Press "Enter" to skip to content

Kadın; Alışveriş Mayıs’10

Giysi alışverişi yaparken aldığınız giysinin içeriğini mutlaka öğrenin. Sol yan iç dikişindeki etikette yazar neyden üretildiği. Penye kumaşlarda %100’e yakın pamuk ?cotton? olmasını tercih edin. Hatta astarının da pamuk olmasına özen gösterin. Naylon astarlar sıcak yaz günlerinde fena halde yakıyor vücudu. Polyesterden, Viskoztan, polardan, akrilikten, asetattan, rayondan, mikrofiberden, satenden, naylon kumaşlardan çok daha sağlıklıdır pamuklu, ipek, keten ve yünlü kumaş.

Kalın, kışlık pamuklu, penye alacaksanız iç kısmının balıksırtı şeklinde örülmüş olmasına dikkat edin. Eğer iç kısmında yumuşak bir doku varsa bu poların, polyesterin etkisidir. Polyester karışık demektir. Almayın. İnce pamuklularda iç ve dış örgü aynı biçimde düzdür.

Kışlık kalın kumaşlarda, paltolarda ise %70 ve üzeri yün olmasını tercih edin. Pek bulunmuyor ama aramaya değer. Alırken kazanın. İyi kumaştan üretilmiş bir ürünü çok daha uzun süre kullanabilirsiniz. Üstünüzde çok daha iyi durur. Kötü kumaş kısa sürede sağından solundan fireler verecek, giyilemez hale gelecektir. Kötü olandan her sezon on adet alıp çöpe atmaktansa, birkaç taneyi birkaç yıl giymek yeğdir. İyisini aldığınızda sizden sonra kullanacak olanlara da iyilik etmiş olursunuz. Yeni ve kullanılabilir bir şekildeyken devredersiniz bir başkasına.

Önemli olan ne kadar paramız olduğu değil, onu hangi şekle çevirdiğimizdir. Parayı çöp kutularını daha çok doldurmak için kazanmıyoruz. Cafcafına, markasına, nerede satıldığına değil satılanın ne olduğuna çevirin dikkatinizi. Karlı çıkarsınız. Ve mutlaka kullanacağınız, üzerinizde iyi durduğundan emin olduğunuz şeyi satın alın. Dolapta beklemesinin kimseye bir faydası olmaz. Dolabınız boşalmadan yerine yenilerini almayın. Ama durduk yere de boşaltmayın dolabınızı. İşe en çok sevmediklerinizi daha çok giymekle başlayın ki çabuk eskisinler ve yerine seveceğiniz yenilerini alın.

Dayanıklı olandan yana kullanın tercihinizi. Örgü hırka almaktansa ceket almayı tercih edin örneğin. En ufak bir takılmada ipliği çıkacak veya yıkandığında şekli bozulacaktır örgü hırkanın. Elde yıkamaya özen gösteremeyecekseniz benim gibi, yünlü kazaklar, hassas giysiler almayın. Kalın penyelerle yetinin. Markasına değil kumaşına bakın dedim ama dokuması da önemli kumaşın içeriği kadar. İçeriği %100 pamuk olan iki farklı spor markadan biri diğerinden çok daha çabuk eski görünebiliyor. Veya 3 ay sonra fermuarı bozulabiliyor.

Fermuarı çalışmayan bir kaban ne işe yarar? Fermuarı değiştirtsen astarı yüzünden pahalı. Atın çöpe gitsin, yapılabilecek bir şey yok. Ama ben atmadım, çıtçıt taktırdım, kullanıldı. Tasarruf şart. Tasarruf deyince, oğluma yeni aldığım pamuklu, kapşönlü, fermuarlı hırka talihsizlik, sakarlık sonucu çamaşır makinesinde çamaşır suyu lekesi oldu. Leke el kadar, hırkanın sırt kısmında. Giyilmez olarak bir kenara atıldı. 2 tl?ye bir arma aldım ve lekenin üstüne diktim. Artık giyiliyor. Hep tüketici, hazır yiyici olmayalım, birazda üretime katkıda bulunalım. Atmak kolay. Önemli olan sahip olduğumuz şeyi verimli bir şekilde kullanabilmek.

Fermuar meselesi benim nike, reebok arası yaşadıklarım. İyi sonuç alınan tabiî ki nike. Benetton’dan da iyi sonuç alamıyorsunuz. Cep bile koymuyorlar giysilere, işçilikten kurtarmak için. Çok çabuk şekli bozuluyor, giyilmez hale geliyor. Aldığınız her pamukluda aynı kalitede olmuyor. Marka seçerken pamuğun kalitesini de seçiyorsunuz.

Network, Fabrika, Marks&Spenser, Park Bravo gibi gibi mağazalar gereksiz derecede pahalı ve abartılı. Pamuğun tarladaki fiyatı ne kadar? Outlet avm’ler çok uzak değil! Her marka için. Geçen sezonun mallarını geçen sezonun yarı fiyatına alabiliyorsunuz. Sezon indirimleri de oldukça avantajlı. Arayan buluyor. Neyin nerede daha iyi ve daha uygun olduğu hiç belli olmuyor. Bu yüzden bıkıp usanmadan aramak ve ondan sonra satın almak gerek.

Büyükler için seçenek çok ama 9 yaşında, 130cm boyundaki kızım için giysi bulmakta zorlanıyordum. Çocuk mağazalarındaki giysiler çok uyduruk ve pahalı. Bildik çocuk giysileri. Kalite çok çok daha düşük üstelik. L.C.W, benetton, GAP, B&G benzeri çocuk mağazalarında kalite aramak pek mümkün değil. Zara çocuk bunların içinde en iyisi. Lastik örgülü kalın külotlu çoraplar aldım kızıma Zara’dan. Düz örgü çoraplar bir iki yıkamadan sonra çekiyor, eskimeden atılıyor. Lastik örgü olduğunda çok daha uzun süre kullanılabilir. Pamuklu eşofmanları diğerlerinden çok daha kaliteli ve kalın. Farklı mağazaların büyük reyonundan S, XS bedende kızıma uyabilen yazlık elbise ve tünikler aldım kızım için. Oldukça güzel modelli, çok daha kaliteli ve ucuz çocuk giyimden.

Büyük mağazalarında da kalite düşüşü var son iki yıldır. Ucuz kumaşlar, naylon astarlar, fazla işçilik gerektirmeyen modeller revaçta. Öyle ki bir cep bile koymuyorlar işçilikten tasarruf için. İki yanından dik, oldu sana bir elbise misali. Düşük maliyet yüksek kar gözetiyorlar besbelli. Pamuğun kilosu kaça? Tarlada pamuk kaçtan gidiyor, bize dönüşü ne kadar? Bir ara pamuklu kumaş ve astar alıp diktirmeyi bile düşündüm ama hazır giyimin yerini tutamayacağına karar verdim. Biz seçmesini bilir ve iyi olanı alırsak onlarda iyi olanı yapmak zorunda kalırlar. Bence çözüm bu. İnce eleyip sık dokuyalım. Didik didik edelim aradığımızı bulana kadar.

Giysi, ayakkabı, iç çamaşırı gibi alışverişlerinizi Real, Migros gibi büyük hipermarketlerden yapmayın. Çok çok kalitesiz ürünler satın alırsınız. Ben almıştım, oradan biliyorum. Ayakkabınızı ayakkabıcıdan, elbisenizi elbiseciden, iç çamaşırınızı iç çamaşırcıdan satın alın. Herkes kendi işinde ehil.

Aslında burada bir laf etmek istiyordum ama ne alaka diyeceksiniz. Dışa bağımlı olduk milletçe. Elbette kaliteli, dayanıklı olandan yana kullanalım tercihimizi ama muadilini bulabildiğimiz bir alışverişte tercihimizi yerli malı olandan yana kullanalım. Bizim insanımıza, bizim işçimize dönüşü olsun ödediğimiz paranın. Giysi alışverişinde değil sadece. Her türlü alışverişte. Muadilini bulabildiğimiz ürün çok sınırlı olsa da buna dikkat edelim. Keşke olsa.

Kışlık giysilerinizde beli düşük pantolon ve eşofmanı tercih etmeyin. Kolları uzun, belleri kısa üstleri de tercih etmeyin. Devamlı üşüyen böbrekleri, yumurtalıkları olan bir kadın güzel olamaz. Güzel değilsek güzel giyinmemizin bir anlamı olur mu? Önce sağlık, sonra güzellik.

Sağlıklı olmayan hiçbir kadın seksi ve çekici değildir erkekler için. Sağlıksızsanız dişilik sinyallerini algılamaz erkek milleti. Kapatır size olan sinyallerini. Cinsel birleşme için ona lazım olan sağlam bir kadındır. Güzellik vs. hepsi ardından gelir. Kendiniz içinde aynı şey geçerli değil mi? Siz birlikte olma sinyalleri gönderir misiniz hasta bir adama? Hasta bir adamla yatmak ister misiniz? Aynı şey. Doğa kanunu.

Görmemişlik Nisan?10

Ateş olsan cürümün kadar yer yakarsın. Bayılıyorum bu özlü sözlerimize. Ne güzel bir çırpıda anlatıyor anlatılmak isteneni. Anlayana tabi.

Ki önünde sonunda kaplayacağımız alan boyumuz ve enimiz kadar olacakken!

Eskiden bir salon salamanje vardı, çok havalı olurdu söylenişi de, anlamı da. Nohut oda, bakla sofaya benzemezdi salon salamanjenin söylenişi. Şimdilerde 3+1?lerden 5+1?lere, villalara doğru bir yöneliş var. Fin hamamlı, saunalı, havuzlu, 3,5 katlı daha, daha bilmem ne?li, bilmem ne?li villalar, konaklar. Doğru, hayat daha iyiye, daha güzele doğru gelişir, olması gerekende bu. Ama bazen abartıyı son haddine kadar taşıdığımızda doğru.

Hırsın ve isteklerin bir sonu yok. Hırsa ve isteklere dur diyebilecek bir frenleme sistemine sahip olmalıyız kendi iyiliğimiz ve evrenin iyiliği için. Bir kişinin bu denli israfını kaldırabilecek kadar zengin değil dünyamız. O koca villaya bakacak kaç kişi lazım. Yazık değil mi onca emeğe, iş gücüne? Bir kişi yaşayacak diye 5 kişi, 10 kişi çalışacak! Ne gerek var?

Desinler ki villası var, villasında şu kadar elbisesi, ayakkabısı var? Üstünlük kurmak. Gardını al dünya, karşında ben varım. Bu mudur bütün hayat anlayışınız, mutlu olmayı anlayış biçiminiz. Buysa yazık, size, size emek verene, sizin emek verdiklerinize! Ne uzarsınız ne de kısalırsınız.

Fazladan sahip olduğun her nesne sana iş olarak geri dönüyor. Bulaşık makinesi bile alsan ?ki ne kadar işi azaltır? onu bile bir süre sonra temizlemen gerek. Etrafın ne kadar dolu ise bil ki kafanda o kadar dolu olacak. O eşyanın tanzimi, bakımı, sen bakmıyorsan ona bakanın denetimi. Ona bakanın maaşını verebilmek için daha çok çalışmanda gerek. Sahip oldukların bir süre sonra seni ele geçirip sana sahip oluyor. En güzeli olabildiğince sade hayat. Etrafın ne kadar boş ise o kadar özgürsün.

Görmemişlik, sonradan görmelik aldı başını yürüdü. Görmemiş görmüş, devrilmiş ölmüş, oldu tam manasıyla. Yine eskiden, görmüş geçirmişlik diye bir meziyet vardı. Şimdilerde duyan, gören, bilen var mı? Ben pek duyamıyorum da!

Bir avuç azınlık paradan boğuluyor, erken ölmemek için az yiyor, yedikleri boğazına diziliyor, ecel korkusuyla yiyor. 3 zeytin, bir tatlı kaşığı bal, bir kibrit kutusu beyaz peynir. Varyemez amcalar. Bir dolu insan parasız olduğu için yiyemiyor. Reva mı bu? Yiyemeyenin hakkını Allah?ta yedirtmiyor. Yüz kişinin, bin kişinin, on bin kişinin yiyebileceğini bir öğünde yiyemeyiz. Sınırlarımız belli. Yemekler öbür tarafa da gitmiyor. Zaten çok yiyende erken gidiyor.

Öbür tarafa yemek geçişi yok, para geçişi yok, ev, araba, mal mülk geçişi yok. Bu tarafta BMW? ye binmiş olman o tarafta bir işine yaramıyor. Gemiciğimiz olmadan da yaşarız. Kıbrıs?a gitmesem de olur. Ya da Amerika?ya. Bir kutu kreme, bir şişe parfüme bir ailenin 1 ay geçineceği para verilmemeli. Veriyorsam, bundan utanmalıyım. 5 bileziğimde olabilir, 5 bin bileziğimde. 5 bin bileziği takacak zamanım olacak mı? Sorun burada. Ayrıca 5 bin bilezik taksam ne olacak. Bir alışverişte 150 çift ayakkabı, 300 gömlek alsam ne işime yarar? Görmemişlik değil de ne bu? Desinler ki bu kadar almış. Demeseler ne olur? Bir çift ayağım, bir bedenim var sadece. Neden bu kadar abartılı ve tatminsiz yaşıyoruz? Eşyanın esiri olmak niye? Başım göğe mi erecek?

Bunlar sadece göz boyama, aldatmaca. Atlamamız gereken bir mihenk taşı. Hepsi bir sınavdan ibaret. Nefsimizin sınavı. Bir sel olur, deprem olur, alır götürür hepsini. Yaşamadık mı bunları? Bu hırsımız niye? Nereye koşuyoruz? Cehennem ateşine odun da lazım. Zengin bey amcalar öbür tarafta da afiyettedirler inşallah. Bir elleri yağda, diğer elleri balda mı? Yoksa orada da doktorlarının önerisiyle perhiz mi yapıyorlar? Bu dünyadaki saltanatları orada da sürüyor mudur acaba? Paraları, doktorları, yedikleri, yiyemedikleri onları ölümden kurtarabildi mi?

150 çift ayakkabı alarak neyi kanıtlamaya çalışıyor satın alan? ?İstesem 750?yi de alırımı mı?? 40 ayağı bile geçip, 300 ayak olduğumuzu mu? Bir çift ayağa gereken olsun, olsun 10 çift, 20 çift, atıyorum, 30 çift ayakkabı. 150 neyin nesi? Var olanlarda cabası. Görmemişliğin daniskası! Millet iki çiftini bulamazken dalga mı geçiyorsun? Ayıp, ayıp. Göz var, izan var. Yapıyorsun bir aymazlık bari gizli yap. İnsan içine çıkacak yüzün olsun. Görgüsüzlük diz boyu. 150 ayakkabı aldın, bu seni mutlu edebildi mi bari? Mutlu olamadıysan yarın 150 tane daha al, bakalım mutlu olabilecek misin? 1500 tane alsan yine faydası yok.

Sahip olduğun para seni mutlu etmeye bile yetmiyorsa ne işe yarar? Sen parayı değil de para seni avucunun içine aldıysa, sahip olduğun paranın sen esiri olduysan, bu kadar mutsuzsan sana tavsiyem vazgeç o paradan. Git ve yeni bir hayat kur kendine. Paranın esiri olmadığın bir hayat. O para sana hayır getirmiyor. Bir şekilde bir yerinden çıkar. Biz Allah?ın kulu da parası olmayanlar vekilinin mi kulu. O hepimizin Allah?ı. Allah?ın can verdiğinin canını almaya sebep olmak kimin haddine düşmüş?

Çocuklarımıza nasıl bir dünya bıraktığımızın farkında mıyız? Davranış biçimlerimizle onlara neler öğrettiğimizin! Size aldığımızdan daha iyi bir dünya bırakacakmışız gibi geliyor mu?

Kadın; Adam Olmak Eyl.’10
‘Kadın dediğin iyi sevişecek arkadaş. Koyun gibi yatmayacak, kımıl kımıl olacak yatakta.’
Mirim;
Aşk şairiysen, aşk şairiyim diye geçiniyorsan, saygı duymalısın, aşka, kadına, insana. Öyle yukarıdan bakmamalısın kadına. Terbiye ve saygı sınırları içerisinde bahsetmelisin kadından. Eşit bir düzleme koymalısın kendini kadınla ki, kadına, aşka olan saygını görebilelim. Cariyelik dönemi bitti, sen hangi zamandan kaldın orman ayısı? Ne demek ?seçmesini bileceksin?? Manavdan karpuz seçmeye benzemez kadın seçmek ki, orasına burasına vurup anlayasın! Sen seçilecek adam ol, o kadın seni bulur, merak etme! İlla ki kadın ile ilgili yazmak istiyorsan eğer öncelikle Nazım Hikmet?i okumanı öneririm sana. Kadına saygılı olmanın ne demek olduğunu görebilirsin Nazım Hikmet?in ?Kadın? şiirinde. Aşağıya yazdım, oku.
Sonra olur, olmaz küfretmemelisin öyle sağa sola. Ayıp, ayıp. Sana yakışmaz. O senin yaptığını sokaktaki ayyaş, serseride yapabiliyor. Sen farkını koyman gerekiyor iken ortaya onlarla aynı mertebede olduğunu mu kanıtlamaya çalışıyorsun? Bilmez misin ki insanlar sana o farkın için ehemmiyet vermekteler. İki kelimeyi bir araya getirebiliyorsun diye kimse tanımaz, tanımamalı sana bu üstünlüğü. Bu seni insanüstü insan konumuna asla çıkartmaz, unutma. Önce adam gibi adam olmalısın adam.
Kadın olmak konusuna gelince. Sen kadın olmaktan ne anlarsın? Hiç kadın oldun mu? Kadın gibi hissettin mi? Bir kadının şartlarında yaşadın mı? Bir kadın neler hisseder, nasıl yaşar bilir misin? Ben yıllardır o kadını yaşıyorum. Anlatacağım sana, anlamaya çalış.
Kımıl, kımıl olmalı demek kadın. Kımıl, kımıl olmak deyince kımıl, kımıl olamadığım günler gözümün önünde canlandı bir, bir. Bir kendime, hayatıma baktım, bir de senin yazdıklarına. Kanıma dokundu. Kadının kımıl, kımıl olacak hali kalmış mı bir bakılmalı önce? Bütün gün iş yapmaktan, senin öteni berini, pisliğini toplamaktan, temizlemekten takati kalmış mı bir bakmalı. Pastırmalı kuru fasulyeyi, tereyağlı pilavı, salatayı, köfteyi yapmalı elbette sence. Daha neler yapılmalı bir bilsen? Çamaşır, bulaşık, ütü, temizlik, çarşı pazar, çocuk bakımı vs. Bütün bunların arasında bir de işe gidip geleni, para getireni daha da makbul elbette.
Bütün gün yaşanan bu hengâmeden sonra ne de kımıldanır bir bilsen? Beli tutmaz adamın, bilir misin? Hiç o kadar yorulup uzandın mı yatağa bilmem ama benim ömrüm böyle geçti. Şiir yazmak bu kadar yormaz adamı eminim ki! Belinin ağrısı ile öyle bir yapışırsın ki yatağa, yatakla bir bütün olursun adeta, sabaha dek uyanamamacasına, dalarsın ölüm uykusuna! Fırsatını bulabilirsen tabi. Gözünün ucuyla bir bakarsın ki bir çift göz senin üzerinde, sırasını bekliyor. Görmemeye, farkında değilmiş gibi davranmaya çalışırsın. Dua edersin Allah?a sızıp kalsa, beni rahat bıraksa, uyusam şöyle bir rahatça diye. Uzak durursun, yorgunum dersin, hastayım dersin, o günlük paçayı sıyırmaya çalışırsın, nafile, hangi işimde yorulmuş, alacak alacağını, besbelli.
Uykunun en tatlı yerinde, kımıl, kımıl bir adam, gözün kapanıyor uykudan, belin kırılıyor yorgunluktan, cesetten farksız, kımılda kımıldayabilirsen! Kimi zaman gözyaşları ile geçen uzun dakikalar. Ezilmenin, mutsuzluğun, sevgisizliğin, yalnızlığın, yok sayılmanın, insan yerine koyulmamanın gözyaşları. Dua etmeye devam edersin bir an önce kımıldaması bitse de kurtulsam, uyusam, uyuyabilsem diye. Çocuklarından biri mızıldanana veya sabaha dek! Ertesi gün, ertesi gün, ertesi gün yine aynı koşuşturmaca, yine aynı terane! Ne için? Bütün bu yaşananlar, yaşamı idame ettirmek, dünyaya getirdiğine sahip çıkabilmek, sahip çıkılmasını sağlamak adına.
Sen hoşlandın mı bu kımıldayamayan kadından? Kadının gerçeğinden. Masal anlatması, maval okuması kolay! Davulun sesi uzaktan hoş, yakınına gelsin de bak, gümbür, gümbür. Kulaklarını tıkasan nafile. Davulu davulcuya, kadını kadına sormak gerek! Gerçeklerden konuşmalıyız şair bey, hayallerden değil. Kadınlar bu gerçeklerle yaşıyor, daha doğrusu yaşamlarını idame ettirmeye çalışıyor iken senin bu ?kımıl, kımıl?ın fena dokundu içime.
Birde ben anlatayım istersen sana, erkek nasıl olmalı diye. Sende beni dinle. Canım, cicim yıllarının bitip palazlandığı, kadınına minnetinin kalmadığı, gözünün açıldığı, ?güç bende artık? dediği aslan parçası yıllarına gelindiğindeki erkeği tabii ki! Çocuğuna baba, kadınına eş, evine insan olmalı. Yavrusunu yavrum, karısını karım diye koklamalı. Eşi, çoluğu çocuğuyla aynı kaptan yemeli, aynı keseden harcamalı. Ne varsa her şey ortada olmalı, gizli saklı değil. Ayrısı, gayrısı olmamalı. Saman altından su yürütmemeli, varını yoğunu kıyıya köşeye, kendine, ıcısına, cıcısına ayırmamalı. Rab bena, hep bana olmamalı.
Saçıp savurduktan sonra evine gelip ?bitti? dediğinde, ‘Sen ne bekliyordun?’ demek yerine hiç değilse yüzü kızarmalı. Yemeyip cebinde evine getirdiği elmayı, diğer cebinden çıkardığı çakıyla çocuklarına kendi elleriyle bölüştürmeli. Çocukları babalarından elmayla birlikte babalarının sevgisini de almalı. Ve bu sevgiyi o hayattan gittikten 30 yıl sonra bile iliklerinde hissetmeli.
Aramalı, sormalı, evde bir şey eksik mi, ne alınmalı diye. Eli kolu dolu gelmeli benim babam gibi evine, çocuklarına. Çocukları oyunlarını bırakıp koşuşturmalı sevgiyle babalarına, ?babam geldi, babam geldi!? diye sevinç çığlıklarıyla, her seferinde. Babalarının elindekileri taşımaya yardım etmek için. Bi koşu alıvermeliler babalarının ellerinden taşıdıklarını, hoplaya zıplaya, mutluluk içinde. Babalarının kendilerini nasıl sevdiğini bilmenin mutluluğuyla. Babalarından o sevgi akışı geçmeli çocuklarına, karısına. Tabi yaşayabiliyorsa o sevgiyi. Yaşamıyorsa ne yapsan boş.
Bomboş dolapta kalan 1 bardak sütü boğazına dikmeden önce sormalı ?3 küçük çocuğumdan biri mi içecek yoksa ben içebilir miyim?? diye. Çocukları için, ?Ben bu yaşıma kadar yemedim, onlarda benim yaşıma gelince yerler? dememeli. ?Ben bunları yiyerek büyümedim, yemeseler de olur? Dememeli. ?Makineler yıkıyor, sen ne yapıyorsun?? dememeli. ?Sen niye aldın?? dememeli. Üç çocuğunuz var iken ?Seninle ne paylaşıyoruz?? dememeli. ?Bebeğimiz 3 aylık, yemek yemem gerek, emziriyorum, yiyecek al? diyen karısına, ?süt içiyorsun ya!? dememeli. Demeli mi?
Et al diyince, ?ben et yemiyorum? diye cevaplamamalı, hiç değilse çocukları için. Çocukları yeni aldıkları araba ile ikinci hafta üst üste pikniğe gitmek isteyince, ?Ben size her hafta et mi yedireceğim?? dememeli. Evde yiyecek bir şey yok deyince binlerce kez ?Makarna pişir, çorba pişir? dememeli. Bütün bunların üstüne her arandığında lokantalarda hiç olmamalı. En önemlisi de birlikte yaptıklarını karısına küfür olarak geri döndürmemeli. En, en, en iğrenç ve dayanılmaz olanı.
Kendi cüzdanı kabarıkken yıllarca yatakta kımıl, kımıl olmasını beklediği kadının cüzdanı bomboş olmamalı. Kendi hafta sonları akşama kadar yatıp dinlendikten sonra yorgunluktan beli tutmayan kadınından kadınlık beklememeli. Kımıl, kımıl olmasını hiç beklememeli. Yiyip içtiği, giyip kuşandığı, saçıp savurduğu, kapısında bindiği, karnında yediği kadını ve çocuğu ile eş, eşit ve adil olmalı. Rendesi hep kendinden yana yontmamalı.
Erkek dediğin kımıldatmasını bildiği kadar kımıldamasını, yaşadığı kadar yaşatmasını da bilmeli ama sadece yatakta değil, hayatta da. Kadını ile beraber kımıldamalı, çırpınmalı hayat karşısında. Bırakmamalı bütün yükü kadınının sırtına. Her işi, bütün sorumluluğu kadına yıkıp bir yandan da ben güçlüyüm, ben erkeğim diye böbürlenmemeli. Erkek dediğin, adam dediğin böyle olmalı. Var mı, aransa bulunur mu? Bana rastlamadı. Rastgele.
Her başarılı erkeğin arkasında olan kadın, bir gün salak olduğunu anlar. Benim gibi.
*
Ben onunla 3 kez sezaryen ameliyatı olmayı, 3 çocuğunu büyütmeyi, bilinmeyen oranda çamaşır suyunu ve deterjanları solumayı, temizlik yapmaktan ellerimin pırtık, pırtık olmasını, yorgunluktan her gece ağrıyan belimi, daima kaytarmak için ?işim var? dediğinden ötürü anne ve babalık sorumluluğunu tek başına taşıdığımı, eve gelen her zerzevatı alan, taşıyan, pişiren olduğumu, çaresizliğimi, yalnızlığımı paylaştığımı düşünürken o benimle hiçbir şey paylaşmadığını düşünüyormuş. İlginç. Öyle olsun. Bu, bundan sonra zaten paylaşamayacağız demektir.
Merhamet görmemiş, merhameti bilmeyen bir insanın gücünü güçsüze karşı kullanmada sınır ve ölçüsünü, nerede başlayıp nerede bitireceğini asla kestiremezsiniz.
KADIN
Kimi der ki kadın
uzun kış gecelerinde
yatmak içindir.
Kimi der ki kadın yeşil bir harman yerinde dokuz zilli köçek gibi oynatmak içindir.
Kimi der ki ayalimdir. Boynumda taşıdığım vebalimdir.
Kimi der ki hamur yoğuran.
Ne o, ne bu, ne döşek, ne köçek, ne ayal, ne vebal.
O benim kollarım, bacaklarım. Yavrum, annem, karım, kız kardeşim hayat arkadaşımdır.
Nazım HİKMET

Be First to Comment

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *