Press "Enter" to skip to content

Gündem 1kk Kasım’12

***Hüseyin Çelik?e başbakanın neden bu kadar sık yurtdışına gittiği sorulmuş; ?Başbakanın canı sıkıldığı için piknik yapmaya gidiyor. Allahtan korkar insan. THY?nin hiçbir pilotu başbakan kadar uçmuyor? demiş. Çok uçtuğunu biliyorduk zaten ama pilotlardan daha çok uçtuğunu tahayyül bile edemezdik; bizi aydınlatmış oldu Hüseyin Çelik; sağ olsun; pes doğrusu; ama ben yinede övünsek mi; yerinsek mi bilemedim! Demek ondan bütün açıklamalarını havaalanlarında; uçakta veya memleket meselelerini bile başka ülkelerde o ülkelerin yöneticilerinin yanında yapışı; başka vakti kalmıyormuş meğerse; )))
***Erdoğan; ?kadına şiddet uygulayanlar ya cehaletlerinden yapıyorlar ya da nazi ruhu; faşist ruh taşıyorlar. Özellikle de inançlı, dindar, müslüman bir insanın böyle bir şey yapması asla mümkün değil. Yapıyorsa o da zalimdir? dedi. Bu açıklama için biraz geç kalındı gibi. Yıllardır kadınlar şiddete uğruyor; yıllardır kocaları ve eski kocaları tarafından öldürülüyor; bu kadın ölümlerinin sayısı günde 5?e çıktı artık; trafik kazaları kadar kadın ölümlerimiz var artık; sayısı belli olan sadece ölümler; şiddet gören kadınların sayısı ise hiç belli değil; ölümler artıyorda dayak, kötek aynı mı kalıyor? Erdoğan 10 yıldır başbakan ve bildiğim kadarıyla ilk defa bu konuyla ilgili konuşuyor; açıkça destekleniyor; görmezden geliniyor kadın ölümleri  ve kadına uygulanan şiddet. Bu sözleri söylemek için çok geç kalınmadı mı? O kadar zor muydu bunları söylemek?
***Yeni sivil anayasamız yolda; oldu; olacak; ?yılbaşına kadar? diye süre verilmiş; yeni anayasada en çok üstünde durulan husus ?türklük? sözünün kaldırılması; kullanılmaması; eyalet sistemi tamamlanmış; Gül?ün onayını bekliyor; eyalet valilerimiz yakında işbaşı yapacaklar; güneydoğu eyalet valimiz de elbette; patriotlar gelmek üzere; ama ne için; kimi korumak için geldikleri ve kime hizmet edecekleri pek net değil; yanısıra ecnebi askerleri ile birlikte geliyor elbette; işgal günlerinde olduğu gibi; topraklarımızın nato toprağı olduğunu da öğrenmiş olduk başbakanımız sayesinde; ilk ve orta öğretimde türban yasağı delindi; türbanla ve istenilen giysiyle okula gidilebilecek.
Bütün kaleler bir, bir zaptediliyor; tereyağdan kıl çekercesine; ve biz seyrediyoruz sadece; laf, laf, laf; başka hiçbir şey yok; konuşmaya devam ediyorlar Bahçeli, Kılıçdaroğlu, Vural ve diğerleri; boşa kürek çekmeye devam ederek. Bütün bunlar bir oyunun sahneleri gibi; üstlerine düşen rolleri yerine getirmeye devam eden oyuncular gibiler; birileri yapılması gerekeni yapıyor; diğerleri ise onları durdurmaya çalışırmış gibi yapıyor ve oyun bu minvalde devam ediyor; Allah sonumuzu hayır etsin. 
***Konunun tek seyircisi biz değiliz üstelik; meclis seyirci; başbakan bile seyirci. Meclis seyirci çünkü ülkemiz ?nato toprakları? olduğundan patroitler konusunda meclise danışılmaya gerek bile görülmedi; başbakan seyirci çünkü 15 gün önce herkes patroitler geleceğini bilirken başbakan ?patroitlerden haberim yok? demişti; herkesin bildiğini bilmeyen bir başbakan; nitekim 15 gün geçmeden gelip kapıya dayandı patroitler; bu ülkeye patroit geleceğini başbakan bilmiyorsa kim biliyor?
Bu sorunun hangi kapılara yol açtığının bilmem farkında mısınız? Bu sorunun altında aslında çok büyük bir gerçek yatıyor. Ülkemiz bizim seçtiklerimiz tarafımızdan yönetilmiyor ne yazık ki! Onların hepsi piyon; birer kukla; asıl yönetenler çok uzaklardan. 
Kim başımıza sarıyor o patroitleri; elbette Amerika; başka kim olacak; yandaşı İsrail?i olası bir İran saldırısından korumak için bizim topraklarımızı kullanıyor; bizim için gelmiyor o patroitler; İsrail için; büyük ortadoğu projesi için; Amerika ve İsrail?in ortak ilkeleri için geliyor; iyice palazlanıp güçlensin; güneydoğumuza daha kolay el koyabilsin diye. 
Nostradamus?un kehaneti bile var ortada o beyin fukaralarına göre; Nostradamus söyledi ise yerine getirilmeli. Kehaneti doğrulatmak için gerçeğini yaşatmalı; bu kadar beyin fukarası bunlar. Filmde nasıldı; İsrail, Amerika bir yanda; İran ve İslam ülkeleri bir yanda; filmin gerçeği start vermiş gibi görünüyor. Biz ise ortada ne idüğü belirsiz bir millet olarak kaldık; Amerika?nın yaltakçısı; Amerika aracılığıyla İsrail?in hamisi pozisyonunda; bütün bu filmin güneydoğu yüzünden ucu bize dokunmayacakmış gibi.
Asıl varılmak istenen hedefin ne olduğunu; önü sonu İsrail ve Amerika?nın güneydoğu?yu almak için hamle yapacaklarını bilmiyor mu Türkiye?yi yönetenler; bilmez olurlar mı; o filmi bilmeyen yok; o film yüzyıllardır vizyonda; nasıl bilmeyecekler; bal gibi teslim etmiş durumdalar Türkiye?yi ve güneydoğuyu; Amerika ve İsrail ile ortak çalışıyor Türk hükümeti; güneydoğuyu onlara peşkeş çekerek. Onun için değil mi bunca hazırlık; Türkiye?nin eyaletlere bölünmesi; valiler tarafından yönetilecek olması; pkklılara başka ülkelerde yaşama izni; yani bildiğin af tasarısı; Öcalan?ın hapis hayatını iyileştirme çabaları. Sırf Öcalan?ın karısı yanında kalabilsin diye bütün mahkumlara bu serbestlik getirilecek.  
Dün patroitin konulacağı yeri belirlemek için gelen nato üyelerinin otobüsü çamura saplanmış; Türkiye onlar için çamura batıp çıkamayacakları yer olur inşallah; geldikleri gibi giderler!
***Beden eğitimi dersi olduğu gün kızıma giydirecek tişört bulmakta zorlanıyorum; tişörtlerinin çoğu yazılı, süslü, püslü; sade olanını seçmekte zorlanıyorum çünkü o tür giysiler giyilmesi yasak. Her gün okula giysi ile gitmeye kalksa eminin bu konuda daha çok zorlanırım. Alışverişe çıksanız kız çocuğu giyimi almaya süssüz bir kız giysisi bulmanız çok zor; ne bulup ta giydireceğiz çocuklarımıza? Süslü, püslü mü göndereceğiz kızlarımızı okula? Kızım gitse ben gönderemem; biz böyle gördük; okula süslü gidilmez; okula eğitim almak için gidilir; herhangi bir dış neden için değil. Gidip süssüz giysi alışverişi yapmam gerekecek; büyük olasılıklada erkek çocuk reyonundan. Bu da ekonomik olarak gereksiz bir masraf olacak benim için; benim ekonomim etkilenecek; bütün ülke ekonomisi etkilenecek.  
Ben biraz müsrifim giyim konusunda; kızımın hiç yoksa şu an giyebileceği 15-20 pantolonu vardır; ama o pantolonları; bütün giysilerini giydiremem okula giderken; kızımı ve arkadaşlarını zor durumda bırakamam; bu kızım içinde eksi puan; artı puan değil ki! Sınıfının, arkadaşlarının dışına çıkmak, sivrilmek, göze batmak ne benim ne de kızımın isteyeceği birşey. Zaten dediğim gibi giysilerinin bir çoğu süslü püslü. Giydirmediğim durumunda ise bir başkası giyecek; giymese olmayacak; giyse olmayacak. Yani giydirsen bir dert, giydirmesen başka dert. Birde akşamdan ?yarın ne giysem? derdi başlayacak çocukların. Ne gereği vardı şimdi bu okul formalarını kaldırmanın? Çok mu lazım?
Bu giyim şekli; yani okullarda serbest giyim aileler için daha çok masraf kapısı açacak gibi görünüyor. Büyük oğlum bu yıl üniversiteye başladı; şimdiye dek okul giysisi ile gidip geldiği için giyim masrafı fazla olmuyordu; bu yıl bir dolu giysi alışverişi yapmak zorunda kaldık; değişik ve farklı şeyler giymek zorunda kalıyor çünkü ister istemez. Üniversite çağında öyle olmasının bir sakıncası yok çünkü insan vücut gelişimini büyük ölçüde tamamlamış oluyor ve eskimediği sürece ziyan olmuyor giysiler; büyüyen bedenler için bu öyle değil; bu yıl satın aldığınız gelecek yıl; hatta 6 ay sonra giyilemeyebiliyor; büyüme sebebiyle eskimeden atılması ve yerine yenilerinin alınması gerekiyor. Gel anlat bizim AKP?lilere; anlatabilirsen; tuzları kuru nasıl olsa. Birden bolluğa düşünce darlığın ne olduğunu çabuk unuttular. Türban; baş örtüsü girsin okullara da ne olursa olsun; gerisi teferruat onlar için.
Okul forması ile insan düzgün görünür; öğrenci olduğu her halinden belli olur; gündelik giysi ile bu görüntüyü yakalayamazsınız. Çocuklar forma ile geldikleri halde okul girişinde denetimden geçiyor ve gerektiği yerde uyarılıyorlar; giyim serbest bırakıldığı takdirde bu denetimlerin oranı artacak; onu giy, bunu giyme diye teker teker uyarılmak zorunda kalacak çocuklar; öğretmenlerin işi ve baş ağrısı artacak yani.
Şort, tayt, diz üstü etek, derin yırtmaçlı etek, kısa pantolon, kolsuz tişört ve kolsuz gömlek giyilmeyecekmiş; bunlarla bulduk belayı! Kolsuzdan kastedilen ise yarım kolmuş; la havle; sıcak nisan, mayıs, haziran günlerinde okula uzun kollu tişörtle mi gidecek çocuklar; ya beden derslerinde ne yapacaklar; sıcaktan patlayacaklar mı? Kılıçdaroğlu ‘sapıklık’ demiş; doğru demiş. El kadar çocuğun kolundan sana ne; ondan mı tahrik oluyorsun; olma; aklını başına al; sapık. Tesettüre dolaylı geçiş yaptırıyorlar akıllarınca uyanıklar; onlara mı kalmış kadının ne şekilde giyinip giyinmeyeceğini belirlemek; ben bu yaşıma kadar istediğim şekilde giyinmişim; kızım mı giyinemeyecek? Gitsin kendi paçalarını düzeltsinler; onlara kalmamış kadının ne giyinip ne giyinmeyeceği! 444’le bir yere varamadılar; amaçlarına eremediler; ne yapacaklarını şaşırdılar sanırsam; )))
Okul forması bir aynılık; aidiyet duygusu sağlar insana; karşındakini kendinden farklı görmezsin; aynada kendini görür gibisindir arkadaşına bakarken; böylece daha bir yakınlık duyarsın karşındaki insana; aynı taraftasınızdır; aynı ilkelerle yaşayarak; bir üstünlük sağlayamaz karşındaki kişi; nereden geldiğini; nasıl bir durumu olduğunu umursamazsın; seninle aynı ve eşdeğerdedir çünkü; lise arkadaşlarım kardeşlerim gibidir; hala öyle; üniversite arkadaşlarım için aynı şeyi söyleyemem; bu lisede aynı giysiyi giyen kocaman bir topluluk olmamızdan kaynaklanıyor olabilir mi; olabilir.
Kaldı ki şimdiki okul giysileri çok şık ve modern; çocuklara da yakışıyor üstüne üstlük; bizim gibi kara önlük giymiyorlarki! Evden her çıkışında baştan ayağa bakıyorum lisedeki oğluma; ‘nasılda yakışıyor giydikleri’ diye. O da farkında; özene bezene giyiniyor; hazırlanıyor her gün. Belli bir serbestlik var zaten; en azından şimdi yaz için yarım kollu giyinebilme hakları var; hakkı geri almak ne diye? Yapıyorlarda ne yaptıklarının kendileri bile farkında değiller. Bu toplum geriye gitmez artık; götüremezler; 444’te göremediler mi bunu? Büyük hevesle açtıkları imam hatip liseleri niye boş kaldı; oturup bir düşünsünler bakalım. Onlarınki ‘reşit sen söyle sen işit’; bir yere varamazlar bu akılla; zorla güzellik olmayacağını anlamaları gerek.
***Kısa koldan kasıt yarım kol değil sıfır kolmuş; el insaf yani! Çevir kazı yanmasın olup olmadığı meçhul elbette.
***Çamlıca’ya, taksim’e cami yapılırda Melih Gökçek onlardan geri mi kalır; açıkladı; konya yoluna ve hergelen meydanına büyük camiler yapılacakmış; oralardaki belediye arsalarına; belediye arsası vardı madem oralarda niye yaptırmamış bu zamana kadar bir park; park masrafı ile cami masrafı bir mi? Millet oksijen, güneş alacak alan bulamıyor Ankara’da; en baştada ben; önce o işi bir halletsin belediye başkanı olarak; yaptı şehrin dışlarına koca koca parklar; kim gidebiliyor; işimiz gücümüz her gün gölbaşı, göksu yollarını mı aşındırmak olacak; şehrin içinde parklara ihtiyacı var insanların; dağın başında değil; dağ başındakiler zaten yeterince oksijen alıyorlar. Çankaya belediyesi bütün olanaksızlıklarına rağmen ufak ufakta olsa parklar yapma gayreti içinde; büyükşehir belediyesinin umuru değil.
Cami yapıp sevap almak gibi bir niyeti varsa Melih Gökçek’in Ankara’nın trafiğini düzene soksun öncelikle; ne sevap, dua alır bilemezsiniz! İnsanlar her gün yollarda perişanları oynuyor; sıhhiye kızılay arası bir duraklık mesafe gün boyu minimum 15 dakikada geçiliyor; geçen gün sıhhiyede takıldık trafiğe; gitmiyor; oğlum bakanlıklardaki dershanesine gidiyordu; arabadan indi yürüyerek gitti; aynı sürede varmışız; insaf yani; geçmiyorum artık oralardan; trafik kitlendiği anda bende kitleniyorum; trafik korkusu aldı içimi; keyifle gezmek diye birşey kalmadı Ankara’da; bundan 3-5 yıl önce çocuklarımın peşine oradan oraya giderdim; gitmiyorum artık; gitsem trafiğin içinden çıkamıyorum; en iyisi gitmemek; çocuklarımda kendi başlarının çaresine kendileri bakıyor; her gün kızılaya, ulusa gidiyor çocuklarım; dersane, spor sebebiyle ama ben artık onları götürüp getiremiyorum. Ben bile dua ederim o trafiği içinden çıkılabilir bir hale getirirse Melih Gökçek’e. 
Çankaya, Dikmen, Öveçleri Konya yoluna bağlayan bir seri alt geçit yapıldı; sanırım 2 köprülü alt geçit var orada; büyük yatırım ve paralarla oldukça iyi bir iş çıkarıldı; bundan en az 5 yıl önce; buraya kadar iyi ama kullanılamıyor çünkü o bölgedeki arsa sahiplerinden biriyle anlaşılamamış; öyle deniyor yani; çıkıp kimsenin bir şey izah ettiği yok zaten; nedir bu arsa sahibinin talep ettiği para; bir cami yapımından; bir yıllık sirk masrafından daha mı fazla; verin gitsin; Ankara’yı biraz olsun rahatlatacak bir yol, yapılmış, bitmiş; kullanılamıyor; bu ne iş bilmezliktir, kepazeliktir; adamla dalga geçer gibi; orada bir yol var yakında; geçilemez; en az 5 yıldır;  insanda biraz utanma olur!
Konya yolunun kalabalığı yetmiyormuş gibi birde cami trafiği eklenecek o yola; neyse ki hepsi namazı kaçıracaklar; bol bol kazasını kılarlar artık; ))) Yeni, alternatif yollar gerek Ankara’ya; bunu göremiyor mu Melih Gökçek? Kendi uzayda mı yaşıyor? 70-80 yıl önce yapılmış yollarla bu trafik ordusunun yönetimi, denetimi imkansız. Önce belediye hizmetlerini yerine getir Melih Gökçek; ıvırı zıvırı sonra düşünürsün; belediye başkanlarının görevi cami yapmak; her sene sirk getirtip ayı oynatmak; belediyenin parasını ona, buna çarçur etmek değil; ödediğimiz vergilerin karşılığında var olan parayı akıllıca kullanarak şehri yaşanabilir bir düzene sokmak; sen kendi işini yap önce yoksa o başkanlık gitti gider! O trafikte her gün kabir azabı çektikten sonra sana oy verecek insanı düşünemiyorum ben.
Daha geçen gün geldi; 2007’nin asfalt vergisi; isme düzenlenmiş; yaklaşık 300 tl; geçenden, geçmeyenden 300 akçe; deli dumrul vergisi; aradan 6 yıl geçmiş vergisini alıyorlar; ödemezseniz şu, şu mahkemeler yetkilidir yazıyordu üstünde; sen her köşe başına cami yapasın; ayı oynatasın diye ödemiyoruz o paraları. Çöp vergisi ödüyoruz; tuvalete giden bile hesap edilip ödettiriliyor; ”atık su’ mahiyetinde. ”Camiye yardım” mı yapıyoruz fikrimiz sorulmadan?
Hazır eliniz değmişken 1,2 tane de yeni okul yapsanız; hiç yeni okul yapılmıyor Ankara’ya; var olan okulların yaşı en az 20-30 yıllık. Yapılanlar zaten bağışlarla; her bağışçıların isimleri veriliyor okullara; devlete düşen de cami yapmak mı?
Çetin Emeç Bulvarı bitiminde; yüzüncüyıl ve çukurambar girişinde yeni bir cami daha yapılıyor; adı safa cami. Büyükşehir belediyesi park yapmaz ama safa caminin çevre düzenlemesini bitirdi bile; her yer yeşillendi; hatta ilk gördüğümde park yapılıyor diye sevinmiştim; sonrası hüsran oldu tabi; cami inşaatı daha temelde üstelik; işlerine geldiği gibi at oynatıyorlar. O çevrede son 3-5 yılda yapılan 10’dan fazla lüks cami var; gelelim oradaki; yine o bölgedeki; yüzüncüyıl çukurambar bölgesindeki derme çatma okullara; Yüzüncüyıl ODTÜ kapısı yakınındaki Ahmet Bahadır İÖO’nda çocuklarım 12 yıl öncesinden başlayarak 10 yıl süreyle okudular; bu demek oluyor ki bina yaşı en az 20-30 yıllık; az para ile rica minnet çalıştırılan 1; bilemedin 2 hizmetli ile vur-tut hesabı temizlik yapıldığı için okula girdiğinizde sizi karşılayan ilk şey yoğun idrar kokusudur.
Temizlik malzemesi almak bile meseledir orada; çocuklarım orada tuvalete girmez eve gelmeyi beklerlerdi her gün; sabahtan öğleden sonra 3’e dek; okula başlayan her çocuğumla sınıf döşenmesine; masa sıra alınmasına ortak oldum; çocuklarımın okuduğu masa ve sıraları ben aldım; her veli gibi; her kayıtta ve her yıl bağış verdim; çocuklarım liseye başladıklarında akıllı sınıfa sahip olmaları için üstüme düşen paraları ödedim; yine kayıtta ve dolaylı, dolaysız bağışlar verdim; o okulların ayakta kalabilmesi için; devletten yeterli ödenek alamadıkları için; camilerin ödenek sıkıntısı yok tabii; bu yıl devletten en iyi ödenek alan diyanet işleri başkanlığı; camilere de kayıt sistemi konulsun ve zorunlu bağış toplansın bakalım kaç kişi geliyor? Aptal çok; onu da veren olur gerçi.
Ben bundan 30-40 yıl önce okudum o sıralarda; Ankara ile kıyaslanamayacak en ücra kasabalarda; ne ben bu denli pisliğe batmış bir şekilde yaşamaya zorlandım; ne de ailem bir kuruş para vermeye zorlandı; dilencilik statüsü üstüne konumlandırıldı artık temel eğitim hizmeti; son 10 yıldır. Zorunlu tutularak veya acındırma yolu ile alınan bağışlar dışında düzenlenen kermesler ve okul gezileri de okul kasasına para girmesi amaçlı yapılıyor. Okulların mali yükünün yarısı velilere taşıtılıyor; zorlayarak.  
Yine o bölgedeki Milli Egemenlik İÖO’nun; Ülkü Akın İÖO’nun; Kılıçaslan Lisesinin hiç bir farkı yok anlattığım okuldan; hepsi iki kalas, bir okul; sadece Arjantin İÖO biraz bakıma alındı; lüks çukurambar apartmanların ortasında kalıverince; çocuklarını orada okutan lüks apartman sahiplerinin katkılarıyla elbette. O apartmanlarda kalanların kimler olduğu da malum; çoğunluk AKP’liler; gerçi onlar için yine o bölgede; Safa Cami yanında Özel Pınar İÖO var; onların çocukları orada okuyordur; temiz, ferah, tuvalet kokusu olmayan bir okul; ne saadet. Ankara’nın göbeğinde yeni neslimiz bu şartlar içinde yaşıyor, büyüyor; eğitim alıyor; ”gidiciler” içinse temiz, yeni ve lüks camiler açılıyor üstüste; söyleyince de söyledin oluyor; hem suçlular hemde güçlü.
***”Türban tek tip değil mi; o neden faşizan olmuyor”; bu söz ve fikir bana ait değil; facebooktaki herhangi bir yorumdan aldım ama doğru söze ne denir; gülümsetti beni; sen aklınla çok yaşa emi! Başbakanın okul formasının faşizan olduğunu söylemesine verilen bir cevap bu. Amerika’da paralı; özel okullar forma giyiyor; devlet okulları ise serbest giysi ile gidiyormuş okullarına; Amerika’da yaşayan arkadaşımın kızlarının okuduğu devlet okulu formaya geçiş yapmış; arkadaşım serbest giysinin çocuğun karakterini daha iyi dışa vurduğu görüşünde; biz hep formalı bir yaşam sürdürdüğümüz için bu konuda kafamız karışık olabilir; haklı olabilir yani; yaşayıp göreceğiz. Gerçi kız çocuklarını özellikle kışın etekle gitmeye zorlamak faşizandı; buna katılırım; ama yeni bir ”görüş açısı” ile; aslında eski olan; yine etek giymeye zorlanabilirler elbette!

Be First to Comment

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *