Press "Enter" to skip to content

Günlük 3j Eylül’16

***Yine başlamış o saçmasalak evlenme programları, katılanların  bir çoğunun 3. senesi, elbet bir gün evlenirler, iki sene önce izlemiştim seda sayanın olan programı, bir çoğu çeşitli kanallara dağılmış, diğer kanallardakilerin  bir çoğu seda sayan ekolünden, okulundan yetişme, ekmek elden  su gölden, niye evlensinler, iki oyna, bir şıklat tamamdır, maymun niyetine, otelde 3 öğün yemeğin önünde, evlense 3 öğün yemek hazırlayacak, elin herifine, aptal mı da evlensin.

Şevval sam ve hülya avşar kız kardeş olmuşlar, yani olmamışlar ama kız kardeş kadar benzemeye başlamışlar, ayrıca bir sürü kız kardeşleri de var, sürüyle, eskiden benzemiyorlardı ama, ne zamanki dolgu, botoks için doktor yollarını arşınladılar o zamandan itibaren benzemeye başladılar, o zaman dolgulu, botokslu halleri benziyordu, şimdi dolgusuz, botokssuz halleri benziyor, dudakları kocakarı dudağına dönmüş, titrek, hareketsiz, incecik, istem dışı hareket eden ve sarkık, göz çevreleri buruş buruş, artık dolgu ve botoks ta çare olamıyor olmalı ki bu haldeler, dün yediğin hurmalar, bugün yüzünde belli, ikisi de güzel kadınlar,dı, halbuki, geçti.

***Sonunda kılıçdaroğlunun göz bağı açıldı, ortalığı daha net görmeye başladı, saraydaki adli yıl açılışına katılmadı, feyzioğlu da katılmadı ama o altından gelen tepkiler yüzünden katılmadı, yoksa katılırdı, oynaya oynaya, çünkü bir güç ve para sever o, kılıçdaroğlu da almış olmalı tepki, bu kadar yumuşaklıktan sonra, yenikapı yumuşaklığı yani, çok fazla taviz verdi, verilmeyecek ölçüde, bir muhalefet partisine yakışmayacak ölçüde, chp genel başkanına yakışmayacak ölçüde, ilahlaştırdı ve tepemize iyice yerleştirdi, ne yapsa geri alamaz o statüsünü artık, o beyinlere yer etti bir kere, en büyük başkan bizim başkan, belki de vazifesi buydu, belkide asıl vazifesi budur, şimdi yalandan U dönüşü yapıyordur, hiç kimseye körü körüne inanmak, güvenmek gibi bir lüksüm yok benim, hele ki ortalık bu haldeyken. İyi niyetin bu kadarı biraz fazla, iyi niyetse eğer, o olasılıkta var tabi. Olmasın artık iyi niyetli.

Öyle bir duruma gelmişiz ki sol örgütlerin anıtkabire gidiş saatleri bile birbirinden ayrı, chp şu saatte, şu parti, örgüt, dernek şu saatte, orada bile hiziplenmişiz,  ayrı ayrı çıkıyoruz atanın huzuruna, orada bile birlik olamıyorsak neyin solunu tartışıyoruz biz, kimin ekmeğine yağ sürdüğümüz ise ortada, o adam olduğundan orada değil ki, ortada adam olmadığından orada.

Niye kimse çıkıp demiyor, bu darbenin sebebi sensin, sen yaptırdın bu darbeyi, ve hala da darbe yapmaya devam ediyorsun alttan alttan diye, herkes aptal mı oldu yoksa aptala mı yatıyor, darbenin cb ve bb belliymiş, açıklamıyorlar, ben açıklayayım, erdoğan ve yıldırım, yaptıran onlar değil mi, pohpohlayan, palazlandıran onlar değil mi, kimi arıyorsunuz, hepsi ortada işte, darbeyi birlikte oluşturdular, sonra yolları ayrılınca adı darbe oldu, ya yolları ayrılmasaydı birlikte yapacakları şey çok farklı mı olacaktı, hala yaptıkları darbe değil mi? Sağ gösterip sol vurarak.

22 bin fetocu tsk ya sızdırılırken, sınav soruları çalınıp verilirken gözleri, kulakları kapalıydı da şimdi mi açıldı, kandırıldık diye diye bizi kandırıyorlar.

Senin darben de neymiş, bak ben nasıl darbe yapıyorum, darbe öyle olmaz böyle olur diyor adam, açıktan açığa, talan edilen feto okulları bir bir imam hatipe dönüştürülüyor ve bizim ağzı açık alıklar ağzının içine bakıyorlar, neler oluyor diye, fırsat bu fırsat deyip işini bitireceklerine gücüne güç katıyorlar, birlik zamanıymış, ne birliği, sen o birliği feto ile yaptın ya, benimle ne birliği yapacaksın? Birileri anlayana kadar diğerleri yolumu katlarmış, aynen öyle oldu, oluyor.

Darbe oldu, fetoya bir şey oldu mu, malları el değiştirdi, birinden diğerine geçti, kardeşler arasında olur öyle şeyler, bir şey fark etmez, yarın tutar geri verir, başka bir şey oldu mu, olmadı, olacağı var mı, yok, yapılanmasının sonu geldi mi, getirebildiler mi, getirebilirler mi, hayır, peki ne oldu darbe sonrasında, bize ohal geldi, sarayda zikir ayinleri dahi kabul görür oldu, imam hatiplerin sayısı çoğaldı, bu durumda asıl kaybeden, yani asıl karşı darbe yapılan feto mu yoksa biz miyiz?

Bu memleket bizim, bize atamın mirası, dolaylı değil direkt olarak, atamı sevenlere, onu hayırla yad edenlere mirası, birleşebildiğimiz tek bayrak direğimiz, ve sonuna kadar sahip çıkacağız mirasımıza, özellikle de chp ye, çünkü o chp bizim.

***Bu memleket rahat bir 30 yıldır pkk ya kurban veriyor, verdiriliyor, kurban niyetine gönderiyor analar babalar askere çocuklarını, bir evlat ne cenderelerle, ne hezimetlerle büyütülüyor, o evlatlar bizim, hepimizin evlatları, bizde evlat büyüttük, büyütüyoruz, onlar bizim dışımızda, bizim uzağımızda diye bizden gerçekten çok mu uzaktalar sanıyorsunuz, hiç değiller, hepsinin acısı içimizde, kor gibi yanıyor, bu sözleri herkes söylüyor benim gibi, söylüyor ve geçiyor, artık ezberledik, nereye varılıyor, itin anasını tanımadığı anlamsız bir savaştayız, kim kimi ne için vuruyor belli bile değil, çıkmış bir hıyar oğlu hıyar, solculuktan basamak alarak kendini bağımsızlıkçı ilan etmiş, ki babası bile demiş, sen bınun altından kalkamazsın oğlum diye, kalkamamış zaten, çünkü en büyük alkışçısı amerika, bağımsızlık nere amerika nere, amerikanın kanatlarının altında mı kazanacaksın sen bağımsızlığını, bu koca bir yalan, amerika kimseye bağımsızlık vermez, olsa olsa bağımsızlığını alır elinden, bunu göremeyecek kadar kör müsünüz, dökülen kanın haddi hesabı yok, üstelik karşılıklı, biz ölüyoruz da onlar ölmüyor mu, ölüyor, ama ne ölümü görüyor gözleri ne de başka bir şeyi, kendilerini canlı bomba etmekten bile çekinmiyorlar, öylesine doymuş, doldurulmuş beyinleri, gözleri.

Bir oğlum 20, diğer oğlum 22 yaşında, okuyor olmasalar çoktan gitmiş olacaklardı askere, şimdilik korunma kaskları, kalkanları o, gitsinler ister miyim, istemem, ben bu anlamsız, geri dönüşsüz ve saçmasapan, sonlandırılmayan, bilerek veya bilmeyerek sonlandırılmayan, açılım süreci, çözüm süreci denerek altına odun atılan aptalca bir savaş için mi büyüttüm çocuklarımı, damda saklarım da göndermem, nereye kadar saklarım bilemem, belki lafın gelişi, kim isteyerek, düğün bayramla gönderiyor oğlunu artık askere, şu an saat 13.30, saat 10 da uyandır demişti, birkaç kez gittim uyandırmak için, baktım pek oralı değil, bıraktım ucunu, ben uyandırmaya kıyamıyorum çocuğumu, anlamsız biteviye bir savaşın kollarına niye göndereyim, daha ne yaşadılar da ölüp gidecekler, defter kitap yüzünden başka ne gördü gözleri bu yaşlarına kadar, benim çocuklarım bana hala çocuk, orada ölenlere asker deniyor diye çocuk değiller mi, onlar da çocuk, her iki taraf ta, bitsin bu aptalca savaş, bir delinin bir kuyuya attığı taşın peşinden gitmeyin, gitmeyelim, hepimize yazık. Vazgeçin bu don kişotun yel değirmenleriyle yaptığı anlamsız savaştan.

Benim çocuğumun, o çocukların günahı ne, onlar doğmadan vardı bu savaş, onlar asker yaşına geldi hala sürüyor, hala sürecek, çocuklarımızın kötü yazgısı mı bu, ölen ölür kalan sağlar bizimdir edebiyatı mı, bizim hıyarlığımızın, beceriksizliğimizin ceremesini o günahsız çocuklar niye çekiyorlar? Bu savaşa bir sebep varsa biziz, biz gidelim askere, biz ölelim, 40-50 yaş ve üstü, çocuklarımız değil. Bir can ne kadar değerli, nelerle hasıl oluyor, kıymayın evlatlarımıza, ve kendi evlatlarınıza.

Asıl ölmesi gereken bir cani var ama, bunca cana sebep olan o hıyar oğlu hıyar, başı kopasıca it, soyu bozuk köpek.

On yılda bir bağımsızlık savaşlarıyla mı baş edeceğiz biz, bıraksak arkasını şimdi pkk, sonrasında daha neler gelecek, amerika çok düşkünse bağımsızlıklara zancilere verse ya bağımsızlık, neden yaşanmış kuzey güney savaşları, kölelik devrinde, onca filmlerinde izlemedik mi, bizim ateşe körük veriyor ki kendi nasiplensin, ama benim akılsız pkk hurra gidiyor atnala.

Bugün 17, dün 27, önceki gün ne bileyim, atıyorum, 75, elma armut değil bu saydıklarım, her biri bir insan, bir ana babanın evladı, her biri bir ateş, bir kor parçası, kıyanların canlarına kıyılsın inşallah.

Her kim ki bunlara sebep oluyor, destek oluyorsa kara yazılar yazılsın başlarına inşallah. Her iki taraftan da. 

***Bugün, bu akşam söylenen pkklı ölü sayısı 157, sevinmeli miyim, sevinmeli miyiz, utanç duyacağımız yerde, çocuklarımızı bu hale düşürdüğümüz için, benim yavruma yüreğim yanar da pkk lının anasının yüreği yanmaz mı çocığuna, o ana, o analar doğururken acı çekmemiş mi, emzirirken o gül kokulu yüzünü seyretmemiş mi, çocuğunun kokusunu bir kez olsun içine çekmemiş mi, hiç unutulur mu o koku, o bakış, o sevgi, nasıl kıyar da gönderirler çocuklarını ölüme, hemde bile bile, içinden kocaman bir boşluk yırtmaz mı içini çocuğu öldüğünde, çaresizlik, umarsızlıktır elbet sebebi, çocuğuna sahip çıkan, bir aş, bir iş veren bir devleti olsa elbet göndermez yavrusunu kör karanlığa, gel oğlum der, etme oğlum der, gitme oğlum der, göndermez, çaresizlik, umarsızlıktır sebebi.

Bu devlet pkk ya karşı harcadığı parayı, silahlanma parasını, hatta bir kısmını o bölgenin kalkınmasına harcamış olsa, fabrikalar kursa, iş verse, aş verse insanlara o pkk böyle kudurabilir mi, analar bile bile çocuklarını ölüme gönderir mi, analar çocuğunun evlendiğini görmek ister, torununu kucağına almak ister, evladı mutlu olsun, mutlu yaşasın ister, her ana bundan başka ne ister, danışıklı dövüş belkide yapılan ve yaşanan, yani bize yaşatılan. Neden kalkındırılmıyor güneydoğu, güneydoğulu, politik bir sebepten mi?

***At izi it izine karıştı demiş, ben demiştim dönüp dolaşıp sonunda kendi kendini yakalayacağını, bu iş başka türlü çözülmez, çünkü asıl elebaşı kendisi, kendi ne istedin de vermedik dediğinde ona insanların boynunun kıldan ince olacağını düşünemedi mi feto karşısında, o insanların suçu günahı ne, bir suçları ve günahları varsa bu suça onları teşvik eden bu ülkenin başı olarak kendisi, feto kendini kandırdıysa, hadi öyle olsun, kendi de herkesi kandırdı, sözleri ile ona biat ederek, at izi it izine karıştı gerçektende, atın izinde de kendi var, itin izinde de, atı da iti de teşvik edip fetoya itekleyen o, kime ulaşsa sonunda kendi çıkıyor karşısına, bir sarmal bulmaca bu mesele, ve ne yazık ki asıl merkezde kendi de var, feto ile beraber.

Boydak holdingin mallarına da el konmuş, çalış, çabala, ömrünü ver, hooop, el koydum, ne kolay iş, gözünün yaşına bakmıyor kimsenin, ben de bir acır oldum sanki herkese, pkk ya, feto ya, benden gaddar yönetici olmaz.

*At izi it izine karıştı tabi, hemde ne karışma, kadir topbaş ibb başkanı, damadı tutuklu, erdoğan, kadir topbaşla yüzyüze bakacak, kadir topbaş kızıyla, nasıl olacak bu iş, bunun gibi kaç aile parçalandı, parçalara bölündü, sürüyle, işin içinden çıkamıyor, biri sağ yanı ise diğeri onun sağ yanı, bizi atsaydı içeri sorun yoktu da, şimdi at izi it izine karıştı, çıkamıyor işin içinden, öyle göründüğü kadar kolay değil o iş, manavda elma armut seçmeye benzemez, olsa olsa nasrettin hocanın karpuz ayıklamasına benzer, ona değmiş, buna değmemiş şeklinde, ama sonuç olarak hepsi o gübreliğin içine düşmüş, ne kadar ayıklarsan ayıkla.

E, bu arada paralar da uçuşuyor havada, çünkü bütün damatlar, oğullar mültimilyoner, doğuştan, el koysa adamının akrabası, damadı, birinci dereceden akraba, kızının kocası, koymasa öbürü görüyor, hemde ne para, öyle az buz değil, çık çıkabilirsen için içinden.

***Yarından itibaren yıllık iznimi kullanıyorum, geçen seneden beri hiç izin kullanmadım, ha, iki ay önce gitmiştim ya, bak, unutmuşum, aynı şeyleri okuya okuya alışkanlık olmuş, yazıverdim işte, şaka, neyse, yine giderim, bir şey olmaz, dönüşte görüşürüz, on gün sonra;))) laf, nerede olsam yazarım ben yine, yani belki, bilemem, yazacak bir şey olursa, tabletim ve ben ayrılmaz ikiliyiz, ben gider, vira eyvallah.

***Sanki teslim bayrağını çekmişiz gibi bir hal, bir görüntü var, ve beni asıl fıttırtan bu, daha bir yıl önce, 7 haziran seçimlerinde eteklerinin nasıl tutuştuğunu unutmuş gibiyiz, tahtı sallandığında, koalisyona mecbur kaldığında, ne yaptı çare olarak, pkk ya saldırdı ve 1 kasımda geri toparladı oylarını, demek ki bu iş saldırı ile oluyor, yayılıp yatmakla değil, bizde ona saldıracağız, var gücümüzle, herkes kendi önünü süpürecek, en başta da kılıçdaroğlu, aman efendim, evet efendim demeyecek mesela kılıçdaroğlu onunla konuşurken, çünkü o bir cb değil parti başkanı, cb gibi değil parti başkanı gibi davranıyor, her yaptığının altında bir hinlik arayacak mesela, çünkü hin oğlu hin, her iştöen kendine bir paye çıkarmayı iyi biliyor, yok birlikmiş, darbeymiş mavallarına inanmayıp onun payelenmesine fırsat vermeyecek, onların keyfi nasıl olsa yerinde, muhalefette değiller ki, muhalefette olan biziz, bunu unutmayacak kılıçdaroğlu, ve dar edecek meydanları onlara, genişletmek yerine, ne haliniz varsa görün, kendiniz ettiniz, kendiniz buldunuz demediği için, o meydana gittiği için, yenikapıya, o oy kazandı, biz kaybettik.

kılıçdaroğlu erdoğanın astı değil ki, biz ona oylarımızı erdoğana astlık yapsın diye vermedik, vermiyoruz, öyle olsa gider oyumuzu erdoğana verirdik, yerinin hakkını verecek kılıçdaroğlu, ona onca güvenen, umut bağlayan, bel bağlayan insan var, geleceği için, bağımsızlığı için, kişisel hürriyeti için, ülkesinin geleceği için, mesela, çevresinde yenikapıya gitmesi konusunda kendini yönlendirenleri ezecek çim gibi, yeni çimler filizlendirecek, tek kişinin, sadece kendinin kararıyla hareket etmiyordur elbet, acımasız olacak, bir başkomutan gibi, kelleler uçacak, traşlanacak ortalık.

Erdoğan bakıyor mu kimsenin gözünün yaşına, öl dediği yerde öldürüyor, hiç ipleri bırakıyor mu elinden, asla, sıkı bir poker oyuncusu gibi her an tetikte, ve gözü her yerde, bıraktığı an çuvallayacağının farkında çünkü, ardından gelsin 17/25 ler, yer mi gözü, yemiyor, bu saltanat, bu sefa onun uyanık olması ile bağlantılı, yoksa gitti gider, biliyor, ha, kılıçdaroğlu bunları yapmayacak, yapamayacaksa, etkili bir muhalefet yapamayacaksa, çünkü narin bir kişiliği var, yapabilecek olana devredecek bayrağı, bu bir teyakkuz hali, artık bir ölüm kalım savaşı, özgürlük savaşı, yoksa bizi teslim aldı alacak, artık kimin kim olduğunun değil kimin ne yaptığının önemi var.

Keza aynı şekilde chp mv de kendilerine bir iki iğne batırıp oranın uyuma yeri olmadığını hatırlamaları gerekiyor, etkin siyasete geçmeliler, yapan da var yapmayan da var, yine çok bilemem içlerini tabi ama o iğneleri birbirlerine bile batırabilirler, kendilerine bir an önce gelmeleri hususunda, baktı uyanamıyor, uçuruma itekleyecek uykusundayken, bir dahaki seçimlerde ona yer olmayacak mesela, chp ye gönül vermişler, eyvallah, başımızın gözümüzün üstünde yerleri var, ancak koltuk çoğunluğu bizde olsa sorun değil tabi de, koltuklar sınırlı, ondan, bir kişinin bile çok çok önemi var, hani bi izin verin, bi koltuk sayımızı arttıralım, sonra size feda olsun arka sıralardaki koltuklar, yatın, mışıl mışıl uyuyun, ama şimdi uyuma değil uyanık olma zamanı. Tutunacağımız bir dal var, o da chp, başka yolumuz mu var, çıkıp devrim mi yapalım, geçti o günlerin modası, herkes kendine gelecek, başka çaresi yok.

Bende dilimin döndüğünce buradan ahkam keserim, naçizane, elimden bu kadarı geliyor. Herkesin eline kazma küreği alma zamanı. Beni ciddi korkular sardı, gördüğünüz gibi. Yolculuk bir gün ertelendi de, oğullarımın işler güçler meselesi, ben ha deyince giderim yoksa, bana göre hava hoş, bende fırsat bu fırsat içimde ne varsa bir dökeyim dedim. Ha, biz bilmiyorduk ta sen yazdın diyen varsa da okumasın, benim yazma, sizin de okumama özgürlüğünüz var sonuçta. Burası benim çöplüğüm, her horoz kendi çöplüğünde öter, üü ürü üüüü.

Gitmesem mi ki, hani ortalık bu haldeyken diyorum, nöbetçi yazıcılık yaparım buradan hiç değilse, bir faydam olur belki, neyse, giderim, giderim, on gün dediğin ne ki, gelir geçer, sonra başlasın okullar, bir oğul amerikaya, okumaya, gidiyor, tutabilene aşk olsun, makine mühendisliği okuyacak orada, burada tob makine mühendisliğini kazandı, beğenemedi, kayıt yaptırmadı, orada okuyacakmış, bir yerden sonra kendileri biliyor kendi işlerini, güçlerini, anne baba bir yere kadar, sağlıkla gitsin gelsin inşallah, hayırla gidiyor, hayırla dönsün, bizde gitmiştik bir zamanlar deyip avunacağız artık, yapacak bir şey yok, hayat seni nereye götürürse sen o yöne gidiyorsun, diğer oğul iki yıldır atlayamadığı hazırlığı atladı dün, üstümden beş bin kilo yük kalktı, bölümüne başlayacak, bütün yaz okula gitti hep, yaz okuluna, öyle olunca bizde tekkeyi bekledik tabi, her zamanki gibi, kızım lise 2’ye gidecek, dönünce çok iş var, iyisi mi bir gidip gelmeli.

Dün gördünüz değil mi haberlerde, süleymancıların başı ölmüş, millet koşan koşana, yani ali gidecek veli gelecek, değişen bir şey olmayacak, başka türkiyemiz yok, olmayacak, ona göre, direne direne kazanacağız.

***Kanal d haberde serdar cebe bugün kılıçdaroğlu için 15 temmuzdan beri en sert konuşmasını yaptı dedi, takipçilerimden, ondan, sabah ben yazdım ne de olsa, bakın akşama sınuç verdi;)))) Yeter ki o sert konuşsun, ben her gün yazarım aynı şeyleri, papağan gibi, tekrar eder eder dururum.

Bunca zulme, haksızlığa birilerinin dur demesi gerek, kim diyecek, tabi ki o, biz ona bunun için oy verdik, bunları söylesin diye, bizi namerde böyle kolayca teslim edecekse boş yere o koltuğu işgal etmesin, ya kişilik özelliklerini yenip yeni bir insan olarak çıkacak karşımıza, ya da, ya da sı belli, birlik mirlik falan yok, hikaye, halef ile selefin birlik olduğu görülmüş iş mi? Onun bir ipini çeken olmazsa işi daha nerelere vardırır hiç belli değil. Asıl muhalefet edeceğimiz kişi o, hedefte o var, akp de ipler onun elinde değil mi, davutoğlunu alıp binaliyi yerleştiren o değil mi, cb olup ona muhalefet etme direncimizi kırdı, ama buna yenik düşmeyeceğiz, asıl hedefte o olacak, daima, o nasıl akp ye müdahale ediyorsa bizde ona müdahale edeceğiz.

Bu darbenin komuta merkezinde kim vardı, cb, erdoğan, her meselenin merkezinde kim var, cb erdoğan, kendi bb iken her şeyin merkezinde kim vardı, yine bb erdoğan, cb nın yetkileri bu kadar genişti madem kendi bb lığı döneminde niye cb böyle etkin rol almıyordu, bu durum bile asıl karşımızda olanın kim olduğunu anlamak için yeterli.

Biz temiziz, temiz olan biziz, hırsızlık onlarda, darbe onlarda, bakın biz temiziz, biz farklıyız, onlar gibi değiliz, para sıfırlamıyoruz, kutulamıyoruz, oğullarımız, damatlarımız mültimilyoner olmadı, biz on sene, yirmi sene önce ne idiysek şimdi yine o’yuz, mesaj bu, bu mesajı almayanın, anlamayanın alnını karışlarım, hala almıyorsa, bunu sokacağız insanların gözüne gözüne ki artık jetonları düşsün, unutmadık, unutturmayacağız.

***Sonunda, ben yazalı 4 yıl olmuş, hitit ayaş sayfalarını, bugün kanal d haberde termal devremülkler vurgununu, soygununu söylediler, arkası gelir inşallah, millete kan ağlatıyorlar, neyse, yine epey örgütledim, uyardım insanları, yani hiç yoktan iyidir, çünkü hiç yoktu, arada işe yaradığım da oluyor yani. hitit ayaş dendiğinde hep birinci sayfadaydım, şimdi üçüncü sayfaya düşmüşüm, tur şirketleri önüme geçmiş, hitit ayaş şikayet dendiğinde yine ilk sayfadayım, doğan şirketler gurubu dendiğinde de yine ilk sayfada, doğan holdigden sonra ikinci sıradayım, daha ne olsun, çok ünlüyüm çok, siz bakmayın benim bu mütevaziliğime;))) epey gören gördü yani şimdiye dek, ad oyunu yapmışlardı bir ara, şimdi yine hitit ayaşı kullanıyorlar, değiştirmiştim sayfa adlarını, unutmadan bende yine değiştireyim bari, vatana millete bir faydam dokunsun hiç değilse.

***Sayfa adlarını hitit ayaş olarak değiştirince, bir hafta oldu değiştireli, hitit ayaş aramasında 2. sayfaya çıkmışım, geçen hafta 3. sayfadaydım oysa ki.

***Bıgün de gidemedik, gidemeyeceğiz, amerikanın evrakları kargoya yetişecekmiş, yoksa araya bayram girer, yetişemezmiş, arabanın bakımı gelmiş, birde kızları bırakıp eve gelip uyuyabilse tam olacak ta, bırakıp gelemiyor işte, bizim şoför, sabah 6 da ona uyandım, ben gece gündüz nöbetçisi, her daim ayakta, gece zaten 2 gibi uyumuştum, 4 saat uykuyla geçireceğim günü, bu demektir ki sersem sepelek, kahve, çikolata, kakaolu şeyler yediğimde uyuyamıyorum, uyku tutmuyor, dün yarım damak yemiştim, gece de cezasını çektim, steril bir yaşam uğruna sterilik oldum herhalde, yani sabah 6’da geldi, bazen gelmiyor, bugün geldi, ne bulduysa yedi yattı, sabahın altısında, onda kalkıp işine bakacakmış, nasıl uyanacaksa, keyfi yerinde, kopele, bu eski bir tabir, eski ve yerel, haylaz anlamında, haylaz, çakal karışımı gibi bir şey, baktım, lazcaymış, laz değilim ama lazlarla uzun zaman yaşadım, oradan kalmış demek ki, argo demişler ama bence değil, anlamı dediğim gibi, çoluk çocukla işe kalkanın hali böyle işte, yarına Allah kerim, gün de daralıyor bu arada, okul vakti yaklaşıyor, ne yapalım, olduğu kadar, her iş kısmetle, Allah her şeyin hayırlısını nasip etsin.

***Bayram trafiği her yeri kilitlemiş, bodruma bir buçuk milyon insan gitmiş, nesine giderler bodrumun, hiç sevmem, her yer birbirinin aynı, ağaç yok, yeşil yok, beyaz beyaz evler, şehrin büyüklüğünü, küçüklüğünü bile anlayamıyorsunuz her yer aynı olunca, git git dönüp dolaşıp aynı yere gelmişsiniz gibi oluyor insan, büyük mü küçük mü hala kestirebilmiş değilim, bizim de istikamet o yöne doğru, neresi olduğunu yazmıycam ama, bana ne, iyi ki bugün, yani cumartesi çıkamamışız yola, hiç çekemem yoğun trafiği, nasipse yarın sabah yoldayız, istanbulda bedava olan boğaz köprüsü ve fsm köprüsü tıklım tıklım doluyken paralı olan üçüncü köprü, yss körüsü ve adı neydi, şu marmara denizinden geçen izmir istikametindeki köprü işte, hangi birini aklımda tutayım, bir garip garip isimler, ha, osmangazi köprüsü, nereden aklıma gelsin, 500 yıllık isimler, işte o ikisi boş kalmış, neredeydi erdoğanın yüzde ellisi, geçselermiş erdoğanın hayrına köprüden, hiç değilse erdoğanın alnını kara çıkarmamak için, al köprün senin olsun mu demek istemişler erdoğana acaba, çok ayıp, hiç yakışık almamış, ben onların yerinde olsam günde beş kere geçerdim, sırf erdoğanın hatırı için, ayıp değil mi, bir köprü parasına sattılar seni erdoğan.

Bayram öncesi benzine de ötv eklemişler gene, geçseniz de alırız, geçmeseniz de diyor olmalılar. Ba yramda her benzin alan devlete bayram harçlığı vermiş olacak, bilmem farkında mısınız o harçlığa muhtaç kalmışlar, bence öyle, batmış bu ülke, iteleye kakalaya götürmeye çalışıyorlar, harçlıklarla.

Yeni iç işleri bakanı süleyman soylu elektronik trafik cezasının kaldırıldığını söylemiş, şu ordu da olan, bize gelmedi ceza ama, ya bayramdı ondan, ya da trafikte çok bekledik ondan, bilemiyorum, ama yerdik yani, hızlandığımız yer de çok oldu, geçen bayram, orduya geçen yıl kasım ayında kurulmuş, o bir yıllık süre zarfında beş yüz bin araca ceza kesilmiş, ardından çorum, uşak, gaziantep, kayseri, tekirdağ, edirne ve bilecike de kurulmuş, ordu belediye başkanı akpliymiş, öyle olduğuna göre diğer illerin bb da akplidir, ama elektronik sistemleri avcı şirketler kurmuş, para kazanmak için, belediyeden izin almadan kurmuşlardır mutlaka, yoksa akp belediyeleri böyle bir şey hiç izin verirler mi, oysa kapatılacağını söyledikleri haberde belediyelerin avcı şirketlere kurdurduğunu söylemişlerdi, belediyeler trafik cezalarından pay aldığı için, yüzde otuz, hatta yüzde ona indirilmişti payları, o haberde akp yi aklayacağız derken baktılar çamur akp belediyelerinde kaldı, şimdi sorumlu avcı şirketler, avcılar beleyeden izinsiz kuş avlayamıyor, o sistemi nasıl kuracak, o anlamda avcı değil tabi, kapatılacak demeleri ile kapatıldı demeleri arasında geçen zaman süresi bile yaklaşık bir ay, o da eşittir kaba bir hesapla yaklaşık 50 bin araç cezası, çarp 100 lira, 400 lira ile, 100 le bile çarpsan 5 000 000 tl, 400 le çarpsan 20 000 000 tl, kısa günlerin karı, ortalama on milyon tl desek hiç fena para değil, bu hesaplama sadece ordu için, diğer iller de var sonuçta. Kendi yaptıkları uygulamadan kendileri kurtarıyormuş gibi oynuyorlar ya, bazen hayran kalıyorum onlara, yiyenlere helal olsun, ne diyeyim.

Size de iyi bayramlar. Bir hafta susayım da rahat edin bari, gözleriniz dinlensin, ay, o 25 yıl boyunca çok mu sıkılmışım ne, bu kadar çenem düştüğüne göre, günde iki, bilemedin üç cümle konuşulan bir hayattan sonra çok normal, hor görmeyin garibi, birincisi eline sağlık, ikincisi beş, on dakika sonra ben yatıyorum, üçüncü duyduğum şey de olsa olsa benim işim var’dır, başka bir şey kalmamış aklımda, yorgun ya, ağzını yormuyor benimle, çok yorulmuş, mal, ve haylaz, dur, durak bilmeyen 3 küçük çocuk, pislik serseri, nursuz, layığını buldu, gebersin, hıncımı hala alabilmiş değilim ondan, alacağım da yok, Allah versin cezasını.

Şunu da yazayım da bari, içimde kalmasın yazmadım diye, dün kötü bir film izledim, adı kahinin kızı, 1500’lerde falan geçiyor, eski aristokratlar zamanı, üvey oğul kral babasını, ailesini öldürdü, öz oğulun yanına bıçağı bıraktı, suçlu o sanıldı, üvey oğul yönetimi kendine vermeyen yargıcı kuyunun dibine boylattı, başka kuyuya girmek isteyen var mı diye herkese meydan okudu ve yönetime el koydu, ama tabi ki sonunda iyiler kazandı, bu işin yolu hep böyle demek ki, yargıçları kuyunun dibine boylatmaktan geçiyor, kötülük kendini tekrar ediyor, bir sirkülasyon halinde, kıssadan hisse.

***Kim demiş ben sizi bir hafta rahat bırakırım diye, yalan söyledim, datça, palamutbükündeyim, söylerim, niye söylemiyim ki, devlet sırrı mı da saklayayım, devlet sırrı diye bir şey de kalmadı gerçi, her şey ayan beyan ortada, yol biraz uzun geldi, özellikle marmaristen sonrası ve palamutbükü yolu, büküm büküm bir yol, çok uzak ve tenha bir yer, ama burası çok hoş, her yerde Türk var, en güzeli de o, ilk defa geldim, zaten ilk defa duydum, hepi topu 1,2 km lik bir koy, iki yan ve arkalar dağlık, bük koy demekmiş zaten, yer adları burada genellikle bük le bitiyor, ovabükü, hayrabükü gibi, küçük bir sahil kasabası, şu ege dizilerindeki gibi olanından, sadece pansiyonlar var, bir tane otelimsi bir yer var, buranın rixosu olarak rixostan fazla fiyat çekiyor, oda kahvaltı iki kişi 500 lira, şezlong 50 liraymış, biz hasbelkader yola çıktığımız için yer de ayırtmadık, bu gece için bulduk, yarına Allah kerim, belki başka bir yere geçeriz.

Yolda iki kez radara girdik, bizim yolculuk oldu uçak fiyatı, bayram harçlığından fazlasını verdik yani devlete, vatan millet sağ olsun, bunun birde dönüşü var, gelirken iki tane 400 yedik, kesin, ikisinde de 150 ile gidiyorduk, başka türlü bitmez o yol, o cezaları göze alıp çıkıyorsun zaten yola, başka yolu yok.

***Başka bir pansiyon bulduk, orada kalacağız, 4 kişi oda kahvaltı 300 lira, sahili çakıl ama hiç değilse denizi temizdir, çünkü epey bir uzakta, ve kalabalık değil, insan sayısı az, toplaplasan bin kişi yoktur herhalde, bayrama rağmen, datçadan sonra 40 km gidiliyor ama yolu çok virajlı, aynı yolu hemen geri dönmeyi de gözüm yemiyor açıkçası, hiç değilse bir iki gün dinlenelim, palamutbükü yolunu yani, kendimizi datçaya atacak kadar bile dermanım kalmadı, iyisi mi otur oturduğun yere.

***Her ne kadar büyük oğlum ara ara niye antalyaya gitmedik diye mızıklansa da biz diğerleri hayatımızdan memnunuz, karın her şekilde, bir şekilde doyuyor, daha güzeli göz, gönül dolgunluğu, gece yan otelin veya kaldığın otelin dım tıs sesi yok en azından, veya havuzdan sabah sporu başlıyor anonsları gelmiyor, kıyıda her gün beach volley diye bağıra bağıragezenler de yok, sakin, sakin, sakin, sessiz, sessiz, sessiz, ama en çok kızımın keyfi yerinde, çünkü en iyi arkadaşı burada, bizi gözü gördüğü yok, sabah akşam onunla, fır dönüyorlar etrafta gönüllerince, yapışık bir şekilde, baştan sona bir sokak, başka bir yer yok zaten, kıyı boyu, bizde onların izini takip ederek geldik zaten, annesini işini bilen bir kadın, ben de işini bilen bir kadını bilebilecek bir kadınım, zincirleme olarak çözüldü olay, 2 geceden sonra aklımız başımıza gelmeye başladı biraz biraz, bugün yakınlardaki koyları, kumsalları keşfedeceğiz, ben daha denize ayağımı değdirmedim, bugün niyetim var ama.

***Ovabükünde gabaklar plajına gittik, orası da çakıl, deniz çok dalgalıydı, geri geldiğimizde burada dalga yoktu, ben ayağımı soktum, benim için yeterli, hiç üşüyemem denize gireceğim diye, benim denizim akdeniz, orada bile zor, bazen, yavaştan sıkılmaya başladık gibi, bir iki gece daha kalır döneriz, perşembe veya cuma, trafik yoğunlaşmadan. dön, dolaş 2 km, bir gördüğünle on kez karşılaşıyorsun gün içinde, en güzel yanı dümdüz bir sokağı olması, sahil boyunca, boydan boya, git, git gel, ayak tabanlarım su topladı yürümekten, denize gideceksin yürü, yemek yiyeceksin yürü, otele gideceksin yürü, sıkıldın yürü, yapacak başka bir şey yok, spor salonu da olmadığına göre iyi oldu, yoksa ye, iç, yat nereye kadar.

Yazmadım di mi, hep şu darbe yüzünden, bu yaz sporumu hiç aksatmadım, iki günde bir mutlaka, 1-1,5 saat, 30-40 dakikası yürüyüş, sonrasında aletler, öne bacak, sonra kol, sonra karın, sırasıyla, bir o bir o değil, kanı bir o bir bu bölgeye göndermek doğru değilmiş, oğullarımın hocalığı sayesinde öğrendim, pilatesi sevmiyorum, işin yoksa yerlerde sürün, hiç uğraşamam, birinin denetiminde, gözetiminde spor yapmak ta bana göre değil, kafama göre takılmak çok daha iyi, yani aletler daha iyi, bundan sonra da aksatmaya niyetim yok, yoksa gitti gider, ama limitsiz yedikten sonra spor yapmanın da tek başına çok bir esprisi yok, asıl mesele boğazdan geçiyor, işte ben o düğüm noktasını çözemedim bir türlü, açlık grevi hiç bana göre değil, hele ki burada, ipin ucunu kaçrmamaya gayret ediyorum, neyse ki çok fazla seçenek yok, hep belli şeyler, o açıdan da iyi, normalde biraz haybeye spor yapıyorum gibi oluyor, yemeyi kısmayınca yani, haybeye değil tabi, insan kendini çok daha iyi hissediyor, yapmak için bu bile yeter, bir amaç bile çok şeyi değiştirebiliyor hayatta, o amaca tutunacak gücünüz var ise eğer.

Dünyadan ne haber, asayiş berkemal mi, benim haberim yok, odada tv bile yok, kafa dinlemece, buradayım diye aklımı orada bırakmadım tabi, ekrem şama yı hatırlıyorsunuz di mi, onu hep hatırlamamız lazım, hani şu 17 yıl erdoğanın mali işler yardımcılığını yapan adam, onun söylediklerini hiç yabana atmamak lazım, ne demişti, daha belediye başkanlığı döneminde amerika ve israille anlaşıp bizi sattığını, bu bilgiyi şu anla birleştirdiğimizde bu bilgi çok daha anlamlı bir hale geliyor, uydurma bir darbe, hiç yoğa ölen 250 insan artı darbeci diye öldürülen en az bir o kadar insan ve ardından gelen insan kıyımı, kimin tarafından gerçekleştirdiği ispatlanamayan, bir başı bile olmayan uydurma bir darbe, uydurma bir darbe ile insanları sokağa, ölmeye çağıran bir cb, kim böyle bir şey yapabilir, yüzlerce insanı ölüme çağırabilir, bir ruh hastası, gözünü tek amaca dikmiş bir gözü dönmüş, ekrem şama yı işte tam burada hatırlamak gerekiyor, bu noktada.

Marmariste grand yazıcının önünden geçtik, şehrin çıkışında, ottan ağaçtan görünmüyor bile, her yıl en şaşaalı otelleri tercih eden erdoğan bu yıl tatil için orayı tercih etmiş, darbede vurulan yerler hep eski binalardı teorisine uygun bir otel, marmaris te çok yoğun bir yer değil ayrıca turizm açısından, bir bodrum değil, gerçek eğer bu ise, ki ben buna %95 şans veriyorum, durum sandığımızdan çok daha vahim, fetö helva, keşke fetö yapmış olsa, öper başımıza koyarız, ama asıl gerçek bu değil, hiçte iyi oyuncu olmadıkları halde bu işi yutturdular ya, ne diyeyim, yaşananlar bir aptallar tragedyası, oyuncular ve seyirciler topyekun aptal, ve asıl mesele bu işin içinden nasıl çıkılır da, bu değnekte şeyin değmediği yer kalmamış, tut tutabilirsen. Gidip gidip geri sarıyorum belki ama bu işin düğüm noktası bu, o çözüldüğünde her şey ayyuka çıkacak.

Bir kişi, ki o kişi kılıçdaroğlu, pasif diye, erdoğanın karşısında güçlü duramıyor diye bir milleti feda edecek değiliz herhalde, bundan böyle beni erdoğanın yaptıklarından çok kılıçdaroğlunun yapmadıkları ilgilendiriyor, gözüm, kulağım onun üzerinde olacak, o iğneden etkileneceği ana dek, bu kadar prim ona yeter, savaşacaksa savaşsın, yok savaşmayacaksa pılısını pırtısını toplasın gitsin, şimdiye kadar biz gittik ıpış tıpış, şimdi tıpış tıpış gitme sırası onda.

***Lara apartta kalıyorum, kala kala sadece burada yer kalmıştı, çok samimi, gayretli, tatlı dilli, hanım hanımcık bir sahibesi var, okulların açılmasıyla birlikte kapanacak ama seneye okulların kapanmasıyla yine açılacakmış, seneye gelecek olursanız tavsiye ederim, başka yerler açık tabi ki, bu kıyağım birazda sahibe hanımın beni çocuklarımın anneliğine eş düşmeyecek yaşta ve tabi ki, övünmek gibi olmasın, güzel buluşundan, pohpohlanmayı kim sevmez, gerçi ben alışkınım o iltifatlara, dermişim, hemcinslerimden tabi ki, kadının kurdu yine kadın, erkeğin on yılda göremediğini kadın bir bakışta şıp diye görür, o da güzel bir kadın, ben de onu gördüm, ve bir arı gibi çalışıyor, var gücüyle, gayretle, takdir ettim doğrusu, sabahleyin kahvaltıyı hazırlarken yanındaydım, ben onun gibi 3 gün çalışsam 15 gün serilirim, üstelik aynı yaştayız, o öyle olduğuna inanamadı o başka, bana kalırsa dünya, hayat bu kadar gayreti hak etmeyecek kadar kısa, ben bir evden yüksünüyorum, kendimle beraber 4 kişinin işinden,  o kadın sadece bir yardımcıyla otel işletiyor, hiç o kadar sıkıya gelemem, gelmişliğim olmuştur zamanında, hayatın akışında, ama bundan sonra asla, yaşam felsefem olduğu kadar, olduğu kadar, artık kendimi zorlamamı gerektiren bir durum da olmayacak kanısındayım, çocuklarım büyük artık, çocuklarına da kendileri baksınlar bir zahmet.

Buranın insanları insanı iyi karşılayıp iyi davranıyorlar, siz bir şey sorsanız onlar size on cevap veriyorlar, bu da insanı iyi hissettiriyor, her ne kadar arada para ilişkisi de olsa iyi bir davranış biçimini seçmişler, geneli öyle, farklı bir dünyada imiş gibi hissediyorsunuz. Antalyada bu sıcaklığı duymak biraz zor, mümkün değil, orada bulabileceğiniz tek duygusallık tea or coffee, birde çalışanların yabanistanda kalmış gibi sizi Türk diye bağrına basmaları, birde burada hep aileler işletiyor, kendi işleri, buranın yerlileri, onun da etkisi var, ama genel kişilik özellikleri de buna yatkın demek ki, yer sorsanız yer yok derken bile bakışlarını çevirip gitmiyorlar, kestirip atmıyorlar, ilgileri hala sizin üstünüzde oluyor, ta ki siz ilginizi kesene kadar, ilginç, kadınlardan bahsediyorum, yoksa erkekler her yerde aynı, anlarsınız, ben bir şey demiyeyim şimdi durduk yere, bayramlık ağzımı açmayayım bayram bayram, kadınlar daha baskın bu ticaret biçiminde, bana özel değildir herhalde bu davranış biçimi, gelirken soğuk bir merhaba diyenler giderken  sarılıp öpüşmeden gitmiyor, her ayrılan öyle, yan gözle dikizliyorum, bu yaz darbeden dolayı kötü gitmiş işler, seneye gelin, ben bir daha gelir miyim bilmiyorum, yol biraz yorucu, ankaraya uzak, belli de olmaz, belki yine gelirim, hoş bir yer, dediğim gibi, biraz farklı, mutluluk adası gibi, yani the love boat’taki gibi, öyle anlatayım.

***Farklı demiştim ya, bu doğruymuş, son aldığım duyumlara göre buralılar tunustan göçen kişilermiş, yani önceden, farklılıkları buradan kaynaklanıyor olmalı, sanki türkiye nin dışında izole bir yerde yaşıyormuşuz gibi, veya bir yunan adasında, tek farkı türkçe konuşuluyor olması, dünyadan, türkiye den bi haber. ilişiksiz bir yer, dünya umurları değil, tasalarına değil olan biten, mali açıdan etkilememiş olsa, izlenen tek kanal dream tv, ve varsa maç, tam tatillik anlayacağınız, kafayı boşaltın gidin. Çi börek, patates kızartması, limonata ve tabi ki favorileri kahvaltı, yani peynir, zeytin, bal, hepsi kendi doğasından. Payam unlu ürünlerin hamur işleri ev yapımı tadında, beğendim, öbür dükkanların adını unutmuşum, bakar yazarım.

***Yemek konusu burada biraz sıkıntılı, 3 günden sonra aynı şeyleri tekrar ettiğini fark ediyorsun, gerçi değil burada marmariste bile sıkıntılı, iki lokanta var, egevera ve kır çiçeği, ama beş yıldızlı otel çok var marmariste, epey oldu gitmeyeli ama bodrumda tek tük vardı gittiğimde, marmariste rahat 20-30 tane var, kıyı boyu, şehrin içinde, palamutbükünde ayasilde limonata ve patates kızartması, tostu da güzel, umutta pideler, payamda unlu mamuller güzel, gerisi birbirinin tekrarı, benzer şeyler, apart, mutfaklı müşteri de çok burada, kendileri pişirip kendileri yiyorlar, o iş hiç bana göre değil, sabah akşam tost yerim yine yemek yapmam, yani tatilde, hiç o kadar uzun kalmayız zaten, sabahı bilmiyorum ama akşamları minibüsler gezip balık satıyorlar, balık, balık diye bağırarak, neyse, bugün dönüyoruz, perşembe, bu kadarı yetti bize, her gün klima eşliğinde uyumak çok sağlıklı değil, burunlarımızı çekmeye başladık bile, bizi ankara paklar anca. O yol nasıl bitecekse, çok gözüme büyüyor şimdi.

***Oooovvv, şifayı kaptık geldik, aksırık, tıksırık, ne ararsan var, kızım ve bende, her tatil sonrası aynı terane, aynı semptomlar, duş al, klima karşısında uyu, olacağı bu, oralarda yaşayanlar veya uzun süreli kalanlar nasıl hayatta ve canlı kalmayı başarabiliyorlar bilemiyorum, hapşu, siz de görün, çift şoförle on saat sürdü yol, öğlen 12’de çıktık, gece onda evdeydik, kızımla ben arkada gel keyfim gel, kıkır kıkır, bu defa ceza da yemedik, yeterince dönüş işbaşısı yapmamışlar henüz polisler, ama dönüş başlamıştı, giderken datçayı görmemiştik, dönerken uğradık, ha, o palamutbükü yolu da sandığım kadar korkunç değilmiş, uzun yolun üstüne öyle gelmiş, son bir şey, nemi yok, bu iyi, ama musluktan deniz suyu akıyor, duşta, dişini fırçalarken su tuzlu tuzlu, datça da koca bir şehir, iyi ki direk palamutbüküne gitmiş, oralarda oyalanmamışız, koylar, köyler çok daha güzel büyük yerleşim yerlerinden, 10 dakika datçayı dolanıp çıktık, marmarisi geçince acıktık, denizliye kadar dayandık, yolda bir şey yok yiyecek, şehre girdik, cumhuriyet meydanına, ankaranın ulusu gibi bir yer, o ayar, şehrin merkezi orası, bütün kebapçılar kapalı, bayram sebebiyle, bayramyeri cami yanında uğur pide açık bir tek, pek gözümüz tutmadı, başka buluruz belki diye biraz daha bakındık, 300-500 metrelik alan içinde 3 büyük cami var, üçü de birbirini görecek açı ve mesafede, bulamayınca bayramyeri caminin yanındaki o uğur pideye girdik, tuvaletleri yokmuş, tuvaleti tarif ettiler, kızımla gittik.

Sanırım caminin altıydı, veya yanındaki pasajın, şimdi tam kestiremiyorum yerini, camiye bitişik ama, o kesin, cami altı değilse cami dibi, yol mesafesinden aşağı indik merdivenle, merdivenin bitiminde sağda kadınlar tuvaletinin girişi var, tam karşısında da para verme masası, yani merdivene göre solda, ikisi tam karşı karşıya, ve mesafe tabi ki çok az, tuvaletten dışarı adımını atan adamın önünde buluyor kendini, ya üstünü ya saçını başını düzeltiyordur o anda, adama seyirlik yer, tam karşıda ise 3-5 basamak aşağıda erkekler için pisuvarlar var, 5-6 tane, aralarında bölmeler var, insan boyundan kısa, ancak pisuvarlar ayan beyan görünüyor, yani her şey görülebilir durumda, ve erkeklerin el yıkama yeri de orada, 3 tane yanyana, kadınlar tuvaletinin içerisi dar ve dolu olduğu için onlar çıkana kadar kapıda bekledik, o anda biri orada olabilirdi, pisuvarlarda, ve biz görebilirdik, giriş çıkışta da aynı şekilde görülebilir, çıkışta para alan adam yerindeydi, bu durumun sebebini sordum, farkında olup olmadıklarını, daha önce perde yapmışlar, millet yolmuş, ne yapsınlarmış, denedik olmadı dedi, denemeyin, yapın, çok ayıp, caminin altında aldığınız parayı helal yoldan alın dedim, bir dolu söylendim, bunları patrona söyleyin deyince ben sana söylüyorum, sende git patronuna söyle dedim, bana göre erkeklerin bile o halde yanyana olması abes, kadınların görmesi olacak şey değil.

Sorsanız en büyük müslüman onlardır ama uluorta orada olmakta bir abes görmüyorlar, kadını insandan saymadıkları için kendilerini göstermekte bir mahsur görmüyor olmalılar, verdim veriştirdim adama, sapıklar, kapalı, açık, genç, yaşlı, çocuk her tipten kadın gidiyor sonuçta o tuvaletlere, ki ben beklerken çıkan kadınların hepsi kapalıydı, kapalı olsa ne olur, açık olsa ne olur, hepsi kadın sonuç olarak, göz oynak bir organ ve istenmeden de olsa çok şeyi görebilir, denizlili hanım kardeşlerim, bırakmayın o tuvaletin peşini, gereken yerlere şikayet edin, o nasıl şey öyle, üstelik kim bilir kaç yıldır öyle işletiliyor, olacak şey değil, hatta şehirdeki bütün umumi tuvaletleri kontrol edin, bir tane varsa bir tane daha vardır, her yerde olabilir, bütün şehirlerde, bu nasıl bir saygısızlık, herkes aklını mı yitirdi anlamıyorum gerçekten, bizden sonra oğlum gitti, orayı kullanmış, çocuğun ne suçu var oraya koyduysalar, onu mu düşünecek o anda kadınlar gelir, görür diye, aklına bile gelmez, bilse kullanmaz tabi, eğer ben oradayken öyle bir görüntüyle karşılaşmış olsam o konuşmanın seyri çok daha farklı olurdu, paralardım adamı, ben çocuklarımı görmüyorum o haldeyken, ki benim elimde büyüdüler, benim çocuklarım, elin adamını niye göreyim, kapı diye bir şey var, fesuphanallah, bir yaşıma daha girdim, hani yani birde cami altı olacak, aklım şaştı, şaşakaldım, sizin müslümanlığınıza da, size de, ve eski bir cami o cami, eski bir yerleşim o bölge, yıllardır öyle, şimdiye dek kaç kadın görmemesi gerekeni görüp yerin dibine geçti kim bilir.

Yemek te güzel değildi zaten, kakırdak gibi köfteye recep usta parası verdik, 140 lira, ne yemeklere ne paralar verdik kaç gündür, aklım şaşıyor, insan emeği ne zaman bu kadar kıymetlendi, benden hiç iyi puan alamadı denizli, bir daha hayatta uğramam, bağnaz, yobaz bir yer, tuvaletin halinden hiç bahsetmeyeceğim zaten, insan elini yıkamaya tiksiniyor, ne demek istediğimi siz anlayın artık, en son olarak parayı verdim, ne alıyorum diye sordu adam, ne diyeceğimi şaşırdım, çok olmuş o soruyu duymayalı, anlamamazlıktan geldim, iki kişi dedim, yani demeye çalıştım, bazen öyle şeyleri basite indirgiyoruz ki normalmiş gibi konuşuyoruz ama hiçte normal değil, sana ne ne aldığından, sorgu hakimi misin, ne alıyorsan al, istersen hepsini al, sana söylemek zorunda mıyım, ne ayıp şey, hala bu zamanda, öyle soru mu olur, köşe başını tutmuş ya, seni kıskıvrak yakalayıp utandırmak için elinden geleni yapıyor, alışkın, zevk alıyor bundan, sadist sapık, ahlaksız, yaşlı başlı adam, bir kadına sorulacak soru mu o, ne alıyorum ne demek, izah mı edeceğim sana, edepsiz bunlar, neleri yazıyor, neleri konuşuyoruz, bu angutlar ülkesinde adam gibi yaşamanın başka yolu yok.

Neyse, geçelim o aptal konuyu, datçada kemal yılmaz önemli biri olmalı, her yerde adına yapılmış yerler var, okullar vs, birde sözünü yazmışlar, şöyle demiş, rüşvet ve cehalet bütün kötülüklerin anasıdır, hz. muhammedin sözünü günümüze uyarlamış, içki bütün kötülüklerin anasıdır sözünü, içinde yaşadığımız bu dönemin en büyük vurgusu rüşvet ve cehalet zaten, ikisine de dibine kadar batmış durumdayız, hani artık buna rüşvet bile denmez, bildiğin talan edilme hali, datçanın iki adım ötesi, yani denizli cehaletin merkezi, merkezlerinden biri, daha nasıl olsun cehalet, bunu da geçtik, kızımın arkadaşının ailesi 4 kız gelmişlerdi, iki kız, anne ve büyük hala, birlikte tatile çıkmış gibi olduk, çoğunlukla beraberdik, sabah akşam, iyi oldu, bayağı eğlendik birlikte, büyük bir aile gibi olduk, onlar da bizimle aynı zamanda döndüler, bizden iki, üç gün önce gelmişlerdi,.. millet safarici olmuş, duyuyoruz etraftan, o köye de gidelim, bu koya da gidelim, bir dur durduğun yerde, gevşe, rahatla, acelesi mi var, seneye de orayı görürsün, seneler çuvala mı girdi, birde takmışlar itlerini peşlerine, otelde yan odada it, denizde yan şezlongda it, car car car car, istemediğin it burnunda biter misali, ot it oldu, sevmeyen de var, ben, bir laf edecek olsan sahipleri itten it, hiç eder miyim, hiç başımı ağrıtamam bir it için, hiç değilse burada söyleyim de içimde çok kalmasın, birde bir adam vardı, 55 yaşlarında, devamlı köpeğiyle konuşuyor, bak ben gidiyorum, sen kalkm, birazdan dönerim gibi, ne bileyim işte, insanlık hali deyip geçmeli,…..tatil dediğin salaş olacak, salıcaksın kendini, yok akşam yemeğe hazırlan, süslen, daha neler, tatil dinlenmek için, yorulmak için değil, bütün gün kumun, denizin içinde debelen, sonra şıkır şıkır, zor iş, tatilin tabiatına aykırı, …tatile gidip hiç kilo almamışım, ne güzel, antalyaya gitsek 3 kilo koyardı üstüme, gider miyim, daha artvinin ev baklavalarını atamadım üstümden, giderken umutlu, dönüşte mutluysan o tatil işe yaramış demektir, benimki de şu an öyle, şu nezle hariç.

***Oğlum markete gitmiş, kızım makarna pişirmiş, bense her şeyden habersiz fosur fosur uyumuşum bütün gün, uyuyunca biraz kendime gelmişim, bir zamanlar bu işlerin hepsi bana bakardı, yolculuk sonrası ve her zaman, iyi, kötü, hasta hiç fark etmeden, birinin kaytarmakta üstüne yoktu, onun işi var, dı, di’li geçmiş zaman diliminde artık, şimdi benden başkaları da var, ben onları kaldırdım, onlar da beni kaldırıyor, hayat bir tahtrevalli, imiş demek ki, ben hiç bu günlerin geleveğini ummamıştım oysa ki, bana sürpriz oldu, iyi bir sürpriz, şimdi de sinemaya gidelim diyorlar, bir dur durak bildikleri yok, işleri güçleri beni haşat etmek, tom hanks in bir filmi varmış, iyiymiş, biraz daha iyileşince artık, gözlerim dereden bakıyor şu an, giderim gitmesine ama 2 saat boyunca filme dikkatimi veremem, uyuklar kalırım, gittiğim boşa gider.

***Niye bu insanlar şam şeytanı gibi poz verir oldular, dili dışarda, ağzı açık, pörtlek gözlü, uzamış dudaklı, ne ararsan var, ben mi çok klasik kaldım yoksa onlar mı çok post modern, garip ve şekilsiz geliyor, hani yaşını başını almışlara ne oluyor onu hiç anlamıyorum, birde donuk suratlılar var, duvar fotoğrafı, yüzünde ne bir kıpırdanma, ne bir ifade, ardında melek mi var şeytan mı var hiç belli değil, bir iğne batırsan çıkar ama ortaya, diğer oğluma tuvaletin halini anlattığımda onlar modernlikte bizi de aşmışlar dedi, modernin ne olduğu kişiden kişiye değişiyor demek ki, oldukça sıcak bir duş aldım, saçımı kuruttum, sıkıca giyindim, kafama da papağı geçirdim, ama ne fayda, kafam sepet gibi, yerinde zor tutuyorum, iyi ki dönmüşüz, yoksa ben perişan olurdum bu halde orada, klima altında olmaya devam etsem hayatta iyileşemem, orada başka türlü de duramam, sinyallerini almıştım zaten gelmeden, yaz günü hasta, ben bu işlerden topyekun vazgeçsem iyi olacak, çekilir mi bu dert her sene, her sene, sıcak zamanda gitmedim sanki, yine aynı şey başıma geldi, şimdi açıp baksam geçmiş yıllarda da aynı şeyi yazmışımdır, ama hiç bakamam, geriye bakmak yok, daima ileri, gündüz uyudum, gece nöbetteyim şimdi, çok sıkıcı, hasta olmak, gece yarısı uyanık olmak, hepsi sıkıcı.

***Haber olarak duymadım ama ortada bir laflar dolanıyor, davutoğlu tatilini artvinde yapmış, amerikalı üst düzey bir zat artvine gitmiş, amerikan büyükelçisiymiş, kendi maden rezervlerini yerinde inceliyor olmalılar.

Bırakmayacağız onlara bu ülkeyi, inşallah, Allahın izniyle, az önce oğlumun birlikte amerikaya gideceği arkadaşı geldi, cahil çok, burada yaşanmaz diyor, suriye gibi olduğunda ne olacak diyor, üstümüzden uçaklar geçince ne olacak diyor, biz gidince ailelerimizi de kurtarırız diyor, kendi ailesi zaten gitti, bizi kastediyor, bana sus payı veriyor, oğlumu rahatça göndermem için, kendi dönmeyecek, orada yaşayacakmış, sana, ülkene bu dertleri açan ülkede yaşamayı seçiyorsun dedim, doğruladı, ama bir şey demedi, tecavüzcüsüyle evlendirilenlerin durumu gibi, ilki bir defaydı, ikincisi bir ömür boyu, ben ne kurtarılmak istiyorum, ne de bilmediğim, yaşamadığım, yaşamak istemediğim bir ülkede yaşamak ve ölmek istiyorum, ben ülkemde yaşamak istiyorum, kendi doğup büyüdüğüm insanlarımla, bana kimse o amerikan yeminini ettiremez, içine tükürürüm ben öyle yeminin, ve oğlum okulu bittiğinde bu ülkeye geri gelebilsin istiyorum, geri gelinebilecek bir ülkesi olsun istiyorum, ya bu ülkeyi o canavar amerikanın elinden kurtaracağız ya da ona boyun eğip öyle ya da böyle boyunduruğuna gireceğiz, artık çok daha fazla nedenim var bu savaşta, savaşımızda daha etkin rol amak için, oğlumu geri getirebilmek, ve belli ki gözü artvinde, artvini kurtarırsak amerikadan da kurtuluruz, belki.

Çocuklarımız kaçış planları yapıyor, bu ülkede yaşanmaz diye, var mı bundan daha ötesi, yok.

Hastalık muhabbeti bu kadardı, bitti, bana geçmiş olsun, bir günde atlattım, buna da şükür, ama ağır atlattım cidden, hatta o kadar ki gece uyku ile uyanıklık arası ölsem de bitse bu ağrı, sızı diye içimden geçirdiğimi hatırlıyorum, ama ölüm o kadar kolay değil demek ki, hem kolay hem zor, o sıcak uygulaması işe yarıyor, çivi çiviyi söker, hayata devam, markete gittim, yemek yaptım, allah kimsenin elinden eksiltmesin, elin varsa her şeyin var.

***Bayram öncesi süleyman soylu tedes lerin, elektronik trafik cezasının o günden itibaren kalktığını açıklamıştı ya, ben de yazmıştım hani, kalkmamışmış meğerse, millet rahat rahat radara girsin diye öyle söylemişler, bu nasıl bir arsız, soysuz bunlar, biz de geçtik, denizli, tavasta, kalktı diye rahat rahat, biz de girmişizdir o zaman, hani hep süleyman soylunun bir dediği bir dediğini tutmuyor ya, onun için mi ona söylettiler acaba, kimliksiz diye, bunun lafına zaten güven olmaz diye, ne sözleri var erdoğan hakkında, çerçevelik, ama şimdi iç işleri bakanı, beni de dış işleri bakanı yapsın bari, bende konuşuyorum onun hakkında. Keza numan kurtulmuş ta öyle, hepsi o kadar omurgasız ki dün dediklerini unutup bugün kapı kulluğu yapıyorlar, ve diğeri o kadar omurgasız ki onların dün dediklerini unutup kendine kapı kulluğu yaptırıyor, bu kadar genişliği benim aklım almıyor, alabilene helal olsun, mide genişliği ile ilgili, her yanı brutüsle dolu.

***Aradım denizli belediyesini, aynen söyledim burada ne söylediysem, kontrolünü yapacaklar, bana haber vereceklermiş, bırakmayacağım peşini.

***Film için panoraya gittik, hala tam olarak iyileşmiş değilim aslında, vazife icabı olarak gittim, zor dayandım, filmin adı sully, ne iyi diyebilirim ne kötü, izleyen çok şey kazanmaz, izlemeyen de çok şey kaybetmez, bir uçak kazasını anlatıyor, 2009 da yaşanmış, çankaya belediyesine ait ahlatlıbel tesislerinin adını ahlatlıbel Atatürk parkı koymuşlar, iyi olmuş, yakışmış, turan güneş bulvarının 2 gidiş 2 geliş 4 şeritli yolunu 3 gidiş 3 geliş olmak üzere 6 şeride çıkarmışlar, o da iyi olmuş, çok tıkanıyordu o yol, aym ye o yoldan gidiliyor, yoğun bir yol, gittikçe de yoğunlaşıyor, bir tarafında hala çalışma var, yürüyüş yolunu yola katmışlar, nasıl akıl ettiyseler, hayret.

Film başlamadan a 101’in reklamı vardı, ben o reklamdan dönüşümüz muhteşem olacak sonucunu çıkardım, bir bakayım, bulabilirsem tam olarak sözlerini yazayım, buldum, “bak, yepyeni bir gün başlıyor, gencimiz, yaşlımız, doğumuz, batımız, hepimiz kolları sıvayıp çalışmaya başladık bile, güneş doğuyor, en karanlık saatlerde elele aydınlığa yürüyen bu ülkenin üzerine, bizim için yepyeni bir gün başlıyor, dün bizi yolumuzdan alıkoymaya çalışanlara inat daha gururlu, daha güçlü, daha umutlu, hep birlikte, ezelden beri yolumuz belli, hep birlikte, güzel günler bizi bekler Türkiye” eyvahlarım olsun, bu bir savaş ilanı, açık açık, daha neler olacak hiç belli değil, tv de de var o reklam, farkında mı değiller, bu nasıl bir atışma, restleşme, biz şimdiye kadar yobaz denen kitle ile cebelleşiyorduk, şimdi yobaz iki başlı, işimiz daha zor.

***Şortlu kıza tekme atan piç halkı kin ve düşmanlığa teşvikten tutuklandı, böyle bir suçlama, böyle bir yargı işlerliği vardı da şimdiye kadar gündeme getirilmedi, dindar ve kindar gençlik isteyen, isteyenler halkı kin ve düşmanlığa teşvikten niye tutuklanmıyor acaba? Tutukanmayı bıraktık, suçlanmıyor bile. O piçi, o piçleri azdıranlar dindar ve kindar gençlik isteyen, isteyenler değil mi?

15 temmuzda yazmıştım, kendi gibi delileri toplumdan ayrıştırıp ortalığa saldı diye, aynen dediğim gibi işte bu da o delilerden biri, zaten vesikalı deli, baş deli ve delileri, asıl yargılama ona gerek, işte o zaman bütün deliler ayağını denk alır.

Hala onları fişeklemeye devam ediyor, teyakkuzda olun, şehit olmaya hazır olun diye, toplu bir çıldırma haline götürmeye niyetli bizi.

Hani biri çıkıpta, sakin olun, o zaten deli, halüsinasyonlar görüyor, siz aklınıza mukayyet olun dese belki içime biraz soğuk su serpilecek te, o da yok, ben seyrediyorum, herkes seyrediyor, neredesin kılıçdaroğlu, milletine sahip çıksana, uyuma, ortalığı ona mı devrettin?

Desene bu darbe gerçekten darbe midir diye, ayak üstü oyuna mı getirildik diye, darbenin sorularına cevaplar istesene, bunlar zaten iki kafadar, al birini vur birine, ikisinin de ipiyle kuyuya inilmez diye, menzilleri aynıysa ikisi de şeriatçı diye söyle, bu ülkeye getirmek istedikleri şey şeriat diye söyle, ima etme, konuş, millet samanlıkta iğne aramasın yine ne demek istiyor acaba diye, ne diyorsan sonunu getir, tamamla, noktasını koy, ucu açık laflar edip durma, benim kadar sert sormuyorsan o menzilin ne olduğunu sor ona, yanıtlasın, öylesine sıkıştır köşeye ki çıkmasın ortalığa, kafaları bulandırmanın zamanı hala gelmedi mi, neyi bekliyorsun, neden korkuyorsun, musluk başı mısın orada, isteyenin açıp kapattığı. Bırak şu mıymıylıkları, canım, cicim, efendimli konuşmaları da sadede gel artık, bu millet senin ağzının içine bakıyor, artık bir laf etse diye. Eşek başı mısın orada?

Sen konuşmadığın için bu memleket bu halde, sen bağıramadığın için o bağırıyor, sen kükreyemediğin için o kükrüyor, senin sesin çıkmadığı için onun sesi çok çıkıyor ve seni her halükarda bastırıyor, meydanı ona bırakan sensin, bilmem farkında mısun? Bıktık onun kart sesini duymaktan, habire, biraz da senin sesin çıksın artık, kulaklarımızın pası çözülsün. İkisi biri yok artık bu işin, kalmadı, sana sataşacağım, her fırsatta, ta ki bu ülkede bir şeyler değişene kadar. Sen olmadığın için o var, bizi ona mahkum eden sensin, anla artık.

Sen konuşmadığın için ben konuşuyorum, biz konuşuyoruz, bizler konuşuyoruz, ben, biz, bizler konuştuğumuzda bir korunma kalkanımız yok, apaçık ortadayız, oysa senin kocaman bir korunma kalkanın var ve onu bizler sana verdik, konuşmak için daha neyi bekliyorsun?

***Oğlumla konuşuyoruz, abisi hakkında, ya birlikte gittiği arkadaşının ailesinin fetöcü, ya da bilmem ne’ci ayağı varsa dedim, öyle olupta, yani zengin olupta o ilişkileri olmayan yok zaten dedi bana, kendi arkadaş çevresi de öyle çünkü, ya akpli ya bilmem ne’li, okuduğu okulu yazmama gerek yok sanırım, bu bizim başımızdaki büyük bir bela, nasıl baş edeceksek, püsküllü bela, bir sorayım oğluma, fetöcüler miymiş, Allah esirgesin, yok, öyle görünmüyorlar hiç ancak, amma ve lakin ben yinede sorayım, kurt düştü içime, burada asıl dikkat çekmek istediğim oğlumun cevabı, zengin tayfasında nasıl örgütlendikleri, birbirlerini kaldırdıkları, kalkındırdıkları, son on, on beş yılda.

***Sordum, fetöcü, metöcü değillermiş, zaten öyle olsa cehaletten dem vurmazdı. Onların besin kaynağı cehalet, ne vuruyorlarsa oradan vuruyorlar.

Oğlum bugün yine turan güneşten geçmiş, yani geçememiş çünkü önü kapalıymış, çevre yolundan dolanmış, yirmi dakikalık yolu bir saatte geldi, telef olmuş yavrum, şehir içinde 45 km yol yapmış kırkonaklardan inceke gelebilmek için, bütün yaz yapmamışlar, şimdi akıllarına gelmiş, okullar açılana kadar neredeymiş akılları, kızılayda gmk bulvarı trafiğe kapalıymış, ulusta gar çevresi, ankarada her yer kilitlenmiş durumda, inadına yapıyor herhalde melih gökçek, milleti her türlü çökertmek için, şimdi de trafik darbesi yapılıyor millete. Sizin yönetiğiniz şehrin de, ülkenin de, boku çıkıyor, her türlü.

Adana, osmaniyede kuduz köpek 3 kişiyi ve kurbanlık hayvanları ısırmış, 6 büyükbaş hayvan gömülmüş, bir küçükbaş kurbanın etinden yiyen ve aynı kıyma makinesini kullanıp yiyen 104 kişiye kuduz tedavisi uygulanıyormuş, köy karantinaya alınmış, 6 ay boyunca, yani yol kenarına kuduz var diye yazmışlar, bence hepsini topluca güvenlikli bir yere alsalar çok daha yerinde olur, güvenlikli bir hastaneye mesela, hepimizin güvenliği için, kuduzla şaka mı olur?

***Anneme tarık akan da ölmüş dedim dün, geçmiş bir haber olarak, yakışıklı mı, oooo, ben onun kaç filmini izlemişim, dedi, 70’li yıllardan bahsediyor, sinemaların, türk sinemasının pike yaptığı zamandan, tarık akan benim için de yakışıklı, demek ki annem için de, benden 15 yaş büyük, annemden 15 yaş küçük, zamansız yakışıklı adam, allah rahmet eylesin.

***Liselerde din dersi 3 saate çıkmış, 2 ders hz. muhammedin hayatı, 1 ders din dersi, adı seçmeli kendi zorunlu, Binali Yıldırım şortlu kıza tekme atan it için “Normal bir insanın yapacağı bir iş değil yaptığı. Hoşuna gitmeyebilir, mırıldanırsın…” demiş, kendi söylediği çok normalmiş gibi itin yaptığına normal değil diyor, kafa aynı kafa, zihniyet aynı zihniyet, başka ne demesini bekleyebiliriz, onun deyişiyle yolda izde bana biri mırıldanacak olsa, ki ben yazın sadece şort giyerim, boyu benim o günkü tercihime kalmış, benden tekmeyi yer, yoldan geçen herifin teki kim oluyor ki bana mırıldanacak, o mırıldananların sesini kesmeyi biliriz biz, binali yıldırımın da, onaylıyor, yapın diyor yani, yapın da az yapın ki bu kadar tepki çekmesin, diyor, şarlatanlar, benim de o herifin tipi hoşuma gitmedi mesela, gitmez gitmez, sapığa benziyor, yolda rastlarsam, ona veya bir benzerine, mırıldanıyim mi yoksa tekme mi atayım binali yıldırım, buna da cevap bekliyorum, bir çözüm önerisi, saygılarımla.

Ben milleti birbirine kışkırtarak birbirine kırdırtmaya zemin hazırlıyorlar diyorum ya hep, inanıp inanmadığınızı bilemiyorum tabi, büyük abisinin izinden gidiyor binali bey, ateşle oynadıklarının farkında bile değiller, kendileri düşecekler o ateşin içine.

***tv ler olmuş kadınlar hamamı, bütün kanallarda sabahtan akşama karılar didişip atışıyor, aklın bittiği, durduğu yerdeyiz herhalde, Allah sonumuzu hayretsin, dizilerin hepsi birbirinden pespaye, basitlik akıyor, özen, itina yok, hepsi birbirinden sıradan, cemile, ayça bingöl bir diziye başlamış, ki kendisini severim, öyle bir geçer zaman ki’den, gösterilen parçaları çok ağlak geldi, hiç açmadım bile, ağlamak istersem pek çok sebep bulabilirim, bunun için diziye ihtiyacım yok, ele ağlayacağıma kendi derdime ağlarım, yazık değil mi gözümün yaşına, dağa tırmanırken düşmüş, tırmanmasaymış, bana ne, bana mı sormuş, üfürükten teyyare konular, jennifer aniston, angelina jolieden ayrılan eski sevgilisi brad pitt için brad kendi karmasını yaşıyor demiş, kendini terk edişini ima ederek, geçmiş üstünden 20 yıl, ne karması kalmış, o köprünün altından ne sular geçmiş, 3 yıl sonra olsa anlarım da, önü sonu boşanacaktı elbet, 20 yıl bile fazlasıyla çok, 20 yıl bugünü beklemiş herhalde umutla, yazık, üzüldüğüne değmez, çünkü kendi bence angelina jolieden daha güzel, varsa böyle bir karma iyi tabi, eden bulsun, her türden kötülükte.

***Daha dün tekmeci deliyi savunan büyük başlarımız bakalım bugün de şemsiyeli deliyi savunmak için ağızlarını açacaklar mı, keşke sadece mırıldansaymış diyecekler mi mesela, verin gazı, teşviki millete delilik konusunda, sonra, aaa, yanlış yapmış, o gazı, teşviki veren sen değil miydin, değil misin, milleti deli diye koydular ortaya, çal çal oyna, herkes birbirine nasıl hırlarım, hırt çıkarırım onun derdine düştü, maksat hırtlık olsun da nasıl olursa olsun, sonuç 11 yaralı, onca araba haşat, yazık günah değil mi, şehrin göbeğinde vahşet, durduk yere, ne demiştim, ateşle oynadıklarının farkında bile değiller, çok yakında kendileri düşecekler o ateşin içine.

15 temmuz delilerine maaş bile bağladılar değil mi, deli maaşı, onlar deliydiler, sizce akıllı mıydılar, hangi aklı başında insan defalarca tankın üzerine yürür, elinde hiçbir savunma aracı olmadan, tank üstünden geçer, kalkar bir başka tankın üzerine daha yürür, aldı bile delilik maaşını, günlerce hastanede yattı, geçmiş olsuna gitseydi bari bir kere, deli deliyi görünce sopasını saklar ya, ondan gitmemiştir, millet iyice fıttırsın diye yapmadıkları cenabet kalmadı, kendi ateşinde yanasıcalar.

***Bugün tadında, kıvamında ve yerinde konuştu kılıçdaroğlu, yiğide hakkını veririm, öyle de böyle de, aşık sevdiğini yerden yere vurur,muş, maraşta mı, oralarda bir yerdeymiş, il başkanları toplantısında, konuşmasını beğendim, takdir ettim doğrusu, binali yıldırım cevaplamak zorunda kaldı, bu iyiye işaret, sıkışsınlar biraz, meydanı boş bulmuşlardı, biraz hesap versinler bakalım nasıl oluyormuş boş meydanda at oynatmak, onların, yani akp nin fetö ile olan savaşı başka, bizim fetö ve akp ile olan savaşımız başka, ikisi birbirine karıştırılmamalı, ikimizin de fetöye karşı olması birlik olduğumuzu göstermez çünkü biz size de karşıyız, yani fetöye karşı akp ile işbirliği içinde olmadığımız gibi akp ye karşı da fetö ile işbirliği içinde değiliz, olamayız zaten, tabiatımıza aykırı, kafamızı netleştirdiğimizde sorun yok, sorun yok zaten, net olmaması için bir sebep yok, biz hep tekke ve zaviyecilerin karşısında idik, olmaya da devam edeceğiz, bu kadar basit, tebrikler sayın kılıçdaroğlu, bu gidiş iyiye işaret, devam, bir kerede krizi fırsata biz çevirelim, hep onlar mı çevirecek, fırsat kapıda, kendileri bile kendilerinden kurtulmaya çalışırken, akp nin fetöden, fetönün akp den, bizim onlardan kurtulmamız, kurtulmaya çalışmamızdan daha doğal ne olabilir, üstüne üstüne, durmak yok yola devam. Onlar şimdilik fetöyü temizleyedursunlar, sonuçta kendi pislediklerini temizliyorlar, bizde onları temizlemeye başlarız yavaştan yavaştan.

Saldıracaklar tabi, kedinin ulaşamadığı et mundar, muhalefet te karşılarına geçince sipsivri ortadalar, olması gereken zaten o, fetö ile sabah akşam yatıp kalkan biz değildik, ne istedin de vermedik diyen de biz değildik, herkes kimin ne olduğunu biliyor, her çamur iz bırakmaz, konuşsun dursunlar, bizde konuşup dururuz olur biter, jetonları geç düştüyse bu bizim suçumuz değil, bunu zamanında düşüneceklerdi, biz onlara gidin fetö ile birlik olun, bu devlete kumpaslar kurun mu dedik, kendi hatalarının cezasını doğal olarak kendileri çekecekler, Allah doğrudan yana. Bu mutlu, mesut, saadet ve huşu içerisinde aynı menzile doğru ilerlerken ne olmuşta yolları böyle birdenbire ayrılmış, birde onu anlatsınlar da dinleyelim, merak ediyorum doğrusu, şöyle ayrıntısıyla, yüzeysel değil, fetonun önlenemez yükselişi erdonun gözünü mü korkutmuş.

*Cemaatlere saygılı olmalıyız gibi bir cümle de kurmuş o konuşmada, biz saygılı olmasına olalım ama bakalım onlar bize saygılı olacaklar mı, devleti kucaklarına düşürecek kadar saygılı olmayalım elbette.

***”Verdiğimiz her kuruşu, vatandaşlarımızın verdiği her kuruşun da fitil fitil burunlarından getireceğiz, geri alacağız. Almaya da başladık” demiş binali yıldırım, satır arasında, ortasında, içinde ne güzelde anlatıyorlar bir bir yaptıklarını, paraları kendileri vermiş yani.

***Cemilenin dizisi dediğim babam ve ailesine dün baktım, bakmaz olaydım, yarıya kadar, çünkü ancak yarıya kadar dayanabildim, çocukların ana baba bilmez tavırları, tamahkarlıkları, arsızlıklarını daha fazla kaldıramadım, öyle çocukları olmaz olsun insanın, ne güzel örnekler gösteriyorlar çocuklarımıza, sinirlerim bozuldu izlerken, zor dayandım, sonunda kapadım, yarısında yani, o ne çirkef davranışlar var çocuklarda, adiliğin had safhası, çok gerçekçi, yani gerçek ötesi, olağanüstü oyunculuk, bu diziyi her kim yazdıysa Allah belasını versin, bu kadar açık ve net yazıyorum, Allah belasını versin, hiç mi çocuğu yok, hiç mi anası babası olmamış, ottan mı bitmiş, soysuz, kriz yaratacağım diye insanları insanlıktan çıkarmış, geçen yıl asla vazgeçmem, birde şu türkücünün dizisi, hani çocuğu olmayan, yüksek sosyete vs, ile başlatılan ikinci kadın hikayelerinin bir adım öne atlanmışı babam ve ailesi, yıllanmış bir ikinci kadın hikayesi, ahlaksızlığı nasıl daha çok içimize yerleştirebilirler diye onun gayret içindeler, ne kadar çok görürsek o kadar normalleşir hayatımızda, ikinci kadın da neymiş, seçenekler sonsuz, köpekler için de aynı nasıl olsa, köpekten bir farkımız kalmadığında yazılacak dizi konusu da kalmayacak nasıl olsa, devam edin soysuzluğa.

Cemilenin oynadığı rol ikinci kadın rolü, aşık olunan, asıl sevilen kadın, o adamdan iki çocuk büyütmüştür, 20’li yaşlarda, ama asla ve kat’a adamdan para kabul etmemektedir, etmemiştir, erdemli kadın, üstelik adam zengindir, para alsaydım da kapatması mı olsaydım der kadın, para alıp almayışı bu durumunu değiştiriyor mu, bence değiştirmez, şimdi buradaki sosyal mesajı irdelersek şey olun ama erdemli şey olun, evli bir adama kadınlık yapın, çocuklarını doğurun, büyütün ama parasını kabul etmeyin mi denmektedir, ilginç bir çıkarım, namussuz namuslu, hem namussuz hem namuslu, evli veya evlilik dışı, benim için hiç fark etmez, ilişki ilişkidir, bir kağıt çok şeyi değiştirmez, o yola çıkan o yolun sorumluluğunu almakla mükelleftir, ki gelip geçici değil 20 yıllık bir ilişki, hadi kadının hakkını geçelim, geçmeyelim ama durum icabı geçelim, o çocukların o baba üzerinde hakları yok mudur, o babanın da o çocuklar üzerinde, çocuklar üzerindeki tek söz hakkı anneye mi aittir, madem ki babaları olduğuna göre, babalığını kabul ettiğine göre kadına onlar benim de çocuklarım, ben bakarım, sen karışamazsın diyememiş mi, sormadan oğluna araba alabilmiş ama, bu bir mantıksızlık değil mi, bakımını dahi üstlenmediğin çocuğuna birdenbire araba almak.

Bir başka nokta, yokluk içinde büyüyen çocuğun babasına olan nefreti o kadar büyüktür ki mezuniyet hediyesi olarak aldığı arabayı ateşe verir, yakar, baba oğul arasındaki nefret bu kadar büyük boyutlu ise o baba oğlunun mezuniyet törenine gelmek için niye çabalar, gelir, birdenbire mi oluştu o nefret, bir gelişim süreci de mi olmadı, babanın etkiye tepki koyduğu, bu da bir mantıksızlık, bir başkası, ortada çoluklu çocuklu 20 yıllık bir ilişki var ve istanbul adana arası yaşanıyor, 5 ayda bir görüşülüyor, istanbula taşınmak çok mu zor, ki defalarca ev değiştirmişler sözüm ona, adı çıktı diye, bir sürü mantık hatası, evet, çocuklarımızla çatıştığımız şeyler var, oluyor, olur, bu normal, ama çocuklarımızın hakkı bu kadar da yenmemeli, o kadar da kör, sağır ve dilsiz ve aptal değiller, ve nankör, bilakis her şeyin farkındalar, en ince ayrıntısına kadar, ve emin olun hiçbir erkek çocuğu güzelim arabayı yakmaz, o kadar uzun boylu değil, benim de iki oğlum var o yaşta ve arabaları gözbebekleri, ödleri patlıyor bir yerine bir şey olacak diye, geçen gün aynasını sürttüm otoparkın kolonuna, kolona sürtmem de, kolonun yanında su borusu varmış, ona sürtmüşüm daha doğrusu, onu görmemişim, aynanın kapağı çıktı, oğlum geri taktı, bir sevindi ki çizilmemiş diye, keşke o senaryoyu yazmadan önce bir çevresine göz atsa, kulak verseymiş, veya insan psikolojisi hakkında biraz okusaymış, cahil. Hadi onu da geçelim bir araba yakmak ne demek, durduk yere, o araba için kaç kişi emek veriyor, emeğe de mi saygınız yok sizin, hadi parayı umursamıyorsunuz diyelim.

Cemilenin öyle bir geçer zaman ki de dikiş atölyesi vardı, burada dokuma tezgahı var, orada da insanlara ekmek kapısı olma teranesi vardı, burada da var, benim adım gültepe dizisinde de terasta güvercinler vardı, bu dizide de var, öyle bir geçer zaman ki de de vardı gibi geliyor, tam hatırlamıyorum, yeni bir dizi yaptıklarını mı sanıyorlar, toplama dizi, arabanın toplamasını bilirdik, bu da dizi toplaması.. Son zamanlarda yüksek sosyeteyi de izliyorum, ona kızıyor muyum, hayır, çünkü çapı belli, iddiası yok, sen iddialı olarak çıkarsan ve o iddiayı yerine getiremiyorsan yererim, alabildiğine.

***Amerikada cuma günü bir markette 5 kişiyi silahla öldüren genç türk ve adanalıymış, yoğun bir şekilde şiddet içeren bilgisayar oyunları oynuyormuş, markete girdiğinde zombi gibiydi demişler hakkında, şimdi yazacağım şey iyi olmuş olarak algılanmasın ancak yer olarak doğru bir yerde olmuş, o bilgisayar oyunlarını dünyaya salan, dünyanın başına musallat eden amerika değil mi, evet, aynen öyle söylüyorum, gerçekleştiği yer olarak doğru olmuş, hep acısını, sancısını biz mi çekecektik, kendi ettiğini kendi bulsun amerika, alın işte size bir karma, hemde ne karma, adanalı dönüp dolaşmış amerikayı vurmuş, tam yerinde olmuş, dünyanın bir yerinde bir çocuk ağlıyorsa bilin ki o ağlamayı bir gün işitirsiniz, sadece günü belli değildir, o adanalı çocuğun ağlamasını şimdi işitti amerika, daha işiteceklerine hazır olsun.

Olay .seattle da gerçekleşmiş, orada idam cezası varmış ve çocuğa idam cezası verilebilirmiş, verilirse o ceza o çocuğa mı verilmiş olacak yoksa amerikaya mı, bence amerikaya verilen idam cezasının fiili uygulaması çocuğa yapılacak, çünkü asıl suçlu o çocuk değil amerika, belki akıllarını başlarına almaları gerektiğini şimdi biraz olsun anlarlar.

***Lisedeki tarih ve Atatürk ilkeleri ve inkılap tarihi hocam şimdi facebook arkadaşım, arkadaşım değil elbette, yine hocam, yine hocam, Atatürk ilkeleri ve inkılap tarihi dersinden bilmeden geçemeyeceğimiz tek şey vardı, Atatürk ilkeleri, sırasıyla bilmek zorundaydık, Cumhuriyetçilik, Halkçılık, Laiklik, Devrimcilik, Milliyetçilik, Devletçilik, ve tabi içeriğini de bilmeliydik.

Ben liseyi bitireli 33 yıl olmuş, 33 yılda ne değişti de laiklik bildirisi dağıtan insanlar içeri alınıyorlar, hangi suça dayandırılarak, laiklik bildirisi dağıtmak suç muymuş, ne zamandan beri suç olmuş, 33 yıl önce ders olarak işlediğimiz bilgi bugün neden içeri alınma sebebi oluyor, bu nasıl bir ters dönüş, çok koşturman gerek kılıçdaroğlu çok, çok şey kaybettik şu geçen zamanda, seni sıkı bir kısa mesafe koşusu bekliyor, hüseyin boltu geçmeye hazırlan.

***Kızım pek dertli hz. muhammedin hayatı dersinden, haftada iki saatmiş, arap yarımadasının coğrafyasını anlatıyormuş öğretmen, seçmeli olarak astronomi dersini seçtikleri halde bu dersi dayatmışlar, hoca yok bahanesiyle, oysa ki kızım okulda 3 fizik hocasının olduğunu ve onlarda haftada iki saat ders işledikleri için boş oturduklarını söylüyor, yani zorla ve zoraki hz. muhammedin hayatı dersi okutuluyor okullarda, fizik, kimya dersleri haftada iki ders, hz. muhammedin hayatı da iki ders, ve ayrıca din dersi de var, bilim okusun, öğrensin diye okula gönderdiğimiz çocuklarımızın kafası boş safsata ile dolduruluyor, haftada iki ders ne anlatılabilir hz. muhammedin hayatı hakkında, zaten ne kadar bilgimiz var, hepsini toplasan iki derste biter, geri kalan derslerde ne yapılacak, 100 metre, 9 saniye, koş kılıçdaroğlu koş, başka yolu yok bunun.

Bize yapamadıklarını, yaptıramadıklarını çocuklarımıza yaptırıp bizden intikam alıyorlar. Sayın kılıçdaroğlum, çocuklarımızın başının eti yeniyor okullarda, din diye diye, sizin bu konudaki görüşleriniz nelerdir acaba, ne yapmak niyetindesiniz? Bize kapılar duvar, gitsek bir sonuç alamayız, sizin de dünya umurunuzda değil, ne yerde ne gökteyim, bir garip seherdeyim halinde yaşıyorsunuz, sizin de deyiminizle ne olacak bizim bu halimiz? Çocuklarımız Allaha mı emanet?

 Acaba sen mi daha çok kafa yoruyorsun bu ülkenin haline yoksa ben mi, merak eder oldum, bir paraşüt atsak mı yeryüzüne daha güvenli bir iniş yapman için, işe yarar mı dersin,  tv’ler sabahtan akşama kadar oitp programları ile dolu, oitp nin açılımı şöyle, orospuluğa ve ibneliğe teşvik programları, kanal d bile öğlen haberlerini kaldırıp sunucusunu oitp programına sunucu yaptı, hiçbiri utanmıyorlar mı yaptıkları programlardan, akşam vakti, havadan, sudan, suya sabuna dokunmayan haberler, o öldü, şu öldü, bu öldü, neden yok, niçin yok, nasıl yok, sekizden sonrası itin anasını tanımadığı diziler saati, dün gece tam dizilerin başlangıç saatinde baktım, kanal d de babam ve ailesini görünce gerildim, derhal kanal değiştirdim, starda paramparça, çocuk kızlar kartlandı ama parçalanamadılar bir türlü, atv, show, fox ta da benzer diziler, en son tv 8 e baktım, şu çalgı çengi o.ç. lerinin filmi başlıyordu, hangi filmiyse, ibne  horonu çekiyorlardı herhalde, dip dibe, anlayamadım, annem “kapat şu dalkavukları, izlenecek bir şey mi var, ne olacak bu dünyanın hali, çocuklarımızın hali ….” diye söylenmeye başladı, her zamanki gibi, sahi ne olacak bu dünyanın hali, çocuklarımızın hali.

Böyle iyice başıboş bırakıyorlar ki istedikleri düzeni getirebilsinler dedi, bir yanda dine itelenenler diğer yanda ibneliğe, orospuluğa itelenenler, ortası kaldı mı, yok, bir sebebi olmalı bu başıboş bırakılmanın, bu toplum bu hale gelirken sen neredeydin ey kılıçdaroğlu, niye sahip çıkmadın milletine, erdoğan sorumlu da sen sorumlu değil misin, onda yüzde elli sorumluluk varsa sende de yüzde yirmi beş sorumluluk vardı, sorumluluğumuzu kime devrettin, e, tabi ki bütün bu olanlar, yaşananlar birazda senin sayende, bütün bunlar olup biterken sen neredeydin, bırak bu işleri kılıçdaroğlu, bu iş senin harcın değil, bu iş seni aşıyor, senin boyunu aşıyor, etin ne budun ne, olsaydı şimdiye görürdük zaten, yoksun, yok, yok hükmündesin, seni adamdan bile saymıyor, adamdan sayılmadığın yerde ne işin var, neyi anlayamıyorsun hala, bırak ki arkandan anana küfretmek yerine rahmet okuyalım, oylarımızı, umutlarımızı heder etme daha fazla, bu milletin derdi yükü sana ağır, ağır gelir, sen taşıyamıyorsun bu yükü, taşıyamazsın, efendi, uslu yapalım, edelim demekle yapılmıyor, edilmiyor, denedin, olmuyor işte, bunu sen beceremezsin, adabınla, edebinle geldin, yine adabınla edebinle bırak, git. Benim seninle bir derdim yok yanlış anlama, benim derdim milletim, vatanım, kendim, geleceğim, geleceğimiz, bir sen orada kalmak istiyorsun diye hepsini çöpe atamam, git.

***pkk hakkında ne yapabiliriz diyor, birlikte yani, akp ile, akp, chp elele, onlar yapamıyorlar, biz yapabiliriz demiyor, öyle benimsemiş ki muhalefette olmayı, erdoğanın üstünün olmasını, yerinden memnun herhalde, ne yapabiliriz diyor, erdoğanın yaveri sanki, yaverleri bile sadık değilmiş onun kadar, bundan sonraki işi erdoğanın yaverliği olsun bari. Vatandaş olarak soruyormuş bu ülkenin hali ne olacak diye, onu ben de soruyorum, sende benden fazladan bu ülkenin yüzde yirmi beş oyu var, senin oyların değil tabi, chp nin oyları, kimse sana vermiş değil o oyları, ata mirasından yiyorsun farkındaysan, sen niye vatandaş olarak soruyorsun ki, havaya mı uçtu oylarımız, yok mu olduk, sayende yok mu edildik, kime sattın oylarımızı, bizi.

Suskun kötünün müttefikidir demiş son yazısında can dündar, kötü kim, erdoğan, suskun kim kılıçdaroğlu, bu durumda erdoğan ve kılıçdaroğlu müttefik, hayırlı olsunlar birbirlerine. Ne yapabiliriz dediğine göre, muhalefet lideri değil de vatandaş olarak sorduğuna göre müttefiki elbette, aralarından su sızmıyor baksanıza, aman incinmesin erdoğanı.

***Babam ve ailesinin çekildiği yalının aylık kirası 130 bin liraymış, yazık olmuş paraya, bana göre 5 para etmez o dizi, fikrimde bir değişme yok, aramızda kalmasının magazincileri pek bir beğenmişler ama, neyini beğendiyseler, sen öv ki sen de övülesin, bugün ona yarın sana, sen kötü bir laf edersen yarın o da sana kötü bir laf eder, ben ederim, istediğime istediğimi söylerim, karşılık olarakta bana edebilirsiniz, serbest, ben sizin edebileceğinizden çok daha fazlasını ediyorum zaten kendim için, kimseyi tınlamam, bu piyasadan ne bir çıkar ilişkim ne de bir beklentim var, o yüzden ağzıma geleni söylerim, hesap vereceğim bir Allah, kuldan korkum yok, ben de ne yerde ne gökteyim aslına bakılırsa, en çok ta çirkef oğlanın oyunculuğunu beğenmişler, çirkefi oynamakta ne var ki, sağımız solumuz onlarla dolu, çirkefliğin sınırı da yok, ben bir çirkefle 25 yıl yaşadım, ne kadar çirkefleşilebileceğini çok iyi bilirim, profesyoneliyim o konunun, ikinci bölümde o çirkef o çirkefliğiyle üvey kardeşine böbreğini veriyor, izlemediğim için neden, nasıl veriyor bilemiyorum tabi de, o çirkefliğiyle böbreğini nasıl veriyor bu bir soru işareti, bu da bir mantıksızlık, ilk bölümde kızım düşmekten böbreğe ne olur demişti, ne olur gerçekten, kafa göz yarılır yarılmasına da böbreğe ne olur, bir mantıksızlık daha, başka bir mantıksızlık, bir insanın ölümünü isteyebilirsin, dileyebilirsin, ama doktora o çocuk ameliyattan sağ çıkmayacak demek nasıl bir şey, o diziyi yazan bir cani, bir sapık ruhlu olmalı, geleceğini pek parlak görmüyorum doğrusu, hapishane kaçkını. Kim yazmış bir bakayım, bu kadar saydırdıktan sonra merak ettim, hiç tanımadığım iki kişiymiş, iki erkek, erkek oldukları dizinin her halinden belli zaten, ne duygu var ne insanlık.

***Ahlak çöktü, yok, ruhuna el fatiha, yaşıtım ve büyümüş çocuklu kime dokunsam aynı dertten muzdarip, çocuğumuzu bu ahlaksızlık furyasından nasıl koruyacağız, tek konuşulan bu, tek konuşulan değil de esas konuşulan diyelim, sen çocuğuna terbiyeyi öğretiyor, öyle yetiştiriyorsun, öğretmeyen birinin çocuğu kendine çekip ahlaksızlığı, ayarsızlığı öğretiyor, yaşatıyor, hangisi daha cazip, senin öğrettiklerin mi, çekilip götürüldüğü yer mi, sen dur diyorsun, o gel gel yapıyor, gidiyor, arkasına bakmadan, sonra senin çocuğun bir başkasının çıcuğunu çelip, çekip, ayartıp götürüyor, sarmal büyüdükçe büyüyor, tv ler, cep telefonları, her şey buna çanak tutuyor, bizi ahlaken çökerttiklerinde zaten işimiz bitmiş olacak, sigara, içki, kumar, cinsellik, ve hatta uyuşturucu, hepsinin tuzağındayız artık, çocuklarımızı kurtarabilene helal olsun, bu dönemde çocuk büyütmek, kollamak kadar zor bir şey yok, eskiden yollardın okuluna yolladığın gibi geri gelirdi, şimdi arkasından da düşünmek zorundasın, değil üniversite, lise çağında bile bu böyle, nereye gitti, arkadaşları kim, kiminle diye, hepsi masum yüzlü şeytan, nasıl ayıracaksın ki ne olduğunu, sana şirin, gülücüklü, tabi ki çocuğuna da, kimsenin kimseye güvenemeyeceği bir dünyadayız artık, ne eşler birbirine, kimse kimseye güvenemeyecek, herkes tek başına artık, kendi doğrularıyla veya doğru olmayanlarıyla. 

Onca uyuşturucu yakalanıyor, bir kullananı var elbet, adam bilmem kaç milyona villaya düzenek kurmuş hint keneviri yetiştiriyormuş, adam boyundan büyük metal kaptan, ki kaynakla açıldı, uyuşturucu çıktı geçen gün, buğday kamyonunda uyuşturucu, gübre kamyonunda uyuşturucu, nerede ararsanız var, fetonun yurtlarında bile bahçeden hint keneviri söküldü darbenin ilk günlerinde, zaten mütedeyyin çocukları marihuana kullanıyorlarmış, dalı 50 liraya, içki günah ya, marihuana günah değil, para bol nasıl olsa onlarda, kendilerine yeni bir sınıf yarattılar, mütedeyyin, dindar ama çulsuz olmayan anlamında, çünkü şimdiye kadar dindarlık parasızlıkla çağrıştılırdı, şimdi bambaşka bir vizyon var artık dindarlıkta, mütedeyyin kesim, bu uyuşturucu konusunda eşelesen altında daha ne boklar var Türkiye’nin.

Senin oralarda havalar nasıl kılıçdaroğlu, halin, keyfin yerinde mi, yukarılarda yani, paraşütüm eline geçti mi, geçmediyse bir tane daha yollarım, biz aşağıdakiler işte böyle dünyevi dertlerle boğuşup duruyoruz, senin yerinde olmak vardı, afyonlu afyonlu, dert yok, tasa yok, günde iki lakırdı et, yalandan, geç kenara uyukla, milletin bataklığın içinde debelensin dursun, sana iyi keyifler dilerim, afyonlu afyonlu.

Yine bir lakırdı etmişsin, abdülkadir selviye, günümüzde gazeteci o, sizin gazeteciniz, erdoğanın ve senin, favori gazeteciniz, müttefiksiniz ya, ortak gazetecinizden bile belli oluyor bu, ama lakırdının arkasını getirememişsin, adil öksüz mit ajanı demişsin, kim dedi sana, arkadaşın erdoğan mı, her duyduğuna inanma, bu zamanda kimseye güvenilmez dedim ya, hayatta başarılar dilerim sana.

Sahi sen on senedir ne iş yapıyorsun, bir işin var mı, veya bu millete bir yararlılığın, boş gezenin boş kalfası derler senin gibilere bizim oralarda, boş gezmekten sıkılmadın mı allasen, git bir iş bul kendine de çalış, bir işe yara, böyle boş boş gezilmez bu yaşta, ayıp ayıp.

Yobaz ekmelettine verdirdiğin oyu da unutmadık, tıpış tıpış, çatı adaymış, ne çatısı, bildiğin mhp-akp adayı, chp ile uzaktan yakından ilgisi yok, hala elimden utanıyorum ona verdirdiğin oy için, bizi aldattın, sen biliyordun ne olduğunu ama biz bilmiyorduk, sen bilerek chp ye ihanet ettin, biz de sayende yarı bilerek, bilmeyerek ihanet etmek zorunda kaldık, bunu ben unutmadım, unutmayacağım, tarih, chp tarihi unutup hazmeder mi onu bilemem, saçma sapan lakırdıların var birde, “din adamları şeçim güvenliğinin garantisidir çünkü sahtekarlık yapmazlar” bu ne demek, ne demek oluyor, din adamları sahtekar olmadıklarına göre sahtekar olanlar kim, sen chp ye başkan olacak adam değilsin, senden olsa olsa anap a başkan olur, turgut özal gibi bir o yana bir bu yana kıvırtıyorsun çünkü, ben senin ipliğini pazara çıkardım, bundan sonra istediğini yap, istediğini söyle, bana işlemez, artık çok geç.

Onca fetöcü her deliğe yerleştirilirken sen neredeydin, derin uykuda mı, kış uykusunda mı, bu işte de mi hiç sorumluluğun yok, ne’sin sen, yalı kazığı mı? Etkin ne kadardı, ne kadar olmalıydı, yazmıştım, yüzde yirmi beş, görünen etkin ne, sıfır, mıy mıy mıy mıy, başka bir şey yok, bu şartlar altında seni de bizim sıfırlamamız lazım.

Bu dönem sert muhalefet yapacakmış, ölme eşeğim ölme, yaz gelince yoncalar biter, bizde yeriz, boş lafa karnımız tok, uğurlar ola.

Yılmaz Özdil bugün ümit kocasakal için yeni bir ümit demiş bugün, inşallah, yeni bir ümit gerek bize, başka çaremiz yok, kalmadı, gerçi bir zamanlar metin feyzioğluna da öyle demişti ama o zaman hepimiz aynı yanılgıya düşmüştük, bu defa seçim doğru bir seçim, inşallah. 60’lıkları gönderelim gitsin.

***CHP lideri Kılıçdaroğlu, Erdoğan’ın Lozan’ı –üstelik yalan yanlış bilgilerle- lanetlemesi, yani Cumhuriyet’e saldırmasını kınadı. Sonra da Meclis açılışında “makamına yakışır bir saygıyla karşılayacaklarını” söyledi. “O AYRI BU AYRI” diyerek!

Nasıl yani!

Belli ki parlamenter demokrasicilik oynamaya devam edeceksiniz. Ortada parlamentonun ve demokrasinin sadece adı kalmışken.

Oysa, farkında değilsiniz belki ama artık hepiniz çıplaksınız.

demiş ayşenur aslan, demek ki herkes kör, sağır, dilsiz ve salak, aptal değil. Bu bir aydır yazdıklarımın ederi, toplamı, totali, şeceresi iki kelimeyle açıklanabilir aslında, neyse, ben onu yazmamış olayım, ama siz anlamış olun.

***Eylül bitti, eylül sayfası da bitti, bir bakayım dedim, in in sayfanın dibi gelmiyor, yaklaşık 12  bin kelime, hadi benim aklım yok, yazar yazar dururum, sizin de mi aklınız yok, okur okur durursunuz, bu satırları okuduğunuza göre öyle olmalı, üstüne üstlük durduk yere birde taş yediniz benden, ekim sayfasına da beklerim, orada neler yumurtlarım belli değil.

 

 

Be First to Comment

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *