, herkes, parası olan olmayan. halbuki deseler ki şeker yeme o kiloyu verirsin, verecekler, ama bunu diyen yok,demiyorlar, ameliyat etmek daha paralı bir iş, şeker yerken farkında olmadan kilo alındığı gibi şeker yenmediğinde de farkında dahi olmadan kilo veriliyor, yöntem o kadar kolay ki halbuki, ağzını tut yeter, şeker için tabi, geri kalan ne varsa ye, hiçbir zararı yok, bütün mesele şekerde bitiyor ve başlıyor, şekeri hayatımızın vazgeçilmezi konumuna getirenler var ya, işte onlar başları kopasıcalar.

E tabi işlerine gelir, ne kadar erken ölürsek o kadar emekli maaşlarımız ceplerine kalacak, niye uyandırsınlar ki bizi, devir hesap devri, şaka falan değil oldukça ciddi olarak söylüyorum bunu, onlar da oldukça ciddi olarak uyguluyorlar zaten bu programı, projeyi. ŞEKER ZEHR! ZEHİR ŞEKER!,….. şeker zehir, zehir şeker, şeker zehir, zehir şeker, şeker zehir, zehir şeker

Thanks.

*Sabahları kolay kolay afyonunuz patlamıyorsa, acıkmış uyanmıyorsanız, karnınız guruldamıyorsa açlıktan, bir müddet bir şey yiyemiyorsanız, içiniz almıyor, yemek istemiyorsanız, gün içinde de acıkmıyor sadece vazife icabı yemek yiyorsanız toksik birikiminiz artmış demektir, başlayın temizliğe, sebze, salata ve meyveyle, diğer şeyleri yemekten kaçının, temizlenir.

Unutmayın, şekerli bedenlerle siz siz değilsiniz, bedeniniz sizin bedeniniz değil, kilonuz, zayıf veya şişman, sizin kilonuz değil, aklınız, kimliğiniz, karakteriniz, hepsi hepsi siz değilsiniz, sıyrılın şekerden ve aslınıza kavuşun bir an önce, ve kendinizi bulun, asıl kendinizi, bir daha kaybetmemek üzere.

Geçmişin kötü izlerini, colaların, fantaların, silmeye çalışan anne sayısı çok, çocuklarından, çocuklarını hastane kapılarından kurtarmak için, hatta belkide ölüm döşeğinden kaldırmak için sebzeye sarılan, tutunan, sizi o aldananlardan olmamak için şimdiden tedbirlerinizi alın, kıymayın çocuklarınıza, çocuklarınızın ve kendinizin geleceğine, bilseydi sonucun böyle olacağını hiç yapar mıydı o anne, yapmazdı tabi, şimdi bunca geri dönüş için çabaladığına göre, ama siz biliyorsunuz bunu artık ve bu farkınızı koyun ortaya, çocuklarınza sahip çıkın, bizler çıkamadık zamanında bari siz sahip çıkın çocuklarınıza.

Hadi biz bilmiyorduk çocuklarımızın başına bunların geleceğini, vicdanımızı süngerleyecek bahanemiz var, ya sizin çocuklarınızın başına geldiğinde siz ne yapacaksınız, çamaşır suyu dökseniz vicdanlaınıza nafile, o acıyı söküp atamazsınız içinizden.

Şekerin diğer saymadığım etkilerini de sayayım aklımdayken, hormon bozukluğu, adet düzensizliği, adet bozukluğu, göz bozukluğu, vücutta aşırı kıllanma, tiroit bozukluğu, miskinlik, bağımlılıklar, bir sürü işte, yani uzak durun uzak, çoook uzak.

Be First to Comment

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *