Press "Enter" to skip to content

günlük 5h ağustos’20

***bakara suresi, 121. ayet, kitabı kendilerine verdiklerimiz onu okunuşunun hakkını vererek okurlar, işte onlar ona inanırlar, onu inkar edenlere gelince onlar hüsrana uğrayanların ta kendileridir, Yaşar Nuri Öztürk meali.

açıkça yazmış ayet, kuranı kerimi okuyanların ona inanmalarını şart koşmuş, ona inanmak içinse okuduğunu anlamak gerek, anlamadığın şeye inanamazsın, bu durumda anlamadan, yani arapça okuyanlar, arapça bilmeden arapça okuyanlar, veya dinleyenler, kitabı inkar edenler sınıfına girmiş sayılmazlar mı, bakara suresi 121. ayete göre yani, ne söylediğini bilmediğin, anlamadığın bir kitaba inanılır mı, inanılmaz, bu konuda yıllarca sıkı oyuna getirilmişiz, anlamadığımız bir dolu laf dinlemek, okumak zorunda bırakılarak.

***gerçeğin yalan, yalanınsa nasıl gerçek oldurulduğunun hakkında bir film, filmin konusu gerçek hayattan alınmış, 90 yıl öncesinden bugünleri anlatıyor gibi, adeta bugünkü corona yalanının küçük ölçeklisi, farkı olayı gerçekleştirenlerin bugünkü gibi organize olmayışları, ama şu anki iyi, başarılı bir organizasyon, bütün parçalar aynı noktada birleşiyor, organize suç örgütünde, sağlık bakanlığının amblemlerinde şeytanın boynuzlarının ne işi var mesela, hilalin uçları neden yana dönük değil de yukarıya doğru, şeytanın boynuzunu andırırcasına, ayın öyle bir hali yok, yukarı doğru bakan ay diye bir şey yok, sağa ve sola bakan ay var, ayın bu şeklini kim ve ne diye uydurmuş, şeytanın baphomet heykelinin karnındaki iğneye sarılmış iki yılan neden var sağlık bakanlığı ambleminde, yine içiçe geçmiş üç boynuz(hilal) şeklinde de bir amblemi var sağlık bakanlığının, aile bakanlığının ambleminde de hilal boynuz şeklinde ve yukarıya uzatılmış eller yine uzaktan bakılınca boynuzu çağrıştırıyor, gençlik ve spor bakanlığının ambleminde de hilal yine boynuz şeklinde, şeytan mı yönetiyor sağlık bakanlığını, aile bakanlığını, gençlik ve spor bakanlığını, ve tabi ki türkiye cumhuriyetini.

***Şu anda, Libya hükümeti, Türkiye ve Katar bir tarafta, diğer tarafta Yunanistan, Kıbrıs ve Mısır, Fransa, amerika ve bir dereceye kadar Rusya tarafından destekleniyor.

ayrıca türkiyenin yayılmacı bir politika izlediği, durdurulması gerektiği, erdoğan gibi bir haydut yerine laik bir yönetici olan sisinin kollanması gerektiği, er yada geç bir çatışma çıkacağı da yazıyor bir haberde, yabancı kaynaklı bir haber.

tabi biz biliyoruz ki dünyanın en büyük yayılmacısı, ki şu an akdenize bile müdahale ettiğine göre amerikadır, yine aynı anlamda rusyadır, fransadır, mısırdır, ve tabi ki yunanistandır, burnumuzun dibindeki meis adasında, sakız adasında ve diğer yakın adalarda konuşlandığına göre, hoşt yunanistan, eteklerini topla ve kendi evinde oturmayı bil, kendi denizinde arama yapmak her ülke gibi türkiyenin de hakkıdır, burada haydut denmesi gereken türkiye değil türkiyeyi bu konuda engellemeye çalışanlardır, yani haydut olanlar yunanistandır, mısırdır, fransadır, amerikadır, rusyadır.

***yediğimiz mısırlar şekerli, yediğimiz patatesler şekerli, reklamlarla gözümüze soka soka yedirdikleri şekerler yetmezmiş gibi doğal gıdaları da şekerlendirdiler, acaba niye, bizi şekerle daha şişko ve daha deli yapmak için tabi, ne kadar şeker o kadar şişko, o kadar deli, o kadar aptal ve anlamayan, onlar bu işi çoktan çözmüşler ama bizim haberimiz olmamış, yediğimiz pirinç bildiğiniz plastik, ertesi güne kaldığında kuruyor, özellikle dolmada, ve daha neler neler, üstüne para vererek zehirleniyoruz, neden temel gıda maddeleri pahalıyken şeker çok çok ucuz, şeker ve şekerli gıdalar, pandemide neden en çok gıda zamlandı, kıtlık olmadı, sadece pandemi oldu ama bu en çok gıdayı zamlandırdı, bunların hepsi normal mi sanıyorsunuz, değil, bizi öyle yada böyle öldürmeye çalışıyorlar, temiz gıdaya ulaşmamızı engellemeye çalışıyorlar, beyaz eşyada fiyatlar geçen yılla neredeyse aynı ama gıdada iki katından fazlasına çıkmış durumda, dünyanın sefasını kendi başlarına sürmek istiyorlar, bizsiz, şu an bizler uçaklarla, radyasyonla zehirlenirken onlar antartikada bilinmeyen adalarda güvenle yaşıyorlar, yaşadığımız kaosu yönetmek için buralarda kalanları da bizim bilmediğimiz, ulaşamadığımız tedavilerle korunuyorlar, olan bizlere oluyor, hallerinden belli ki ya ölümsüzlüğün yada uzun yaşamın sırrına erişmişler ve bu bilgiyi bizlerle paylaşmak gibi bir niyetleri de yok, öyle olmasa niye birden bu kadar kudursunlar, gaz odalarına götürülen insanlara sizi gaz odasına götürüyoruz dendi mi, denmedi, banyo yapmaya götürüyoruz dendi, şu an bizde o durumdayız işte, bizi çaktırmadan ölüme götürmenin zeminini hazırlıyorlar, hazırlamışlar zaten ve şimdi de uyguluyorlar, sosyal medya yasağı da çıktı, şu dönem çıkmış olması tesadüf değil herhalde, irtibatlaşmamızı kesmek için, belki yakında bunları da yazamıyor, paylaşamıyor olacağız, riphagen adlı filmi izleyin, changing adlı filmi izleyin, şu an için bize bizi anlatıyorlar, nasıl bir çıkmaza sürüklendiğimizi.

***’Dünyayı Yüksek Hızlı Bir Bilgisayara Yerleştirmek’
Gelecekteki elektrikli araçlar sürücüye ihtiyaç duymayacak, ancak çok fazla elektriğe ihtiyaç duyacak. kesin olarak 5G elektriği.
Dünyadaki her ana yol ve cadde boyunca konumlandırılmış vericilerle 5G mikrodalga ışınları ile yönlendirilen otonom arabalar.
Musk’ın büyük ‘gelecek vizyonu’, müstehcen zenginliğini insanlığın nihai köleleştirilmesi için en gelişmiş yapay zeka teknolojileriyle birleştirmektir.
Cep telefonu, internet kullanımı azaltılır, doğal yaşama ağırlık verilirse……. projeler kilitlenecektir. birinden alıntıladım bu yazıyı.

yani burada demek istiyor ki şair hayatınızı bitiren, sizi her türlü açmaza, hastalık, kısıtlamalar vs, sürükleyen şey, o elinizde tuttuğunuz, bir yerlere bırakmaya kıyamadığınız, onunla gülüp onunla ağlayıp onunla sohbet ettiğiniz telefonlarınız, ondan uzak olduğunuzda her şey çok daha yolunda olur, benim bu şiirden anladığım bu, ve tabi benim de en başından beri dediğim şey de bu zaten, asıl mesafeyi korumanız gereken şey digital dünya, telefon, tablet, bilgisyar, televizyon vs. ve aklın yolu hep bir.

ve en çok beyni etkiliyor, beyni etkiliyor derken de belli bir yaşın altını ve üstünü daha çok etkiliyor, 20 yaş altı ve 60 yaş üstü, kafalar karışıyor, kafalar karışırken bundan, doğal olarak, sinirler de etkileniyor, kişi saldırganlaşıyor, durum içinden çıkılmaz bir karmaşaya dönüşüyor, gözlemleyin çevrenizi dikkatlice, görürsünüz bu söylediklerimi çok rahatlıkla, özellikle telefonla, tabletle çok sıkı fıkı olan çocukları, gençleri gözlemleyin, sinir durumlarını, fark edersiniz, ve uzaklaştıklarında da tam tersi bir durum oluyor tabi, düzeliyorlar, yani bu durum aslında az veya çok her yaş için geçerli, buradan bunu anlıyoruz.

ve bir şey daha, az önce fark ettim, bunu yazarken, bir iki yıldır kullandığım yakın gözlüğünü kullanmadan da görebildiğimi, ekranda yazılanları okuyabildiğimi, sonuçta bu gözler ekrana değil doğaya, doğal olana bakmak için yaratılmış, ve ben sizin de bidiğiniz üzre, size de tavsiye ettiğim üzre, tv, tablet, telefona zaman ayırmıyorum, en fazla günde bir saat, son birkaç aydır bu böyle, öncesini ne siz sorun ne ben söyleyeyim, belki 4, belki 6 saat, belkide daha fazla, tv, internet hepsi yani, artık dizi bile izlemiyorum, bitti, bitirdim, ve izlemeyeceğim, bi dizi izlesen üç saat zaten, veya bir gündüz sağlık programı, şimdilerde facebooktaki sayfalarımı da azalttım, takip ettiklerimi, ne kadar az o kadar az zaman kaybı, gerekli gereksiz çekilmiş videoları da izlemiyorum o aygıtların başında zaman kaybetmemek için, gerek kişisel gerek bilgi içerikli, fark etmiyor, beni direkt olarak ilgilendirmeyen hiçbir şeyi izlemiyorum, onlara vakit ayırmıyorum.

şeytan bizi bunlarla kontrol edebildiğini, yönetebildiğini sanıyor, biz tv, tablet, telefon karşısına oturduğumuzda ellerini ovuşturup yine boş boş oturtturdum diye seviniyor eminim ki, ona inat izlemeyeceğim, şeytanın en büyük eğlencesi insanı avare etmek olmalı, doğru yoldan döndürmek, onun, şeytanın olsun kırıtan, sırıtan karılar, tv, tablet, telefon, ben kendi işime bakarım, kendim için çaba gösteririm çok daha iyi, işim yoksa, dinleneceksem çıkarım balkonuma çekirdek çitlerim, o bile bir iş, sudoku çözerim, kitaptan, o da iş, kuşların seslerini, ötüşlerini dinlerim, onları izlerim, tilki var mı etrafta diye göz gezdiririm, bu sabah yine gördüm mesela, yapacak şey mi yok, hiç bir şey olmasa uzatır bacaklarımı keyfime bakarım, ne kasılıp kasacağım kendimi tv, tablet, telefon karşısında, isteyen istediği kadar kişnesin, izlemek zorunda mıyım, değilim, onca aptal dizi var zaten, başka da bir şey yok tv de.

tv, tablet, telefon yokken yok muydu hayat, vardı tabi, hemde çok daha güzel, zaten istesem de çok kalamıyorum başlarında çünkü yirmi dakikayı geçince kulağımda uğultu, çınlama başlıyor, mecburen bırakıyorum, istihap haddim dolmuş benim yeterince sanırım bu konuda, ne mutlu bana, o illüzyon benim için bitti, zaten istesem de oturamıyorum başlarında, sanırım bu yüzdendir ki tekrardan gözlüksüz okuyabilmeye başladım, kızımın bu ara, son bir iki aydır, sık sık katı meyve sıkacağında hazırladığı havuç ve maydanoz suları da etkilemiş olabilir bunu, o kadarın bilemiyorum, o teknolojik aygıtların göze bir etkisi daha var, bakma, görme olumsuz etkisi dışında, yaydıkları radyasyon direk göze hasar veriyor, radyasyonun önemli etki alanlarından biri de göz, ciddi ciddi gözlük takmıyorum artık, garip geliyor, farkında olmadan alışkanlıkla takıyor sonra gözlüğü taktığımı fark edip geri çıkarıyorum.

ama şu aralar boş vakitlerde yapılabilecek en kıymetli şey bamya ayıklamak, nedenini bamya yediğinizde ablayabilirsiniz ancak, müthiş lezzetli, ve faydalı, gelelim bamya nasıl yapılır dersimize, öncelikle su dolu kapta birkaç kez yıkanır, bir kilo bamya diyelim, yıkanırken yan iplerinin bir çoğu zaten dökülür, dökülmeyenleri de soyarken elinizle alırsınız, süzülmesini bekleyin ve güneşe koyup iyice kurutun, tam olarak kurusun, bamyayı sapı aşağı gelecek şekilde tutup sap kısmını kalemtraşla kalem açar gibi soyun, ucu sivri olsun soyduğunuzda, sağaksanız sağ başparmağınıza ince bir koruyucu takmakta fayda var, dikenleri batıyor, bant, yara bandı, eldivenin parmak kısmı veya eldiven gibi, yağ ve iki soğan ısınınca, pişince değil ısınınca, orta boy dört domates, bol bol domatesli, bir kırmızı biber koyun, beş dakika kaynayınca yarım limon ve bamyaları koyun, karıştırın, kapağını kapatıp pişmeye bırakın, bir daha açmayın, tekrardan kaynayınca altını kısın, yirmi dakika, yarım saat daha pişirin, altını kapatıp sonra kapağını açın, tuzunu ve 3-5 ezilmiş sarımsağı koyun, dilerseniz bir kısmını soğuduktan sonra poşetleyip dondurabilirsiniz de kış için, tuz ve sarımsağını koymadan, ben dört poşet dondurdum az önce mesela, ellerim biraz haşat oldu ama değer, bir yaz tiyosu daha, patlıcanı tüm olarak önce fırında yumuşatın sonra pişirin.

yok elektirik kesilecekmiş, bir buçuk ay boyunca, yok uzaylılar gelecekmiş, yok asteroid çarpacakmış, kimin umuru, corona oldu öldük mü, ölmedik, hiç bunları düşünüp toplu bilinci yükseltemem, belki bunları oldurmak için bizim beyinlerimize sokup gerçekleşmesini sağlıyorlar, şeytanın aklına akıl sır erer mi, ermez, sonuçta evren bizim isteklerimizi yerine getirmekle mükellef, iyilik istersek iyilik kötülük istersek kötülük geliyor, peki biz farkında olmadan kötülük istersek ne oluyor, o kötülük gerçekleşebiliyor, bu felaketlerde olabileceği gibi, çünkü evren iyilik veya kötülük ayrımı yapmayı bilmiyor, bunu eğer bizler de bilmezsek kendimize kötülükler yapılmasına vesile olabiliriz hiç farkında olmadan, anlatabildim sanırım, biraz daha açayım, dua nedir, hayra istenen bir şey, insanlar dua ederler ve istekleri gerçekleşir, şimdi pek çok kişi elektirikler kesilecek diye düşündüğünde ne oluyor, evren bunu dua, istek olarak algılıyor ve yerine getirmek için gayret gösteriyor, işte bu biçimde, veya biri için kötü düşündüğünüzde o kişi sizin için gerçekten kötüleşmeye başlıyor mesela, iyi düşündüğünüzde de iyileşiyor, genel olarak hayata nasıl bakarsanız size öyle geri dönüyor, iyi düşünürseniz iyilik olarak kötü düşünürseniz kötülük olarak, buna çekim yasası diyorlar, artık anlaşılmıştır sanırım, neyse, sağa sola çokta takılmadan hayata devam, çok düşünmeye gelmez hayat, olduğuna devam, olursa düşünürüz, olmayan, olmamış bir şey için niye karamsarlık yapayım ki, dünya üzerindeki tek oyun kurucu şeytan mı, öyle olsa dünya şimdiye dek çoktan dümdüz olurdu, demek ki değil, bir ilahi plan ve planlayıcı da var sonuça ve şeytanın her dediği olacak, olur diye bir şey yok, biz şeytana düşüncelerimizle yardım etmediğimiz sürece tabi, istemeden de olsa, bu yüzden her an ayık, uyanık olmamız gerek, her söylenene ve her söz söyleyene inanırsak işimiz iş, sonuçta Allah’ın dediği olur, şeytanın değil, ötsün dursun oradan, takan kim şeytanı.

***bir dolu iddia var, şimdi onları tek tek açıklayamam, anlayabildiğiniz kadarını anlayın artk anlattıklarımdan, bu kadar çok şifre konuşunca şifre çözesim geldi, o trump çizimleri fotolardan önce çizilmiş olsa dahi o pozları trumpa verdirmek çok zor olmasa gerek, karşımızdakinin illüminati olduğunu ve gücünü bilerek tabi, bu o çizgi filmin geleceği gördüğü anlamına gelmez, asla, kaldı ki ışık tutan fotoda arkada bir beyaz giysili arap var, çizimde bu yok, yani birebir aynı değiller, the ekonomist kapağında virüs olması da geleceği gördüklerini göstermez, radyasyon kaynaklı hastalığı virüs diye bize okuttuklarını hepimiz biliyoruz artık, beyrutu, yani bombayı zaten bilebilirler yine kendileri patlattılar çünkü, kahramanmaraş gemisine gelirsek, reptilianların, yani sürüngenlerin güneydoğu bölgesinde yaşadıklarını da biliyoruz artık, o çocukların maraşa reptilianlara (kuranda geçen adıyla yecüc mecüc) yem olarak götürüldüklerini biliyor olmaları da mucize değil çünkü bu işi organize eden de yine illüminati, yılda 8 milyon, günde 22 bin çocuğu illüminati bile yiye yiye bitiremez, reptilianlara götürülüyor o çocuklar, yemek olarak.

böylece şimdiye kadar olan bütün geleceği görme hikayelerini sıfırlamış oldum mu, oldum, gelelim geleceğe, asteroid, yanardağ patlaması, güneş patlaması hikayelerine, bizi bu hikayelerle tavlayıp, yani bizi olacakları bildiklerine inandırıp kollektif bilinç te denilen toplu bilinçle (beyinlerimizi kontrol altına alarak, bizi olacaklara inandırdıktan sonra sanki o olacak şeyleri biz istiyormuşçasına bir durum yaratarak beyinlerimizle) bu durumları yaratmamızı planlıyor olabilirler pekala, çünkü şeytan biliyor ki insanın yaratma gücü, kabiliyeti var ve bu güç kendinde yok, kaldı ki bunlara, bunların olacağına çokça inanmak bir yandan da Allah’ın iradesini yok görmek, hor görmekle eş tutulabilir çok rahatlıkla, hatta Allaha şirk koşmakla, ve hep bildiğimiz gibi şeytanın dediği değil Allah’ın dediği olur, biz bu saçmalıklara inanmayı bıraktığımız an o saçmalıkların gerçekleşmesi mümkün değil, aklımızı temiz, ferah tuttuğumuz ve Allah’a olan inancımızda tam olduğumuz sürece şeytan bize bir zarar veremez, ne var ne yok programında en son mehmet ali bulut bu aralar çokça eüzübillahimineşeytanirracim, bismillahirrahmanirrahim dememizi tavsiye etmişti, benim de tavsiyem yine bu yönde olacak, bu tür saçmalıklara inanmak yerine.

ha, şimdi kalkar tekirdağda bomba patlarsa, patlar patlar, bombanın pimi onların elinde nasıl olsa, bu geleceği gördüklerini mi gösterir, göstermez, kendileri patlatıyorlar zaten, bu geleceği görmek midir,elektirik kesilmesinde de öyle, elektirikler kesilse bu onları doğaüstü varlıklar mı yapar, yapmaz, altı üstü elektiriği kesiyorlar, hem niye bize olacakları açıklasınlar ki, biliyor olsalar tabi, amaç bizim beyin kapasitelerimizi kullanıp amaçlarına daha kolay erişmek, önümüze iki yem atıp tuzağa düşmemizi bekliyor olmalılar, yemezler, bizim Allah inancımızı, sevgimizi bilmediklerindendir bu olsa olsa, asteroid düşerse mi, O’ndan gelip O’na döneceğimiz bilinciyle yaşadığımızın da farkında değiller, ölüm her insan için kaçınılmaz son, ölümsüzlük bulunmadığına göre, Allah herkese eceliyle ölümü nasip etsin, şeytanın elinden değil, amin.

benim tavsiyem ise radyasyon kaynaklı bir hastalık evresinde bulunmamız sebebiyle olan bütün radyasyon kaynaklarından uzak durmamız olacak, elektirikli aletleri olabildiğince az çalıştırmak, çalışırken yanlarında olmamak, bulaşık, çamaşır makinesinin mesela, evdeki radyasyonu atmak için camları açık tutmak, kışın dahi evi mutlaka günde en az 15 dakika havalandırmak, tv, bilgisayar, tablet, telefon gibi aletlerden “olabildiğince, ne kadar olabiliyorsa” uzak durmak, hatta kapatmak, gerekmediğinde kapalı tutmak olabilir, bunların elimizde, önümüzde olduğu sürelerde havalandırmaya, oksijen almaya çok daha dikkat etmemiz lazım.

***aptal aptal paylaşımlar yapılıyor, yok bir virüs varmış ve zombi olacakmışız, ve inanan bir güruh var bu aptal paylaşımlara, yorum yapmışlar, aaa, vaaa, oooo diye, onlara sözümdür bu söylediklerim, bu saçmalıklara inanıyor değisinizdir umarım gerçekten, diyelim ki oldu, atarsınız iki bomba üstlerine geberir giderler, bu bu kadar basit, netflix ve korku filmlerini biraz az izlerseniz, benim gibi, eminim çok daha az etkilenirsiniz bu ve bu gibi görüntüler ve sözlerden, aklınızı başınıza alın lütfen, dünya bu kadar sahipsiz mi sizce, sizler, bu saçmalıklara inananlar Allah’a olan inancınızı yitirip netflixe, the ekonomiste mi tapmaya başladınız, yani şeytana mı tapıyorsunuz, beş yaşındaki çocuğa söyleseniz güler geçer bunlara, siz kafayı mı yediniz, akıl dağıtılırken siz neredeydiniz, aklınızı başınıza alın, benden söylemesi, sizlerin psikolojisi bozulmuş cidden, bir an önce gidin bir doktora görünün, acilen, yoksa ankara şehir hastanesinin yanındaki yüksek güvenlikli akıl hastanesine misafir edilirsiniz çok yakın zamanda.

***Doç. Dr. Semih Ayta, “Hava kirliliğinin genlerimiz üzerindeki etkisi, yaşamın tüm dönemlerinde eşit değildir. Gebelik öncesi, anne karındaki dönem, erken çocukluk ve yaşlılık yıllarında partikül maddenin etkilerine yatkınlık artıyor. Yeni çalışmalar partikül maddeye maruz kalmanın “depresyon gibi mental hastalıklarla (bunalıma girip intihara teşebbüs etme, kadın öldürme, otobüs şoförüne kafa atma gibi) da ilişkili olduğunu göstermiştir” dedi.

2017 yılından beri hava kirliliği trafik kazalarının 6 katı can alıyor. sözcü, necati doğru, 15 ağustos.

*boş yere ilaçlamıyorlar demek ki bizleri havadan, boş yere demiyoruz chamtrails, chamtrails diye.

***arındırın kendinizi, varsa çocuklarınızı, etrafınızdaki herkesi, kurtuluşun yolu buradan geçiyor, öncelikle kötü yiyeceklerden, bunların başında ne geliyor, tabi ki şekerli yiyecekler ve paketlenmiş gıdalar, dondurmaya ayrı bir yer açmalıyız burada çünkü içine her ne konuyorsa artık, bağırsakları durdurup sekteye uğratıyor, direkt bağırsak kilitlenmesi ve hastanenin acil kapıları, sonra tabi ki tv den, telefondan, tabletlerden arınmak gerekiyor, her türlü arınma için, duygusal, sinirsel vs. arının, başkaca bir yolu yok bunun, öncelikle kendi bağımlılıklarınızdan kurtulmanız, kurtulmamız gerek, sonrası, sonrasını bilemiyoruz tabi, biz üstümüze düşeni bir yapalım, sonrasına bakarız, siz kendinize bile isteye zarar vermeye devam ederken başkalarının size zarar vermesinden de mantıken şikayetçi olmamalısınız.

çuvaldızı kendine, iğneyi başkasına prensibi, son üç yıldır üç gram şeker yemedim desem yeridir, cidden yemedim, neremden eksildi desem olmayacak çünkü eksildi, net yirmi kilo, ama öncesinde iyi yemişliğim var şekeri, ne yalan söykemeli, o günlerin yerine de yemiyorum artık, şeker şeytanın insanlık için en büyük icadı, ilginç bir şekilde kilonun olduğu gibi zayıflığın da nedeni şeker, yaşa, metabolizmaya bağlı olarak, ve akla gelebilecek her tür hastalığın altında yatan da yine şeker, saymakla bitmez o yüden saymayacağımız, insana olumsuz ne varsa hepsinin nedeni şeker olarak özetleyebilirim sadece, ne yazık oluyor şeker yiyen, yedirilen çocuklara inanamazsınız.

baktınız sinirlisiniz, gerginsiniz, tarın şöyle bir kendinizi, ne kadar şekerli şeyler yiyorsunuz, en son ne zaman, ne kadar şeker yediniz, tv, telefon, tablet başında ne kadar vakit geçiriyorsunuz, o kadar bağlantılı ki bu iki şey sinirlerinizle buna inanamazsınız, deneyin ve görün.

***Trump, Amerikan Gıda ve İlaç İdaresi için “Derin Devlet” tabirini kullanmış ve rızaya dayalı aşıyı geciktirmek için uğraştığını belirtmiş.

inanılır gibi değil, bunları söyleyen bir amerikan başkanı, gerçi onun da ne kadar içlerinde, dışında olduğunu dahi bilmiyoruz, international mafya tarafından içine edilen bir dünyada yaşıyoruz, ve öyle paramıza, malımıza falan değil direkt canımıza kast ediyorlar, bunu açıkça beyan etmekten de çekinmeyerek üstelik, trumpın bu dediği nedir, açık bir beyandır, o da ya içinde işin yada değil, ama canımızın orta yerde olduğu kesin, ya onlara karşı da onları açık ediyor yada onlarla birlikte ve aba altından bizi sopalıyor, orasını bilemiyoruz, ancak eğer böyleyse, onlardansa, bak sizi göstere göstere, hiç çekinmeden, açıkça öldürüyoruz ve bunu yaparken de yüzünüze söylüyoruz diyor, ki zaten simpsonslarla, the ekonomistle, filmlerle de aynı şeyi yapmıyorlar mı, yüzümüze vura vura öldürmeye niyetliler bizleri, bunu aklım, hayalim almıyor.

yada hep söylediğim gibi, çekim yasası, bizlere olumsuz düşündürterek amaçlarına ulaşmayı planladıkları için olabilir bu önden önden açıklamalar, ve bu her şeyin bittiği anlamına gelmiyor elbette, onlar öl dediler diye ölecek değiliz değil mi, ölmek, öldürmek öyle kolay değil, ve gaibi Allah’tan başkası bilmiyor henüz, ve bilen olmadı şimdiye dek, evet bazı nokta atışları yapmış olabilirler, ki onlar kendi planladıkları şeylerdi, ve kendileri gerçekleştirdiler zaten, ancak bir karşı plan olup olmadığını bilemezler, ki bir karşı plan tabi ki var, bir avuç kötüye karşı milyarlarca iyiye çarpan yüreğin oluşturduğu bir plan bu, bilemezler dedim ama biliyorlar tabi, kıyamet ilk kez yaşanmıyor ki bilmesinler, onlar bizden daha tecrübeli, hazırlıklı, donanımlılar kıyamet için, yüzyıllardır tekrardan buna hazırlanmışlar kuşaklar boyu, stanley kubrickin 1968’de, bundan 52 yıl önce, ki ben iki yaşında bir bebe iken, çektiği 2001, bir uzay destanı adlı filmi 2001 yılını anlatıyor ve filmde virüs, karantina bahsi geçiyor, john carpenterın 1970’ten itibaren çektiği bütün filmlerinde bu öğeler var, 1996’da çektiği LA’dan kaçış adlı filminde 666, şeytanın kodunu girerek sözde dünyayı yok ediyorlar, dünyada istedikleri bölgenin elektiriklerini kesiyorlar, gibi gibi bir dolu örnek var, yıllardır bunlarla beyinlerimizi yıkamıyorlar mı zaten, onlar gen, bilgi aktarımı ve planları ile çoktan hazırlıklılar bu defaki kıyamet için, bizim bu konudaki hazırlığımız ve kılavuzumuz ne, bizlerde böyle bir hazırlık, bilgi aktarımı söz konusu olmadığına göre, elbette dini bilgilerimiz ve kuranı kerim.

işte burada o önden açıklamalar devreye giriyor olmalı, karşı planı yıkmak için bizi olacakların bu şekilde olacağına şartlandırmaya çalışıyorlar ama yemezler, bizler biliyoruz ki bu dünyanın bir ana planı var ve bizler bu ana planın içerisinde güvenle yaşıyoruz ve yaşamaya da devam edeceğiz, onları alt etmemizin, planlarını çökertmemizin yolu o planlara değil Allah’a ve Allah’ın planlarına inanmaktan geçiyor, onların o aptal planlarına gülüp geçtiğimizde o aptal planları ellerinde patlayacak.

onların, şeytanın ve şeytanilerin Allah katında bizi direkt öldürmek gibi bir yetkileri yok, ancak bizi psikolojik olarak çökerterek, kafalarımızı karıştırarak, kaos yaratarak, şaşkına çevirerek, bizi birbirimize düşürüp birbirimize öldürtmek yoluyla öldürmek gibi seçenekleri var, işte bu yüzdendir ki taramalı tüfekle tarayıp öldürmek yerine yok korona oldu, yok şu olacak, yok bu olacak deyip ya bizi birbirimize kışkırtmakla öldürecekler yada suni olarak yarattıkları elemden ecelimizin gelmesini beklemek zorundalar, bizler aklı selimimizi yerinde tutup bu tuzaklarına düşmezsek eğer bize yapabilecekleri hiçbir şey yok, yeter ki doğruluktan, dürüstlükten ve Allah yolundan yolumuzu eğriltmeyelim, bu seferki nuhun gemisi bu işte, bilincimizde, beynimizdeki Allah inancı, iyiliğe, iyiliğin yüceliğine duyduğumuz inanç, onlara inanıp korkuya kapılanlar onların gemisine, yokoluş gemisine, korkmayıp Allah’a inanan ve sakin kalmayı başaranlar ise varoluşun gemisine binecekler.

bundan böyle itler ürür kervan yürür prensibiyle yaşayacağız demek ki, kendimizi her şeyden sakınıp koruyarak, yiyip içtiğimizden neler yaptığımıza dair her şeyi inceden inceye düşünüp planlayarak, kendimize zarar vermeyecek bir biçimde yaşamaya dikkat edeceğiz, özellikle şekere ve digital dünyaya uzak durarak, sonuçta bu bildiğimiz anlamda bir kıyamet değil, bu suni bir kıyamet bize yaşatmak istedikleri ve onlara bu imkanı tanımamak için elimizden geldiğince karşı koyacağız.

***şerefsizin biri fare deneyi yapmış, farelerin toplumsal çöküşlerini insan toplumuyla eşleştirmişler kafalarından ve diğer şerefsizler de buna inanarak bizlerin de aynı çöküşleri yaşayacağını öngörmüşler, bundan yol alarak gidişatımızın bu yönde olacağına hükmetmişler kendilerince, onlara soran olmuş ya fikirlerini, bu yaşadıklarımızın bir kısmının arka planında da bu gerekçe yer alıyor, yaşanan çöküşler de eşcinsellik, zombilik, yamyamlık gibi iğrenç şeyler, ona bakarsanız benim bildiğim eşcinsellik kutadgu bilikden beri var, 11. yüzyıl, daha öncesi de vardır belki, yani bu yüzyıla özgü bir durum değil bu, eşcinselliği, hortlaklığı, yamyamlığı, manyaklığı yaymaya çalışan kim, yine kendileri, kapattırın netflixleri, üstüne birde karı kılıklı erkeklerin cirit attığı, program sunuculuğu yaptığı, çıktıkları programlarda baş tacı edildikleri, ayrıca her türlü ahlaksızlığın, onursuzluğun erdemlilik olarak gösterildiği, tapınılası tek şeyin para olduğu, örneğin yasak elma dizisi ve diğer diziler, tv’lerin de üstüne bir dantel örtü örtün ve evinizde bir süs eşyası, anıtsal, tarihi bir meta olarak kaldığında, tarihi eser statüsüne eriştirildiğinde ve asla açılmadıklarında, çocuklarımızın, gençlerimizin ve bizlerin beyinleri bu pislik şeylerle yıkanmadığında bakın bakalım eşcinsellik ve diğer manyaklıklar kalıyor mu, alın size bir deney daha, üstelik çok daha gerçek bir deney, ve başarı olasılığı yüzde yüz, onlar da onların kobayları olmadığımızı, olmayacağımızı, bizlerin birer fare değil insan olduğumuzu ve çok daha gelişkin beyinlere sahip olduğumuzu bu sayede biraz olsun anlarlar belki, şerefsizler.

***dsö başkanı corona akıl sağlığımızı da etkiledi demiş, başka ne için yapmışlardı ki, sal insanların üstüne radyasyonu, sonra hastalanıyorsunuz diyerek maske taktır, evlere kapattır, sonra da akıl hastasısınız, delisiniz de, çok akıllılar bunlar, çok.