Press "Enter" to skip to content

Günlük 3l kasım’16

***Önce bülent tezcan vuruldu, vuran adam kabadayı kabadayı efelendi, reise bir şey diyenin diye, gözdağı verildi chp ye, herkese, vururken “PKK’lılarla işbirliği yapanları yaşatmayacağız!” diye bağırdıktan sonra vurmuş, ertesi gün cumhuriyete operasyon yapıldı, pkk, fetö bağlantısı sebebiyle, adamın bundan haberi var mıydı bu saldırıyı yapar, planlarken, nasıl ahmet, mehmet altan darbeden bir gün önce sübliminal mesaj gönderdiler dendiyse bu adama da aynı suçlama yöneltilecek mi, bir gün önce düpedüz mesaj verdi diye, cumhuriyete pkk, getö operasyonu yapılacağına dair, kaldı ki ahmet, mehmet altan darbe tehlikesine karşı uyarmışlar o konuşmada, sübliminal mesaj falan değil bildiğin uyarı, kaynak kadri gürsel.

Bu cumhuriyet operasyonu içinse söyleyeceklerim şöyle, kadri gürselin 14 ekim tarihli, yani 15 gün önce, önce demokrasi sonra anayasa başlıklı yazısı bile bu operasyonu yapmaları için yeterli bir neden, ne demiştir kadri gürsel bu yazısında, bir kısmında,

“Türkiye’nin tercihi, ülkeyi felakete sürükleyen söz konusu fiili durumu anayasal hale getirmek olmamalıdır. Ülkenin önündeki acil görev, bu fiili durumu demokrasiyle değiştirmektir.
Demokrasi ve onun güvencesi olan kurumlar ihya edilmeden gidilecek bir referandumun sonucunda yürürlüğe girecek tek adam rejimi anayasası da tıpkı 12 Eylül Anayasası gibi meşruiyeti sakat bir belge olarak doğacak…
Basın özgürlüğünün olmadığı, muhalefetin medyaya erişiminin azami ölçüde kısıtlandığı, hak ve özgürlüklerin askıya alındığı ve yüz binlerce insanın sürüp giden çatışma nedeniyle evsiz barksız kaldığı bir ülkede, adil ve serbest seçim ya da referandum yapılamaz, yapılırsa meşru olmaz.
Önce OHAL kaldırılmalı, hemen ardından da OHAL uygulamalarının yol açtığı büyük demokrasi hasarı onarılmalıdır.
Bunlar yapılıp serbest ve demokratik bir tartışma ortamı oluşturulmadan dayatılacak bir başkanlık sistemi anayasasının doğal sonucu, ülkenin anayasal bir olağanüstü hal altında ilelebet yaşamaya mahkûm edilmesidir… Hepimiz biliyoruz ki bu imkânsızdır.
Mevcut şartlarda ortaya çıkacak olan, bir karşı darbe anayasasıdır.
Böyle bir anayasaya göre yönetilen Türkiye’de, muktedirin arzuladığı mutlak istikrar ortamı hâkim kılınamaz; fakirleşme, itibar kaybı ve sürekli istikrarsızlık kaçınılmaz olur.”

Bu sizce de yeterli bir sebep değil mi? Ve bu ne demektir hepimiz için, susma sustukça sıra sana gelecek, bugün sıra kadri gürselde, yarın kimde, hiç belli değil, faşizm insan tanımaz, kuddisi okkırın içeri giriş ve çıkış fotoğrafları dolanıyor facebookta, biri ayakta ve sağlıklı, diğeri ölüm döşeğinde, faşizm insan tanımaz, ayırmaz, o kendisi için yaşar sadece, ama biz tanıyoruz insanları.

Mesele olan, tek mesele, yani şu an için, “başkanlığıma dokuma” meselesi, dokunanın başını yakıyor, başka bir sebep, gerekçe yok ortada, ne kanlar akıttı şu başkanlık için şövenist, harcadıkça harcıyor insanları, bir gün sıra ona da gelir elbet, bu gidişle, kendi sonunu kendi hazırlıyor.

Artık merak etmeye başladım, bu başkanlıktan bu kadar önemli ne umuyor da bu denli dirence rağmen vazgeçmiyor, var bunda bir iş, bir hinlik, bu demek oluyor ki bu başkanlıktan umduğu her ne ise onun için çok önemli ve onun için çok önemli olan şeyin bizim hayrımıza olmayacağı ortada, bu nedenle başımıza ne geleceğini her ne kadar tam olarak kestiremesek bile olanca gücümüzle karşı koymalıyız bu başkanlık meselesine.

***İşin kolayını buldular, başkanlığı kim istiyor, millet, idamı kim istiyor, millet, elini suya sabuna sürmeden amacına ulaş, o millet demokrasi, özgürlük, eşitlik, para, insan gibi yaşam hakkı istemiyor da başkanlık ve idam istiyor, hay ben o milletin, kimsenin bunları istediği falan yok, uydurmaca, kendi kafalarından uyduruyorlar ki istediklerine ulaşabilsinler, başkanlığı çok mu biliyor da millet istesin, millet cani ve kan dökücü mü de idamı istesin, kendi masallarına kendileri inanıyorlar, amma basiretsizmiş bu bahçeli, birde adam sanıyorduk, akp itinin önde gideni oldu çıktı, ortada başkanlık yoktu başımıza sardı, idam yoktu başımıza sardı, bu nasıl bir manyak, beyni sulanmış, ben boşuna demiyorum 60 yaşından yukarı olanları siyasetten almak gerek diye, bunama sebebiyle, işte nedeni ortada, erdoğan, bahçeli ve kılıçdaroğlu, üçünün de müddetleri dolmuş, ıskartaya çekilmeleri gerek, bu devleti yıkıma götürmeden önce, eskimiş pislik belalar.

***Adına türkçe olimpiyatları düzenlediler, neye, ne işe yaradığı bilinmeyen bir “olimpiyat” fetonun okullarında okuyan yabancı çocukları getirip burada türkçe sınavına tabi tuttular, adına da türkçe olimpiyatı dediler, ne kadar ulvi bir mesele, dünya ülkelerinde türkçe öğretebilmek, bizim bütün çocuklarımız harıl harıl ingilizce vs öğrenmeye çalışırken küçük bir azınlığa türkçe öğretmek büyük başarı sayılmış olmalı, bu olimpiyatların adına birde para basıldı, üstünde türkçe olimpiyatları yazan, adına para basılan kaç şey oluyor bu ülkede, olmuyor, ben başka hatırlamıyorum, dediler ki, tabi ki içten içe, sizin paranızda Atatürk varsa bizim paramızda da feto var, onun adını, resmini koyabilseler koyarlardı da, bu kadarına cesaret edemediler, yarışma esnasında gel, bu hasretlik bitsin artık diye maniler dizdiler, bu kadarla kalsa yine iyi, imamı başımıza adam kestiler, kim yaptı bunları, cumhuriyet gazetesi mensupları. Bunlardaki nasıl bir kafa, nasıl bir manyaklar ki üstlerindeki suçu böylesine kolaylıkla onun, bunun üstüne atabiliyorlar, onun bunun çocukları.

***Kızım ders çalışırken bana döndü ve, ki ben de o esnada bir üstteki paragrafı yazıyordum, fatih sultan mehmet istanbulu fethettiğinde 23 yaşındaymış, koca bizansı yenmiş, çok gurur duydum, dedi, Atatürk’ü sordum, onun hakkında pek bir şey bilmiyorum, seneye inkılap tarihi dersi olacak, o zaman öğrenirim dedi, en son 8. sınıfta inkılap tarihi dersi görmüş, 9. ve 10. sınıflarda inkılap tarihi dersi yokmuş. Bunu anlatmakla ne demek istediğimi izah etmeme gerek yok sanırım, ne verilirse onu alıyor çocuklar. Bu gidişle kızımla ayrı dünyanın insanları olacağız gibi, özel derse geçiş yapmam gerekecek, fatih sultan mehmet te bizim atamız, bizim soyumuz elbette ancak kılıçlar o kadar sivriltilirken, bazı şeyler zorla dayatılırken biz de karşı sivriltme haline düşüyoruz, yoksa fatih sıltan mehmete de nankör olmak gibi bir lüksümüz yok.

***Sonar’a göre başkanlık için anket sonuçları yüzde 56 hayır, yüzde 44 evet’miş, akp oylarının yüzde otuzu başkanlığa hayır diyormuş, eğer referanduma gidilir de bu sonuç çıkarsa biri deliye döner, akp ye oy vermeye benzemiyor başkanlığa oy vermek, sen al, ilmeği boynuma geçir demek gibi bir şey, bir kişinin ağzına kalırsa her şey işimiz iş, bunu göremeyecek kadar saf ve aptal değil demek ki bu millet, çıkıp çıkıp yalandan millet istedi, istiyor demekle olmuyor bu işler.

***Dünya aya giderken biz yaya gidiyoruz, hemde bayağı bir yaya, her zamanki gibiden çok daha fazla, böyle yönetmesini bilmeyen bir yönetimle anca bu kadarı olur, gelelim bu girizgahın sebebine, bu hafta, 30 ekimde bir film yayınlamış national geografic, ilk gösterimiymiş, bir belgesel film, film değil belgesel, 1 saat 40 dakika sürüyor, film süresi kadar, adı tufandan önce, o tufandan sonrası da çekilebilir mi bilmiyorum, buna zaman kalır mı yani, leonardo di caprio BM barış elçisi olmuş, dünyadaki iklim değişikliğinin gidişatını araştırıyormuş, dünyada gitmediği, gezmediği yer kalmamış gibi, son iki yılda, iklim değişikliğini, karbon salımını araştırmış, dünyada en çok karbon salımı yapan ilk ülke amerika, ikincisi çin, üçüncü sırada hindistan var, karbon salımına neden olarak fosil yakıtlar gösteriliyor, kömür, petrol, doğalgaz, odun fosil yakıtlar olarak kabul ediliyor ve kullanımından vazgeçilmesi gerektiği söyleniyor, petrol ulaşım, kömür ve doğal gaz da elektirik için kullanılıyor, leonardo di caprio kanadada ormandan petrol arazisine dönüştürülen devasa bir araziye gitmiş, bir cehennem görüntüsü gibi, erimiş, yok olmakta olan, rengi mavi-beyazdan kirli beyaza dönüşen ve yumuşayan buzullara gitmiş, bu gidişle devam ederse 2040 yılında kuzey kutbundan gemiyle geçilebilecekmiş, yani tamamen eriyecekmiş buzullar, grönland, 23 yıl sonra, seller ve kuraklık artacakmış, grönland son beş yılda dokuz metre kalınlığında erimiş, eriyen su denizlere akmış, miami, kaliforniya, florida deniz suyu altında kalabilirmiş, yollar, şehirler yukarı kısımlara alınmaya başlamış, çinde enerji santralleri ve fabrikalar sebebiyle hava kirliliği had safhaya ulaşmış, maskelerle geziyorlar, sokak eylemlerinin en önemli sebebi bu hava kirliliğiymiş, hızla yenilenebilir enerjiye geçiş yapıyormuş çin, güneş ve rüzgar enerjisine, hindistanda ekili tarlalar beş saatte yarım yıllık yağış alarak su altında kalmışlar, göl gibi, pasifik okyanusundaki adalar su altında kalacakmış, deniz seviyesi evlere, tarlalara ulaşmış, kıribati adası geleceğe dönük olarak fijiden toprak satın almış, göç ihtimaline karşın, son 30 yılda mercan kayalıklarının yarısı kaybolmuş, deniz suyunun bir iki derecelik artışı bile buna sebep olabiliyormuş, mercan kayalığının olmadığı yerde balık ta yok oluyor, endonezyada palm yağı için yüzde sekseni yakılarak yok edilip yerine palmiye ağaçlarının dikildiği yağmur ormanlarına gitmiş, ormanlar yandığında ağaçlar içinde tuttukları karbonları geri dışarı veriyormuş, kırmızı et, yani hayvanlar dünyadaki tarım alanlarınn yüzde yetmişini tüketiyorlarmış, yem için yapılan tarım oranı, insan yiyeceği için kullanılan alan sadece yüzde birmiş, ayrıca geviş getirirken metan gazı salımı yapıyorlarmış, bir metan gazı 23 karbona eşitmiş, amerikanın karbon salınımının yüzde onunu bu hayvanlardan çıkan metan gazı yapıyormuş, bütün dünyanın elektirik ihtiyacını karşılamak için 100 adet gigafabrika yeterliymiş, bu fabrikalar yenilenebilir enerjiyi, güneş enerjisini depolamak için kullanılıyormuş, karbon vergisi konmalıymış, dünya son dört milyon yılda dört derece ısınmamışken bu yüzyılda dört derece ısınmış, sonuçları  fırtınalar, seller, kuraklık, mercan kayalıklarının yok olumu, almanya elektiriğinin yüzde otuzunu güneş ve rüzgar enerjisinden alıyormuş, danimarka rüzgarın yoğun olduğu günler bütün elektirik ihtiyacını rüzgardan karşılıyormuş, isveç dünyanın ilk fosil yakıt kullanmayan ülkesi olacağını açıklamış, 2015 paris iklim zirvesinde yapılan antlaşmaya göre dünya ülkeleri iklim değişikliğini 2 derecenin altında tutmayı amaçlayacaklarmış, obama “bu sadece bir çevra sorunu değil bir güvenlik sorunudur, bu konuda mücadele edeceğiz ve çözemememiz için bir sebep te yok” demiş, bizde sorun o kadar çok ki bu meselelere kimse el atmıyor bile, en başta da erdoğan, umuru değil çevre ve neler olacağı, bir cahilin yönettiği bir ülke olduğumuz her halimizden belli, değil el atmak tam karşıtı olarak davranıyor, başkan olacağım demekle de başkan olunmuyor demek ki, en azından obama gibi olmayacağı, konuşmayacağı belli, bizim derdimiz başkan olmak, başkaca bir derdimiz yok elhamdülillah, grönlandda eriyen buzullar golfstrimi yavaşlatacak ve avrupa soğuyacakmış, bu her yıl ankaraya 24 aralıkta yağan karın bu yıl neden 1 kasımda yağdığını da açıklıyor, paris zirvesinde konuşma yapan di caprio şöyle diyor, “gelecek nesiller tarafından alkışlanacak veya yerileceksiniz, dünyanın sahip olduğu son ve en büyük umut sizsiniz, sizden dünyayı korumanızı istiyoruz, aksi takdirde biz ve değer verdiğimiz bütün canlı varlıklar tarihe karışacağız.” Belgeselin bitim sözleri ise şöyle, “bu hepimize bağlı, satın alma, beslenme ve enerji tüketimi alışkanlıklarınızı değiştirin, fosil yakıt fonlarına son vererek, yenilenebilen enerjiye yatırım yaparak, fosil yakıtları yerde bırakarak, karbon vergisi koyarak, iklim değişikliğiyle savaşan liderlere oy verin” oooo, el gidiyor aya, biz gidiyoruz yay, bizde bunları düşünecek hal, mecal mi bıraktılar, boş dırdır, vırvırdan, itişip tepişmekten.

Bu yıl pek çok kez deniz suyuna kapılan, boğulan insan haberi duydum, şimdiye kadar hiç duyulmamış ölçüde, deniz kenarında oturuken boğulanlar, selfi çektirirken dalganın alıp götürdüğü insanlar, ilk kez bu yıl duydum böyle bir ölüm şeklini, denizin içinde bile olmayan insanları bir anda dalga alıp götürüyor, küresel felaket kapımıza dayandı da biz mi farkında değiliz, belgeselde fark ettiniz mi nükleer enerji santrallerinden bahsedilmiyor bile, o da bir çözüm bile denmiyor, yani o kadar zararlı ve vazgeçilmiş ki adı bile geçmiyor, yok sayılıyor, asla çözüm olarak konuşulmuyor, çünkü dünya için bir utanç belgesi, biz ne yapıyoruz, karadenize ve akdenize nükleer santral kuruyoruz, üçüncüsü de yolda, yeri belli değil, iğneadaya termik santral kuruyoruz, ha babam işletiyoruz var olan termik santralleri, kaçınmak yerine o nükleer santralleri soğuturken denizlerimizi daha da ısıtmayı planlıyoruz, mercan kayalıklarını ve balıkları yok etmek için, seller ve felaketleri daha da artırmak için, ne demişti belgeselin sonunda, tam tersinden alırsak, iklim değişikliğine yol açan, sebep olan liderlere oy vermeyin, yani akp ye oy vermeyin, ve dahi erdoğana.

Hani diyorlar ya, dünyanın en büyük bor rezervine sahip olduğumuzu, dünyanın da bu yüzden gözünün üzerimizde olduğunu, ve borun da temiz ve geleceğin enerjisi olduğu ve fosil yakıtların da ömrünü tamamladığı düşünülürse bu üzerimizdeki oyunların, baskının, etki tepkilerin sebebini kolaylıkla açıklayabilir, obama orada oldukça masum ama gerçekte ne kadar masum onu bilemeyiz, bize karşı da masum mu en azından?

Alın, alıntılayın bu yazıyı ve duvarınzda paylaşın, kendi yazınız olarak, hiçbir hak gözetmeyeceğimden emin olabilirsiniz, her ne kadar biraz karışık olsa da ne demek istediği anlaşılıyor sonuçta, kimin yazdığının bir önemi yok, ben veya o, bu noktadan sonra zaten kimliklerin bir önemi yok, ve böyle giderse hiç kalmayacak, her birimiz bu felaketlerden kaçan, sığınan birer büreyler olacağız, ad yok, isim yok, mevki yok, ve bu görüldüğü gibi çok uzak bir tarih değil, zaten başladı bile, sadece 23 yıl sonra grönland tamamen yok olmuş olacağına göre bu demektir ki 3-5 yıl sonra görmeye başlayacağız gerçek etkilerini, yeter ki bu korkunç kısır döngüde bir avuç payımız olsun, bunca çabamı ve özverimi işler hale getirin, hepimiz için, hepimizin hayrı için yazıyorum bunu, bunları, keyfimden değil, ben dünyayı oturup bunu yazacak kadar umursuyorum, siz ne kadar umursuyorsunuz?

Varsayalım, olur, olmaz bilemem, varsayıyoruz, bu avrupada beklenen soğuk kapımıza geldi dayandı, barajlarımız buz tuttu, olmaz demeyin, mogan her sene buz tutuyor, bundan on yıl önce çocuklarım üstünde yürümüştü, evimizde suyumuz akmaz oldu, çamaşır, bulaşık makinelerimiz ıskartaya çıktı, satın aldığımız bütün gıdalar dondu, soğutma depoları ısıtma depolarına dönüştürüldü ama yetmedi, peynir, zeytin, aklınıza ne gelirse, hayvanlar soğuktan korunamadı, etin, peynirin, sütün sonu geldi, kıtlık başladı, bu işin birde büyükşehirler boyutunu düşünün, neler, neler olabilir, akla hayale gelmeyecek bir sürü şey.

Oğluma dedim, suya tuz koyarlar donmaz dedi, o olmazsa başka şeyler olur, olacak. Pasifikteki adalar yok olacak ta buradakiler duracak mı, kıbrıs kalacak mı mesela, yunanlılarla adalar sorunu sonunda böylece mi hallolacak, aylık kirası 130 bin lira olan istanbul yalıları denizin altında mı kalacak veya, ya istanbulun adaları, ne bileyim, neler olabilir neler.

Dünyada bütün bunlar oluyor ve biz farkında bile değiliz olan bitenin, vah halimize, dırdırdan, vırvırdan bir şey düşünecek kafa mı bıraktılar bizde, çocuklarımız, torunlarımız bunlar olurken siz neredeydiniz deseler ne diyeceğiz onlara, tayyip, binali, devlet, kemal desek bizi affederler mi sizce? Yuh olsun hepimize.

Kızılderili atasözünün de dediği gibi “Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde; beyaz adam paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak” Kendi sonumuzu kendimiz getiriyoruz, ve görünen o ki kara görünmüş, çoktaaan.

*fox ta da yayınlanmış bugün o belgesel, 6 kasım pazar günü, türkçe seslendirilmiş, ben izlediğimde alt yazılıydı.

***13’ü ve cuma uğursuz addediliyordu, bize her cuma uğursuz, kuvvet komutanlarının hep birlikte istifa ettiği gün cuma akşamıydı, darbe cuma akşamı oldu, operasyonlar cuma sabahı yapılıyor, ki iki gün içinde piyasa dengelensin, hatta o da yetmiyor cb sabahın köründe tv ye çıkıyor ki dolar aniden çok fazla fırlamasın, güven ve istikrar içinde olduğumuzu vurguluyor, çok güven ve istikrar içindeyiz ya, karışıklık konusunda istikrar içinde olduğumuz kesin, hepsini anlıyorum da feto da mı piyasaların gidişatını bu kadar düşündüğü  için cuma akşamı yaptı darbeyi, orası biraz karışık, ben hala o işi yüzde yüz fetonun kotardığı noktasına gelmiş değilim, yüzde yirmisi fetodan ise gerisi bizim üst akıldan geldi. Ne düşünceli adammış feto, darbeyi cumaya rast getiriyor, sarayı ve güzel, yeni olan binaları vurmuyor, köprüleri uçurmuyor, sadece başına asker koyuyor, o da bir tarafına, diğer tarafa darbe yok, tek taraflı darbe, bu işi pkk yapmış olsa taş üstünde taş kalmazdı herhalde, erdo güvenli bir şekilde istanbula geldikten sonra erdonun kaldığı oteli basıyor, feto iyi adam, çok düşünceli, siz ne derseniz diyin, ben gördüğüme, bildiğime inanırım.

hdp o’dur, bu’dur, o, bu yönlerine katılmadığımı zaten söylüyorum, bunun yanı sıra akp ve rte ye tek sağlam ve doğru muhalefeti yapan partidir, idris balüken in, selahattin demirtaşın yaptığı muhalefeti kimse yapmamaktadır, dünkü çıkışın bu sebeple veya hangi sebeple yapılıp yapılmadığını da bilemeyiz, bugünlerde başkanlığa her laf edenin ağzına biber sürülüyor, bilindiği gibi, dün biraz olsun ağzı açıldı gibi oldu nazik kılıçdaroğlunun, iyi konuştu, insanlar konuşa konuşa ne de olsa, hadi hayırlısı, tü, tü maşallah, nazarım değmesin.

Ne demiştir selahattin demirtaş en başından beri, seni başkan yaptırmayacağız, kadri gürsel de aynı şeyi söylemiştir, işte bu sebeple kaderleri birleşmiş, tutuklanmışlardır, aynı gün, bi başkan olana kadar ayak altında olmasınlar, konuşamasınlar da sonrasını nasıl olsa halleder, daha çoook adam var sırada, biz ne’liğiz, bir gider bin geliriz, susma sustukça sıra sana gelecek.

Demek ki bundan böyle hep bir ağızdan oturup kalkıp başkanlık diyeceğiz, tek hedefimiz artık başkanlık, unutmayın.

Fetö ve pkk ile bağlantısı kendinin yok mu, hem de ne kadar, kendini kim tutuklayacak, tabi ki ben, çünkü benim ne fetö ne de pkk ile bağlantım yok, hem de hiç, tertemizim, ben tutuklayabilirim mesela.

***En son 1 ay kadar önce taze fasulye aldım, pek iyi değildi, bir daha da almadım, bugün markette yine bakındım, alıp almamakta tereddüt edince o anda almakta olan yaşlıca bayana fasulyenin iyi olup olmadığını sordum, ben her yerde herkesle konuşurum, “geçen gün aldım iyiydi, iyi olan ne kaldı ki, karnımızı doyuruyoruz işte” dedi, ama almadım fasulyeyi, mantar, karnabahar aldım sebze olarak, fasulye konusunda o kadar karamsar olmasa da durum, çünkü en azından yazın güzel, pek çok şey için doğru kabul edilebilir bu söz. Yenilebilir nitelikte zeytin bulamıyorum mesela, hangisini alsam yenmiyor, peynir de ayrı bir dert, yörsanın açık beyaz peynirini alıyorum, o yeniyor, ezine falan yemezler zaten, ağır, tuzlu geliyor, bana bile, kaşarda da sadece aoç yeniyor, başka markalar asla, ama onu da her zaman bulamıyorum, olmuyor marketlerde, bugün yine bulamayınca tahsildaroğlunun kaşarını aldım, fena değilmiş, diğerlerinden daha iyi en azından, parayı nasıl ve neye harcadığın da ayrı bir dert, kazanmaktan daha önemli harcama yanı, işler hale getirmek, geçen gün yeniyetme bir kız bana parfüm satmaya çalışıyor aklısıra, baktı satamayacak son manevra olarak güzel kokmak istemez misiniz dedi, istemem dedim geçtim, alacağımı alıp çıktım, bana gerekli olan, almayı düşündüğüm her neyse, diyemeyeceğimi sandı yavru, bir derdim parfüm olsun, banyoda su akıyor, dediğim şu herkes senden akıllı, sana akıl veriyor ne almak istediğin konusunda, senin paranı senden daha iyi harcamayı biliyorlar, ben o tuzakları atlamayı öğreneli çok oldu bebe. 

Birkaç gündür avm geziyorum, dün cepa ve kentparkı dolaştım, bugünse gordionu, hani cepte öyle bir para yok ama bakınıyorum yine de alınabilir bir şeyler var mı piyasada diye, inanın yok, bana şu an zaradan on bin liralık alışveriş çeki verseler, yani bedavaya, alabileceğim ve giyebileceğim iki parça giysi bulamam zarada, marks and spenserda bulsam bulsam örgü hırka ve kazak bulurum, onlarında elde yıkama zahmetine katlanmayıp makineye atacağım için, ki atarım, bir yıkamada küçülür gider, almasam daha iyi, ama kazak ve hırkaları iyi görünüyordu, değil o iki mağaza bütün avm leri dolaşsam o on bini bitiremem, gönlüme göre alırsam tabi, yoksa almak zor değil, adl, mango, koton ve diğer bütün markalar hepsi birbirinden pespaye, alınacak gibi değil, pamuklu, yünlü bulmaya çalışsan boşa çaba, ancak polyester ve akrilik var, paltolarda yüzde 30 yünlü kumaş bulabilirsen öp başına koy, eğer daha fazlaysa bilin ki gömlek inceliğindedir, her işin hilesi, hurdası bizde, alım gücü gittikçe düştüğü için mi yoksa firmaların para hırsı yüzünden mi bu hale geldik bilmiyorum ama giysi durumları çok fena, bu tv dekiler nereden buluyorlarsa giyinilecek nitelikte şeyi, ben bulamıyorum, ve bakıyorum avm lerde insanlara, çok kötü giyiniyorlar, kötü görünüyor yani, iyisi yok ki alsınlar, otellerdeki ingilizlerin giyimlerini hayırlıyorum, nasıl kaliteliyi, pırıl pırıldı kumaşlar, bizde yok o kalite, nerdeee, yine mavi de 3-5 parça pamuklu bulunabiliyor, yünlü palto orada da yok, iyi de hep spor, kot mu giyinelim, spor mağazaları zaten naylondan başka bir şey satmaz olmuş, nike ta sadece bir tane pamuklu fermuarlı hırka var, 250 tl, yok deve, hırka yani, palto değil ki, hemde gri, onların olsun, gri giymekten gına geldi sayelerinde, network, stephanelin fiyatları çok uçuk, diğerlerinin 3-5 katı, 500-1000 arası, yine öyle ahım şahım kaliteli bir şey yok, massimo dutti de de öyle, bir elbise bakındım mesela, kışlık elbise, kumaş, pamuklu veya sağlam bir kumaştan, yok, varsa örme kumaştan var, iki güne arkası önü potlar, giyilmez hale gelir, ayakkabılar da öyle, çok kalitesiz, her markada birde italyan malı diye satılan fahiş fiyatlı ayakkabılar var, 500 liraya, onlar bile iyi değil, alıp ta ayağıma giymem yeminle, mecbur kaldığım için giyerim o ayrı, çünkü seçeneğim yok, halimiz harap, iyi ki param yok, olsa harcayabileceğim mağaza yok, eski giysilerimi, ayakkabılarımı giyerim onlardan bin kere iyidir.

Hazır yemekte de durum çok farklı değil, şöyle ağız tadı ile yenebilecek şey yok gibi, özellikle avm lerde, tüfenk icat oldu mertlik bozuldu, ne kadar kaliteden kaçarsan o kadar kar olunca mantık yemeklerin tadı, tuzu kalmadı, artık evde yemek çok daha cazip ve çekici geliyor, sadece bana değil, çocuklarıma da öyle, dolaşıp bir şey yemeden geliyoruz bazen, eskiden severdik, artık sevmiyoruz dışarıda yemeyi, ağzımızın tadını kaçırdılar, 3-5 bilinen iyi lokanta dışında dışarıda yemek yenmez artık, orada da doymaksa niyetin 250-300 lirayı gözden çıkaracaksın, 4 kişi için, biz 4 kişiyiz, o da habire olmuyor tabi, limitli ve kısıtlı bir hayatımız var çünkü, düzeltiyorum habire değil biteviye olmuyor, haftalık 450 lira yaşam parası ile, ki 4 kişilik, o dediğim biraz uçuk olur, bir öğün yer bir hafta makarnaya talim edersin, ki 3-5 ay öncesine kadar o para 300 liraydı, 2012’den beri, öncesi 3 yıl boyunca haftalık 100 jira, geç 100 lirayı 300 lira bile bir markete giriş çıkış parası yani, 4 kişilik tüketime göre birkaç temizlik deterjanı, diş fırçası, diş macunu, tuvalet kağıdı ve gıda alsan hooop gitti 300 kağıt, bir daha haftayı bekle.

Eski kocadan para bu kadar çıkıyor, gerçi ben onun yeni koca halini de bilirim, bir şey fark etmez, benim için yani, aslında çok hayırseverdir, bildiğiniz gibi değil, bütün sülalesine o bakar, bildim bileli, oğullarıma, oğullarına 500 lira harçlık veriyor, aylık, yeğenine de aynı miktarda, süper dayı, sizin etrafınızda da var mı böylesi dayılar, çocuğundan kısıp etrafa saçan, yaşam paralarını zaten veriyor, hemde benimkinden daha çok, çünkü ben düşmanım o dost, paranın dostu, para yokken dost değildi, bendim dost, şimdi o dost, bu kadarla kalsa yine iyi, ayrıca bütün aile efradı yetmezmiş gibi şu’yumun çocuğu, bu’yumun çocuğuna kadar uzuyor iş, helal ediyor muyum, o zaman da etmedim, şimdi de etmiyorum, günde kaç posta beddua gönderdiğimi Allah biliyor, yapana, yaptırana, sebep olana, arada geçinene, nasiplenene, her daim, Allahın bildiğini kuldan saklamak gibi bir adetim yoktur, unutmasın diye yolluyorum o bedduaları, unutmasın tabi, ben unutmuyorum Allah ta unutmasın, o bilir ne yapacağını, nerelerinden ne şekilde çıkaracağını, benim bildiklerimi biliyor olsaydınz nasıl çıkardığını da bilirdiniz, ben biliyorum yani, çıkıyor, hemde aheste aheste, oh’lanana, ardımdan, çocuklarımın ardından kıs kıs gülene de bir o kadar göneriyorum, çocuklarımın bokumu yesin onlar, o lağım çukuru ağızlarına o yakışır, yollayım bir paket kına, lazım olur, benim için umduğun, dilediğin, attığın çamur, sana, sevdiklerine nasip olsun inşallah, kara fatma, içi kara dışı kara, çık kendin söyle ne diyeceksen, ona buna söyletme söylemek istediğini, kalleş, tef mi çalacaksın öyle olsa, iğrençsin, bu dünyaya senden kötüsü gelmiş midir acaba, çocuk yiyici, doyamadın mı çocuk etine, bende sana yedirilecek çocuk eti yok, çocuklarımın onları koruyacak bir anneleri var, bilmem anlatabildim mi, başka kapıya, beni izlemeye devam et, daha arkamdan çok bakarsın sen, ben düşsem de kalksam da bu gerçek değişmeyecek, hep ışığımın altında ezileceksin, sana bu uygun görülmüş, bana da bu, bu konuda yapabileceğim bir şey yok, bunu o kalın kafana sok ve beni rahat bırak, benim seninle uğraşmaktan çok daha önemli işlerim var, götünden bir şeyler uydurup uydurup çocuklarımın götünü yeme, hazmedemediğin ne, çocuklarımın da benim gibi onurlu, gururlu oluşu, kapına gelmeyişi mi, geldiler mi, geldik mi, sen nesin, kimsin bizim için, vasfın ne, niteliğin ne, vazgeçilmezliğin ne, çocuğum kadar insan ol, tırnağı ol, sonra konuş, öyle olur, olmaz, olmuş, olmamış, sen bunu söyleme hakkını nasıl buluyorsun kendinde, ne hakla, ikile. Ne yapacaktık, tam anlayamadım, birlikte çocuğumu mu çekiştirecektik, gözümün içine baka baka gözümü oyacaksın yani, dedikodu arkadan yapılır, bu yüzüne yüzüne, o balta o taşın artık, çıkmaz. Ne kolay değil mi uzaktan üflemek, üfürmek, acısını yüreğinde hissetmemek, acıyı yüreğinde hisstemek nasıl bir şeydir bilir misin sen, yüreğine kor düşmek, yüreği dağlanmak, soğumak, onunla birlikte ölüp ölüp dirilmek, gamsız baykuş, sana kolay gelsin.  Sen kafayı yemişsin, bir doktora git, görün. Onu bunu sorgulayacağına kendi insaniyetsizliğini sorgula önce. Çocuklarımı kendin gibi haysiyetsiz mi sandın, çatlak, sana iyi düşün iyi şeyler olsun hayatında bile diyemeyeceğim çünkü senin iyi düşünebilmek gibi bir şansın bile yok, kendinden ötürü, yazık, çok üzülüyorum haline, her işe bununu sokmaktan burnun boktan çıkmıyor bir türlü, bokunda boğul. Bana ettiğin kötülükler az geldi de şimdi sıra çocuklarıma mı geldi, o söylediğin şeyi bir anneye söylemek için sendeki gibi kapkara bir yürek lazım, Allah seni bildiği gibi yapsın.

Ben dört kapıya yırtınırım, o dört bin kapı gezer, şimdi gezsin bildiği kadar, şarjını benden tamamlayamıyor nasıl olsa, sür eşeği niğdeye, sanmayın ki dertliyim, param yok veya az diye, donumu bile kızım harçlığı ile alıyor diye, hiç dert değil, dert olması gönül koyduğum için, benim hakkım olduğu için, param olmadığı için değil, önemli olan üstümdeki değil içimdeki ben, o nasıl, dışından kime ne, o donu giymez eskisini giyerim, çok dert değil, çok giydim, bu bana düğün bayram, Allahıma bin şükür, para canın yerini tutar mı sanıyorsunuz yoksa siz, eşeklikten siz murt gidersiniz de para ardınızda kalır, bilir misiniz bunu, ben iyi bilirim, yeter ki o sırtımda olmasın ben üstüne para vereyim, verecek param yok ayrı mesele, olsa da vermem ona, pis nankör, ben 25 sene ona kölelik ettim, şimdi o 25 sene bana köle, sırtında taşısa ödeyemez hakkımı lanet olası köpek, bu kadar beddua ile ömrü vefa ederse tabi, ha onun ha benim, hiç fark etmez, göze göz, dişe diş isterim, canımı aldı, canını isterim, bedeli her ne olursa olsun. Herkesin bir sınavı var hayatta, benimki biraz ağır seçilmiş, Allahıma şükürler olsun, kötüler kötü, iyiler iyi olmaya devam ettikçe dönecek dünya, herkes işlevini yerine getirecek var oluşunun, benim alnım ak, her şekilde, şükürler olsun, kalbimdeki denizde denizin arkadaşı olan hülyaya denizin yaptığı bir kötülük var mı, yok, o zaman hülya neden denize kötülük ediyor, çünkü doğası öyle, kötü, biri iyi öbürü kötü, diziler kafadan atılmıyor, bir yaşanmışlığı var elbet.

Kahretsin, yine gelmişiz aynı nakarata, nereden başlıyorum nerede bitiyor konu, silsem, aman ne sileceğim, yazmışım bir kere, yazacağım kadarını yazmışım zaten yıllardır, şimdi neyi, hangi birini sileceğim, adamın fikrinde neyse zikrinde de o. O hesap kapanmaz. Ben çalıştım itler yiyor, afiyet olsun mu diyecektim, o paraları saçarken servis parası vermesin diye çocuklarımı ben okula götürdüm getirdim, bir gün olsun ne bir poşet getirmişliği var eve ne de bir ekmek, turist ömer, ben aldım, taşıdım, getirdim, pişirdim o yedi, bir günden bir güne benden başka bir öğün ne çocuğumun karnını doyuran oldu, ne camımı silen, ne evimi temizleyen, her iş benim sırtımdan geçti, ben çektim o yorgunlukları, hiç durmadan bir eşek gibi çalıştım, o yayıldı yattı, arasın da bulsun beni şimdi, yayılsın, eşek, çok arar, haram zehir zıkkım olsun emeklerim hepsine, oluyor da zaten, dünyanın azaphanesi hastaneler değil mi? Keyiften gidilmiyor oralara, ben de bilirim oh’lanmasını, olsun o kadar. Canımın karşılığı para değil, canımın karşılığı can, canıma karşılık can, hak’kın değirmeni burada da işliyor.

Yöntemleri, fikirleri akla gelir gibi değil, bir insan düşünse asla akıl edemez, doğallığında hallediyor her şeyi, akışında, çok mu mangal sefası yapıyor, aşırı kan basıncı ile burnunu kanatıyor, bir gün deniz kenarında sefa sürüp ertesi gün dağlarda mangal mı püfürdetiyor, kulaklarını zonklatıyor, basınç farkından, koş doktora, bu ayda yılda bir olsa bir şey olmaz da her hafta sonu olunca böyle oluyor sonucu, ankaradan çık yola, amasra da denize gir, safranbolu sarıçiçek yaylasında mangal tüttür, geri dön, yalnız değil tabi, ağanın eli öpülmez, kendi gibi kavatlarla, dişi, erkek, ohhh, canıma değsin, Allah ta kulağına öyle üfürür, Allah bile resti çekti anlayacağınız, azanı Allah görüyor, demek ki insan ne ederse, ne yaparsa, ne düşünürse onun karşılığını alıyor, kendi edip kendi buluyor, fesatlığının karşılığını alıyor, rab bana hep bana demenin, başkasına değil hep bana demenin, alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste, azanı Allah görür, bir ben görmüyorum ya, hal böyle olunca gidemiyor tabi, bu sene gidemedi doğru dürüst, korkusundan, kulağı zonklayacak diye ödü kopuyor, mangal da yapamıyor, cepte kaldı paralar, ne yapacaksa, vah vah, çok üzüldüm gidemediğine, gittiklerine saysın artık, hayatını yaşıyor adam, yaşayamamış ya, yakında öbür tarafta devam edecek hayatını yaşamaya, tez zamanda, gidişat öyle gösteriyor, olacağı bu, haram ya hastaneye ya musalla taşına demek ki, onca yıl öyle zulmettiği yetmedi şimdi böyle zulmediyor, sanki ben ömrüm boyunca yayılıp yatmışım, keyif çatmışım, emek vermemişim gibi emeğimi hiç ediyor, etsin bakalım, onun da bir belası var nasıl olsa, o benimle uğraşıyorsa Allah ta onunla uğraşıyor,  vahlanacak değilim ya, ohlanıyorum, o da doğallığında.

Allah yedirmesin de, güldürmesin de, yedirmiyor, güldürmüyor zaten, o var yiyemiyor, ben yok yiyemiyor, bir fark var mı, yok, ama ben hiç değilse üstüne bir de acı çekmiyorum, kih kih kih. Ah, annen, annen demeye başlamış oğluma, desin, daha çok der, geçmiş  ola, arasam ben bile bulamam onu, o nerede bulacak, gittiii, 3 çocuğun işi, evin işi yetmezmiş gibi bir günde 5 saat kral üniforması ütüleyen bir aptal, yapmıyorum, yeterince işim var, bana ne senin ütünden bile dememişim, vazifem ya, onca yıl, gece 2’lere, 3’lere kadar, canımı o vermiş sanki, bir gün çok yorulmuş olmalıyım, gece ütüyü bitirdim, yerleştirmeye üşendim, üstüne not bıraktım, asarsın artık diye, gidip yattım, sabah anlamamış bile ne demek istediğimi, orada duran fotoğrafı asarsın diye anlamış, anlamamıştır gerçekten, hiç yapmadığı bir şeyi nereden anlasın, ertesi gün yine ben yerleştirdim tabi, bulursa bir tane de bana yollasın, bana da lazım öyle bir salak, zor bulur o benim gibisini, bizim devrimiz kapandı, şimdi kimse kör salak değil, gör beni göreyim seni devrindeyiz artık, onun dişine göre birini bulması çok zor, alacak ama vermeyecek, arasın  bakalım, öncesinde 6-7 yıl, sonra 1+1 yıl özgürdü, son 1 yılı zaten kesin, bulsaydı ya, bulamaz çünkü bir öncekinin salakalık çıtası çok yüksek, çok arar daha, dedim ya, ben bile bulamam onu, kayıp. Beter olsun, bunun bedeli benim de beter olmamsa bende beter olayım, yeter ki o gün yüzü görmesin, her gün bedduaya devam, öyle kolay değil adam otlatmak. Ben it gibi çalışacağım, el sebeplenecek, eşeği vardı onun, şimdi kendi çalışsın bakalım nasılmış adam çalıştırmak köle niyetine. 

Ama asıl olan bana oldu tabi, 50 yaşındayım ama 70-80 yaşında gibi güçsüzüm, çabuk yoruluyorum, 20 yılda 50 yıllık çalışırsan böyle oluyormuş demek ki, yaklaşık on yıldır ölmemek için yaşıyorum, ölmeyecek şekilde, boşa gezmiyorum, dolaşmıyorum, yapabildiğim kadar işimi yapıp bol bol dinleniyorum, zaten biraz yorulunca sesim kısılıyor, nefesim derinleşiyor, ayakta duramaz hale geliyorum, kalbim yoruldun diyor ve ne yapıyorsam bırakıp molaya geçiyorum, yoksa, yoksası belli, yeterince yapamadığım, yetişemediğim günler çok oluyor, çoğu şeyi bir sonraki güne aktararak yaşıyorum, olsun, bunu çokta umursamıyorum, çünkü tam anlamıyla yetmeye çalışırsam bir daha hiç yapamama olasılığından çok daha iyi azını, yapabildiğin kadarını yapmak, hiç olmamaktansa yarı zamanlı da olsa olmak hiç olmamaktan çok daha yeğ bana göre, kendim için değil, çocuklarım için, onlara göz, kulak olmam lazım, daha uzun bir süre, bunca zamandır ölmemeyi başardım, şimdi eskisinden çok daha iyiyim aslında, bir yıl öncesinden bile, geçen yıl bu zamanlar kızılayda gezerken kızım bana iyi misin diye sormak gereğini hissediyordu, halime bakarak elbette, oturup dinleniyordum, şimdi sormuyor, eskisinden çok daha fazla gidiyor ve geziyoruz üstelik, demek ki daha iyiyim, ama sporu yine bıraktım, 1-2 aydır gitmiyorum, o da yormaya başlamıştı, sinyalleri alınca gitmeyi kestim, durumuma göre yaşıyorum, duruma göre değil, şimdi yeniden başlarım, ama bu defa yürüyüş yapmayıp sadece aletlerde çalışacağım, kaslarımı çoğaltmak için, çünkü hiç kalmamış, ilk gittiğimde beş kere kaldırabildiğim aletin ağırlığını son zamanlarda üç katına çıkartıp onbeş, yirmi kere kaldırıyordum, çok fark etmişti yani, beş kilodan on beş kiloya çıkartmıştım, beş kiloyu beş kere kaldırmakta zorlanıyordum yani, şimdi yine düşmüştür o ağırlık, normal bir beş kilo dğildir belki, bana ağır geldiğine göre, devam etmem lazım, yürüyüş doğallığında da yapılıyor nasıl olsa, hem orada yürümektense doğallığında yürümek daha güzel, enerjim zaten kısıtlı, spor salonunda heba olmasın zamanım, gezerim kızımla çok daha iyi. Ayrıca yürüyüş bandında yürümek uzun vadede diz problemlerine yol açabilir, çok merdiven inip çıkmak ta, sert basıldığı için, şimdiden önlemini almakta fayda var, yoksa patır patır diz ameliyatları oluyor insanlar.

117 yaşında ve dünyanın en yaşlı insanı olan italyan kadın morano’nun 78 yaşındayken kocası ölmüş ve bir daha evlenmemiş, neden evlenmediği sorusunu şöyle cevaplamış, “Kimsenin benim üzerimde egemen olmasını istemedim.” kadın haklı ve akıllı, neden bu kadar uzun yaşadığı ortada, bunu idrak edecek kadar zeki olduğu için uzun yaşamış, bana bile bu bir yıl iyi geldiğine göre.

Hayatta, ayakta kalmanın tek yolu huzur, iç huzuru, kafasında kırk tilki ile dolaşan, türlü türlü entrikalar peşinde koşan bir adamla yaşayınca bu pek mümkün olamıyor, kafan karışık ise, mutsuz isen sana altın tepside sunulan para bile senin için zehir oluyor, zaman zaman sorarlar, niye atmadın bir köşeye para diye, atsam, istesem bana 50 yıl döke saça yetecek kadar para atabilirdim köşeye, her gün eve getirdiği tomar tomar paranın her gün üçte birini alsam ruhu bile duymazdı, istediğimde alıyordum, veya veriyordu, istediğim gibi harcıyordum zaten, her gidişte milyarlar döküyordum armadaya, kapılarda karşılıyordu çalışanlar, ama fazladan alacağım o para bana asıl amacımı, yapmam gerekeni unutturabilirdi, yaşam aynı devam ettiğnde hayatımı değiştirmek için bir nedenim olmazdı elimde, bunn için almadım fazlasını, benim asıl, başlıca sorunum para, parasızlık değil o’ydu. Daha çocuklarım küçükken vermiştim bu kararı, “bana şimdi, gücüm, kuvvetim yerindeyken böyle kötü davranan bir adamla yaşlılığımda evli kalmamalı, o evreye kadar bu evliliği bitirmeliyim” diye, ama çocuklarımın büyümesini beklemek durumundaydım, bekledim.

***Yine nurseli izlemeye başladım, ama artık yazmıyorum, fotolarını çekip kendim için kullanıyorum, dün, pazartesi günü kısa sarı saçlı bır bayan vardı, belli ki burnu yapma, nurselin de öyle olmalı, ikisi yanyana durduklarında çok sırıttı burunları, sol üst köşeleri kıvrımlı, önceki halleri daha mı kötüydü acaba burunlarının, bu hali de hiç hoş değil bence, şimdi birde yeni bir moda var burunda, domuz burnu, üst kemiği havaalanı gibi geniş ve düz, örneklemem gerekirse seda bakanın burnu gibi, onunki yapma mı bilmiyorum ama çok hoş bir burun şekli değil, seda bakan güzel bir kadın, sadece burnuna lafım. eğer yapma ise tabi, Allah vergisi ise ona öylesi yakıştığı, yakışacağı içindir, ama asıl yüksek sosyetedeki sude nin burnu öyle, patlıcan gibi, kalbimdeki denizde oynayan özge özberk te çok güzel bir kadın, eskiden beri beğenirim, ama yüzünde çöküntüler var, bataklık gibi, onca güzelliğine rağmen elletmiş yüzünü belli ki, yazık olmuş, artık iğne izi mi, dolgu mu, botoks mu bilemem ama izleri kalmış, anne deki cansu dere de iz falan yok, doğal, ama artık izlemeyeceğim, çünkü işi iyice acımaya, ah, vah’a bağladılar, o anlatır, sen anlatırsın, o yine anlatır, o dizi biter mi, bitmez, hiç çekemem, benim derdim bana yetiyor, fazlasına ihtiyaç yok, boşa başımı ağrıtamam. 

Tuba altıntop ta lenf kanseri olmuş, medyatiklerde çok yaygın lenf kanseri, neler yaptırdıkları ile ilgili elbet, saç boyası mı, lazer mi sebep bilinmez. Dün bir yapma burun gördüm, bayağı başarılıydı, zahide yetişte, hiç deformasyonu yoktu, artık o iz kalmıyor demek ki.

***İzlemem dedim ama izledim anne yi, yapacak başka bir şey olmayınca, şöyle dedi cansu dere, yani zeynep karakteri, “bu hayatta bir eziyet çektirenler var, bir de eziyet çekenler, ve bir de hiç bir şey yapmadan seyredenler var, onlar çocuk çığlığı duysalar bile kıllarını kıpırdatmazlar”

***Tufandan önce belgeselinin geçen hafta yayınlanma sebebi amerika seçimleriymiş, çünkü açıkça trumpu karalıyordu, turumpun iklim değişikliğini ti’ye alan konuşmaları yer alıyordu ve sonunda iklim değişikliğini destekleyen liderlere oy verin denmesi de boşuna değilmiş, ama olmadı, trump kazandı, müslümanları amerika da istemiyormuş, belgeselde sadece trump değil diğer büyük zenginlerin de politik güçleri ellerinde bulundurarak zenginliklerini korumayı amaçladıklarına, petrolcülerin karbon salımını umursamadıklarına dikkat çekiliyordu, trumpun kazanması ile sadece müslüman dünyası değil bütün dünya çok şey kaybetti, kaybedecek, balıklara elveda diyeceğiz anlaşılan, ve daha pek çok şeye. Bir emlakçı kafasıyla yönetilen bir dünya, para, para, para.

***Büyük bir sevgi ve huşu içindeydi dün anıkabirde, iki sarhoş dediği sarhoşların tekinin karşısında, dereyi geçene kadar her yol mübah, bükemediği eli öpüyor, cumhuriyeti koruyacakmış, öyle demiş, takiyeci.

Bakan mehmet şimşek ve yanındaki zat arasında saat 9.05’te ilginç bir diyalog yaşanmış, saygı duruşunda bulunmak veya fatiha okumak konusunda hemfikir olamamışlar, sonunda saygı duruşu için ayağa kalkıp fatiha da okumaya karar kılmışlar, Allah razı olsun.

***Bugün armadaya gittim, cafelerde ders çalışma yerleri ayrılmış, kızım arkadaşıyla ders çalıştı, ben de biraz gezindim, biraz oturdum, boş armada, kimse yok, mağazalar boş, yemek katı dolu ama, armada 1, 2’ye geçmedim, orası da boştur, ki cumartesiydi, millette gezecek ağız tadı bırakmadılar ki dolu olsun, ve tabi para da, kentpark, cepa hep dolu ama, sonra eve döndük, oğlum kızılaya gidecekmiş, kızılaya da gittik, haftaya hava soğuyormuş, soğumadan her yeri halledelim dedik, bir iki alışveriş ettik kızımla, maviden birkaç kazak aldı kızım, pamuklu, döndük, işte böyle, günlük değil mi sayfanın adı, ne yaptıysam o, başkaca dedikodu yok, bu kadar.

***Bakliyata yüzde yüz zam gelmiş, haberlerde söyledi, çok ucuzmuş gibi, zaten pahalı bakliyat, oğlum bile biliyor bakliyatın pahalı olduğunu, haberi görünce çok ucuzmuş gibi dedi, adamım benim, genellikle o alıyor bakliyatı, uzun süredir, yani yaklaşık bir aydır devamlı aldığım gönen pirinci yoktu, oğlum gelip giderken bakıyordu, bulamıyorduk, varmış bir sebebi belli ki, zammı beklemiş olmalılar, kış vakti milleti aç bırakacaklar, maaşlara yüzde beş, her şeye yüzde yüz, ne demiş adamımız, “Türkiye son yıllarda, son 14 yılı bir kenara koyuyorum, hiçbir dönemde bu kadar özgür, bu kadar huzurlu, bu kadar rahat bir dönemi yaşamamıştır” Bu sözünü banu avar facebookta paylaşmış, 1500 kişi paylaşmış, ve bin kişi altına yorum yapmış, hepsi söyleyeni eleştiren yorumlar, kimse uyumuyor, o uyuduğumzu zannetse de, algı yönetimi yapıyor galiba aklı sıra, kendi koyunlarını otlatmak için.

***Bu gece altın kelebek ödül törenini izledim, kanal d ve cnn türk te yayınlandı, yani bir soğan medya yapımı, doğan yerine soğan yazmışım  yanlışlıkla, o da olur, soğan medya, açtıkça içinden farklı katmanlar çıkıyor çünkü, trt deki diriliş ertuğrul en iyi dizi ödülünü aldı, hande fırat 15 temmuz için en iyi haberci ödülünü aldı, o malum telefon konuşması görüntüleri eşliğinde, aradan bir süre daha geçtikten sonra cüneyt arkın ve oğlu kaan arkın çıktı sahneye ve kaan arkın şöyle dedi, “şu zamanda babam gibi cumhuriyetçi, atatürkçü, aydın insanlara ihtiyaç var” bu sözlerden sonra duyulan alkışlar üzerine cüneyt arkın şöyle dedi, “ne çok güzel insanım var, hay siz çok yaşayın” barış arduçu sahneye çağırırken türkiyeye barış dedi, kadın haberci dalında ödül alan star tv den nazlı çelik şöyle dedi, “biz bu yıl taksimde, ankaranın göbeğinde patlayan bombaların, doğuda her gün canlar aldığını ve o canların sizden, benden farklı olmadığını anlatmaya çalıştık, evlatlarını babasız bırakacağını bile bile ortaya koyulan hayatların sadece vatan sevdası uğruna yapıldığını anlatmaya çalıştık, o mehmetlerin hakkını ödemeye imkan yok, bu anlayışla (alkışlar) bu ülkenin koca yürekli, fedakar her bir polisine, askerine buradan selam yolluyorum, onları Allaha emanet ediyorum ve şehitlerimize rahmet diliyorum, ben aşkımda da işimde de her zaman yüreğimin sesini dinledim, sizinde fark yaratacak, doğrularınızdan ayrılmadığınız hayatlar yaşamanız dileğiyle diyorum, teşekkür ederim” yine haber dalında ödül alan fox tv den fatih portakal “gazetecilik zor bir meslek, günümüz türkiyesinde çok daha zor bir meslek, doğru olarak yapmak çok daha zor, fox ailesi, arkadaşlarım ve cezaevinde olan arkadaşım ercan gün olarak yüreğimizi ortaya koyup, nazlı çelik in de dediği gibi, her gün (alkışlar) bir şeyler yapmaya çalışıyoruz, endişelerimizle yapıyoruz, korkularımızla yapıyoruz, maalesef, ama o endişelerin ve korkuların bizi esir almasına da izin vermiyoruz, yapabildiğimiz müddetçe en iyi haber bültenini yapmaya devam edeceğiz, ben bu ödülü bütün gazeteciler için değil, işini gerçekten yapan, adam gibi yapan gazeteciler için alıyorum, sağolun”

Şöyle ağız tadıyla bir magazin ödülleri izleyeyim dedim, olmadı, yine karşıma çıktı siyaset, hal böyle olunca yazmadan da geçemedim tabi, yüreğini sevdiklerim, yürekler durulmuyor, durulmayacak, görüldüğü gibi, sen yanmasan, ben yanmasam, biz yanmasak nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa. Bu arada haber raitinglerinde fatih portakal önde götürüyor yarışı, en çok izlenen haber bülteni, ikinci kanal d, üçüncü atv, o diğer yüzde elli haber izlemiyor anlaşılan, böyle bir gereksinimi yok.

***Ne karmaşık, saçma sapan bir durumdayız, şimdi sabah ve üzerine biraz daha düşününce öyle, cüneyt arkın ve oğlu bu çıkışı gerçekten solcu, cumhuriyetçi oldukları için mi yaptılar yoksa fetöcüler mi, veya nazlı çelik, veya fatih portakal, düşmanımın düşmanı dostumdur düsturu bu durum için hiç geçerli değil, fetö asla dostumuz değil, o bir hain, erdo gibi ve belki erdodan daha fazla  hain, erdo bile fetonun yanında temiz, ona karşı yine de bu ülkeyi koruyor, bana dışardan öyle görünüyor yani, veya kendi çıkarlarını, aynı kapıya çıkıyor zaten, en azından onun için, erdoya karşı olmak beraberinde fetoya arka çıkmak durumunu mu getiriyor, dolaylı olarak ta olsa, banu avarın sayfasındaki o erdo yazısını beğenen, paylaşan ve yorum yapan binlerce kişi gerçekten solcu mudur yoksa fetöcü mü, bu zamana dek suskun kalmayı tercih eden solcular birdenbire konuşmaya mı karar verdiler, askerimiz var, bizim askerimiz mi, değil mi belli değil, cb var, hayrımıza mı şerrimize mi belli değil, ne melanet bir hale düştük, parça parça ettiler hepimizi, topla toplayabilirsen.

At izi it izine asıl bizde karıştı, ben nereden bileceğim cüneyt arkın, nazlı çelik, fatih portakal kimdir, neyin nesidir, necidir, atatürkçüyüm diyen ortaya salıyor kendini, ayıkla pirincin taşını, bir at izi it izi meselesi de pkk-hdp çetesi için geçerli, solcularda o çizgiye kaymanın olduğu aşikar, can dündar vs, bu meselede bir taraf olduğunu açıkça belli edenler var, bir de mayasını belli etmemeyi tercih edenler, kimi kimden nasıl ayıklayacağız. Ben izlemedim, vatanım sensinde bir replik geçmiş, vatan için vatan haini olur musun diye, neye, kime göre vatan, kime göre değil, kaç cepheye ayrılmış durumdayız, içerden ve dışardan, herkesin ağzında bir vatan, sakız olmuş gidiyor. Anlaşılan bundan sonrası vatan millet sakarya, güç kimdeyse paranın onda olduğu keşfedilmiş bulunuyor, vatan matan hikaye.

Bunu en büyük keşfeden de bilindiği gibi akp, sonradan zengin olanlar, yatlar, katlar, gemiler, ayakkabı kutuları onlarda, fetö olmasa bunları öğrenemeyecektik, ikisi birbirinin çomağı, tam birbirleri için yaratılmışlar, Allah mesut, mutlu etsin onları, birlikte, birlikte yaptıkları tuzakları ayrı ayrı paklıyorlar şimdi, kasetleri fetö çekti de bunu akp nin haberi olmadan mı yaptı, akp nereden biliyor fetönün yaptığını, birlikte yaptılar, şimdi yapmamış ayağına yatıyorlar, iki başlı belalar, ben mi soktum fetöyü kozmik odaya, akp soktu, bunların hesabını versin bir önce, kozmik odaya soktuklarının fetö olduğunu anlayamayacak kadar alık idiyseler o koltukta ne işleri var!

Şu meşhur “ne istedin de vermedik”lerin arasında kozmik odanın anahtarı da vardır mutlaka, verdiklerine göre, öss, kpss, askeri okul giriş sınav soruları da, ve daha neler neler, her sene sonav soruları çalındı dendiğinde üstünü örten akp değil miydi,  gökten zembille düşmedi değil mi fetö, altını besleyen, besleyenler ortada, ne istediler de vermediler, anlatsınlar da bilelim. Her yerde fetö var, sızmadığı yer yok, ikiz kardeşi akp de yok, tabi ya.

***Ödülleri ağırlıklı olarak kanal d programları aldığı için olsa gerek, tabi ki tesadüf değil, kasıtlı, kısmetse olur programı da ödül aldı, sunucusu seda akgül yaptığı programı savunmak durumunda hissetmiş olmalı kendini ki, yaptığı programın küçümsendiğinin farkında olmalı, başarısını geçen seneki katılımcılarının bir çiftinin evli olduğunu ve bebek beklediğini, iki çiftinin de nişanlı olduğunu söyleyerek ilan etti, bu ülkede her yıl yüzbinlerce insan nişanlanıyor, evleniyor, bebek bekliyor, bunun için üstelik bu kadar dırdır da edilmiyor, eskiden, sanırım foxta, sabah haberleri sunuyordu, ve hakkında zeki bir kadın olduğunu düşünüyordum, eğer bilerek, bilinçli olarak sırf paraya tamah ettiği için söylemiyorsa bu sözleri, ki bunu yeğlerim, hakkındaki o pozitif düşüncemi geri alıyorum.

***Kılıçdaroğlu “Bir askeri yetkilinin, MİT’e gidip, ‘darbe olacağını bildirmesi’ gibi gerçekler de su yüzüne çıktı. Hükümetin haberinin olduğu kesin.” demiş, bunun böyle olduğu en başından belliydi, söyleye söyleye dilimde tüy bitti, çok kazan kaynayacak bu ülkede, sayısı belli değil.

Kötü sürprizleri açıklama merci olarak kılıçdaroğlu seçilmiş olmalı, öyle yumuşak, narince yapmış ki açıklamayı, hiç akp yi incitmeden ve sorumlu tutmadan, başka bir seçenek aklıma gelmiyor, “Belki de müdahaleyi (yapmamayı) zorunlu kılan zorluklar ortaya çıkmıştır, belki de görmezlikten gelinmiştir. Önümüzdeki süreçte bunu göreceğiz.” kibar adam da biz anlayamıyoruz kıymetini, alıştırma merci, bizim bir işimize yaradığı yok, hiç değilse akp nin, erdoğanın işine yarasın, öyle değil mi? Bunun cevabını cb verecek der geçersin, erdoğana mazeret uydurmak sana mı kaldı, lafı allayıp pullamanın ne alemi var?

***Çobanlık deyip hafife almayın, çobanlığın felsefesini anlamayan insan yönetemez, ben de bir çobanım demiş, çoban dendiğinde akla gelen ilk isim hz. İsa dır, bizimki nerelerden erdi çobanlığa acaba, trump aşkından mı? Bugün yine güzel yazmış Mehmet Türker, erdoğanın trumpa olan aşkını.

***Bir bilgisayar manyağı vakası daha, bilgisayar oyunları hazırlıyormuş, yani hayal gücü bayağı bir yüksek olmalı, babasına kargo getirmiş, yani bomba, kendi elleriyle, babasının elinde patlamış, sol kolu parçalanmış, sağ eli de sağlam kalmamıştır büyük bir ihtimalle, baba iş adamı, zengin, oğul 30 yaşında, aralarında para muhalefeti varmış, besle kargayı, büyüsün.

***Temiz kadının kulağı da temiz olur, diyerekten, her sabah pamuklu çubukla temizliyordum kulaklarımı, azıcık ıslatıp, söylenenlere inat yaparmış gibi, uzun zamandır kulak çınlamam vardı zaten, bir iki gündür ağrıya dönünce acele gittim, basınç yapmaya başladı, can pekmezden tatlı, tıkanmış, kir dipte birikmiş, zaten hiç kir çıkmıyordu yıllardır, aşırı temizliktenmiş, doktor kurcaladı çıkmadı, vakum yaptı yine çıkmadı, pazartesiye kadar oksijenli su damlatacağım kulağıma, günde 3 defa on damla, pazartesi vakumla çekecek, kurtulayım şu dertten, vır vır vır ötüp duruyor kulağım, hem de yıllardır, tembellikten, üşengeçlikten gitmedim şimdiye dek, ihmalkarlık işte, avm ye git dese aklım uça uça giderim, bugün alelacele, karar vermemle doktor karşısına geçmem 1 saat bile sürmedi, yumurta kapıya dayanana kadar dayandım ama, kendimi tebrik ediyorum o anlamda, dert bu olsun, geçer.

***Kaldıracağız dedikleri tedesleri istanbula da yerleştireceklermiş, bunların ipiyle kuyuya inilmez, devlet nedir bu anlamda, bir para soyguncusu, harami, aldılar paranın tadını, soymaya devam, nasıl olsa ses çıkaran yok, soy soyabildiğin kadar.

***Kılıçdaroğlunun darbeden hükümetin haberi vardı sözü pek bir es geçildi, anında unutuldu, sonrasında darbe hakkında yazanlar bile dile getirmedi, bu kadar mı ehemmiyetsiz, ilginç, emin çölaşan yazdı mesela, darbe hakkında, kılıçdaroğlu bunu söyledikten sonra, hiç değinmedi, bu da bir üstünü örtme çabası mı?

***Ortalığın hali perişan, sık sık suriyeli evlerine polis kılığıyla girip evleri soyuyorlar, geçen gün yine bu yöntemle beş kilo altınlarını almışlar, suriyede nesi var nesi yok altına çevirip gelmiş ve bir bankaya falan koyamamış olmalılar, dün de yine polis kılığında tırları çevirip tırları çaldıklarının haberi vardı, dağ başına döndü ülke, baştan aşağı dağlı, herkes soyguncu, devlet baş soyguncu, her yerde anarşi hakim, hiç iyiye gitmiyor işler.

***Ankaranın karbon salımı çok artmış durumda, şehrin biraz üstündeki kirli hava çizgisi hiç yok olmuyor kaç gündür. Bu yıla kadar hiç bu kadar kirli olmamıştı ankaranın havası, ankaraya nefes veren, hava almasını sağlayan kanalı, doğu batı hattı, mamak ve çayyolu, melih gökçekin izni ile yüksek binalarla kuşatıldığı için havanın temizlenemediği düşünülüyor, bence de akılcı, bu seneye kadar olmayan kirlilik şimdi niye oluştu yoksa, çayyoluna yapılan binaların yükselişinin hemen akabinde, daha bir çoğuna oturulmadı bile, yeni yeni yerleşiliyor, devam eden inşaatlar hariç, en azı 20 katlı, 50 katlılar bile var, hepimiz koah olacağız bu gidişle.

Gölbaşının köylerinde bir bahçeden üç yıl öncesine kadar bir kamyonet dolusu erik hasadı yapılırken artık hiç meyve alamıyorlarmış, soğuk vurması sebebiyle, nisanda, mayısta vuran donlar sebebiyle, tekrar vurguluyayım, son 3 yıldır, ne anlatılıyordu o belgeselde, eriyen buzullar golfistrimi soğutacak, avrupa soğuyacak, her ne kadar biz farkında olmasak ta etkileri görülmeye başlamış bile zaten, iklim değişikliğinin, son 3 yıldır.

Tavuk yetiştiren biri tavuklarda gördüğü urlar, hastalıklar sebebiyle artık tavuk yetiştirmediğini ve yemediğini söyledi, kendi yetiştirdiği tavuğu bile.

***Tecavüz suç değil ise eğer, tecavüz edeni öldürmek te suç değildir, olmamalı, malum, nefsi müdafa. Yakaladığım köşede sıkıştırdığım benim malımdır mantığı hangi yüz yıl için geçerli mantık, bu yasayı çıkaran ve onaylayanlar olsa olsa tecavüzcü çocuklarıdır.  Amaçları tecavüzü olağan kılmak, bu nasıl bir kafa, ördek kafalılar, yolda, izde, her yerde tecavüz korkusu ile mi yaşayacak insanlar, bir cezası olmadığında bu böyle olacak elbette, herkes ite, köpeğe yem.

Mağduriyetleri gidermekmiş amaçları, öyle demiş bekir bozdağ, o kadını tecavüzcüsü ile evlendirerek bir ömür boyu mağdur etmek nasıl bir mağduriyet gidermekse, o tecavüz bir defaya mahsus, o evlilik ise her gün o tecavüzü yaşamak demek, ” tecavüzcüye aferin, iyi yaptın, al bu da ödülün, istediğin kadar tecavüz et, tecavüz serbest” demenin alası, böyle kolayca çözümlenebiliyorsa herkes herkese tecavüz etsin o zaman bırakalım da. Hadi diyelim bu defa evlendirildi, adam alıştı, bir daha başkasına tecavüz etti, ne olacak, onunla da mı evlendirilecek, tecavüzcü zaten evli ise nasıl olacak bu işin prosedürü, ya tecavüz edilen evli ise, iyice saçmalıyorlar bunlar. Ayrıca evlenenler boşanamaz diye bir kaide mi var, ve o evliliğin gerçek bir evlilik olarak yürüyeceği ne malum.

Bu işten benim gördüğüm, anladığım tek niyet tecavüz edilebilirliği serbest kılmak, isteyen istediğine tecavüz etsin, cezası olmasın, kadınlar için erkeklere ortak kullanım hattı oluşturmak, kadını can güvenliğinin olmadığı bir dünyada yaşamaya zorlamak, madem ki çeşitli çözümler üretilebiliyor bu konuda, bir çözüm de benden, kadının tecavüzcüsünü öldürme hakkı olmalı, tecavüzcüsünün ölüm hükmünü kadın verebilmeli, ondan sonra bak bakalım tecavüz diye bir şey kalıyor mu ortada.

Kırk bin kişi tecavüzden içerdeyse bir o kadar kadın da şu an dışarda tecavüze uğramış olarak yaşıyor, bir çoğu hamile doğal olarak, veya bebekli, çocuklu, ne kadarını duyuyor, biliyoruz, 3-5 tanesini, yozlaşma, bozulma bu kadar artmış ve üstü örtülüyor, iğrençliklerini daha da kapatmak için eşeleniyorlar. Bu yasa çıkarsa eğer o tecavüzlerin sayısı çok daha artacak, nasıl olsa cezası sonsuz sayıda tecavüz olanağı, körün aradığı bir göz, bin göz verecekler, yanında adamlık payesi de tabi, daha ne ister aşağılık bir tecavüzcü.

*O yasa aynı gün geri çekildi, yani bugün, binali yıldırım konu ile ilgili olarak şöyle demiş, “böyle 3800 vaka var. Binlerce çocuk var. Çocuklar baba şefkatinden yoksun büyümek zorunda kalıyor. Anne babanın hatasının bedelini çocuklar ödüyor.” bir tecavüzcünün baba şefkati eksik olsun, şimdi rota değişti ama, tecavüzcüler için değil 18 yaş altı yasa dışı evlilikler içinmiş, öyle diyor, buna ayrı bir çözüm düşünülebilir, tecavüz başka o iş başka, ama bunun da, erken yaşta evliliklerin de önlenmesi gerwktiğine göre içerde misafirlik etsinler biraz, bir şeycikler olmaz, o pis ellerini küçükcük çocukların üstünden çekinceye dek devam, sonuçta 18 yaşından küçükle evlenmek te suç, suçu niye örtbas etmeye çalışıyorlar ki, bu da bir tecavüz şekli, yaşı yasalara göre yetmediğine göre, rızasıyla veya değil, bilirsiniz bizde iki sille de rızayı getirir.

***Erkeklere bir tavsiyem olacak buradan, hayat kurtaracak bir çare, bana sevmeyi anlattaki her aşık erkeğin, ki bunlar haşmet, alper, engin, burak, irfan oluyor, sözlerini kendilerine kopyalayıp yapıştırırlarsa çok büyük aşama kaydederler, içselleştirmelerini beklemiyoruz tabi bunları, bu isteseler de olmaz, bir çoğu çoklu kişilik içinde yaşadıkları için, çok akıllı olduklarından, bu söz konusu değil, deniz akçay bir kadının duyabileceği en güzel sözleri yerleştirmiş sağ olsun ağızlarına ama onlardan bu kadarını beklemek, yani gerçekte, biraz hayal, ütopya olur, olsa olsa kopyala yapıştır olur, başkası değil. Kadınların erkeklere eş tutulmuş olması ne büyük haksızlık, hiç denk değiller birbirlerine, duygu, düşünce, yaşam, insaniyet, her açıdan, onca sevgi, duygu birikimini hanzolarla paylaşmak durumunda kalmak. Eskiden beyaz diziler vardı, beyaz dizi, pembe dizi, tabi bunlar tv dizisi değil kitap dizisi, onları çok okumuş veya hala okuyor olmalı deniz akçay, öyle erkekler ancak beyaz dizilerde var, vardı çünkü.

Bana sevmeyi anlat, kalbimdeki deniz ve extradan cesur ve güzeli izliyorum, cesur ve güzeli her an bırakabilirim, sıkılana kadar, anne den de sıkıldım, sıktı, çok yavaş akıyor, bir uzakdoğu dizisi gibi, özgün diziden etkileniyor olmalılar, bizde bu kadar uzun suskunluklar olmaz, sıkar, favorim bana sevmeyi anlat ama kalbimdeki deniz de hiç fena gitmiyor, o da bir iki kadın kombinasyonuymuş, yazan ve yöneteni kadın, bu da diziye yansıyor, olumlu olarak, fena halde feminist sözler dolanıyor dizide. yazan bizim kafadan, iki manyak tipleme var, hülya ve fikriye, rolleri de kendileri de başarılı, manyaklığın anatomisini ortaya koyuyorlar ikisi de, bana sevmeyi anlatın manyağı da ayla.

***Bir akp milletvekili benim annem de 15 yaşında evlenmiş, ne var bunda demiş mecliste, mecliste konuşulan şeyin ciddiyetsizliğine bakın, meclis değil kır kahvesi anasını satayım, sübyancılar meclisi, dertleri oymuş demek ki, taze kan içecekler vampirler, şimdi anlaşıldı dertleri, tecavüz falan değil, taze kan, sapıklar, senin gibi bir andavallıyı büyüttüğünden belli zaten annenin 15 yaşında evlendirildiği, beynin yeterince gelişememiş, akp mv olduğuna göre, gerekçesi bile 50 yıl öncesinden kalma, kazma, o 15 yaşındakini kendi için mi yoksa oğlu için mi istediğini söylemedi, söyleseydi anlardık niyetini, sübyancı, kızım tam 15 yaşında, 2001 aralık doğumlu, kendi arkasını toplayamaz, kırk kere söylerim bir kere toplar, ertesi gün bakarım yine aynı, beni otlatmış, bütün ev onun dağınığı, başka dağıtan yok, eve gelince ilk işi çantasını girişin orta yerine bırakmaktır mesela, her gün söyle her gün aynı, niye, çünkü hala çocuk, o ne anlar evlilikten, manyak bunlar, bu halde karılık mı yapacak, evin her işini çekip çevirecek, o çocuğun gülen yüzünü soldurmaya kimin ne hakkı var, kaldıramayacağı bir ağırlığın altına koymaya, küçük yaşta büyütmeye, mal mı bunlar, 15 yaşında çocuğa göz koyacak kadar, 18 yaşına gelince karta mı kaçıyor, büyümesini bekleyemedin mi insafsız, bu ne acele, insan olan elini sürmeye korkar ona, bir yeri incinir, kırılır diye, senin de, ananın da!

Dünya üzerindeki ilk insan kolonisi bizlermiş gibi varoluş sorunları için bile çözüm arıyoruz, üstelik mecliste, bu işin dünya üzerinde örnekleri yok mu, uygar dünyadan bahsediyorum elbette, alın onu uygulayın, amerikayı kaç bininci kez keşfedeceğiz hep birlikte, az gitmişler, uz gitmişler, bir arpa boyu yol gidememişler noktasındayız şu an, konuşulan şeylere bak, ilk çağ insanlarından bir farkımız kalmadı, bu akp embesilleri yüzünden, ayıp, vallahi ayıp. 

Cepleri para gördü ya, kürdün karnı doyunca neler olur neler, “para ne işe yarar, …musun” demişti bizim kafadar, aynı onun dediği gibi, para var, gönüllerince karı yok, eskimiş karılar, sonuçta hepsi kendi çaplarında birer muhteşem süleyman, ne eksikleri var ondan, ecdadları ya, mecliste de çoğunluktalar, bastırdılar mı çıkarırlar yasayı, hanzolar, bekir bozdağ en son, alttan gelen bastırmalara cevap olarak diğer partiler de destek verirse yeniden değerlendiririz dedi, diğer partilerde de vardır nasıl olsa o hanzolardan, erkek hegamonyasını diretiyorlar meclise, köpekler, ibne çocukları, her dert bitti mecliste, iş 15 yaşında karı almaya geldi, 18 yaş yetmiyor, 15 yaşında olacak, karı tarlasında karılardan karı beğeniyorlar, bul karıyı, bas parayı, al karıyı, Allah hepinizin belasını versin, pezevenkler, topyekun. Burası ne fas ne de cezayir, Atatürk Türkiyesi, başınıza yıkarız o meclisi.

Tacizcisini göreceğinin korkusuyla, iki gün sonra duruşmada görecekmiş, kalp krizi geçirerek ölen 9 yaşındaki kızı duydunuz değil mi, izmirde, çocuklar oyuncak değil, insan, etleri, kanları, canları var, bunu anlamayan kafalarınıza bir gün taş yağar inşallah, kuranda azanlara yağdığı gibi.

***Dün maraşta hava kirliliğine karşı çıkılmış, ankara da şu sıralar çok farklı değil, yaklaşık 1 aydır şehrin üstündeki sis, kirlilik bulutu kalkmadı, her yer kirli havayla kaplı, ama şehrin orta, iç kısmı çok daha yoğun, burada, şehrin dışında bile var, geçen kış böyle değildi bu iş, ki daha soğuklar tam anlamıyla başlamadı bile, kaloriferler tam randımanlı çalışmaya başladığında göz gözü görmeyecek hale gelecek herhalde, umalım da kar, yağmur gelsin, temizlesin, alıp götürsün. Gerçi gittiği yerde de başımıza bela olacak, karbon salımından kurtuluş yok, anlatmıştım, bir daha anlatmayayım, sonumuz kötü, felaket.

***Dolar 3.47 den kapatmış cuma günü, son bir yıldır aynı duran dolar, bundan tam bir yıl önce ben ev alırken 2.90’dı, yaklaşık 1 ayda altıda bir oranında arttı, üçten üç buçuğa çıktı, trump kazandı beri durmak bilmiyor, devamlı yükselişe geçti, yarım puanlık müdahaleye rağmen yükselişi durdurulamadı, ekonomi bakanı nihat zeybekçi endişeye gerek yok, müdahaleye gerek yok, bu algı operasyonu bittiğinde biter demiş, haftaya bitermiş, içimiz rahatladı.

Bu haber foxta var, kanal d de yok mesela, algı operasyonunu yok etmek için, kanal d, erdo elele, yine bugün, pazar günü, cb balıkçılarla, bb hastanedekilerle, taksi durağındakilerle muhabbet etmiş, bu büyük algı operasyonunu yıkmak için olmalı, büyük ve güçlü Türkiye imajı adına, mutlu ve müreffeh Türkiye, asıl fena olan bu artışın görünürde bir nedeninin, tetikleyicisinin olmayışı. öylesine artıyor, durup durduk yerde, bu artış diğer artışlara benzemiyor ve algıyla malgıyla duracağı falan yok, ne seçim var ortada, ne de siyasi bir bilinmezlik, karışıklık, neden artıyor?

Bir ayda yaklaşık yüzde yirmilik bir artış hiç hayra alamet değil, bütün dengeler bozulabilir, eğer bu hafta da frenlenmezse, bizim babayiğit AP ye efelendikçe artıyor diye düşünülüyor, akp’li iş yapanlar, yani akp li zengin takımı küfretmeye başlamış artık o AP ye saydırdıkça, AP ye değil tabi, ona, her saydırma kur artışı demek artık, AP nin kararı yok hükmünde tabi, başka türlüsü düşünülemez zaten de, o doların hali ne olacak, cahille iş tutanın hali bu işte, efelenmekle bir yere varabileceğini sanıyor, başkaca bir bilgisi, görgüsü olmadığı için küfür diliyle konuşuyor, ne yapsın, bilmiyor, o kadar da ezmeyelim adamı, ezerken tabi. Onun işini bitirse bitirse bu dolar yükselişi bitirir, hayıflansak mı, sevinsek mi bilemedim, arada bizim işimiz de biterse o sorun işte.

***Hafızam beni yanıltmıyor, can dündarın karısının yurt dışına çıkışı engellenmişti, ama can dündar yurt dışına çıkmış, üstelik cumhuriyet operasyonu da onun yurt dışında olduğu zaman denk getirilmiş, şimdi hala yurt dışında, olsun tabi, buna değil sözüm, ne demek istediğim anlaşıldı sanırım, bu nasıl bir oyun diyorum, karısı çıkarılmıyorsa kendi nasıl çıkıyor, orasını anlamadım, bunların öncesinde de mi yurt dışındaydı acaba, bilmiyorum, kafama takıldı sadece, darbe komisyonu iyice birbirine girmiş, şahitler konuşturulmamaya çalışılıyormuş, kılıçdaroğlunun dediği darbeden hükümetin haberi vardı lafı güme gitmiş durumda, hatırlayan, tekrar eden, sorgulayan yok.

***cb ve bb birlikte konsomasyona çıkacaklarmış, yurt dışından türk bankalarına her bin euro  yatıranla tanışacaklarmış, dolara çare olarak bunu bulmuşlar, kolay iş, demek ki pilimiz bu kadar bitmiş, satacak bir şeyimiz dahi kalmamış, iflas bu olsa gerek, iflas etmişiz, yine, yeni, yeniden. Nerede evde tutamadığı o yüzde elli, bozdursalar ya dolarlarını.

***Dün markete gittim, 29’u, salı, ki akşam saati, 6-7 gibi, en dolu olması gereken saatlerden biri, bomboştu, ben de yeni fark ettim aslında, hiçbir reyonda sıra beklemediğimi, ekmek, balık, et, peynir, hiçbir reyonda bir kişi bile yoktu önümde, istediğim şeyi söyledim, hemen aldım ve hızlıca çıktım, hiç böyşe olduğun hatırlamıyorum marketin, her zaman gittiğim market,  millet nefesini ve tabi ki karnını tutmuş doların seyrini izliyor olmalı, hele ki bu artış fiyatlara yansısın göreceğiz o zaman hanya ile konyayı, benzine yüzde yirmi zam marketteki her şeye zam demek, şimdi kalkmış tutumlu olmayı öğretiyor bize, aklı sıra, bir evde birden fazla araba israfmış, israfsarayını yaparken örnek oldu millete, şimdi israf diyor, dört bin kişilik korumayla gezmek israf olmuyor mu, kaç araba ile taşınıyor dört bin kişi, beyinsiz megalomanyak, oturduğum binada 13. kattaki, en üst kat, dubleks, yeni, hiç kullanılmamış evin sahibi evin bütün tahta parkelerini söktürdü, lavabolar, küvetler, yer karoları, fayanslar, mutfak dolapları, banyo tavanları, aklınıza ne gelirse, kapılar ve camlar hariç, yeniden yaptırıyor, ne yaptıracak çok merak ediyorum, avrupadan getirtecek herhalde bunları beğenemediğine göre, ki evin iç donanımı hiç kötü değil bana göre, ben giriş kattayım, bütün gün ses geliyor, ev kırma sesi, altında oturanlara Allah sabır versin, Allah insana akıl fikir versin para vermeden önce, o kadar paran çoksa git daha güzelini bul al, sat onu, yapacağın masrafı da üstüne koy, istediğini al, manyak kafalı, ama bu israfı öğreten kim, israfsarayı yapan, bin odada ne yapıyor acaba, çok merak ediyorum, birde harem kursa tam olacak, zaten o evi yapan da yüzde doksan akp li, tokinin akp ayağı, kıyağı burası, hep akp liler var. Binali felaket tellalı demiş bahçeli ve kılıçdaroğluna, göreceğiz bakalım kimmiş boş konuşan.

***Dün akşam markete gittiğimi yazmıştım, giderken çayyolu merkezde bir cami var, altında yunus market, yanında da bir öğrenci yurdu var, ona çarptı gözüm, olacakları hissetmiş gibi, niye var, neden hala varlar…. diye geçirdim içimden, 11 çocuk, bir büyük, diri diri, Allahım sen verme. Bu felaketler zinciri niye hep kız çocuklarını sardı, hadi genellikle diyelim, facebookta biri tecavüze uğradıkları için yakılmıştırlar demiş, aman Allahım, sen aklımızı koru, ahir zaman bu herhalde, bundan daha beteri ne olabilir, çocuk tecavüzleri her an her yerde, bu nasıl bir iğrençlik, şimdi de fatih terim söylemiş, alt gruplarda var diye, başınıza taş yağar inşallah, herkes mi sapık oldu anlamadım ki!

Bunlar olurken dün gece meclisten akademisyen milletvekillerine çift maaş çıkmış, 17 yetmemiş, 34, zehir olsun. Akademisyenler kaç para maaş alıyor da 17’yi beğenemiyorlar, 5 bile değil belki, nereden çıkıyor peki bu 34, puştlar, hüseyin yayman yalakalık akademisyenliğinden mi alacak o maaşı, aman ne akademisyen, ne akademisyen. 

Necdet Tosunun oğlu dizi oyuncusu erdal tosunun arabasının üstüne araba düşmüş, bu sabah altı buçukta, görünmez kaza, Allah rahmet eylesin, necdet tosuna da, az güldürmedi bizi çocukken, ama çocuklarının, kendinin kaderi kötü tesadüflerle dolu, kendi de trafik kazasından ölmüş, diğer oğlu da hastalıktan. 

Bu facebooka ne oldu, herkes yazan yazana, bir olay oluyor, yazıyorlar, sonra kayboluyorlar, bir olay daha olana kadar. Ama bugün yazanlar her zamankinden çok daha fazla, pabucumu dama atacaklar, pabucumun facebookçuları, anlaşılan felaket tellalı bunlar, doların yeşiline sevinenler grubu, ufukta kara göründü diye sevinenler, tava, tencereciler, kayalıklara bindirmezsek eğer ben de o sevinenler arasında olacağım.

***Dr ümit aktaş şöyle dedi, tv’de”insan ilk probiyotiklerini doğum kanalından geçerken alır, bu probiyotikler bebeğin koruma kalkanı olur, sezaryenli çocuklarda bu yüzden daha fazla otizm, alerjik hastalıklar, depresyon, dikkat eksikliği, hiperaktivite görülüyor.” Anne sütü alırlarsa bu kötü sonuçlar azalıyormuş, hiç sanmıyorum, yani pek sanmıyorum, ben çocuklarımı emzirdim ama bu semptomlardan alerjik hastalıklar, dikkat eksikliği, hiperaktivite var, hala var, bunlar geçici, çıcukluk çağına has öğeler değil, hep öyle olacaklar, ve siz de onlara baka baka, göre göre o yaptığınız hatanın, sezaryenin, bedelini ödeyeceksiniz, bir ömür boyu, aynen bende olduğu gibi.

Çocuğun, çocukların her sene alerji mevsiminde sapır sapır hapşırıyor, gözleri, burnu kıpkırmızı geziyor, anti alerjik ilaç almak zorunda kalıyorsa, cildi çok korunaklı, dayanıklı olmadığı için sivilce oluşumuna yatkınsa ve roankutan gibi korkunç sonuçları olan bir ilacı kullanmak zorunda kaldıysa, dişleri diş teli takılmadan düzelmiyorsa, merkezi sinir sistemleri yeterince gelişmediği için çocukluk dönemi kavgacı, zor zaptedilen, dur, durak bilmeyen, büyüklük dönemi asabiyse, seninle aynı zamanda odasına girip sen uyandığında dahi hala uyuyabilmek için çabalıyorsa, her gece, 1,5-2 günde bir uyuyup tek seferde 16-24 saat uyuyorsa, matematik sınavından her seferinde 100-29-100-29 alıyorsa, sınıfta durmaktan sıkıldığı için bütün sınıfı ayartıp sık sık okul kırıyorsa, yani lisede, kendini dizginleyemediği için bir o yana bir bu yana koşturuyorsa, okul dışında uğraşlara, lise sonda olsa bile en iyi arkadaşıyla tesadüfen karşılıklı koşarken kafa kafaya gelip burnu kanıyorsa, bir basket maçında burnunu kırıp eğrileştiriyor bir diğerinde düzeltiyorsa, kendine hakim olamıyor, iyi yönetemiyorsa bunun tek sorumlusu var, o çocuğun sezaryenle doğmasına izin veren anne, o sezaryeni yapan doktor gelir geçer, parasını alır geçer, kalırsınız çocuğunuzla bir başına, aynı benim gibi. Sezaryen anormal bir dünyanın kapısını açmaktan başka bir şey değil. Size, kendinize olanları yazmadım bile, bir veya birkaç ameliyat geçirmiş bir insan olarak neler yaşandığını, çocukların hali yeterli sezaryen olmamak için. Epeydir yazmamıştım sezaryen hakkında, tv’de dinleyince yine depreşti.

***Eskişehir yolu ve Konya yolu, dikmen-sokullu bağlantısını sağlayan köprülü kavşakların 9 yıldır önünde engel olan gecekondu meselesi çözülmüş, yol açılıyormuş, mesele olan ise gecekondunun istediği dört buçuk milyonmuş, dört buçuk milyon melih gökçek için para mı da dokuz yıl o yatırımı bekletmiş, adı üstünde, ibne, dört buçuk milyonla alsan alsan tanesi 500 liradan 9-10 daire alırsın, çok mu büyük para, ankara belediyesi için yani, adamın kocaman arsası var o yol üstünde sonuç olarak, bende çok büyük bir para var sanıyordum ortada, o kaç milyarlık yatırım kaç yıldır çürüdü, milletin çektiği de cabası, az mı kıvrıldım o yoldan, ulan melih gökçek, adın batsın e mi!

Kasım da bitti, on bine az kalmış, her ay buluyorum on binlik yazacak şey, iyi, kötü, saçma, değil, fuzuli, gerekli, yazıyorum işte, bana fazladan bir angaryası yok, bunu yazmasam daha çok tv izleyecek, ki izlemem, izlediğim belli başlı şeyler, izleyecek çokta bir şey yok zaten, orospu programlarını izleyecek değilim ya, veya spider solitaire oynayacağım, çok enerjik bir hayat süremediğime göre yazmak bunlardan daha iyi, stephan hawking gibi hissettim bir an kendimi böyle diyince.

Bu seferde orospu programları deyince depreştim, dün baktım biraz, birkaç gün önce yusuf diye biri geldi kız görmeye, benim izlemez halimle en az onuncu gelip kız isteyişi, elazığdan mı ne geliyor, ki önceleri zaten katılımcıydı, her gelişte aynı şeyleri anlatıyor, yol yorgunu vs, herkesi hafıza yoksunu sandıkları için aynı kişilere para ödeyip getirtiyorlar bence, umut diye biri var, en az 3 yıldır o programlar arası geziyor, ilk çıkışında ailesini arayıp bulmuştu, evlatlık büyümüş, son olarak esra erolda, orayı mesken tuttu, ilk çıktığında zuhal topaldaydı, şimdiye dek ben diyeyim beş yüz, siz deyin bin görüşmesi olmuştur herhalde, çok popüler bir erkek, sözüm ona, körlerle sağırlar birbirlerini ağırlar, dışarıdan gelen kimse olmadığı için ancak değişmeli olarak birbirlerine talip oluyorlar, bu ay biri biriyle, öbür ay öbürü öbürüyle, hepsi birbirine pişti, ahlaksızlığın bu kadarına pes doğrusu, güzel de öyle, kaç yıldır orada, kaç erkeğe ağladı, göz yaşı döktü hiç belli değil, o seda sayan da, yarım yamalak türkçesiyle bizi oynatıyor, birde adı gibi güzel olsa bari, bunların hepsi paralı, maaşlı tutulmuş elemanlar, aşk, meşk, evlilik hikaye, canlı dramatizasyonlar oynayıp karşılığını alıyorlar, çarkı döndürüyorlar, başka bir şey yok ortada, yoksa kim iki sene, üç sene oralarda sürünür, karşılıksız, eskinin  tiyatroları gibi düşünün, oyun olduğunu bilerek gitmiyor muyduk, bunları da oyun olduğunu bilerek izliyorlar işte, yapacak bir şey yok, alan razı, veren razı olduğuna göre, arz talep meselesi, herkes hak ettiğini alır, iyi ki izlemiyorum dedim, birde izlesem neler yazardım, eskiden izlemiştim ama, çoğunu o zamandan tanıyorum zaten, geçenlerde seda sayan da çıkan erkanı gördüm panorada, benim diyen kızdan daha özenli giyinmiş, boşa oraya gelmedikleri ortada, piyasa yapıyorlar, amaçlar farklı farklı, şarkıcılıkta tutunmak isteyenler var, neyse, yeter bu kadar, elimi, kafamı yorduğuma değmezler.

On bin tamamdır.

Be First to Comment

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *