Press "Enter" to skip to content

günlük 4u haz.tem’19

***Dün, arife günü ayaş, beypazarı turu attık çocuklarımla, hatta belki bir iki gece kalrsak diye de hazırlıklı gittik ancak evdeki hesap çarşıya uymadı, yani tam anlamıyla böyle oldu çünkü hesaplar bize kabarık geldi, orada belli başlı birkaç yer var zaten kalınacak ve hepsi fiyatları aşağı yukarı kişi başı 200 liraya endekslemişler, fiyatlama konusnda kafalar karışık zaten bu aralar, kim ne tutturursa artık gibi bir haldeyiz, bir kilo kiraz 40 liraya satılıyorsa ipin ucu zaten kaçmış durumda, toparla toparlayabilirsen, ayaşı geçince güdül ayrımında naskon safir diye büyük bir otel var, içmecesi yok, yokmuş, kaplıca, beş yıldızlı sanırım, önünden geçtik sadece, az ilerde içmeler var, üç, dört katlı bir bina ve çok eski, bundan otuz yıl önce de gitmiştim oraya, bağırsak boşaltımı için gidiliyor en çok, o suyu içebilene tabi, bu defa denemedim içmeyi, kalınacak gibi bir yer değil, üstüne para verseler belki kalırım. o da belki, beypazarı dönüşü beyter diye bir yer gördük, biraz içeride, yolundaki manzara nefisti, kapalıymış, oradan da geri döndük, doğa cidden çok güzel o bölgede, yılmaz erdoğan biraz da orada drone çekimi yapmalı, dağ, bayır enfes görünüyor başını çevirdiğin her yerde, ayaş, beypazarı arası hep öyle, geçen yıl nallıhana da gitmiştik, nallıhan kuş cennetine de, bu yıl kısa kestik yolu, orası gerçek bir cennet, geçin beypazarını sadece manzara seyretmek için bile gidilir oralara, beypazarında bir şey yok zaten, iki adımlık yer, çok abartıyorlar, dolayısıyla mansur yavaşı da, kişi olarak değil, beypazarı başarısı olarak, yapacak daha fazla bir şey bulamayıp erkenden döndük zaten, çarşıda taş mektepte kahvaltı ettik, belediyenin yeriymiş, çarşıyı turladık, beypazarında yani, gümüşçülere baktık biraz, çok bir şey yoktu, seviyorum gümüşü, özellikle bu aralar, ama oradan almadım, belki başka bir zaman, çevre yolundan kolayca gittik, çok uzak değil, inözü denen yerde dere boyu yeme içme yerleri var, birbirinden uzak, bir turlayıp geri dönüşe geçtik.

Yine ayaş beypazarı arasında olan hitit ayaşa uğradık, orada da gecelik fiyat aynı, 2012’de, tam da bu zaman, mayıs ayında gitmiştim hitit ayaşa, bana zorla devremülk satılmaya çalışılmıştı ve bunu yazmıştım, dün görünce orayı iyi ki de yazmışım dedim, üç kişiyi geri çevirebildiysem üç kişi üç kişidir, ki binlerce insan okudu o sayfaları, okuyanlar aysbergin sadece görünen yüzü, yüz binler, belkide milyonlar kazıklandı orada devremilk satıyorum ayağına, ne paralar döndü orada, üç beş bina yapmışlar kıytırık, bir şey yapılmamış demesinler diye olmalı, bir iki de inşaatı yarım bırakmışlar, hala yapılıyor, inşaatlar devam ediyor izlenimi yaratmak için, o devasa satış barakaları hala duruyor, devam ediyorlardır mutlaka satışa, hafta sonları yapılıyordu o zaman satışlar, yine öyledir büyük bir ihtimalle, orada bir fare gibi nasıl köşeye sıkıştırılıdığımı, devremülk almazsam eğer oradan canlı çıkamayacağımın hissettirildiğini hatırlayıp ürperdim, kalamazdım orada zaten, merakımdan gittim, ne olmuş diye, orta yere bir havuz yapmışlar, dım tıs dım tıs, çingene çalıyor kürt oynuyor, başkaca da bir şey yok, eğlenceyi bilmeyene eğlence, bu yaz hali, birde kış hali var orann, satın alanlar bin pişman olmalı şimdi, boşa yatırım, o zaman o barakalarda yayınlanan erdoğanın sözlerini hatırladım, ayaşı kaplıca turizminin başkenti yapacağız diyen, geçen yedi yılda taş üstüne taş konmamış orada, devlet eliyle büyük bir vurgun yapıldı orada ve herkes üstünü örttü, ben gördüğümü yazdım, görmediğimi değil, dolandırıcılığn alası yapıldı orada ve o paralar kimlerin ceplerine aktı acaba, fetö mü, akp mi, kim, bilemem, ama büyük bir oyun döndü orada, bunu biliyorum, o iş öyle bir kişinin yapacağı, altından kalkacağı bir iş değil, değildi, arkası sağlam bir işti o, belli ki akp, devlet destekli, prganize iş, zorla paralarını aldılar insanların, iyi bayramlar.

***Kanal d adını ibne tv olarak değiştirsin, sabah akşam ibne oynatıyor nasıl olsa, yemek programı, şarkı programı, hepsinde ibne var, ülkemizdeki ibne popülasyonu cidden bu kadar arttı mı yoksa kanal d ye özgü bir durum mu bu, elbette ki kanal d ye özgü.

Ayaşa gittiğimizde yeni çıkmıştı dut, ayaşın beypazarı girişindeki kavşağında bir seyyar satıcıdan dut almıştık, nereden geldiğimizi de sordu bize, boşuna sormamış meğerse, para üstü olarak verdiği elli lira sahte çıktı, oğlum da burger kinge kitlemiş, anlayacağınz serbest dolaşımda şu an o elli lira, dikkatli olun, elinizde patlamasın.

***Bir iki ay önce magazinde bir kuaför kız çıkmıştı, bir video çekmiş, güzelliği yüzünden mağdur olduğunu, insanların kendini görünce düşüp bayıldıklarını, yine ona bakarken kaza yaptıklarını, onları hastaneye götürmek zorunda kaldığını, özgürlüğünü geri istediğini söylüyordu, ben de istiyorum aynı özgürlüğü, tıpatıp aynısını, zihinsel ve bedensel olarak on, on iki yıldır, fiilen ise dört, beş yıldır bekarım, bir bekar anneyim, üç erişkin çocuğum var ve ihtiyaçlarım için bulunmak zorunda olduğum üç yer var, evim ve sürekli gittiğim iki market, bütün dünyam bu üçgen arasında geçiyot, bu üç mekanda üç ayrı aşığım var, ve her biri en az 3 yıldır sürüyor, evde olan aşığım sucum, bazen apartman kapısını açarım ona kolaylık olsun diye, sen bir tanesin der bana, ama bir kazanovalık durumu hissediyorum onda, sanki her limanda bir sevgili avlayabilirmiş gibi bir his uyandırıyor içimde ki bundan hiç haz etmem, bütün kapılar ona açılıyor sonuçta, ama yinede kırmam onu, güzellikle davranır uğurlarım, ama umut ta vermem, çizgisi bellidir, benim yaşlarımda, elli, canayakın, sevimli bir adam.

İkinci aşığım sürekli gittiğim marketin manavı, kırk yaşında, benden on yaştan fazla küçük, bana methiyeler düzer, yaşımı göstermediğimi falan söyler, fırsattan istifade yüzümün kendince gözleriyle fotokopisini çekerek, kendine girecek kapı, yol arıyor, yer miyim, yemem tabi, ben de geçiştiririm her seferinde bu söylediklerini, sana ne ısmarlayayım derim, gel birde bana sor derim, böyle geçer günlerimiz, her gidişimde bana sana ne ikram edeyim diye sorar, olan meyvelerden verir avucuma, gülen gözleriyle gözlerimin içine içine bakarak, ama ben bakmadığım için genelede bu bakılar boşa düşer, bugün gittiğimde yarın gelecek olan bezelyeyi sordum, bana ayıracaktı, aklımdasın dedi bana, aklındaymışım, birinin aklında olmak, belki lafta bile olsa, iyi hissettiriyor insanı, hiç burada geri dönüş yapmayacağım, boşuna beklemeyin bunu benden, ben bugündeyim artık gördüğünüz gibi, ama kıtk yaşında bir adamla olmaz, o her ne kadar olur dese de, gülerek gözlerimin içine baksa da, olmaz, çok çok hoşlansam belki ama öyle bir şey de yok, yani olmaz.

Üçüncü aşığım diğer marketin müdürü, markete geldiğimi görünce tam karşıma çıkacak yerlere gelir her seferinde ve beni gülme tutar her seferinde, tutamıyorum kendimi ne yapayım, liseli aşıklar gibi, gülesim geliyor, zor kaçarım marketten, çoğu zaman da güldüğümü fark eder, buna rağmen vazgeçmez peşimde dolanmaktan, çok istikrarlı ne istediğinde, hedefe tam kitlenmiş durumda anlayacağınız, sadece bir kere günaydın demiştim, bütün konuştuğumuz bu, benim yaşlarımda adam tipli bir adam, efendi görünümlü, olmaz mı, bilmem, yani bir gün herhangi bir kişi, hala pek niyetim yok gibi, birine eş olmak ağır bir yük kadın için, hep taşıyan kadın oluyor erkeği, bir gün iş ona dönecek mutlaka, mukadderat, bu yüzden belki cesaretsizliğim, bugün haberde vardı, evlilik erkeklere iyi geliyor kadınlara iyi gelmiyormuş, nasıl gelsin bu şartlar altında.

Geçen gün ölümsüz aşk diye bir film izledim, yeni bir film, aşkı gerçekten anlatan, iyi anlatan bir film çekmişler, fantastik olmakla beraber, aşkı hatırlamak bile güzel geldi ancak ben biraz değil bayağı bir körelmişim galiba aşk konusunda, oysa ki aşk insan olmanın en büyük lütfu, ama onun bile bazı şartları var tabi, bir kere şu soruların karşılığı olmalı mutlaka, bu adam niye, ne sebep veya seveplerle benim yanımda, daha da önemlisi yatağımda, sevgi, aşk, hoş tutulma, hoşlanma bu sebeplerin başlıcaları arasında, yoksa ne için taşır ki bir kadın bir erkeği sırtında, salt aşk diye bir şey yok zaten, aklın almadığını aşk ta almıyor dünyasına, birde işkolik okmamalı, hatta bu başlıca olanı, geri dönmüyorum yine ama olmamalı işte, kendimce sebeplerim var diyelim kısaca, işim var, ne can sıkıcı bir kelime bir bilseniz, geri dönüş yok, yok tabi ki, düşüncede bile olsa, bugündeyiz, şükürler olsun bugüne, bugünüme.

Aşkın en güzel hali karşılıklı olanı ancak olmadı diyelim benim tercihim aşık olmaktan değil olunmaktan yana olurdu, sana aşık olunduğunu hissetmek aşık okmaktan çok daha üstün, zaten sana aşık olan birine aşık olmamak ta pek mümkün değil, üç aşığımın şansları var mı bende, yok gibi, aşkın en üst olanı zihinsel yeterlilik, eşdaşlık, onlarla kuramam bu zihinsel uyuşumu, hani aklımı karıştırmıyorlar diyemeyeceğim yoksa yazmazdım zaten, epeydir yazmayı düşünüyordum bunu, ama bilmem, bilemem, bakarız, ben bu kararsızlıkla böyle gelir böyle giderim sanırım, o zihinsel yeterlilikteki insanı bulmam bu ev-marketler üçgeninde biraz zor gibi görünüyor, zor.

***Görsellik önemli, hele ki şimdiki zamanda, salt vücut oldu sanki insanlar, eskisinden çok farklı olarak, otuz yıl öncesinden çok farklı artık dünya, bildiğimiz dünyadan çok değişik, bu değişimi tasavvur bile edemezdik o zaman, şikayetçi miyim, hayır, iki ayrı dünyada yaşıyormuşum gibi hissediyorum ama bazen kendimi, o zamanki ve bu zamanki, bambaşkalar, ve bu zamanki beni çok daha seviyorum, daha aklı başında, daha kendini bilen bir benle birlikte alıyorum yol, üç gerçek arkadaşım, dostum var hayatımda, yani çocuklarım, yalansız, riyasız üç gerçek dost, daha ne olsun, insan daha ne sığdırabilir ki bir hayata bunlardan fazla, benim için yeterli, çok bile, Allahıma şükürler olsun.

magazinci müge ve gülşen, kırklı yaşlardalar, altmış, yetmişli yaşların süren nükhet duru nun görüntüsünü beğenmediklerini söylüyorlar birbirlerine, oysa ki kadın ayakta durmakta, yürümekte zorlanır bir hal almış, yaşlanmış, onlar güzelliğinin derdindeler, insanların yaşlanma hakları bile alındı ellerinden, yaşlı işte, ne yapsın, hep ajda pekkan yüzünden, çıtayı çok yükseltti, kimse ulaşamıyor o hale, her vücut bir değil ki, yıpranmışlıklar farklı bir kere, ama güzel olmak eskisinden çok daha kolay, sarkan göğüsler için toparlayıcı sutyenler, şişkin karınlar için bütün karnı kaplayan korseler var, eskiden yoktu, varsa da bu kadar ulaşılabilir ve kullanışlı değillerdi, şanslıyız galiba, bu zamanda yaşadığımz için, bu açıdan yani, bu iki organelin sürekli kullanımda göğüsleri toparladığı ve beli incelttiği söyleniyor satıcıları tarafından, satıcılarının yalancısıyım ama deneyeceğim de, bakalım dedikleri doğru çıkacak mı, bir nevi mide ameliyatı geçirmiş gibi olacakmış yani, ya da mide botoksu, vallahi iyi olur, ameliyat olmaktan çok daha iyi bir fikir olduğu kesin, tek eşliyiz sonuçta ve sırf bir kişi düzgün görecek diye ameliyat olmaya değmez, diğer türlü giyinikken zaten yeterince düzeltiyorlar postürü bu iki edavat, olduğundan daha küçük bir karın ve yine olduğundan çok daha dik göğüsler değil mi zaten estetik ameliyatlarda en çok amaçlanan, o zaman ameliyatlar olup onca acılar çekmek niye, herek mide gerekse estetik ameliyatları, hem sutyen ve korse ameliyattan çok çok ucuz, bu açıdan da çok çok avantajlı yani, mide ameliyatı olanların huylarının değiştiğini, kötücülletirdiklerini yazmıştım daha önce, şimdi de kalplerinin etkilendiği, anjiyo falan oldukları söyleniyor, o ameliyat masasına yatan bir daha iflah olmuyor anlayacağınız, siz bakmayın o adamların peşimde dolandığına, ben de yarı top formunda bir kadınım, karnım büyük, şu an için bel ölçüm 86 cm, geçen yıla kadar 100 santimin üstündeydi, şekeri bırakmamla bu kadar toparlandı, daha da gerilemiyor, durdu gerilemesi, bakalım bu korse değiştirecek mi karnımı, karın kasları bir kere kendini bırakınca geri toplaması zor oluyor ancak bu korse işi aklıma yattı gibi, karın kaslarına destek, yardımcı olacak ve eski haline döndürecek olabilir, neden olmasın, gidişatı yazarım nasıl olsa, merak etmeyin, ya ben ciddi ciddi oturup yazıyorum ya, bu sayfayı açıp okuyan bir kişi dahi yok, diğer sayfalar okunuyor ama bu sayfa değil, niye yazıyorum derseniz bilmem, bir nedeni yok, yazıyorum işte.

***Bağırsakların boşaltımı için onlara destek olan şey nedir vücutta, karın kasları, peki ya karın kasları yoksa ne olur, boşaltım durmaz elbette, ilerler ancak ne derece, ne kadarı boşalır ne kadarı kalır bunu kimse bilemez, ve bu boşalamamanın getirdiği zararları da bilmek mümkün değil, toksin biriktiriyorsunuz içinizde ve bu toksin, atık madde, atılması gereken madde size neler yapıyor hiç belli değil, ve belkide zamanla karın kaslarını asıl zorlayan, yok eden şey içerde biriken o pislik olur, içeriden karnı dışarı doğru baskılıyarak, işte bu aşamada işe yarıyor, yani yarıyor olmalı korseler, dışardan bir nevi karın kası görevi görerek boşaltıma yardımcı oluyorlar, sadece gündüz kullanılmalı, gece vücudu rahat bırakmak, rahatlatmak gerek, hatta daha da sıkılırsanız daha kısa sürelerde de kullanabilirsiniz, bu tamamen sizin ne hissettiğinize, nasıl olduğunuza kalmış, korsenin karnı eskisinden biraz sıkı tutması yeterli, mayo biçiminde göğüs hizasında biten çok kullanışlı korseler var piyasada, 20 liraya da var yüz liraya da, bu nereden aldığınıza bağlı, benim şu an kullandığım 20 liralık olanından, hiç kasmaya gerek yok illa pahalısı olacak diye, yıkandığında da bir gecede kuruyor zaten, yedeğe bile gerek olmayabilir yani, yine bu sıkılık mide boşluğunu da azalttığı için çok yemenin de önüne geçiliyor, dışardan takılan mide kelepçesi gibi düşünün bunu bir nevi, hani ameliyatla mideyi küçültüyorlar ya, siz de dışaıdan sıkarak mideyi küçültmüş olacaksınız, ve zamanla kaslar, korse desteğiyle karın kasları neyle görevli olduklarını hatırlamaya başladıklarında da eski karın kaslarınıza kavuşmuş olacaksınız, bu defa umutluyum bu korse meselesinden, yıllardır bir parazit gibi benimle yaşıyan karnımdan kurtulmak adına, birde sabahları aç karnına bir on, on beş dakika uzanıp ağırlık, kum torbası koyuyorum karnıma, bütün karnımı kaplayacak şekilde, iki adet iki buçuk kiloluk kum torbası, siz daha azını da koyabilirsiniz, veya herhangi bir ağırlık, çok zorlamayan.

***Hadi buradan yakalım hep beraber, dün eski kocam oğluma, yani oğluna, ailenin yerini hiç kimse tutmuyor, ne akraba, ne arkadaş, ne de başka biri demiş, pişmanlıklar aşamasına gelmiş anlaşılan, biraz geç düşüypr olmalı jetonu, ben onu bunlar için uyarırken, ki çok uyardım, gülüyordu bana, son pişmanlık fayda etmez, denenmişi denemeyeceksin derler, üzüldüm mü, evet, ama ona değil, emeğime, geçen zamanıma, hayatıma üzüldüm, ona üzülmem mümkün değil, çünkü o bana her türlü eziyeti çektirirken bir damla olsun üzülmedi benim için, bana acımadı, ben de ona acıyamam, acıdım aslında ama acıyamam yine de, çünkü o bunu hiç hak etmiyor, o zaman yazmıştım, benim ona karşı olan en büyük kozum aptallığım, bir dahıa asla benim kadar aptalını bulamayacak diye, bulamaz, nasıl bulsun, yok çünkü, olamaz, hiç kimse üç çocuğunu bütün gün derleyip toparlayıp birde üstüne beş saat ayakta dikilerek onun için ütü yapmaz, hangi can dayanır buna, ben çok yaptım, ama hiç karşılığı olmadı, bunu normal, doğal işim, yapmam gereken şey olarak gördü ve hep daha fazlasını, daha fazlasını bekledi benden, eşşekliğin son derecesini yani, kocamdı ve hakkıydı bütün bunlar, bulmuşken enayiyi sonuna kadar kullandı yani haklarını, e bende de bitti bir gün, nereye kadar, sağlık olsun, geldi geçti benim için, ve o orada, geçmişte kalmaya devam edecek, ben bugündeyim artık, geri dönüşü ise asla yok, mümkün değil, burada yazdıklarım şahit buna, aptalsam o kadar da değil, o köprünün altından akan suların haddi hesabı yok, kendi adıma affetttim diyelim çocuklarım adına asla affetmem onu, bu mümkün değil, bizimle birlikte yaşamadı, var olmadı, ne evliyken ne de sonrasında, şimdiden sonra hiç lazım değil artık, herkes yaşayacağını yaşadı bu evde, hemde fazlasıyla, sırf onun aptallığı, bencilliği yüzünden, bu kadarı yeterli benim için, ne çocuklarımın onun babalığına ihtiyaçları var artık ne de benim onun kocalığına, o hep yoktu yanımızda, varken de yoktu, ve hiç olmayacak, bundan sonrasında kılımı kıpırdatırsam eğer onun için o kılım gün olur ahirette bana bunun hesabını sorar ve ben bu hesabını veremem kılıma, o derece yani, herkes ektiğini biçecek hayatta, yaşattığını yaşamadan ölmezmiş insan, öyle derler, bana, çocuklarıma yaşattıkları, öyle çok ki , daha yaşayacak çok şeyi var.

***Bayramı sıkıcı geçmiş olmalı, oğlum fotoğraflarına bakmış, oğullarının yaşıtlarıyla takılmış bayram boyu, bir zamanlar yanlarında olmak istemediği çocuklarının yaşıtlarıyla, Allahtır, döner dolaştırır gösterir insana doğruyu, herkes onun gibi sokak köpeği değil sonuçta, evinin yolunu biliyor, evindeki insanlarla zamanını geçiriyor, ben evli olduğumuz sürece gündüz vakti yüzünü görmedim onun, hava kararmadan eve gelmedi asla, bir kere bile, o zaman boş serseri bulması daha kolaydı çünkü, şimdi bulamıyor olmalı, yaş geçtikçe azalıyorlar, ya da onlardan da sıkıldı, bana ne, ne hali varsa görsün, yıllarca öyle canımı sıktı şimdi de böyle canımı sıkmaya çalışıyor, şeytan görsün yüzünü, benden uzak istediğine yakın olsun, biz seninle ne paylaşıyoruz diyen o değil miydi bana, üç çocuğumuz varken, çocukların da senin olsun diyen, boşuna afkurmasın oradan köpek.

***Karşısındaki iyi, dürüst, sevecen biri olur da içi cız eder insanın, onun nesine cız ediyorsa içim, kendime kızıyorum, o bendeki bütün opsiyonları bitirmiş biri benim için, ama bunun farkında değil sanırım, eski aptal sanıyor olmalı beni, ben birini bulmadıkça o bu tacizlerini sürdürecek anlaşılan, dediği gibi olsun, bulayım birini de baksın bakalım, hem niye hala yalnızım ki ben, bir serseriye çattım, onunla yirmi, otuz yıl yarı yalnız yaşadım diye ömür boyu yalnızlığa mı mahkum edeceğim kendimi, hiçte etmeyeceğim, çıkacaktır karşıma elbet benim de gönlümü çelecek biri, iyi, dürüst ve sevecen olmak şartıyla elbette, onun gibi olmayan, kimbilir belki çıkmıştır bile, de ben farkında değilimdir hala, farkındalığı artırma sürecine girmiş bulunuyorun bundan böyle, onun dediği gibi olsun, avucunu yalar o bundan böyle benden tarafa, eski çamlar kürek oldu onun için,

Erkeğin kıtlığı mı çıkmış, elimi sallamadan ellisi, o sucu, manav, market müdürü bile ondan daha çok adamdırlar, hiç değilse insanı insan yerine koyuyorlar, dün geldi sucum, kedinin ciğere baktığı gibi baktı, baktı, bakmalara doyamadan gitti bana, manava dün gittim, poşet istedim, sana poşetler feda olsun dedi bana, tatlı dil güler yüz, bu hayatta başka ne lazım insana, insan olsaydı yeterdi ama değildi, mundar, beni de mundar etti kendi gibi, hayat sana bir hediye verdiyse eğer, ki bu ben oluyorum, o hayata teşekkür edip müteşekkir olacaksın, o ne yaptı, o hediyeyi mundar etti, ona ne lazım ben gibi bir insan, aynı adada bir o kalsa bir ben yüzerek o adadan uzaklaşırım, bu ölümüm pahasına bile olsa.ü, deli manyak.

***Pakete girmiş gevrekler mısır şurubu, msg, yani çin tuzu doludur, bu ikisi karaciğerinizi yağlandırıyor, bebeklerin, çocukların yağlanmasının sebebi bu, tiroidin, pankreasın yağlanması, vücuttaki bütün dengelerin bozulması demek, her türlü hazır yiyecekte, her türlü pakete girmiş yiyecektebunlar vat, nbş ve msg bağımlılık yapıyor, çocuklar zehirleniyor para gelecek diye, aklımızı başımza alacağız, ne gıda ne de ilaç firmaları insanlar için değil kar için varlar, herkes kendini, çocuğunu düşünecek ve koruyacak, çocuklarda karaciğer yağlanması var, kızlar erken adet görüyorlar, kadınlar erken menapoza giriyorlar, dikkatli olun, doğumsal hastalıklar arttı, sma vs, kör doğanlar var, sinir, omurilik, kas sisstemi tamamlanmadan doğanlar var, çünkü şeker bunların gelişimini durduruyor, şeker vücutta magnezyumu azaltır, hazır mamalar bebeklerin fast foodudur, evde sütle mama hazırlayın, doktorun hastayı korkutma, zorlama hakkı yoktur, bunu yapıyorsa suç işliyordur, bu tıp kanununda var, doktor canan karatay.

***”İyi hissetmek için çikolata yerine gövdeye otları koyduğumuzda oradaki bakteriler bize çikolata yemekten daha fazla mutluluk hormonu salgılatırlar, pasta börek yersek iyi hissetme hormonu kalmaz, uykun gelir, çökersin, depresyona girersin, şekerler, unlar bizim yiyecek türümüz değil, şeker ve unu hücre tanımıyor, sevmiyor, yersen, depresyon, kilo derken alzaymır, tip 2 diyabet olursun, polikistik over olursun, panik atağın bile arkasında şekerin böyle iniş çıkışlı halleri var, herkes kendini diyabet gibi algılamalı, öyle yaşamalı, meyve de baklava ile aynı lezzette, niye inatlaşıyoruz, kötü yiyeceğine aç kal, şeker hastaları, şekeri yüksek olanlar şekeri yüksek meyvelerden de uzak durmalı, uzak durarak ve doğru şeyler yiyerek ne zaman düzelirse o zaman yemeliler şekerli meyveleri, akşam erken saatte yemek yiyip yine erken saatte uyunmalı, akşam beşte yemek yiyip onda uyumak gibi. geç saatte yenilen yemek karın yağlanması yapar, çünkü kalçalara inecek kadar vakti kalmaz yağların, uykuya geçildiği için, doktor ayşegül çoruhlu, nenim doktor versiyonum olmalı ayşegül çoruhlu, ruh eşim olamaz tabi de insan eşim diyelim, akıl birse yol da bir.

***Birkaç gün olmuş buraya uğramayalı, belki bir hafta, zaten yazacak bir şey de yok, öylesine bir bakayım dedim, okuyanlar da azalmış hem, günlük 40 civarıydı şimdi yirminin altında, yaz havası etkisi olmalı, olsun, günde üç kişi aydınlanmış olsa sayemde şeker hakkkında, üç kişi üç kişidir, insanın en hayırlısı insana hayır işleyen olduğuna göre şeker konusunda uyardığım her bir insan sevap haneme artı bir insan olarak işleniyor, bu hesapla bakıldığında bayağı bir kabarık sevap cüzdanım olmuş olmalı, binlerce, onbinlerce insan okudu şeker hakkında yazdıklarımı, on yıla yayarsak elbette, kabarık olan banka cüzdanım değil sevap cüzdanım, banka cüzdanım hiç kabarık değil aksine, ama bir önemi yok, nasıl olsa çok uzak olmayan bir zamanda banka cüzdanlarımızı burada bırakıp sevap cüzdanlarımızla öbür tarafa göç edeceğiz, er ya da geç hepimiz, sizin kendi sevap cüzdanınız ne durumda, içi boş mu dolu mu, hala fırsatınız, zamanınız varken doldurmaya bakın, vakit hepimiz için daralıyor zaten.

Artık kendi adımı da seçtim, şeker karşıtlığı savaşçısı, bundan böyle benim nitelenmem bu yönde olacak, çok havalı, şeker karşıtlığı savaşçısı, günlük yaşamımda da hiç bıkıp usanmadan devam ediyorum bu şeker karşıtlığına, kimi yakalasam kafasını ütülüyorum şekerle ilgili olarak, şekerden kafayı yemiş diyorlardır belki hakkımda, tanıdık, tanımadık, hiç fark emiyor, haftasonu kızım üniversite sınavına girdi, velilerle bir parkta bekleştik, baktım adamın poşetinde kutu cola, adam dinledi beni tabi ki, ne yapsın, kızın biri diyet yapıyormuş, annesi beş kilo sütten kefir mayalıyormuş evlerinde, kız tatlıyı çok seviyorum diyor hala, ama diyette, ne o kefiri içerim ne de şekeri yerim, hayatta içemem fir, çok garip bir tadı var, kefir diye diye milletin kafasını yıkadılar, gerçi iyiymiş ama dediğim gibi ben içmem.

Çankaya lisesinde girdi kızım sınava, ilk gün atakuleyi tavaf ettim, eski halinden tek farkı daha lüks oluşu, yoksa planı aynı, bir değişiklik yok, ikinci gün atladım nişantaşı dolmuşuna nişantaşı pazarına gittim, doğrusunu söylemek gerekirse oradan bir elbise alıp giymem, yanı dış giyim olarak, hiç bana hitap eden bir şey yok orada, ama ev giysileri için ideal bir alışveriş yeri, on parça şort, eşofman benzeri şeylere 250 lira verip çıktım, bunu mağazadan almaya kalksan bin lirayı bulur, evde giydiğin şeye niye o kadar para veresin, bir ara oysho dan bir dolu pijama, ev giysisi aldım, almıştım, bin lira civarında, hepsi çok kalitesiz ve kötü çıktı, ağızları, gözleri yamuldu, vitrinde güzel evde berbat, o gün bugündür uğramıyorum oyshoya, intimissimiden aldıklarımdan da çok berhudar olmadım doğrusu, bu defa pazardan aldıklarım onlardan kat kat kaliteli, bu kadar boş laf yeter, by.

***Evde 4 kişi yaşıyoruz, üç çocuğum ve ben, oğullarım 25 ve 23 kızım ise 18 yaşında, benim yaşım da 53, kimse kimseye kolay kolay kışt demez evimizde, kolay kolay hır gür de çıkmaz, sakin, mülayim bir hayat süreriz genelde, eğer o gün evde yemek yoksa ve açlarsa bana dırdır etme hakkına sahiptirler, her evde olabileceği ibi, bunun dışında dırdır etme hakkını genel olarak ben elimde bulundururum, maestro olarak, evimin maestrosu, büyük oğlum ne etilye karışır ne sütlüye, bulursa, varsa yer, yoksa dışarda yer, bana çok minnet etmez, bize de hiç ama hiç karışmaz, kendi halindedir, kızımın sınavı geçti, bir kız arkadaşının da gittiği bir dövüş klübünde dövüş öğreneceğim dedi, annelerin görevi ne, çocuklarının isteklerini yerine getirmek, onayladım, döndü abisine müjde verdi gideceğini, demesiyle birlikte bambaşka bir oğlum çıktı ortaya, biri burnunu kırsa iyi mi olacak dedi bana, sonra yanımızda kardeşi yokken basketbolda ve dövüş sporlarında lezbiyenliğin çok arttığını, kati surette göndermememi söyledi, kuzu postunun altından aslan çıktı oğlumun, ne güzel sahiplendi kardeşini bir bilseniz, içim kabardı iyi yürekliliğine, aslan oğlum benim.

Lezbiyenlik yaygınlaşıyormuş demek, biliyordur oğlum, bilir, doğrudur yani, nereye doğru gidiyoruz bir anlayabilsem, şu benimle söylede de çıkarıyorlar ibneleri sanki matah bir haltmış gibi, ne yapmaya çalışıyorlarsa, ortalık ibne dolunca daha mı güzel olacak hayat, elbette değil, iğrenç, mide bulandırıcı, bu son bölümünde baş ibne, adı her neyse, sarı bir elbise giymiş, bel diye bir şey yok tabi, kalas gibi adam vücudunda elbisenin ne işi var, yakıştığını mı sanıyor acaba kendine, yazık olmuş, çürümüş hayatlarına şekilden şekile girerek yenilerini eklemeye çalışıyorlar ya ona şaşıyorum, sen zaten bitmişsin, yok’sun, daha ne diye başkalarını da aynı uçuruma çekmeye çalışır ki insan, yazık, çok yazık, acınası haldeler, onun dünyası olsa benim için beş para değerinde.

***İstanbul seçimi belli oldu, imamoğlu kazandı, kaldı geriye cevapsız sorular, imamoğlu samanyolu tv alakası, bir futbol aşığından memleket aşığına ne kadar geçilip geçilemeyeceği, eyüp sultan caminde ne hakla ve ne amaçla yasin okuduğu falan filan.

***Oğlumun bu yıl okulunda son sömestri olacak, şubatta bitiyor okulu, büyük oğlum, o okul bu okul derken uzadı biraz, yaşıtı arkadaşları mezun olalı iki, üç yıl oldu, oğlum bu yaz bir fabrikada staj yapıyor, oğlum uyku problemlidir, yatar kalkmaz kalkar yatmaz cinsinden, staja başlayınca oğlumu dert almış, “işe başlarsam uyku meselesi sıkıntı olacak, ne yapacaksam, gerçi arkadaşlarımın biri hariç hiçbiri iş bulamadılar zaten, o yüzden sorun yok” dedi, oğlumun gözünden türkiyenin hali bu şekilde, kimse iş bulamıyor ve oğlum da ümitli değil, ama bu onu mutsuz etmiyor o başka mesele, seçimde kimse değindi mi bilmiyorum ama, değinmişlerdir herhalde, akp nin oyu 200 bin azalırken chp nin oyu 500 bin artmış, yani arada 300 binlik bir olmayan oy var, yani geçen seçimde olmayan, şu akp nin diline doladığı 1 milyon 700 bin oyun 300 bini chp olarak geri dönmüş, akp ye inat, dileyelim de her şey çok daha güzel olsun, çocuklarımız için hiç değilse, çocuklarımızın iş bulabildikleri, aş bulabildikleri bir türkiye olsun, erdoğan baktı dediği çıkmadı zeytinyağılıkla sıyrılmaya çalışıyor işin içinden ancak bu onun sonunun başlagıcı oldu, hadi hayırlısı inşallah, imamoğlu hakkındaki düşüncem, yani kuşkularım hala sabit, ama chp kişilerin çok daha üstünde bir örgüt, kişiler gider chp yine baki kalır, chp yi chp yapan şey onun şu anki yapılanması değil ona oy verenlerdir ve bu durumda küçük gölgelenmeler ortalığı karartmaya yetmez.

***canan karatayın, ümit aktaşın eti yağıyla yiyn söylemlerine karşılık bingür sönmez ve osman müftüoğlundan geldi, eti yağlı yemeyin, kolesterolünüz artar biçiminde, aynı söylem o öve öve bitiremediğiniz kelle paça çorbası için de geçerli elbette, kolesterol sebebi olabileceği, tereyağı için de öyle, yani burası fiyaskolar zinciri oluşturmuş durumda, yine ck ve üa nın kaya tuzu tüketin söylemlerine karşılık olarak bingür sönmez iyotlu tuzda kimyasal varsa kaya tuzunda da radyoaktif madde var dedi, ve yeşim erbil tuz iyotlu olmalı dedi, yavuz dizdar ve osman tanıkın şeker yiyebilirsiniz söylemlerine karşılık ayşegül çoruhludan geldi, asla şeker yememeli, bir şeker hastası gibi şeker yemeden yaşamalısınz biçiminde.

yine ayşegül çoruhlu böbrek hastaları zeytin yememeliler dediğinde, ki bu söz rahatlıkla böbrek hastası olma olasılığı olanlar, yani böbreği olanlar zeytin yememeli olarak değiştirilebilir ve bu çok yerinde olur, de dikkatim başka bir şeye çekildi, canan karatay günde 40-50 zeytin yemelerini önerdi hep insanlara, bunu önerirken zeytinin içindeki tuzdan etkilenme olasılığı olan tansiyon ve böbrek hastalarını ayrım dışı bıraktı mı, yok, bırakmadı, bile bile ölüme doğru gönderdi insanları, zeytin yiyin diyerek, canan karatay ve ümit aktaşın her söyledikleri başlı başına bir fiyasko, ki turşu da yiyin diyorlar, turşular tuz bombası niteliğinde insanlar için, biri onlara insanlara kendilerini öldürtecek bilgiler verin demiş olmalı onlara, her ikisine de.

öğlen güneşi hakkında da bir ortak düşünceye varılamadı çünkü son olarak bingür sönmez kati biçimde öğlen güneşini yasakladı, ama d vitamini için güneşlenilmesi gereken saat öğlen saati, 20 dakika, bu konuda da bingür sönmez su koyverdi, ananasın ödemde bir işe yaramadığını son ödem konusunda osman müftüoğlunun ananas adını dahi anmamasıyla anlamış bulunuyoruz, size tavsiyem bu konuda salatalık, yeşil kabak, dereotu, maydanoz, kaldı ki o ödem gitse de geri gelecek.

Ayrıca ödeme engel olmak varken çaresini aramak niye, nedir ödeme engel olmanın yolu, tuzdan uzak durmak, bu bu kadar basit, yemekleri olabildiğince az tuzlu yemek, salataya tuz atma alışkanlığını bırakmak, bırakılamıyorsa söğüş olarak yemek, yani damak tadını tuzsuzluğa alıştırmak, yine bol tuzlu olan zeytin, kurutulmuş sebzeler, salamuralar, bol tuzlu turşular, kurutulmuş etler, yani pastırma,, içeriğini hiçbir zaman bilemeyeceğimiz konserveler, hazır çorbalar, tuzlu peynirlerden uzak durmak, yememek, çünkü böbrek dediğiniz bütün sistemi etkileyen bir organ, kaldı ki tuz tansiyonun baş düşmanı, tansiyon çıktığında zaten bütün sistem alabora oluyor, bir bakmışsın tansiyon 20 olmuş, kalp krizi veya inme, hop öbür taraftasın, halbuki sen ne yapmıştın, sağlıklı, daha sağlıklı olmak adına zeytin ve turşu yemiştin sadece, öyle dendiği için, canan karatay ve ümit aktaş tarafından, sana elveda, kaç insan öldü veya ölmekte acaba canan karatay ve ümit aktaş tuz, zeytin, turşu yiyin dedi diye.

kahve zaten insanlara tv lerden yadigar olarak kaldı, zıkkım niyetine, zıkkım yerine içiyorlar şimdilerde insanlar kahvelerini, ama bilmiyorlar tabi zıkkım olduğunu, elbette yine tv lerin sayesinde.

***Üç küçük çocuğu olan bir futbolcu karısından ayrılmak üzereymiş, bakıcıyla iki kızını parka gönderen ve evde en küçük çocuğuyla kalan anneyi o gün bakıcının çocuklarını tartaklaması görüntüleri çekilince çocuklarına iyi bakmamakla suçlamış, kadın magazinde çıktı ve ben 26 yaşında bir kadınım, elbette sosyal hayatım olacak, kendi bırakıp gitmiyor mu çocuklarını dedi, dışarıdan bakınca kadın haklı, ama kadının haklı olmaya hakkı yok mesele orada, çocuk kadının cezası olarak görülüyor toplumda, doğurduysan sen bakacaksın biçiminde, toplu bir mutluluk haline gelmesi gereken bir çocuk enerjisi söndürülüyor, sabote ediliyor, mutlu olma potansiyeli olan çocukların elinden bu potansiyel alınıyor, büyük bir bencillikle, erkek bencilliği elbette, eğer tek kişi tarafından büyütülmesini yeterli görseydi Allah bizi çift olarak değil sadece kadınlardan oluşan bir toplum olarak ta yaratabilidi öyle değil mi, erkek bencilliği var oluşa aykırı bir tutum sergilemekte babalık konusunda.

Ben de üç çocuk büyüttüm, böyle bir söz söylemek aklımın ucundan geçti mi onca yıl boyunca, inan olsun geçmedi, çocuklarımın iyi olması dışında bir düşünceye sahip olmadım hiç, ne sosyal hayatı saçımı tarayabildim mi acaba, o bile şüpheli, bakıcılarla değil elbette, bir başıma, bir bardak su verecek babaları bile olmadan, çıkarıp bir parka götürdüğünü bile bilmem, ki evde iki işi toparlayabileyim, o var ama yoktu hep, pisliği burada ama kendi almancı, bütün gün, yani akşamdan akşama, iki kelime duyduysam ağzından ne ala, eline sağlık ve ben yatıyorum, onun dışında hayat bütün gün üç çocuğumla geçti, çoğu zaman da yarı aç yarı tok, makarna pişir, çorba pişir, bana akıl veriyor, her gün, aman para gitmesin, makarnayla çorbayı anan yesin, ben çocuklarımı makarna, çorba yemeye mi doğurdum, diyebildim mi hiç, diyemedim, pislik, kötülük bir dipsiz kuyu adeta, ucu bucağı hiç yok, eğer durdurulmazsa, durdurulamıyorsa nerelere kadar varabileceğini tahmin bile edemezsiniz, yiyecek alıcak param olduğunu ama alırsam bana kızacağını, yani döveceğini, düşündüğümden alamadığımı, almadığımı hatırlıyorum mesela, neden aldın diye beni dövebilirdi pekala, yapardı, çok yaptı, bir dönem, artık nasıl akıl ettiysem, aldığım yiyecekleri saklamayı akıl ettim, meyveleri saklamaya başladık çocuklarımla, mutfak dışında onun göreneyeceği bir yerde, ancak kapaklı kaplarda sakladığımız için çabuk bozuluyorlardı, ne günlermiş, anlatınca macera gibi oldu sanki, ne macera, sefaletin son perdesi, olmadığından mı, olmaz olur mu, itliğinden, zevk alıyordu manyak bizi sefil etmekten, bana, bize ne kadar az ona o kadar çok demek, veya ona buna demeliyim çünkü bayılırdı, hala bayılır herkese para dağıtmaya, tomarla, bize bunları bu şekilde, yaşatırken elaleme ev bile almış, bundan benim haberim olmuş mu, tabi ki hayır, bana mı hesap verecek, şimdi yine o veriyor parayı, çocuklarımla afiyetle yiyoruz, o da onun cezası demek ki, düşmez kalkmaz bir Allah, hem eskisinden daha iyi bakıyor bize, epey bir maliyetimiz var ona, külliyatlı cinsinden, sefamız olsun, gözü olanın da gözü çıksın, o da kendi başına ne hali varsa görsün, ve paramızı versin, şeytan azapta gerek.

Bizde evlilik denen şey mal satın alma gibi bir şey, seni hizmetçiliğime layık gördüm, alıyorum gibi bir şey, sonrasında başlıyorsun adamın her pisliğini taşımaya, benden uzak istediğine yakın olsun evlilik denen şey, kimseye uşaklık etmek gibi bir niyetim yok bundan böyle, çocuklarım ve onların soyları hariç tabi.

*Kimbilir belki ben de daha önce üzdüğüm kadınların karmasını yaşamışımdır, lar değil gerçi, bir kadın, mutluluğu bulamadığıma göre, mutluyum halimden Allaha şükür, o deliden kurtuldum, deliydi, delinin alası, aklım hala geride kaldığı kadarıyla bana yeterli, bir eşin verdiği, verebileceği mutluluk eksik olan sadece hayatımda, o da dediğim gibi karmadandır, insan yaşattığını yaşamadan ölmezmiş, bitmedi mi diyeti acaba, çünkü yaşadım yeterince, bu kadar mı gaddar, acımasız bu karma denen şey, hiç mi bitmeyecek, şimdi bunu niye yazdım, biri var, ve benimle ilgili gibi, ve benimle ilgili olmasını isteyebileceğim gibi biri, işte burası önemli çünkü bu çok sık olan bir şey değil, öyle gülüp gülüp geçebileceğim gibi biri değil, rahatlıkla aklımı başımdan alabilir, bu defa iş farklı yani, ama parmağında kocaman bir alyans var ve ben çözemiyorum bu bilmeceyi, soramam da, nasıl sorayım, kafam karıştı, göstermelik olarak takmaya devam edenler de olabiliyor sonuç olarak, bilemem, ilerlesem ilerliyemiyorum, geri dursam durdurmuyor, niye durdun diyor ve o durmuyor, ya da bana öyle geliyor, hiç bilmiyorum, anlayacağınız arada kaldım, elbet çözülecek, öyle veya böyle, ama kimsenin karmasını istemiyorum hayatımda, bu kesin, bir karma daha çözecek kadar zamanım kaldığını sanmıyorum, biri 30 yılda anca çözüldü, çözüldüyse tabi, hala bir şey belli değil, çözülmüş olsa iyi olur bence, ama ilk adımı atan, yürüyen ben olmayacağım, çünkü eğer öyle olursa kıymet bilinmiyor, süründürmek değilse de ağırdan almak akıllıca, yoksa ceremeleri çekiliyor zaman içinde, kapıyı da kapatmayacağım tabi, aralık kalacak, ve bu arada da yaşına, kişiliğine hürmeten rencide etmemek te gerekiyor ki bayağı bir dikkat istiyor bu mesele, sonuçta dünkü çocuklar değiliz ve çokta önümde eğilmek, diz çökmek istemiyor olabilir doğal olarak, bu işlerin bile bir matematiği var, matematik her yerde, ama öyle raftan kitap alır gibi de olmaz tabi, denge, bir bakarsın vınlamış kaçmışım, kaçış sendromu, ya benimle kimse uğraşmasa ne iyi olacak, dertsiz başıma dert, ayıkla pirincin taşını işin yoksa.

***Bunu yazdığımda, yazmaya başladığımda içsel olarak vınlamışım zaten, vınladıktan sonra yazmışım, ancak vınladığımın farkında değilmişim o zaman, şimdi farkındayım ama, belkide bunun için yazdım bunu, kendimi daha net çözümleyebiliyorum yazdığımda, neden buraya derseniz zaten benden başka okuyanı yok, çok sorun değil yani, elindeki yüzüğü ilk etapta fark etmedim çünkü her gördüğümün adamın üzerine atlamak gibi bir düşünce yapısına sahip olmadığım için elini ayağını kontrol etmek te aklımdan geçmez, ama ne zaman ki adamdan açık sinyal almaya başladım o zaman baktım, adam evliyse ve hovardalık yapmak istiyorsa bu onu ilgilendirir, beni değil, ama benimle olmaz, kimseyle karma olmak istemiyorum, ilk görüşmemizin sonrasında telefonla görüştük ve uzun uzadıya, ayrıntılı, o zaman hissettim meseleyi, pardon, iki kez görüştük on gün arayla, sonra telefon, üçüncü görüşmemizde daha önce gelmiş miydiniz dediğinde içimde bir şeyler kırılmış bende, evet yanımdaki anlamasın elbette ama ben bile daha anlamadım ki o anlasın, bir ben anlasaydım önce, telefonda size yarım saat dil döken adam karşınızda ve daha önce gelmiş miydiniz diyor, hı, gelmiştik, ya gerçekten hatırlamadıysa beni, sadece telefonda lak lak yapmasını seven birisiysr, ondan sonra reddedişe geçmişim ve reddetmişim, reddettiğimi dahi fark etmeden, ima yoluyla tabi, yoksa ortadan knuşulan bir şey yok zaten, bunları yazdığım nokta işte burası, bu noktadayken yazmışım yani aslında, reddettikten sonra, ama şimdi içimde soru işaretleri var, çok mu erken hüküm verdiğime dair, haksızlık etmiş olmak ta istemiyorum karşımdaki insana, onun da benimle ilgili beklentileri oldu, olmuş olmalı bu süreçte, bunu şimdi yazdım ama geriye doğru birkaç aylık bir mazisi var, onun için de benim için öyle, kendime de haksızlık ediyor olabilirim aynı şekilde, bugün 7 temmuz ve merkür geri gitmeye başladı, bunun etkisi olmalı, astroloji her zaman yol haritam oldu ve olmaya da devam edecek, zaten bunların başıma gelişinin nedeni de uranüsün marttan beri boğada oluşu ve boğaları değişime zorlayışı, değişime karşı değilim gerçi, değişmeyi istiyorum bir sabit burç olarak çünkü kolay kolay değişemiyorum zaten ama ne olursa olsun kendim değişmemeliyim, değişen ben değil hayatım olsun, ve bu değişen hayatın içinde bana saygısı olmayan bir adama yer yok hayatımda ve olmayacak, bu yaşananı saygısızlık olarak görmeyi aşabilirsem eğer, ki o noktadayım şu an, mazur görülebilir bir durum bu sonuç olarak, bir şans, bir tekrar daha yaşanabilir, belki, tam emin değilim aslında ama merkür de burada devreye giriyor işte ve beni o yöne doğru iteliyor, yapacak bir şey yok, o yöne doğru gideceğim onunla, kendimi, sabitliğimi aşabilirsem eğer, çok zor bir şey bir sabit için değişimi hızlandırmak.

***bennu gerede,, terbiyesiz, kocasından şiddet görmüş ve bunu yazmış, kitabını tabi, benim gibi internette bedavaya yazacak değil ya, bedavasını bile okuyan yok gerçi, niye terbiyesiz dediğimi yazacağım şimdi, bu ikinci çıkışı magazinde, bugün çıktı, yakın zamanda yine çıkmıştı, sanırsınız hiç türkiyede yaşamamış, öyle aksanlı konuşuyor ki duyan gören amerikada doğmuş büyümüş, yaşamış sanır, daha düne kadar fotoğrafçılık yapmıyor muydu bu kadın burada, ne zaman amerikalı oldu çıktı, çocukları da mami diyorlarmış annelerine, çok bayılıyorsan amerikalı olmaya git orada sat kitabını, buradan paraları toparlayıp gidip amerikada yiyecek, yosma, yazabileceğim en hafif hakaret bu onun için, gönlüm çok daha beterlerini yazmaktan yana ama yazmayayım hadi, ivana sert yabancı gelin olarak geldi ve bizimle kaldı, geçen gün ben tatil için türkiyeyi tercih ediyorum, yurt dışına gitmiyorum, bizim paramız bizde kalsın diye dedi, hangisi yerli hangisi daha yabancı sizce.

Baktım, gerçekten de amerikada doğup büyümüş, ancak uzun yıllar türkiye de de yaşamış, evliliklerini hep türklerle yapmış, çok daha düzgün konuşabilir yani türkçeyi, birde bu moda çıktı, türkçenin içine etme modası, canına yandığımın özentileri, öyle bir geçer zaman ki nin karolini alman wilma elles bile onlardan daha iyi türkçe konuşuyor, ayıp diye bir şey var.

***O üç cocuklu futbolcu karısının iki büyük çocuğunun velayeti babaya verilmiş, çocukların hepsi beş altı yaş altında, bu nasıl bir vefasızlık, en kötü anne bile annesiz kalmaktan çok daha iyidir o yaş çocuğu için, kafayı yemiş bu yargı, bu kararı veren hakim bozuntusu.

Temmuz gelmiş, bugün 8 temmuz, artık temmuz sayfasına geçeyim bari, bundan sonra yazdığımda yani.

**Çok yazmamışım zaten bu ay, burada devam edeyim, şimdi kim açacak yeni sayfa, tembelliğim tuttu, sağlık sektörü bize bildiğiniz her şeyi unutun, yeni yol tutun demekte, böbrek fonksiyonları hakkında bildiğimiz en kadim bilgi ne, tuz, tuz böbrek ilişkisi biz bildik bileli var, anneme yıllarca bir adet zeytin yedirmedik mesela, böbrek hastalığı sırasında doktorun biri zeytin yeme demiş, o gün bugündür yemedi, şimdi nasıl oluyor bu işler, birkaç ay önce tahlil yaptırdım ve ürem yüksek çıktı, sordum mu hatırlamıyorum ancak sorduysam da tuzla ilgili bir bilgi dökülmedi doktorun ağzından, deseydi hatırlardım mutlaka, hatta nedeni ne olabilir diye epey kafa patlattım, ona, buna sordum, internete baktığınızda da tuzla ilgili bir bilgiye ulaşamıyorsunuz üre hakkında, proteinin parçalanması ile ilgili bir durummuş üre, öyle yazıyor, sistem bize siz yeterki hasta olun, biz ilacını veririz diyor adeta, çaresini, nedenini aramayın yeter ki, ne kadar hasta isen sistem için bu bir başarı belgesi,

***Merkür geri giderken bana da çarptı, uzun zamandır upgrade, yükseltmem gereken bir uyarı vardı, baktım, yapamadım, ingilizce, karışık, oğluma yap demeyi de ihmal edince site 6 gün önce gümledi, düzelicek elbette ama bu arada mailimin şifresini de nasıl olduysa unuttum, karıştırdım, her zaman girdiğim şifre, olacak iş değil yani, ortalık toparlanana kadar yazacaklarımı biriktireyim, sonra aktarırım nasıl olsa, geçen bu bir haftalık süre zarfında çernobil dizisini izledim, içim paramparça oldu adeta, rusların fedakarlıklarına, ölümü göze alıp kurtarma çalışmalarına katılışlarına aklım şaştı, bizde böyle bir şey olacak olsa, Allah esirgesin, böylesi bir itaat ve fedakarlık olacağını hiç sanmıyorum, dünya hala yerinde duruyor ve yaşıyorsak o fedakar ruslar sayesinde, ruhları şad olsun.

Bizde bir söz vardır, bir türk dünyaya bedeldir der, bu çernobil meselesinde o sözü çağrıştıran bir durum var, bir aptal dünyaya bedel olmuş, bir veya birkaç aptal, bir deney uğruna varılmış bu noktoya, bu da işin dramatik tarafı, bir dramatik tarafı daha var meselenin, rus yönetiminin acziyeti, bilgi kirliliğini saklamak adına bu noktaya varılmış olması, 1975’te ele geçen bilgi değerlendirilmiş ve saklanmamış olsa hiç çernobil olmayabilirmiş, ama öyle olmamış, öyle olmadığı gibi çernobilden sonra dahi bu bilginin gerekleri yerine getirilmemiş, nasıl bir aptallıklar dizisi içinde yaşıyoruz akıl alır gibi değil, çernobil dizisi amerikanın sscb yi son madara edişi olmuş adeta, ve hakkıyla, hak etmiş bu madaralığı sscb yönetimi, artık amerika sscb karşısında açık ara önde, o zaman hep yarıştaydılar ya, şimdi kaybetti işte sscb o yarışı,

Çernobili izleyip radyasyonun etkilerinden iki katı, hatta on beş bin katı korkmamak gibi lüksüm yok, şimdi çok çok daha korkar oldum radyasyondan, ikinci bir emre kadar kendimi radyasyon tuzaklarından uzaklaştırdım bu süreçte, oyun oynamıyorum artım tablette, kısaca bakıp, yazıp çıkıyorum, zaten ne zaman karşısına otursam kulağım çınlıyor, vücudumun radyasyon uyarı sistemi olmalı bu, cildim de çok ince, bütün damarlar, kılcal damarlar görünüyor, çernobilde de insanlatın ciltleri erimiş, yok olmuştu, kızıma da telefondan müzik dinlemesi yasaklandı, daha küçük şeylerden dinliyor bugünlerde, yıllardır bunu kavgasını verdim kızımla ama bir sonuca ulaşamamıştım, bu son nokta oldu, tiroidi, haşimatosu da belki bu nedenle oldu, oluştu, kiminle, hangi yaşı geçkin kadınla konuşsam hepsinin rahimleri alınmış, hepsi tiroid hastası, tesadüf mü yoksa çernobilin bize bıraktıkları mı, nereden bileceğiz gerçeği, bilemeyiz elbette.

Diziyi izlerken bizde böyle bir şey olsa neler olur, olurdu soruları sık sıks geçti aklımdan, dünyanın sonunu görürdük bu sayede mutlaka, o mersine yapılan nükleer santral sadece bizim için değil dünya için büyük tehlike, bu hafta içinde dalaman göcek arası çıkan yangında yangını söndürmekle görevli şirketin uçağı yokmuş, helikopteri de yetersizmiş, bir nükleer kazada neler olabileceğini anlatmak için bundan daha iyi örnek olmaz diye düşünüyorum, bilmem yanılıyor muyum, mersin dünya için tehlike, sadece bizim için değil, mersine nükleer santrali kimler yapıyor, ruslar, tam adamları yani, şu haştag mi ne oluşturuyorlar ya, bir haştag önerim olacak buradan, erdoğan çernobili izle haştagi oluşturulsun, ve umarım ulaşması gereken kişiye gitsin, yoksa halimiz harap.

***Benimle söyle de çıkan yarışmacıların hepsi birbirinden başarılı ve billur sesli, türkiyenin sanatçı skalası değişecek benimle söyleden sonra, eğer izlemediyseniz bundan sonrasını izleyin derim, yarı final ve finaller var artık bundan sonrasında ve hepsinin sesleri birbirinden güzel, bir tek altın yüzüğüm kırıldı şarkısını söyleyen vapur şarkıcısı canan kazanamadı ona üzüldüm, bir de fransadan gelip jötemi söyleyen sultan, ikisinin de sesleri çok güzeldi ama elendiler, onun dışında kazananların zaten hepsinin sesleri derya deniz.

***Bir hafta aradan sonra merhaba, gerçi fark eden oldu mu bilemiyorum ama, ben fark ettim sonuçta, özlemişim sitemi, o da benim bir çocuğum gibi, on yıllık emeğim var üstünde, silinseydi de fark etmezdi gerçi, sil baştan başlardım yeniden, benimle söyle de hande everes in o güzel sesiyle sil baştan demek lazım bazen dediği gibi, şebnem ferahtan çok daha güzel söylüyor hande everes, arada yazmıştım zaten aklımda olanları, eklenecek pek bir şey yok, şu olabilir, dünya kamoyunun birleşip türkiyeye nükleer santral yapılmaması konusunda yaptırım uygulamaları lazım, biz bu rehavet ve rahatlıkla o işin altından kalkamaz, üstesinden gelemeyiz, türkiyenin yönetiminde olacak olan bir nükleer santral bütün dünya için tehlike arz ediyor, hemde ne tehlike, bir orman yangınını dahi yüzüne gözüne bulaştıranlardan nükleer santral yönetimini kimse beklemesin.

Ha, dün üniversite sınav sonuçları açıklandı, kızım da girmişti, ilk 110 bine girmiş, duyar duymaz ağla ağla bir hal oldu kızım, boncuk boncuk yaş akıttı gözlerinden gün boyu, daha yüksek bekliyordu, 40-50 binden sonra yüz bine kadar kimse yok tanıdığım, herhalde o aralığı suriyelilere ayırmış olmalılar dedi kızım, doğrudur belki, yapmadıkları şey değil, eğer öyleyse kızımın o boncuk boncuk göz yaşları, ki hiç öyle ağlamamıştı hayatı boyunca, o hakkı kızımdan ve hakkıyla kazanacak olan diğer çocuklardan alanların ecel terleriyle eşit olur inşallah o göz yaşları, buradan kimi, hangi kişiyi kast ettiğim çok net anlaşılıyordur zaten, yılanın başından tabi ki, yıllaca fetöye peşkeş çekti iyi okulları, şimdi sıra suriyelilerde, Allah belasını verir inşallah, tez günde, yaptığı kötülükler yanına kalmaz.

***Bugün 20 temmuz, tamı tamına yaz ortası, meyvenin, sebzenin en düşük olması gerektiği zaman, dünkü market alışverişimin fişi elimde, çağdaş market, bir döküm yapayım size, kırmızı kapya biber 9 lira, yeşil köy biberi 6 lira, ayaş domates 6 lira, kayısı 10 lira, bunlar kg fiyatları, ister ye ister seyret, millet hiç değilse yazın iyi doyuyor, kışlığını hazırlıyordu yazdan şimdiye kadar, bu sene o da yok, dolar artmadı da çarşı pazar o biçim, dolar da doğrayıp yenmiyor zaten bildiğim kadarıyla.

***Bu site su koyvermeye başladı artık, demin yazdım, silindi, şimdi yeniden yazacağım artık aynı şeyi, ama başka yerde yazıp aktaracağım yoksa ikide bir siliyor yazdıklarım, dün bir kadınla tanıştım, bana derdini döktü, hiç tanımadığı halde, çok bunalmış olmalı yaşadıklarından, ki anlattıkları da bunu doğruluyor, oğluyla başı dertteymiş, problem yaratıyormuş oğlu, bu yıl liseyi bitirmiş, daha yeni taşınmışlar üst kattakilerle takıştığı için, ses yüzünden, burada da aynı şey tekrarlanmış, yine üsttekilerle problem çıkmış, kadın herkes sinirli, ya üst kattakiler ya da oğlum yanlış bir şey yapar da durum içinden çıkılmaz bir hal alırsa ben ne yaparım, her iki halde de, ya karşı taraf ya da oğlum zarar görürse demek istiyor, yani biri diğerini tutup vurursa anlamında, direk öyle söyledi zaten, kadın haklı, herkes sinirli, hem de fazlasıyla, herkes kendi önünü temiz tutmak zorunda, önce kendinin olana sahip çıkabileceksin ki karşındakine söyleyecek sözün olsun, ama bu dışarıdan göründüğü kadar kolay bir iş değil, kadınla konuştuğumz günün gecesi bütün gece uyumadan oğlunun peşinde gezmiş kadın, uyumamışlar, oğul uyuyabilmek için psikologun verdiği ilaçtan üç adet almış, öyle olunca da ters tepmiş daha beter olmuş, hiç uyuyamamış, kadın ne yapacağını, bununla nasıl baş edeceğini bilemez, anlamaz durumda, tıpkı benim de bundan bir iki yıl önce olduğum gibi, evladın var ve o evlada hangi yolla ulaşabileceğini bilemiyorsun, anlattım tabi olanı biteni, seni bana Allah rast getirdi dedi kadın, ve şekerden, kahveden, dışardan yemekten uzaklaşacağını da söyledi, inşallah kısa zamanda sonuç alır ve bir zarar görmeden sıyrılırlar bu işin içinden, tıpkı benim sıyrıldığım gibi, ve bu dileğim herkes için, genele baktığımızda öyle çok böyle yaşayan insan var ki, bu durumda olan, umarım bir kısmına ulaşabiliyorumdur buradan hayatlarını değiştirmek için, normalde veya buradan benimle yolu kesişen, benden bu bilgiyi alan herkes bana duacı olmak durumunda hayat boyu, çünkü hayatların değiştirecek formül benim elimde ve kimsede yok bu formül, ya da varsa da vermiyor zaten, kimse farkında değil olan bitenin, içine düşürüldüğümüz büyük tuzağın, soyumuzu, kökümüzü kurutuyorlar şekerle, kahveyle, çin tuzuyla, tuz içerdiğini düşünmediğimiz zeytinle, turşuyla, ve bunların çoğunluğunu doktor dediğimiz, doktor diye bildiğimiz kişiler yapıyor, gıdayı biyolojik silah olarak kullanıyorlar bizlere karşı, zeytin ve turşudaki tuzla böbreklerimizi tahrip edip idrar yapmamızı zorlaştırıyor, engelliyorlar, tansiyonlarımızı yükseltiyorlar, bunu en çok yapan iki doktor var, canan karatay ve ümit aktaş, dilerim bir gün vatana ihanet suçuyla yargılanırlar, kahveyle karaciğerlerimizi tahrip ediyorlar yine aynı şekilde, bile isteye canımıza kast ediyorlar, delirmeden delirtiyorlar bizi, bizi çocuklarımızla vuruyorlar, çocuklarımzın her biri patlamaya hazır bir bomba gibi ve ellerimizde patlıyor, ve bunu sağlayan şey de şeker, eğer bunları okuyor ve insanlara ulaşması için aracı olmuyorsanızz bunun vebali sizin boynununuzda, benim değill, ben elimden geleni yaptım, yapıyorum bu konuda, gerisi sizlere kalmış, aklı olan, akıllı olan bu yazdıklarımı okur ve ömrüne ömür katar ancak durum böyle değil.

Şekeri bırakalı iki yılı geçti, tamamen bıraktım, rafine şeker olarak tek bir küp şeker dahi vücuduma girmeyeli çok oldu, o kadar ki bu sene vişnemi şekersiz kaynatıp dondurdum, ve çok daha güzel oldu şekerlisinden, ne değişti derseniz, hiç uğraşmadan on kilom gitti, seksenin üstüne çıkmıştım, şimdi yetmişin üstündeyim, uyku apnelerim gitti, gece yarıları uyanıp uykusuz kalmıyorum artık ve bu ne büyük bir nimet bilemezsiniz, bunda kahve içmeyişimin de etkisi vardır mutlaka, kahveyi de en az yine bir iki yıldır içmiyorum, hemde hiç, bunun dışında dişlerim şimdiye dek hiç olmadığı kadar beyaz oldu, dişi çürütmeyi becerebilen sarartmayı da hayda hayda beceriyordur, hiç sevmezdim sarı dişlerimi zaten iyi oldu bu iş, bakmaya doyamıyorum şimdilerde dişlerime, bunlar benim dişlerim mi diye, diş diplerindeki sarılıklar yok olmuş, alt dişlerimde hala biraz var, üst dişlerimde hiç kalmamış, o kireç, tartar denen şey, beyazlığı da o sağlıyor ama ayrıca kemik rengi de açılmış, beyazlaşmış, genel olarak çok daha sağlıklıyım, zindeyim, hatta o kadar ki on gün önce bir spor hocasıyls spora başladım, spor hocam 30, 40 yaşındaki öğrencilerinden çok daha dirençli ve dirayetli olduğumu söylüyor devamlı, benimle çalışıyor olmaktan çok çok mutlu, oysa daha bir iki yıl önce banyo etsem yorgunluktan ölüyordum, nerede spor yapmak, 53 yaşındayım, hayat her yaşta ayrı bir güzel, siz yeter ki o güzellikler için fırsatlar yaratın kendinize, tabi yiyip içtiklerinizi dengeleyerek oluyor bu, mutluluğun formülü bir dilim çikolatada değil o çikolatayı yememekte.

Niye spora başladığıma gelince, ırmak ünal, ivana sert ve biricik suden yüzünden, bu üç kadının bir ortak yönleri yüzünden, o da kaslı karınları, bende olmayan o şey için yani, bakalım olabilecek mi.

***Dün ankarada meteroloji binasında üç kiloluk civa şişesi kırılmış, 11 kişi hastaneye kaldırılmış, çalışanın biri enjeksiyonla civaları topladığını ancak etrafta hala çok fazla civa olduğunu söylüyordu, birde elinde normal ev tipi elektirik süpürgesiyle içeri giren beyaz giysili bir afad görevlisi vardı görüntülerde, alın size bir çernobil provası,, lütfen türkiyede nükleer santral kurulmasın yoksa dünyanın felaketi oluruz, dünyanın sonunu biz getiririz.

***Ben izlemiyorum, çocuklarım izlerken duydum, la casa de papel yeni sezon 6. bölümde adam erkeğin cinsel olarak birlikte olduğu kadına karşı nefret beslediğini söylüyordu, bu kesinlikle doğru bir saptama, bütün gün ona ve çocuklarına hizmet ediyordum ve benden nefret ediyordu adam sebepsiz yere, kafadan kontak, ama bilimsel bir nedeni varmış, kafasından uydurmamıştır sonuçta bunu söyleyen.

***Kilosu 17 liradan iki kilo kızılcık aldım, kıpkırmızıydılar, onun için aldım, ama kaynattığım şey pembe oldu çünkü içleri beyaz, ne adi insanlar olduk beyazı kırmızı diye yutturan.

***Şekerli madde reklamlarında, cola, fanta, meyve suyu vs. gibi, şimdiye dek geçen alt yazıda fiziksel aktivite öneriliyordu, artık bunların çokça içilmemesi önerilmeye başlanmış, düşünün şekerli madde reklamı izliyorsunuz ve o esnada geçen alt yazıda şekerli madde yemeyin, içmeyin yazıyor, aynen sigara paketlerinde sigara öldürür yazdığı gibi.

Bu ara sık gittim kızılaya, öyle çok zenci var ki, adım başı zenci, amerikan zencisi değil tabi, afrikalı zenci, onları ayırt etmek kolay, suriyelileri ayırt ta edemiyoruz, kim bilir ne kadar çoklar, bugün istanbulda miting yapacaklarmış gitmiyoruz diye, ne ala memleket, şimdi ayıklasın pirincin taşını erdoğan, besle kargayı oysun gözünü oldu bu iş, iyi oldu, kim dedi onlara torla topla suriyelileri getir, düğün bayram suriyeye gidip gidip geri dönsünler, iyi olmuş, oh olsun, bizim yapamadığımızı suriyeli itler yapsın akp ye.

***Dün gazi hastanesindeydik kızımla, ilaçları kesildi, her şey yolunda, ömür boyu içeceksin denilen ilaçtan iki yılda kurtulduk, şeker yemediğimiz için tabi, şeker ve diğer zararlıları, kahve, dışardan yemek vs. hastaneden çıkınca bahçeli milli kütüphane durağına kadar yürüdük, baktım külliyatlı bir merdiven var yürüyen merdiven bozuk, inmek zorunda mıyım onca merdiveni, arayıp saydım karşımdaki bayana, kızılaya gittik, öğleden sonra yine döndük hastaneye, oradaki yürüyen merdiven de baktım hala bozuk, üst geçitteki, yine aradım, 4 ay önce aramışım o merdiven için, 4 aydır parça bekliyorlarmış yapılması için, böyle belediyeye can kurban, yasal süresi içinde diyor birde bana, yasal süresi ne kadar acaba, 50 yıl falan olmalı.

Bir yürüyen merdiveni 4 ayda tamir edemiyorlar ama nükleer santral kurmaya talipler, nasıl olacaksa bu.

***Orospu çocuğu amerika, ibne amerika, eskiden porno film diye bir sistem vardı, çoluğunuzu çocuğunuzu bu sistemden uzak tutabilirdiniz, şimdi bütün amerikan dizileri porno filmi olmuş, çoluk çocuk alenen porno film izler olmuş, o gün la casa de papele gözüm çarptığında adamın biri yatakta diğeri ayaktaydı ve her ikisi de çıplaktı, yazmaya elim varmıyor, şey sonrası işte, yeni sezon 6. bölümde, başka bölümünü ve sahnesini görmedim, dün de sense diye bir dizide yine iki erkek yatakta alt alta üst üste öpüşüyorlar, bir başka sahnede de kadın erkek porno filmi aratmayacak görüntüdeler, pislik amerika, pisliğini bütün dünyaya saçmak için yapmayacağı şey yok.

***Bu haftayı hakan atillaya iadei itibar töreniyle atlattık, erdoğan, kılıçdaroğlu bu töreni yönettiler, amerikan yargısı keyfinden hapsetti herhalde iki yıl boyunca hakan atillayı, suçluyu aklamak ne kolay oldu böyle.