Press "Enter" to skip to content

günlük 4ı temmuz’18

***Şu son günlerde, son 1 aydır kaç kız çocuğu kaçırılıdı, ve ölüleri bulundu, akp nin bu konudaki teşvik ediciliği sayesinde gün geçtikçe daha da artıyor bu türlü olaylar, ama bizim sinemamız nedense konu sıkıntısı içinde, yine varsa yoksa ibne dramları, dün istanbul kırmızısına göz attım, izlemek denmez ona, göz attım, izlenmeye değmez, yine ibne dramı, ağzımı bozsam çok şey var denecek te, neyse, ama şu kadarcık söyleyeyim, ibneden mi töremişler ibne oğlu ibneler, daha fazla yazmama gerek yok sanırım hakkında, buna değmez. İyi ki gitmiyorum türk filmi izlemeye, bir kez daha şükrettim, ne film ne film, böyk, kusmuk.

O yere göğe sığdıramadıkları şeyin son noktasınn, vardığı son noktanın ne olduğunu düşünsünler bir, sonra övsünler, övebiliyorlarsa, bir kere daha böyk, kusmuk, iki erkeğin birbiriyle öpüştüklerini, koklaştıklarını hayal bile edemiyorum, veya iki kadının, çok iğrenç bir görüntü olmalı, zaten kendilerini ortaya koyuyorlar da bu şekilde değil, göz önüne koymuyorlar o hallerni, iğrençlikleri ortaya çıkmasın diye, bunun bir sapıklık, sapkınlık olduğu her an her yerde vurgulanmalı, öyle olanlar ise pişmanlıklarını dile getirmeli, bu nasıl bir pisliktir, virüs gibi yaymaya çalışıyorlar her yere, bu yüzden bu meseleye en başından bakmak yerine en sonundan bakmak çok daha aydınlatıcı olur kanımca, biyoloji dersleri ne güne duruyor, bu dersler de gerçekten bir işe yarar böylelikle belki.

***Sıkıldım artık bir yere varmayan, varamayan siyaset konuşmaktan, sonu hep hüsran, yazarım yine de, ama aslından okumanız daha iyi, ben burada aynı şeyleri tekrar etmektense, aslan bulut ve soner yalçını direkt kendiniz okuyun, gördüğüm en iyi çözümlemeler onlarda var. Aslan bulutun adil öksüz ve rejim değişikliği başlıklı yazısını okuyun mesela mutlaka.

Geçen gün bir çiftlik evi gördüm, ondan bahsedeyim biraz, ben gördüm, siz de benim gözümden görün, şehre yakın, 50 dönüm arsası var, benim bildiğim mazisi 15 yıl, daha öncesi var mı bilmiyorum, kocaman bir lavanta bahçesi var, toplanmazmış, süs olarak ekilmiş, sera var, serada insanın üç katı boyunda dev kaktüsler, tropik bitkiler, limon, mandalin ağacı falan var, birde bahçe fideleri, bahçede domatesler, fasulyeler her şey nizamına uygun dikilmiş, kiraz ağaçları yeni toplanmış, hallerinden belli, bütün meyve ağaçları var, inekler, koyunlar da varmış, ben görmedim onları, üzüm bağı var, kapıda devamlı güvenliği, 15 çalışanı varmış çiftliğin, sahipleri her zaman orada değillermiş, hobisiymiş adamın, ne hobiler var demek ki, eve giden ve çiftlikteki yol taşlık yol, asfaltlamamış, doğal olsun diye, ama eve giden yolun asfaltlanmaması doğallıktan çok güvenlik için, dikkat çekmemek için, dışardan hiç öyle bir yer olduğu belli değil, duvarlarla çevrili, kapısı da kale kapısı gibi, kapaklı kapı, yüksek ve kapalı demir, aralıklı değil, bunun dışında sahipleri sürekli araba değiştirirlermiş ancak kulandıkları ucuz arabalarmış, yine dikkat çekmemek, göze batmamak için, herkes azıcık para bulunca en iyisini alır ya, zenginlerde tam tersi demek ki, ne kadar büyüsen o kadar küçük görün ki düşmanın artmasın, başka evlerde de görüyorum bunu, bu bölgede çok var o tip evler, kapılarından çıkan hep sıradan arabalar ama, hadi by, arada uğrarım.

Zenginin malı züğürdün çenesi meselesi olunca ortada buna bir de züğürt tesellisi kondurmak lazım gelir, biz en azından alabildiğimiz arabaya binebiliyoruz, bu da bir teselli, nerede, nasıl yaşadığından çok mesele orada ne hissettiğinde, mutlu değilsen her yer insana kuşun altın kafesi, inşallah mutludurlar orada yaşamaktan, içi seni dışı beni yakar olmasın da.

***Tren kazası olmuş, peşine yayın yasağı, bu ne demek, insanların haber alma hakkına ne hakla el koyuyorlar.

***Eskiden olsa limon satar yine geçinirim denirdi, şimdi sat satabilirsen, olmuş bir adet limon 1,5 lira, on tane alsan 15 lira, içi siyah mı çıktı, at çöpe, 1,5 lirayı çöpe atmaya elin varırsa, bir limon mu, her şey öyle, domatesin iyisi 11,5, normali 5-6 lira, al kokla, yenecek gibi değil, bu millet taş mı yiyecek, tekli hanelere düşmesi planlanan, ki ben bildim bileli, enflasyon, ki yapılan onca hileye rağmen, akp d hileden bol ne var, bu ay yüzde 15, öeyve sebze fiyatları yüzünden demiş sayın akp liler, biz de onu soruyoruz zaten meyve sebze niye bu kadar pahalı diye, aynı soruyu soruyorsak, aynı şekilde, siz niye iktidardasınız, burada size düşen benim de sorduğum soruyu sormak değil o soruya cevap vermek ama hiç üstüne alınan yok maşallah, seçimi kazananakadar caz, cez, hani sonrası, sonradı ben de bilmiyorum, oldu canım, başka.

***Araya siyaset girdi, ama ben şeker, kahve meselesini gündemimden düşürmüş değilim, siz ne yaptınız, bırakabildiniz mi kahveyi, şekeri, bu kadar laftan sonra hiç değilse azaltmışsınızdır umarım, geçenlerde emin çölaşan iki kez yazdı, eski osmanlıca bir bilgiden, 1554 yılında kahve şam ve halepten istanbula gelmiş, ilk gelişi, çok yaygınlaşınca din hocaları fetva yayınlamışlar, bu denli yakılan bir madde kömürdür, içilmesi haramdır diye, ama görüldüğü gibi takan olmamış ki hala aynı dertle uğraşıyoruz, bugünlerde yine amerikada kahve karşıtı gelişimler varmış, ben duymadım da biri söyledi, öyle çok kişiye söylüyorum ki bunu, kahveyi, geri dönüşleri oluyor doğal olarak, yine bir üstünden geçelim kahve ve şekerin etkilerinin, gençler hep uzağı görme sorunlu, fark ettiniz mi, uzak gözlüğü kullanıyorlar, kızım, kızımın yaşıtı arkadaşları, biz bunu hep telefona bilgisayara bağladık ama bu doğru değil, en azından salt bu değil, şeker nasıl vücutta kasları bitiriyorsa, mesane kaslarını vs, görme kaslarını da etkiliyor, vücut bir bütün ve organların birbirlerinden ayrı düşünülmesi imkansız, son altı aydır neredeyse hiç kahve içmedim, hem de içemedim, önüme gelse bile kötü geldi tadı ve olduğu gibi bıraktım, soğudum, ne olduğunu bile bile nasıl içeyim, deli miyim ben, çikolata zaten yemiyorum, kesinlikle, şeker de kırk yılda bir çay içersem bir tane atıyorum içine o kadar, hepsiyle ilişiğimi kestim, şekerle ilişkim zaten neredeyse hep bu çizgideydi, buna dondurma, çikolata ve kahveyi de ekledim, bu süreçte neler değişti, sol gözümün solunda iki yıldır benimle olan kara noktalar hafifledi, her banyo sonrası kızaran gözlerim hala kızarıyor ama diğer zamanlarda var olan kırmızı çizgiler yok oldu, göz aklarım artık daha beyaz görünümde, kırmızı damarlar olmayınca, burnum, kulağım salgı üretmiyordu, üretmeye başladı, kupkuruydular, kulağım çınlıyordu kuruluktan, geçti, artık hiç yok, burnum koku almıyordu, almıyormuş meğerse, koku almaya başlayınca fark ettim önceden almadığını, kupkuru bir burun nasıl koku alsın, bir yoklayın burnunuzu, kulağınızı, nem hissi alabiliyor musunuz, oradan anlarsınız zaten sizdeki etkisini, terlemiyordum, terlemeye başladım, cildim hala kuru, onun düzelmesi, nem kazanması çok daha uzun zaman alacak gibi, ama bir nebze olsun değişti çünkü eskisi kadar kaşınmıyorum, kuruluk kaşıntısı, eskiden ne zaman şeker yesem vücudum, özellikle sırtım çok kaşınırdı, öyle ki duvarlara sürtesim gelirdi kendimi, şimdi hiç kaşınmıyor sırtım, buna en çok kızım seviniyor olmalı, çıldırıyordum kaşıntıdan, şekeriniz yüksek olduğunda, meyveden bile olsa, ağzınızda su birikiyor, özellikle gece ve sabah aç karnına, yani salya, geceleri tuvalete kalkıyorsunuz, mesane kaslarınız idrarı tutamadığı için, veya yatağa kaçırıyorsunuz, yok ben kaçırmadım, o kadar değil, ama gece kalkıyordum tuvalet için, hala kalkıyorum çoğunlukla, karnımda kas olmadığı için toparlak bir karnım var, ve kocaman, hala öyle, henüz onda bir değişiklik yok, kollarımın üst kısmı, üst kol şişkin ve içi sımsıkı doluydu, şimdi hala şişkin ancak  içleri boşaldı, gevşediler, löp löp şimdi, önceden dokunsan acıyordu, masajda falan, zwten sıkamıyordun bile doluluk ve sıkılıktan, alt bacaklarım da aynı durumdaydı, şimdi onlar da yumuşak, toksik birikimden olmalı, en çok ve hayati kas kütlesi nerede, bağırsaklarımızda, 1 dondurma yesen bağırsaklarım bir hafta felç oluyor mesla, benim öyle, ben bunun şimdiye dek soğuk nedeniyle olduğunu düşünürdüm, aşırı şeker nedeniyleymiş demek ki, bağırsakların yavaşlaması bütün sistenin altüst olması anlamına geliyor zaten, alabora, şişkin bir karın ve gazlar, kadınlarda memelerde kas kaybı olduğunda sarkmalar oluyor, tatildeyken dikkat ettim, yabancı kadınlarda sarkma yok, demek ki şekerden uzak duruyorlar, bizde doğum yapana ne verilir, bolca şeker, lafta süt yapsın diye, ardından gelsin sarkmalar, bağırsak düğümlenmeleri, ilk oğlumda hemen doğum sonrası sarkma oldu, ikinci oğlumda bağırsak düğümlenmesi, anlayacağınız bende zayiat ve tahribat çok, ben anlayana kadar ipin ucu kaçmış, hacıbabalar, algidalar, pastalar bu işe yarıyormuş demek ki, bir sonraki aşaması şeker hastalığıydı zaten, ucuna dayanmışım yani, eh, kahveleri de unutmuyoruz tabi, sonunda uykularıma kavuştum kahveyi bırakınca, koyu çay da yok bana, yasak, böyle işte, by.

***Yediğiniz, yenilen bir şey kabus gördürür mü insana, gördürürmüş, doğru beslenmeye geçtik beri kızımın bitmez tükenmez kabusları da bitti, her gece kabus görürdü yavrum, daha fazla korkmasın diye uyandırırdım uykusundan, şimdi o da rahat uyuyor ben de, hastalığının, hastalık ta değilaslında, yanlış beslenmesinin, buna hastalık denemez, ileri aşamasında geceleri inliyordu devamlı, neyse ki geçmişte kaldı o günler, loğusa kadına ne gelir bilirsiniz, karabasan, tam da şekerin bol alındığı zamana denk gelmiş olmadı tesadüf değil herhalde, peki ya sara, neden olmasın.

Yenilen şey insanı sinirli, asabi, aptal, geri zekalı, embesil, angut, hem kel hem fodul hem de ebleh yapar mı, yapar, ben yapar diyorsam yapar, isterseniz deneyin, deneyip denememek size kalmış, yaşıyoruz da ne yaşayıp yaşamadığımız bilmeden.

Hani farklı farklı sınıflandırıyprlar ya doktorları, göz, beyin, burun, bilmem ne diye, yanlış, onlarınhepsi bir bütün ve birbirinden etkilenme durumundalar, insan parça parça değil, bir bütün, ve her şey midede başlayıp diper organlara yayılıyor, ne yerseniz o’sunuz, ne yemediğiniz ve ve ne yediğiniz, seçimleriniz, işte asıl mesele orada.

***Sayın başkan hazretlerinin yüzü hiç gülmüyor, yüzünden düşen bin parça, kaybet kazan olduğu için mi, kaybettiği halde kazandığı için mi, sizde inanan var mı bahçelinin oylarını koruduğuna, yalan, baktı kendi oyları çok düşük mhp yi şişirdi uyanık, ah bahçeli ah, ne uğruna sattın bizi bir bilsek, evet hayır bloğunda bizimleydin, sonrasında ne oldu da erdoğana taraf oldun, yani bir ibneliğin ise mesele olan, korktuğun şey, görmezden gelirdik inan olsun, affederdik, sana yemin, söz.

81 milyonun cb olacakmış, biz o sözleri çok duyduk kendisinden, üç güne unutur nasıl olsa, sahi ne oldu benzin zammı, beklemedeyiz, helecek nasıl olsa.

***Bulaşık makinesini çalıştırmadan önce bıçakları bileyledim, öyle makineye koydum, tencere altları değdiği için kararan mutfak tezgahını cifle ovdum, mutfak masasına oturma gayreti içerisindeyken, yanındaki açık pencereden dolayı, ki alüminyum doğrama, her seferinde elbiseme takılan, zarar veren pencerenin değen ve keskin olan yerini zımparaladım, artık değse bile zarar vermez giysime, aynı zımparayla kesme tahtamı zımparaladım, tertemiz oldu, arada yapıyorum bunu, iyi oluyor, ufak şeyler fark yaratıyor hayatta, bir başka ufak şey daha, ilk defa dişlerime zarar vermeyen, daha çok diş etlerime, ve dişlerimi tertemiz yapan bir diş fırçası buldum, watsons ta, rocs marka kıl fırça, kızım beğenmedi gerçi ama ben çok memnun kaldım, ağzım hiç bu kadar temiz olmamıştı, ve diş etlerim acımıyor, aynı marka diş macunu da var ve flor içermiyor, bütün bu önce saydıklarımı bu sabah yaptım, anlaşıldığı gibi akşamdan kalan mutfağı topladım, ben erken uyumuştum, üstüne bir de salata yaptım, şimdi bekliyorum ki uyansınlar da kahvaltı edelim, saat ona geliyor, kahvaltıdan sonra biber dolması yapacağım, pirinçli, biberlerimi yıkadım, hazır, geçen sene ağustos, eylül gibi bir tarif yazmıştım buraya, onu bulmam lazım, geçen sene nasıl yapığımı unuttum.

Sabah kahvaltıda da salata yiyoruz biz, o yaptığım salatanın maliyeti 15 lira civarında, bif domatesten yapıyorum, ki iyi olduğu bile söylenemez, kilosu 12 lira, 8 tane almışım 40 lira tutmuş, yani tanesi 5 lira, 2 domatesle yapıyorum salatayı, yarım limon 75 kuruş, salatalık, yeşil biber, zeytinyağı derken 15 lirayı buluyordur, her sabah yapıyoum, 30×15 eşittir 450 lira, bu sadece kahvaltının salatası, bu hesapla kahvaltı da elli lirayı buluyordur herhalde, ne zeytin ucuz ne de peynir, dört kişilik, 50×30 eşittir 1500 lira, günün üç öğün olduğu düşünülürse 1500 liraya talim eden insanlar ne yiyip içiyorlar diye düşünmeden de edemiyor insan, aç yaşıyorlar demek ki, daha kirası, giderleri yok bu hesapta, bir kahvaltıyla bitti bütün maaş, eh, ona oy verenlere müstehak, çünkü onlar daha çok bu halde, tabi dışarda bir yemeğe 180 lira vermek te var, 3 kişi, oraya gelenler de artık ona oy verenler, çoğunluk kapalı kadınlar, uzun beyaz sakallı bir adam, üstünde de beyaz uzun bir elbise var, elini kolunu salaya sallaya geliyor lokantaya. gün onların günü, kıyafet devrimi yapıldığından çok uzak bir zamanda doğmamış halbuki, niye haberi olmamışsa, yiyemeyenlerin oyu ile bir güzel yiyorlar, atasözüdür, yemeyenin malını yerler, onlar oralarda yiyorlar madem biz yemeyeceğiz demek ki, onların olsun oralar, onları görmektense, karı elbiseli herifler.

***Doktor gürkan kubilaya göre, bugün tv deydi, sirke, turşu, yoğurt, ekşi mayalı ekmek yiyerek bağırsaklarımızdaki iyi bakterileri arttırmalı, sonrasında ise bolca sebze yiyerek o iyi bakterileri beslemeliymişiz, et haftada iki kez yetermiş, süt ve süt ürünleri de çok fazla yenmemeliymiş, bol su içip bol güneşlenilmeli bol yürünmeliymiş, havuç yağ hücrelerini küçültürmüş, limonu kırışıklıklar için yüzümüze sürebilirmişiz, insülin direncinin ilerisi gizli şeker, daha ileri aşaması şeker hastalığı , yeme düzenine dikkat edilirse şeker hastası olunması önlenebilir dedi, insülin direnci aşamasında yani, sık aralıklarla, günde 5,6 kez yemeliymiş, 3 ana 3 ara öğün, tabi ki şeker değil, yemek, insülin direncini yenmek için.

Öğrenicez sebze pişirmeyi, yemeyi, ben hep sebzeden taraftardım zaten ama çocuklarımı yenemiyordum bu konuda, benden hep et, pilav, makarna talep ediyorlardı, sebze yapsam yenmiyordu, ben de saldım sonunda, onlarla baş edmedim, şimdi sebze müdavimi olup çıktılar, biraz geç oldu ama hiç olmamasından iyidir, kızımın her adet öncesi kustuğunu yazmıştım, aynı yaşlarda bir kız her gün kusuyor, evde yemek pişmiyor, para var lokanta da var hesabı yaşıyorlar, anne yemek yapmıyor evde, kız her gün o lokanta senin bu lokanta benim geziyor, lokantalardan lokanta beğeniyor, hal böyle olunca kız her gün kusmaya devam ediyor, birde bu çin tuzuna alışanlarda bibere, özellikle yeşil bibere hassasiyet gelişiyor, yeşil biberi ve içinde yeşil biber olan hiçbir şeyi yemek istemiyorlar, kızım nereye gitse yemeğini de yanında götürüyor bir yıldır, okula, dersaneye, nereye giderse gitsin, oğlum da her fırsatta eve gelip yemeğini yiyip gidiyor, büyük oğlum hala dışarda yemek konusunda ısrarlı, evde de yiyor bazen, ben hep evde yeme taraftarıyım, her zaman öyleydim, bizde hiç yemek yapılmadığı zaman olmamıştır, o gün yemek yapamamışımdır mesela, onu demek istemiyorum, dönemsel olarak yani, bir hafta, bir ay boyunca dışardan yiyelim diye bir şey olmamıştır mesela, bu parayla da alakalı değil, öyle bir alışkanlık geliştirmemişiz, benden kaynaklı tabi, çokta bayılmıyorum ben öyle lokanta lokanta gezmeye, en güzeli elimin yaptığı, güzel de yapıyorum, parmaklarıyla birlikte yiyorlar misafirlerim, yemek yapmakta ne var, çocuk oyuncağı, vaktin olduktan sonra, aşırı yorgun olmadıktan sonra, günlük bir faaliyet, ama iki ara bir dereye sıkıştırılan, yani çalışan kadınların işleri zor tabi, onlar da kolayına kaçıp lokanta lokanta gezdiriyorlar çocuklarını, haksızdırlar diyemem, ben de çalışsam, eğer çalışıyor olsaydım böyle, bu denli yapamazdım, can pekmezden tatlı, hal böyleyken bile yeri gelip yapamadığım günlerin sayısı hiç az değildir, evdeki tek iş yemek yapmak değil ki, zaten öyle olsa çok kolay olurdu bu.

Yılda kaç kişiye panik atak, anksiyete, sinir bozukluğu tanısı konuyordur acaba, ve bunların gerçekte altta yatan sebepleri ne, ilaç sadece baskılıyor tedavide, gerçek tedavi gerçek beslenmeye geçtiğinizde başlıyor, kızımın bütün hastalık belirtileri yok oldu, sapasağlam şu an, onları yemediği, içmediği sürece, ancak arkadaşımın kızı hala kahve içmeye devam ediyormuş, ben de uyarmamışım onları zamanında, el titremeleri, kalp çarpıntıları devam ediyormuş, artık onlar da bıraktılar kahveyi, yani bırakacaklar, çok çok önce, ilk hipertirodi iken, bundan on yıl falan önce, panik atak, anksiyete teşhisi konmuş, göndermişler, yıllar sonra hipotirode dönüşmüş, o dönem cilt kuruluğu için gittiği cildiyeci endokrine yönlendirince anlaşılmış mesele, tiroitle ilgili olduğu, şeker sevmem diyor ama kola içmiş zamanında, inkar etmiyor zaten, kahveyi hala içiyor, bilmediği için, bilse katiyen içmez, neleri değiştirdi hayatında inanamazsınız, bambaşka biri oldu, yiyebildiklerinin sayısı, çeşidi çok az, bakliyat bile yiyemiyor, onlarla normal kilosuna ulaştı, kilosuzdu, anne bir yandan kız bir yandan elbirliği yaptılar ve hayata yeniden döndü bile diyebilirim, çünkü bu süreçte birde apandisit patlaması yaşadı, bir ablam var, eski komşum, söyle der, bizde çok yıpranmışa eşeklemiş derler diye der, tabirinin tam anlamıyla eşeklediler ama yolun sonunda yine onlar kazançlı çıktı, ama ona kadar eşekten düşmüşe döndüler.

Boğaza ne verirsen onu geçiriyor, mideye akıtıveriyor, ancak mideye ne akıtıp akıtmayacağına dair karar verebilecek olan bir akıl da var bizde, tabi kullanana, ben kullanmamışım mesela, şimdiye dek yani, yemek için yemek değil de yaşamak için yemek çizgisine gelmemiz, çekilmemiz gerek, yoksa gidişat fena, herkes hasta, herkes sağlıksız, herkes memnun değil vücudundaki gelişmelerden, doktor kapılarında kuyruk herkes, doktor kapısında birde sinir hastası yapıştırması ile yaşamak durumunda bırakılıyorlar ki bu daha da felaket, ortada böyle bir şey yokken, sırf şeker ve kahve yiyip içtikleri için, ancak ne dediysem inandıramadım kızı sinir hastası olmadığına, bunun kahve ve şeker kaynaklı olduğuna, birine on yıl deli dersen kendinin deli olduğuna inanır, doğal olarak, iyiden iyiye kanıksamış sinir bozukluğu olduğunu, doktor olmuşlar ya, çok biliyorlar, bir o mu, herkes hasta, herkes sinir hastası, ve herkes iyi’ymiş gibi yapıyor, yani herkes şeker ve kahve mağduru, siz iyi misiniz yoksa, hiç sanmıyorum.

*Yanlış anlaşılmayayım, buradaki asıl hedefim siz değilsiniz, sizsiniz ama dolaylı olarak, yani yedikleriniz, onları, çikolatayı, şekeri, dondurmayı, bisküviyi, kahveleri yiyip içtiğiniz sürece “iyi” olmanız imkansız, ve bunları da yediğinize göre yine hedef olan sizsiniz, ne kadar doğru bilemem, israilde kanser yok diyorlar, bu tesadüf olmamalı, demek ki onlar bizden, biz de onlardan farklı şeylerle besleniyoruz.

Onun da D vitamini eksik, kaç kişiyi örnekledim bu konuda hatırlarsanız, aynı şekilde, kahve, şeker, tiroid ve D vitamini arasında bir bağlantı var, ama ben bunu d vitamini eksikliğine değil d vitaminin bu ögelerden dolayı eksik olduğuna bağlıyorum, yani kahve ve/veya şeker d vitaminini bağlıyor, emilimini engelliyor, tiroide de sebep olduğu gibi.

***Bugün kızılaydaydım, yine pazar, 15 temmuz, yabancılar güvenpark civarını ve izmir caddesini istila etmişler, türklerse yüksel, karanfil tarafına konuşlanmışlar gibi kızılayda, bayraklar, fesler, alın bantları satılıyordu, feslerde osmanlının torunlarıyız yazıyor, bir çocuğun alın bandında atam izindeyiz yazıyor, siyah renkte, 10 kasımdan kalmış olmalı, ziyan olmasın, bir işe yarasın, bir kadının yeşil bandında arapça bir yazı vardı, ne anlama geldiğini bilmiyorum tabi, genelinde 15 temmuz yazısı vardı tabi, bir standda da üç hilalli bayraklar satılıyordu, her çeşitten var yani, ne ararsanız, karma olduk çıktık, öyle de böyle de devam ediyor hayat, ses kirliliği, başka bir şey değil, çalınan şarkılar da sol söylemin şarkıları, kendi söylemlerini bile geliştirenümeyecek kadar kıt akıllılar, mutfakta karaca, giyimde faruk ekin, siyasette akp, ne kadar uyumlular birbirleriyle, hepsinin kalitesi düşük, aynı ayar, içinden geçtiğimiz zamanın favori isimleri, kalitesizlik kalite gibi algılanır oldu.

Ha, kıçına takan var mı tayyibi, yok, kıçına şortunu, minisini geçiren kıçını sallaya sallaya geziyor, iyi de ediyor, soran olmuştu ona kimin ne giyip ne giymeyeceğini, alınmış, kazanılmış haklarımızı tayyibe kaptırmak gibi bir niyetimiz yok, olmayacak ta, hele ki bu ufak tefek cinayetlerden sonra iyice ivme kazandı kadınlık, görüntüsüyle ben kadınım diye bas bas bağırırcasına piyasaya çıkan kadın sayısında bayağı bir patlama oldu, kim takar tayyibi kıçına, geçmiş ola.

Dün kızılayda saat 6 gibi döner yedim, pilav üstü döner, mithatpaşa caddesinde, mutfak lokantasında, öncesinde de bonellide çay ve poğaça yemiştim, gece 11’de yatağa girdiğimde midemde kocaman ve katı bir kitle vardı, taş gibi, öylece uyumuşum, sabah uyandığımda hala oradaydı, her ne ise o yediğim şey onu yememek lazım, lanet olsun.

*Hani yediğim yerin adını verdim de, kötülemek için değil, kastım bu değil, kötü bir yer olmadığını vurgulamak için yazdım, orada yenenden bu sonuç çıkıyorsa demek ki dışarda bir şey yememek lazım demek için yazdım, yoksa yediklerim kötü değildi, bir de şu çay, dondurma, helva standart yapıldı ya lokantalarda, sanki yemek zorundaymışız gibi onları da, bunu başlatan tavacı recep usta olmalı, hiç iyi olmadı, hadi çayı geri gönderdim, ama dondurmalı helvayı geri göndermeye gönlüm razı olmadı, yedim, yedik, kızım da yedi, ve o gün bugündür sinirlerimiz altüst, kızımın da benim de, o ufacık tatlıdan mı yoksa yaklaşan kanlı dolunaydan mı bilemedim ama o gün bugündür iyi değiliz, sinirlerimiz bozuk, kızımı zaten direkt etkiliyor tatlılar, şekerliler, surat beş karışa dönüyor, anında, ben de ya dolaylı olarak kızımın suratından ya da kızım gibi direkt olarak etkileniyorum, burasını çözemedim.

***Seçim 24 hazirandaydı, bugün 18 temmuz, 23 gün olmuş seçim yapılalı, dün kk bu seçim ve sonucu gayrimeşru demiş, lutfetmiş, 23 gündür aklı neredeymiş, erdoğanın mazbatasını alıp yerine iyice yerleşmesini mi beklemiş, yoksa muharrem ince altını oymaya başlayınca tutunacak dal olarak bunu mu bulmuş, sizi bir güzel satışa getirdim, şimdi ne bokunuzu yerseniz yiyin diyor yani, bu sözün türkçesi bu, bunlardan ne köy olur ne kasaba, hiçbirinden, hepsi yassadalık, chp lilerin, akp liler zaten, ama yassıadaya gönderecek adam bırakmadılar işte ortada, mesele o, bir unutma, uyutma hapı olsa da hepsini unutabilsem keşke, o akp ye oy veren mutlu azınlıktan biri olmayı ne çok isterdim, ne gam ne keder, otomatiğe bağlanmış gibi ver her seferinde erdoğana oyu, yan gel yat, güzel iş, idiotlar, evrim teorisindeki ilk insan neyse onlar da o, zeka açısından yani, ve biz onların bize biçtiği kaderi yaşamak zorunda bırakılıyoruz ne acıdır ki, onca eğitim, onca aydınlanma, hepsi heba.

ilhan kesicinin yazdıkları dram ötesi, melodram, kimlerin eline kalmışız, chp diye, erdoğanı kutluyor, hem de ne kutlama, emin çölaşan yazmış.

***Artık millet ne yesem değil ne yemesem derdine düşmüş durumda, dün derya baykalda eski yemek sunucusu emel bilmem ne vardı, yıllarca bize yemek, pasta öğretti, sağ olsun, pasta uzmanıymış zaten, şimdi sağlıklı besinler öğretmenin derdine düşmüş, akıntı nereye götürüyorsa insanlar da o yöne çekiliyor, baktı artık para etmiyor pasta, pastacılık dümeni sağlıklı beslenmeye kırmış, akıllı kadınmış, birebir ölçü yulaf kepeği, yulaf ezmesi değil yulaf kepeğini, suyla karıştırıp az tuz attı, yapışmaz tavada bazlama gibi pişirdi, daha ince ama, reçeli şekersiz yaptı, bıen de dün biraz vişne reçeli yapmıştım şekerli, bir kilodan, çoğunu dondurucuya koydum, bezelye ve vişneler tamam, biraz da yaprak var, yıkanmış, sıcak sudan geçirilmiş olarak, sıra barbunyada, ama tıka basa dolu dondurucu şu an, biraz bezelye yememiz gerekecek barbunya koyabilmem için, sonra salça yapacağım, ayaş domatesinin çıkmasıyla domates 5 liraya düşmüş, daha iner mutlaka, o zaman yaparım ben de, patlıcan musakka için aldığım patlıcanları yıkayıp dibini dolmalık olarak kestim, soymadan içini oydum, birazını pişirdim, dolma yaptım, tabi musaka da yaptım, birazını da, dolmalıkların birazını bir telin üzerinde ters koyup balkonda kurutmaya bıraktım, biraz içlerine tuz serperek, alta suyu aktı, bakalım kuruyacaklar mı. deney yapıyorum, reçeli bilsem ben de şekersiz yapardım, meyveyi pişiriyor, ne meyve olursa, kısa bir süre, kaynadıktan sonra 15-20 dakika, altını kapatınca bir kaşık kadar chia tohumu koydu, dolapta saklanacakmış, ama ne kadar saklanır tam anlayamadım, çok uzun durmaz herhalde, bu durumda meyveyi dondurup kışın çıkarıp çıkarıp çhia tohumlu reçel yapacağız, fazla beklemeye gelmediğine göre, hiç şekersiz, iyiye gidiyoruz, iyiye doğru bir eğilim var en azından, vişneyi aldım, yıkamak için tutacağım, tutsam ezilecek, o kadar narin bir meyve, yıllar önce çok yaptım reçelini, ama yapmayalı çok olmuş, sonra saplarından tutmayı akıl ettim, akıl umutuyor da el unutmuyor bazı şeyleri, Allah narin bir meyve yapmış, ona da sap koymuş ki tutabilelim, ve onları tutabilmemiz için bize, biz kadınlara bu narin elleri vermiş, her şey ne kadar mükemmel ayarlanmış böyle bakıldığında.

***Yine derya baykalda izledim, başta şunu söyleyeyim, yoğurt porselen kapta güzel oluyor, kapaklı porselen büyük çorba kasesi gibi, 8-10 nohutu küçük bir kaba koyup kapağını kapatın, 5-5 saat kapalı fırında bekletin, yazın, kışın biraz ısıtmanız gerekebilir fırını. bunu yoğurt mayası olarak kullanın ve gelecek yoğurtlarınızı da bu yoğurttan yapın, her seferinde tazeleyerek, yeni yoğurttan şeklinde, kanlı ay tutulması cuma akşamı 22’de, ama beni etkileyişi çok daha önce oldu, on gün kadar önce, şimdi hafifledi, geçti sayılır, kovada, hava grubunda olacağı için toprak gruplarını sarsıyor, ortada bir sebep yokken sinirlerim bozuldu, neyse ki geçti artık, bu uranüs çok şımarıkmış, ardı arkası gelmiyor yaz yağmurlarının, yaz yaz olalı böyle bir yaz görmedi herhalde, bir bakıyorsunuz indirmiş, bir bakıyorsunuz indirmiş, ankara yazı için bu olacak şey değil, ne kışın yağdı bu kadar ne de baharda, ne de şimdiye dek hiçbir yaz, kızım resim kursuna gitti bu bir ay, haftada bir gün, kara kalem, yine ikimiz yüzme dersi aldık, o kıvırdı işi, benim işim daha zor, 50 yılın korkusunu atmak öyle kolay değil, deli gibi korkuyorum sudan, oldum olası, ama pes etmeyeceğim, şimdi su korksun benden, havuza ne kadınlar geliyor, yaşlı ve bacakları mantar mantar olmuş kadınlar, bir bacağı benim bedenim kadar neredeyse, ki ben de zayıf değilim, zor yürüyorlar ama yüzmek için geliyorlar, son bir umut olarak olmalı, o hale gelmeden çaresine bakmalı bu kilo işinin, ne yapmışlar, nasıl yaşamışlar da o hale gelmişler diye düşünmeden edemiyor insan, oğlum yaz okuluna gidiyordu, yıllardır veremediği matematik dersini kolaylıkla verdi, sınav basitti diyor ama işin aslı o değil tabi, et ve şekerden uzaklaştı, ki tek gıdası onlardı, hep, genelde sebze yiyoruz, beyin de beslenmek isteyen bir organ sonuçta, şimdi yine balkan ülkeleri tarafına gidecekmiş, tek başına, 24 gün, kendi bilir artık, geçen sene kurdeşenden dönmüştü, gezerken fazla güneşten olmuş, veya sebze yememekten, bu sene dikkat eder artık bunlara, kızımın dersanesi başlayacak, ağustosta, büyük oğlumun da yaz okulu bitip stajı başlayacak, ani atak yapıp son sınıfa geçti, bu yaz da böyle geçip gider, şimdi’nin gücünü okuyorum bu arada, birde saat tam 12.30 dan itibaren 20 dakika şortla güneşleniyorum, bu saat muğla için saat 1.00’den sonrası, trabzon için 12’den sonrası imiş, şimdilik durum bu şekilde.

***derya baykalda diyetisyen berrin yiğitin söyledikleri şunlar, emzirenler bol su, süt artırıcı çay ve rezene çayı içecekler, meyveyi şekersiz kaynatıp içebilirler, ve bol su içecekler, toplamda 4 litre sıvı içilecek, şeker asla yok, bol uyuyacaklar, karın ve bel çevresinde yağlanma varsa 3 hafta veya en fazla 1 ay şekeri tamamen kessinler, ekmeği de, karbonhidratı da değiştirmek lazım, karabuğday, kinoa, haşlanmış nohut veya nohut unu kullanabilirler, mevsim sebzeleri tost makinasında ızgara yapılabilirç kağıtla, patlıcan, kabak, ne kadar koyu yeşil yenirse vucüt o kadar yağ yakma için sinyal alır ve yağları atar, dereotu ve maydanoz, peynirle, haşlanmış yumurtayla karıştırılabilir, bir yumurta, peyniri çok yememek lazım, ölçülü,  basrn varsa yağdan, karın varsa şeker ve karbonhidrattan kaçınacaklar, iki kaşık karabuğday yıkanır, bir bardak yoğurda karıştırılarak gece bekletilir, sabah yenir, kokusu sevilmiyorsa tarçın, hindistan cevizi konabilir, yulaf kepeği, chia tohumu da yoğurtla bekletilir, dereotu ve maydanoz konur, ödem atar, 3 kaşık yulaf kepeği, bir bardak yoğurt bekletilir, maydanoz ve dereotu konur, rende salatalık, acı pul biber, zerdeçal, nane, karıştırılır, haşlanmış nohut, barbunya da konabilir, şeker hastaları tarçın, zerdeçal ve zencefili hayatlarına soksunlar, çay, salataya, yoğurda, çorbaya, yemeğe, bir ölçü ete karşılık üç ölçü sebze yemek lazım, karbonhidratla et yemeyin, et asittir, sebze alkalidir, eğer siz asite alkali verirseniz dengeye girer, kolesterol için akşamda birkaç cevizi suya koyun, sabah suyunu için, 15 dqkika sonra da kahvaltıda o cevizleri yiyin, akşam da bir bardak suya 1 kaşık sirke koyup için.

250 gram tam buğday unu, 50 gram yağ, birer kaşık çörek otu, susam, bir çay kaşığı zerdeçal, su yoğrulur, kalın açılır, tepside ufak kare dilimlenir, pişirilir, nohut unuyla da yapılabilir, veya yarı yarıya, bir bardak yulaf ezmesi, yarım bardak süt, 3 yumurta, tarçın, vanilya, iki elma rendesi, veya başka bir meyve, karıştırılır, küçük kalıplarda veya kağıtlarda pişirilir.

Bilmem bu kaçıncı diyet, bu kaçıncı niyet ama bunu uyguluyacağım, inşallah, öncekiler gibi olmazsa.

***Dün akşam yüzme dersinden çıktığımda ayın beşte biri tutulmuştu, ders başında peşpeşe iki kulaç atamazken ders sonunda havuzu baştan sona bir seferde yüzdüm, aydaki tutulma bendeki tutukluğu almış olmalı, yani tutulma bana yaradı, tutulma tam gerçekleştiğinde gerçekten kızıla döndü ayın rengi, kızıl ve az ışıklı, güzeldi.

İki gün önce yine derya baykala çıkan bir manyak, ki estetik doktoruymuş, dedi ki, kadınların doğum sonrası karınları kalınca bunun için çocuklarını suçlar, çocuklarına kızgınlık duyarlarmış, Allahım sen aklımı koru, alacaksın o adamı, yer misin yemez misin, temiz bir dayak, bak bakalım bir daha abuk subuk konuşuyor mu, neymiş ladınların karın görüntüsünden psikolojileri bozulurmuş, karınları kaldıysa doğumdan bir yıl sonra ameliyat olmalıymışlar, kendinin de aynadaki görüntüsünden psikolojisi bozuk anlaşılan, tipsiz serseri, senin de, kazandığın paranın da ….. senin her yerin para olsa yüreğin beş para etmez, onu ne yapacağız, para ile insan olunsaydı insan olmak kolay, dilencilerden bile tonla para çıkıyor üstünden, dilenci kılıklı pis serseri.

Dün de bir erstetik uygulayıcısını çıkardılar, radyo frekansı, lipoliz ile zayıflatıyormuş, güldüğünde dişleri fare gibi aralık kadının, sen milletin orasını burasını dert edeceğine git önce bir dişlerini düzelttir, kendi para kıyamamış diş doktoruna, milletin parasını yiyecek, bunlardan, bu ikisinden de tanıtım, reklam parası alıyor olmalı program, resmen reklam yani, kişiye özel reklam, program yapıyoruz diye reklamdan geçiniyorlar, güzel iş.

***Yine bu hafta sonu show tv deki kadın programında yine bir medikal estetikçi çıktı, yüz toparlamayı anlattı, kendi anlattığı uygulamalar 50 yaşlarında yapılmalı, estetik ameliyatlar ise 70’li yaşlarda düşünülmeliymiş, 70 yaşında kadının şeker, tansiyon derdinden estetik ameliyatı düşünecek hali olur emin olsun, bizim nasrettin hoca gibi, ya tutarsa, sallıyorlar ortaya, ya tutasa, kadından aptalı, çabuk kananı var mı, yok, kandır gitsin, al elindeki üç beş kuruşu kadın aç mı kalmış, tok muymuş kimin umuru, kan emici vampirler, show tv de bulmuş işin dümenini, iyi kazanıyor olmalı, ayak ve yorgan, iyi bir ölçü birimi.

***Bugün de konumuz burun estetiğiydi, tamponlu, tamponsuz burun ameliyatı, işimiz gücümüz zaten estetik ameliyat olmak, ayranımız yok içmeye, tıpış tıpış gidiyoruz ameliyatlara. Yine fena halde yağmur geliyor gibi, esintiden belli, yaz yaz olmaktan çıktı, yunanistandaki yangın çok fena olmuş, gelen görüntüler ürkütücü, yangından kaçmak için denize üşüşmek korkunç bir şey olmalı, dün belki bir evleri, her şeyleri vardı, bugün hiçbir şeyleri yok, Allah yardımcıları olsun.

***Neden yaban mersinini, murt yemişini öve öve bitiremiyorlar da vişneden hiç bahsetmiyorlar, renklerinin bir farkı yok, onlar pahalı, vişne ucuz olduğu için mi, koyu kırmızı renkte olanlar makbul ama vişne bunların arasında sayılmıyor nedense, üvey meyva galiba, veya karabuğday, hiç mi hiç güzel değil tadı, kokusu, yiyorum ama, bazen, sevmeden, karabuğdayda gluten yok ta yeşil mercimekte var mı, yeşil mercimekte de yok, ama onlar karabuğdayı pazarlamak istiyor olmalılar bize, vişne reçeli yaptım, şekerli, şekersiz olsa yenmez ki, ekşi, nasıl yiyeyim, neymiş chia tohumlu yiyecekmişiz, bir yediğimiz şeker vişne reçelinde olsun, çok mu mühim, yıllarca onca baklavayı, pastayı soktular gözümüze gözümüze, şimdi de vişne reçelindeki şekerden sakınıyorlar akıllarınca. 

Sanki şimdi gözümüze gözümüze sokmuyorlarmış gibi geçmişte öyleydi diyorum ben de, tv de iki reklamın birinde ya özlem yıldız var ya da gülse birsel, biri meyve suyu reklamı yapıyor diğeri dondurma reklamı, eee, diğer markaların reklamları da var tabi, şekerli markaların, vişne reçelinin sıvı kısmını sulandırıp yapıyorum vişne suyu, nefis, bana, bize afiyet olsun, onlardan çok çok daha sağlıklı olduğu kesin.

Ben de bu sebepten ötürü yapmamıştım yıllardır vişne reçelini, yıllar yılı, şekerinden kaçınmak için, dondurma, çikolata yemekte bir mahsur görmüyordum ama vişne reçeli yapmıyordum, beyinlerimiz öyle formatlanıyor çünkü, vişne reçeli yapmaktan kaçınıyordum, oysa ki öncesinde, on yıl kadar önce, 6 yıl boyunca bahçemde vişne ağacı vardı ve ben her sene yüzlerce kilo vişneden vişne reçeli yapıyordum, bu yapmadığım yaklaşık on yıllık süre içinde büyük oğlum bana vişne reçeli yap demekten hiç vazgeçmeyince bu yıl yaptım, beyinlerimiz öyle formatlanıyor demiştim yukarda, siz hiç canan karatayın dondurma, çikolata yemeyin dediğini duydunuz mu, ben duymadım, ekmek yemeyin, meyve yemeyin diyor ama çikolata, dondurma yemeyin demiyor, dese ipini çekerler zaten, dese o meyve suyu, dondurma reklamları yayınlanıyor olmaz zaten, meyvenin tarım ilacı kalıntısından kaçıp, kaçınıp dondurmanın, meyve suyunun kucağına oturulmamız olmalı yapılan plan, hani bunlar zaten belli başlı şeyler, söylenmese de olur diye düşünüyor olabilirsiniz, ama söylenmesinin, tekrar tekrar tekrar edilmesinin bir mahsuru yok bence, bu denli reklamları olduğuna göre işleri oldukça tıkırında olmalı, peki canan karatay ve diğerleri kime konuşuyor, boşa mı konuşuyorlar. bunca satılıyorlarsa, ekmekten meyveden elimizi soğutup bizi dondurma, meyve suyu tuzağına daha çok çekiyorlar kanımca, beyinlere format atmaya devam, öyle de yerim ki meyveyi, hiç kusura bakmasın canan karatay, onun söyledikleriyle adam beslenmesüz zaten, meyveden aldığımız ve eksik kalacak olan vitamini, minerali ne şekilde alacağız onu hiç söylemiyor, yerim de makul ölçüde, abartmadan yerim, şekerimi çok oynatmayacak kadar, ama yerim, meyvede varsa tarım ilacı sebzede de var, ona niye laf yok ta meyveye var, bir düşünmek lazım üzerinde, bu da amerikan planınn bir parçası, bir dişlisi olmalı, meyve yemeyin ki bizim kolalarımızı için, zehirlenin, meyveden daha çok zehirlenin, amerika bulamıyor bu denli ülkesinde meyveyi, bizim bu denli meyve yememiz amerikaya koyuyor olmalı.

O canan karatayın kendi önerdiği limonda, çayda, cevizde, bademde yok ta meyvede mi var tarım ilacı kalıntısı, kendi önerdikleri uzayda mı yetişiyor, maksat elimizi tarladan tapandan soğutup tarımı bitirmek olmalı, yani amerikan projesi, amerikada meyve yenmiyor mu acaba, amerikada da doktorlar meyve yemeyin mi diyorlar insanlara, hiç sanmıyorum, bir bilimeyeni canan karatay mı buldu tek başına, dünya çapında, o kadar lif yiyin, lif yiyin deniyor, lif nede var, meyvede var, sebzede de var, ananas, avokado, mango, yaban mersini yiyeceğiz ama vişne yemeyeceğiz, onları ne kadar yersek o kadar fakirleşir ve az yeriz çünkü, bir taşla kaç kuş, hem kişisel hem de ulusal olarak, ucuz olan yerli malı yersek bol alıp bol yiyeceğiz, besleneceğiz, sağlıklı olacağız, pahalı olan yabancı malı alırsak az alıp az yiyeceğiz, sağlığımızı kaybedeceğiz, potasyum mesela, çok gerekli, nelerde var. muz, kayısı, portakal,  bunlar ne, meyve, bunları yemediğimizde nereden alacağız potasyumu, bir baş dönmesi için bile doktor potasyum öneriyorsa, ve pek çok şey için, o kişi o meyveleri yemeyecek mi, demek ki gerekli, biz yemeyeceğiz mi, hepimizin başı mı dönsün tekraradan meyveye dönmemiz, meyve yememiz için, sağlığımızı kaybetmeyeceğimiz ne malum bunlardan mahrum kaldığımızda, yıllarca sabah akşam güneşlenin, öğlen saati güneşe çıkmayın dediler, dediklerini yaptık, şimdi hepimiz d vitamini eksikliyiz, bir kaç yıldır öğlen güneşlenin diyorlar mesela, canan karatayın söylediklerinin kesin doğruluğu diye bir şey var mı, yok, kim test edip onaylamış, hiç kimse, sallıyor üçü beşten, yıllarca tedavi için kortizon verildi insanlara, sonuç ne oldu, daha beş beter hasta oldular, kuşing hastası oldular, sezen aksu, türkan şoray, ve bir sürü adı sanı bilinmeyen insan, yıllar yılı insan içine çıkamadılar, görüntülerinden dolayı, kortizon kullandıkları için, var mı geri dönüşü, yok, giden gitti, yıllardan, yine bu kortizon yüzünden kemik kaybıyla iki kalçasından ameliyat olan birini tanıdım, tanıyorum, bağırsaklarındaki kolit için kortizon kullanmış, şimdi iki kalçasında protez var, iki ameliyat olmuş, geri gelir mi o yaşananlar, gelmez, hata çok, sorumlu var mı ortada, yok, gitti babanın kesesinden, canan karatay örneğinde olduğu gibi, bazı şeylerin geri dönüşü yok, çoğu şeyin geri dönüşü yok, olmayacak ta, birini onaylamak kolay olanı, görebiliyor musun ayrıntıyı, mesele olan o, ha, ben demiyorum ki oturun kilolarca meyve yiyin, ben demiyorum ki illa benim dediğim doğrudur, ama bir eleştirel bakış açısı da geliştirmek lazım, öyle bir çırpıda alaşağı edemezsiniz ne ekmeği ne de meyveyi, ne geldiyse başımıza her söyleneni bu hep olduğu gibi alıp kabullenmekten geldi.

Yemediğiniz bir şeyi cildinize sürmeyin diyor birde, güneş koruyucu yerine zeytinyağı sürecekmişiz, tüm dünyayı sallıyor kozmetik sektörü, haberi yok herhalde, sürmeyelim de hepimizin yüzü onun yüzünün haline mi dönsün, kırış kırış, yemezler, ne altmışında, yetmişinde kadınlar var fıstık gibi, dünya onun bikdiği dünya değil artık, biraz çağ dışı kalmış canan karatay, geç kozmetiği estetik hastaneleri açılmış, sırf estetik üzerine çalışan, canan karatay hangi çağda yaşıyor, taş devrinde mi, yoksa yontma taş devrinde mi, yoksa cilalı taş devri mi. Hepsini geç güneş yanığı diye bir şey var, ne acır ama, sırt üstü bile yatamazsın acısından, cayır cayır yanar, canan karataya hiç olmamış herhalde. Herkes iyotlu tuz yiyin diyor, canan karatay kaya tuzu yiyin diyor, ben neye dayanarak inanacağım ona, körü körüne mi, o dedi ben de inandım öyle mi, bu o kadar kolay bir şey mi?

Yıllardır karadeniz bölgesinde insanlar guatr, tiroid derdi ile uğraşmadılar mı, ve buna sebep olarak iyot eksikliği gösterilmedi mi, nasıl bozacağım ben bu ezberi, yok öyle bir dünya, varsa da yalan, o karadeniz bölgesindeki insanlar iyotlu tuzla yeniden sağlıklarına kavuşmadılar mı, siz ne ezber bozmasından bahsediyorsunuz Allah aşkına, ezber bozmakmış, daha neler.

İpek kirpik yaptıranlar gözlerini oğuşturmayacaklarmış, oldu canım, oğuşturulmayan göz mü olur, o çapaklar nasıl gidecek, hiç mi makyaj yapıp silmeyecekler, kafayı yemişler güzellik için, öyle bir şey olsa çıldırırım herhalde, yani gözümü oğuşturmak istesem ve oğuşturamasam, hepsini bir çırpıda yolar atarım o ipek kirpiklerin, ruslarda çok vardı bu yaz, bembeyaz ciltlerde simsiyah gür kirpikler, ben beğenmedim, yakışmamıştı, bas bas bağırıyor takmayım diye.

 

Be First to Comment

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *