Press "Enter" to skip to content

Gündem 1a Ekim’11

*LANET OLSUN. Çukurca?da 24 asker şehit olmuş; yani öldürülmüş. 200-300 kişiyle saldırmışlar. Düzenli orduya geçilmiş yani. Rezaletin böylesi görülmüş değil. Ertesi gün BDP?li bir milletvekili açıklama yapmış. ?Bu bir savaş, karşılıklı kayıplar var?.
Mademki ?bu bir savaş? diyorlar girelim topla tüfekle görsünler günlerini. Savaş diyen onlar nasıl olsa. Biz değiliz. Günahı vebali onların boynuna. O çocuklar hepimizin çocukları. Senin çocuğun, benim çocuğum, bizim çocuğumuz. Ne günahları var. 20 yaşında tazecik çocuklar. 
3,5 çapulcuya pabuç bırakacak değiliz ya! Tabii baştakilerin keyfi gelirse ((( Ne zamana kadar seyretmeyi düşünüyorlar acaba? Merak ediyorum doğrusu.
Ufacık kızlardık o zaman, bu iş başladığında; çocuklarımız oldu, büyüdü, askerlik çağına geldi aynı yerde sayıyoruz. Olacak iş değil. Kasılmaktan, böbürlenmekten kendi önünü göremez oldu ülkemizi yönetenler. Aklınca dünyayı fethediyorlar ama içerisi çanak-çömlek oynuyor.
Hangi türk ana, kürt ana kürde, türke bağış olsun diye büyütüyor çocuğunu? Çocuğunu, çocuğu gün görsün diye büyütüyor, ite köpeğe yem olsun diye değil. Orada ölen çocuklarında anaları var, yürekler yanıyor. Zaman daralıyor gün geçtikçe ve bu iş yılan hikayesine döndükçe. Sırada bizim çocuklarımız var, bir an önce ellerini çabuk tutmazsalar. Bu iş daha fazla uzamamalı.
Ocak’12
Güney doğu sınırında, Uludere?de 35 kişi vuruldu. Kazara. Türk uçakları sınır kaçakçılarını PKK?lı zannederek vurdu. Ve binlerce kez özür dilendi bu büyük hata için. Bütün Kürt, Türk ve dünya halkından.
Bile bile vurulmadı o gençler. O 35 genç insan.  Hiçbir devlet nedensiz kendi insanını, vatandaşını öldürmez, öldürmedi de.
O talihsiz 35 kişiden biri olan 17 yaşındaki Salih?in babası korucu Gazi Abdülaziz Encu 99 yılında PKK?nın döşediği bir mayına basarak bir bacağını kaybetmiş. Yanındaki amcası ise ölmüş.
Yine bu talihsiz olayda ölen 13 yaşındaki Erkan?ın babası, 19 yaşındaki Savaş ve 29 yaşındaki Hüsnü?nün abisi olan Gazi Mehmet Encu 98?deki bir kuzey Irak operasyonunda patlayan bomba ile gözlerini kaybetmiş.
O iki babanın soyadları aynı. Akrabalık var aralarında demek ki. Ölen 35 kişinin 29?u akrabaymış zaten. Aileler, sülaleler yok oluyor, kaybediliyor güney doğu Anadolu?da. Acılar seneler içinde katlanarak büyüyor. Dün Türk devleti için koruculuk yaparken bacağını kaybeden bugün oğlunu kaybetmiş. Dün Türk devleti için güneydoğuda askerlik yaparken gözünü kaybeden bugün oğlunu, kardeşlerini kaybetmiş.
Demek ki devam eden bu yanlışın; PKK yanlışının verdiği zarar oranını gittikçe arttırıyor. Demek ki bu yanlıştan dönmenin zamanı gelmiş. Kardeş kardeşi kırmaktadır bu yanlışın içinde. Güneydoğunun insanı güneydoğunun insanına karşı. PKK?nın kendi kendini yok etmesinin, silah bırakmasının zamanı gelmiş. Kendi insanlarına, güneydoğu halkına daha fazla zarar vermemek için.
Türkiye cumhuriyeti devleti tek suçlu olarak gösterilmeye çalışılıyor bu konuda. Bana kalırsa buradaki tek suçlu PKK ve PKK?nın varlığıdır. Neden güneydoğu sınırını bombalamıştır Türk savaş uçakları? Doğu, batı, kuzey sınırları bombalanmamıştır da neden güneydoğu sınırı bombalanmıştır? Önce bu soruyu sormalı ve cevabını almalıyız ki yalın gerçeğe ulaşabilelim. Çünkü orada PKK?lılar var. Çünkü PKK?lılar varlıklarını orada sürdürüyor. PKK?nın varlığı Türkiye Cumhuriyeti Devletini tehdit eder bir biçime gelmiştir.
Bizim sorunumuz çok çabuk unutuyor olmak. Daha iki ay oldu. Ekim ayındaydı. Çukurca’da PKK’lılar 200-300 kişiyle saldırmışlar; 24 askerimizi şehit etmişlerdi. Zaten onlar bunu yapmasaydı bizimkilerin kimseye saldırmak, bombalamak gibi bir niyeti de yoktu. O zaman; Çukurca olayında BDP’li milletvekilleri ?Bu bir savaş, karşılıklı kayıplar var? demişlerdi. Şimdi ne oldu? Deseler ya aynı sözü veya benzerini. ?Bu bir savaş, kazara sivillerden de kayıplar var? diye.  O zaman konuşmak kolaydı onlar için. Şimdi değil. Namlunun kendi taraflarına dönmeyeceğini mi sanmışlardı? Hangi akla hizmetle?
Yani bu büyük yanlışın nedeni salt PKK ve PKK?nın varlığı ile ilintilidir. Türk savaş uçaklarını bu büyük yanılgıya iten tek etmen PKK?dır. PKK oraya yerleşmiş olmasaydı ve Türkiye Cumhuriyetini tehdit eder bir konumda olmasaydı orayı bombalamayacaktı Türk uçakları. Başka bir suçlu aramanın hiçbir gereği yok, olamazda! PKK, BDP ve onların yandaşları, yaltakçıları, onları koruyup varlıklarını sürdürmelerine sebep olanlardır asıl suçlu ve suçlular.
Uludere olayının ardından baydemir adlı şahıs ?bu ülke ikiye bölünmüştür? gibi açıklamalarda bulunmuş. Komediye bakın.  Bu ülkeyi aklınca ikiye bölen; ikiye bölmek isteyen baydemir ve onun gibileri değil midir? Kimi suçluyor? Kimi suçlamaya hakkı var? Önce dönüp kendilerine baksınlar. Burada bir suçlu aranacaksa tek suçlu PKK, BDP ve yandaşlarıdır. O bölgede yıllardır varlıklarını sürdürüyor olmalarıdır. Durduk yere mi bombalanmıştır oralar? Evet; bu bir hatadır ama hatanın tek nedeni o topraklarda PKK’nın var olması ve varlığını sürdürmesi için baydemir ve onun gibiler tarafından destekleniyor olmasıdır. Bu yanlıştan dönmenin zamanı gelmiştir. PKK ve BDP?yi desteklemekten, pohpohlamaktan ve beslemekten vazgeçilmelidir.
Bu olay bir kez daha göstermektedir ki her ne olursa olsun bu Türkiye cumhuriyeti devleti bu savaşından vazgeçecek değildir. Ortalığı hiçbir şart altında PKK?ya ve yandaşlarına bırakacak değildir. Hala içimizde o ekim ayında öldürülen 24 askerin ve diğer zamanlarda öldürülen binlerce gencin, insanın yangını, acısı. Türkiye cumhuriyeti devleti bu konuda, bu iltihaba dönüşmüş bu çıbanı yok etme konusunda kararlıdır ve kararlı olmaya devam edecek.
Ve görüldüğü gibi böylesi bir durumda ilk zarar görecek olan bölge güneydoğu Anadolu bölgesi ve bu bölgede yaşayan insanlardır. Bu bölge insanı PKK ve BDP ile işbirliğinden, desteğinden bir an önce vazgeçmeli ve bu gerçeği bütün netliği ile görmelidir. Büyük balık küçük balığı daima yutar. Küçük balığın büyük balığı yuttuğu görülmüş şey mi? Bu ülke; Türkiye Cumhuriyeti kolay kazanılmadı; kolayda kimseye verilmeyecek.  Bu hayalleri bir kenara bırakıp BDP?yi, PKK?yı ve yandaşlarını koruyup kollamaktan bir an önce vazgeçilmelidir güneydoğu halkı. Bu iş daha çok dallanıp, budaklanıp güneydoğu halkı için çok daha büyük kayıplara varmadan.
Olmaz ama diyelim ki bu hayal gerçekleşti; o bir avuç toprak ve onun iş bilmez yöneticileri Amerika?ya ve Avrupa?ya karşı nasıl dik duracak? Bütün İslam dünyasının Amerika?nın yaptırımlarından bolca nasibini aldığı bu zamanda hangi gücü ile onlara karşı gelecek? PKK militanlarıyla mı? Füzelerin konuştuğu, restleştiği bir ortamda bu biraz zor olur;)))
Ülkemizde Türk ile Kürt birbirine geçmiş, kenetlenmiş durumda. Her Kürt ailede bir ve birden çok Türk, her Kürt ailede bir ve birden çok Türk var. Hangi aile Kürt, hangi aile Türk bunu bile ayırmak çok zor artık. Ve onların Türk- Kürt karışımı çocukları, torunları vs. Böylesi bir ayırımda bu birliktelikler için ne düşünülüyor? Türk tarafında mı yerleşecekler, Kürt tarafında mı? Düşüncesi bile komik.
Kürt vatandaşlarımızın Türk tarafında edinmiş olduğu taşınmazlar devir mi alınacak? Yoksa el mi konulacak? İstanbul?un, Ankara?nın yarısı onlara aittir bir bakılsa. Veya büyük bir kısmı. Öyle çok konuda öyle çok iç içe geçmişiz ki bizi PKK?nın bile ayırması çok zor.
Beraberken; birlikteyken çok daha güçlüyüz. Bütün dünyaya karşı. Hem onlar, hem bizler. Onlar ve bizler diye bir ayırımda yok aslında. Olmadı, olmayacak. Ben doğduğumda; bundan 45 yıl önce nasılsa hala aynı Türkiye haritası. Ve aynı kalmaya devam edecek. Allah?ın izniyle. Hepimiz için hayırlı olan bu. Biz Türkler, Kürtler, Lazlar, Gürcüler, Çerkezler için. Yani hepimiz için. 
 
ocak 2012
 
*29 Ekim 2011?de cumhuriyet bayramını Van depremi ?bahanesiyle? kutlayamamıştık. Şimdide 19 Mayıs gençlik ve spor bayramı ?havadan gerekçelerle? Ankara ili dışındaki illerde stadyumlarda kutlanamayacak, sadece okullarda kutlanabilecekmiş. Kutlamaların sadeleştirilmesi gibi bir ibarede var bu kararın içeriğinde. Gerekçe olarak ?soğuk bir mevsimde yapıldığından sağlık sorunlarına sebep olması, hazırlık sürecinde çocuğun ilgisinin dağılmasına ve başarısının düşmesine sebep olması ve gönüllü olmayan öğrenci velilerinin okullarla olan ilişkilerinin bozulmasına sebep olması? gösterildi.
19 Mayısta havanın soğuk olduğu düşünülüyor ise 23 Nisanda daha soğuk! Bu durumda ne yapmalı? 23 Nisan milli egemenlik ve çocuk bayramları da mı iptal edilmeli? Ben her 23 Nisanda çocuk olmanın sevincini bir kat daha fazla hissederek yaşadım çocukluğumu. O günlerde şiir okumak, o heyecan, o sevinç farklı bir yerlere taşıdı hep beni. 19 Mayıslarda yer almaya başlayınca ise genç olduğumu, genç yerine konduğumu fark ettim ve bir o kadar daha dik ve gururlu durdum.
Sağlık sorunlarına sebep olması gerekçesine gelince; bu kış sömestre tatilinde; yani ocak ayında diyanet işleri başkanlığı ?öğrencileri? umreye götürmeyi planlıyormuş. Mayıs ayında sağlık problemleri çıkacağı düşünülen çocukların ocak ayında yurt dışına çıkmasında bir sakınca görülmüyor nedense. Kimine perhiz kimine lahana turşusu anlayacağınız.
Birde şu ?gönüllü olmayan öğrenci velileri? nden kimin kastedildiği konusu kafamı karıştırdı. Olsa olsa cumhuriyet karşıtı aşırı dinci veliler kastediliyor olmalı. Toplasan kaç kişi ederler? %50 mi? Hikâye. O %50?nin büyük çoğunluğu cahil, kime oy verdiği konusunda bilinçli bile olmayan, sadece iktidarı, gücü destekleyen sıradan insanlar. Hani şu çoban, Aysu Kayacı meselesi gibi. Veya Aysu Kayacı, ben meselesi de olabilir bu;))) Can Dündar, Yılmaz Özdil meselesi de;))
Onlarında gözü açılacak elbet bir gün. Kaldı ki oy vermeler, oy sayımları sırasında yaşanan skandallardan hepimiz haberdarız. Son kez oy verdiğimde oy vermeye gireceğim esnada elime damgayı tutuşturan kişi başı kapalı bir kadındı. Bakışları ile anlatmak isteği şeyin sert duvara çarptığını bakışlarımla anlatmıştım ona açıkça. Aklı sıra beni etkileyecek tam oy vermeye girerken. Kim ne amaçla ve ne hakla oturtmuş o başı kapalı kadını oy görevlilerinin en son işlemcisi olarak? Etkilenen yok mudur; olmamış mıdır? Olmuştur elbette.
Cumhuriyetine sahip çıkan, cumhuriyetçi velilerin kastedilmediği çok açık. ?Okullarla ilişkilerin bozulması? ibaresinde okullar olarak kastedilen yerler ise özel okullar olmalı. Cumhuriyete ve onun gereklerine bağlı, varlığını cumhuriyetin varlığı ile eş tutan ve varlığını sürdürmenin cumhuriyeti sürdürmekle eş anlamlı olduğunu bilen hiçbir devlet okulunda okul veli ilişkileri bu gibi sebeplerle bozulmaz, bozulamaz. Zaten yakışık almaz. Bir avuç suda fırtına koparmak diye buna denir.
****Amerika?nın başkan aday adayı Teksas valisi Rick Perry Türkiye için ?kendi halkına nasıl davrandığına bir bakın; Türkiye?ye yapılan yardımlar sıfırlanmalı? gibi sözler sarf ederek Türkiye, İran ve Suriye?yi aynı kefeye koydu ve salondan büyük alkış aldı. Hayrolsun. Rüzgârı ters tarafa döndürmeye başladılar bile. Beklenen sonuç. Teker teker ilerleyip hallediyorlar meseleyi. Bütün orta doğuyu ele geçirmelerine az kaldı. Sıra bizde. PKK?nın neden desteklendiği daha açık değil mi artık? Bu sözlerle saldırmaya, üzerimize çökmeye bahane bulmak içinmiş.
Şubat’12
***Dün Türk lirasının yeni simgesi açıklandı. CHP yeni simgenin Tayyip Erdoğan?ın baş harflerinden yola çıkılarak hazırlandığını açıkladı. Ardından simgeyi tasarlayan Tülay Lale de tasarımda kendi adından esinlendiğini söylemiş;))))
Türkçedeki t harfinde iki çizgi yok; l harfinde de yuvarlak bir hat yok. Bilmiyorlarsa açıp alfabeye baksınlar. Ayrıca t küçük harf, L büyük harf karakterinde yazılmış. Böyle bir uygulama yok Türkçede. Tam tersi olarak; önce büyük sonra küçük harf uygulanabilir ama önce küçük sonra büyük harf uygulanmaz. Bu basit dilbilgisi kuralından da mı haberleri yok! Binlerce Türkçe öğretmeni boşa uğraşıyor demek ki!
Bu her ülkenin para simgesi olabilir ama TL?nin simgesi olmadığı belli. Arapçayı daha çok çağrıştırdığından Arap ülkelerinin herhangi birine ?hediye edilmesi? yerinde olur. Çin?e, Japonya?ya da olur aslında.
Çıkarılan onca patırtıya yazık! Türk Dil Kurumu?nda bu basit, benim bile görebildiğim hataları görecek insan mı yok? Yazık yani! Yazık yerine ayıp diyeceğim; ayıp kaçar diye korkuyorum.
*Yeni Türk lirası simgesi turistler tarafından euro sanıldığından fiyatlar yüksek sanılıyormuş! Satıcılar simgenin yanına TL yazmak zorunda kalmışlar.
Mart’12
*Bakan Dinçer; haberlerde ?kürtçenin seçmeli ders olmasının ne mahsuru var?? diyor. Gerekçenin bundan daha güzel bir anlatımı olamazdı zaten. Bende diyorum ki; ?Ermenicenin, lazcanın, çerkezcenin, Türkiye?de yaşayan bütün azınlıkların dillerinin seçmeli ders olmasının ne mahsuru var??
Ben çocuğumun okulunda kürtçe dersi okutuluyor olmasını istemiyorum. Sınıfındaki arkadaşlarının kürtçe dersine çalışıyor olmasını da istemiyorum. Bunu bir adım ötesi okullarda kürtçe konuşuluyor olması; bunun resmileştirilmesidir. Türk okulunda kürtçenin ne işi var? Evrensel bir dil mi kürtçe? Evlerinde öğrenemiyorlar mı çocuklar yeterince Kürtçeyi? Kürtçenin edebiyatı mı var da işlensin?
Varsa eğer kuran kursları gibi kurslar düzenleyip kendi dillerini, edebiyatlarını kendi aralarında pekiştirsinler. Bir dolu zengin kürt iş adamı var. Ellerini ceplerine uzatmamak için devletin güçlerini kullanmaya mı zorluyorlar? Türk devletinin olanaklarını kullanıp Kürtçeyi mi yaygınlaştıracaklar? Üniversitelerde Kürtçe öğretmenleri yetiştirilmek üzere bölümler açılacak; kürtçe öğretmenleri istihdam edilecek, onlara haybeden maaş ödenecek. Üstelik Türkiye Cumhuriyeti devletinin kasasından. Oh ne ala.
İyice şaşırdılar kantarın topuzunu. Ne yapacaklarını şaşırdılar. Biri bitmeden diğeri başlıyor sapkınlıklarının.
Bu onlar için çok önemliyse açsınlar sırf Kürtçe eğitim veren okullar; imam hatip liseleri gibi; doya doya Kürtçeyi yaşasınlar. Ama devletin kasasından değil; kendi kasalarından. Karma okullarda; çocuklarımın okuduğu Türkiye cumhuriyeti okullarında Kürtçenin işi yok.
Bu ülkede aldığım her nefes; attığım her adım için ödediğim vergilerimin kürt milliyetçiliğini canlandırmak, ateşlemek; altına yakılacak odun koymak adına kullanılmasına şiddetle karşıyım.
Kürtçenin seçmeli ders olmasının çok mahsuru var! Çok gerekli olsaydı; gerekli görünseydi Atatürk koyardı. Atatürk koymadğına göre kürtçe dersini sizin koymaya hiç hakkınız yok. O okullar Atatürk?ün fitilini ateşlediği; yoktan var ettiği okullar. Hazır mirasa konup üstüne pislik atmaya hiç hakkınız yok. Size düşen var olan, size teslim edilen düzeni korumak; yok edilmesini sağlamak değil.
Biri o yandan öbürü bu yandan çekiştirmeye devam ettiğimiz sürece üstümüze çullanmayı bekleyen leş kargalarına yem olacağız. O leş kargaları da zaten bunu beklemiyorlar mı? Birbirimize düşmemizi. Kale içten çökertilir; her zaman. Bunu neden böyle gören yok! Bakın; hangi Avrupa ülkesinde bir bölünme, çatırdama sesleri var? Hiçbirinde. Çünkü biliyorlar ki en ufak bir çatırdamada yok olacaklar. Bir leş kargası üstlerine binecek. Her seferinde içimizden bir Atatürk çıkacak, bizi kurtaracak diye birşey yok! Ya çıkmazsa bu sefer; ki görünürde yok; ne olacak? Zaman bölünme zamanı değil, aksine birleşme; birlikte güce karşı güç olma zamanı.
*Oğlumun okuluna bu yılın başında atanan okul müdürü ve üç yardımcısından ikisi din öğretmeni. Kızımın okulundaki müdür yardımcısı da din öğretmeni. Güç birlikleri oluşturuluyor okullarda hissettirilmeden. Okul disiplini; saç, baş, giyim tarzı onların; din öğretmenlerinin kontrolüne geçmiş gibi görünüyor. Erkeklerde uzun, daha doğrusu biraz uzamış saça dahi izin vermiyor; hoş görmüyorlar. Kız öğrenciler içinde düşünülecek iyilikleri olacaktır şüphesiz. Çocukları disipline etmek bir yere kadar kolay. Öğretmenleri; özellikle bayan öğretmenleri nasıl disipline edecek, ?belli bir tarza? sokacaklar acaba? Kazanılmış hakları geri almak zordur; çok uğraştırır. ?İlköğretim okullarında ve liselerde müdür ve müdür yardımcılarının din öğretmeni olmasının ne mahsuru var?? dememin bir mahsuru var mı?
*Geçen yıl 11 martta gerçekleşen fukuşima nükleer sızıntısının üstünden bir yıl geçmiş. Fukişima felaketi sonrası yüz bin insan yerinden, yurdundan göç etmek zorunda kalmış. Fukuşima felaketinden sonra Almanya nükleer santrallerinin yarısını kapatmış; 2022 yılına kadar tamamen nükleerleri iptal edecekmiş. İsviçre 3 santralini iptal etmiş; 2034 yılına kadar hepsini kapatacakmış. İtalya?da yapılan referandumda %98 oyla nükleer enerjiye karşı çıkılmış. ?Güneş ve rüzgâr enerjileri kullanılmalı nükleer enerji yerine? deniyor. Bizdeki nükleer santral çalışmalarında bir durma, gerileme yok ne yazık ki!
Düzeltiyorum; dün; 21 Mart 2012 günü başbakan Mersin Akkuyu?daki çalışmaların hızlandırılmasını emretmiş!
***Dershanelerin kapatılacağını açıkladı başbakan. Onaylıyorum. Özel okullarında kapatılması koşuluyla elbette. Bütün okulları aynı düzeye getirsin. Mardin?deki bir okulu İstanbul?daki bir özel okul seviyesine çıkartsın. Bunu yapabilir mi?
Eğitimde fırsat eşitliğini bir nebze olsun sağlayan dershanelerle ne alıp veremediği var ki başbakanın? Ona göre ne? Milletin bütçesini çok düşünüyorsa önce özel okulları ve yurt dışında eğitimi yasaklasın. Kendi çocuklarını neden gönderdi Amerika?ya eğitim için? Önce çıkıp bunu açıklasın.
Herkes kendi bütçesini biliyor ve çocuğunun eğitimi için o bütçeyi ona göre yönlendiriyor. Milletin kendi meselesine; parasını nereye kullanıp kullanmayacağına karışmaya ne hakkı var başbakanın? Özel hastanelerde kapatılsın madem. Özel hastanelerde milletin bütçesini zorluyor. Hem kendi, hısım akrabası, uleması da gitmesin özel hastanelere. Bütçe zorlanıyor; malum.
Okul notu ile girilecekse üniversitelere; okullarda rüşvetin, yolsuzluğun, adam kayırmanın, yalakalığın, önü mü açılmaya çalışılıyor? Burası Türkiye; burada işler kişisel ilişkilere döküldüğünde işler arap saçına döner. Bu kaçıncı baştan inşaat? Bilip inandığımız her şeyi yıkıp yeniden inşa etmeye yemin etmiş olmalı.
Yoksa okullarda çocukları kopya çekmeye mi teşvik etmek istiyorlar? Okul notları üniversite sınavlarını sadece belli bir oranda etkilediği için bile çocuklar kopya çekiyorken direkt etkilediği durumda neler olacağını varın siz tahmin edin. Şu an bütün liselerde; Anadolu liselerinde yoğun bir şekilde kopya çekiliyor; sırf bu nedenle; üniversite sınavlarını etkilediğinden not ortalamasını yükseltmek için. Lise 2. Sınıftaki oğlumun okulunda ?ki bir Anadolu lisesi- kopyanın önüne geçmek için sınıfları birbirine karıştırarak farklı sınıflarda yapılıyormuş sınavlar. ?Herkes çektiği için bende çekiyorum? diyor oğlum. Ne diyebilirim; ?çekme? mi? Bütün sıraların üstü kopya yazılarıyla doluymuş.
Olayın bir başka yönü de; diyelim ki ?ki olması çok muhtemel- özel okullar veya bazı okullar çocuklara bol keseden not dağıttı, dağıtıyor; bunun önüne nasıl geçeceksiniz?
Okul notu asla belirleyici olamaz. Bunu unutsunlar bir kere. Liselerde eğitim veren binlerce; on binlerce öğretmenin ders yeterlilikleri, dersi aktarabilme, öğretebilme yetileri, kapasiteleri, kaprisleri, psikolojileri, kişisel tavır ve tepkileri belli bir standartta mı ki onların çocuklara vereceği notlar direkt etkili olabilsin? Eğer öyle olmuş olsaydı 30, 40 senedir ÖSS sınavlarına neden ihtiyaç duyuldu; bugün duyulmamasının sebebi ne? Gözünün üstünde kaşı olduğu için çocuktan not kırpan, not çalan, el etek öpenlere ise bol keseden not dağıtan öğretmenlerin sayısı hiç az değil. Tavra göre not ve üniversite kapılarının açılıyor oluşu çocuklarımızı bir adım daha kişiliksiz birer kuklaya dönüştürmeye itelemez mi? O çocukların kişilik hakları nasıl korunacak öğretmenler karşısında. ?Dindar bir toplum yetiştireceğiz? diyorsunuz ya; ezik bir topluma sahip olmayalım; dikkatli olun. Bütün bunlar göz önüne alındı mı ?ÖSS kaldırılacak? derken? Kimlere danışıldı? Eğitmenlere, pedagoglara, psikologlara danışıldı mı? ?Dam üstünde saksağan, vur beline kazmayı? derler bu gibi yapılan işlere; bilirsiniz.
Büyük oğlum bu yıl üniversite sınavına giriyor ve eğer dershaneye gitmemiş olsaydı bu denli başarılı olamazdı. 6 yıldır aralıksız dershaneye gidiyor oğlum ve dershaneye ödediğim her kuruş helal. Yemez,içmez yine verirdim dershaneye o parayı. Başarısını en az ikiye, beşe, ona katladı dershane oğlumun; hiç abartısız. Dershaneler kapatılırsa insanlar evlerinde özel ders aldırma yoluna gidecek. Buna da engel olamaz ya başbakan! Ki dershaneye gittiği halde özel derste alan çocuk sayısı hiç az değil. Özel ders aldırmak daha çok zorlar bütçeleri!
Binlerce öğretmen çalışıyor dershanelerde. Devletin sağlayamadığı iş olanaklarını sağlıyor dershaneler. Veya az gelen emekli maaşlarına katkısı oluyor dershane geliri tecrübeli öğretmenlerin. Onlar için ne gibi bir çözüm düşünülüyor acaba?
Evet, üniversite sınavları engellenemez pis bir yarışa dönüştü; ölümüne, kıyasıya çalışıyor, çalıştırılıyor çocuklar; bu aşikâr. Ama bundan kurtulmanın yolu dershaneleri kapatmak değil. Bu durumdan dershaneler değil sorumlu olan. Bun durumdan sorumlu olan devlet. İşsizlik. İnsanların işsiz kalma, parasız kalma korkusu. İnsanlara fırsat eşitliği sağlamak, yaşama hakkı vermek. Çözüm bu.
Sınavlarda şifre yalan dolanlarında başarılı olamayınca mı bu yola başvuruluyor? Malum geçen seneler sorular çalındı, şifreler oluşturuldu ve bu şifreler ?belli? kesimlere ulaştırıldı ve buna karşı büyük bir kamuoyu oluştu. Bu senede aynı şey olursa ortalığın nasıl karışacağının sinyallerini geçen seneden almış olmalı başbakan. Bu sene ve bundan sonraki senelerde aynı şeyi yapamayacaklarını anlayınca böyle bir yol mu denemeye karar verdiler?
Onlara tavsiyem oturtsunlar çocuklarını, çalıştırsınlar ve bileklerinin hakkıyla girsinler okullarına. Helalinden yani. Helal, haram yönünden; anlarsınız ya. Öyle haybeden okul mokul yok kimseye. Ne sana ne de bana. Benim oğlum çalışıp, emek verip giriyorsa bir okula bir başka çocuk çalışmadan önüne geçemez, geçmemeli. Herkes hak ettiğini almayı bilmeli hayatta. Bu yaşıma kadar ne bir yürüyüş ne de protestoda yer aldım; ama çocuğumun eğitim hakkına yapılacak en ufak bir yanlışta hiç durmam, kimse durmaz.
YÖK başkanı değişmekle üniversiteler değişmedi ki! Üniversiteler aynı, öğrenciler aynı. Üniversiteye gidenler çoğunlukla aydının, okumuşun, onlarla aynı zihniyette olmayanın çocuğu. Asıl değiştirilmek istenen bu ama biraz zor bu değişim. Bu onu bile aşar. Bütün zeki çocuklar Ergenekon?dan içeri atılırlarsa o başka elbette!
Devlet eliyle büyük çapta kopya olaylarının yaşandığı, kişiye özel soru kitapçıklarıyla belli bir zümrenin üniversitelere girmesinin sağlandığı bir ülkede yaşarken ben oğluma ?okulda kopya çekme?yi nasıl derim; neye dayanarak? Zekâsı iyi bir okulda okumaya yetmeyecek bir insanın o okulu kazanmasının ne gibi bir anlamı var; anlamı olur merak ediyorum. Birincisi o okulu bitirip bitiremeyeceği bile şüpheli. Tabi kopyaya devam ederse o ayrı. İkincisi; bitirdi diyelim; uçak mühendisi, elektronik mühendisi oldu; o işin gereklerini nasıl yerine getirecek? Bir dolu vasıfsız, iş bilmeyen, iş yetisi olmayan mühendislere, doktorlara mı sahip olacağız sırf onlar belli bir görüşe hizmet ettiler, edecekler diye?
Amele ile mühendis arasındaki farkı belirleyen zekâ ve eğitim değil mi? Bir mühendisten zekâ ve eğitimini alırsanız geriye ne kalır? Amele. Yani biz geleceğimizi amele mühendislere mi emanet edeceğiz? Bunların örneklerini yeterince görmedik mi geçmişte? Depremde yıkılan binaları da bu zihniyetteki müteahhitler yapmamış mıydı? Bana öyle geliyor ki ateşle oynanıyor ve bu ateşi yakanlarda o ateşe odun olacak. Kurunun yanında bizde yanacağız elbette. Cahil cesareti bütün bunlar, bu yaşananlar.
 
Nisan’12
 
*Zeynep Erbakan hayatının flaş günlerini yaşıyor olmalı. Kardeşlerini babası Necmettin Erbakan?ın mallarını kaçırmak iddiasıyla savcılığa şikâyet etmişti yakın zamanda. Ondan yeni, yeni haberler gelmeye devam ediyor. 3 yıl önce ? aşırı para harcama hastalığı? yüzünden Hacettepe hastanesinde tedavi görmüş. Burada tanıştığı biri kendine şantaj yapıyormuş. Onun hakkında suç duyurusunda bulunmuş. Adama şantaj yaptığı için 150 bin lira ödeme yapmış.  O kişi Zeynep Erbakan adına estetik ameliyatı doktoruna 25 bin lira ödeme yapmış. Ameliyat ola, ola top modellere dönmüş; televizyonda gördüm.
Zeynep Erbakan bu bahsi geçen paraları; ?aşırı para harcama hastalığı?na neden olacak kadar parayı nereden bulmuş? Babasına isnat edilen ve babasının kabul etmediği, geri vermediği paralardan mı? Parası adalete teslim edilmeyen ülkenin adaletinden başları sıkışınca yardım bekliyorlar. Alma mazlumun ahını; çıkar aheste, aheste. Ah?lı para kimseye hayır getirmez; ne olacaktı ki başka? Rezalet ayyukta ve çıkıp ?rezalet ayyukta? diyebilen yok. Tarih tekerrürden ibaret derler; bir on yıl sonra bu filmi kimlerle izleyeceğiz acaba? Benim bir iki tahminim var;))
 
 

Be First to Comment

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *