Press "Enter" to skip to content

günlük 4p şubat’19

***Bu yaz çankaya belediyesi seyyar yaz sineması uygulaması yaptı parklarda, ben gitmedim, facebookta takip ediyorum. oradan gördüm, genellikle de, belkide hep, aile arasında adlı film oynadı, tv de rastlayınca izleyim dedim dün, eğlenceli bir film olmuş, olduğu kadar, piyasaya bakınca olana şükür edesi geliyor insanın zaten, nerede abuk, subuk zırdeli filmi var onun adı türk filmi, yabancılar da yapıyor komedi ama böyle belden aşağı değil, hani baktım baktım netflixe, bir bu filmi buldum izlenebilecek, hepsi facia ötesi,neyse, gelelim filme, eğlenceli dediğim gibi, beğenmedim diyemem, ama beğendim de diyemem, filmin yazanı gülse birsel, gülse birselin yumulüşak karnı kendi deyimiyle 3. cins, onlar olmadan dizi, film vs. yapamıyor, avrupa yakasına da koymuştu böyle bir oğlan, o zaman da eleştirmiştim facebooktan, henüz bunlara hazır değiliz gibi bir cevap gelmişti haşmetmaaptan, bana değil genel olaraktır belki, bilemem, benden başka yazan olduysa tani, sonra geri çekmişti o oğlanı, normale çevirmişti geri çekmemişti de, bu dediğim 2010’larda falandı, bu defa filme koymuş, çok takılıyor onlarla galiba nişantaşında, biz hiç görmediğimiz için bize garip geliyor tabi, cahilliğimize versin artık, bir aile filmi yapmışsın, bırak ailece, çoluk çocuk izlensin, içine şey etmek niye, çankayalılar yaz boyu izlediler o filmi, çoluk çocuk, çoluk çocuğun dimağlarına kazındı o 3. cins, bir daha çıkmamacasına, ucuz, kolay komediye kaçmanın en kolay yolu bir 3. cins koymak yazdığın şeye, yakıştı mı gülse birsele, kendi yakıştırıyor kendine demek ki.
 
***Tatil ya, gerçi o da bitti, türk filmi seansları düzenliyoruz kendimize oğlumla, dün de dedemin insanlarına baktık birza, kapattık, eskiden de izlemiş ortalama demişim, kendi arşivini kendin tutman iyi bir şey, lazım olunca açıp bakıyorum, pek yakındayı açtık cem yılmazın, onu beğenmişim, ikinci kez izledim, onda da var bu 3. cins ilişkisi, çok lazım ya, bilerek yapıyorlar, toplum yapımızı bozmak için, filmin sponsoru kim, pepsi, pepsi hangi ülkenin malı, amerika, amerikan cıa eski ajanının yazdığı kitabın adı ne, parayı verdik düdüğü çaldık, holivudu, bütün medyayı elinde oynatan cıa türk sinemasını mı oynatamayacak, beğendiniz mi sıralamamı, gerçek dışı mı geldi size, bence oldukça gerçekçi.
 
Bu filmde ve aile arasında filminde benzer bir durum daha var, kadınlar, birinde sakinleştirici kullanıyor, diğerinde ayyaş, kaç kadın biliyorsunuz ayyaş yaşayan veya sakinleştirici kullanan, kendi etraflarından, nişantaşı eşrafından çok etki altında kalıyor olmalılar bu filmleri yapan yazanlar, halka açılırlarsa biraz daha gerçekçi olur filmleri, gülse birsel bir adım daha ileri götürmüş meseleyi, kadın ne yapalım koşturuyoruz diyor, koşturduğunu görsek bari diyor yandan kocası, gülse birselin kadınlara olan bakış açısı bir garip, hani eskiden beri tanıyor olmasak durumunda bir değişiklik mi var diyeceğim ama tanıyoruz, pek yakındada pepsi reklamı, türksel reklamı, bolca reklam var, gişe geliri filmi karşılamaya yetmiyor demek ki, hiç hoş değil, seyirciye saygısızlık, filmin giderini karşılamasına karşılıyordur da cem yılmaz gömlek değiştirir gibi eski manken değiştirdiği için onlara yetmiyordur, yoksa filmi niye karşılamasın gişe geliri.
 
***Günlerdir bir tembellik var üstümde, orayı kaldır, burayı temizle, olmadı yan gel yat derken evden çıkamadım bir haftadır, bugün yarı zorla, iteleyerek çıkarttım kendimi, yoksa saldım gitti gün yüzü göreceğim yok, kızımı okuluna bıraktım, sabah on buçukta, beyaz peynir kalmamış, evden çıkmayınca, gerçi oğlum alıp getiriyor ama atlanıyor bazı şeyler, kahvaltı etmeden çıktık, sabahları artık kalkar kalkmaz bir muz ve birkaç ceviz yiyorum bir süredir, veya başka bir şey, kan şekerim kahvaltı hazır olana dek daha da düşmesin diye, biraz hassasiyet var sanırım, onu atlatmaya çalışıyorum, işe yaradı gibi, gözümdeki kan damarları yok olmaya yüz tuttu, göz kızarıklığı ve şeker dengesi arasında bir ilinti var biliyorsunuz.ü, eskiden olsa akşama dek bir şey yemesem aklıma gelmezdi yemek yemek, şimdi böyle olmasının nedeni de bu olsa gerek, ama geri alıyorum artık zamanı sanki, hep şişkin ve dolu gibiydi midem, yememekten oluşan gazdanmış meğerse, afrikalı çocuklarda olduğu gibi, şimdilerde epeyce indi.
 
avm de biraz mutfak eşyası bakındım, bir iki ufak tefek şey aldım, biraz da ıtriyat malzemesi, eskiden öyle derlerdi, şimdi genel bakım diyor olmalılar, o arada bayağı bir vakit geçmiş, acıktım, kahvaltı ettim, önce gelen reçelleri, şokellayı, biber sosunu, sevmem,, tereyağını, sevmem, salamı, da sevmem, kenara ayırdım, geri kalanını afiyetle yedim, hiç, yani sıfır derecesinde içki ve sigara kullanmadığım için onlar hakkında bir ahkam kesemem, ama kullananlar bırakmasının zor olduğun söylüyorlar, doğrudur, ama şeker konusunda her iddiada bulunabilirim, şeker bırakılabilir, vaz geçilebilir bir madde, hemde kolaylıkla, bunun için, sırf şekeri bırakabilmek için ameliyat olmak abesle iştigalden başka bir şey değil, sırf şeker yememek için ameliyat olmak durumunda kalmak içler acısı, acınası bir durum, içime dert oldu o ameliyatı duydum duyalı, kimse bu hale düşmüyordur umarım, düşenler var mutlaka, çıkıp o ameliyat anlatıldığına göre.
 
insanlar hamburger, öğlen yemeklerini yiyorlardı ben kahvaltı ederken, markete gittim, gıdanın pahalılığına alıştık, temizlik maddeleri de çok artmış, bir şekilde baş etmemiz gerek bu zamlarla, çamaşır yumuşatıcısı yerine sirke, omomatik yerine etimatik, kiloda bir buçuk lira ucuz, fosfat içermiyor, bordan yapılmış, banyo, klozet ve yer temizliği için fısfısla sulandırılmış arap sabunu, bulaşık makinesi tuzu yerine turşuluk kaya tuzu, bulaşık makinesi parlatıcısı yerine sirke, bunlar çok daha ucuz çözümler, bir süredir bunları kullanıyorum zaten, hemde sağlığa zararsızlar, ama almak zorunda olduğum şeyler de var, bulaşık makinesi tabletinin tanesi bir lira olmuş, her gün mutlaka bir kere çalışıyor bulaşık makinesi, ayda otuz lira sadece o eder, gerisini siz hesaplayın, aylık 200 liradan aşağı değil temizlik gideri, buna diş fırçası, macunu, şampuanını, falanını filanını da eklersen rahat beş yüz liraya çıkar, onlar da çok zamlanmış, bu zamlarla ne yiyip ne içecek bu millet, temizlense bir dert, temizlenmese başka bir dert, soğancı suçlu, etçi suçlu, ben suçlu, suçlu olmayan bir devlet kaldı, güzel ayak, nereye kadar götürebileceklerini sanıyorlarsa böyle, olduk venezüella, bir farkımız kalmayacak yakında.
 
avm den aldıklarımı çantama koydum, marketten aldıklarımı poşetlemeden market arabasından arabaya, eve aktardım, bir tane bile poşet almadım, beş kuruşluk şeye yirmi kuruş verecek kadar enayi değilim, evde de çöp için yeterince poşet var, satın aldım, devlet düşünsün, kimse poşet almıyor zaten, mağazalar da çözümü kağıt poşette bulmuşlar, devlet baba bizi elimize poşet tutturmayacak kadar düşünüyor ancak üst baş nereye baksam hep polyester, naylon giymemizde bir sakınca görmüyor, dünyanın fiyatına üstelik, alıyor muyum, almıyorum, pamuklu bulursam alıyorum, yoksa almıyorum, ama herkes alıyor sonuçta.
 
Kaş yapayım derken göz çıkarıyor mehmet özhaseki, elleriyle mansur yavaşa teslim ediyor ankarayı, saraya laf ederlerse diyor, altın klozetlere konuşurlarsa diyor, fetöye bir metrekare yer vermedim diyor, verenler olmuş demek ki, chp liler değil tabi ki, chp ile muhalefet edeceğinin farkında değil galiba, melih gökçeke muhalefet ediyor, ben ondan daha iyiyim, onu bile seçtiniz madem beni hayda hayda seçin demeye getiriyor kendince, ama hata ediyor, o kötüyse sen de kötüsün diyebileceğimizi düşünmeden hareket ediyor, unuttuklarımızı bize tekrar tekrar hatırlatıyor ki akp ye oy vermeyelim, akp nin muhalifi gibi bir politika izliyor, muhalif olsa bu kadar olur, ankarada akp hayal artık, mümkün değil, özhaseki yanlış bir seçimdi, eskilere tutunmaktan vazgeçmeliydi erdoğan, ankara akp ilçe belediyelerinden birinin başkanını seçseydi aday olarak belli bir tabanı zaten olacaktı, yanlış yaptı, aynı şey bence mansur yavaş için de geçerli, büyükşehir ilçe belediye başkanlarından biri yapılmalıydı aday, hata etti chp de, beypazarı değil kastettiğim, çankaya da değil, çankaya alper taşdelen isminden dolayı değil, yoksa olurdu tabi, yenimahalle mesela, büyük bir ilçe, geniş tabanı olan.
 
***Çağla Şikelin programını izliyprum sürekli, foxta. nerdeyse her gün ya şeker hastalığı ameliyatı anlatılıyor programda ya da obezite ameliyatı, benzer ameliyatlar zaten, doktorlar değişiyor ama konu aynı konu, fox bunun için reklam geliri alıyor olmalı, yoksa niye her gün aynı şey anlatılsın, diğer kanallarda da var elbette, hepimiz ameliyat olmadan, hepimizi ameliyat etmeden rahata eremeyecekler anlaşılan, ameliyat ta ameliyat olsa, şeker yemeyi engelleme ameliyatı, hiçbir fonksiyonu yok ameliyatın, birinde az yemeyi, diğerinde şeker yemeyi engelliyor, hepsi bu, hepimiz o kadar pis boğazız ki boğazımızı tutamadığımızdan ameliyat oluyor ve boğazlarımızı islah ediyoruz, geçen yıl obezite ameliyatı olan bir tanıdığım geçenlerde jastanelik oldu, ölümlerden döndü, yine bir başka tanıdığım öldü, cana karatay ne demişti bu ameliyatı olanlar için, hepsi ölecekler, hepimizi vaktinden önce öldürmeye çabalıyorlar, yaşatma değil bunun adı, öldürme.
 
Obezite ameliyatları sonrası aşırı sinirli oluyorlarmış insanlar, intihar etmesinler diye pencereler kilitli tutuluyormuş, yanına da yaklaşmıyorlarmış ilk birkaç gün, bilmem duydunuz mu, kızımın 17 yaşındaki bir sınıf arkadaşı, erkek, o anlatmış, obezite ameliyatı olmuş tabi, nereden bilecek başka.
 
***Etrafınızda alzaymırı olduğunu düşündüğünüz kişiler varsa şekerden uzak durmalarını sağlayın, şekerden, tüm tatlılardan, pekmezden, baldan, meyvesi de az olsun, günde bir elma yeter, olsun iki, veya elma boyutunda herhangi bir meyve, bir ay, bir ay somünra çok şeyin değişeceğini göreceksiniz, ben gördüm oradan biliyorum, o bir kaç ay önce bahsettiğim alzaymır vakası geri döndü, eskisiyle alakası yok artık, aslında eski haline döndü, gerçek haline, tanımadıklarını tanır oldu, mantıklı konuşmaya başladı, deneyin, bir ay, pişman olmayacaksınız, bir ayda gördüğünüz değişimle de aynı şekilde beslenmeye devam edeceksiniz zaten, mecburen.
 
Ananas, mango, brezilya cevizi, avokado, chia tohumu, bütün doktorlar bunları tavsiye ediyorlar, geçen gün yine gürkan kubilay öve öve bitiremedi mangoyu, mangonun portakala olan üstünlüğü ne kadardır acaba, mangoda c vitamini var da portakalda yok mu, veya diğer öğeler, amerikan çiftçisini kalkındırma projesi kapsamında çalışıyor olmalılar, dün ananas yedim, yedim dediyse biraz kabuğunun içini sıyordım, içini de yedim, bir dilim, aman allahım, dudaklarım ne yandı, iki saat hissetmedim dudaklarımı, eridi bittiler sandım, bir daha da yemem, yani içini sıyırmam, asitli olduğu için yakmış dudaklarımı, 
 
***Görünen o ki, gördüğüm kadarıyla Allah ta istemiyor erdoğanın kazanmasını bu sefer, muhalefet gibi çalışıyor, önce ankaranın göbeğinde tren kazası oldu, 10 kişi öldü, ardından antalyayı hortum vurdu, sebze meyve fiyatları yükseldi, şimdi istanbul kartalda 8 katlı bina çöktü, 15 ölü, bunlar bu işi beceremiyorlar, aklınzı başınıza alın artık der gibi Allah, Allahın sopası yok ki gözünüze soksun derler, daha nasıl anlatsın onlardan bir yol olmayacağını, anlayana tabi, anlamayana ne desen boş, ama işler değişiyor sanki, rüzgarın yönü değişmiş gibi, ilk defa protestolar yapılmaya başlandı erdoğana, sivastaki akp mitinginde, sebze meyve fiyatları protesto edilmiş ve mermi bedava değil demek zorunda kalmış erdoğan, mermi karın doyurmuyor, sana kim dedi git mermi at diye, esatla bacak ger, yarıştır diye, kendin ettin kendin buldun, düşmeyeydin amerikanın kucağına, kim düş dedi sana, yoksa amerika da mı aldattı seni, sonunda biz de aldatacağız seni artık, inşallah Allahm bu dafa senin de istediğin gibi olur, gönlümüzden, kalbimizden geçen o.
 
***Kartalda yıkılan binanın ardından çökme tehlikesi olan başka binalar için yıkım kararı alınmış ve anında uygulamaya geçilmiş, üstelik insanların içinden eşyalarını dahi almaya izin verilmeden, bırakın eşyaları kadın iğne oyalarımı, çeyizimi dahi almadım diyordu haberde, bir gün ihtiyacınz olan her şeye sahipsiniz, ertesi gün hiçbir şeyiniz yok, dımdızlak ortadasınız, kirlendiğinde giyecek başka donunuz dahi yok, bu nasıl bir vahşettir, kafayı yemiş bunlar, annda, bir günde mi yıkılacak o binalar, bu kadar acildiyse son ana kadar niye bekledin, aklın neredeydi demezler mi insana,.
 
Şu önümüzdeki üç beş gün, 11-16 şubat arası dikkatte olmakta fayda varmış, savaş gezegeni mars ile değişim gezegeni uranüs karşı karşıya geleceklermiş ve bu 74 yılda bir olurmuş, bir çoğumuz bir daha böylesi günlere şahit olamayacağız yani, şu an yaşayan insanların, tüzde seksen, doksanı, dikkatte olun, biri savaşçı diğeri değişimci, çok şeyler olabilir, yaşanabilir.
 
***Yıkılan bina kartalda yıkılan binanın yan binasıymış, o yıkılırken zarar gördüğü için aceleyle yıkmışlar, 5 dakika süre vermişler insanlara eşyalarını alabilmek için, 5 dakikada ne alınır, ancak değerli eşya, varsa, gerisi çöpe yallah, böyle yıkılacak 8 bina daha varmış kartalda, türkiye çapında sürüyle var, demetevlerde bir tanesi yıkılsa gerisi domino taşı misali gider, o binaların altlarında fırın, lokanta yok mu, çok, bina ısısı etkiliymiş çökmelerde.
 
***Bize bir şeyler oluyor, olduğu kesin, uludağda iki liralık tuvalet parası yüzünden 3 kişi ölmüş, bu durumda diyebilir misiniz bize bir şey olmuyor diye, olduğu kesin, akla, mantığa, insanlığa, hibir şeye sığmaz o yaşanan olay, ve onun gibi gibi olaylar gümbür gümbür her yerde var, boşuna demiyorlar galiba yerli tohum diye, israilden alınan tohumların besin öğesinin azaltılıp azaltılmadığını kim biliyor, hiç kimse, tohumsuz tohum üretmeyi becerebilen bir israil o gıdaların içindeki besini de boşaltmayı becerebiliyordur kesin, yerli tohuma, yerli tohumdan üretilmiş besine ulaşmamız gerek, özellikle bakliyatta, güneşsiz, seralarda büyütülen kanada menşeili bakliyatları yiyoruz, ne kadar sağlıklı hiç belli değil, yani sağlıklı mı, bu denli deliriyorsak eğer bunun bir sebebi olmalı, şeker ve kahve zaten bunu yapmaya muktedir de birde bunların dışında yani.
 
Zombi gibi geziyor insanlar, şeker ve kahve yüzünden, uyku yok, uyku olmayınca geri kalan her şey düzensiz zaten, bir yılı geçmiş ben kahve içmeyeli, ağzıma sürmedim, öyle güzel uyuyorum ki artık, sabaha kadar deliksiz, mışıl mışıl,  kahveyi aptallar içer, bunu bilip te içiyorsa tabi, şekeri de öyle.
Dün çağla şikelde doktor murat topoğlu şöyle dedi, bir fincan türk kahvesi 70 mg kafein içerirmiş, günlük en çok 200-300 mg kafein alınabilirmiş, yani günlük 15 fincan türk kahvesi içilirse yani günlük 1 gram kafein alınırsa zehirlenme, kasılmalar, bulantı oluyormuş, bu miktar 10-20 grama, yani 17 litre türk kahvesine yükselirse ölüm olurmuş, anlamadığım şu, çoğu ölüme götüren şeyin azı nasıl faydalı, yararlı oluyor insana, günlük 5-10 bardak nescafe içenlerin sayısı hiç az değil, kapaklı kağıt nescafe bardaklarının boyutu en az 5-6 fincana eşit, yani 3 bardak nescafe içseniz günlük kafein miktarı limitini zaten aşıyorsunuz, üstüne biraz da çay, kola, enerji içeceği eklediniz mi menü tamamlanmış oluyor, yani ölüm davetiyesi menüsü.
 
Kaldı ki kafein için şöyle bir durum var, kafe-in diğer kardeşleri ero-in, morf-in gibi hem uyuşturucu hem de bağımlılık yapan bir madde, onu günde 3 fincanla sınırlı tutmanız imkansız, bugün 3 fincan içerseniz yarın o beş fincan, on fincan olur, bu işin doğası bu, işte bu yüzden diyorlar 3 fincan için diye, bağımlılığınızı başlatmak için, hiç kimse için iyi niyetli olmak zorunda ve durumunda değilim, hiçbir doktor babamın oğlu değil, babamın oğlu olsa kaç yazar, canan karataymış, oymuş, buymuş hepsi gelir geçer, ben benimle başbaşa kalırım, mesele olan sağlığımı, sağlığımızı korumak ise hepsi vız gelir tırıs gider bana.
 
Bizi uyuşturucu bağımlısı yapmak istiyorlar, bizi öldürmek istiyorlar, şekerle, kahveyle, colayla, her şeyle, önce colayla başladılat bu işe, mc donaldslar, pizzalar ve yannda mutlaka coca cola, pepsi, fanta, olmadı gazoz, baktılar insanlar uyandı cola konusunda, bilinçlendi şimdi sıra kahvede, enerji içeceklerinde, starabuckslar boş yere konumlanmadı her köşe başına, bunların bir sonraki aşaması eroin, morfin, ne çok eroin, morfin haberi var haberlerde farkındasınız değil mi, devamlı uyuşturucu yakalanma haberleri var, eroin üniversite gençliğinde sigara boyutuna indirgenmiş durumda şu an, üç kişi bir araya geldiğinde yaptıkları en iyi şey mariuhana içmek, bu gidiş gidiş değil, bu gidişin sonu uçurum.
 
Çocuğunuzu dişçiye götürüyorsunuz, dişçi çıkarken çocuğun eline şeker tutuşturuyor, hadi onun amacı beli, tekrar gelmesi uzun sürmesin diye, hastaneye gidiyorsunuz serum veriyorlar, ilaç sandığınız o serum meğerse şekerli su, benim ilk kas kaybedişim, sarkmalarım ilk sezaryen sonrasına rastlar, 4 şişe serum verildikten sonrasına, tesadüf değildi herhalde, yemek yiyorsunuz, ikram olarak tatlı geliyor, maksat, alıştırmak, bağımlı yapmak ki bir daha sefere geldiğinde kendi sipariş etsin, yiyecekler içinde en cazip, çekici görüneni, isteneni ne, tatlılar, bir bağımlılıklar sarmalı içinde çabalayıp duruyoruz.
 
Bunları okumuyor, okuyamıyorsunuz ya, neleri kaçırıyorsunuz kendiniz için, benim için değil kendiniz için, ben bunlara dikkat ederek yaşamayı zaten öğrendim, biliyorum, kaçıran sizsini, yaşamınızda neleri değiştirebilecekken,, sırf miyom sayfasına günlük en az on kişi giriş yapıyor, ama hiçbiri dönüp bu sayfalara bakmıyor bu kadın acaba ne yazmış diye, meraksızlık mı, uyuşuk beyinlerden mi bilemedim, hepimiz uyuşturucu bağımlısıyız sonuçta, çocuklarımız hülyalı gibi yaşıyorlar, yaşamakla yaşamamak arası bir çizgide, eh bizlerin de onlardan aşağı kalır pek bir yanımız yok sayılır, uyuşuk beyinliler familyası olduk hep birlikte, internette okeye girsen dördüncüyü bulman bilemedin on saniye, binlerce insan oynuyor, burada bir sayfadan diğerine bakılmıyor, anca biraz olsun açıldı beynim şu vir, iki yıl içinde, şekersiz ve kahvesiz geçen şu bir iki yıl sonrasında, netleştim, rahatladım, Allahıma şükürler olsun, öyle bir günde geçip gitmiyor o toksik etki, benden bile gitiği söylenemez tam olarak, belki bir beş yıl sonrasında, elli yıl bunları yiyip beş yılda etkilerinden kurtulabiliyorsak bu bile iyi bir şey..
 
Yine bugün de doktor dilaver özturan meniyer, yani baş dönmesi, kulak çınlaması ve işitme kaybını anlattı, birinci sebebi kahve, diğerleri tuz, stres, kahve stres zaten birbiriyle ilişkili, midye, karides, çikolata, alkol, çay, doktorun hastaları kahve içtim meniyerim arttı diyorlarmış geldiklerinde, o meret yani kahve iyi bir şey olsa baş dönmesinin birinci sebebi olmazdı herhalde. 
 
**”Çikolata yiyince değil yoğurt, turşu yiyince mutlu olursunuz, çikolatadan mutlu olacağım diye beklemeyin, çikolatadan mutlu olmak için her gün kilolarca çikolata yemeniz gerekir, kilolarca çikolata yerseniz şişman olursunuz, obez olursunuz, kalp damar hastası olursunuz, şeker hastası olursunuz, mutlu falan olamazsınız, mutsuz olmamız için her şeyi yaptılar, önce gıdalarımızı bozdular, tohumu bozdular, bozulan gıda sağlığımızı bozdu, ondan sonra da bizi iyileştirmeyecek ilaçları ömür boyu kullanacaksınız diye bize sattılar” doktor ümit aktaş
 
Dün akşam deprem olmuş çankırıda, saat 8 gibi, 4.8, ben hiç hissetmedim, kızım okulunda hissetmiş, bayağı bir sarsıntı olmuş, çayyolunda, benim evim incekte, burası daha yüksek, ondan hissetmemişimdir, ya da hareket halindeysem de hissetmemiş olabilirim.
 
***canan karatay da, ümit aktaş ta ekmek yemeyin diyor, vallahi bu kadarı benim için bile çok iddialı, bunca iddiama rağmen, ekmek yiyorum, o kadarını beceremiyorum işte, benim de sınırım buraya kadar demek ki, on bin yıldır tahıl yiyor insanlar diyor ümit aktaş, bu iyi bir rakam on bin yıldır tahıl yiyip bugüne gelebildiğine göre insanlık ve son yüz yılda kayaya tosladığına göre ekmek yenilebilir bir şey aslında da biz bu şekeri abarttığımız için ekmek bile çok gelmeye başladı bünyelerimize, şekeri sıfırladığımızda belki yeniden rayına oturur her şey, ben sıfırladım şekeri, neredeyse iki yıl oldu ama hala kilo veremedim, ekmekle de ilgili demek ki, meyve de yiyorum, ümit aktaş sadece protein, yağ ve sebze yenmeli diyor, bu çok zor, şekere eyvallah ama meyve ve ekmek aşılabilir şeyler değil benim için, vicdan azabı çeksem de meyve ve ekmekten vageçemiyprum, geçmek te istemiyorum, 50 yıllık kani, olur mu yani, proteine, yağa, sebzeye varım ama ekmak ve meyve de dahil bunlara, bilmem, belki bir gün bunları da aşarım, daha çok zoruma giderse eğer, veya işler yolunda gitmezse, gerçi işlerin yolunda gitmediği ortada, o kilo inmiyor bir türlü aşağı, ne çıkıyor ne iniyor, takıldı kaldı, murat topoğlu bir kadın çıkarttı geçen gün, 66 yaşında, 4 ayda 20 kilo vermiş, ben 20 kilo versem iğne ipliğe dönerim, 4 ayda, müthiş bir şey, 54 kilo olurum ve bir daha sesimi çıkarmam kilo ile ilgili, kadın salata ve yoğurt yediğini söyledi, yoğurduna, zencefil, zerdeçal, acı biber katıyormuş, bir dilim de ekmek yiyormuş.
 
***aslan bulut suriyelilerle ilgili bir yazı yazmış, gönderilmek üzere gelmediklerini, toplum yapımızı bozmak için getirildiklerini ve geri gönderilecekler diyen erdoğanın yalan söylediğini yazmış, erdoğanın bu konuda iki yüzlü ve yalancı olduğu zaten aşikar, bence doğru bir tespit, daha geçenlerde yine istanbul esenler karıştı suriyeliler yüzünden, kendimden örnek vereyim, üst katım ben buraya taşındım beri boştu, 3 yıldır, iki ay önce kırgızlar taşındı, lar diyorum çünkü iki aile paylaşıyorlar evi, anne baba 3 çocuk ve anne çalıştığı için bakıcı yeğen ve anne baba bebek, muhtelemen akrabalar onlar da, toplamda 9 kişiler, biri bebek ikisi okul öncesi yaşta iki oğlan çocuğu, bebeğin sesi kesilmiyor zaten, bizim evde yaşıyor gibi, vız vız vız vız, oğlanların dur durak bildikleri yok, pat pat pat o yana pat pat pat bu yana, ilk üç gün sabrettik, alışır belki dur durak bilirler diye, yok, durmak bilmiyorlar, kaç kere çıktım, uyardım, rica ettim, ev sahibine söylettim, site güvenliğine arattırdım, hiç umurları değil, söyledikleri kusura bakmayın, çok ta kibarız canım, lafta, bizim milletten değiller ya, galiba ondan, merhamet duyguları yok, duvarlara vuruyoruz, kapıları vuruyoruz, umurları değil, ev üstümüze yıkılıyor sanki, adam tenis hocasıymış ve ev sahibinin dediğine göre eve minder koymuş ve çocuklara spor yaptırıyormuş, iki çocuk onca sesi çıkaramaz yoksa bütün gün, evde durulmuyor sesten, delirmemek elde değil, en sonunda bir gün ciddi sinirlendim verdim veriştirdim, yüzsüzünden hayvanına kadar ağzıma ne geldiyse söyledim, hayvan yine hayvan, değişti mi, değişmedi, siz birde bunu  suriyeli versiyonunu düşünün üst katınızda bakalım neler neler olur, toplum yapısı diye bir şey kalır mı kalmaz mı diye, işte hiç değilse bunun için bile vermeyeceğiz oylarımızı akp ye, o suriyeliler başka türlü bu ülkeden gitmezler çünkü.
 
Suriyelilerin bize entegre, uyumlu olması için çaba gösteriyorlarmış, aramıza daha kolay karışabilsinler diye, kırgızlı adam 20 yıl önce öğrenci olarak gelmiş türkiyeye, türk vatandaşı olmuş, onun bile sağladığı uyum işte bu kadar, ne kadar bizden, bizim gibi olabilir, olabilirler, onlar bize benzeyecekler derken biz onlara benzeyeceğiz daha çok bence, vahşi ve saygısız. 
 
*Sabah akiam kızartma yiyorlar, evlerinde alarm ötüyor çoğu zaman kızartma kokusundan, bizim mutfağı da basıyor kokusu, iğrenç bir koku, musluk giderlerinden geliyor olmalı, kullanmadığım zamanlar üstlerini kapatayım bari, ama onu kapatsam bulaşık makinesi güderinden de gelir, başımn belaları, pis belalar, temiz olsalar yine iyi, entegre olacaklarmış, ancak kendi milletlerindn insanlarla yaşamaya devam ederler onlar burada da olsalar, hayatlarında hiçbir şey değişmeden, ne biz onlara dost olabiliriz ne nlar bize, sırtımzdaki sülük gibi, boşa taşı dur sülüğü.
 
***Umamiyi hatırlıyor musunuz, canan karatayın bahsettiği beşinci tat duyusu, çin tuzu ve mısır şurubuyla gelişen, kaya tuzu ile geçirilebileceğini söylemişti canan karatay, suya, sürahiye koydum, çocuklarım mızmızlanınca vaz geçtim, sonrasında dün biraz granül kaya tuzunu, çankırı tuzu, suda eriterek ağzımı çalkaladım, yediğim yoğurt, zerdeçal, karabiber, zencefil, susam, yulaf kepeği, çörek otu karışımındaki kötü zencefil tadını alamadım, zencefil tadı hep kötü ve baskın gelirdi bana halbuki, damak tadımızı değiştirmiş bu umami, çocuklarımın niye evden çok dışarda, dışardan yemek yemek istedikleri, veya bizim, şimdi anlaşılıyor, umami çekiyor canlarımız, yemek değil, daha almamız gereken çok yol var anlaşılan.
 
Şu tanzim satışlarda niye hep mevsiminde olmayan sebzeler satılıyor acaba, ben üstüne para verseler almam bu mevsimde onları, domates, biber, patlıcan, salatalık, milleti zehirlemeye mi çaılışıyorlar, tanzim satışlarda poşetler ücretli mi acaba, sözcüden nedim türkmen yazmış, 1 nisanda telefonlara vergi zammı geliyormuş, on binlik telefon 11 bin olacakmış, 1 nisan şakalarımız çok olacak bu sene anlaşılan.
 
***Belki saçma gelecek size ama insanın yaratma gücü var, bir nevi bir Allahlık durumu söz konusu insan için, biri için kötü düşündüğünüzde veya kötü hale düştüğünde içten içe sevindiğinizde bilin ki o sevindiğiniz şeyi kendiniz ve sevdikleriniz için çekiyorsunuz kendinize, buna dair örneklerim var çok önümde, hayat ayrı zaman dilimlerinde ayrı ayrı sunuyor önüme, kimseye kötü düşünmeyin, kimseye ohlanmayın, iyi olmuş demeyin, yoksa bilin ki ertesi gün aynı şey sizin de kapınızda, sizin ve sevdiklerinizin, hayata hep yukarıdan ve böbürlenerek baktığınızda o da size aynı şekilde bakıyor, iyi olmak isteyen, iyi yaşamak isteyen herkes karşısındakinin de iyi olması için çaba göstermek zorunda, çok adil bir sistem bu, ve eşitlikçi, ha hiç bir şey yapmayıp bakıyosa da hayat ta onun için bir şey yapmayacak, ne iyi ne kötü, kötülük yapıyorsa veya düşünüyorsa kötülüğüne karşılık kendine ve sevdiklerine kötülük bulacak, karşında ne görürsen o oluyorsun, gördüğün şey sen oluyor, sen gördüğün şey oluyorsun, kendi hayatını kendin yaratıyorsun, ne güzel bir sistem, çok çok adil. Gülme komşuna gelir başına sistemi.
 
***Günde iki kere, sabah akşam olmak üzere kızımı okuluna götürmek için incek, çayyolu arası mekik dokuyoruz, geçen gün araba anahtarı karışıklığı olunca taksiyle gitmek durumunda kaldık, 25 lira tuttu, taksi ne kadar pahalı, normalde gordiona kadar taksiyle gitmeyi düşünmüştüm, baktım varana kadar 40 lirayı bulacak, kızımla beraber indim, otobüse bindim gordiona gitmek için, koru metrosundan bir durak sonra gordion, mecburen metroya da bindim, binince düşündüm bu metro cepa, kentparka da gidiyor diye ve devam ettim, gerçi metro durağıyla cepa kentpark arası bayağı bir mesafe var, 500 metreden fazladır, üşenmedim, devam ettim, binlerce insan yürüyor her gün o yolu, karıncalar gibi, ben mi yürüyemeyeceğim, bir düşünmemişler onca insan niye bu kadar yürüsün diye, yolun karşısına çıkan bir metro çıkışı, bir alt geçit, geçiş yapsalarmış hiç değilse durağa, hiç değilse birde üst geçitten geçmek zorunda kalmazlardı insanlar, odtü cepa, gordion metro durağında çıkış yürüyen merdiveni bozuktu, tabana kuvvet çıkıyor herkes, bizde her şey olur ama çalışır olup olmaması pek önemsenmez, önemli olan olmasıdır, çalışıp çalışmaması değil, biraz dolandım cepa, kentparkta, pazar günü olduğu için doluydu, her zamankinden bir farkı yoktu yani, yemek yedikten sonra kitapçıda çöküp kitap karıştırdım, karşıma genç, hamile bir kadın otırdu, kocası brezilyalıymış ve şeker hastalığı başlamış, onun okuması için ingilizce diyabet kitapları araştırıyordu, brezilyada bütün yemekler şekerli ve kızartmaymış, şeker global bir sorun demek ki artık, dönüşte otobüs durağında 17 yaşında bir genç kızla konuştum, o da brezilyada yaşamış, bir yıldır buradaymış, brezilya günü oldu bana, brezilyalıların çok şeker ve kızartma yediklerini o da doğruladı, kızın annesi romanyalıymış, babası türk, bir ablası varmış, 15 yaş büyük, annesinden, başka babadan, babasının şimdiki eşi brezilyalıymış onun da büyük bir oğlu varmış, kız bu yıldan sonra ingilterede annesinin yanında yaşayacakmış, çok karışık işleri, bize göre değil, geri döndüm, döndüğümde incekte dahi belirgin bir hava kirliliği vardı, şehir zaten fabrika bacası gibi artık, nefes alınmıyor.
 
***Yürümeyen yürüyen merdiveni belediyeye haber verdim, bozukmuş, yedek parça bekliyorlarmış, yasal süresi içinde tamir edilecekmiş, mesaj yollamışlar bana, yasal süresi ne acaba, bu yasal süreyi kim belirlemiş, belirliyor, bir yedek parçayı elinde bulunduracak parası yok mu büyükşehir belediyesinin, kaç tane yürüyen merdiven var sonuçta sadece metrolarda bile, işi bilmeyenlerin yaptığı iş bu kadar olur. Kentpark, cepaya durak yapılmasını, durak yapılamıyorsa eğer metro çıkışı yapılması isteğimi de ilettim, kızılayda onlarca çıkış var, kentpark cepa için ikinci çıkış yapılamamış, metrodan çıkıyorsun, üst geçide çıkıyorsun, üst geçitten iniyorsun ve yine epeyce yürüyerek kentpark cepaya ulaşıyorsun, bu zamanda olacak şey mi bu, isteseler dağı yerinden oynatıyorlar, gordionun sahibi akpli, kentpark cepanın sahibi akp li değil demek ki büyük bir ihtimalle, adamına göre muamele yaygındır bizde, her zaman, milletin suçu ne, kentpark cepa varken kim takar gordionu, gordion onların yanında avm mi, hayır önünden geçiyor yani, geçmese bir şey diyeceğim yok zaten.
 
***Biz başkan oldu diye biliyorduk, kabzımal oldu çıktı, sayıyor, ıspanak, domates, patlıcan, şakası bile korkunç, ne hallere düştük, ve daha ne hallere düşeceğiz hiç beli değil, bu aptalların elinde Allah sonumuzu hayır etsin, amin.
 
İstanbul tüyapta yapılması planlanan, programı, zamanı belli ticari fuarlar için ertlendi deniyormuş, yani iptal demek bu, gidişat pek fena, ekmeğimizi, aşımızı elimizden alacak bu aptallar.
 
***Doktor yavuz dizdar, pek haz etmem bilirsiniz, şeker yiyin dediği için, dün yine dedi çağla şikelde, bir tane baklava yemekten bir şey olmazmış, baklavacıya girip bir dilim baklava alıp çıkanı siz gördünüz mü, ben hiç görmedim, bir dilim baklava yiyip te duranı, daha yemeyeni gördünüz mü, onu da ben görmedim, tatlı bağımlılık yapan bir madde, az da yeseniz çoğunu istetiyor vücuda, neyse onu geçelim, kanseri anlatıyor yavuz dizdar, kemik suyu artı c vitamini yararlıdır dedi, az sonra çıkan alt yazı şu, c vitamini katılmış kemik suyu yararlıdır, kemik suyuna c vitamini nasıl katacaklar şimdi acaba insanlar, onu merak ediyorum, portakalla mı, yeşillikle mi, bari limonla katsalar, o daha yakışır çorbaya.
 
osman müftüoğlunu nasıl biliriz, fit, zinde, boyu bosu yerinde diye, çağlayla yan yana durunca anlaşıldı öyle olmadığı, kısacık bir adammış meğerse, çağla ile yanyana gelememek, boy farkının ortaya çıkmaması için mutfakla masa arasında bir koşuşturuşu var, görülmeye değer, her seferinde, koşa koşa gidiyor mutfak masa arası, osman müftüoğlu yemekten sonra meyve yemeyin, şişkinlik, gaz yapar dedi, çağla şikel yarım elma, yarım muz yesek olur herhalde diye tamamladı sözü, ortaya karışık çağla, illa ki yiyecek meyveyi demek ki, son olarak  akıllarda kalan, yemeğin üstğne meyve yenebilir oldu elbette, cehalet kötü şey, peki cehalet demeyelim ona da konuşulan şeyi anlamamak diyelim, 
 
***aslan bulut yazmış, ” yurt dışına lisansüstü öğrenim görmek üzere gönderilecek öğrencilere hitaben yaptığı konuşmada, “Diplomaların giderek önemsizleştiği bir döneme doğru gidiyoruz. Artık beceri ve yetkinlik temelli bakış açısıyla, diploma yerine sürekli olarak, günlük, aylık, yıllık olarak değişen ihtiyaçları karşılayan sertifika sistemleri gibi yaklaşımlarla insanların belirli bir süre diplomayı beklemeden kendilerini yenileme ihtiyaçlarını karşıladığı, sertifikaları biriktirerek bunları diplomaya dönüştürdüğü bir döneme doğru gidiyoruz.” bunları söyleyen kişi milli eğitim bakanı ziya selçukmuş, meb eğitimden umudunu kesmiş anlaşılan, mansur yavaşa proje diyor ya erdoğan, kendi projeleri göz kamaştırıyor, adam doğuştan saltanata alışıkn gibi doğmuş, kendimi düşünüyorum, ben bu kadarını beceremezdim herhalde, herhalde değil mümkün değil, okluk koyu, saraylar, köşkler, hepsini tepe tepe kullanıyor, hakkını vererek, parayı iyi yönetiyor, yani kendi emrinde, sadece okluk koyu için 360 milyon para ayrılmış bu yıl için, sonra da emeklilik hakkını isteyenlere para yok, yanlış yerde doğmuş, osmanlı padişahlarının torunu olmalıymış, bileğinin hakkıyla osmanlı padişahının torunu zaten, yiğidi öldür hakkını ver, balı kavanozla tutmuş, midesine indiriyor, buna parmak yalamak denmez tabi ki, amuduyla yutmak denir, armudun da, balın da iyisini ayılar yer zaten, ağzının tadını iyi bilir ayılar, ayının eline düştük ki ne ayı, ne yemekle doyuyor gözü ne görmekle, en alafrangasından uçaklar, helikopterler, yazlıklar, saraylar, yaşamasını biliyor adam, sanki hiç ölmeyecekmiş  gibi yaşıyor, bakalım nereye kadar, o bizi gömecek değil ya, biz onu gömeceğiz elbet, benden 20 yaş büyük olduğuna göre, göreceğiz hep birlikte, bu dünya ne sana ne de bana kalmaz, sultan süleymana kalmadı. 
 
2019 model arabalar da gelmedi, 2018 model arabalar hala ellerinde kaldığı için gelmediler, hal böyleyken, bu kadar çukura çekilmişken dahi kimse bu haldeyiz demeye korkutulmuş olmalı ki kimse böyle bir şey demiyor, karmaşanın, kargaşanın içine dığru çekildikçe çekiliyoruz, belediye seçimlerine 37 gün kldı, hiç kimse, yani chp, seçim güvenliğinden, geçen başkanlık seçimlerinde neler olduğundan, neler olabileceğinden, göstermelik olarak mı bu seçimlere gidilip gidilmediğinden bahsediyor mu, bahsetmiyor, o gece ne oldu sahi, muhrrem inceye bıçağın sırtı gösterildi büyük bir ihtimalle, ya sesini kesersin ya da dere gibi kan akar dendi ve o da geri çekilmeyi seçti. doğal olarak, bir erdoğan darbesi yaşandı yani o gece, oraya kadar tamam, şimdi bu seçim ne, ilkokul müsameresi mi, laf olsun diye mi vereceğiz oylarımızı chp ye, oyuna ortak olmak için.
 
Ne chp konuşuyor bu konuda ne akp, sanki bıçak açmıyor ağızlarını, o gece hiç yaşanmadı, muharrem ince gecenin ortasında ortadan kayboldu, canan kaftancıoğlu öndeyiz diye açıklama yaptı, kaybedildi, ama o gece unutuldu. Susma, sustukça sıra sana gelecek, susmayacağım, beni kimse susturamaz, ne akp lisi ne chp lisi, nerede yanlış, eğri bir şey görürsem onun üstüne giderim, mücadeleye devam, yaşadıkça, her alanda.
 
Bizim sorunumuz beka sorunu değil, boka batma sorunu, battık batacağımız kadar erdoğan sayesinde, bu seçimde kurtuluruz inşallah bu bok bataklığından, şimdiye kadar bu ülkeyi sanki erdoğan imar etmiş te beka sorunuymuş, senden daha büyük bir belası, sorunu olmadı şimdiye dek bu ülkenin, baş belası.
 
***Dün yine çağla şikelde aktar d’aktar ayhan ercan vardı, her geçen gün daha da geliştiriyor kendini, içtiğimiz her bardak suya limon katarasak, 5-10 damla, bunun toksinleri ve ödemi atmaya yarayacağını söyledi, sabah yarım limon içmiştim bir iki ay önce, ama bu daha akla yakın geldi, yapacağım, dereotu ve terede iyot varmış, iyot önemli, tiroidler için, kanser ilacı yerine limon verilen bir denek grubunda limonla daha iyi sonuç alınmış, onu da söyledi, son günlerde fena parladı zaten bu c vitamini kanser ilişkisi, sebebi bu araştırmaymış, birde uykuyla ilgili bir doktor vardı, fareler üzerinde uyku deneyleri yapılmış, uyutulmayan farelerde dıştan da görünen tümörler çıkmış, yine uyutulmayan örümcekler ise ağlarını örememişler, uykuyu kaçıran birinci şey kahve, ikinci şey alkolmüş, kahve içilicekseeğer sabah saatlerinde içilmeliymiş çünkü kahvenin etkisi 8 saat sürermiş, bence hiç içmemek çık daha mantıklı, bir yıldır öyle güzel uyuyorum ki, mışıl mışıl, kahve yüzünden uyuyamadığım günlerime yazık olsun, uykumu kaçırdığını bile bile niye ısrar etmişsem kahve içmek konusunda, kahve şeker, kahve şeker, kahve şeker. 
 
***Oğlum geçen gün ıspanak çok lezzetli olmuş dedi, ıspanak aynı ıspanak, ıspanağın kimyası değişemeyeceğine göre demek ki oğlumda değişen bir şey var, hem bir yıldır mısır şurubu ve çin tuzundan uzak, hem de bu aralar çaktırmadan, çaktırarak ta olsa sulara az az granül çankırı tuzu katıyorum, yemeklere de  koyuyorum, sıcaklara granül çankırı tuzu, pişerken koyduklarıma, piştikten sonra koyduklarıma iyotlu tuz, ağzının  tadı değişmeye, gelmeye başlamış olmalı, kızım son iki seferdir ömrü hayatında hiç yemediği kadar balık yiyor ve nasıl bir iştahla, lezzetle, hayat tersine de değişiyor, ne güzel, büyük oğlum da, ki hiç evde yemek yemezdi, çoğunlukla evde yer oldu artık, onun da damak tadı etkileniyor olmalı, o da içiyor sonuçta o tuzlu sudan, ben de istemiyorum artık dışarda bir şey yemek, önceki gün kızılaya gittim, çay simit yedim, doyacaksm evdekilerle doyarım dedim kendime, kendi kendime ölüm fermanımı yazmaya niyetim yok, zaten canım da istemedi, beni de etkilemiş olmalı tuzlu su.
 
***Makarna yaptım, su, peynir, yağ, tuz, bir yediler görmeyin, çok lezzetli olmuş diye diye, meğerse ocuklarımın ağız tadı yokmuş, çaput niyetine yiyorlarmış yemekleri, ağızlarının içinde değilim ki, nereden bileyim ağızlarının tadının olmadığını, bunu da öğrenmiş olduk böylece, umami yüzünden olduğunu, meğerse neler etmişiz kendimize, çankırı tuzu yedikten sonra başladı bu ağız tadı meselesi, ama sadece çankırı tuzu kullanmam, bir zamanlar yine öyle inanıp sadece himalaya tuzu kullanmıştım ve evde kramplar artmıştı, her iki tuzdan da, çankırı sıcaklara, normal tuz soğuklara.
 
Ben de meyveyle olan son göbek bağımı da kestim, durmaktan kararan muzların sonuncusunu yedikten sonra evde bir kaç elma kaldı ve üç beş gündür onlar bana bakıyor ben onlara, yemiyorum, bu gece hiç kalkmadım tuvalete mesela, gece tuvalete kalkmak şeker tyüksekliği belirtisi bu arada, bu durumda tek açığım kaldı, kahvaltıda vişne reçeli, bal ve tahin pekmez yemek, bakalım onlardan da vaz geçebilecek miyim, veya vaz geçmem gerekecek mi, zaman içinde anlayacağım bunu da, ekmeği kesmedim, şimdilik öyle bir niyetim de yok, ama yeme miktarımız aald, çocuklarımın da benim de, azıcık şeyle doyuyoruz artık ve öyle sık sık bir şeyler yemek istemiyor, saldırmıypruz yemeğe, ya hücrelerimizi kaplayan toksik etki azaldığı için hücreler açım sinyali göndermiyor ya da insülin iniş çıkışı çok olmadığı için ancak çok büyük rahatlık, meğerse hamal gibi yemek yiyormuşuz bütün gün.
 
Ne çok yabancı var kızılayda, on kişinin biri yabancı herhalde, zenci, koyu renkli de çok fazla, çarpıcı ingilizceleriyle kızlarımıza alenen işmar edip göz süzüyorlar ki evlerine, tahtlarına, bahtlarına yerleşebilelim, ağzı açık bakakalıyor kızlarımız da,  soyumuz sopumuz tehlike altında. 
 
***Dün akşam oturdum, yapacak bir işim yok, bari kardeş çocuklarına bakayım dedim, bu arada onlar kardeş çocukları değil zaten kardeşler, anneleri aynı kişi, normalde normalden hızlı bir hızda izliyorum, atlaya atlaya, dün erken, yayın saatinde oturunca atlayamadım da gereksiz yerleri, kız annesine odasını gösteriyor, elbiselerini gösteriyor, bak şunlara falan diyor, karşımda bilgisayarla uğraşan oğlum aynı şeyleri söyleyip duruyorlar, şunun neyini izliyorsun diyince vallahi doğru diyorsun oğlum dedim ve kapattım, bana da daral gelmeye başlamıştı zaten oğlum bunu demeden önce, biz ne zaman o kadar tamahkar, aç gözlü, görmemiş insanlar olduk ta o kız orada öyle konuşuyor, dün gezdim networkü, ipekyolu, kışlıklar indirime girmiş, belki alacak, giyecek bir şey bulurum diye, ne mümkün, hepsi akrilik, polyester, yani naylon, ben onları değil giymek burnumu silmem onlara, o dizide gösterilen giysiler de onlar işte, vurgun da sıkıcı, adam on yıl komada yatıyor, hemşiresi ondan çocuk doğuruyor, hani yurt dışında olmuş geçenlerde, gerçekte yani, uzun zamandır öyle komada yatan bir kadın doğum yapmış, hasta bakıcıdan, tecavüzle yani, kadını anlarım fiziksel olarak, olabilir de erkek nasıl oluyor, saçmalardan seçmeler, bizde senaryo yazan kıtlığı var, en büyük eksiğimiz o, akıllı, kafası çalışan insan kıtlığı yani.
 
***Bunların hepsi çağla şikelde peşpeşe geldi, yazdım zaten, önce geçtiğimiz çarşamba günü kbb doktoru dilaver özturan meniyerin, yani baş dönmesi  kulak çınlaması ve duyma bozukluğunun kahveden kaynaklandığını, birincil sebebinin kahve olduğunu söyledi, ardından cuma günü uyku ile ilgili bir doktor uykusuzluğun baş nedeni olarak kahveyi söyledi, bugün pazartesi, doktor ahmet rasim küçükusta balla karıştırılan türk kahvesinin öksürüğe iyi geldiğini söyledi, şimdi ayıklayın bakalım pirincin taşını, hangisine inanacaksınız. ben bunlardan ahmet rasim küçükustaya inanmamayı seçiyorum, bu kahve şişirilmelerinin ardında para tuzağı var gibi geliyor bana, bilmem siz ne dersiniz, hangisine inanmalı.
 
Vallahi çağla şikele de helal olsun. her birini dinliyor ve her birini ayrı ayrı onaylıyor, dönüp demiyor ki şu doktor da şöyle demişti sizin dediğinizin tam aksine diye, görüntü var da ses yok kadında, saksı niyetine, saçının renginin tonuna çalıştırdığı kafasını birazda hayat için çalıştırmış olsa iyi olurdu, herkes onun saç rengi tonunda boyatıyormuş ta, onunla övünüyor, övünecek daha akılcı şeylerin olsun şekerim, övünme seçenekleri sonsuz, seç beğen al.
 
Siz hangisini alırdınız kendiniz için, öksürükten kurtulmak mı, ki ben bunun yalan olduğuna, uydurma bir bahane olduğuna her bahse varım, uykusuzluk mu yoksa baş dönmesi, kulak çınlaması, sağırlık mı, seçin seçin beğenin, üç olasılıktan biri olacak öksürük için kahve yediğinizde, bunlar da yarım akılarıyla bizi kekliyorlar ya, helal olsun. ne diyeyim.
 
***Tanzim satışlarda bakliyat ta satılmaya başlamış, kanadanın uçsuz bucaksız seralarının nadide bakliyatlarıdır eminim, kendileri yesinler, bu aralar ilk iş bir soysal çarşısının lt katındaki satış yerine uğrayacağım, bir de yime bir yerde yerel ürün getirip satan bir bakkal duydum, ona gideceğim, onların, getirtenlerin olsun kanada bakliyatları, paketli bakliyatlar böceklenmesin diye radyasyondan geçiriliyorlarmış, radyasyonlu bakliyat, iyi fikir değil mi.
 
***Dün organize işler sazan sarmalı filmine gittim, çok beğendim, güzel bir film olmuş, yapanların canlarına sağlık, holivud ölçüsünde bir film olmuş, çekimler, oyunculuk, hepsi mükemmel, özellikle kıvanç tatlıtuğ, hep olduğundan bambaşka birini oynamış, söyleniyordu da gerçekmiş, senaryo yazan da var demek ki, kafası çalışan yani, holivud ayarında ve türk filmi tadında bir film izledim dün, bu kadarını beklemiyordum doğrusu filme girerken.
 
Araba piyasası karman çorman olmuş durumda, gerçi neresi değil ki, ikinci el fiyatları aynı duruyor, sıfır araba fiyatları uçmuş durumda, sıfırı şu an 400 bin olan bir arabanın yine yeni bir sürümü sırf ikinci el olduğu için 120 bin civarında, ilk elle ikinci arasındaki uçurum çok büyüdü, rskiden, yani 6 ay öncesine kadar, yani kriz öncesi yarı yarıya bile fark etmezken şimdi ikinci el sıfırının yaklaşık dörtte biri fiyatına, hal böyle olunca sıfırına yanaşan yok, ikinci el piyasası dönüyor, o da dönüyor denirse, oğlumun arabası 6 aydır satılık, satamadı mesela, 15 lira da düşürdü fiyatını üstelik o günden bugüne, satılmıyor, devlet taşıt kredilerinin ağzını açmış durumda ama kim alır bu haldeyken sıfır arabayı, hiç kimse almaz, millet aptal mı alsın, kredileri arttırıyor, vadeleri uzatıyor teşvik için, millette tık yok, arabalar yığıldı bekliyor depolarda.
 
Kriz öncesi 210 lira, pahalı diye almadığım bir ithal mutfak ürününü, ki o zamandan beri yoktu piyasada, yeni geldi, dün 250 liraya aldım, yine iyi, çok artmamış, arabalara göre iyi yani, b da sıfır sonuçta, eğer taksit isteyeceksem yüzde 5 fark koyacağını söyledi satcı, tabi ki istemedim, keş para aldın aldın, alamadın yatar o iş, watsonsta geçen hafta 24 liraya aldığım diş fırçası dün 14 liraydı, kadınlar günü dolayısıylaymış, 14 liraya da zararına vermediklerine göre bu nasıl bir kar marjı, en az on lira, 24 lirada 10 lira kar olur mu hiç, ayıp denen bir şey var, yine dün o başkanlık seçimi gecesini hatırlatınca çıkacaksa çıksın iç savaş, böyle daha mı iyi dedi biri, böyle iyi olmadığı, iyiye gitmediği ortada. 
 
***Benim bildiğim, şimdiye kadar gördüğüm kadarıyla siyaset hiç şu anki kadar bel altına vurmamıştı, erdoğanın dünkü twitini kast ediyorum, cumhur ittifakı ve zillet ittifakı twitini, iktidar, güç neyi verir insana, parayı, para nedir, güçtür, denklem bu kadar basit, parayı elden kaçırmamak için yapmayacağı orospuluk yok erdoğanın, bunun en dümdüz açıklaması bu, o sarayları başkaları otursun, keyif sürsün diye yaptırmadı ya, köprüler yaptırdı gelip geçmeye, çeşmeler yaptırdı suyun içmeye, o çeşmelerden oluk oluk para akıyor para, üstelik yedi ceddine, bunu bizden çok o biliyor, paranın kaynağı kesilirse yaşayamaz, onu da biliyor, gün bugün hesabıyla yaşıyor, bun da atlatırsa bir beş-on yıl daha garanti, cepte, ama bu defa kolay atlatacakmış gibi görünmüyor, o tanzim satışlar satışa getirdi, getirecekler erdoğanı, anketlere de inanmıyormuş artık, şimdiye kadar inanıyordu da artık inanmıyor, ben o sonuçları nasıl olsa değiştiririm diyordur içinden, seçmen kağıtları 14 milyon fazla basılıyomuş, bir bildikleri olmalı.
 
***”Polikistik over sendromu, (yani miyom) toplumda çok yaygın görülen bir hastalık, 100 kadının yirmisinde var, akdeniz ülkelerinde yaygın, kuzey avrupada, amerikada pek yok, bir sürü kist var, tüylenme var, kilo alma var, saç dökülmesi, sivilcelenme, gizli şeker, tip 2 diyabet meyli, insülin direnci, karın çevresi, bel çevresi yağları artıyor bunlarda, bunları ileri yaşlarda da şeker, meme kanseri, rahim kanseri, kalp hastalıkları bekliyor, bunları hem kadın doğum doktorları, hem endokrinciler, pediatri uzmanları beraber izlemeli, çok ciddi bir grup var bu biçimde, sayıca çok, spor, diyet, beslenme alışkanlıklarının değişmesi gerek” doktor recai pabuççu, miyom eşittir şeker, şeker eşittir miyom, denklem bu.
 
Şimdi bu doktorun bu açıklamasına bakarak miyomun şekerden olup olmadığını bilmediğini söylemek mümkün mü, mümkün değil, bildiği aşikar, peki bu durumda niye şeker yemeyin demiyor da beslenmenize dikkat edin falan filan diyor, bu doktorların şeker yemeyin sözünden kaçınışının ardındaki gerçek, görünen, görünmeyen, iç, dış, yan nedenleri çok merak ediyorum, diyeceği sadece şu, şeker yemeyin, bu kadar basitken niye yan yollara dalmak zahmetine girdiklerine bir türlü aklım almıyor, korktukları, çekindikleri bir şeyler olmalı, büyük otoriteden çekiniyor olmalılar, var olana karşı geliyor olmaktan ya da bildikleri daha büyük gerçekler var, o kadarını bilemiyorum, yani bir engelleme, bir konuşmama sınırı, bir şeyler var ama.

Be First to Comment

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *