Press "Enter" to skip to content

Gündem 1b Nisan’12

İlkokuldayken yaz tatili olunca babam beni ve kardeşlerimi kuran kursuna gönderirdi; hiç hoşlanmazdım başıma örtü örtmekten; 3 gün giderdim; 4. gün beni kimse gönderemezdi. O günlerden aklımda kalan ise elif, be, te, se, cim, dalı, köse, hoca girdi kümese; tavukları yemese. Bundan fazlasını öğrenemedim. Her yaz başında giderdik ve ben bu kadarını öğrendikten sonra artık gitmezdim; yallah oyuna; oyun varken kuran kursuna kim gider?
Kuran-ı kerim dersi seçmeli olarak konmuş okullara. Hayırlı olsun diyemeyeceğim. Şimdiden başlamış tartışmalar; derse abdestli mi girilecek; kızlar başörtüsü takacaklar mı? Benim asıl merakım Kuran?ın Türkçesini mi öğretecekler;  Arapçasını mı? Yaşar Nuri Öztürk bas, bas bağırıyor televizyonlarda Kuran?ın Türkçe öğrenilmesi ve okunulması hususunda. Birde maun suresinin okutulmasını ve iyi anlaşılmasını istiyor. Maun suresini öğretmek istemeyeceklerdir kanaatimce. Kuran-ı kerim ve peygamberimizin hayatı işlenecekmiş; din dersinde ne işleniyordu Allah aşkına? Din derslerini kaldırsınlar madem. Ne gereği var; ne gereği kaldı? Seçmeli diye başlatıp iki seneye kalmaz zorunluya çevirirler; Allah?ın emri; haşa. Benim kızım da benim gibi asi çıkar ve başını örtmek istemezse ne olacak? Ben Kuran kursunu bırakmıştım defalarca; kızım okulunu mu bırakacak?
Ben her cuma Yaşar Nuri Öztürk?ü dinliyor; hatta yazıyorum neler söylediğini sayfalarımda. Bağnazları, yobazları dinlemiyorum elbette din konusunda. Dinim her an yanımda; yakınımda. Ama kızımın Kuran-ı kerim dersine girmesini istemem. Derste başını örtmesini de istemem. Ne zaman ki aklı erer; öğrenmek ister, o zaman öğrensin dinini; benden, yazılıp çizilenlerden. Ben gitmedim Kuran kursuna da dinsiz mi kaldım? Herkesin dini, din bilgisi kendine. Din dersi yeterde artar bile. Ne gereği var küçük yaşta çocukların birde fazladan kuran-ı kerim dersi ile boğulmasına? Kuran-ı kerim o kadar küçük çocukların eline verilecek bir kitap mı sizce? Okullarda abdest alınması edebe, görgüye aykırı bana göre. Elini yıkadı; ayağını nasıl yıkayacak; kışı var, soğuğu var; beceremez o ayrı; manyak mı bunlar? Diyelim ki çocuk abdest aldı; yeterince temizlenebilecek mi? Her teneffüs basket oynayan, ter içinde apar, topar sınıfa giren çocuklar hakkında ne yapılacak? Çocuk bu; çocukluğunu mu yaşamayacak?
Sabiha Sumar?ın çektiği bir Pakistan filmi olan ?Sessiz Sular?ı izledim geçen gün. Hüzünlü bir film; ağladım. Müslümanlar tarafından saldırıya uğrayan Sihler kızlarını, karılarını bir, bir teşvik ederek su kuyusuna atıp öldürüyorlar. Su kuyusuna atlamayı reddedip kaçan bir genç kızın 20 yıl sonraki halini, oğlunun o Müslüman militanlardan birine dönüşümünün verdiği, acıyı, sancıyı anlatıyor. Gençken atlamadığı kuyuya kendi isteği ile atlıyor filmin sonunda; oğlundaki değişime karşı duramayarak. Filmde asıl çarpıcı olan her Cuma namazı sonrası toplanan kalabalığın korkutucu bir tehlike halini alışıydı.
Bütün İslam dünyası bir karışıklık, hengâme, acılar, sancılar içinde; sadece biz değil. İslam adına; Müslümanlık adına acı, işkence çektiriliyor insanlara, insanlığa. Daha çokta kadınlara. Bir insan topluluğu değil, bir güruh sanki karşınızdaki; Müslümanlığın arkasına gizlenen, Müslümanlık çatısında birleşen topluluklar. Maçlardaki yakıp yıkan, öldüren holiganlardan bir farkları yok. Hatta daha aşırısı; beyin yıkanması ile birleştiklerinde engellenemez bir güç. Hrant Dink, Bahriye Üçok öldürüleli, Sivas katliamı yaşanalı ne oldu şunun şurasında?
Bir cahili, bir düşünemeyeni eli kanlı bir katile dönüştürmekten daha kolay ne var? Bazen dinden, bazen siyasetten, bazen devrimcilikten, bazen milliyetçilikten verdiniz mi gazı bir cahile; bir ölüm makinesine dönüşmesi çok kolay. Akıl yok, idrak yok, düşünme kapasitesi yok; boş bir odun; verin eline silahı; neler yapabileceğini oturup izleyin. Çok gördük biz bu filmi. 80 öncesi sağcılarda, solcularda, sonrasında pkk da, şimdi ise dinci taifesinde. Dindar ve kindar bir gençlik yetiştireceklermiş. Başlarına taş düşsün dindar ve kindar gençlik kadar. Kuran zulme ve riyakârlığa karşı; bilip gördüğümüz dindarlar ise zulmedenler ve riyakârlar. Kuran?da yerleri olmadığına göre hangi dinde yerleri var? Dinsizler, imansızlar.
Haziran’12
4+4+4?e Amerika ile aynı anda başlıyormuşuz; onlarda da bu uygulamaya gelecek öğretim yılında başlanacakmış; bir arkadaşım Amerika’da yaşıyor; o söyledi; nasıl kopyacılar; baktılar bizde iyi bir uygulama var, hemen kapmışlar;))) Aslında okullar arası eşit dağılım için bu sistem iyi; eskiden 5+3+3 iken ilkokullarda yığılma daha çok oluyordu; 5 yıl eğitim sebebiyle; benim anlamadığım bunu neden yapboza dönüştürdükleri. Eskidende ayrıydı ilkokul, ortaokul; birleştirdiler; birleştirilmesine karşı çıkıldı; şimdi ayırmaya çalışıyorlar yine karşı çıkılıyor. Değişen bir şey olmadı aslına bakılırsa; eski sisteme geri dönüldü; bir yıl farkı ile. 5+3+3 yerine 4+4+4 oldu. Burada farklı olan tek şey imam hatip ortaokullarının üstüne çok fazla vurgu yapılıyor olması. İmam hatip ortaokulları normal liselerle eşdeğer tutulmaya ve gösterilmeye çalışılması. Elbette birde normal okullara konulan kuran ve Hz. Muhammed?in hayatı dersleri ve ?isteyen? kız çocuğunun başı örtülü girebileceği meselesi.
Şimdilik adı ?isteyen? olur; sonra zorunlu hale getirilir; bilirsiniz; diğer bir ihtimalle sınıflarda bölünmeler başlar; takanlar, takmayanlar vs. ?Zorunlu? hale getirilinceye dek benim kızım takmayacak başörtüsünü elbette ama toplum baskısına, sınıf baskısına ne kadar karşı durabilir bilinmez. Bu saatten sonra; bu devirde Hz. Muhammed?in sülalesinin, anasının, babasının adını, adresini bilmek çocuklara ne getirir; onu bile anlamış değilim. Beyin yıkamak amaç; başka bir şey değil. Bu dersler zorunlu olmadıkça ben kızımın bu dersleri almasından yana da değilim. Biz okullarda öğrenmedik dinide dinsiz mi kaldık? En sıkıcı; insanı bayan; uyku getiren ders din dersi olmuştur çocukların gözünde şimdiye dek. Zaten o zaman öğrendiklerimizin hepsi boşa imiş; çünkü Arapçası ezberletiliyordu; artık Yaşar Hocanın sayesinde biliyoruz ki Arapçasını bilmenin kimseye bir faydası yokmuş. Ne Allah’a ne kula. Yaşar Hoca ?Maun suresini ders olarak öğretsinler okullarda? diyor; öğretsinler; hemfikirim. Öğretmezler. İşlerine gelmez.
Birde şöyle bir durum var bu gelişme ile birlikte; ilk ve ortaokullar birlikte iken herkes çocuğunu en yakın okula yollamak serbestisine sahipti; okullar ikiye bölündüğünde çocuklar her zamankinden daha uzakta kalan okullara gitmek zorunda kalacak; çünkü okul sayısı artacak değil; var olan okullara yerleştirilecek bütün çocuklar; şimdiye dek ilkokul ve ortaokul birlikte olduğundan bir mahalleye bir okul yetiyordu; şimdi iki mahallenin ortak iki okulu olacak; bir ilkokul diğeri ortaokul; bu mahalledeki çocuk ya ilkokulda ya da ortaokulda diğer mahalleye; diğer mahalledeki çocukta bu mahalleye gelmek, götürülmek zorunda kalacak. Bu durum ailelerin pek işine gelmeyecektir kanımca. İki çocuğunu birbirine emanet ederek gönderen anne babalar çocuklarının yolu ayrılacağı için kendileri götürmek zorunda kalacak. Aileler için işler biraz daha zorlaşacak yani. Amerika’daki arkadaşımın kızlar seneye 6. sınıfa ve 2. sınıfa gidecekler; geçen yıl ikisini birlikte gönderiyordu okula; önümüzdeki yıl küçük kızını okula kendi götürmek zorunda kalacağından yakındı.
Benim düşünceme göre bu aslında olumlu bir işlem. 1. Sınıfta okuyan bir çocukla 8. Sınıfta okuyan bir çocuk aynı okulu paylaşmamalı. Ben 1. Sınıfta olsam 8. Sınıftaki çocuklardan korkarım; doğal olarak. Ayrıca çeşitli sakıncalarda yaratabilir. Güç dengesi yok çünkü sonuçta ama bu Amerika?nın yeniden keşfi elbette. Bu uygulama biz okurken vardı; değiştirildi; yeniden aynı yönteme dönüldü. Olağanüstü bir değişim değil sonuç olarak.
Burada işin püf noktası bütün bu ayrıntılar değil elbette; AKP imam hatip okullarını arttırma yolunda büyük bir adım attığını sanıyor. Çok sayıda okul imam hatip okuluna dönüştürülmeye başlamış; 9 Haziran itibarıyla açıklanan haberlere göre. O okullara yeterli derecede öğrenci bulabileceklerini sanıyor olmalılar; umarım böyle bir şey olmaz; umduklarıyla kalırlar. Ama bu dediğim okula yakınlık, uzaklık meselesi ile öğrenci sayısını arttırma şansları var; doğal olarak insanlar en yakın olan okula göndermeyi tercih edeceklerdir.
***4+4+4?ü geçtik; şimdi ??yaz tatillerinin süresini kısaltacağız?? diye tutturdular. 13 Şubat günü. İşleri güçleri yok ??nereden ne muzırlık çıkarabiliriz?? diye düşünüyor olmalılar. Eski köye yeni adet getirme konusunda üstlerine yok. Yahu; bunlar büyüyen, bedensel gelişim gösterme çağında olan çocuklar; büyüklerle kıyaslanamazlar ki; elbette yaz tatilinde dinlenecek ve yeterince uyuyacaklar; ne istiyorlar bu çocuklardan? Eğer böyle bir şey yapmaya kalkarlarsa şimdiye kadar kullanmadığım 20 günlük rapor hakkını ve diğer 20 günlük izin hakkını tamamen kullanırım çocuklarım için. Şu haldeyken bile okul kapanmadan son bir hafta okullara gidilmedi; bütün okullarda; ne yapmaya çalışıyorlar ki! Okulların kapandığının ilk haftasındayız şu an; bütün Türkiye sıcaktan kavruluyor; dışarı çıkılmaması için uyarılar yapılıyor; sıcaklık 40?ın üstünde; böyle bir havada çocuk okula mı gider; gitse ders mi yapabilir? Eylül ortasına dek böyle sürecek bu hava; okulu nasıl açmayı düşünüyorlar acaba? Çocuklarımızı güneşin altında mı öldürecekler? Bozuk sütle öldüremediler; şimdi sıra güneşte. Ak partililerin hepsinin beyin hatlarında bir bozukluk var; bundan eminim artık.
Ağustos’12
Eylül yaklaştı; 4+4+4 konusunda işler yine kızıştı. Benimde çorbada tuzum olsun bir nebze. 60 ve 66 aylık ‘bebekler’ okula alınacaklarmış; biliyorsunuz. Şimdi altıncı sınıfa gidecek olan kızım hesap ettim 70 aylıkken okula başlamış. Şu ana kadar hep sınıfının yaş olarak en küçüğü oldu. Gelişim açısından da öyle sayılır. Yani 80 aylıklarla aynı anda başlamış kızım. Aralık doğumlu çünkü. 2001 yılı. Başlarken yaşı konusunda tereddüt etsemde kızım ‘okula gidicem’ deyince yazdırdım. 
Berbat bir öğretmene düştü; bize okul açılırken ders amacıyla kullanılmak üzere projeksiyon makinesi aldırdı; sonra ise bütün gün çizgi film izletti. Kızımı almak için okula geldiğimde perdeler kapalı; sınıf ışıksız bir biçimde çizgi film izlediklerini görürdüm. Zil çalmaya yakın öğretmeni elinde çayla bir yerden gelirdi; ardından sınıf dağılırdı. Yani çizgi filmi açıp çocukları sınıfta yalnız bırakırdı. Ders açığını kapatmak içinse sayfalarca ödev verirdi. Bütün gece ders yapmak zorunda kalırdık kızımla. Kızım solak; sol elindeki damarları hala belirgin bir halde; o zaman bu denli yazı yazmaya zorlandığı için. O yorulmasın; damarları daha çok çıkmasın dye onun yerine yazasım gelirdi ama anlaşılmasından korkar, yazamazdım.
Öğretmeniyle sürtüştüm; kızımı tokatlamış 1,2 kez; bilemediği için; tayfun estirdim sınıfta. Başka çocuklarıda tokatlıyordu zaten hımbıl. Kızım kaldıramadı okul temposunu; 3 gün gittiysek okula 15 gün gitmedik. Birinci sınıftayken toplamda bir, iki ay okula gitmişsek iyi yani; o kadar devamsızlık yaptık. Uyanamadı, kalkamadı, yoruldu, gitmek istemedi, arkadaşlarıyla gerekli iletişimi kuramadı; onlara ayak uyduramadı; dışlandı; mutsuz oldu vs. Bütün bu mutsuzlukları, zorlanmaları onunla birlikte bende yaşadım doğal olarak. Önce sınıf, sonra okul değiştirmek zorunda kaldım. 
Okulla ve sınıf arkadaşlarıyla olan ilişkisi hala tam olarak yerine oturmuş değil. Çünkü sınıfındakiler ondan 1 yaş büyük; onlarla baş edemiyor. Eziyorlar o veya bu şekilde. Göze çarpmaya; sivrilmeye kalktığında törpülüyorlar bir güzel. Kendilerinden ileri geçmesine tahammül edemiyor ve izinde vermiyorlar işin kötüsü. Anında dışlayıp bir köşeye sıkıştırıyorlar. Yönetimi ele geçirmiş durumdalar sınıfta. Her sınıf kendi içinde ayrı bir dünya ve erk savaşları var doğal olarak. Gereksiz yere yıprandı anlayacağınız. Okullar açılacak; yine tedirginlikleri depreşti bu ara; hep o konuya; okula; arkadaşlarıyla olan ilişkisine getiriyor lafı. Hala arayışta aklı; başka okula gitmek istiyor; okul değiştirmek istiyor; sorunun okuldan kaynaklandığını sanıyor.
Kızım 70 aylık başlamışken biz bunları yaşadık; 60 aylık başlasa daha neler olurdu kim bilir? Şu an için ders yaptırmayacağız zırvalarını söylüyorlar; üç yıl sonra bu söylediklerini hatırlıyor olacaklar mı bakalım? Ders yaptırmayacaklarsa madem niye okula başlatıyorlar; bu erken başlatmadaki amaç nedir? Çocuk oyununu evinde oynayamıyor mu? Kendilerinin ne yaptıklarından haberi var mı acaba; çok merak ediyorum doğrusu. Hangi sınıfın içini yeterince denetleyebiliyorlar; denetleyebilseler kızım bütün bunları yaşamazdı herhalde. O sınıfa girildikten sonra çocuk öğretmenin insafına kalıyor.
Benim yaşadıklarım bunlar bu konuda; kıssadan hisse; anlamak isteyene.
Bizim okula da imam hatip açıldı ise işimiz yaş; tası tarağı toplayıp gitmek düşer bize; daha nereye kadar gideceksek? Ya da kalıp direnmek. Ama bu konuda hiç şansım olacağını sanmıyorum çünkü sınıfın velilerinin neredeyse hepsi kapalıymış; haziranda okul kapanırken bitirme balosunda gördüm; öncesinde tanımıyordum velileri. Zaten öyle bir sınıfta okumamalı kızım. 
 
Mayıs’12
 
Son birkaç gündür okullarda süt dağıtılmaya başlandı; 1000?e yakın çocuk bulantı, kusma, karın ağrısı şikâyetiyle hastaneye kaldırıldı. Bu konuda rengârenk yorumlar yapıldı; kara komedi gibi. Bir kısım politikacılar bunu süt, laktoz alerjisine bağladı; bu çocuklar o yaşa gelene dek hiç süt içmeden mi büyümüşlerde birdenbire laktoz alerjisi nüksetsin? Devlet adına konuşan gıda kontrol müdürlüğünden bir Doktor İrfan Erol ?bu bir gıda zehirlenmesi değil, tetkikler yapıldı; şu ana kadar sütlerde hiçbir problem yok? dedi. 3. Gıda güvenliği kongresinden konuşma yaptı,))) Niğde?de vali yardımcısı ve yardımcıları çocuklarla beraber süt içti. (Hatırlayanlar vardır Çernobil sonrası bakanın çay içişini; Karadeniz kanser ölümlerinde bir numara şimdi)
Sağlık Bakanı Akdağ ?hassasiyeti olan çocuklara süt yerine yoğurt ya da ayran verilebileceğini? ifade etmiş. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker ?bazı çocuklarda süte karşı hassasiyet olduğunu, bedava süt dağıtımının devam edeceğini? söylemiş. Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer ?süte karşı hassasiyeti bulunan çocukların bildirilmesi halinde bu gibi vakaları azaltma şansı olacağını? söylemiş ve ?süt dağıtma programını ısrarla devam ettireceğiz.? demiş. Bunlar cidden bu kadar aptal mı, aptal numarasına mı yatıyor? Yoksa bizi mi aptal sanıp aptal yerine koyuyorlar?
Uzun ömürlü sütün işinin bitmeye yüz tuttuğu; insanların uzun ömürlü süt konusunda Yavuz Dizdar sayesinde bilinçlenmeye başladığı; uzun ömürlü süt satışlarının durma noktasına geldiği bir dönemde okullarda süt dağıtılmaya başlanmış olması bu işin ayrı bir yönü. Birilerinin cebi para görecek diye çocuklar sağlıklarından oluyor; bu nasıl bir vicdansızlık.
*Sütten hastanelik olan çocuk sayısı 2000?in üstüne çıkmış. Cuma günüde 200 çocuk hastanelik olmuş. Adana valisi bu propagandanın yasadışı örgütle ilişkili olduğunu söylemiş;))) Rahatsızlanan çocuklar ?evdeki süte alışıktık; okuldaki sütlerden rahatsızlandık, ağır geldi; sütü içince gözlerim yaşardı; karnım ağrımaya başladı? demişler. İstanbul valisi Hüseyin Avni Mutlu ?zehirlenme olmadığını biliyoruz; zehirlenme değil; 70-75 çocuğumuzu hastaneye getirdik ama bir zehirlenme vakası yok? demiş. Tarım bakanı Mehdi Eker; ?tahlil sonuçları bana geldiğinde açıklayacağım; Kaygı yok zaten; kaygı yoktu; kaygı sizde var? demiş;))) Adana Valisi Hüseyin Avni Coş; ?bu yasadışı örgüte propaganda yapma fırsatı vermeye kadar uzanmış durumda? demiş. Buraya gülücük koymak yetmez ?ha ha ha ha? şeklinde kahkaha ünlemi konmalı. Bu bahsi geçen her iki valinin adlarının da ?Hüseyin Avni? oluşunda bir keramet olmalı.
*Cumartesi günü M. E. Bakanı Ömer Dinçer ?3 günde süte karşı hassasiyette %90 azalma oldu; süt içmeye devam ettikçe sorunun ortadan kalkacağını düşünüyoruz, test sonuçlarının açıklanmasını bekliyoruz; zehirlenme varsa sorumlulardan hesap sorulacak? demiş. Bağışıklık mı kazanması bekleniyor çocuklardan; anlaşılır gibi değil; bu işin; bu kara komedinin gülünecek hiçbir hali yok gördüğünüz gibi. Hasta olmuş, o süt yüzünden hastanelik olmuş bir çocuğu tekrar o sütü içmeye zorlamak nasıl bir insanlık anlayışıdır. Test sonuçları alınmadığı halde bu sütü zorla içirmeye dayatmak nasıl bir zihniyettir? O çocuklar bu sütü içmeye muhtaçsa ve aileleri bu sütü içiremiyorsa bu durumdan yine utanması gereken ve sorumlu olan devlet değil de hangi mercidir? O ortalığı velveleye kattıkları sütün ederi 1 lira değil. Umarım Japonya; Fukişima sütleri değildir bu sütler.
*Salı günkü son açıklama; ?mevcut bilgiler gıda zehirlenmesini düşündürmemektedir?. Örneklerde hastalık yapıcı bakteriye rastlanmamış! Peki; ne oldu; neden o kadar çok sayıda çocuk hastanelik oldu; bunun açıklaması yok. Sivas?tan alınan örneklerde mikroorganizmalara rastlanmış. Sterilize şartlar sağlanmadığı içinmiş. İyide uzun ömürlü sütlerde bir soğuk zincir gerekmiyor; sağlanamayan sterilize şartlar nedir? Sıkı sıkıya kapalıda olduklarına göre içine ne karışmış bu sütlerin.
Temiz raporu çıkmış çıkmasına ama Salı günü yine Cizre?de yine 55 çocuk karın ağrısı ve baş dönmesi şikâyetiyle hastaneye götürülmüşler. Serum takılmış; anne babaların ellerinde serum; çocukların kollarında serum bağlı bir şekilde hastaneden çıkarken görüntüleri vardı 5,10 çocuğun. 55 çocuğun aynı gün, aynı yerde, aynı anda, aynı sütü içerek aynı şikâyetlerle neden rahatsızlandığını biri çıkıp açıklamalı. Süt temizse sorun nerede?
Bu kadar soytarı politikacı varken etrafta; tiyatrolar kapatılmalı elbette; gerekliliği kalmadı. Tiyatrolar iş yapamaz artık.
?Süt dağıtmayı beceremeyen bir iktidar nasıl olurda 75 milyonluk Türkiye?yi yönetir? dedi Kılıçdaroğlu. Bu işin bütün özeti ve açıklaması bu bence de.
***Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Metabolizma ve Beslenme Bilim Dalı Başkanı Prof. Ahmet Aydın ?Çocuklarınıza süt içirmeyin! Sadece kutu sütleri değil, günlük sütleri de? Çünkü süt en alerjik gıdadır, çocukta başta astım olmak üzere, pek çok alerjik ve kronik hastalığa sebep olabilir! Kendi yaptığınız yoğurdu, kefiri verin, ama sütü süt olarak içirmeyin.? Demiş Uzun ömürlü sütler için ??135 derecede kaynatılmış, içinde tek bir faydalı bakteri kalmamış, dayanıklı beyaz eşya gibi bir süt! Bu süte alışan çocuk bir daha kurtulamıyor, başka bir şey içmek, hatta yemek istemiyor. Morfin gibi? Bu çocuklar yere düştü mü, ?uf oldu? deyip kalkıyor ayağa, oyuna devam ediyor. Normal bir çocuk ise feryat figan ağlıyor. Ama bunun bedeli ağır, zira çocuk ağrı hissetmiyor, ağlamıyor ama astım, tiroid, MS gibi hastalıklara çok daha kolay yakalanıyor. Dikkat bozukluğu ve hiperaktivitenin nedeni de büyük oranda bu sütler! Eğer kutu süt kampanyası sürerse, morfinman bir nesil yetiştireceğiz?? 7 mayıs 2012 tarihli bir haberden alıntıdır.
*Cuma günkü habere göre süt problemine 1 hafta sonra bulunan çözüm öğrencilerden önce öğretmenlerin sütü içmesiymiş;)))) Öğretmenlerden sütün kokusuna, kıvamına, tadına bakmaları istenmiş;))) Öğretmenler pek hazzetmiş gibi görünmüyorlar bu çözümden;)))) Bir öğretmen ?eğer sütte bir risk varsa öğretmen açısından da tehlikeli değil mi? Bir sütün analizi bu şekilde yapılmaz.? diyerek bu konudaki tedirginliğini dile getirdi. Ailelerin artık çocuklarının süt içmesine izin vermemeleri ve çocukların itirazları üzerine Elazığ vali yardımcısı çocuklarla beraber süt içmiş;)))))
*Aradan haftalar geçti; hala çözülemedi süt polemiği; sütler düzeldi; zehirlenen yok artık ama siyasette hazmı bir türlü gerçekleşmedi; o ona laf atıyor, o ona laf atıyor sürekli. Bu ?süt? başarısızlığını; fiyaskosunu kendine sindiremedi AKP?li başbakanımız. Olan zehirlenen çocuklara ve ailelerine oldu; bundan bahseden yok; önemli olan siyasi rant.
***14 Haziran tarihli habere göre Denizli?de süte ??bozuk?? diyen laboratuar bakanlık tarafından ??yetersiz?? bulunarak kapatılmış. Sütleri sağlayan firma AYNES?in bir AKP yöneticisine ait olduğu iddia ediliyormuş. Aynes?in bir tesisinin açılışını başbakan Erdoğan yapmış; bakan Mehdi Eker firmaya 2010 yılında ??kalite ödülü?? vermiş. Çocukların çektiği onca ezanın niye çekildiği anlaşıldı şimdi.
Mayıs’12
*Liselilere evlenme serbestliği konmuş; konuyormuş. Bunlar iyiden iyiye kafayı sıyırdı. Kızlar liseye hamile mi gidecek? La havle! Allah akıl fikir versin.
Kadınların; düzeltiyorum kız çocuklarının seks köleliği yaşı aşağı çekilmeye çalışılıyor. ?Baba beni okula gönder? kampanyasının adı ?koca beni okula hamile ve bebekli gönder? şeklinde değiştirilmeli bu durumda. Burada bence asıl amaç kızları bir an önce baş göz edip evlere hapsetmek; yaşam boyu maddi ve manevi özgürlüklerini ellerinden almak. Kadını tamamen erkeğin kölesi haline getirmek. Sanki bu koşullar altında bile çok özgürlermiş gibi. Bebek doğuran bir çocuk okula nasıl gidecek; size soruyorum. Aşerirken kusmak için dersi yarıda kesip dersten mi çıkacak?
Amerikan filmlerinde; reality showlarda çok izledim liselerdeki çocuk annelerin içinde bulunduğu zorluğu. Onlarınki elbette evlilik dışı ilişkilerden. Ne fark eder ki; hamilelik ve bebek sahibi olmak, bebek sahibi olmaktır; evlilik dışı veya içi. Filmlerde ve reality showlarda çocuk annelerin tek ortak söylediği şey pişman olduklarıydı. Ve kendileri gibi davranmamaları için kendilerinden yaşça küçük olanları bu tuzağa düşmemeleri konusunda uyardılar hep.
Bu çocukların hamile kaldıktan sonra bir kısmının erkek arkadaşlarıyla olan birlikteliği çıkmaza girip sona erdi, bir kısmının bebeklerine anneleri bakmak zorunda kaldı; bir kısmı ise çocuklarını evlatlık verdi. Hiçbiri tatmin edici bir sonuç almadı yani. Kız çocuklarımızı kurulan bu tuzaktan korumamız gerek. Karnında sıpa; sırtında sopa anlayışının devam ettirilmesine engel olmamız gerek. Evlenme yaşı 18?dir; ki 18 yaş bile bir evliliği sırtlanmak için çok erken bir yaştır; çocuklarınızı; kızlarınızı koruyun kadınlar. Ve haklarını; kanınızın son damlasına kadar. Sizin yaşadığınız hayatı tek seçenek olarak getirmeyin kızlarınızın önüne; seçenekler sunun ki bu işin vebali büyük.
Canları taze kadın eti çekiyor galiba bu yasayı çıkarmaya çalışanların. Canları cehenneme.
Kendi kemik gelişimini tamamlamamış; hala kalsiyuma ihtiyacı olan bir vücut bünyesinde yeni bir canlıyı ne kadar sağlıklı büyütebilir, emzirebilir ve bu o genç kadın bedenine nelere mal olur; o yaşta diş kayıpları, kemik azalma ve kayıpları, vaktinden erken yaşlanma. Erişkin bir vücudun yapabileceği bir şey doğum. Doğada bile öyle değil mi? Artı olarak biz insanız ve belli bir akla sahibiz veya sahip olduğumuz varsayılıyor. Çocuk yaştaki insanları, kızları cinselliğe zorlamak, sırtına bir erkek ve bir ev, çocuk sorumluluğu yüklemek vicdansızlıktır.
Ayrıca anne baba izni ile 18 yaş altında çocuk evlendirilmeleri yasaklanmalı; 18 yaşından evvel evlendiren ailelere cezai yaptırımlar uygulanmalıdır. Çocuğu kendi hatasından koruyabilmek adına konulan bu 18 yaş sınırı çocuğu ailelerin hatasından korumaya yönelik değil. 18 yaşının altında olup ailesi evlendirmeye kalktığında ailesine karşı durabilen, ailesine direnebilen kaç kız çocuğu vardır bildiğiniz? Bir örnek var aklımda kalan; Halis Toprak?ın son evliliği; 18 yaş altında bir çocukla evlendirilmiş ve babası satmıştı kızını. Bunun gibi ne örnekler var elbette. Yine bir tane vardı geçen aylarda kâğıt üzerinde belirtilmiş ve 5 bin liraya satılmıştı çocuk. Babalar zalim ve acımasız; anneler mazlum ve ezik olmaya devam ettiklerine göre bu açık arttırmalar devam edecek.

Be First to Comment

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *