Press "Enter" to skip to content

günlük 4z kasım’19

***Üstüste zehirlenme vakaları var bu ara, yarık narın içine işleyen tarım ilacından zehirlenmiş bir aile, bir çocuk ölmüş, bugün de istanbulda 44 kişi ıspanak zehirlenmesinde hastaneye gitmiş, yine tarım ilacından, ayrıca ıspanak piştikten sonra kısa sürede yenmeliymiş çünkü içindeki nitrit nitrata dönüşürmüş çok bekleyince ve zehirlermiş, elmayı yeni, kullanılmamış süngerin sert tarafıyla ovaladım, yıkama suyu beyazlaştı, şu meyve ve sebzeleri sirkede bekletme meselesine de dikkat etmek lazım demek ki, hiç yapmadım şimdiye dek, eşit miktarda su, beyaz sirke ve biraz tuzu karıştırıp spreylemek te mümkünmüş, yapısı uygun olanlara yani.

Müslüm adlı film tv’lere düşmüş, oğlum açmış, çok sıkıcı göründü gözüme, nesini abarttılarsa, filmde bol bol en sevmediğim müzik türü var, uzaktan da olsa duydum sonuçta, diğer odadan yani, adamı ömrü boyunca aşağıladılar, beğenmediler, para söz konusu olunca bir anda ilahlaştı adam, sanki başka birine dönüştü, şu para nelere kadir, ölüyü mezarından çıkarır, ay bu cemile de nerede para varsa uçarcasına atlıyor, doymadı gözü parayla, bir dur bak bakalım ne menem bir şey bu film, yok, varsa yoksa para, cemile diyorum, neydi adı, hah, ayça bingöl, yazık neyi tutsa elinde kalıyor zaten, son dizisi de beş para etmezdi, kardeş çocukları, zırt zırt zırt, neyse ki bitti, kurtulduk görmekten, o kız da çok güzel değil zaten, gözleri çok büyük, en güzeli eda ece, favori güzelim, hemde sevimli, o kız çok sevimsiz ve suratsız, kurşunun iki bölümünü izledim, şimdilik fena gitmiyor, üçüncü bölümde bir karara varırım artık, sevgili geçmiş te iyi, fena değil, her ikisi de izlenebilir kıvamda, o vıttırı zıttırı dizilerin yanında yani, çocuk, afili aşk, hercai, gibi gibi, gündüz dizilerini hiç söylemiyorum bile zaten, böyk, made in ankara.

***Kahvaltı çayım, bir tutam ıhlamur, 8-10 kuşburnu, aktarlarda kilosu 20 lira, ıhlamur da güzel aktarlarda, eskiden marketten alıyordum, kötüydü bayağı, azıcık parayla dünya kadar alınıyor, hafif ya, kırık bir parça keçiboynuzu, bir iki parmak kadar, bir karanfil, iki değil bir, iki olursa çok baskın oluyor, kaynatıyorum, ilk gün bardaklara biraz soğuk su eklenerek içiliyor, ikinci gün ısıtmadan bardaklara sıcak su eklenerek içiliyor, üç, dördüncü gün su eklenip ısıtılarak, duruma göre yani, üç dört gün dayanıyor, bazen extra süzgeçle kimyon tohumu, ısırgan otu koyarsam işi bitince çıkarıyorum ki sanırım onlar çayın çabuk bozulmasına neden oluyorlar, ısırgan ve keçiboynuzu alerjilere iyiymiş, oğlumun bahar alerjisi oluyor, baharda, karanfil için mucize bitki diyorlar, sumak ondan da iyiymiş, kırmızı lahanayı sumakla ovuyorum, başka bir kullanım alanınını bulamadım henüz, birde soğan var ama yapmıyorum, aklıma gelmiyor, bu kadar izliyorum, biliyorum bari size de bir hayrım dokunsun, boşa gitmesin bildiklerim.

Kahvaltım, ezine beyaz peynir, normal beyaz peynir, taze kaşar, bazen kars kaşar ama hiç öyle tadı damağımda kalacak bir kars kaşar bulamıyorum nedense, o yüzden bazen, yine bazen manda kaymağı, çok pahalı ama, kilosu yüz lira olan da var 170 lira olan da, o yüzden bazen, yazdan kaynatıp dondurduğum hiç şekersiz vişne, bal, tahin pekmez, haftada bir, iki kez yumurta, çoğunlukla menemen şeklinde, ben ağustos karıncası, aslında eylül, ekim karıncası, bir dolu kışlık hazırladım bu yaz, dondurdum, bir büyük boy dondurucu ve buzdolabının dondurucusu olmak üzere, büyük oğlum bile isyan etti buna, ki hiç ilgisi alanında değildir bu işler, niye bu kadar uğraşıyorsun diye, zevkle yaptım, ama bir hata yapmışım, kıl biber yerine köy biberi alarak, o beni çok yordu, içini temizlemek yani, yordu değil de oyaladı diyelim, ve bıktırdı tabi, seneye kıl biberi alacağım kesinlikle, evi yemek konusunda cazibe merkezi haline getirmem gerek, tek rakibim yeryüzü lokantaları, evdeki çıtayı ne kadar yükseltirsem çocuklarım o kadar dışarda yemek yemeyecekler, dışarda yenen yemekler en az şeker, kahve kadar zararlı vücut için, yani karaciğer için, hiç yememek gibi bir seçenekleri yok elbette ancak ne kadar az o kadar iyi, yoksa elim kaşınmıyor, ben de bilirim yan gelip yatmasını, ana yüreği yani bunun tek açıklaması, ve biliyorum ki ben ne kadar yemekle iştigal olursam çocuklarımın bedensel ve ruhsal sağlıkları o kadar yerinde olacak, buna inanın yemek yapmak kötü beslenmeden kaynaklanan bedensel, ruhsal. sinirsel sonuçlarla uğraşmaktan çok daha kolay, oğlum da bana kıyamamış, severim ben onları.

Kahvaltıda zeytin yok, artık almıyorum, içerdiği tuz sebebiyle, reçel yok, çayda şeker zaten yok, iki yıldır duran ve elimi dahi sürmediğim son iki paket toz şekeri geçen gün kapıya koydum, evde zırnık şeker yok şu an, bir şekerlik kadar kesme şeker var o kadar, gelen giden için, kahvaltıdan kalktım da, sindirim molasındayım şu an, ne yazsam diye bunu düşündüm, bu aklıma geldi, şimdi kalkıp kahvaltıyı kaldırayım, sonra iş başı, bugün cam sileceğim, büyük iş peşindeyim yani, çok elim varmıyor ama yapacak bir şey yok, gerçi elimi soğuk sudan sıcak suya sokmadan siliyorum ama o bile iş sonuçta, iki vileda kovam var, döndürmeli olanından, pedallı yani, ve bolca vileda ucu, tanesi kırk lira olmuş, geçen bauhausta daha da pahalıydı, elinin üstünde, ateş pahası, birde paspasın ipleri incelmiş, yani küçülmüş, ikili zam tarifesi, ve yine sanırım pamukludan polyestere evrilmiş, üçlü zam tarifesi, cama beyaz sirke sıkıp, ıslak viledayla siliyorum, diğer ıslak viledayla duruluyorum, kuru vileda uçlarıyla da, elimde tutarak, kuruluyorum, oldu bitti cam temizliği, viledayı yarı boyunda kullanıyorum, daha kolay oluyor öyle olduğunda, çift başlıklı, overwise miydi adı, cam silici aldım, işe yaramadı, geri sattım, boschun cam silicisi dolapta bekliyor, bir işe yaramaz, vileda bir numara, oğlum geldi yanıma şimdi, dik dur dik dedi bana, arada ben ona söylüyorum bunu, o da bana söylüyor karşılık olarak, geçen gün masada oturuyor, ben de ayaktayım, kaşlarını kaldırarak baktı bana, kaşlarını kaldırmamasını söyledim, alnını kırıştırıyor, yüzüme baktı, benimkinden iyi dedi, kimseye pas verdiğin de yok, niye bakıyorsan kendine dedi bana, taktı bana kafayı, beni evlendirecek, işin güzelliği orada zaten, kimdi, mürvet sim mi yoksa nevra serezli mi, ya da başka biri, etek meselesinde, o asılazak sen kapayazaksın, demişti bir film ya da dizide, göster geç, işin eğlencesi orada, o bakazak sen kaçazaksın, bir deliden kurtulana kadar ömrüm gitti, kafayı mı yedim, salla başını al maaşını, bu hayat böyle geçer, kimse kimsenin kara kaşına kara gözüne hevesli değil, herkes kendi menfaatinin peşinde, kimden ne koparabilirim derdinde, başkasının canından can almanın derdinde, etini koparabilen etini, canını koparabilen canını alıyor, o yüzden üstü kalsın, mesele olan ne aldığın değil ne verdiğin, sen canını kolla, yoksa hayatın üçü de bir beşi de bir, üçle de yaşanıyor sonuç olarak beşle de, o üç şu halde benim için zaten garanti, üç yerine beşe tamah edip kendinden sekiz veriyorsan bil ki zararda olan sensin, kimse kimseye karşılıksız bir şey vermiyor sonuçta, zırdelinin sesini duydum geçen gün telefonda, oğlum ahizeyi açmış, sesinin gücü düşmüş, yani sesi karnına düşmüş, alma mazlumun ahını, çıkar aheste, oh canıma değsin, hadi bana kolay gelsin, bu kadar sindirim molası yeter bana.

***Akşam oldu, benim için eski çamlar kürek olmuş, yarısını bile bitiremedim camların, yarına Allah kerim, her yanım tutulmuş, spora gitmeye ne gerek var, al sana spor, hemde ata sporu cinsinden, pardon ana sporu, kol, bacak, karın, ne ararsan hepsi çalışıyor, kol zaten viledayı tutuyor, bacaklar eğil kalk, karın da arada geçiniyordur artık, daha ne olsun, bugün magazinde murat kurşun vardı, şarkıcı, MS benzeri bir hastalığa yakalanmış, hastalığının nedenini anlamadan önce göz kapağı düşünce estetik doktoruna gitmiş ve doktor onu bir güzel ameliyat etmiş, bir nörologa görün dahi demeden, ayağına gelen kazı yolmuş anlayacağınız, sonrada doktorlara şiddet diye yırtınıyorlar, onlara beş katı müstehak, üç profesöre gitmiş yakın zamanda hastalığı için biri spor yapmalısın derken öbürü yapmamalısın diyormuş, komedi bizim halimiz.

***Cam silmede 3. gün, rekor bendedir herhalde, beceriksizlik rekoru, ama azmin sonu yok, bitireceğim mi, bitireceğim, dün ilk güne göre daha iyiydi performansım, bugün bitiririm diye umuyorum, inşallah, insan ne kadar bırakırsa kendini o kadar gevşiyor, ay yoruldum moruldum hikayesi yani, iyisi mi kendine kafayı takmayıp işine devam etmek, havalar soğumadan bitmesi gerek, yoksa bütün kış o lekeli camlara bakmak zorunda kalacağım, camların ardından perdeler yıkanacak, üf üf, zalim kader, niye ördün ağlarını, sana ne ettim de beni ana ettin, şaka tabi, bin şükürler olsun, yapabiliyorum, bin şükür, bugün tesisatçı gelecek, kaloriferin birinin vanası bozulmuş, sürekli yanıyor, onu tamir için, birde küvetin kenarındaki küflü silikonları halledicek, küveti kaldırıp duşakabin koydursam mı diye düşünmüştüm, gereği yok, yokmuş yani, ona karar verdim, gidip ucuzunu almam, ben beni bilirim, hemde iyi bilirim, alırsam alacağım duşakabin 4 bin lira, şimdi boş yere birde ona para veremem, zaten taksitlerim tıka basa dolu, ön dört ayım ipotekli, rehinde, maaş bin lira olunca öde öde bitmez, emekli maaşım, bu ara çok açıldım, önce alezler bin lira tuttu, sonra yatak başları, onlar da bin beş yüz lira, öncesinde de vardı zaten taksitlerim, battık, zaten mesele olan silikonların değişmesi, o küflerden kurtulmak, boş ver şimdi küveti, yoksa ön sekiz ayım rehinli olacak, kartta limit var da neyleyim limiti, ödeme limiti belli, suriyeli olmak lazımmış, bilememişiz, geçen gün rahmi aygünün köşesinde vardı, suriyeliler 1400 lira kira yardımı alıyorlarmış aile başına, büyüklere 1250, küçüklere de 800 lira veriliyormuş, hiç karşılıksız yani, bunun için ne çalışıyorlar ne de emekli falan olmaları gerekiyor, anlatan adamn yedi çocuğu varmış, aylık on bin cepte, sırtını bile kaşımadan, birde market kartları varmış ve markete para ödemiyorlarmış ayrıca, vay anasını, bunun peşine gelen dört kardeşin ölüm haberi elbette içler acısı, bunun gibi nice nice insanlar var mutlaka, Allah yardımcıları olsun hepsinin.

***kahve kemikler için son derece zararlı, asidik içecekler bunlar ve içerisinde bol miktarda kafein var, çayda, kahvede, kolalı içeceklerde, çikolatada kafein var, kafein kemikleri tuzla buz eden bir madde, kafein asidik bir içecek ve idrarla bol miktarda kalsiyumun atılmasını ve kemiklerin erimesini sağlıyor, bir içecekten çok psiko aktif bir ilaç, yani insanları önce kuvvetli, zinde tutmayı sağlayan ama daha sonra vücudu düşüren, deprese eden, bütün hormonal sistemini alt üst eden bir madde, doktor osman erk

Bu yazıyı geçen yıl paylaşmışım facebookumda, burada da yazmışımdır muhakkak, bir kere daha paylaşmakta fayda gördüm,

Yine bu ara atlanmaması gereken bir haber vardı gözüme çarpan, genç bir adama trafiği karıştırmaktan dolayı 4 ay ceza verilince mahkemede adam anksiyetesinin, yani sinir bozukluğunun olduğunu, bu cezanın verilmemesini söylemiş, ve ardından çağlayan adliyesinin 6. katından aşağı bırakıvermiş kendini, ne çok şey konuşulabilir bu ölümün ardından, o adam 4 ay ceza almayı gerektirecek kadar ne yapmış olabilir trafikte mesela, ne suçlara ceza dahi verilmezken bu ceza ne kadar adildir, insanlarımız sinir hastası, ruh hastası artık, hangi birini cezalandırarak durdurabilirsiniz suç işlemelerini, bu mesele çok boyutlu bir mesele üstüne düşünülmesi gereken, ve o cezayı veren hakim o gece ne kadar uyumuş olabilir, uyumuş mudur.

Ben gitmiyorum epeydir, gitsem de arabayla gitmiyorum zaten, oğlum söylüyor, kızılayda çekiciler vızır vızır çalışıyormuş, necatibey caddesinin sağ tarafı boşmuş, kızılayın her yerinde araçlar çekiliyormuş, meşrutiyet caddesinde polisler elllerinde kamera yayalara yol vermeyen araçları çekiyorlarmış, ceza da 400 lira, yayaya yol vermeme cezası yani, kızılayda her yer trafik polisi kaynıyormuş, devlet, yani akp enseyi karartmış anlaşılan, geçenden, geçmeyenden para koparmanın derdine düşmüş durumda, demek ki durum bu kadar sıkışık, her şeyi göze almışlar demek ki, ayakta kalabilmek için, üç gün daha fazla olsa dahi, kesilen cezalardan kaybedecekleri oyları bile gözleri görmüyor, bunun adı ceza falan değil, bunun adı haraç, devlet bildiğin haraç kesiyor, meşrutiyet caddesi karşıdan karşıya geçen insan kaynıyor, hangi birine yol vereceksin, versen o trafik kilitlenmeyecek mi, resmen para toplamak için kurulmuş bir tuzak bu.

***O ani duruşlarla arkadan çarpmalar artmayacak mı, geçen gün bana oldu mesela, hemen alışmış millet yayaya durmaya, önümdeki araç boş yolda ani fren yapınca afalladım, ne olduğunu da anlamadım, meğerse yayaya durmuş, sağ boştu, yandan geçmeye çalışınca gördüm, birde önüne geçmeye çalışıyorum diye ters ters baktı bana aracın sürücüsü, yasa dışı iş yapıyorum ya, maskaralık dizboyu, ne günlere kaldık, boynu devrilir inşallah ta biz de görürürüz elbet, kara günlere kalasıca, bu millete eza etmekten başka ne işe yaradı şimdiye kadar, yayanın hızı ile arabanın hızı bir mi, bekleyecek olan yaya, araç değil, araçtaki de insan yaya olan da, araçta olan insanlık dışı bir varlık mı da yayayı sürücüye üstün tutuyorsun, ben yandan önümdeki arabayı geçmeye çalışırken yayayı görmesem ne olacaktı, al sana ölümlü kaza, Allahın bin belası, ne büyük sınavımız varmış bu adamla, anasını satayım hiç bitmiyor, ne püsküllü belaymş, onunla aynı dönemde bu dünyada bulunmuş olmak ne büyük bir ızdırap, elli yıl önce, elli yıl sonra doğmuş olsam olmaz mıydı, Allahın bin belası, seni başımıza saran, getirenlerin de Allah bin belasını versin inşallah.

***Tam bir yıl önce tanışmıştım, bir yıl sonra yeniden gördüm, 42 yaşında bir kadın, geçen yıl gördüğümde hali vakti yerinde, bir eli yağda bir eli balda bir hayatı vardı, iki çocuğu var ve 20 yıldır evli, adam inşaatla ilintili bir iş yapıyor, çayyolunda güzel bir sitede villada oturuyorlar, kendi evleri, nereden baksan üç beş milyon o ev, altlarında son model arabalar, evine düzenli olarak temizlikçi kadın geliyor ve kadın çocuklarının okulda olduğu vakitlerde gününü dışarıda geçiriyordu, kurslara, spora vs gidiyor, evde iş güç yok yani, bu görüşümde, yani dün, evinden taşınıp bir daireye yerleşmek istediğini, annesi yanında olsa çalışmak istediğini, otistik olan oğlu için devletten yardım taleplerinde bulunduğunu, ve bir sonuca ulaşamadığını, uzak mesafelere giderken metro yakınına arabayı park edip metroyu, otobüsü tercih ettiğini falan filan anlattı, iki görüşmemiz arasındaki bir yıllık süreçte sanırsınız beş yıl yaşlanmış, dış görünüş olarak, kim diyorsa para önemli değil diye bilin ki bu yalan, bir yıl içinde olan değişime bakın, enflasyon kaç, 8, güldürmeyin beni.

**Fark eden olduysa diye yazayım, yaklaşık bir haftadır yazmadım, beş günlük güneydoğu turuna gitmiştim, e tabi şimdi onu anlatacağım, yediğim içtiğim benim, diğerlerini anlatayım, yediğim içtiğimde de öyle beklentiyi yükseltecek bir şeye rastlamadım, hani hep güneydoğu yemekleri abartılır ya, ankara yemeklerinden bir farkı yoktu, ya da bana denk gelmedi, yemek meselesini böylece kapamış olalım, uzun gece yolculuğundan sonra ilk uğrak yerimiz halfeti oldu, orada bir tekne turu yaptık, tarihi kalıntılar var halfetide, ardından zeugma müzesine gittik, enfesti, bir oda büyüklüğünde işlenmiş mozaik eserler, renkli taşlarla işlenmiş, elli, altmış eser vardı belki böyle, ve tabi ki çingene kızı, onun boyutu küçük, ya da küçük kalmış, antebin en iyisi denen çağdaş imam mı, imam çağdaş mı denilen çok gürültülü bir lokantada alalade ama pahalı bir yemek yedikten sonra, ve şehri biraz olsun dolandıktan sonra, bey mahallesi, almalı pazarı vs. otele gittik, grup 50 kişilik, bir otobüs dolusu insan yani, ertesi gün nemruta çıkmak için malatyaya vardık, kısa bir yemek ve alışveriş molasının ardından, şire pazarında, güneşin batışını yakalamak için nemrut yoluna düştük, eserler inanılmaz, gözüm, gönlüm tıka basa doydu gittiğimiz her yerde, ben bu kadar büyük bir tarih beklentisiyle çıkmamıştım yola, bir sonraki gün baraj suları altında olan kömürhan köprüsünden, malabadi köprüsünden geçtik, diyarbakırda dört ayaklı minareyi, ulu camiyi, surları, on gözlü köprüyü gördük, ertesi gün hasankeyfe gittik ve orada yüreğim ciddi anlamda cız etti, elini değmeye, dokundurmaya cüret edemeyeceğin güzellikteki tarihi eserleri yerlerinden kaldırıp yukarı bölgeye taşımışlar, bu kış su ile dolacakmış hasankeyf, onu son görenlerdeniz yani, ufak bir midyat turu attık, mardinde dayrulzafaran manastırını, kasımiye medresesini ve eski mardini gezdik, urfaya geçtik, son gün sabahın erken saatlerinde urfa balıklı göldeydik, ardından harrana gittik, harrana hiç gitmesek te olurmuş bence, en son göbeklitepeyle sonlandırdık gezimizi, bu son vuruş, göbeklitepe, beni benden aldı, gezinin yorgunluğu ve sarhoşluğunun etkisindeyim hala, büyülendim, yine gideceğim, mardinde dara antik kenti varmış, bu defasında gitmedik, ona da giderim, beni çeken daha çok camiler, minareler, manastırlar, medreseler değil çok daha eski tarih, ama ikinci kez diğerlerini dolaşmak ta sıkıcı gelebilir, belki kendim giderim arabayla, yani gözüm yerse, aynı yerleri tekrar görmek zorunda kalmam böylece, özellikle nemruta çıkış çok yorucu mesela, bir bütün günümüz gitti nemrut için, antepten malatya, malatyadan nemrut yolculuğu neredeyse bir bütün gün sürdü, akşam güneşine anca yetiştik, birde dönüşü var bu işin o saatten sonra, evet nemrut güzel ama bir defa görmek için güzel, ikinciye gerek yok zorunlu kalmadıkça, ömür o kadar, yani boşa geçirilecek kadar uzun bir zaman dilimi değil, bakalım o gün gelsin de bir, bakarız, birde son gece sıra gecesine gittik, gitmesek te olurmuş, hatta daha iyi olurmuş, bir son not, vanda bulunan urartu kalıntılarında bir uzay mekiği çizimi varmış, buyur buradan yak bakalım.

***50 kişiyle geceli gündüzlü beraberdik neredeyse yol boyu, yani 5 gün, bir bendim herhalde aralarında çay, kahve, telefon bağımlısı olmayan, ve mutlaka şeker, çay, kahve dolayısıyla yani, şekere çay, kahve bahane, diğer şekilde de şeker bağımlısıdırlar mutlaka, tatlılar götürüldü midelere bolca, gözlerini ayıramıyorlar telefonlarından, yazık, o geçen ömre yazık, telefona bağımlı geçen, sen istediğin kadar temiz ol, yani bağımlılıklardan arınmış ol, çevren bunlarla dolu olduktan sonra ne kadar sıyrılabilirsin içlerinden, her biri adeta bir sinir küpü, anormalite tavan yapmış durumda, Allah yardımcıları olsun, hiç öyle olmamama rağmen benim bile Allah yardımcım olsun, onların içinde olup etkilenmemek mümkün mü, onlara acımakla beraber, zırdeliler tayfası, iyi ki temizim, temiz beslenip temiz yaşıyorum, ve inanın buna beyinleri bulanık, nerede ne tepkiler verdikleri, verecekleri hiç belli olmuyor, ne olacak bu insanların hali, insanlık delirmiş durumda, Allah hepimizin yardımcısı olsun, bunun daha da kötüsü ne biliyor musunuz, kendilerini normal sanıyor olmaları, normal olsun veya olmasın bir insanın kendini normal görmemek gibi bir seçeneği var mı, yok elbette, ancak bu durum onun normal olmadığı gerçeğini değiştirmiyor, karşıdan bakınca öyle en azından, bir felakete doğru yuvarlanıyoruz hep birlikte, ben temizim diye kurtulabilir miyim bu felaketten, kurtulamam, ancak temizlenenler çoğalırsa bu mümkün olabilir belki, o da belki, bu insanlık çağının, gap gezisine gittim ya belli olsun, nuh gemisini dolduracak olanları temiz gıdaya dönenleri olacak galiba.

Benim anlamadığım şu, geçen gün haberde vardı, danimarkalı biri, danimarkanın da fakiri var demek ki, gelip samsunda şeker hastalığı için mide ameliyatı olmuş, bu uç bir örnek ancak biliyoruzki insanlar akın akın şeker hastası oluyorlar, ve şakır şakır şeker hastalığı için mide ameliyatları yapılıyor, hal böyleyken insan nasıl olurda o tatlıları, şekerlileri mideye götürür, yer, kızına, oğluna yedirir, bile bile intihar değil de nedir bu, ben işte işin bu kısmını anlayamıyorum, insanın bile bile nasıl kendine, sevdiklerine zarar verebileceğini, şeker konusunda basiretimiz bağlı galiba, yoksa yok bunun başkaca bir açıklaması.

***Gıda güvenilirliği artık bir sorun, hemde önemli bir sorun, yükselen gıda fiyatlarıyla daha da sorun derinleşiyor, insanların alım gücü belli, eskisiyle aynı, ama gıdada fiyatlar durmak bilmiyor, bu durumda ne yapacak hazır gıda üreticisi, hileye baş vuracak, başka seçimi kalmıyor çünkü ayakta kalabilmek için, örnekliyorum, dün evde pişirdiğim balık fiyatına, 180 lira, iyi bir lokantada üç, dört kişilik mükellef bir yemek yenebilir mesela, bu nasıl olur, etinden, suyundan, yağından çalarak elbette, çünkü adam sizi hem doyuracak hemde kar edecek, adamın başka seçeneği yok, bırakmadılar, ne yapacağız bu durumda, ayağımızı yorganımıza denk getirip kendin pişir kendin ye uygulayacağız, bize de başka bir seçenek kalmıyor bu durumda, çok sıkıştıysak ve zorunluysak o an yemeye, gerekirse ekmek peynir yiyip o güvenilir olmayan gıdalardan uzak duracağız, yapabilir miyiz, bu da zor, durum daha da kötüye giderse ilk yapacağımız şey bu olacak ama.

Gap gezisi için yola çıkarken rehberimiz uyardı mide bozulmaları konusunda, yediklerimize dikkat etmemizi, bu sıkça olan bir şeymiş demek ki, nitekim iki güne patlak verdi mide bozulmaları, lokantalarda yenenlerden sandı herkes oradayken ama değilmiş, dönünce anladım, malatyada şire pazarından cevizli sucuk, dut pestili, dut kurusu falan almıştım, öylece paketleyip koydum otobüse, hiç yemedim, eve gelince yedim ve benim de midem bozuldu, anlayınca yemeyi kestim, hani doğal diye düşünüyoruz ama meyve kurutmak için dahi kimyasallar kullanılıyor sonuçta, ve daha neler var içlerinde hiç bilemem, bu örnek yukarıda anllattığımla çok ilişkili olmadı, ilişkili olanı anlatayım, önceki yıl olymposta ucuz denebilecek bir otelde kalmıştık, otelin sahibi kadının eli nasıl lezzetli, mükemmel yemek yapıyor, ancak orada kaldığım sürece hep başım döndü, kanımca gündüz kızarttığı patateslerin yağını akşam yemeklerinde kullanıyordu, başka bir çözüm getiremedim buna, bir örnek daha, geçtiğimiz hafta kızımın sesi kısıldı, tamamen gitti sesi, bakteriyelmiş, artık ne yediyse, kızım biraz pisboğazdır da, laf aramızda, dışarda ne bulsa yer, hiç bana çekmemiş bu konuda, aynı babası, hatta babasının soyu, çiğ köfte meraklısı, bir kere yedim o mereti kızımla, o da merakımdan, bir daha ağzıma sürmem, bu gezi komgenenin ne demek olduğunu öğrenmeme de yaradı, eski bir uygarlık mımış, krallıkmıymış, işte neyse ne, bu kadarını öğrendiğim bana yeter, daha düne kadar sadece çiğ köfteci demekti benim için.

dün akşam oğlum sol alt karnında ağrı olduğunu söyleyince apandisit olabilir dikkatli ol dedim, bakmış, apandisit sağ tarafta olurmuş, orada pankreas varmış, pankreas ağrısı alkoliklerde olurmuş, öyle okumuş, şimdi herkes alkolik, mısır şurubu sayesinde, geçen hafta yine ağrısı olmuş orada, ben yokken, dışardan yediler tabi büyük ölçekle, dün de döner pilav yemiş, dışardan yediğinde olup olmadığına dikkat et dedim oğluma, ne yediğimiz belli değil artık dışarda sonuçta, zorunda kalmadıkça zaten yemiyor oğlum artık dışardan, o bana çekmiş, ama sonradan, zorunluluktan, başını taşlara vurduktan sonra yani, gerçi sivilceleri geçti ama o akıl baki kaldı oğlumda, neyse ki.

fox haber elektiriğe son iki yılda yüzde 74 zam geldiğini söylüyor, bu oran bana kalırsa son iki yılda değil son iki ayda olmalı, ve yüzde yüze yakın bir oranda, bana gelen faturalar öyle diyorken kim takar fox haberin ne söylediğini, yz lira civarında geliyordu bu ay 180 lira gelmiş, bu zam oranının hayatlarımıza yansıması henüz gerçekleşmedi, eğer gerçekleşmiş olsa lokanta fiyatlarının da iki katına çıkmış olması gerekirdi ki böyle bir durumda yer yerinden oynar, bütün bu yaşadıklarımızın, gıda hileleri vs, tek sorumlusu var bana göre, ve adı recep tayyip erdoğan, batırdı bizi bir başına, naaptı ne ettiyse bunu başardı, o aptalı başımıza boşuna sarmadı amerika, aptal olduğunu bildiği için elbette, ve umduğu gibi de parmağında oynatıyor, ve sırf o aptal aptal olduğu için benim başım döndü, oğlumun karnı ağrıdı, kızımın sesi kısıldı, kelebek etkisi bu işte.

Yaklaşık iki yıldır güzel ceviz bulamıyorum, ne alaka diyeceksiniz şimdi, anlatacağım, oradan alıyorum, buradan alıyorum, hepsi kötü çıkıyor, kabuklu ceviz, malatyada gördüm ceviz, yine o şekerlileri aldığımız yerde, yerli dediler, ufak ceviz, bir tane kırdırdım güzel, kilosu 25 lira, iki kilo aldım, getirdim, yarısını kırdım, bir tanesi dahi iyi çıkmadı oradaki gibi, hepsi siyah siyah garabet bir şey, insan onu satmaya utanır, nasıl olsa alanlar gelgeç insanlar, risk yok, diğer yarısını kırmaya hiç uğraşmayıp atacağım, tarım kredinin vakumlu paketteki kavrulmamış fındıklarından alıyordum, artık almıyorum, üç tanesinden biri bozuk, ağzımdan çıkarıyorum, güzel paketlenmiş bademleri, antrp fıstıkları da var tarım kredinin, ve marketlerde satılıyor, oğlum almış bir paket, ağzıma atıyorum bir tane, bakıyorum kötü atıyorum ağzımdan, hepsi mi kötü olur, hepsi kötü, üste para verip kötü şeyler yemek zorunda, durumunda bırakılıyoruz ki bu hiç hoş bir şey değil, nazi kamplarında değiliz belki ama nazi kamplarındakiler kadar kötü beslenmeye, kötü şeyler yemeye zorunlu bırakılıyoruz, bunun sorumlusu kim, işte yine aptal, amerikanın aptalı.

Farkındasınız değil mi bir kara cumalar furyasıdır aldı başını gidiyor, hiç bitmeyen kara cuma, sonsuz kara cuma, piyasa durgun ondan diyeceğim, ama bunu da diyemiyorum, bu pazar cepaya gittim, -4 otoparkta zar zor yer bulabildim, benim aklımın hızının çok üstünde dönüyor galiba dünya, hızına yetişemiyorum, yani burada demek istediğim ben bu kara cumaların satış azlığından olduğunu düşünüyorum ancak cepa ana baba günü gibi dolu, ben çıkamadım bu işin içinden, belki siz çıkarsınız, ama yeterince satış var mı cepa da diyecek olursanız yok, araba çekilişi var ve normal zamanda olsa o kalabalıkla orada silme kuyruk olması lazım, insan kuyruğu, ama yok, yine en başta dediğime geliyoruz yani, satış olmadığı için kara cumalar bitemiyor bir türlü, piyasa fena durumda anlayacağınız.

Ben türümün tek örneğiyim galiba, bugün magazinde youtuber fenomenlerin kendi hayatlarından bahsediyor olmalarından bahsedilince, gerçi ben fenomen falan değilim, olacağım da yok, beni okumak akıl ister, o da o fenomenlere takılanlarda yok, düşündüm üzerine, ben de kendi hayatımıdan şeyler anlatıyorum elbette ama hep, ya da genellikle, genelgeçer doğrulara yol açabilmek için yapıyorum bunu, ve sanırım türümün de tek örneğiyim, benim kadar geniş ölçekli yazan, düşünen biri daha var mı acaba internet üzerinde, olduğunu sanmıyorum, ben hiç rahatsız değilim burada yazıyor olmaktan, olacağımı da sanmıyorum, her bildiğim bende kalsa sığdıracak yer bulamam, bulamazdım zaten, aksine memnunum bile bu durumdan, öyle saklanacak büyük sırlarım da olmadı zaten, hem bilinse ne olacak, hepimiz fani sonuçta, aksine memnunum bile diyebilirim. burada yazarak üç kişiye faydam dokunduysa, ki bu sayı çok çok daha fazla, bu benim için yeterli.

***Eskiden dert ortağımdı burası, şimdi iyi gün dostum, yarın bir gün bir derdim olur belki yine dertleşirim, kim bilebilir hayatın getirilerini, bir bakmışsınız aşık olmuşum mesela, aşk acıları çekiyorumdur, olamaz mı, olur olur, hayat bu, her şeyin bir maddi karşılığı, getirisi olması gerekmiyor hayatta, para dediğin şey gelir ve gider, madem gidecek olduktan sonra bu kadar pohpohlanmaya değer mi, bence değmez, kaldı ki o parayla satın aldıkların da bir gün ya eskir ya da yok olmaya yüz tutar, çokça takmaya değmez parayı kafaya, hatta kafanı yorduğuna dahi değmez para için, bir kibrit tanesi bile yeter o tapındığın para ile vedalaşman için, benim için öyle en azından, düşünün ki bir insan maddi karşılık için mi büyütür çocuğunu, burası da benim için bir anlamda öyle, hobi diyorlar buna, millet akın akın, yani benim yaşlarımda kadınlar, resim kurslarına, o kurslarına, bu kurslarına gidiyorlar, maddi bir beklenti için mi, hayır, kendi gönlünü avutmak için, benimki de bunun gibi bir şey işte, gönül avutmak, ben öyle her gün evden çıkıp fıldır fıldır orada burada gezmeyi sevmem, çocuklarım küçükken alışmışım evde olmaya, evde vakit geçirmeye, şimdi de kendim istemiyorum, vaktimi böyle geçirmeyi tercih ediyorum, var mı itirazı olan, yok, kaldı ki çokta vaktim geçmiyor burada, geri kalan zamanlarımda 101 okey oynuyorum, büyük oynayıp, elimdeki tüm parayla, az oynamaya çalışarak, çünkü gözlerim okey oynamaktan çok daha değerli, ve yine 101’e fazla takılmamak için kitaptan sudoku çözüyorum, her gün hızlıca, ara ara duraklamalı, müge ile gülşeni, derya baykalı, nadiren çağla şikeli, fox haberi, starhaberi izliyorum, iki dizim var, yasak elma ve kurşun, onları da izliyorum, bu kadar tv çok tabi ancak hızlı izliyorum, yani işime geleni izleyip işime gelmeyeni geçiyorum ve böylece çok olmuyor, dizileri tam zamanlı izliyorum ama, derya baykalda öğrendiğim bereleri, atkıları örüyorum, geriye hala zamanım kalırsa bir iki iş yapıyorum işte, yarı işi zaten robot süpürgem yapıyor, geri kalanını da ben sırası geldikçe, gönlüm istedikçe, isterse yapıyorum, kendimi zorlamadan, zorunlu hissetmeden, ne zaman canım isterse o zaman yapıyorum, istemezse de yapmıyorum, iş beni değil ben işi belirliyorum, iş yapmak için yaşamıyor, yaşamak için iş yapıyorum, olabildiğinin en asgarisinde, nükhet duru kendimi ekonomik kullanırım demişti bir keresinde, aynen öyle, ekonomik kullanım, yeterince yapmıştım zamanında, yaptığım iş ölüme de yeter dirime de, o kadar ki çok gerekli olmadıkça market için bile evden çıkmıyorum, çocuklarım alıp getiriyorlar çoğunlukla, ben hanım ağa, home sweet home, hayat bana güzel, bundan sonra, beni yormayan, üzmeyen, sıkmayan, sıkboğaz etmeyen, çok fazla beklenti yüklemeyen, yaptığıma, yapabildiğime, yaptığım kadarına rıza gösteren, beni ezip yok etmeyen artık erişkin olan üç çocuğum var ve birlikte gül gibi geçinip gidiyoruz, hayat dediğin ne ki zaten, üç günlük bir şey, bütün günlük hayatımı özetledim galiba bir çırpıda.

Şimdi durduk yere beni ne depreştirdi de yazdım bunları diyebilirsiniz, hadi demiş olun, ben de cevaplayayım, bende laf durmaz, bilin artık şunu, ne varsa dilimde zaten, dün 85 yaşında 20 yıldır tanıdığım eski arkadaşımla konuştum telefonda, kalp, şeker, böbrek ne ararsan var artık kadında, gece gündüz parmaktan şeker takibi yapıyor, oğlu benim yaşımda, üçüncü evliliğinden olan kızının annesiyle de boşandıktan sonra beraber yaşamaya başladılar yeniden, yıllardan sonra, kızının bakımının hatırına, haftada iki gün temizliğe kadın geliyormuş eve, birde çocuğu oyalamaya, ders çalıştırmaya gelen bir kadın var, geri kalan her iş arkadaşıma bakıyor, eşi de var, yani kocası, oğlu, torunu, kendi olmak üzere dört kişinin kalan her işi ona bakıyor, yemek, çamaşır, indir, kaldır her iş, evlat bile acımıyor anasına, atasına, işi bitene kadar sömürmeye devam, etini alabilen etini, canını alabilen canını alıyor, arkadaşımın haline üzüldüğüm için yazıyorum bunları elbete, Allah her şeyin hayırlısını versin, öncelikle evladın, kurt kocayınca kuzunun maskarası oluyor, arkadaşım oğlunun parasına muhtaç değil, kendi maaşı var, eşinden ayrı maaşı var, çalışmış zamanında, evi var, istese toplar pılı pırtıyı gider, aklı da yerinde, fazlasıyla hemde, alzaymır falan da değil, ama gitmiyor, bir yerden sonra benden bu kadar demesini de bilmek gerek demek ki hayatta, karşındaki kimin, neyin olursa olsun bu böyle, yoksa hayat ona olmasından çok daha erken senden bu kadar dedirtecek zaten ona, Allah kötüye, kötünün eline düşürmesin insanı, özellikle yaşlılıkta, hayat her yaşta ayrı bir sınava sokuyor insanı, büyük konuşmamak lazım elbette, biz de yaşlanacağız, bizim nelerle karşılaşacağımız belli mi, belli değil, düşmez kalkmaz bir Allah, o oğul da yaşlanacak bir gün, Allah gönlüne göre verir inşallah, kızın varsa ve karından ayrıldıysan bunlar senin sorumluluğun, 85 yaşındaki kadına, annene niye yüklüyorsun bu sorumluluğu, bırak kalan günlerini kendini dinleyerek, dinlenerek geçirsin değil mi, değil işte, bencillik tavan yaptığında ortaya çıkan görüntü bu işte, buna bencillik değil domuzluk denir de bakmayın bana nezaketimden domuzluk demiyorum, bu bildiğin, bu dümdüz ben senin oğlunum suistimali, Allah iyilik kisvesi altında yapılan kötülüklerden korusun insanı, sözde annesini düşünüyor, kadın tutuyor eve, bir değil iki tane, fedakar evlat, ama akşam eve geldiğinde yemek olacak önünde, sor bak bakalım üç eski karısından görebilmiş mi bu hizmeti, hiç sanmıyorum, kızı bulunmaz hint kumaşı anası yer paspası, orospu çocuğu diyeceğim de anası orospu değil işte, ondan diyemiyorum, umarım bir gün öyle bir kıskacın içine düşürülmemiş bir hayat sürerim kendi adıma, Allah evladın hayırlısını versin, kötülük yakınındakinden geliyor zaten insana, uzağındaki zaten yapamaz bu kötülüğü, hepimiz yaşlanacağız, var mı bundan kaçış, yok, kimimiz tuvaletin yolunu bulamayacağız, kimimiz paramızın hesabını bilemeyeceğiz, Allah hepimize hayırlı kılavuzlar nasip etsin, amin.

***Kurşun adlı diziyi izliyorum demiştim, 70’lerdeki siyaset, mafya, gazete, iş dünyası ilişkisini konu alıyor dizi, şimdilerde hepsi birarada bu tayfanın, üçü birarada kahveler gibi, dördü birarada, örnekleyeyim, tayyip erdoğan demirörene doğan medyayı satın alması için ziraat bankasından 750 milyon dolar kredi verdirdi, birkaç yıl önce, şimdilerde demirören sıkılmış medya işinden, kullanamadığı, paraya çeviremediği, çeviremeyeceği arsalarını 750 milyon dolara ziraat bankası satın almış şimdi, kar zarar eşitlenmiş anlayacağınız, doğan medyayı sattığında cebine de ayrıca para girecek, ki o da olmuş, yerine başka işler almış, elini suya sabuna sürmeden paraya batmış anlayacağınız, kazan kazan olmuş bir anda, kayıp yok aksine gökten yağan paralar var, burada, bu durumda ziraat bankası ne konumunda, bildiğin paravan şirket konumunda, devlet mafyanın ta kendisi artık, mafyanın elebaşı da belli, bundan kırk elli yıl sonra bunların da dizisi yapılır mı acaba, yapılırsa yapanlar bayağı bir büyük düşünmek zorunda, durumunda kalacaklar.

***Şimdi yazdım yukarıya aşk meşk falan, merak edeceksiniz mutlaka, işiniz gücünüz ben zaten, neyse, eksik kalmasın, yazayım bari, üç kıdemli aşığım var biliyorsunuz, yıllardır devam eden, 4-5 yıldır, 5 yıldır aşk mı olur, hangi zamanda yaşıyoruz, dün sucumu aradım, görüşemiyoruz dedi bana, duyan da ne görüşmelerimiz oldu sanacak, 4 yıldır aynı terane, bıkmadı hala, ya tutarsa mayası çalıyor bana, yemezler, kırk yaşında olan manavım, benden 13 yaş küçük, buraları terki diyar etti bana olan aşkından, baktı olmuyor, melül melül bakmakla da olmayacak, market müdürüm dün yanımdan boynu bükük geçti, bakmadı bile, adamı perperişan etmişim, evden çıkmıyorum, bir yere gittiğim yok durum böyle, birde gezsem neler olacak Allah bilir, bekar olduğunuz, kaldığınız sürece erkeklere umut tarlası olmaktan başka bir seçeneğiniz kalmıyor ne yazık ki, en iyisi başımı bağlayıp bir kişiye karar kılmak, yoksa bu taarruzların ardı arkası gelmiyor, gelmeyecek, daha geçen gün kocası benden hoşlanan bir kadın kocama asılan asıldığıyla kalır diye göndermede bulundu bana, asılanın ben olduğumu sanmış, başka işim yoktu da evli adama asılacağım, o adam da asılmadı aslında, asılmak değildi bu, gönlü kaydı diyelim, adamın da bir suçu yoktu yani bunda, benim suçum, hep benim güzelliğim yüzünden, 😀 ha ben geri durdum mu, durmadım, adam hoştu ve çok güzel bakıyordu bana, neden durayım ki, ben biliyorum da kendi bilmiyor mu evli olduğunu bana bakarken, kaldı ki evli olanların da özgür iradesi var, veya en azından olması gerek, aynı şekilde, yani onun bana baktığı gibi ben de ona baktım, baktığından emin olduktan sonra tabi, asla önce değil, evli olması onun sorumluluğu, benim değil, ben evli değilim sonuçta, başlatan ben olmuş olsam belki kendimi suçlu görebilirim ancak bir suç ta yoktu ortada, kendiliğinden, olağanlığında gelişti olay, istem dışı, olmadı değil, oldu, ama ne kasıt vardı ne de karısının dediği gibi asılma, ama geldi geçti, the and, mutsuz son, sonradan caydı, nereden anladım, kaçırdığı bakışlarından, yoksa tek kelime olsun konuşulmadı aramızda bunlar, sessizce başladı, devam etti ve yine sessizce bitti, ne oldu bilmiyorum, evli olduğu aklına geldi herhalde, canı sağ olsun, sonuçta bu gibi bir durumda da özgür iradesi var, hiçbir art niyeti olduğunu sanmıyorum ve en az benim kadar üzüldüğüne adım gibi eminim, hatta sanırım benden daha fazla olmalı, onun da beklemediği bir durumdu bu, evet ben de üzüldüm, bir yangınn külünü yeniden yakıp gitti, oysa ben unutmuştum bu işleri epeydir, bisiklete binmek unutulmaz diyorlar ya, bu da öyle bir şey olmalı, unutulmuyor, muş.

***Dün akşamki show haberde vardı, fomo korkusu, hep daha iyisini bulabilirim diye bir şeye karar verememe durumu, gerçi benim böyle bir derdim de yok çünkü ben karar vermek dahi istemiyorum bu konuda ancak bu taarruzlarla baş etmekten de bıktım usandım, bekar kaldığım sürece erkeklerin açık hedefi olmaya devam edeceğimden bekarlığımı sonlandırmaya, başımı kendi ellerimle bağlamaya karar kıldım, kimsenin aile faciasına neden olmak, başka kadınlarda yaralar açmak istemiyorum artık, erkeklerin de kafasını karıştırmak, aklıma yatan bir kişiyle, ak kara demeyip, bildiğin evleneceğim ve ondan sonrasında ben rahat herkes rahat, hani şu kuaför kız vardı ya, özgürlüğümü istiyorum diyen, video çekmişti, tıpkı onun gibi, ama ben özgürlüğüm için özgürlüğümü feda edeceğim, şaka maka yapmıyorum, oldukça ciddiyim, yakında düğün davetiyemi gönderirim hepinize bir bir, çok tepem attı, bildiğiniz gibi değil, hiç suçum günahım yokken olayın içine çekilip birde üstüne üstlük ortada bırakıldım, umarım bir karı kocanın, ya da meselenin direkt muhatabı olarak kocanın aşk tazeleme seansına katkıda bulunmamışımdır bütün bunlar benim dışımda gelişirken, malum bu zamanda kimin ne bok olduğu çokta belli değil, aman, teklif var ısrar yok, olanda da vardır bir hayır olmayanda da, ben böyle bakıyorum hayata, olmadıysa da olmaması gerektiği içindir, demek ki olmayacakmış, kader diye bir şey var sonuçta ve o yüzden olmayanı da çok zorlamamak lazım, olmuyorsa olmuyordur yani, ötesi yok işte, ama buradan anlaşılan şu ki bundan böyle çokta yalnız kalacakmışım gibi görünmüyor artık bana, elbet biri çıkacak karşıma, huyunu suyunu sevdiğim, sevebileceğim biri, kıyamet bekarı olarak kalmayacağım yani, emel sayın ve nebahat çehre gibi, ikisi de 25 yıldır yalnızlarmış, yalnızlık Allaha mahsus, bana göre değil, büyük oğlumun eli kulağında, hazırda kız arkadaşı var zaten, çok çekmez evlenmesi, diğer çocuklarım da 23 ve 18 yaşındalar, benim içinse birini bulmanın tam zamanı, çok daha geç olmadan yani, o beni bir yerde bulacaktır nasıl olsa, ve önemli o kişinin kendi büyüklüğü değil beni kendinde ne denli büyüttüğü olacak, hiçbir zaman para, mevki benim için önemli olmadı zaten, hiç öyle kurnazlıklarım yoktur, olsaydı o ipsiz sapsız malla evlenmemiş olurdum zaten, beni unutma adlı filmde geçmişti, sana dünyaları vereni değil sana dünyasını vereni seç diye, bana dünyasını versin yeter, dünyalar bana çok gelir, taşıyamam