Press "Enter" to skip to content

Gündem 1uu Ağustos’13

***20 Ağustos?ta; ?gidin bakın bakalım; milli şefiniz döneminde bir tek kişi cesaret edipte ona diktatör diyebilmiş midir; bir tek kişi? Darbeci arkadaşlarınıza aranızdan bile diktatör diyebilen çıkabilmiş mi acaba?? demiş; ağzı kopasıca.
***Atatürk orman çiftliğine yapılan başkanlık sarayının ardından şimdide 562 bin metrekarelik bir alana stadyum ve spor tesisi yapılacakmış; Ankara?da spor tesisi yapacak düz ova bitmiş; kala kala Atatürk orman çiftliği kalmış sanki. Ankara?nın bütün çevresi boş düzlük; gelsinler göstereyim; ağaç düşmanları. Ankara?nın sütünü, yoğurdunu, peynirini, balını AOÇ karşılıyor yıllardır; benim bildiğim 30 yıldır; bunun öncesi de var elbette; nedir AOÇ?deki hazmedemedikleri; adı elbette; Erdoğan Orman çiftliği yapalım adını da kurtaralım hiç değilse sütümüzü, yoğurdumuzu; ve tabi ki ağaçları; belki durulurlar gaddarlar. 
***Maliye Bakanı Mehmet Şimşek: ?Kimin nereye uçtuğunu, çocuğunun bilgilerini, bankadaki para hareketlerini, apartman aidatlarını biliyoruz. Zaman içerisinde önlerine koyacağız. Devir değişiyor.? demiş; umalım da o zamana kadar kendi önlerine konulmuş olsun bizim önümüze koymayı planladıkları; yoksa işimiz iş. 
***Herkes unuttu gezi olaylarını; bir o unutamadı; içine çok dokunmuş olmalı; hele diktatör denmesi daha çok içine dokunuyor; dönüp dolaşıp o konuya geliyor; bu seferde ?Benim şahsıma da şimdi de diktatör yakıştırması yapıyorlar. Ben diktatör olacağım. Birisi de çıkıp bana diktatör diyecek. Onun vay haline. Çünkü diktatörlüğün karakterinde bu tür şeylere tahammül yoktur. Anında götürürler?? demiş. Götür de gör bakalım arkasından kim gidiyor? Hani bir gözü yese kim durdurur onu ama gözü yemiyor; nede olsa düşmez kalkmaz bir Allah; bu dünyanın her hali var. ?Maziye bir bakıver; neler, neler bıraktık? şarkısında söylendiği gibi. 
Adeviye?li Esma?ya ağlayacağına Ali İsmail?e; duran kalbi tekrardan çalıştırılan ve 22 gün yoğun bakımda kalan; 50 günün sonunda ise evine kafatasının bir yanı çökük olarak dönen; etkilenmemesi; bozulmaması için kafatasını şimdilik karnında taşıyan sadece ve sadece 17 yaşındaki Ali Tonbul?a ağlasın. O zaman insan derim ben ona. Bu haliyle diyemem. Desem desem acımasız diktatör derim. O çocuklar bu milletin; başbakanı olduğu ülkenin çocukları; başka bir milletin değil. Ve onların sağlığı ve sıhhatinden büyük bir ölçüde o sorumlu; bir çoğu reşit bile değiller; adam öldürseler yaşlarından dolayı cezaları hafifletiliyor ama başbakanımız onları bir numaralı düşmanı olarak görüyor.
Bugün Ertuğrul Günay da benzer; aynı şeyler söylemiş. Esma ve gezi şehit, gazilerini karşılaştırmış; ve tabi ki başbakanın tutumunu eleştirmiş. ?Başka ülkelerdeki insanlar için gözyaşı dökerken; çok saygıyla karşılıyorum bunu; bizim ülkemizdeki ölen çocuklar içinde Allah rahmet eylesin dememiz gerekiyor. Bunu yapmadan başka ülkelere gösterilen merhametin çok inandırıcı olmayacağının kaygısını paylaştım? demiş; AKP Ertuğrul Günay sayesinde uzun bir süredir içeriden gol yiyor; nedir bu aralarındaki ilişki; neden bir son vermiyorlar; anlaşılmıyor doğrusu.
Gezi bahsinden sonra ?Bizim artık eğitimin fiziki alt yapısından; eğitimin muhtevasına; içeriğine yoğunlaşmamız kaçınılmaz bir noktaya geldi.? diyor; bu konuda çalışmaya başladıkları belli; dün açıklandı; din dersine girmeyen öğrenci takdir belgesi alamayacakmış.
***14 ağaç için 150 milyon zarara girmişmişiz; milli savunma bakanı açıklamış; ne kadar ayıp! The Watch filminin başlangıcındaki görüntülerde gördüm; Amerika, Ohio?da şehrin büyük kısmı ağaçlık alandan oluşuyor; binadan çok ağaç var; rahatlıkla %70?i ağaçlık; yani bildiğiniz orman. New York?ta; orta yerinde; Central park; 3 bin dönümlük alan; tümüyle yeşile ayrılmış; nerdeyse şehrin kapladığı alan kadar. Bizde kala kala 14 ağaç bırakıldıysa; orada burada; o ağaçları korumak bu milletin boynunun borcu; bedeli her ne olursa olsun. Her şeyde Amerika?yı örnek almayı bilirler; birde bu konuda Amerika?yı örnek alsalar ne iyi olur.
***Her firavunun bir Musa?sı vardır; inşallah bunların da Musa?sı yakındır? demiş; doğru; her firavunun bir Musa?sı; her Musa?nın bir firavunu var elbette; sorun kimin gerçek firavun kimin gerçek Musa olduğunda. Kendi söylüyor kendine diktatör dendiğini; bu söz söyleniyorsa ne gibi bir sebeple söyleniyor; bu durumda kendini Musa?ya mı yoksa firavuna mı yakın görüyor?
***Şimdiye dek 1 kez yapılan SBS sınavı 36 kez yapılacakmış; 6., 7., ve 8. sınıflarda 12?şer kez; başarının %60?ı bu sınavlardan; %40?ı ise okul sınavları ve öğretmenin kanaat notu ile belirlenecekmiş. Bir yandan bakanlık sınavları; bir yandan normal okul sınavları derken korkarım ders işlemeye zaman kalmayacak; hadi sınav sayısının çokluğunu geçtik; öğretmene tanınan bu kanaat notu hususu öğretmenlerin öğrenciler ve veliler üstünde bir ezici üstünlük kurmasına sebep olmayacak mı? Veli ve öğrencilerin öğretmen karşısında boynu bükük durmasına sebep olmayacak mı? Dua et ki hakkaniyetli bir öğretmene düşesin; düşmedin çocuğunun hali harap; geleceğininde. Ortaokulda her dersin ayrı öğretmeni var; bu kanaat notu ortak olarak alınacak bir not mu olacak yoksa bu görev günün modası üzerine direkt din dersi hocalarına mı intikal ettirilecek; bunlar ilk etapta benim aklıma gelen sorular ve sorunlar.
***Biz bu baldırı çıplaklara ortalığı nasıl bıraktık; ne oldu da teslim aldılar bizi; akıl alır gibi değil. Zeka desen ortalamanın altında; eğitim desen o da öyle; bilgi, görgü, insanlık sıfır; ne kaldı geriye; magandalık; magandalıklarına istinaden mi esir aldılar bizi?
?Sen kimsin?; ?ananı da al git?; ?bir, iki, üç, dört tanesi polise karşı şiddet uygularken öldüler?.
Mehmet Y. Yılmaz bugün Hürriyet?te yazmış; anayasanın 4. maddesinin değişmez dediği ilk 3 maddeyi değiştirmek bütün dertleri; özellikle laik olma kısmını elbette. Sakıncalarını da açıklamış Yılmaz; ilk 4 madde değiştirildiğinde yeterli çoğunluğu olan bir partinin şeriat devletine veya saltanata kolaylıkla geçebileceğini yazmış. Anayasa konusunda AKP ve BDP birlikte hareket ediyor; CHP ve MHP karşı çıkıyormuş. Emniyet sübaplarımız şu an için CHP ve MHP yani. Oyun büyük oynanıyor anlayacağınız; Erdoğan nereye koşuyor hiç belli değil. 
Bizi nereye iteleyip sürüklediği de öyle. 
***Amerikan ekonomisi batmış; nereden mi biliyorum; Holywood?un batışından; Adam Sandler; Ben Stiller gibi Amerika?nın ünlü komedyenlerinin 2012 filmleri bir rezalet. İzlenecek gibi değil. Bu batışın sinyallerini şubattaki oskar ödül töreni vermişti zaten; önceki yıllara oranla olan vasatlığıyla. O süslü püslü kadın ve erkeklerin yerini sıradan giysili insanlar almıştı; kişiler %99 aynı olmasına rağmen; törenin ihtişamı ise geçmiş yılların yanından geçemez durumdaydı; açıkça belliydi bir şeyler olduğu.
Görünen o ki, bu ekonomik çöküşün bedelini dünyaya ödetmeye kararlı Amerika; bir yandan Suriye?ye saldırı planları yapıyor; diğer yandan asker göndermeyeceğine dair sözler vererek Amerikan halkını sakin tutmaya çalışıyor. Amerikalılar bezmiş durumda önüne gelen orta doğu ülkesine asker gönderip ölü, yaralı olarak geri almaktan. anlayacağınız Obama?nın işi oldukça zor. Bir yandan batmış ekonomiyi düzelmek zorunda; diğer yandan da petrol gücünü ele geçirmek için askere ihtiyacı var; ama Amerikan halkı asker göndermek niyetinde değil.  Irak saldırısı; yani talanı şimdiye kadar biraz olsun ayakta tuttu Amerikayı; şimdi yeni alanlara açılmak zorunda. Suriye, Mısır saldırılmak için Amerikayı bekliyor lakin Amerikanın gönderecek askeri yok. Suriye?ye saldırmak için bahanesi de Suriye?nin İsrail, Türkiye ve Ürdün?ü tehdit ediyor olmasıymış. Ben bir yerde Suriye tehdidi göremesem de Amerika öyle iddia ediyor. Umalım da bizim askerimizde olmasın gözü; yoksa işimiz iş.  
Bize bakacak olursak ekonomik olarak batmış olmanın yanı sıra toplumsal olarak ta çökkünlük yaşıyoruz; haberler izlenecek gibi değil artık; her yerde olay ve insan vahşeti var; saldıranlar, saldırganlar, kavgalar, küfürler kol geziyor. Toplumsal ayarımız aşağı çekiyor her geçen gün. Bir yanda Manisa?da Murat Boz konserinde yaşanan taşkınlıklar; gençlerin zabıta ile dalaşması ve zabıtanın üstlerine biber gazı sıkışı; diğeri Urfa?da komşuların hastanede birbirine girişiyle polisin bir kişinin ayağına mermi sıkışı; sonuç 1 ölü; 7 yaralı; Alanya?da çarşıda taklit ürünleri saptamaya çalışan bir bayan avukatın 300 esnaf tarafından ?avukat dışarı? sloganlarıyla dükkanda sıkıştırılışı ve polis eşliğinde dükkandan çıkarılışı; Zonguldak?ta ufak bir trafik kazası yapan sürücülerin birbirlerine olan küfürlü ağız dalaşları; bunlar bir günlük haberde karşınıza çıkanlar; 30 Ağustos günü kanal D?de yayınlanan haberlerden. Aynı haberlerdeki bir diğer haber ise on bin koruma memuru alınacağı; böyle taşkınlıklarla yaşadığımız sürece bu sayı dahada artacaktır. Son haber ise gerçek anlamda son noktayı koyuyor haberler; fast food?dan vergi alacakmış devlet; devlet soyguncu, deli dumrul elbette ancak benim burada vurgulamak istediğim bu değil; camilerde obeziteye karşı hutbe verilecek; imamlar dengeli beslenin; spor yapın diyecekmiş. Bu ülkenin bir sağlık bakanlığı var; orada çalışan binlerce doktoru var; milli eğitim bakanlığı var; orada çalışan binlerce öğretmeni var; eğitici olarak düşünülen ise imamlar; ?boş yere devletten maaş alıyorlar? deniyor ya; hiç değilse bir işe yarıyorlar denmesi için düşünülmüş olmalı; vay benim ülkemin haline.  
Ağzı bozuk başbakanımız ve diğer ağzı bozuk küheylan erkanı bütün milletin terbiyesini aşağılara indirdi; eski asaletten; soyluluktan, saygı ve sevgiden eser kalmadı. Bu toplumsal çöküşün arkasında yatan tek neden o; onlar. 10 yıl önce böyle değildi bu ülke; bu ülkeyi bu hale getiren onlar; onların avamlığı her yere sıçradı; her yer avam oldu; AKP zaferi avamın zaferi; başka bir şeyin değil.  
Nasılda güzel görünüyorlar Atamın önünde boyunları bükük dururlarken her ikisi de; nasılda yakışmış onlara Atamın önünde boynu bükük durmak; istemeye istemeye de olsa. Köprüyü geçene kadar elbette. Geçtikleri anda küfrü basacaklar nasıl olsa. ?Atıf atamı onlar astılar? diyormuş.  AKPKK milletvekili Halil Ürün, Zafer Haftası dolayısıyla Afyonkarahisar?daki yoğun tören programını eleştirmiş; ?Bu kadar tören, bu kadar tören, bu kadar tören. Nereye kadar? Ömrümüz boyunca bunları mı yapacağız? Kısmen düzelmeler var, ama inşallah ileride daha da düzelecek törenler konusu? demiş; nasılda zorlarına gidiyor; besbelli; ?vay benim emeklerim; günü güne eklerim; sen git yarim askere de; ben burayı beklerim?. 
***Kendisini baskı altında gören mensuplara direnme gücü diliyorum.
Barışçıl gösteri hakkını kullananlara şiddet uygulanması; plastik mermilerle veya kimyasal madde karıştırılmış tazyikli sularla öldürülmesi, yaralanması ağır bir suçtur. Bu suçları işleyenlerin teşvik edilmeleri ve ödüllendirilmeleri değil cezalandırılmaları gerekir. 
Milli iradeden kastedilen, demokratik uzlaşma kültürüdür, katılımcı demokrasidir, geçici bir çoğunluğun geçici bir azınlık üzerinde mutlak egemenlik kurmasının önlenmesidir; nasıl yaşayacağını, hangi okula gideceğini, hangi inanca sahip olacağını, nerede ibadet edeceğini, hangi ahlak kuralını benimseyeceğini kişilere dayatmaya kalkışmamasıdır.
Esasen çoğulcu demokrasi, gerçek demokrasinin tek modelidir. Çoğunlukçu rejimler kendi kendilerini demokrasi olarak ilan etseler de, o düzenlerde özgürlük yoktur, siyasi iktidarın lütufları vardır.
Toplumsal olaylar karşısında siyasi iktidarlar, başkalarını suçlayarak savunmaya geçmek yerine, olayların gerçek sebeplerini bulmaya, toplumun sıkıntısını anlamaya çalışmalıdır. Suçlamak kolay, çözüm bulmak zordur. Ancak demokrasi, zoru başarmayı gerektirir. Bu başarının anahtarı ise hoşgörü, uzlaşma ve ortak akılda gizlidir.
Türk tipi başkanlık sisteminin, aslında başkanlık sistemi değil kuvvetler birliği esasına dayanan otoriter bir yapılanmayı hedeflediğini tarihi sorumluluğumuzun gereği olarak burada ifade etmek durumundayım.
siyasi düşüncesi sebebiyle yurttaşlarımızı ?benden ? senden? diye farklı gruplara veya yüzdelere ayırmamalıyız. Devletin kurum ve kuruluşlarının, bazı yurttaşlara, siyasi düşünceleri nedeniyle baskı uyguladığı, bazılarına ise ayrıcalık tanıdığı algısını yaratacak, yurttaşların arasına kin ve nefret tohumları ekecek uygulamalara hep birlikte karşı çıkmalıyız.
Polis devletini çağrıştıracak her türlü beyanattan, uygulamadan, düzenlemeden uzak durmalıyız. Komşuyu komşunun peşine düşürecek çağrılarda bulunmamalıyız. Toplumsal dayanışmayı yok edecek, muhbirliği özendirecek ?sırdaş polis noktası? gibi otoriter ve totaliter rejimlere özgü projeler geliştirmeye son vermeliyiz. 
AV. PROF. DR. METİN FEYZİOĞLU
Bu sözleri Metin Feyzioğlu adli yıl açılışında 45 dakikalık konuşması boyunca Erdoğan’ın önünde söylemiş; alnından öpüyorum; çıkışta mosmordu Erdoğan’ın suratı; eşekten düşmüş gibi; gerçi o attan düşmüştü; eşekten düşmeyi de biliyordur elbette; bilmiyorsa öğreniyor; öğrenecek. Kendi ülkesindeki halkı “tencere tavacı komşunuzu ihbar edin” diyerek birbirine kışkırtırken, başka ülkelerin acıları için ağlayan bir başbakan; ne kadarda inandırıcı! 
Neyse ki bu ülkede hala aklı başında insanlar var; kalmış. Yoksa hep birlikte akıl tutulmasına uğradığımıza inanmaya başlayacağım. Bu arada söylemeliyim; Metin Feyzioğlu eski M. E. Bakanı; CHP’li merhum Turhan Feyzioğlu’nun torunuymuş; kızı doğum yaparken ölünce dedesi Turhan Feyzioğlu tarafından büyütülmüş; hayırlı bir insandan kalan hayırlı bir miras yani. Kızı sanki oğlunu babasına teslim etmek üzere dünyaya gelmiş, babasına vermiş ve gitmiş; nur içinde yatsın.
Bekir Coşkun’un bugünkü yazısı “bal gibi diktatörsün”; okunmaya değer.
***Kemal Kılıçdaroğlu 1 eylül günü “Birisi bir iktidar, birisi hizmet denilen bir taraf. Hizmet gurubunun eğitim alanında, başka alanlarda ciddi bir yapılanması var. Bu yapılanmadan hükümet rahatsız anlaşılan, dershaneleri kapatacağız dediler. Çatışmanın boyutuna bağlı; eğer siz Gülen cemaatinin iş dünyasının gücünü kıracağım derseniz Türkiye bundan zarar görür.” demiş; ilginç; bir CHP başkanı, AKP ve Gülen cemaati arasında ara buluculuk yapıyor; ne iş; anlayamadım; anlayamayınca biraz daha dikkatli baktım;
Kılıçdaroğlu şimdiye dek ?Bu ülkeye ister CHP?li, ister bir başkası olsun, ister Erbakan olsun, ister Özal olsun, ister Menderes olsun, ister Süleyman Demirel olsun hepsine şükran borçluyuz.”; ?yargıda da tarikat yapılanması var diyemem?; ?Cemaatler, belli bir inanç grubunun bir araya gelmesi kendi inançlarını yaşaması bizim açımızdan sorun değil. Herkesin kendi inancı vardır biz ona saygı duyarız. Ama belli bir inanç grubunun siyasete müdahale etmek devletin yapısına müdahale etmek gibi bir anlayışı doğru bulmayız.?; “Fethullah Gülen cemaatini çok yakından bilen birisi değilim. Ama çok güçlü bir mali yapıya sahip oldukları meydanda… İnsanların inançlarını sorgulamayı doğru bulmam. Herkes inancında özgür olmalıdır. Ama inanç, para destekli siyasetin malzemesi olmamalıdır. Olursa; inanç olmaktan çıkar. Gülen?in Türkiye?ye dönmesi için hiçbir engel yok. Neden dönmediğini ise bilmiyorum.” gibi sözler sarf etmiş bu konu hakkında.
Gürsel Tekin; “Şimdi eğer bugün üniversitelerde türban sorunu yoksa, eğer bugün üniversitelerde o türbanlı kızlarımız artık eğitim görebiliyorlarsa bunun tek mimarı Sayın Kılıçdaroğlu’dur. Herkesin bunu bilmesi gerekir. Sayın Kılıçdaroğlu’nun açıklamaları olmasa YÖK bunu yapabilir miydi?” demiş. Yine Gürsel Tekin “Biz herkesin CHP’siyiz… CHP herkes için var’ demiyor muyuz? CHP tabi ki Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül için de var. Biz nasıl ki her ezilen, horlanan, hakkı yenen, ötekileştirilen ve mağdur edilen vatandaşlarımızın hakkını savunuyoruz, Cumhurbaşkanımızın da hakkını savunup bu konuyu Anayasa Mahkemesine götüreceğiz. Sayın Gül endişe etmesin, sağlığına dikkat etsin yeter. Havalar soğuk maazallah üşütmesini falan istemeyiz” demiş.
Kur?an kurslarına 12 yaşın altındaki çocukların gönderilebilmesinin önünü açan düzenlemeyi CHP, Anayasa Mahkemesine götürmemiş; CHP’li İsa Gök buna karşı çıkmış;
Nisan 2011’de Yalçın Küçük, Kemal Kılıçdaroğlu’nun bir CIA projesi olduğunu; TÜSİAD’ın Erdoğan’sız bir AKP istediği için Kılıçdaroğlu’nu yarattıklarını; Fethullah Gülen ile Gürsel Tekin’in irtibatta olduğunu söylemiş. “Londra, Washington, Aydın Doğan, Fethullah Gülen ve bunlara eklenen Kılıçdaroglu Gül’cüdürler ve cumhurbaşkanlığında Erdoğan’a karşı Gül’ü destekliyorlar” demiş.
Nisan 2012’de yine Yalçın Küçük “Kemal Kılıçdaroğlu Fethullah Gülen?in sakızını çiğneyen adamdır. Bu Cumhuriyet?in bütün kazanımlarının satıcısı ve vericisidir; vermeyi seven adamdır. Yanında, Cumhuriyet?in büyük kurucularından İsmet İnönü?nün torunu var” demiş.
Doğu Perinçek bugün; 4 eylül günü “Gül, Gülen, Kılıçdaroğlu üçlüsünün resterasyon hükumeti planı” başlıklı bir yazı yazmış Aydınlık’ta.
Toparlayacak olursak Bahçeli’nin bile yaptığı muhalefeti (ki onun yaptığı muhalefete elbette inanmıyoruz; lafta karşı çıkıyor ancak AKP’nin her önerisine imzayı ilk basan yine MHP oluyor) CHP’nin niye yapmadığı, yapamadığı gün gibi ortada. Hatta tek başına Metin Feyzioğlu’nun yaptığını bile yapmıyorlar; onun söylediği gibi açık ve net söylemiyorlar; yandan, ortadan, kıvırarak. Türkiye’deki tek yürekli insan Feyzioğlu mudur? Neden bu suskunluk? Onca insan hapse atıldı; çürütülüyor; biride çıkıp doğru dürüst “sen şusun” demiyor; garip.
Demek ki bundan böyle kendi oy rotamı CHP’den yana kullanmayacağım; inanılacak siyasi lider olarak kala kala Doğu Perinçek kalıyor; yeni bir siyasi gelişim olmazsa bundan sonra oyum Perinçek’e gidecek. Daha önce; şimdiye dek kulaklarımı tıkamıştım Perinçek’e; artık öyle olmayacak; boş yere içeri atmadıkları belli.
 

Be First to Comment

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *