Press "Enter" to skip to content

Gündem 1d Haziran’12

*Dünden beri ağzımı bıçak açmıyor; bütün tadım tuzum kaçtı; 20 yıldır tanıdığım ve 10 yıldır görmediğim bir komşumu görmeye gittim; gittiğime gideceğime bin pişman oldum. Oldukça işlek bir kumaş dükkânları vardı; 3,5 kardeş birlikte işletiyorlardı; 10,15 kişide çalışanları vardı; dikiş atölyesinde çalışanlarla birlikte. Halime abla onlara yemek yapardı; çoğunlukla bende gider ona yardım ederdim; birlikte yer içerdik; abla kardeş gibi olmuştuk o zaman için; geçmiş gün. Ev adreslerini öğrenmek için dükkânlarına uğradım; dükkânın yerinde yeller esiyor; sordum; orada çalışan birinin yan taraftaki ayakkabı tamircisinde çalıştığını söylediler. Gittim; arkası dönük bir ihtiyarı gösterdiler; ayakkabı dikiyordu; bana dönünce yüzü tanıdık geldi; kardeşlerinden; abilerinden biri sandım; adını da hatırlayamamıştım o an için. Halime ablayı bulmak istediğimi söyleyince ?eşim? dedi; apışıp kaldım; o titrek, peltek, çökmüş ihtiyar ile tanıdığım adım arasında bir bağlantı kurmam çok zor oldu; bana kalsa o adam olsa, olsa abilerinden biri olabilirdi.
Aptallamış bir şekilde çıktım ve evlerinin yolunu tuttum; yıllarca ihmal etmiştim onları; görür görmez tanıdı beni Halime abla; sarıldık; kızı evleneli 12 sene olmuş; yan dairede oturuyor; bütün gün birlikteler. Çocuğu olmamış; ben en son lisedeki halini hatırlıyorum; oğlu bir markette çalışıyor; bıraktığımda 5-6 yaşlarındaydı; şimdi 25 yaşında; o bile tanıdı beni. Eski fotoğrafları çıkardı; ilk oğluma hamileyken; Halime abla ve kızıyla birlikte; birde çocukken bizim bilgisayarın başında fotoğrafları var; o zaman kimsede yokmuş bilgisayar; bize tetris oynamaya gelirlermiş. Bundan 18 yıl öncesine ait o fotoğraflar; göstermeseler bu kadar detaylı hatırlamam çok zor; ben bile şaşırdım hatırlatılanlar karşısında; eski fotoğraflara bakmak gibi bir âdetim yok; ondandır. Birde sakat bir oğlu vardı Halime ablanın; sırtıyla götürür getirdi okula; 20 yaşına gelince ölmüş; hep yüzü gülen; derin bakışlar taşıyan mutlu bir çocuktu; Allah rahmet eylesin. İki düşüğü; ikide kürtajı varmış Halime ablanın; ?şimdi olsaydı yanmıştın? dedim; gülüştük. ?iki kişi daha; Allah etmesin? dedi.
Ev oldukça küçük; daracık bir oda; daracık bir oda daha; daracık bir salon, daracık bir mutfak ve yine daracık bir balkondan oluşuyor; karşılıklı iki kişi ve bir masa ancak sığıyor balkona. Yazın döşek koyup balkonda uyuyormuş Halime abla; bir döşek ancak sığar zaten; birde perde takmışlar balkona; bütün gün güneş görüyor ev. ?Evi satıp uzaklardan daha geniş bir ev alabiliriz? diyormuş eşi. Eşyalar belki aynı; belki de aynı tarz eşyalar; sıkış tıkış; fakirlik kokuyor ev. Bir vazo aldı eline; evdeki tek süs eşyası; ‘senin hediyen’ dedi; hatırlamadım bile. Halının üstünde en ufak bir leke, toz göremezsiniz; Halime ablanın ömrü didiklenmekle geçti; iyi bilirim. Televizyon eski arkası büyük televizyonlardan; rengi atmış; siyah beyaz gösteriyor; ?lcd ekran televizyon alacak babam? diyor oğlu.
?Evimiz biraz küçük; olsun çocuklarım, eşim sağ; buna şükür, çok zarar ettik; böyle olup psikolojisi bozulanlar var? dedi Halime abla. Alelacele bir masa kurdu; yemek yedik birlikte; 53 yaşındaymış Halime abla; benden 6-7 yaş büyük. Eşi de onunla aynı yaştaymış. Akrabaymışlar eşiyle. Halime abla çok değişmemiş; neredeyse aynı duruyor; değişim ve çöküş eşinde olmuş; Halime ablanın hayatında pek bir değişim yok elbette; yine aynı işler, aynı hayat ama eşi nereden nereye gelmiş; etkilenmiş doğal olarak; yıpranmış. Eski dükkân komşusunun yanında yamaklık yapıyor; bilinmez kaç kuruşa; neyse ki insanlık hala ölmedi. Emekli maaşı alıyorlarmış ayrıca.
Dün benim için bir hayat dersiydi; sıkı bir ders; Allah kolaylık, sabır ve metanet versin hepsine. Öyle yaşayan insan yok mu; çok ama onlarınki çok daha farklı; varlıktan yokluğa düşmek çok daha acı veriyor. Üstümden atamadım bir türlü onların sıkıntısını.
Son 10 yılda hayat insanlar için bu ve buna benzer olarak değişti; ileriye değil geriye gitti; bu sadece Halime ablalar için değil; benim açımdan ve pek çok insan açısından bakacak olsanız da çok farklı değil. Çocuklarımızın geleceğinin nasıl olacağı meçhul. Hiç kimse ileriye güvenle bakamıyor. Dün yine biriyle konuştum; beden eğitimi bölümünü bitirmiş beş yıl önce; atama bekliyor ve geçici işlerde çalışıyor; masörlük yapıyor. İşsiz üniversite mezunlarından sadece biri. Bir kadın yine çocukları için geçici işlerle ilgili kaygılarını dile getirdi. İyi okul bitiren çocuklar bitirdikleri okula ve notlarına göre Amerika?da, İngiltere?de Kanada?da, Avustralya?da alıyorlar soluğu; iş yok, iş olsa para yok, olanak yok, gelecek yok; 20 yaşında çocuklar ana baba ocağından kopup gidiyorlar. Bu devletin olanaklarıyla okuyor; eğitim alıyor ve başka ülkelerin hizmetine aktarıyorlar bilgi ve eğitimlerini. Dönmeyi de düşünmüyorlar üstüne üstlük; Amerika; olmazsa İngiltere; olmazsa Kanada; olmazsa Avustralya.      
O yapılan, yapılacak olan cami, camiler maun suresi camileri değil de nedir? ?Doğurun? diyor ancak; neye güvenip doğuracağımızı söylemiyor; doğurduklarımızın hayat garantisi yok; ne yapacak doğurulanları? Tecavüz çocuklarını parasız asker veya organ malzemesi olarak kullanmak niyetinde mi yoksa? Böyle bir film izledim geçen gün; bir yatılı okulda çocuklar organ malzemesi olarak büyütülüyor ve vakti geldiğinde teker, teker organları alınıyordu. 3,5 alımdan sonra ölüyorlardı. Her organ alınışında vücut tahribatları, sakatlıkları artıyordu. Bilim kurgu Allah?tan veya umarım bilim kurgudur ve böyle bir şey hiçbir zaman gerçek olmaz.  
Ölümün kimin kapısını önce açacağı belli değil; fakir zengin; şu bir haftada 3 zengin ölümü gerçekleşti; 30 Mayıs 6 Haziran arası; biri tekne kazası; 42 yaşında; teknedeki diğer 3 kişi kurtuldu. Biri spor yaparken öldü; 43 yaşında; oldukça sağlıklı; sigara ve içki kullanmayan biri; bir diğeri intihar; 62 yaşında; ölüm paraya ve yaşa bakmıyor; sırası gelen gidiyor; baş ağrısı bahane; ne paraya ne pula ne güce güvenmek lazım. Hayat süresi zengin veya fakir olmaya; bol olanaklar içinde olup olmamaya endeksli değil.
*Son zamanlardaki söylemleri hep ?biz? ve ?onlar? üstüne kurulu; hayırlara çıksın diyeceğim ama pek hayırlara vesile olmayacak gibi görünüyor. Kafasında ikiye bölmüş zaten insanları; bizler ve onlar. Bu bizler ve onlar çok tehlikeli yerlere varabilecek söylemler. Bir zamanlar Hitler yapmıştı bu ayrımı; bizler ve Yahudiler diye; Yahudilerin sonunu hepimiz biliyoruz. Büyük sayıda ?ordularıyla? büyük toplantılar yapıyor ve hep bizler ve onlar diyor. Dünkü toplantısında ?onlar?dan olan 2 kız protestocu çıkmış; parasız eğitim için slogan atmış; seyircilerden beyaz sakallının teki bir asıldı kızın saçına; neredeyse boynu kırılacaktı; yaka paça götürüldüler karakola. Kızlardaki de iyi cesaret; onca insanlık dışı yaratığın içine dalmak. Şiddetin ve kötülüğün dozu her geçen gün yükseliyor; bunun sebebi ise bizzat Recep Tayyip Erdoğan. Ordularını kötülüğe sevk ediyor; bile isteye.
Söylendiğine; ortalıkta dolanan laflara göre o kürtajdan bahsederken Aselsan?ın %51?i İsrail?e satılmış, kentsel dönüşüm yasası onaylanmış, 3. Köprü ihalesi tamamlanmış; THY işçilerinin grev hakkı kaldırılmış, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti?nden ?Türk? kelimesi atılmış; Kuzey Kıbrıs Cumhuriyeti olmuş, Türk Silahlı kuvvetleri arazileri belediyeler devrediliyormuş, sinema, tiyatro, opera, müze, hastane, kütüphane, tren garı, metro, deniz, hava, kara limanları, gazino, düğün salonu ve yurtlara mescit zorunluluğu getirilmiş; kıyılara nükleer santral açılabilmesi için yasa çıkmış; Atatürk Orman Çiftliği içindeki 46 hektarlık gazi tesisleri sit alanı olmaktan çıkarılmış; oraya başkanlık sarayı (beyaz saray) yapılması için izin çıkmış.
Şu kürtaj meselesine geri dönersek; her gün kırdığım yumurtaların içinden döllenmiş olanı çıkabiliyor; hiç yas tutmuyorum o yumurtayı yediğim için. Uygun ısıyı bulamadığı için o döl dünyaya gelemiyor; insanlar içinde aynı şekilde düşünülebilir pekâlâ. O döllenen yumurta ve sperm ortadan kaldırıldığında o canlı dünyaya gelemiyor. Spermle döllenen her yumurta dünyaya gelecek olsaydı şimdiye dek şu an açlıktan birbirimizin gözünü oyuyor olurduk. Bundan 5-10 yıl öncesine kadar aile planlaması diye bir şey vardı; gebelikten korunma teşvik ediliyordu; şimdi bütün bunlar unutuldu; habire doğurun deniyor. Ona ne kimin ne doğurup ne doğurmayacağından. Kendine kalsa Kürtlerin usulüne çevirecek bizi. Kadınlar eski aptal değil; bunun farkında bile değil. Bir çocuk ne emekle; ne ızdırapla büyüyor; insandan, büyütenden neler alıp götürüyor; bunun bile bilincinde değil. Kendi büyütmediği için olmalı.
*AKP?ye oy veren %50?nin acaba % kaçı bu sonuçlara varacağımızı; işin buralara varacağını tahmin etmişti? Veya böyle bir sonucu arzulamıştı. Her iddiasına varım bu oran %50?nin %20?sini geçmez. Türkiye?de şeriat isteyen kesimin nüfusu çok fazla değil; o yüzden kürtaj ve sezaryene taktı ya kafayı! Şeriatçı kafaların sayısını arttırarak çoğunluk sağlayacak aklınca; biraz geç düştü jetonu; ‘doğurun’ emrini daha en başında; ilk başbakan olduğunda vermeliydi ki bir işe yarasın; kendine oy vermeye yetişmez bundan böyle doğacak olanlar. Yapılmaya çalışılan belli; aşama, aşama bizi şeriata yaklaştırmak. Burada yine kabak büyük ölçüde biz kadınların başına patlayacak; sınırlanan, engellenen; hakları elinden alınan bizler olacağız; şayet olursa; şayet olmadan durdurmazsak.
Daha şimdiden bize yapılmaya çalışılanlara bir baksanıza; bizi doğurtup, doğurtup doğurduklarımızın kölesi haline getirmeye çalışıyorlar. Evlerimize geri sokacaklar bizi. Örtünmeye zorlayacaklar. Şeriat askerleri yetiştirmemiz bekleniyor bizden. Sakın; siz, siz olun bu dalgalara düşmeyin. Doğuracağız; doğurduklarımızı imam hatip okullarında okutacağız ve onların eline teslim edeceğiz; bizden açıkça beklenen bu; şeriat askerleri. Karnımızda sıpa; sırtımızda sopa; yaşa yaşayabilirsen; yaşadığına hayat denirse; erkeklerin ve evlatlarımızın kölesi olacağız iyice; kişilik haklarımız hiçe sayılarak. Atatürk?ün sayesinde sahip olduğumuz hakları ancak biraz olsun sahiplenmiş, elde etmişken tümüyle feragat edeceğiz haklarımızdan ve kızlarımız bizlerinkinden çok daha berbat bir hayatı sürecek. Kendimiz için değilse bile kızımız için karşı durmalıyız böyle bir oluşuma.
Bütün bu planların arkasında Amerika var. Bizler ne kadar odun, ne kadar molla, ne kadar hacıyatmaz olursak güdülmemiz; yönetilmemiz o kadar kolay olur; ılımlı İslam= olumlu insan; her açıdan; vur kafasına, al ekmeğini; boynumuz kıldan ince; Amerika?ya karşı. Bunları yazacak; bu bilgiyi size ulaştıracak bütün entelektüel beyne sahip insanların neden öldürüldükleri şimdi daha iyi anlaşılıyor; Amerika-irtica ortak anlaşmalı ölümlerdi bu katliamların hepsi. Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı, Bahriye Üçok ve diğerleri. Bilmiyorlar ki onların yeşerttiği filizler, fidanlar her yerde; Anadolu?nun her köşesinde; bir çiçek gibi açmaya ve çiçekler açtırmaya devam ediyorlar. Cumhuriyet bekçileri. Hangi birini öldürecekler?
Bu arada; Kıbrıslı doktorlar talip Türk kadınlarının kürtajlarını yapmaya; orada serbest olacakmış;))) Bir zamanlar tüp bebek için gidiliyordu Kıbrıs?a; bundan böyle ne için gidileceği belli!
Kürtajı yasaklamak yerine insanları istenmeyen gebelikler konusunda bilgilendirseler; okullarda gebelikten korunma yöntemleri öğretilse kızlara ve erkeklere; çok daha iyi olmaz mı? İş kökünden çözülmüş olur böylece. Bir kondom(prezervatif) bir istenmeyen gebelik ve kürtajla eşdeğer. Bunun insanlara; özellikle gençlere anlatılması çok mu zor?
***Kürtçe seçmeli ders olarak konmuş; 11 Haziran?da açıklandı. BDP?liler tepkili; ?kürtçe anadilleriymiş; seçmeli olamazmış?. Verdikçe daha fazlasını istiyorlar utanmazlar. Anadilin Kürtçe ise o parlamentoda işin ne? Defolup gidin Kürtlüğünüzde yaşayın. Anadilin Kürtçe ise bunu bize neden Türkçe söylüyorsun; Kürtçe söyle; ben anlamam nasıl olsa; kendi kendine konuş dur. Akılları sıra tehditler savuruyorlar havaya; kimi korkutacaklarsa? Meclise kilit vurduracaklarmış; gelme o zaman; o meclis sensizde çalışır. Tamamıyla kürtçe eğitim veren okullar istiyorlar kendilerine anlaşılan. Kürtçe dilinde matematik, fen, İngilizce ders verebilecek öğretmeni nereden bulacaklar; Kürtçe bu denli yeterli bir dil mi de bu dersler verilebilsin? Yeterli olsa da olmaz ayrıca; burası adı üstünde Türkiye Cumhuriyeti; beğenemiyorlarsa kendilerine başka bir barınak bulsunlar. Amerika?dan toprak talep etsinler örneğin; Amerika?da toprak bol nasıl olsa; bir kıyısından verse yeter onlara; Amerika onları koruyup kolluyor ya; lafta! Oraya yerleşip kendi okullarını kursunlar; kendi Kürtçe öğretmenlerinin ve diğer ders öğretmenlerinin maaşlarını kendileri ödesinler. Senin, benim; Türk halkının vergileri ile değil. MHP?li Oktay Vural ??bu tavizler daha nereye kadar verilecek?? dedi; Kürtçe dersi ile ilgili; oda olmasa muhalefet diye bir şey yok ortada; tek başına muhalefet yapıyor adam.
 
***Kültür ve turizm bakanı Ertuğrul Günay; 14 Haziran günü Çamlıca camisi ile ilgili olarak “Şu anda Çamlıca?ya cami projesi yok. Sadece fikir tartışması yapıldı. Ama bize ve belediyeye veya başka bir kuruma gelmiş bir proje yok. Mütedeyyin çevreler dahil olmak üzere insansız bir mekana cami yapmanın çok da ihtiyaca ve bizim inancımıza uygun olmadığı konusunda eleştiriler oldu. Sanıyorum bu eleştiriler ışığında yol alınacak. Şu anda somut bir proje yok” dedi. Oysa Başbakan Recep Tayyip Erdoğan 30 Mayıs?ta yaptığı açıklamada, Çamlıca Tepesi’ne dev bir cami yapılacağını açıklamış; “Bu dev cami, İstanbul’un her yerinden görülecek şekilde dizayn edildi. İnşallah Üsküdar’ın camlarında artık farklı yansımalar olacak” demişti.
Aradan sadece 15 gün geçmiş ve kendi bakanı başbakanın dediklerini yalanlayıp boşa çıkarıyor; bu nasıl iş? Başbakanın danışmanları yok mu? Desteksiz mi atıyor başbakan? Sayın bakan ertesi gün ”Ben sadece bu alanda, şu anda bizim bilgimiz içinde bir proje olmadığını söyledim” diyerek söylediklerini düzeltmeye çalışmış. ??Yeni camiler elbette yapılabilir. Ama aynı zamanda doğayı, öteki tarihsel varlıklarımızı da korumak gibi bir dikkatimiz var?? diye de devam etmiş; altında pek çok mana barındırıyor bu sözler. Ayıkla pirincin taşını;))) Hangisinin söylediğine inanacağız şimdi?;)))) Neyse; kızım söylediğinde haklı çıkmış oldu böylece; yazmıştım; ??namaz kılmak için o tepeye kim çıkar? demişti ilk haberi izlerken kızım.
*Ümit Boyner kürtaj yasasına karşı çıkmış; haberlerde Ümit Boyner?in söylediklerine değil Arınç?ın ona verdiği cevaba yer veriliyor. Karşı çıkmak bile yasak demek ki o fikre. Böylesi ufak adamlara cevapla başbakan uğraşmıyor; derhal Arınç?a teslim ediyor bayrağı; pis işler Arınç?ın işleri. O Gülen hocası ile yarenlik etme derdinde. Kendilerine zıt bir şey söylendiğinde nasılda çirkefleşiyorlar birden. Bu çirkefleşme konusunda Arınç en başından beri önde gidiyor zaten. Direkt Ümit Boyner?e kara çalmaya başladı sözleriyle; söylediklerini değil kişiliğini hedefliyor adeta. Kişiliğine saldırıyor. Sen söyleyebiliyorsan söylediklerine cevap ver; onun konumundan; bulunduğu yerden sana ne? Nasıl bir tezgah bu; her şey yıllar, yıllar öncesinden planlanmış sanki.
AKP?nin en akıllısı; en laf cambazı Arınç ise varın düşünün siz gerisini. IQ oranları oldukça düşük olmalı; zaten o partide ve sonrasında devlet yönetiminde olanların eğitimleri ne ki; başbakan dâhil; önüne gelene ?sen kimsin? diyor; bundan öte bir laf bilmediğinden; ağzı laf yapamadığından olsa gerek; asıl ?kendi kim?. Güç, iktidar sahibi olunabiliyor ama zeka sahibi olmak biraz zor; Allah vergisi olacak;)))) Yok; ne yapsın adamcağız?
*Ayşe Arman?ın yazdığına göre gebeler fişlenmeye başlamış; aile hekimleri tarafından sıkı bir takip altına alınıyorlarmış. Üstelik koordineli bir çalışma yapılıyormuş bunun için. Gebelik testi sonucundan aile hekimliğine varan bir bilgi sistemiyle; kişinin izni ve bilgisi dışında. Bunlar iyice kafayı yemiş. Geçen günlerde aile hekimliğine gittiğimde duvarda ‘çevrenizdeki gebeleri haber verin’ tarzında bir yazı vardı; garipsedim ama işin bu boyutta olduğu; bunu hedefleyebileceği hiç aklıma gelmedi; böyle bir sapıklık, manyaklık olsa, olsa Akp’lilerin aklına gelir zaten. ‘Takip ediyoruz’ ayağına denetlemeye başlamışlar; hainler; Allah belalarını verir inşallah. Kafatasçılar. Aile hekimliği düzeneğine neden geçildiğinin cevapları da alınmaya başladı böylece; birebir takip. Her şey çok öncesinden planlanmış demek ki! Biz uyurken. Üstelik bu denetim için aile hekimleri zorlanıyor; hatta takip etmeyenlere para cezası uygulanıyormuş; bak sen şu işe.
Planın bir sonraki aşamasının ?kadınları zorla hamile bıraktırmak, bırakmak? olmayacağının bir garantisi var mı? Onların nasıl düşündüklerini asla bilemezsiniz; şu ana kadar olanları; olacakları bilemediğiniz gibi. Ben o yazıyı aile hekimliğinde göreli 2 ay oldu; aşama, aşama ilerliyorlarmış ta haberimiz yokmuş; kimin aklına gelir böyle bir hinlik, sapkınlık? Ortada fol yok, yumurta yok, kürtaj yasası bile yokken yaptıklarına bakılırsa yasa çıkınca neler yapabileceklerini varın siz tasavvur edin. Kadın=kuluçka; yumurtlayan tavuk onlar için demek ki! Ne zaman karşı koyacağız böylesi bir bağnazlığa; kızımızı hamile bırakmak için tecavüze kapıya dayandıklarında mı? Tecavüz meşru bir hal aldığında mı? O günün gelmemesi için bugünümüze iyi sahip çıkmalıyız; elimizde hala haklarımız; kozlarımız varken; yoksa çok geç olabilir.
Bize birbirimizi denetletmeyi planlıyorlar; ??etrafınızda gebe varsa bildirin?? ne demektir; ne anlama gelir? Bir düşünsenize parçanın bütün halini; Hitler Almanya?sında Yahudilerin ele verilmesi gibi. ??Komşumdan kusma sesleri geliyor; hamile mi acaba?? veya ??komşumda bir halsizlik var; hamile mi dersiniz?? veya ??komşularımdan artık seks yaptıklarına dair sesler gelmiyor; geçerken bir uğrayıverseniz??.
Bir sonraki aşama prezervatif satışlarının; spiralin ve diğer doğum kontrol yöntemlerinin yasaklanması da olabilir; her şeyi, her türlü bağnazlığı beklemek lazım artık bunlardan.
Bu arada erkeklere de sinyal gidiyor açıktan; karılarınızı hamile bırakın; doğurtturun diye; bilmem farkında mısınız?
*Taksim?e cami yapılması planlanıyormuş; mahkemeden izinde çıkmış; eylem yapanlara cumadan çıkanlarla gözdağı vermek için mi yoksa eylem yapanları cumadan çıkanlara kırdırmak için mi? Yeni Sivas katliamı; tabi bunun adı İstanbul katliamı olarak anılır; olur, biter. Koca İstanbul?da cami yapacak yer bulamamışlar; illa Taksim?e yapılacak; niye ki! Bir Taksimde camisiz kalsın; her adım başı cami olması şart mı?
CHP? de uzun bir süredir ?tık? yok. ?Kürtaj? dendi; ses yok; Çamlıca?ya cami dendi; Taksim?e cami dendi; yine ses yok; bu sessizliğin ardındaki ne ola ki! Kafayı MHP?ye takmış bu ara; onunla uğraşıyor; AKP rahat; at oynatıyor. Hani diyorlar bazen; insanın inanası gelmiyor ama; Kılıçdaroğlu iki taraflı diye; Deniz Baykal bu yüzden bertaraf edilmiş diye; bu doğru olabilir mi? Bu denli sessizliğin, tepkisizliğin ardında bir neden olmalı diye düşünüyorum artık; ne yalan söyleyeyim. Şu anda Türkiye?de var olan sorun iktidarın gücü değil iktidarı dengeleyecek, gemleyecek bir muhalefetin olmayışı. Meydan boş; atını turluyor recep efendi; nede olsa cirit ata sporumuz;;))) Yakışır yiğidime;)))
İşi Kılıçdaroğlu?na bırakırsak işimiz iş; yandığımızın resmidir. Kibarlıksa mesele olan; olmasın artık o kadar kibar; sesi duyulan; gereken tepkiyi veren bir parti başkanı lazım bize; sadece kibar olan değil.
Ben dâhil bu milletin seçmeninin %25?i ona oy verdi; o koltuğu doldurduğu; kendine CHP genel başkanıyım dediği için. Bu durumda o seçmenlerin isteklerini yerine getirmeli; onları o mecliste hak ettikleri ölçüde; %25 oranında temsil etmeli; haklarını korumalıdır. Ben o oyu Kılıçdaroğlu?na beni, ailemi, geleceğimi, milletimi yobazlıktan korusun diye verdim; kimseye adabı muaşeret dersi versin diye değil. O zat adabı muaşeret dersini alacak olmuş olsaydı bu yaşına kadar alırdı zaten; boşa zahmet etmesin.
*Sezaryenle ilgili yasa çıkmış; bir doktor ?doktor istedikten sonra yine yapar sezaryeni? diyor; haberlerde açık, açık; meydan okuyor yasaya. Cezayı yesin de bakalım yapıyor mu yapmıyor mu? Hapis cezası elbette. Azıtmışlar iyice parayı bol görünce; para olukları kapanacak diye ne yapacaklarını şaşırdılar; oh olsun bütün sezaryenci doktorlara. Bana gerekçesiz sezaryen yapan ama kendi oğlunu normal doğumla doğurtan doktorun oğlu özel bir üniversitede reklam ve pazarlama okuyormuş; çok zor kazanmış olmalı o okulu; bir satanist görüntüsünde ve gitaristmiş; beddualarım boşa çıkmamış demek ki; ne güzel. İçim yağ bağladı. Kendi tatile gidecek diye beni doğuma 15 gün kala ameliyata aldı; tatilde harcayacak para lazımmış demek ki! Tatilden sonrasına bırakamadığına göre işi! Dilerim beter olsun. Bu çok geç kalınmış bir yasa; umarım yerli yerinde uygulanabilir. Kürtajla ilgili yasada kadınların tepkisi sebebiyle geri adım atılması beklentisi var; öyle gibi; kadının gücü.
*22 Haziran günü diyanet işleri başkanlığı 1000 mele atamış; yani kuran öğreticisi. Öğretmenler atama beklesin; meleler iş başında. 23 Haziran günü 6 üniversiteye daha ilahiyat fakültesi kurulmuş. İyice geriye çekilmeye; yoz, yobaz olmaya iteleniyoruz farkındaysanız. 10 yıl öncesinin ilerici, laik, modern Türkiye?si şimdi oldu gericilerin Türkiye?si. Bilim okumak yok; ilim, irfan yok; anlamadan; Arapçasından kuran okumak bol; bu çocuklar böyle mi ekmek yiyecek; ne ile beslenecek; üretim yok; iş yok; ancak anlamadan oku; ayrca anlasalar ne olacak ki? Herkes koyun gibi; ‘padişahım çok yaşa’ halinde. Hazıra dağ dayanmaz derler; bu devlet onca insanı beslemeye ne zamana kadar dayanacak? Ayıp, günah. Amerika?nın da yapmak istediği bu değil miydi zaten; beyinleri susturup çürüterek üstümüze konmak; sağ olsun akp iyi yol alıyor bu konuda. Amerika sevinçten göbek atıyor orada.
*Her işimiz tamam; bir savaşımız eksikti! Erdoğan?ın Suriye?ye sataşmaları sonunda ses getirmeye başladı; Suriye sonunda Türk uçağını vurdu. Amerika halkı orta doğuya asker göndermekten; ölü ya da yarı diri onları geri almaktan bıkmış durumda; bir savaş daha başlatılmasını katiyetle istemiyor; sırf bu yüzden hükümet güvenoyu kaybedip düşebilir. Amerika?da Irak?tan sonra yeni bir ülke ile savaş başlatılmasının istenmeyeceği çok açık ama Amerika Suriye arası bir gıcıklıkta söz konusu; Suriye?nin bastırılması, susturulması gerek; Amerika?nın çıkarları açısından; bir sonraki aşama Türkiye olacak zaten susturulması gereken; ne yapmalı; iti ite kırdırmalı; Amerika bu taktikle ilerliyor; daha doğrusu Erdoğan aracılığıyla bizi bu kanala doğru iteletiyor.
Bizim milletin evladı bedava nasıl olsa; pkk yıllardır kırıyor; birazda Suriyeliler kırsa bir şey olmaz. Çocuğu öldüğü için bağrı yanan bir baba çıkıp ??pkk çocuğumu niye öldürdü?? diye sorarsa o babanın ??devlet büyüklerine hakaretten?? içeri atılabildiği bir ülke zaten burası; çok bir sakınca yaşanmaz yani. Amerika?daki gibi oylar düşmez; hükümete de bir şey olmaz; koyunlar ülkesi burası. Amerikan halkı ile baş etmek, yola getirmek zor; artık ??savaş var?? dense kimse gitmez; zaten onlar birde paralı asker; Amerikan ekonomisi ciddi anlamda sarsılıyor savaşlar yüzünden; Türk askeri bedava gider, ölür; arkasından kimse bir hak iddia edemez. Vatan, millet, enayilik aşkına.
Amerikan askeri yaşamaya; hayatta kalmaya koşullu; Türk askeri ise ölmeye; Amerikan askerinin Obama başbakanı var, Oprah teyzesi var, bir dolu sahip çıkanı var; benim Mehmetçiğim ise kimsesiz, sahipsiz. Benim Mehmetçiğimin anası, babası bile sahipsiz; nerede kaldı Mehmetçik.
??Ey iman edenler! Yahudileri ve Hıristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostudurlar. Sizden kim onları dost edinirse, şüphesiz o onlardan olur. Şüphesiz Allah zalim kavmi doğru yola iletmez.?? Maide suresi; 51. Ayet. Meleler ders başı yapıyorlar ya; bu ayeti başbakana okuyup, açıklayıp yorumlasınlar bir zahmet.
??Tanrı, öfkeyi besleyen, savaşın nedeni korkudan bu dünyayı kurtarsın.?? 1800?lü yıllarda Amerika?da yaşanan iç savaşın sonrasında bir ailenin yaşadığı rezalet ve sefaleti anlatan; o zaman yazılan günlüklerden yola çıkılarak nelerin yaşandığına tanıklık eden 2011 yılında çekilmiş ?Redemption? adlı filmin bitiş sözcüğü bu. Sırf recep efendi öyle istedi diye savaşa girilmez temennisindeyim hala; umarım öyle olur. Hala aklı selim birkaç kişi kaldıysa yönetimde girilmeyecektir.
*Çamlıca?ya cami projemizde devam ediyormuş bu arada; gözümüz aydın; dediğim dedik; çaldığım düdük bu herif; başka bir açıklaması yok; mimari deniyor, kültürel değerler deniyor; orada insan yok deniyor; adam ?bana vız gelir, bildiğimi okurum? diyor; ne ala. Dün Ankara?da havaalanı yolundaydım; sırf o yol üstünde 10’dan fazla yeni yapılmış veya yapılmakta olan cami vardı; hepsi büyük, ihtişamlı; yani masraflı, para gerektiren camiler; işlerine gelen yere para bulmakta hiç zorlanmıyorlar nedense; milletin ağzı açlıktan kokuyor; önemli değil. Maun namazlarını kılmaya devam etsinler bakalım; elbet bir gün o namazlar boyunlarına dolanacaktır. 
 
***
 
*Kılıçdaroğlu 24 nisan günü savaşla ilgili yaptığı açıklamada ??Hükümetin Suriye politikasına karşı bir misilleme olduğu kuvvetle muhtemeldir. Komşu ve kardeş iki halkı savaşın eşiğine getirenler nasıl bir ateşle oynadıklarını artık anlamalıdırlar. Türkiye?yi yönetenler kendilerini teşvik ve tahrik eden sözde dostları tarafından yalnız bırakılmışlardır??.
Burada Suriye ile kimin çatışıp uğraştığı herkes tarafından aşikâr; ama isim olarak Erdoğan?dan bahsetmemeyi tercih ediyor Kılıçdaroğlu; neden; bir çekincesi mi var; Erdoğan her fırsatta ona ismen sataşmakta bir mahsur görmüyor ama. Yapılanı; savaşın eşiğine gelişimizi bile yumuşak bir dille bize intikal ettirmeyi; Erdoğan?ı direkt suçlamamayı tercih ediyor Kılıçdaroğlu. Nedenini anlamış değilim. Kendisinin böyle bir hatası, böyle bir yanlışı olacak olsa Erdoğan yeri göğü inletir, onu ismen ve zevkle suçlar. Yeterli muhalefet gücü yok Kılıçdaroğlu?nda gerçekten; ya da bilerek yerine getirmiyor üstüne düşeni. ?Türkiye?yi yönetenler? diyor; ipleri onların eline tümüyle vermiş durumda görüldüğü gibi; o çorbada kendi tuzunun da olabileceğinin; Türkiye?nin %25?ini temsil ettiğinin farkında bile değilmiş gibi. O savaş çıkarsa o savaşın çkışında hiç bir sorumluluğu olmayacakmış gibi.
Bana kalırsa bu savaş çıkarsa sorumluluğu Erdoğan?dan hiç az olmayacak; onu frenlemeyi becermek yolunda bir çabası olmadığı için; tarihe ne hesap vereceğini iyi düşünüp tartmalı; ve orada gereksiz yere yer işgal edeceğine evine gidip benim gibi haberleri izlemekle yetinmeli.
*27 Haziran günü Erdoğan; ??elbette savaş çığırtkanlarının provokatörlüğüne düşmeyiz, merak etmeyin; ancak böyle bir saldırıda da susacak, tepkisiz kalacak bir ülke değiliz??;
Kılıçdaroğlu; ??Affedilecek bir olay değil; unutulacak bir olay değil, Türk devleti büyük, onurlu bir devlettir; bunu herkes bilsin; Beşar Esad; Davutoğlu; Erdoğan da bilsin. Suriye hükümeti, Türk hükümetine bir ders vermek için düşürmüştür o uçağı; dış politika blöf üzerine kurulur mu? Blöfle, asarım, keserimle dış politika yapılır mı? Kıbrıs barış harekâtında sadece ??ayşe tatile gitti denmiştir??; o kadar. Hiç kimsenin ulusal çıkarlar yönünden poker oynama hakkı yoktur. Senin uçağın düşürülecek; sen edebiyat yapacaksın. Uluslar arası caydırıcılığınız sınabiliyorsa; (mavi Marmara; çuval geçirme; uçak düşürme); kaybedersiniz. Sıçan geçer yol olur. İçeride farklı görüşlerimiz olabilir ama dışarıya karşı tek vücut oluruz. Bedel ödemekten korkmadık; korkmayacağız da. Komşularımızla barış, dostluk içinde yaşamak istiyoruz. Dünyada barış, Türkiye?de barış??;
Bahçeli; ??Kabul edilemez düşmanca bir harekettir; bu saldırıyı kınıyorum; Suriye?den özür ve tazminat talep edilmesi gerekmektedir; MHP hükümet tarafından alınacak kararların yanında olacaktır ancak savaş ihtimalinin en son seçenek olarak düşünülmeli; küresel güçlerin tahrik ve telkinine gelinmemelidir. Kışkırtmalara karşı uyanık olunmalı; aklı selimden uzak olunmamalıdır. Suriye Türkiye krizinin çözümü diplomasi ile sağlanmalıdır. Kandil bombalarla dümdüz edilmelidir.??
Bütün bu söylenenlerden sonra üç partiden en akıllısının MHP olduğunu söylemek çok zor değil. Onca yıllık siyasi birikimimi; inancımı ve geçmişimi bir yana bırakarak söylüyorum bu sözü üstelik. Kılıçdaroğlu bayrağı açtı; savaş aşamasına geçti bile gördüğünüz gibi. Erdoğan daha temkinli ve oynak; şimşekleri üstüne ?daha fazla? çekmek istemez gibi bir hali var; Bahçeli ise oldukça net; ??savaş istemiyoruz??u ortaya koydu; açık ve net bir şekilde. MHP?nin milliyetçilik duyguları hepsinin ötesinde.
Daha dün Erdoğan?ı isim vermeden savaşa sebep olmakla suçluyordu Kılıçdaroğlu; bugün birlikte savaşmanın önünü çekiyor; hiç tutarlı değil davranışları. Piyon olarak o kullanılıyor olmalı. Bilmez mi; ??Ayşe?nin tatile gitmesi?? 500 mehmetçiğin ölümüne; 1.200 mehmetçiğin de yaralanmasına yol açtı; ??poker oynamak?? derken bunu kastediyor olmalı. Kendi oynadığı briç mi yoksa? Resmen gaza getirmeye çalışıyor; savaş için. Ecevit?e bir şey olmadığını o da biliyor tabi;))) Amerika, Erdoğan?ın dünkü açıklamasını ?olumlu? karşılamış; ??sen önden git; biz arkadan geliriz?? diyorlar.
Kıbrıs?ta bile 500 asker kaybedildiyse bir Türkiye-Suriye savaşında olabilecek kayıp sayısı hiç az olmaz. Şu pokeri doğru dürüst oynasalar iyi olacak; en iyisi o poker masasına hiç oturmamak! İnsanlar PKK?dan yaşanan kayıplardan bıkmış durumda zaten; buna birde Suriye?yi mi ekleyecekler?
*Şevval Sam başörtüsü için ??benim için tekstil ürünü?? demiş; az bile söylemiş; çünkü benim için öyle bir anlam bile ihtiva etmiyor; yok benim için; öyle bir nesne ile hiçbir ilgi ve alakam yok; olmadı; olmayacak; bu nedenle konserleri iptal ediliyormuş; başörtüsü ile verecek değildi herhalde konseri! Zekeriya Beyaz hoca; ??bez kutsalsa en kutsalı dondur?? demişti bir zamanlar; ne var ki Şevval Sam?ın söylediği sözde. ?Ben öyle demek istemedim? diye açıklamalar yapıyormuş; yapmasın hiç; ?benim için baş örtüsü gereksiz bir tekstil ürünü?.
*673 imam hatip ortaokulu açılmış; bir kısmı normal ilkokullarda eğitim alacakmış. Niye ortaokullarla değil de ilkokullarla aynı okula yerleştirilmiş olabilirler? İlkokullara örnek teşkil etmek; imam hatipe geçişlerini kolaylaştırmak amacıyla mı? İlkokul ve imam hatip ortaokulu bir arada eğitim görecekse; bunda bir sakınca görülmüyorsa okullar neden ayrıldı; ilk, orta ve lise diye? 4+4+4?ün gereği neydi? Ortaokullarla birlikte yerleştirilsinler madem; tepki toplamak; dışlanmaktan mı çekiniyorlar? Ben çocuğumu bir imam hatip okulu ile aynı okulda okutmam; imam hatip nerede yoksa oraya; o okula götürürüm. Hiç beni bağlamaz.
*Özürler diliyor; defalarca; yüzlerce kez; ?sosyal linç yaşıyorum? diyor Şevval Sam; niçin; başörtüsüne ?bez parçası? dediği için; bu özürleri dileyen kim; Şevval Sam; rengini, dokusunu, kim olup olmadığını yıllardır yakından bildiğimiz Leman Sam?ın kızı. Nasıl bir sosyal bozulma; dejenerasyon haline varmışız; nasıl bir toplumsal baskı yapacak güce ulaşmışlar; varın siz tahmin edin. Biz ölmüşüz de ağlayanımız yok.
Eski yök başkanı Kemal Gürüz tutuklandı; niçin; başörtülüleri okula almadığı için. Almamış; iyide etmiş; başındaki örtü okuduğu okuldan önemli ise gitsin evinde otursun; tığ işlesin; ne işi var okulda; yaşanan intikam güdüsüne bakar mısınız? Yıllarca intikam tohumları yeşertmişler içlerinde; onun uğrunda yaşamışlar; şimdi bir, bir hesap soruyorlar; gün olur devran döner inşallah. Kemal Gürüz hapse giderken karısına ?beni unut? demiş; adam haklı; içeri giripte çıkan yok ki; müebbet hapis hepsi; ölene dek orada tutuluyorlar; tutulacaklar. ?Ilımlı İslam? oldu ?zulümlü İslam?.
Benim şimdi en çok içimi bulandıran ortaokullarda neler olacağı; kızımın okulunda bir imam hatip açılırsa; bacak kadar kızlar orada başörtüsü ile bulunursa ben kızımı o okulda tutmam; yaşıtı çocukların ?zorla? başının örtüldüğü bir okulda bulunmasını asla istemem. Toplayıp gitmeli tası tarağı; nereye gideceksek? Daha ilk yılında böyle bir atılım yaptıklarına göre 2,3 yıla kalmaz gidilecek okul kalmaz etrafta. Nasıl başörtülüler alınmadıysa okullara artık başörtüler alınmayacak olmalı; intikam tamtamları bu akıbeti gösteriyor çünkü; zalim dindar. Yaşar Hoca hep der ki; ?İslam, kuran zulme karşı çıkar?. Nerede bunların İslamı; kuranı. Dinsiz dindar kindarlar. Kimi kandırıyorlar.
Kemal Kılıçdaroğlu 30 Haziran günü ?savaş istemiyoruz? dedi; sonunda böyle bir laf etmiş olması ne büyük mutluluk. Bana kalırsa onun şu an için demesi gereken tek şey var; ?ey MHP; gelin birleşelim; vatan elden gidiyor; birleşmezsek bu kindarlar topumuzun kökünü kazıyacak?. Bunu söylemeyi ne zaman akıl eder acaba? Veya akıl eder mi? Kendi kökünün kazınmayacağına dair bir teminat almış mıdır acaba kindarlardan? Öyleyse eğer sorun yok; gelin birleşelim demeyecektir hiçbir zaman. Ne kadar rahat bir profili var; bilmem farkında mısınız? Ortalıkta kan gövdeyi götürüyor o büyük bir pişkinlikle ?sakin gücünü? korumaya devam ediyor. Ne zamana kadar; içeriye atılma sırası kendine gelinceye kadar mı? Atılma sırasındaysa tabi. O yerinin adamı değil bence; bulunduğu yeri hak etmiyor. O bir parti başkanı; CHP genel başkanı olmamalı; partinin işlevini kaybetmesine neden oldu ve olmaya devam ediyor; mıymıylığın hiç zamanı değil; bunu ne sebeple yapıyor bilemem elbette. İşin komik yanı dün Erdoğan bile ?pısırık? dedi ona; ne ona yaranabiliyor; ne buna.
Bundan 7-8 yıl öncesine kadar yazları her hafta sonu gittiğimiz bir havuz vardı; Ankara yakında; son 2 hafta sonunda yine gitmeye başladım; ben gitmeyeli çok şey değişmiş o havuz için; benim için değiştiği gibi. Her iki seferde de erkenden çıktık evden; eski alışkanlıkla; ?önden yer kapalım? diye; sabah saat 10?da oradaydık; baktık bizden başka gelen yok; bizden sonra gelenler oldu elbette ama yer kapılacak bir yoğunluğa ulaşmadı gün boyunca. Havuzun sahipleri aynı kişiler; değişmemiş; bazı çalışanlar bile aynı; değişen çalışanların sayısı; azalmış; hem de nasıl; vızır, vızır iş yapan lokanta sinek avlıyor. Gelenler ancak havuzun başında; lokantaya yönelen yok gibi; ne getirdiyseler onu yiyorlar; eskiden meyve alırdım yanıma; çocuklarım gün arasında yesin diye; gelip uyarırlardı; ?dışarıdan yemek getirmek yasak? diye; gizli saklı yerdik. Koca günü lokantadaki köfte, tavuk, patates kızartması ile geçiremezdik elbette. Şimdi öyle uyaracak; dolanan eleman bile yok etrafta; isteyen istediğini getirip yiyor. Rahat, rahat yedik getirdiklerimi.
Havuzun yanındaki barda eleman ve bangır, bangır müzik sesi de yok artık. Gitmediğimiz 7-8 yıl boyunca taş üstüne taş konmamış havuzda; yeni bir ekleme; bir yenilik yok; sadece o zaman dikilen fidanlar koca ağaçlar olmuş; gölgelik görevini daha iyi yapar hale gelmişler. Havuz virane olmuş bakımsızlıktan; her yer çürümüş, pas tutmuş; eski güzelliği, ihtişamı kalmamış havuzun. Bu köhnemişlik duygusu sahiplerinin; çalışanlarının ruhunu da esir almış; eski şevk ve mutluluk yok hiçbirinde; ne bende var ne de onlarda.
?Gelenler azalmış? dedi oğlum; ?biz gelebildik mi? diye cevapladım onu. Ben neysem herkes o; herkes neyse ben o. O zaman nataşaları; sevgililerini alan gelirdi havuza; fingirdeşirlerdi havuzun köşelerinde; şimdi yok; anlaşılan para bitince nataşalarda terk etmiş Türkiye?yi. Şimdi nataşalar yok; haşemalılar var. Her gidişte 4-5 haşemalı oluyor; el, ayak ve yüzleri görünüyor sadece; ne ilkel bir görüntü; hele de havuz başında olunca; erkekleri ayı gibi şortla yayılıp yatıyor; güneşten nasibini alıyor; haşemalı kadınların, kızların el ayakları bile renksiz.
Bir bakıyorsunuz çalan müziğe uyup dans ediyor hafiften; genç bir haşemalı kız; içinde gençlik var; gençliğin verdiği coşku var sonuçta; annesinin elinde fosur, fosur sigara. Biri bitmeden diğerini yakıyor. Üfle dünyaya gitsin. Kapalılara sigara içme yasağı yok demek ki;))) Giyinme yasağı var; sigara yasağı yok; keşke tam tersi olsaydı; en azından daha sağlıklı olurdu;))) Ben bikininin ıslaklığından üşüyor; rahatsız oluyorum havuzdan çıkınca; sırf bu sebepten asla mayo giymem, giyemem; karnım üşür; siz haşemanın ıslaklığını düşünün; baştan ayağa; saçınızı bile kurulama şansınız yok; akarak kuruyacak; ya görürlerse; hiç benlik değil;))) Allah beni; bütün kadınları ve gelecek neslin kadınlarını o günlerden korusun; amin.
Birde haşemaya geçiş yapamamış; elbiseyle giren vardı; çalışan adam ?havuzdan çıkın? diyince bastı yaygarayı; ?onun düşüncesine saygılı olunmalıymış? başbakanına güveniyor olmalı; adam gitti ve bir daha bir şey diyen olmadı. Kim ki diyorsa; ?Allah kadına bu işkenceyi, zulmü reva görüyor? diye; onun dili tutula; taş kesile inşallah. Düşüncesi bile korkunç; Allah?a böyle bir zulmü yakıştırmanın. İnsanın belki de Allah?tan bile önce tapınması gereken kendi vücudu; bedensel varlığıdır; insan bedenine gereken saygıyı göstermediğinde bedensel varlık yaşanan sağlıksızlıktan dolayı ölür ve ortada Allah?a tapınacak kimse kalmaz. İnsanın bedensel varlığını tehdit eden hiçbir unsur Allah tarafından istenmez ve benimsenmez. ‘Öyle değildir’ diyenler taş kesilsin.
Bunlar; bu izlenimler Türkiye?den insan manzaraları; Türkiye?nin son on yılındaki sefaletin; mutsuzluğun, köhnemişliğin bir aynası sadece; anlayana. Havuz ne haldeyse Türkiye o halde; Türkiye ne haldeyse havuz o halde. Havuz neyse Türkiye o; Türkiye neyse havuz o. Gerinsinler bakalım hala öyle yaptık; böyle ettik diye AKP hükümeti; batırdılar Türkiye’yi iş bilmezlikleriyle; utanmazlar.
 
 
 

Be First to Comment

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *