Press "Enter" to skip to content

Günlük 2t Temmuz’15

***Devlet baba seçimlerde harcanan paraları geri toplamaya, boşalan hazineyi yeniden doldurmaya ahdetmiş anlaşılan, tabi ki milletin kesesinden, Ankara-Afyon yol ayrımına kadar 4 radar atlattık, sonrasında Antalya’ya kadar yoktu, akp belediyeli Antalya’ya iltimas mı geçiyorlar dersiniz, vurun gavur İzmir’in sırtına, radarların birine yakalanmış olmamız ihtimali bile var, çevirme olmadı ama, neyse ki 350’lik değil, 100 civarı, çok hızlı değildik, o anda yani, 110 altında, 350 olunca pek bir oturuyor adamın içine, cayır cayır yanıyor içi, yine gitti paracıklar diye, paracıklar paracıklar, gitti, gitti paracıklar, devletin kesesine, ama ne pusuya yatmışlar, görülmeye değer, tabi görebilirseniz eğer, iş işten geçtikten sonra görmenin bir anlamı yok zaten, görmeseniz daha iyi, bıçak yarası gibi adamın içini acıtıyor, gittiğine gideceğine bin pişman. Panelvan, kango, ne türde ararsanız radar var, ve akla hayale gelmeyecek yerlerde, şaşkına döndük yol boyunca, onların radarları varsa bizimde selektörlerimiz var, ne olmuş yani! Radarı her gördüğümüz yerde gelenleri selektörledi oğlum.

Antalya şehir içi Menderes Türel posterleri dolu, her yerde, birde yakışıklı olsa bari, Uğur Dündar’ın fotoğraflarını koysunlar bence, o daha yakışıklı, kişisel tercihim 20 yıl önceki hali olur elbette;))) o geliverdi aklıma nedense, geçtiğimiz caddenin adı Necip Fazıl caddesiydi, kısakürek’i yok, silinmiş, ne alaka, uzun kürek olsa neyse, kısa kürek, bizde kısa olan makbul değildir;))) Nazım Hikmet gibi, Ran’ı yok, iki adlı, nesi eksik ki Nazım Hikmet’ten;))) O cadde adı son iki yıl içerisinde değiştirilmiş olmalı, yüzde doksan dokuz ihtimalle, köprülü üst geçitler artmış, artmış değil hiç yoktu, yeni yapılmışlar, şehirden Alanya yönüne ilerlerken, şimdiye dek yoktu o köprülü kavşaklar, millet Menderes Türel’e oy vermesinde ne yapsın, eli mahkum verecek, yoksa hizmet gelmiyor şehre, çakallar, oya göre hizmet getiriyorlar, hava iyi, hatta oldukça sıcak, Ankara gibi değil yani.

Oteller dolu, öyle dendiği gibi boş falan değil, hikaye. İşi şansa bırakmayıp rezervasyon yaptırmadan geldim, birkaç oteli gezdim, kalacağım oteli, odayı gördüm, seçtim, beğendim ve öyle rezervasyon yaptırdım, yine tur operatöründen, oteller turlardan daha fazla fiyat çekiyorlar, bilmem neden, telefonla yaptım rezervasyonu, eski zamangibi değil ki, her şey elinizin altında artık, sonradan pişman olmaktan daha iyi. Oteller pek alışkın değil bu tipte müşteriye, hatta bazıları yer olduğu halde yok çekiyorlar, ayağına gelmiş müşteriyi geri çeviriyorlar, nedense!

100 liralık giysiyi alırken üstümde deniyor, öyle alıyorum, birkaç bin liramı niye bilmediğim bir yere yatırayım ve sonra geçirdiğim tatilden memnun kalmayıp pişmanlık duyayım, ki olduğu zamanlar oldu, işi şansa bırakmam, ki öylede oldu, beğenmediğimi eleyip beğendiğimde kaldım. Hani 7 yıldızlıda kalacak olsanız otel seçmek gibi bir külfete ihtiyaç yok elbette ancak ben o tip bir tatili de sevmiyorum, 4-5 yıldızlı da yeterli, gökten para yağsa belki ama yağmıyor, en azından bana, tatil dediğin biraz salaş olacak, bırakıvereceksin kendini biraz, ye, iç, güneşlen, denize gir, denizin sesini dinle, sallandığın hamağın bağlı olduğu tependeki şemsiye büyüklüğündeki palmiye yapraklarının nasıl gölgelik olarak bu büyüklüğe geldiklerini, şemsiyeye, yelpazeye esin kaynağı olduğunu düşün, yaratılanın güzelliğini, estetiğini seyret, insana, doğaya yararlı olacak şekilde yaratıldığını düşün, oyalan, başka nedir ki tatil, sadece çatal bıçak seslerinin duyulduğu mırın kırın bir tatil bana göre değil, illa ki düşürürüm o çatalı, bıçağı, düşürmesem bile düşürebilecek olmaktan tedirgin olmakta istemem, bana çevrilen gözler, ıhhh, istemem, kalabalıktan, sesten o düşen çatalın sesi duyulmamalı, özgür olmalı ve özgür hissetmeliyim, akşam yine neyse de özellikle gündüz saatlerinde, sallapti ben, belki hep çocuklarımla tatil yaptığım içindir, şaldır şuldur 3 çocuk peşinde, başka türlüsü düşünülemezdi zaten, şimdi çocuk olmasalar da şimdiye kadar öyleydiler.

Kaldığımız otel de bir aile oteliymiş, yalnız erkek almıyorlar yani, kalanların çoğu rus ve alman, her yer ufak çocuk dolu, öyle diğer otellerde gördüğümüz gibi lıkır lıkır içki içen de yok, gümrükten mal kaçırırcasına, kimse kimsenin umurunda değil, iyi yani.

***3. gün, ortalık yanıyor, sabah kıyıya gittik ve gerisin geri odaya döndük, balkon kapısını kapadık, klima ile oturuyoruz, kıyı durulacak gibi değil, ancak akşama, dörtten sonra, iki gündür ne güzeldi halbuki. Havalar böyle giderse fazla durmam, bütün gün oda hapsi, telefon, ipad başında, evim ondan iyidir. Çok durmaya param yetermiş gibi sallıyorum işte, laf olsun, torba, sayfa dolsun.

Zengin kocanın fakir karısı, yola çıkmadan “Allah senden razı olsun” dedi bana, çocuklarını büyüttüğüm içinmiş, çocukları büyüdü ya daha yeni anlamaya başladı geri dönüşün ne olduğunu, işine yaramaya başladılar ondan, yoksa hayatta anlamaz, bencil, “bu kadarını olsun anlayabildin demek ki” dedim, o kadar olsun iğneleyeyim bari, hepsi içimde kalacak değil ya, hep söylüyormuş, öyle dedi, dualar bana, paralar ona, çok adil değil mi, benim adıma Allah ondan razı olmasın inşallah. Bitecek o iş, hemde biteviye, çok uzun sürmez, iğne ile, çuvaldız ile yürüyecek gibi değil, sıtkım sıyrılmış bir kere ondan, bir daha da düzelmez. Allah verecek bir fırsatını, bahanesini elbet, olmazsa ben yaratacağım zaten.

Kıyıda oturan 50 yaş üstü bir adam, yabancı, bir bacağında dizine kadar varis çorabı var, damarları o kadar genişlemiş ki çorabın üstünden tümsek tümsek görünüyor, elinde sigara, belki de Türk’tü, çünkü yabancılarda sigara içen yok, evet, az değil, yok, hiç içmiyorlar sigara, buna hep dikkat ettim, sadece bu otelde değil, gittiğim her otelde dikkat ederim, içki içiyor ama sigara içmiyorlar, bu sigara tiryakiliği enayiliği bize özgü bir olgu, ama bunu böyle dile getiren yok, dünya üzerindeki tek sigara enayisi sizsiniz diyen yok, niye, ekmek kapılarını mı kapatsınlar, biz içeceğiz ki onlar para kazansınlar, içmeye devam, tiryakiyiz ya! Hem biz sigara içip ölüyoruz diye vahlanacak ta değiller. Oyuna devam, her türlü oyun altındayız.

Gençten bir kadın, yine yabancı, gerine gerine yürüyor, karın içeri göğüs dışarı pozisyonunda, görünenden açıkça belli ki meme estetiği olmuş, dünya memelerinin etrafında dönüyor sanıyor, hayatı bu kadar yüzeysel yaşamak ayrıcalık olmalı, şanslı! Biraz az bak diyor oğlum bana, ben güzel kadınlara baktıkça, niye ki, güzele bakmak sevap;))) Erkekler ne anlar kadın güzelliğinden, iç dünyasından, onların her şeyi yüzeysel, biz bizi anlarız ancak. Biz onlar için fazlayız, her şekilde, ama Allah öyle reva görmüş işte. Güzelden kastım estetikli olan değil elbette, aksine hiç güzel değildi görüntü, patlıcan oturtması gibi. Hadi çok hakkını yemiyeyim, portakal oturtması olsun, her şeyin doğalı güzel, doğal ve güzel olanı diyelim.

***Allah bu yabancılara peygamber sabrı vermiş, yoksa çekilir mi onca gün bu hayat, ye, iç, yat, kuru şezlongun üstünde güneşten kavrul, git işine, 3 gün bana yetti de arttı bile! Evimin, rahat koltuklarımın gözünü seveyim, her yanım kırılıyor sert yerlerde oturup yatmaktan. Bir gün daha dayanırım, sonra bağlasan durmam, o da ödenmiş olduğu için, yoksa bugünden çeker giderdim. Bütün gece klima altında klima sesiyle uyumanın nesi hoş, uyuyamıyorum ki zaten, 3 saat ancak, gecenin 3’ünde başlıyorum yatakta dönüp durmaya, otur, yazmaya başla, can mı dayanır buna, antalya işkencesi. Her sene böyle oluyor bu, 3-5 güne sıkılıp geri dönüyorum, insaların garibine gidiyor erken dönüşüm, çok mu mızmızım ne? Ama sadece ben değil çocuklarım da sıkılıyor, o yüzden en başından rezervasyonu da az yapıyorum, artık üstüne para verseler bir gün dahi fazladan kalmak istemem. Onların olsun, ben istemiyorum. Bülbülü altın kafese koymuşlar, vatanım demiş.

Son yıllarda tatile geldiğimde ayaklarım şişiyordu, bu defa şişmedi, ekmeği, özellikle de siyah ekmek yemeyi kesmemle bağlantılı olduğunu sanıyorum, belkide siyah ekmek yiyerek hazmı yavaşlatmak çokta iyi bir fikir değildir, ben ona yoruyorum.

***Döndük, şükürler olsun, 3 gece fazla bile geldi, Allah istiyene versin, bana 3 gece yetti de arttı bile, Antaya’ya gitmenin en güzel yanı Ankara’ya dönüşü, bir uyumuşum gece, 10 saat, serin serin, klima sesi de yok, burada gece pencereyi kapıyı açamıyorsunuz soğuk olur diye, orada da açamıyorsunuz, sıcak olur diye, tam bir tezat, denizinde tadı yoktu zaten, dalgalı, bulanık ve soğuktu, temmuz başı üstelik, bir giden pişman birde gitmeyen, birşey anlamadık gittiğimizden yani, 7-8 saatlik gidiş dönüş yolu boşa eziyet, gidiş ve dönüşte afyon kavşağı yolunu kullandık, iki yol daha var Ankara Antalya için, Isparta üzeri ve Konya üzeri, en uzun ama yolu en iyi, kullanışlı olan Afyon kavşağından geçen yol, Isparta yolu iyi değil, Konya yolu engebeli, dağlık. Hepsini defalarca denedik geçmişte. Belki en akıllıcası uçakla gitmek ama ondan da ben tırsıyorum.

Hani yol yaptı, mol yaptı diyorlar ya hikaye, bir kere Antalya’ya, İzmir’e gitseler anlarlar yol falan yapılmadığını, uçaktan öyle görünüyor herhalde, dönüşte Polatlı yoluna geldiğimizde yol 3 şeride çıktı ve düzeldi de bir oh çektik, yoksa oraya kadar, özellikle Sivrihisar Polatlı arası iki şeritte dip dibe gidiyorsunuz sollarken büyük araçlarla, biraz ben kullandım orada, sollarken ödüm patladı büyük araçları, geri kalan yollarda yine aynı vasatlıkta, bildiğin Türkiyem yolu, otoban yolu değil yani.

Akdeniz bütün kıyı kum çakıl karışımı ve çabuk derinleşiyor, sorgun, belek, kemer, göynük, tekirova, alanya hep öyle, side tatil köyü öyle değil dedi konuştuğum görevli can kurtaran, bir defa da onu deneriz elbet, çeşme, bodrum, kuşadası denizini pek hatırlamıyorum, gideli çok oldu, soğuk denizlerle işim olmaz, çabuk üşürüm, giremem, oğlum davutlara gitmişti, oranın da denizi kummuş ve çabuk derinleşmiyormuş. Sorgun’a 4-5 kez, göynük’e 3 kez, diğerlerine de en az birer kez gittim, Antalya otelleri benden sorulur yani. Turquise, voyage sorgun, barut sensatori, kaya sorgun, kilikya, IC hotels belek, rixos tekirova, sun rise otel ve diğer adını hatırlamadıklarım.

Giderken fark etmedik, yorgunlukla olmalı, dönerken Antalya içinde bütün kırmızı ışıklarda durduk, bütün ışıklar durmaya ayarlanmış, yoksa bir defa olsun yeşile rastlardık, hiç rastlamadık, en az on, on beş tane ışık geçtik, hepsinde durduk, hemde baştan sona, tam yaklaşıyoruz kırmızıya dönüyor, her ışıkta bu böyle, ayarlasan ancak olur bu, geçtiğimiz güzergahta trafik yoktu, araç sayısı fazla değil, yollar boş ama kırmızı ışık işkencesi var, her ışıkta bekle babam bekle, iki dakikada bir, orada yaşasam ışıklardan 3 günde kafayı yerim herhalde, Allah yaşayanlara sabır versin, Mersin’de de öyleydi, ışık ayarlarını yapanlar her kimse benzinliklerle anlaşmalı çalışıyor olmalılar.

Hep gördüğünü anlatmak olmaz, yenilip içilene de bir dokunmak lazım, vallahi iyilik mi ediyorlar, kötülük mü ediyorlar orası meçhul, bu Çin işkencesi, yiyebileceğinizin kat kat fazlası çeşitlilikte yemek her an, her öğün önünüzden akıp gidiyor, kahvaltıyı, yemeği alıyorsunuz anında içecekler soruluyor, geliyor, nereye oyursanız ne alırsınız sorusuyla karşılaşıyorsunuz, şurada dondurma, burada waffle, pasta, meyve, artık yiyip içmekten gına geliyor, yemeseniz bir, yeseniz bin dert, her iki türlüde içinize oturuyor, biri fiziksel, diğeri zihinsel, benim durumum fiziksel olan oldu, yeme de yanında yat olmuyor, neyse ki her an bu bolluk içinde yaşamıyorum, yoksa halim nice olurdu! 1500 kilo! Yalnız bu yabancılar yeme işinden hiç anlamıyor, tepeleme dolduruyorlar patatesi, makarnayı tabaklarına, onca çeşit varken, yaşadıkları yerde patates, makarna kıtlığı var herhalde, ya da akıldan kıtlar.

İlginçtir onca yedim ama kilo almamışım, sır her öğün protein yeme mucizesinde olmalı, hep deniyor ya, bol peynir, ayran, yumurta, et, birde bol yeşillik, taze rokalar, çıtır çıtır semizotları, her şey öyle taze ki gel beni ye diyor, burada onları o tazelikte bulmak mümkün değil. Kiraz, karpuz, hepsi buradakinden kat kat taze ve lezzetli, armudun iyisini yiyen biz değiliz yani. Birde düzenli, saatli yemek, evde bu pek mümkün olamayabiliyor. Bugün de o günlerden biri mesela, bir dolu iş var, yemeğe ne zaman sıra gelir bilmem, menüde bugün arpa şehriyeli incik var, çok güzel oluyor, tavsiye ederim, tarifi yemek Türk sayfasında var.

Büyük oğlum bizimle gelmedi, geç yatıp geç kalkar, sabahları, sabah değil tabi öğleden sonraları en az on kere söylerim kahvaltı etmesini, ya eder ya da etmeden gider, çoğu zaman bana cevap bile vermez, tamam, biraz sonra falan der, hatta kızar, terslenir bile, onu rahat bırakmam için, bu sabah seslendim, anında efendim anne dedi, ikinci kez söylemeye kalmadan bir baktım kahvaltısını etmiş bile, demek ki ara ara gitmek, rutin hayata kısa da olsa molalar vermek işe yarıyor, yokluğumu fark etmiş.

Biz otele gittik, ama asıl ev otel olmuş, ne buzdolabının kapağı açılmış bir kere, ne de bulaşık makinasının, aynen bıraktığım gibiler, evi siz tahmin edin artık, toz bulutu, ne diyeyim, kendine bile hayrı olmayandan hayır beklenir mi, beklenmez, Allah bana sabır, güç, kuvvet versin, bunlar benim başımda olduğu müddetçe, yani daima, hep olduğu gibi.

Ne çene varmış bende de ha, bir tatilden ne çok laf ürettim, artık susuyorum, tamam. Çocuklarımı büyütürken, o kazmayla, çok sıkılmışım herhalde, ondandır;))) Gidenle gitmeyen pişmandı, şimdi birde siz pişman oldunuz;)))

***Isı 40’a yükseldi, iyi ki dönmüşüz, belkide daha akıllıca olan Antalya değil Bodrum tarafına gitmektir, ısının etkilerinden korunmak babında, orada da deniz soğuk olduğuna göre belkide en iyisi deniz tatini unutmaktır, deliksiz uyku gibisi yok.

***Ne ciddi konular tartışılıyor tv’de, star’da, ben olsam’da höşmerim nasıl yapılır tartışılıyor, ama ne ciddi, kıran kırana bir tartışma, helal olsun o kadınlara, o programı program diye tv’ye koyanlara da. Ne hallere düştük, şam şeytanları.

***Birazda sağlık, sağlık takıntılıyım, ne yapayım, konumuz reflü, her an herkese lazım olabilecek bir konu, mideden başlayıp yukarıya doğru çıkan yanma, ekşime, ve besinin ağıza çıkmasıdır, yenilen içilenin ne olduğuna dikkat edilerek tanı konmalıdır, ne yendiğine dair not tutulabilir ancak kızartmalar, yağlar, fındık, fıstık, çikolata, kola, baharat etkilidir, çah, kahve, çorba çok sıcak içilmemeli, gün içinde az ve sık yenmeli, bir defada çok yenmemeli, gece geç saatte yenmemelidir, sıklık haftada iki, üç defa bir saatten fazla sürüyorsa müdahale edilmelidir,

Ben ne zaman dışarda birşeyler yesem bende reflü olur, midem çok hassas ne yediğim konusunda, az önce gordionda yedim birşeyler, patates kızartması da vardı içinde, hemen oldu, otelde hiç olmamıştı halbuki, orada da yedim kızartma.

***Günlerdir ev açık hava sahası gibi oldu, gece gündüz bütün cam, kapı, pencereler açık, 3 balkon kapısı ve pencereler, açıp kapama zahmetinde bile bulunmuyoruz artık, her yer püfür püfür esiyor, bol oksijen, doğal hayat, ona rağmen sabah bile 22-23 derece, hal böyle olunca sivrisineklerde bize atkadaşlık yapmaya geliyorlar, her gece pat, küt sivrisinek avı.

***”Pişmiş sarımsak ağızda koku yapmaz, her yemeğe konmalı, ekmek, tuz, şeker, çikolata ve sigara, 3 ay vücuda almayın, beyniniz onu artık hatırlamayacaktır.” Bingür Sönmez

***”İyi bir evlilik, iyi bir aile huzuru kalp sağlığı için çok gerekli, bana gelen hastaların gözlemliyorum ki iyi bir evlilikleri yok, aile psikoterapistlerine gönderiyoruz, tanrı önemli organlarımızı hep çift yaratmış, göz, kulak, iki burun deliği, akciğer, böbrek, iki yumurtalık, iki testis, daha iyi olsun diye, peki kalp bu kadar önemli bir organ, niye bir tane, kalpte bir tane değil, iki tane yaratmış, birini size, birini karşı cinse vermiş, gidip alıp bulun diye, bu lego gibi oturursa iki kalp bir kalp oluyor işte, iyi bir evlilikle o bütünleşmiş kalbi sağlayabilirsek işte o ölümsüzlük yaratabilir.” Bingür Sönmez

Öyle olmalı tabi, içinde ikircikler, aklında sorular ile nereye kadar, en iyisi beraatimi istemek diye düşünürken Zeynep Turan boğalar için “kalmaya niyetin yoksa hayatıma girme diyor” diye yazmış, diyorum da inanmıyorsunuz, bu kadın müneccim gibi içimden her geçeni biliyor;)))

***”Allah’ın razı olduğu, insanların razı olduğu insan olabilmektir ramazanın amacı, ibadetlerin, iyilik etmenin, fitre, zekat vermenin amacı bu, bütün ibadetlerde ahlakta güzelleştirmeye doğru bir gayret var, namaz kötülüklerden alıkoyuyor, oruç takvaya ulaştırıyor, zekat cömert yapıyor, cömertlik cennette bir ağaçtır, cennete götürür, cimrilik cehennemde bir ağaçtır, kim cimri davranırsa, kendisine, eşine, ailesine, çocuklarına, etrafına, cehenneme götürür, yani iyi ahlak cennete, kötü ahlak cehenneme götürür. Kişinin kendisini, eşini, çocuklarını bir başkasına muhtaç etmemek için çalışması günahlarının kefaretidir. Bir insanın kendi eşine, ailesine, çocuklarına yaptığı harcamalar Allah için sadaka vermiş gibi karşılık görmektedir. İşçinin hakkını vermesi, alışverişte doğru sözlü olması da günahlarının kefaretidir. Ticarette verenin de alanın da razı olması gerekir, aldatan bizden değildir. Rızkın onda dokuzu ticarettedir ama ticaret insanı Allah’a kulluk yapmaktan alıkoymamalı, tamamen ticarete dalan bir insan, dünyayı unutur, işi gücü sadece para kazanmak olursa bu doğru değildir.” Mehmet Sönmezoğlu, il müftüsü.

“Yalanla iman bir arada durmaz. Yalan, iftira, içki, malını zimmete geçirme olursa kişinin imanı kendinden uzaklaştırılır, tövbe eder ve hak sahipleri helal ederse geri gelir. İftiranın tövbesi yok, hesabı Allah’a değil iftira atılana verilir. İçki, uyuşturucu kesinlikle haram. Eşler birbirine iyi davranmalı, erkek özellikle kırıcı olabiliyor, eğer çocuklar babadan korkuyorsa baba kendini hesaba çekmelidir, kuyrukta, trafikte sabırsızlık gösteriyorsa insan kendini hesaba çekmelidir. Sataşma halinde ben oruçluyum denebilir. İslamla terör bağdaştırılamaz, islamda öldürme yoktur, karıncayı bile incitme yoktur, evlenmek, çalışmak, eşine, çocuklarına bakmak, ilim öğrenmek farzdır, trafik kurallarına uymak, insan hayatını tehlikeye düşürecek her türlü hareketten uzak durmak, kul hakkına riayet etmek, devleti korumak, yetimin malına sahip çıkmak ta farzdır, ve benzeri şeyler.  Hz. Muhammed sizin en iyi olanınız eşine iyi davranandır, çocuklarına, komşuya iyi davranan, iyi geçinendir der, iyi insanlar olmanın gayreti içinde olmalıyız. Müslüman eliyle, diliyle, hal ve hareketiyle bir başkasına zarar vermeyen insandır. Kul hakkı, yetim hakkı gözetilmelidir, tüyü bitmemiş yetimin hakkı gözetilmelidir. Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz, nasıl ölürseniz de öyle dirilirsiniz, ölünün arkasından ağlamak caiz ama feryat etmek caiz değil, mezara gitmek şart değil ölümüze dua etmek için” Mehmet Sönmezoğlu

Malı zimmete geçirme diyor, hırsızlık diyemiyor, hırsızlık dese al başına bela, ne yapsın adam. Hırsızın başı kendi başı, çıban başı. Geçirdiğimiz, yaşadığımız her faşist dönemin tukakaları, söylenemeyen sözleri olmuştur, Haldun Taner’in oyunlarında bunlar sıkça yer alır, bunları hicveder, bu döneminki de hırsız, hırsızlık, çalmak, hiç bu kadar ayağa düşmemişti söylenemeyen sözler, şimdiye kadar hep siyasi içerikli olurdu o sözler, bu seferki bambaşka, utanılası, kullanan değil kullanılan için. Böylesi bir kirlilik ne duyuldu, ne görüldü ne de düşünülebilirdi, ama oldu.

Ne güzel şeyler söylüyor dinimiz için, keşke öcü gibi gösterilmeyip hep böyle düzgünce anlatılmış olsaydı şimdiye dek, ne çok zaman kaybettik boştan yere hikayelerle. Habire dinler tarihi hikayeleri anlatılmak yerine dinin özü, esas mesajı anlatılsaymış çok daha farklı olurmuş belki her şey. İnsan olmak, iyi insan olmak üstünde duruluyor hep, şimdi arayıpta bulamadığımız tek şey o galiba, iyi insan, iyilik nedir, iyi olarak nasıl yaşanır, toptan unuttuk bunları, insan olduğunu, bir topluluk olarak birbirine muhtaç olduğunu, olabileceğini anlayıp görmek, bir çocuk veya çocuklar mutsuzken, mutlu veya açken tok yatmanın bir kefareti olduğunu, bir adam yedisinde neyse yetmişinde de o, ne ileri ne geri, etrafta “yaşasın kötülük” naraları, iyilik maskesi altında, hanimişte benim cicişim, en iyisi kulakları kapayıp görmezden gelmek, Allah bilir işini, öylesini çıkarır ki karşısına, mumla arattırır karşısındakini, ne derler, dinsizin hakkından imansız gelir, hayatta o denge hep var zaten, hiiiç muhatap olamayacağım, pardon yani.

Zeynep Turan demiş ki bugün, “kırıldıkça değişirsin, değiştikçe güçlenirsin, güçlendikçe umursamazsın, onlara teşekkür et”.

Be First to Comment

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *